Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/784 E. 2022/900 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/784 Esas
KARAR NO: 2022/900 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/12/2019
NUMARASI: 2017/656 Esas 2019/1172 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/06/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin yapı bağlantı elamanlarını üretip satan bir şirket olduğunu, bu bağlamda davalı şirketle bir ticari faaliyet gerçekleştirildiğini, ancak bakiye 68.644.93 TL cari hesap alacağını tahsil edemediğini, alacağın tahsili için İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosya üzerinden takibe geçildiğini, itiraz üzerine takibin durduğunu belirterek davalının itirazının iptaline, takibin devamına ve % 20 inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/4284 D.iş sayılı kararıyla TMSF yetkililerinin kayyım olarak tayin edildiğini, müvekkili şirketin halihazırda TMSF gözetiminde ve atanan yöneticiler tarafından yönetildiğini, müvekkili şirket kayıtlarının bir kısmının bulunamaması, bir kısmına ise savcılıklar tarafından el konulması, eski şirket çalışanlarının yetkililerinin ise zorunlu veya bağlı olarak görevden ayrılmış olması karşısında davacı tarafından başlatılan icra takibine itiraz edilmesinin makul ve haklı olduğunu, icra takibine dayanak olan ilişkinin, müvekkili şirket içerisinde kayıt ve belgelerde teyit edilemediği için takibe itiraz edildiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 22/04/2020 tarih ve 2017/656 Esas – 2019/1172 Karar sayılı kararı ile; ” Dava, taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklandığı bildirilen alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine yönelik davalı itirazının İİK.nun 67/1-2 maddesi uyarınca iptaline ilişkindir. Davacının; İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyası ile 68.644,93 TL asıl alacak, 355,45 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 69.000,38 TL’nin tahsili için ilamsız icra takibine başladığı, davalının süresinde itiraz ettiği ve davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır. Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları resen belirlenerek kanıtlar toplanmak ve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle sonuçlandırılmıştır. Taraflara ait deliller toplanmış ve ticari defter ve dayanak belgeleri üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmiş ve davalıya ticari defter ve dayanak belgelerini hazır etmesi için HMK 222 maddeler gereğince ihtarlı muhtura tebliğ edildiği halde davalının inceleme günü defterlerini hazır etmediği ve mazerette bildirmediği görülmekle, dosya üzerinden ve davacıya ait ticari defter ve dayanak belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Düzenlenen bilirkişi raporu ve ek raporu gerekçeli ve denetime elverişli bulunmakla hükme esas alınmıştır.Bu itibarla toplanan deliller, mahkememizce benimsenen bilirkişi raporu ve ek raporu, tarafların iddia ve savunmaları, takip dosyası hep birlikte değerlendirildiğinde; Davacının takipteki alacağını cari hesap bakiyesine dayandırdığı, davacıya ait ticari defter kayıtlarına göre; davacının 2014 yılından bakiye kalan 13.512.82 TL alacağı, 2015 yılına devretmiştir davacı 2015 yılında davalıya 815.595.03 TL tutarlı (231) adet satış faturası kesmiş ve toplam alacağı 829.107.85 TL olmuştur. Davacı, davalıdan 787.420.74 TL tahsil etmiştir.Davacının 2015 sonunda davalıdan, (829.107.85-787.687.11) = 41.420.74 TL bakiye alacağı kalmış olup, bu alacak 2016 yılına devretmiştir. davacının 2015 yılından kalan 41.420.74 TL alacağı, 2016 yılına devretmiştir. Davacı 2016 yılında, takip tarihine kadar davalıya, 546.021.20 TL tutarlı (309) adet satış faturası kesmiş ve toplam