Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/792 E. 2022/117 K. 28.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/792 Esas
KARAR NO: 2022/117 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2012/1604 Esas – 2020/60 Karar
TARİH: 22/01/2020
DAVA: Şirket Hisse Devri İptali-Alacak
KARAR TARİHİ: 28/01/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili, tarafların 18.04.1994 tarihinde …A.Ş.’yi ve 09.07.1997 tarihinde ise; … A.Ş.’ni kurduklarını, müvekkillerinin hisse devir tarihine kadar her iki şirkette de yaklaşık % 50 hisse sahibi olduğunu ve hisse devir tarihi olan 18.12.2002 tarihine kadar müvekkillerinin her iki şirkette bizzat yönetimde bulunup şirketlerin büyümesi ve gelişmesi için hem sermaye hem de bizzat şirket yönetiminde çalışarak şirketin büyümesine katkıda bulunduklarını, taraflar arasında yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle ilişki çıkmaza girince müvekkili …cit ve eşi …’in davalı …’a güvenerek … A.Ş. ve … A.Ş.’deki tüm hisselerini güvene dayalı olarak 18.12.2002 tarihinde bila bedelli ” Anonim Şirket Hisse Devir Temlik Sözleşmesi’ ile bedelsiz ve geri alınmak üzere …’a devir ve temlik ettiğini, devir tarihinden sonra …’ın bugüne kadar hisselerini iade etmediğini, daha sonra … A.Ş.’nin 3. kişilere satıldığının ve …’a emanet olarak devredilen hisselerin bir kısmının çocukları … … ve eşi …’a devredildiğinin öğrenildiğini, ayrıca davalı …’ın müvekkillerine ait hisselerin bedelsiz olarak devredildiğini ceza davasında ikrar ettiğini, aynı şekilde davalı tanığının da bu yönde beyanda bulunduğunu, 2007 yılında ise devam eden ihtilafın çözümü için davalı …’ın müvekkiline 1.500.000,00 TL bedelli bir bono düzenleyerek verdiğini, sonrasında ise bunu inkar ederek müvekkili … aleyhine ceza davası açılmasına neden olduğunu ileri sürerek *fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, … A.Ş.’nin hisseleri üçüncü kişilere devir ve temlik edildiğinden devir tarihindeki gerçek değeri tespit edilerek, yıllara göre kar payları da dikkate alınarak şimdilik 10.000,00 TL’nin tahsiline, *müvekkillerinin 18.12.2002 tarihinde … A.Ş.’de bulunan 433.300 ve 173.300 adet hisselerinin, güvene dayalı olarak davalılardan …’a devredilmesi, …’ın da bu hisselerden bir kısmını diğer davalılar eşi ve çocukları üzerine devretmesi sebebiyle bu hisselerin iptali ile, hisse devir tarihinde devredilen hisselerin şirket hisselerinin toplamında tekabül ettiği oranda, hisse devir tarihinden dava tarihine kadar yapılan sermaye artırımları da dikkate alınarak (şirket hisselerinin % 50’si) müvekkilleri adına tesciline, müvekkillerinin … A.Ş.’deki ortaklığının devamına, bunun mümkün olmaması durumunda dava tarihi itibariyle devredilen hisselerin nominal (gerçek) değerinin tespiti ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, davacı …’in, davalı …’ın kardeşi olduğunu, diğer davalıların …’ın eş ve çocukları olduğunu, diğer davacı …’in …’in eşi olduğunu, davacı …’in aynı zamanda, müvekkili …’ın yıllar önce fiilen birlikte çalıştığı şeklen iş ortağı olduğunu, davacıların dava konusu ve devir ettikleri şirketlerdeki hisselerin gerçek maliki olmadığını, şeklen ortak göründüklerini, bila bedel devretmelerinin nedeninin emaneten kendilerinde duran hisselerin hak sahibine iadesinden ibaret olduğunu, anonim ortaklık için gerekli 5 kişiyi teminen şeklen ortak olarak gösterildiklerini, tüm sermaye müvekkili … tarafından konulmuş olup gerçek malikin … olduğunu, tarafların aralarındaki ticari ilişkilere son verildiği için davacıların bedelsiz olarak kendilerine şekli zaruret nedeniyle verilerin hisseleri yine bedelsiz olarak iade ettiklerini, daha sonra davacı …’in çalışmaları ile fabrikaya yaptığı katkılardan ötürü para talep etmeye başladığını, müvekkilinin ise davacının mağdur olmaması için kendisine talep ettiği