Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/747 E. 2022/898 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/747 Esas
KARAR NO: 2022/898 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/12/2019
NUMARASI: 2017/1432 Esas 2019/1145 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 01/06/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı/ karşı davalı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili Şirketin davalının sahibi olduğu … Ltd. Şti/ ni satın almak amacıyla davalı İle sözlü olarak anlaştığını ve anlaşma gereğince kaparo olarak davalıya 14.11.2016 tarihinde 15.000,00 TL para gönderdiğini, ancak şirketin satım ve devrinin gerçekleşmediğini, bunun üzerine İst. And. …lcra Md. … E. Sayılı dosyası ile davalı aleyhine genel haciz yoluyla icra takibi yapıldığını, ancak davalı borçlunun borçlu olmadığından bahisle ödeme emrine itiraz ettiğini, şirketin satışı ve devri gerçekleşmediğinden müvekkili şirketin … KemalPaşa Şubesindeki hesabından davalıya gönderdiği kaparo bedelinin haksız olarak davalının uhdesinde kaldığını, davalının sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında kaparo bedelini iade etmesi gerektiğini belirterek, davalı tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı/ karşı davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; kendilerini davacı şirketin sahipleri olarak tanıtan … ve … ile birlikte … Ltd. Şti.’ni devir almak amacıyla …’ın 20.10.2016 tarihinde müvekkili ile görüştüklerini, kasım ayında … ve …’ın da katılımıyla şartların konuşulduğunu ve tarafların şartların yerine getirileceği ve 31 Ocak 2017 tarihinde devir işleminin gerçekleşeceği yönünde anlaştıklarını, üzerinde anlaşılan hususların; şirket devir bedelinin 130.000,00 TL olacağı ve 30.000,00 TL’sinin peşin ödeneceği, 01.11.2016 tarihi itibarıyla şirketin ve çalışanlarının tüm giderleri dâhil olmak üzere şirket ve çalışanlarından şirketi devir alacakların sorumlu olacağı, devam eden şirket işleri için kesin teminat mektupları alıp, yerine işlerini yaptığı kurumlara sunulmak üzere kurumlarda bulunan bütün teminat mektuplarının değişimi, yerine teminat mektupları tutarında kesin teminat mektubunun şirketi devir alacaklar tarafından sunulacağı, bu şartların 2017/0cak ayı sonuna kadar yerine getirileceği ve şartların yerine getirilmesiyle birlikte bu tarihte şirketin devir işleminin gerçekleşeceği, şirket değerinin alınan en yüksek ihale bedelinin %20’si nispetinde olacağı ve bedelin devir sırasında nakit ödeneceği yönünde anlaştıklarını, bu anlaşmanın yazılı olmayıp, bu şartlar üzerinde anlaşma sağlandığının tanıklarıyla ispat edileceğini, anlaşmadan sonra 14.11.2016 tarihinde davacı şirket tarafından üzerinde anlaşılan 30.000,00 TL’ nin 15.000,00 TL’ sının “…” adı altında yatırıldığını, ancak geri kalan 15.000,00 TL ve üzerinde anlaşılan teminat mektupları ile şirketin bedeli için kararlaştırılan miktarların ödenmediğini, söz konusu anlaşma şartları belirtilen tarihe kadar yerine getirilmediği için anlaşmanın atıl kaldığını, müvekkilinin anlaşma nedeniyle kamu ihalelerinde Kasım ve Aralık ayları yoğun olmasına rağmen şirketi devir edeceği için hiçbir işe girmediğini, bu nedenle de 1.000.000,00 TL kar elde edebilecek iken şirket devri anlaşması nedeniyle ihalelere girmeyerek elde edebileceği karı elde edemediğini, söz konusu anlaşmaya göre 01.11.2016 tarihinden itibaren şirket ve çalışanlarının tüm giderleri davacı/karşı davalı tarafından karşılanması gerekirken, anlaşma tarihinden itibaren anlaşmanın iptal edildiği tarihe