alacağı 587.441.94 TL olmuştur. Davacı, davalıdan 546.021.20 TL ödeme almıştır. Davacının, takip tarihi itibariyle davalıdan (587.441.94 – 518.797.01) = 68.644.93 TL bakiye alacağının olduğu tespit edilmiştir. Davacı şirketin cari hesap seyrine bakıldığında; 30.05.2016 tarihi itibariyle davalı şirkete bakiye 306.003.55 TL bakiye borcu bulunduğu görülmektedir.Bu durumda davacının, bu tarihten önceki faturaları ispat etmesine gerek bulunmamaktadır. O halde davacının ispat etmesi gereken fatura; 30.05.2016-05.09.2016 takip tarihi arasında kestiği faturalardır. Davacının 30.05.2016 – 05.09.2016 takip tarihi arasında düzenlediği 82 adet toplam 97.285,42 TL tutarlı fatura bulunduğu, davacının bu faturaların muhteviyatı malı davalıya teslim ettiğini kanıtlaması gerektiği, takip konusu edilen 14.107,69 TL tutarlı 4 adet fatura muhteviyatı malı, daha önce davalı adına mal teslim alan ve bu irsaliyelere ilişkin fatura tutarının ödendiği defter kayıtlarıyla tespit edilen dolayısıyla davalı çalışını olan …, …, … ve …’na teslim edildiği, Davalıya ait 2016 yılı BA formlarının incelenmesiyle de; davalının davacıdan 530.984,66 TL tutarlı fatura aldığının belirlendiği, davacının 2016 yılında düzenlendiği fatura tutarının ise 546.021,20 TL olduğu, aradaki farkın 15.036,54 TL olduğu belirlenmiştir. Davacıya ait incelenen ticari defter kayıtlarına göre davacının 2015 yılından 2016 yılına bakiye 41.420,74 TL alacağının devrolduğu, davalının 2015 yılından devreden borcu dahil 30.05.2016 tarihine kadar aldığı tüm fatura bedellerini ödediği, bu durumda 41.420,75 TL davacının 2015 yılından devrolunan alacağı + 530.984,66 TL davalının BA formunda kabul ettiği fatura tutarı olmak üzere toplam 572.405,40 TL davacı alacağının kanıtlandığı, davalının buna karşılık 518.797,01 TL ödemesi olduğu bakiye 53.608,39 TL davacı alacağı kaldığı, davalının takibe haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiği davacının davalıyı usulüne uygun olarak temerrüde düşürmediği belirlenmekle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın KISMEN KABULÜ İLE, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasına yapılan itirazın kısmen iptali ile, takibin 53.608,39 TL üzerinden takip tarihinden itibaren değişen ve değişecek avans faiz oranları uygulanmak suretiyle devamına, 2-Davacının alacağı likit olduğundan %20 inkar tazminatının davalıdan tahsiline, 3- Aşan istemin reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili şirkete TMSF yetkililerinin kayyım olarak tayin edildiğini, şirketin TMSF’nin ilişkili olduğu bakanın atadığı yöneticiler tarafından yönetildiğini, Davacı tarafından müvekkili şirket aleyhine başlatılan cari hesaba dayalı icra takibine, alacak iddiasına konu ürünlerin müvekkili şirkete teslim edilmiş olduğu hususu tespit olunamadığı, bu doğrultuda borcun doğup doğmadığı, davacının üzerine düşen edimi ifa edip etmediğinin tespit edilememesi nedeniyle itiraz edildiğini, dava konusu ürünlerin müvekkili şirkete teslim edilip edilmediği, teslime ilişkin sunulan irsaliyelerde adı geçen kişilerin müvekkili şirketin o dönemde çalışanı olup olmadığı hususları araştırılmaksızın kabulünün, hatalı olduğunu, bu hususa gerek bilirkişi raporunda gerekse bilirkişi ek raporunda dikkat çekildiğini, fakat mahkemece dikkate alınmadığını, Davacının, alacak iddiasına konu edilen ürünlerin müvekkili şirket ilgililerine/ yetkililerine teslim edildiğini ispatla mükellef olduğunu, ancak davacının işbu iddiasını ispat edemediği gibi, mahkemece de bu hususların ispatı gereğinin yerine getirilmesinin istenilmediğini, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu ve bilirkişi ek raporundaki bu yöndeki tespitlerin dikkate alınmadığını, davacının, alacak iddiasına konu ürünleri