taşınmazı verdiğini, ancak davacının 9 yıl geçtikten müvekkilinin imzaladığı boş bir senedi ele geçirip sahte bono oluşturarak icra takibine konu ettiğini, takibin iptaline karar verildiğini ve davacı hakkında resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan ceza dava açıldığını ve davacının suçunun sabit görüldüğünü, davacının haksız olarak senet tahsil etme çabası sonuçsuz kalınca huzurdaki davayı açma yoluna gittiğini, davacıların, şirket hisselerini müvekkili …’a kendi istekleri ile davalıların hiçbir talebi dahi olmaksızın kendiliğinden devrettiklerini, bu hisselerin aynen müvekkili …’de durduğunu, herhangi bir kişiye veya diğer davalılara devrinin söz konusu olmadığını, taraflar arasında bir inanç sözleşmesi bulunmadığını, davaya konu talep ve işlemler bakımından bir ikrarın söz konusu olmadığını, tanık ifadelerinin ikrar kabul edilemeyeceğini, kaldı ki ceza davasında davacı …’in takibe ve şikayete konu senedi hisse devirlerinin karşılığı olarak aldıklarını ileri sürdüğünü, bu ifadesi ile taraflar arasında bir inanç sözleşmesinin var olmadığını açıkça kabul ve beyan ettiğini, zamanaşımı ve hak düşürücü süre itirazlarının da bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 22/01/2020 tarih ve 2012/1604 Esas 2020/60 Karar sayılı Kararı ile; ” ….İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir. Davanın süresinde açıldığı, zaman aşımı itirazının yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davaya konu somut olayda, taraflar arasında bila bedel olarak akdedilen Hisse Devir Sözleşmelerinde devre konu olan hisselerin devralan tarafından geri verileceğine ilişkin herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Zaten davacılar, inanç sözleşmesi konusundaki iddialarını, dava dosyasının eki olan Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/88 E. sayılı dosyasıyla görülen yargılamadaki davalılardan … ve tanık ifadelerine dayandırmaktadırlar. …davalılardan …’ın Savcılık’taki ifadesinde, hisse devrinin iade edilmek üzere inançlı olarak yapıldığına ilişkin ikrar niteliği taşıyan herhangi bir ifadesi bulunmamaktadır. …’ın yukarıda aktarılan yargılama sırasında verdiği ifadesinde de devrin inançlı olarak yapıldığına ilişkin ikrar niteliğinde bir beyan bulunmamaktadır. Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen yargılama sırasında ifade veren diğer tanıkların ifadelerinde de hisse devrinin iade edilmek üzere inançlı olarak gerçekleştirildiğine ilişkin herhangi bir beyana rastlanmamıştır. Yukarıda yapılan tespitler sonucunda, devir sözleşmelerinde hisse devrinin inançlı olarak yapıldığına ilişkin bir düzenlemeye rastlanmadığı gibi, Yargıtay 14. HD.’nin 19.01.2012 tarih 2011/15421 Es.- 2012/512 Karar sayılı kararında ifade edildiği üzere devrin inançlı olduğuna ilişkin yazılı delil başlangıcı niteliğini taşıyan inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler vs. gibi herhangi bir belgeye dava dosyasında rastlanmamıştır. Yine Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen yargılamada verilen tanık ifadelerin de devrin inançlı olarak gerçekleştirildiğine ilişkin herhangi bir ifadeye rastlanmamıştır.Bu durumda davacıların, dava konusu hisse devirlerinin inançlı olduğuna ilişkin iddialarını ispat edemediği belirlenmiştir. Davalıların 18.12.2002 tarihli … ve … ile yine aynı tarihli … ve … arasında düzenlenen ” Hisse Devir Temlik sözleşmesi” başlıklı belgelere dayanarak talepte bulundukları, davalı …, … ve …’ın bu sözleşmelerde taraf olmadığı, ayrıca … A.