kadar tüm bu ücret ve giderlerin taraflarınca karşılandığını ve ödemelerin yapıldığına dair belgelerin ekte sunulduğunu, kapora’nın sözleşme yapılırken tarafların birbirlerine bağlandıklarını göstermek amacıyla bir tarafın diğer tarafa ödediği para olduğunu, kaporanın bir cayma parası olmadığını, davacının müvekkili davalıya verdiği 15.000 TL’ nin de bu kapsamda Kaparo Niteliğinde olduğunu, davacı ile davalı arasında yapılan Kaparo Sözleşmesinde şirketin ne zaman alınacağına dair belirlenen sürenin geçmesi ile kaporanın iadesinin söz konusu olmadığını, 3 Ay boyunca şirketin devrini alacağına ilişkin işlemleri yapmadığından ve alacağına ilişkin intiba oluşmadığından, şirket malikinin üçüncü bir kişiye şirketi satış yoluyla devir ettiğini, davacının bu satış sonrası huzurdaki davayı açmasının iyi niyetle bağdaşmayacağını, kaporanın yandığını ve geri iadesinin söz konusu olmadığını, … Ltd. Şti’nin devir bedelinin o yıl aldığı en yüksek iş bedelinin %20′ si tutarında olduğunu, bu yönde inceleme yapıldığında şirketin gerçek satış bedelinin belirlenmesinin mümkün olduğunu, o tarihte en yüksek bedelli işin Ardahan İl Özel idaresi ile yapılan sözleşme sonucu 2.818.009,62 TL tutarındaki iş olduğunu, şirketin devir bedelinin bu durumda 563.601,80 TL olduğunu, davalının icra takibine dayanak yaptığı banka dekontunda da … isimli şirketin satın alınmasına yönelik kaparo gönderildiğinin yazılı olduğunu, sebepsiz zenginleşme hükümlerine başvurulmasının hukuken mümkün olmayacağım belirterek, davacı şirketin vaki itirazın iptali davasının reddi ile takibin iptaline; davacı/karşı davalının müvekkili davalı …’ nu icra takibine dahil etmiş olması nedeniyle dava değerinin %100′ ü oranında ve %20′ den az olmamak üzere kötü niyet tazminatı mahkumiyetine; yapılan devir anlaşmasına rağmen davacı/karşı davalının şartları yerine getirmeyerek müvekkili zarara uğratması nedeniyle karşı davalarının kabulü ile, her türlü dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, maddi olarak olumlu, olumsuz dolaylı yansıma zararlarının belirlenerek 1.000,00 TL maddi tazminata, zararların meydan gelme tarihleri itibarıyla hak ve nefaset gereği %9 Yasal faiziyle birlikte davacı/karşı davalıdan tahsiline, davacı/karşı davalı aleyhine 20.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı-karşı davalı vekili replik ve karşı davaya cevap dilekçesinde özetle; davalının cevaplarını ve karşı davasını kabul etmediklerini, davalıya banka yoluyla gönderilen paranın “kaparo/pey akçesi/bağlanma parası” olduğunu, satış gerçekleşmediğinden bu paranın iadesinin gerektiğini(TBK.M.i77), bunun ispatına dahi gerek bulunmadığını, bu araştırmanın ancak Cayma Parası iddialarında gerekli olduğunu, ayrıca şirket devrinin yazılı şekle tabi olduğunu, TTK.595 Md. gereğince devir sözleşmesinin yazılı ve imzalarının noterde onaylanması gerektiğini, taraflar arasında sözlü görüşmeler dışında yazılı herhangi bir sözleşme bulunmadığını, davanın niteliği gereği tanık delili ile ispatının mümkün olmadığını belirterek, karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 05/12/2019 tarih ve 2017/1432 Esas – 2019/1145 Karar sayılı kararı ile; “…. davacı tarafından 14.11.2016 tarihinde davalının hesabına “Kapora” açıklamasıyla gönderilen 15.000,00 TL’nin cayma parası olarak kararlaştırıldığına ilişkin dosya kapsamında usulüne uygun bir delil bulunmaması sebebiyle, bu paranın TBK m. 117 anlamında bağlanma parası olarak kabul edilmesi gerekmekte olup davacı tarafından talep edilebileceği kanaatine varılmıştır. Karşı davada