müvekkili şirket yetkililerine/ ilgililerine teslim edildiğini ispat eder ve denetlenebilir mahiyette hiçbir belge sunamadığını, Müvekkili şirkete teslim edilen irsaliye/ faturalarda bulunan imzaların, müvekkili şirket yetkilisi/ ilgilisine ait olup olmadığı hususlarının bilirkişi incelemesi sureti ile tespiti gerektiğini, davacının alacak iddiasına konu ürünlerin ilgili dönemdeki şirket yetkilisi/ilgilisi tarafından teslim alınıp alınmadığı hususları incelenmeksizin salt davacı yan ticari defterlerine bakılarak alınan mahkeme kararının eksik incelemeye dayalı ve hatalı olduğunu, Yaşanın süreç içerisinde müvekkil şirketin kayıtlarının bir kısmının bulunamaması, bir kısmına ise savcılıklar tarafından el konulması, eski şirket çalışanlarının/ yetkililerinin ise zorunlu veya bağlı olarak görevden ayrılmış olması karşısında, davacı-alacaklı tarafından başlatılan icra takibine itiraz edilmesinin makul ve haklı bulunduğunu, icra takibine dayanak olan ilişkinin müvekkili şirket içerisinde kayıt, bilgi ve belgelerle teyit edilemediği için takibe de süresi içerisinde itiraz edildiğini, dolayısıyla müvekkili şirketin itirazının haksız veya kötü niyetli olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, bu kapsamda icra inkar tazminatı uygulama koşullarının da oluşmadığını, Müvekkili şirketin yönetim organın tüm yetkilerinin TMSF tarafından atanan yönetim kurulu tarafından kullanıldığını, TMSF’nin şirketlere kayyum olarak atanması hakkında düzenlemenin yapıldığı 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 20 nci maddesi hükmü ile Fonun 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile sahip olduğu bir kısım yetkilerini bu kamu görevinin ifası esnasında da kullanabilmesinin sağlandığını, bu itibarla 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 138. maddesinin kıyasen görülmekte olan dava kapsamında da uygulanması gerektiğini, belirtilen nedenlerle, davacı yanın icra inkar tazminatı talebi hukuka aykırı olduğundan bu talebin de reddine karar verilmesini istediklerini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının aleyhe olan kısımlarının kaldırılarak, davanın tümüyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, açık hesaptan kaynaklanan bakiye alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, davalı şirkete satılan malların bakiye borcunun ödenmediğini, başlatılan icra takibine de itiraz edildiğini belirterek, itirazın iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.Dosya kapsamından, davacı şirketin davalı şirketle ilgili cari hesap kayıtlarına göre, 30.05.2016 tarihi itibariyle davacının davalı şirkete bakiye 306.003.55 TL bakiye borcu bulunduğu, davalıya ait 2016 yılı BA formları ile davacıdan 530.984,66 TL tutarlı fatura alındığının bildirildiği, davacının 2016 yılında düzenlendiği fatura tutarı ise 546.021,20 TL olup, aradaki farkın 15.036,54 TL olduğu, davacıya ait ticari defter kayıtlarına göre davacının 2015 yılından 2016 yılına bakiye 41.420,74 TL alacağının devrolunduğu, bu hali le 41.420,75 TL davacının 2015 yılından devrolunan alacağı + 530.984,66 TL davalının BA formunda kabul ettiği fatura tutarı olmak üzere toplam 572.405,40 TL miktarlı mal satışının ispatlandığı, davalının ise 2016 yılında davacı şirkete 518.797,01 TL ödeme yaptığı bilirkişi raporu ile tespit edilmekle, davacının bakiye 53.608,39 TL alacaklı olduğu anlaşılmaktadır.Mahkemenin 09/05/2019 tarihli duruşmasında davalı vekili; müvekkili şirkete TMSF yetkilileri kayyum olarak atandığından müvekkiline ait defterlere ulaşamadıklarını, bu nedenle defterleri ibraz edemediklerini,…. soruşturmanın yapıldığı savcılık dosyasını bildireceklerini, ancak dosyanın karara çıkması için kendi defterlerinin sunulmasına gerek olmadığını, davanın