Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/75 E. 2022/195 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/75 Esas
KARAR NO: 2022/195 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2014/505 Esas – 2019/613 Karar
TARİH: 25/06/2019
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/02/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen 14/12/2009 tarihli yetkili acentelik sözleşmesi uyarınca müvekkilinin edimlerini eksiksiz olarak yerine getirmiş olmasına rağmen davalının müvekkilinin hasar prim dengesinin bozuk olduğundan bahisle 22/11/2012 tarihinde müvekkilinin acentelik ekranının kapattığını, akabinde de 3 aylık süreye dahi uymadan sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini, bu nedenle müvekkilinin büyük maddi zarara uğradığını, oysa müvekkilinin poliçe limitinin ve üretiminin sürekli arttığını, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın 01/11/2012 tarih 17348 sayılı yazısında da haklılıklarının teyit edildiğini ve açıkça “Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa tazminat ödemelidir.” denilmekte olduğunu, müvekkilinin ticari hayatına devam edebilmesi için gerekli olan muvafakatnamenin davalı tarafça gönderilmediğini, bu haksız uygulama karşısında müvekkilinin 3 yıl boyunca aralıksız çalışarak oluşturduğu çevre ve iş potansiyelinin bir anda söndüğünü, ekranı kapatıldıktan sonra bölge müdürlüğü aracılığıyla işlem yapılmasına dahi izin verilmediğini, müvekkilinin ekranının kapatıldığı 22/11/2012 tarihi ile haksız feshin yapıldığı 22/02/2012 tarihleri arasında resmi bilançolarla sabit 10.000,00 TL zararının olduğunu ve zararın telafi edilmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla sözleşmenin haksız feshi nedeniyle müvekkilinin ekranının kapatıldığı 22/11/2012 tarihi ile haksız feshin yapıldığı 22/02/2012 tarihleri arası resmi bilançolarla sabit yaklaşık 10.000,00 TL maddi zararın(gerçek rakam bilirkişi raporu ile sabit olacak) haksız feshin yapıldığı tarihten itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 09/12/2014 tarihli dilekçesinde, bilirkişi raporunda alacağın 40.353,51 TL olabileceğinin belirtildiğini, buna göre taleplerini 30.353,51 TL olarak artırdıklarını belirtmiştir. Davalı vekili, sözleşmenin 4 ve 8.maddelerinin davacı tarafından ihlali nedeni ile feshedildiğini, davacının sözleşmenin devamı süresince müvekkilinin çıkarlarını koruma yükümlülüğünü göz ardı ettiğini, üretim yetersizliğinin söz konusu olduğunu, ayrıca hasar prim oranının yüksek olduğunu, bu durum müvekkili açısından sözleşmenin devamını imkânsız hale getirdiğinden acentelik sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, müvekkili TTK’nın 121. maddesi ve ilgili acentelik sözleşmenin 23. maddesi uyarınca kendisine tanınmış haklı nedene dayalı fesih hakkını kullanmış olup, davacı acentenin bu feshe dayanarak iddia edebileceği herhangi bir alacak hakkının bulunmadığını, ayrıca Sigortacılık Kanunun 23 / 16 acentenin kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde tazminat hakkı düşeceğini, kaldı ki davacı acenteye gönderilen 23 Kasım 2012 tarihli yazıda acentelik sözleşmesinin yasal 3 aylık sürenin sonunda feshedileceğinin bildirildiğini ve bu süreye uyularak fesih bildiriminin düzenlendiğini, dolayısıyla davacının herhangi tazminat hakkının bulunmadığını, ayrıca sözleşmenin 23.m. uyarıca sözleşmenin herhangi bir nedenle feshi halinde dahi davacının tazminat hakkı olmayacağını, davacının ekranının kapatılarak işlem yapılmasının engellendiği iddiasının da doğru olmadığını, zira 23 Kasım 2012 tarihli yazısında bağlı olduğu bölge müdürlüğü aracılığıyla işlem yapılabileceğinin bildirildiğini ve acentenin işlemlerini bu şekilde gerçekleştirdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 25/06/2019 tarih ve 2014/505 Esas 2019/613 Karar sayılı Kararı ile; ” …. Davalı tarafından, davacının yüksek hasar prim oranına sebebiyet verdiği iddia edilmiş ise de bu yönde bir delil sunulmadığı ayrıca taraflar arasında imzalanan acentelik sözleşmesinde hasar prim