davacı yan, satış ve devrin gerçekleşememesi sebebiyle uğramış olduğu maddi zararın şimdilik 1.000,00 TL’sinin tazminine karar verilmesini talep etmiştir. Tazminat davalarının olmazsa olmaz koşulunu teşkil eden zarar kişinin iradesi dışında malvarlığında meydana gelen azalma olarak nitelendirilebilir. Zarar olmayan yerde sorumluluk olmaz. Zira ancak bir zararın varlığı, onun tazmini ile ilgili talebin doğumuna neden olur. Zarar, kanuna veya sözleşmeye aykırı bir davranışın sonucu olmalıdır. Bu bağlamda zarar veren kimsenin, kendisine bir çıkar sağlayıp sağlamaması veya çıkar sağlamak istemesinin bir önemi yoktur. Ortada bir zarar yoksa hukuka aykırı davranmış olsa dahi, sorumluluk söz konusu olamaz. Sorumluluğuna ilişkin tazminat taleplerinde zarar borçlar hukuku ilklerine göre belirlenir. Tazminata hükmedilebilmesi için zararın ispatlanması gerekir. Zararın sadece varlığının değil, miktarının da rakamsal olarak belirlenmesi gerekir Zararı ispat yükü genel hükümlere istinaden zarar görendedir (TMK m.6). Davacı yanın bu talebine ilişkin olarak mahkememizce görevlendirilen mali müşavir bilirkişi marifetiyle yapılan incelemede davalı karşı davacanın herhangi bir zararın doğduğuna dair herhangi bir delile rastlanmadığı dosya kapsamı itibarı ile zararın ispata muhtaç kaldığı sonucuna varılmış olup asıl davanın kabulüne ve karşı davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; ” A-Asıl Davanın Kabulüne, 1-Davalı borçlunun İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren %9 oranında yasal faiz uygulanmasına, 2-Alacağın likit olması nedeniyle davacı lehine 15.000 TL asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine, B-Karşı davanın reddine, … ” karar verilmiş ve karara karşı, davalı/ karşı davacı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı/ karşı davacı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; 02.09.2019 tarihli bilirkişi raporunda gerekli araştırmalar, incelemeler ve tespitler yapılmaksızın hukuka ve hakkaniyete aykırı görüş bildirildiğini, raporda davacının ödediği 15.000,00-TL’ nin talep edileceğinden bahsedildiğini ve bilirkişilik görevini aşar nitelikte hukuki değerlendirmede bulunulduğunu, bu değerlendirmenin Medeni Kanun’un 2. maddesinde düzenlenmiş olan dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğini, bu sebeplerle müvekkilinin uğradığı zararların tazmin edilmesi ve yaşadığı mağduriyetin tespiti ve giderilmesi gerektiğini, Bilirkişi raporunda yoksun kalınan kar ve uğranılan zararlar bakımından bir inceleme yapılmadığını, söz konusu anlaşmaya göre 1 Kasım 2016’dan itibaren şirket ve çalışanların tüm giderleri davacı/karşı davalı şirket tarafından karşılanması gerekirken, müvekkilinin anlaşma nedeniyle büyük kâr getirebilecek işlere girememesinin yanında arada anlaşma olmasına rağmen anlaşma tarihinden itibaren anlaşmanın iptal edildiği tarihe kadar şirketin kira ve aidat bedellerini, kurum vergisini, doğalgaz, su ve elektrik faturalarını, muhasebe ücretlerini, çalışanlarının ücret ve sigorta primlerini ödediğini, söz konusu ödemelerin yapıldığına dair belgelerin dosyaya sunulduğunu, ancak bunların inceleme yapılırken göz ardı edildiğini, eksik bilgi ve belge incelenerek oluşturulan bilirkişi raporuna itibar edilemeyeceğini, raporda karşı davaya yönelik gerekli incelemelerin yapılmadığını, hukuki yorum yapılarak rapor düzenlendiğini, Cevap dilekçesi ekinde sundukları belgelerdeki şirketin o dönemde yaptığı işler incelendiğinde açıkça görülebilecekken, 02.09.2019 tarihli bilirkişi raporunda 1 Kasım 2016 