reddini istediğini beyan etmiş; mahkemece aynı celse davalı vekiline, soruşturmanın yapıldığı savcılık ve dosya numarasını bildirmesi için süre verilip, bildirildiğinde ilgili savcılığa yazı yazılarak davalı şirkete ait 2015-2016 yılı defterlerin savcılık dosyasında olup olmadığının sorulmasına dair ara karar verilmiştir. Davalı vekili 26/09/2019 tarihli duruşmada ise; önceki beyanlarını tekrar ettiğini, dosyanın bu hali ile karara çıkartılmasını istediklerini beyan etmiştir. Somut uyuşmazlıkta; davalı vekilince ibraz edilen davaya cevap dilekçesinde, icra takibine dayanak olan ilişkinin müvekkili şirket içersinde kayıt, bilgi ve belgelerle teyit edilemediği için takibe itiraz edildiğinin beyan edildiği ve davalı tarafça ticari defterlere delil olarak dayanılmadığı, yukarıda yapılan açıklamadan anlaşılacağı üzere, bilirkişi raporu ile, bir önceki yıldan devreden alacak ve davalı şirkete ait BA formları ile bildirilen miktarlar üzerinden davacı alacağının belirlendiği, takibe ve davaya konu açık hesaba dayanak faturalar davalının bağlı olduğu vergi dairesi müdürlüğüne BA formları ile bildirildiğinden fatura içeriği malların davalıya teslim edildiğinin kabulünün gerektiği; davalı vekilinin cevap dilekçesi ve takibe itirazında açık hesap alacağına dayanak faturalara konu malların tesliminin yapılmadığına dair savunması bulunmayıp, bu yöndeki savunmanın ilk kez 26.04.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda mal teslimine değinildikten sonra ileri sürüldüğü, dosyada mevcut delil durumu ve tarafların beyanlarına göre, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin karar vermek için yeterli olduğu, yine takibe konu borcun ödendiğinin iddia ve ispat edilmediği, bu hali ile itirazın haksız, fatura alacağının likit olduğu, davalı şirketin TMSF’ye devredilmeyip yönetimine kayyım atandığı, dolayısıyla uyuşmazlıkta 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 138. maddesinin uygulama yeri olmadığı, koşulları oluşmakla mahkemece davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu, ileri sürülen istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden taraftan alınması gereken 3.661,99.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 915,50.TL harcın mahsubu ile bakiye 2.746,49.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 01/06/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ Dava, cari hesaptan doğan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vâki itirazın iptali istemine ilişkin olup, davalı davacıya cari hesaptan kaynaklanan bir borcunun bulunmadığını savunmuştur. Davacının ticari defter kayıtlarından taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2014 yılı veya öncesinde başladığı anlaşılmakta olup, davalının borcu inkar savunması karşısında ispat yükü üzerinde olan davac,ı cari hesap ilişkisinin tamamını kapsar şekilde faturalara konu malların davalıya teslim edildiğini ispat etmelidir. Davalı defterlerinin bilirkişi incelemesine sunulmadığı dikkate alındığında, davacının iddiasının ispatı için ilişkinin başladığı tarihten itibaren davalının her yıla ilişkin BA formlarının celbi ve davacı kayıtları ile karşılaştırılması gerekir. Mevcut durumda sadece 2016 yılına ait faturaların BA formları celp edilmiş olup, bu durumda davacı tarafça 2015 yılından devreden alacak kalemi ispat edilemediği gibi, bu devir tutarının yanında salt 2016 yılı faturalarından davalı tarafça vergi olarak beyan edilenlerin dikkate alınması suretiyle alacak hesabı da doğru görülmemiştir. Bu itibarla ilk derece mahkemesince yapılan inceleme ve araştırmayı yeterli görmediğimden ve mevcut hali ile davacının alacak iddiasının ispat edilemediğini düşündüğümden, çoğunluk görüşüne katılmıyor, muhalif kalıyorum. 01/06/2022