Ş. davalı …’ın halen pay sahibi olduğu diğer davalılara devir olmadığı, …, … ve …’a bu davanın yöneltilemeyeceği, davalı … yönünden ise inançlı işlem iddiasında bulunan davacıların bu iddiasını yazılı delille ispat edemedikleri, delilleri arasında açıkça yemin deliline dayanmadıkları görülmekle davalı … aleyhine açılan davanın esastan reddine, diğer davalılar aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır…… ” gerekçeleri ile; “1-Davalı …, …, … aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, 2-Davalı … aleyhine açılan davanın kanıtlanamadığından reddine,” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2011/1264 Sor. Sayılı dosyasında davalı … tarafından 17/02/2011 tarihinde verilen savcılık ifadesinin yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge olduğunu, zira iddia edilen vakıanın muhtemel olduğuna işaret eden bir belge olduğunu, buna göre müvekkillerinin iddiasının tanıkla ispat edilebileceğinin mahkemece dikkate alınmadığını, Aynı şekilde taraflar arasındaki kardeşlik ve yakın akrabalık bağı nedeniyle de iddianın tanıkla ispat edilebileceğini, Davalı …’ın savcılık ifadesindeki beyanında Kasım 2003 ayımda tamamen iş ilişkisinin bittiğini belirterek davaya konu hisse devirlerinden yaklaşık 1 yıl sonraki bir tarihte taraflar arasındaki ortaklığın sonlandığının ileri sürülmekte olduğunu, bu beyanın hisse devir tarihleri ile örtüşmediğini, ayrıca 2002 yılında bedelsiz elde ettiği hisselerin esasen 2003 yılı Kasım ayı itibariyle davalı yedinde inanılan sıfatıyla bulunduğuna delalet ettiğini, yine davalının bu beyanında 2004 yılında ortaklığın tasfiye edildiğini, kardeşi olan davacı …’in Pendik ve Dragostaki hastaneleri aldığını belirttiğini, davalı 2002 yılında bedelsiz olarak aldığı hisseleri mutlak mülkiyetini kazanmak üzere aldıysa neden devirden 2 yıl sonra dava konusu hastane hisseleri ve yönetiminin davacı …’e devredildiğini beyan ettiğini, oysa bunun doğru olmadığını, yine davalının iddia ettiği gibi 2004 yılında bir tasfiye ve ortaklık paylaşımının da söz konusu olmadığını, bu beyanının hisselerin 2004 yılında dahi kendisinin elinde inanılan sıfatıyla bulunduğunu gösterdiğini, aynı beyanda davacı … ilgilenmeyince eşi …’ın hastane yönetimini devralıp sattığını beyan ettiğini, Dragos’taki hastaneni 2004 yılında satıldığını ve bu beyanda 2004 yılı itibariyle malikin müvekkili … olduğunu kabul ettiğini, bu belgenin yazılı delil başlangıcından da öte mahkeme dışı ikrar niteliğinde olduğunu, bu durumda ispat yükünün davalı tarafa geçtiğini, Mahkemece değer tespiti yönünden bilirkişi raporu niteliği dahi taşımayan sözde raporlara itibar ederek savunma haklarını kısıtladığını, bazı belgelerin celp edilmesi gerektiği yönündeki taleplerinin dikkate alınmadığını, Davalıların … A.Ş. ve … A.Ş. nezdindeki müvekkilden aldıkları hisselerin adet ve miktarları, bu hisselerin halen davalılar adına kayıtlı olup olmadığı, kayıtlı ise aynen iadelerinin mümkün olup olmadığı, mümkün değil ise gerçek değerlerinin tespiti yönünde alınan raporlarda denetime elverişli ve yeterli tespit yapılmadığını belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, inanç sözleşmesi ile devredildiği ileri sürülen bir kısım şirket hisselerinin devir işlemlerinin iptali ile hisselerin davacılar adına tescili, davacıların şirket ortaklığının devamı, bu mümkün olmadığı takdirde hisselerin gerçek değerlerinin tespiti ile davalılardan tahsili, inanç sözleşmesine konu olup 3.kişilere devredilen bir kısım hisselerin ise gerçek değerinin tespiti ve buna ilişkin kar payı alacaklarının tespiti ile tahsili istemlerine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Davacılar, taraflarca kurulan ve büyütülen dava dışı … A.Ş. ve … A.Ş.’de mevcut hisselerini inanç sözleşmesi ile bedelsiz ve geri alınmak üzere davacı …’in kardeşi olan davalı …’a 2002 yılında devrettiklerini, ancak hisselerin sözleşmeye uygun olarak kendilerine iade edilmediğini, 2007 yılında ise davalı … tarafından hisse devir bedeli olarak bir bono verildiğini, ancak daha sonra sahte olduğunun iddia edildiğini ileri sürmüş, davalı taraf ise, hisselerin gerçek sahibinin davalı … olduğunu, davacıların şirketin kurulabilmesi için şeklen ortak gösterildiklerini, taraflar arasındaki ticari ilişkinin sonlanmasından sonra davacıların kendilerinde emaneten bulunan hisseleri gayrikabili rücu olmak üzere devrettiklerini, inanç sözleşmesinin söz konusu olmadığını savunmuşlardır. “İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir. Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)” (Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin 27/04/2021 tarih 2018/2718 E., 2021/3073 K. sayılı emsal kararı) Dava konusu taraflar arasında akdedilen 18/12/2002 tarihli “Anonim Şirket Hisse Devir ve Temlik Sözleşmesi” başlıklı sözleşmeler incelendiğinde, davacıların adı geçen şirketlerdeki hisselerini davalı …’a bila bedel olarak bütün hak ve vecibeleri ile birlikte gayri kabili rücu devir ve temlik ettikleri görülmüş olup, sözleşmelerde devre konu olan hisselerin devralan tarafından geri verileceğine ilişkin herhangi bir ifadeye rastlanılmamıştır. Yine davacı tarafça delil olarak dayanılan Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/88 E. sayılı dosyası incelendiğinde, davacı … hakkında …’ın şikayeti üzerine resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlamasıyla dava açılmış olduğu, davacının sahte bono düzenlemek ve kullanmak suretiyle atılı suçları işlediğinden bahisle hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği görülmüştür. Aynı dava dosyasında davalı …’ın tanık sıfatıyla Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 17.02.2011 tarihli ifadesinde, yanılmıyorsa tarafların Kasım 2003 ayında iş ilişkilerinin bittiği, 2004 yılında da ortaklığın tasfiye edildiği, kardeşi …’in trafo üretimi yapan fabrikayı, Pendik ve Dragos’taki hastaneleri aldığı, Dragos’taki hastane yönetimini eşinin …’e bıraktığı, fakat … ilgilenmeyince eşinin hastane yönetimini devralıp sattığı hususlarını beyan ettiği görülmüş olup, bu ifadede de hisse devrinin iade edilmek üzere inançlı olarak yapıldığına ilişkin ikrar niteliği taşıyan bir beyana rastlanılmamıştır. Zaten davalının iş ilişkisinin bittiği tarihi tahmini olarak söylediği açık olup, salt davalı tarafça ilişkinin bitim tarihi olarak belirtilen tarih ile hisse devir tarihinin aynı olmaması, davacı iddiasını ispat için yeterli görülmediği gibi, söz konusu savcılık ifadesinin yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilemeyeceği de açık olup, bu nedenle davacı tarafın tanık dinletme talebi haklı görülmemiştir. Bununla birlikte HMK 203/1-a.maddesinde kardeşler arasındaki işlemler senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasında sayılmış ise de, bu kural ancak senede bağlanmayan hukuki ilişkilerin ispatı için geçerli olup, somut olayda kardeşler arasındaki işlem sözleşmeye yani senede bağlanmış olduğundan, yukarıda açıklanan içtihatta da belirtildiği üzere söz konusu senede karşı ileri sürülecek iddialar tanıkla ispat edilemez. Bu itibarla davacı tarafın inançlı işlem iddiasını ispat edemediği sonuç ve kanaatine varılmış olup, mahkemece davalı …’a yönelik ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik görülmemiştir. Mahkemece diğer davalılara yönelik davanın ise pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiş, ancak husumete yönelik bir istinaf sebebi ileri sürülmediğinden bu hususta bir değerlendirme yapılmamıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle kararda usul ve yasaya aykırı bir yön görülmediğinden, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 148,60’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70’er.TL istinaf karar harcından istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırılan 54,40’ar.TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30’ar.TL’nin ayrı ayrı davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 28/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.