ile 26 Ocak 2017 tarihleri arasında ihaleye katılıp katılmadığının öğrenilmesi bakımından inceleme yapılmadığını, yalnızca ticari defterler incelenerek, müvekkilinin davada ileri sürdüğü “şirket devri anlaşması nedeniyle elde edemediği kar hakkında, yalnızca defterlerden yapılan araştırma sonrasında “davalının iddiaları ile örtüşmediği, karşı davaya ilişkin maddi ve manevi tazminat taleplerimizin ispata muhtaç olduğu” yönünde görevini aşar nitelikte hukuki değerlendirme yaparak görüş ve kanaat bildirildiğini, bilirkişi raporunda, dava kapsamında sundukları bilgi, belge ve karşı davadaki taleplerinin, herhangi bir uzmanlık gerektiren teknik inceleme veya tespit yapılmadığını, dolayısıyla 02.09.2019 tarihli bilirkişi raporunun eksik inceleme sonucu oluşturulduğunu, müvekkilinin uğradığı zararlar anlaşılabilecekken, objektiflikten uzak bir şekilde hazırlandığını, açıklanan nedenlerle karşı davada yer alan talepleri yönünden dosya kapsamında gerekli inceleme ve tespitlerin yapılması adına dosyanın yeniden bilirkişiye gönderilmesinin talep edildiğini, ancak mahkemenin bu itirazları değerlendirilmeden, denetime elverişli bir rapor düzenlenmeden asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verildiğini, Davalı/ karşı davacının uğradığı maddi ve manevi zararların ispatının ancak mahkemece yapılacak bilirkişi ve emsal incelemesi ve yazılacak müzekkereler ve ayrıca tanıkları ile ispatlanabilecekken, deliller toplanmaksızın hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, Dava konusu dönemdeki ihalelerin tablosunu, emsal araştırmalarını, ihalelere katılıp katılmadığında dair Kamu İhale Kurumuna müzekkere yazılması, emsal şirketlerin o dönemde ihaleye katılarak elde ettikleri kar miktarları ve diğer iddiaları bakımından dosyanın denetime elverişli bir bilirkişi rapor alınarak karar verilmesi gerektiğini, bu kapsamdaki itirazlarının değerlendirilmediğini, dosya kapsamında ek rapor veya yeni bir kök rapor alınmadığını, dosyanın farklı bir bilirkişiye tevdii edilmesine yönelik talepleri kabul edilmesi gerekirken, deliller toplanmaksızın hüküm kurulduğunu, Dava dosyası kapsamında dinlenmesini istedikleri tanıklarının süresi içerisinde bildirildiğini, 02.10.2018 tarihli 1 nolu celsede verilen ara karar ile sözleşmenin içeriği yönünden tanıklarının dinlenmesi taleplerinin hukuka aykırı olarak gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, aynı celsede verilen ara karar ile karşı davadaki zararları yönünden tanık dinletilmesi adına ara karar oluşturulduğunu ve tanıklarına davetiye çıkarılacağı yönünde de ara karar oluşturulduğunu, ancak mahkemece tanıklarına davetiye çıkarılmadığını, tanıklarının dinlenmediğini, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verildiğini, Kendilerini …’ nin sahipleri olarak tanıtan … ve … ile birlikte … Ltd. Şti.’ni devralmak amacıyla, …’ın 20.10.2016 tarihinde müvekkili ile görüştüğünü, Kasım ayında … ve …’ın da katılımı ile şartların konuşulduğunu, … ve … tarafından şartların yerine getirileceği ve 31 Ocak 2017 tarihinde devir işlemlerinin gerçekleşeceği yönünde yazılı olmamak kaydıyla anlaşmış olduklarını, işbu anlaşmadan sonra 14.11.2016 tarihinde … tarafından üzerinde anlaşılan peşin 30.000,00-TL’nin 15.000,00-TL’si tutarında kapora adı altında ücret yatırıldığını, ancak geri kalan 15.000,00-TL ve üzerinde anlaşılan teminat mektupları ile şirketin bedeli için kararlaştırılan miktarların ödenmediğini, söz konusu anlaşma şartları belirtilen tarihe kadar yerine getirilmediği için anlaşmanın atıl kaldığını, Müvekkiline