oranının belirli bir seviyede tutulması gerektiğine ve bu seviyenin aşılması halinin ise sözleşmenin feshine haklı bir neden oluşturacağına ilişkin bir hükmün bulunmadığı anlaşılmış olmakla, davalının bu iddialarını ispatlayamadığı, bu nedenle davacının yıllar itibariyle yüksek hasar prim oranına sebebiyet verdiği ve zarara uğradığı gerekçesiyle, davalının sözleşmeyi feshetmesinin haklı nedene dayanmadığı kanaatine varılmıştır. Davalı tarafından sözleşmenin feshine başka bir gerekçe olarak, fesih bildiriminin üç aylık süreye riayet edilerek yapıldığı gösterilmiştir. Ancak davalı tarafından gönderilen ve “kullanıcı ekranının kapatılması hakkında” başlığını taşıyan 23/11/2012 tarihli ihtarnamede yer alan; 22/11/2012 tarihinde taraflar arasındaki sözleşmenin sonlandırılması yönünde karar alındığı ve bu kararın üç ay sonra hüküm ifade etmek üzere icra edileceği, bundan sonraki işlemlerin genel merkez üzerinden yürütülebilmesinin mümkün olduğu yönündeki beyanlardan, davalının 22/11/2012 tarihi itibariyle davacının ekranını kapatmak suretiyle taraflar arasındaki sözleşmeyi fiilen sona erdirmiş olduğu bu nedenle yapılan fesih bildiriminin haklı nedene dayanmadığı, fesih bildiriminin üç aylık süreye riayet edilerek yapıldığı yönündeki savunmanın da yerinde olmadığı, davalı tarafından acentelik sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği kanaatine varılmıştır. Davacı tarafından dava dilekçesinde açık bir şekilde, ekranın kapatıldığı 22/11/2012 tarihi ile sözleşmenin feshedildiği 27/03/2013 tarihi arasında üretim yapılamaması sebebiyle zararın tazmininin talep edildiği, davacının portföy tazminatı talebinin ise bulunmadığı sabittir. Bu kapsamda incelenmesi gereken husus ise ekranın kapatıldığı 22/11/2012 tarihi ile sözleşmenin feshedildiği 27/03/2013 tarihi arasında üretim yapılamaması sebebiyle varsa oluşan zarar miktarının tespitinden ibarettir. Bilirkişi incelemesi neticesinde hükme esas alınan 15/04/2019 tarihli bilirkişi ek raporunda, davacının 01/01/2010 tarihinden, ekranın kapatıldığı 22/11/2012 tarihine kadar elde etmiş olduğu net komisyon gelirinin 102.101,44 TL olduğu, bu durumda günlük kazancının 96,69 TL olacağı hesap edilmiş ve ekranın kapatıldığı 22/11/2012 tarihi ile sözleşmenin feshedildiği 27/03/2013 tarihi arasında 125 gün üretim yapamamış olması sebebiyle kazanç kaybının yani dava konusu olan zarar miktarının 125 X 96,69 TL = 12.085,87 TL olduğu hesap edilmiş olup, bu bedelin davalıdan tahsiline karar verilmiş, davacının fazlaya ilişkin talebinin ise yerinde olmadığı keza portföy tazminatı talebinin bulunmadığı anlaşılmakla davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.. ” gerekçesi ile; “Davanın kısmen kabulü ile 12.085,87-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” karar verilmiş ve verilen karara karşı, taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 10/11/2015 tarihli duruşmada mahkemenin talebe ilişkin açıklama talep etmesi üzerine 17/11/2015 tarihli ve 15/04/2017 tarihli dilekçelerinde taleplerinin dayanağının TTK’nun 122.m. olduğunun açıklandığını, yani portföy tazminatına ilişkin olduğunu, her iki raporda hesaplanan portföy tazminatı tutarlarının ise farklı olduğunu, 40.353,51 TL üzerinden hüküm kurulması gerektiğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Fesih bildiriminde 3 aylık süreye riayet edildiğini, mahkemece ekranın kapatılması nedeniyle sözleşmenin 3 aylık süreden önce fiilen sona erdirildiği kabul edilmiş ise bu kabulün hatalı olduğunu, zira 23/11/2012 tarihli yazıda poliçe talep edilirse genel merkez bölge müdürlüğü aracılığıyla düzenlenebileceğinin bildirildiğini, dolayısıyla bir ekran kapatma durumunun söz konusu olmadığını, 3 aylık süreye riayet edildiği için davacının tazminat talep hakkının bulunmadığını, Ayrıca sözleşmenin 23.m. uyarınca sözleşme hangi nedenle sona ererse ersin davacının tazminat talep edemeyeceğini, bu hakkından feragat ettiğini, Sözleşmenin haklı nedenle de feshedildiğini, zira davacının üretim yetersizliğinin ve hasar prim oranının yüksekliğinin söz konusu olduğunu, ancak üretim yetersizliği konusunda eksik inceleme yapıldığını, raporda esas alınan acentelerin Çanakkale bölgesindeki acenteler olup olmadığının belirsiz olduğunu, oysa mahkemenin ara kararının bölge itibariyle üretim miktarlarının değerlendirilmesi yönünde olduğunu, Hasar prim oranının yüksekliği konusunda bir değerlendirme yapılmadığını, zira önemli performans kriterleri içinde yer almakta olduğunu, Davacının dava konusu yaptığı maddi zararının ispat edilemediğini, bu hususun 25/03/2017 tarihli raporda da belirtildiğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı, kendisinin tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş olmasına rağmen davalının hasar prim oranının bozulduğundan bahisle acentelik ekranını kapattığını ve 3 aylık süreye dahi uymadan sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini ileri sürerek ekranın kapatıldığı tarihle sözleşmesini feshedildiği tarih arasında oluşan maddi zararının tazmini talep etmiş, davalı ise 3 aylık süreye uyularak ayrıca haklı olarak sözleşmenin feshedildiğini, zira davacının üretim yetersizliği ve hasar prim oranının yüksek olması nedeniyle feshedildiğini savunmuştur. TTK 121.m. “1) Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Sözleşme belirli bir süre için yapılmış olsa bile haklı sebeplerden dolayı her zaman fesih olunabilir. (4) Haklı bir sebep olmadan veya üç aylık ihbar süresine uymaksızın sözleşmeyi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır.” şeklinde düzenlenmiştir. Taraflar arasında akdedilen 14/12/2009 tarihli acentelik sözleşmesi süresiz olarak düzenlenmiş olup, sözleşmenin 23/2 m. TTK’nun 121/1m. ilk cümlesi ile paralel bir düzenlemedir. Davalı tarafça davacıya gönderilen Beyoğlu …Noterliği’nin 23/11/2012 tarih … yevmiye sayılı yazısında, 22/11/2012 tarihinde acente ile devam etmekte olan ticari ilişkinin karşılıklı olarak sonlandırma kararı alındığı, sözleşmenin yasal 3 aylık sürenin sonunda feshedileceği, mutabık kalındığı şekilde poliçe çıkartılmasının talep edilmesi halinde Genel Merkez/Bölge tanzimli poliçe düzenletmek mümkün olup bu süre içerisinde acenteden bu yönde gelecek taleplerde ilgili Bölge Müdürlüğünün destek vereceği hususları belirtilmiştir. Buna karşılık davacı tarafça davalıya gönderilen Çanakkale …Noterliği’nin 14/01/2013 tarih … yevmiye sayılı yazısında, yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen 22/11/2012 tarihinde davalının tek taraflı aldığı kararla acentelik ekranının kapatıldığı, bu kararın yasal gerekçesinin olmadığı, sadece 10 gün öncesinden hasar prim dengesinin bozulduğunun ileri sürüldüğü, makul bir süre istenmesine rağmen kabul edilmediği, ticari hayatlarının devam edebilmesi için muvafakatname talep ettikleri hususları bildirilmiştir. Davalı Beyoğlu …Noterliğinin 27/03/2013 tarih … yevmiye sayılı ihtarında ise, acentelik sözleşmesinin 23/11/2012 tarihli ihtar yazısına istinaden feshedildiği bildirilmiştir. 22/11/2012 tarihinde davacının acentelik ekranın kapatılmış olduğu tarafların kabulünde olup davalı davacının bu süreçte talep ederse ilgili bölge müdürlüğü aracılığıyla poliçe düzenletebileceğini ileri sürmüş ise de, davacı buna da izin verilmediğini, ekran kapatma tarihinden sonra 1 poliçe dahi düzenlemediğini savunmuş, 15/04/2019 tarihli bilirkişi ek raporu içeriğinden ve davacının 14/01/2013 tarihli yazısı içeriğinden de bu sonuca ulaşılmış, davalı tarafça da aksi yönde yani bu süreçte de davacının poliçe düzenlediği yönünde bir delil sunulmamış olduğuna göre, davacının ekranının kapatıldığı 22/11/2012 tarihinden itibaren fiilen faaliyette bulunamadığı, yani ilişkinin fiilen sonlandırıldığı kanaatine varılmış olup, mahkemenin 3 aylık süreye riayet edilmeden sözleşmenin fiilen feshedildiği yönündeki gerekçesinde isabetsizlik görülmemiştir. Yukarıda da açıklandığı üzere davalı aynı zamanda sözleşmeyi haklı nedenle de feshettiğini savunmuş, gerekçe olarak da davacının üretiminin azalmasını ve hasar prim oranının yükselmesini göstermiş ve sözleşmenin 4. ve 8.maddelerine dayanmıştır. Sözleşmeni Acentenin Yetkileri başlıklı 4.m “ (2)Acente, iş bu sözleşmenin konusu acentelik faaliyetlerini yaparken, riziko seçimi, şirket fiyat tarifeleri, tahsilat koşulları ve diğer tüm konularda, … Sigorta’nın yayınladığı yazılı emir ve talimatlar doğrultusunda hareket etmek zorundadır. (3) Acente, mevzuata uygun olmak koşulu ile üretimini arttırmak ve … Sigorta’nın vereceği satış hedeflerinin gerçekleştirmek zorundadır. (4)Acente’nin üretiminin benzer durumdaki acentelerin normal üretimlerinin altına düşmesi ve … Sigorta tarafından yapılan ihtara rağmen, acentenin üretimini makul bir süre içinde tekrar beklenen/taahhüt edilen düzeye çıkaramaması, acentelik sözleşmesinin feshi bakımından haklı neden oluşturur.” şeklinde, … Sigortanın Çıkar ve Haklarının Korunması başlıklı 8 .m. “(1)Acente, doğrudan doğruya kendisi ile ilgili olsun ya da olmasın … Sigorta’yı ilgilendiren … Sigortanın itibari, müşteri ilişkileri, reklam, tanıtım, tahsilat, rücu, hasar, eğitim gibi tüm konularda … Sigorta çıkarlarını, imajını ve kurumsal kimliğini korumak ve kollamakla yükümlüdür. Bu nedenle … Sigorta’nın zarara uğramasını önleyecek veya uğranılan zararın azaltılmasını sağlayacak her türlü önlemi almak zorundadır” şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere özellikle 4.maddesinde acentenin üretiminin benzer durumdaki acentelerin normal üretimlerinin altına düşmesi tek başına haklı fesih nedeni olarak öngörülmemiş, aynı zamanda ihtara rağmen üretimini makul bir süre içinde tekrar beklenen/taahhüt edilen düzeye çıkaramaması şartı da aranmıştır. Ne var ki somut olayda davalı tarafın davacıya fesih ihtarı öncesinde bu yönde uyarıda bulunduğu ve makul bir süre verdiği yönünde bir yazısına rastlanılmamıştır. Kaldı ki 15/04/2019 tarihli bilirkişi raporunda da davacının davalıdan elde ettiği komisyon gelirlerinin eşdeğer diğer 4 acentenin gelirleri ile benzer seyir izlediği, davacı performasının diğer benzer acentelerin ortalama değerlerinde olduğu, paralellik gösterdiği hususları tespit edilmiş, kıyaslamaya konu diğer 4 acenteye ilişkin yapılan internet sorgusunda tamamının Çanakkale bölgesinde faaliyet gösteren acenteler olduğu da tespit edilmiştir. Davalının diğer haklı fesih sebebi olan hasar prim oranının yüksek oluşu hususu sözleşmede haklı fesih nedeni olarak öngörülmediği gibi, fesih ihtarı öncesinde davacıya durumu düzeltmesi için makul süre verildiği yani temerrüde düşürüldüğü yönünde bir savunmada dahi bulunulmadığından, bu nedene ilişkin dosya kapsamında davacı defterlerinde bir inceleme yapılmamış olsa dahi, tek başına haklı fesih sebebi olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiştir. Dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde davacının talebi açık olup, ekranın kapatıldığı tarihle sözleşmesinin feshedildiği tarih arasında oluşan maddi zararının tazminini talep etmiş, bu talebin tam ıslah yoluyla değiştirildiği yönünde bir dilekçesine veya beyanına da rastlanılmamış, 15/04/2019 tarihli 2.bilirkişi heyeti ek raporunda da bu tutar 12.085,87 TL kazanç kaybı olarak tespit edilmiş, davalı tarafça tazminat hesap şeklinin hatalı olduğu yönünde bir istinaf sebebi de ileri sürülmemiş olduğuna göre, davacının bu tutarda tazminata hak kazandığının, dava konusu edilmeyen portföy tazminatı talebinin ise dikkate alınamayacağının kabulü gerekmiştir. Bu itibarla mahkemenin davanın kısmen kabulü yönünde verdiği kararında bir isabetsizlik bulunmamakta olup, açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 121,30’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden davacıdan alınması gereken 80,70.TL harçtan, davacı tarafından istinaf aşamasında yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden davalıdan alınması gereken 825,58.TL harçtan, davalı tarafından istinaf aşamasında yatırılan toplam 206,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 619,18.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/02/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.