yapılan ödemeye ilişkin makbuzda kapora yazdığını, kaporaya konu malın alımından alıcının vazgeçtiğini ve müvekkilinin uğradığı zararlar göz önünde tutulursa kaporanın iadesinin söz konusu olmayacağını, kaporanın bir cayma parası olmadığını, yalnızca sözleşmenin kanıtı sayılacağını, somut olayda davacının davalıya vermiş olduğu 15.000-TL’nin bu kapsamda kapora niteliğinde olduğunu, Emlakçılar Odası ve Ticaret Odaları tarafından sunulan matbu kapora sözleşmelerinde “alıcı almaktan vazgeçtiği taktirde, verdiği kaporayı geri alamayacaktır.” ibaresinin yer aldığını, ayrıca taraflar arasında yapılan kapora sözleşmesinde “şirketin ne zaman devredileceğine dair süre”nin de belirlenebileceğini, bu sürenin taraflar arasında 3 ay olarak belirlendiğini, bu sürenin geçmesinden sonra alıcının satışa konu malı almaktan vazgeçtiğinin kabul edileceğini, alıcının vermiş olduğu kaporanın yanacağını ve zarara uğrayan müvekkilinin karşı tarafa iade etmesinin beklenemeyeceğini, Sözleşmenin hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesi durumunda kaporanın iade edilip edilmeyeceği hususunun kusur durumuna göre değişeceğini, dolayısıyla alıcının şartları yerine getirmeyen şirketi almaktan vazgeçmesi halinde davacı/ karşı davalının zarara uğraması durumunda, taraflar arasında sözleşme kurulduğunun kanıtı niteliğinde verilmiş olan kaporanın iadesinin mümkün olmayacağını, her ne kadar davacı tarafından … Ltd. Şti. için kapora verilmiş olsa da bu kaporanın yandığını ve geri iadesinin söz konusu olmadığını, bu nedenle davalının davacıya karşı herhangi bir borcu bulunmadığını, Eğer kusurlu taraf kaporayı veren tarafsa, Yargıtay’ın kaporayı alan tarafın sözleşmenin hiç ya da gereği gibi ifade edilmemesi sebebiyle uğradığı zarar sonucu tazminat hakkı olacağından, tazminat hakkı kadarki kaporayı alıkoyabileceği görüşünde olduğunu, aksine yerel adet varsa kaporayı alan tarafın kaporanın tamamını elinde tutacağı gibi tazminatı kaporayı mahsup etmeksizin tam olarak isteyebileceğini, tüccarlar arasında sözleşmeden cayan tarafın ödediği kaporayı isteyemeyeceğinin teamül olduğunu, bu hususta mahkemece araştırma yapıldığında, iki şirket arasında bir şirketin satın alınmasına yönelik sözleşmeye istinaden verilen kaporanın şirketin satın alınma işlemi olduğunda satın alma parasından düşeceği, şirketin satın almaktan vazgeçen tarafından ödediği kaporayı isteyemeyeceği, kaparonun cayma parası olarak değerlendirileceğinin teamül olduğunun da görüleceğini, Borçlar Kanunu’nun 177 maddesinde “Sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para, cayma parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş sayılır.” “Aksine sözleşme veya yerel adet olmadıkça bağlanma parası esas alacaktan düşülür”. hükmünün yer aldığını, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta kaparo olarak belirtilmiş olduğundan aksini gösterir bir sözleşme veya yerel adet olmadığına göre bağlanma parası olarak kabul etmenin mümkün olmadığını, kaparo, sözleşme öncesi verilen bir ücret olduğundan bu hükümdeki bağlanma parası olarak addetmenin mümkün görünmediğini, her ne kadar kaparo sözcüğü kullanılmakta ise de bu sözcüğün bağlanma parası anlamında değil, cayma parası anlamında değerlendirilmek zorunda olduğunu, Davacının davasının kötü niyetli ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı olduğunu, kabul ve ikrar anlamına gelmemek kaydıyla, işbu sözleşmede ödenen bedel bağlanma parası olarak nitelendirilse dahi davacının gerçek bedelin oldukça altındaki bedele rağmen 3 ay boyunca sessiz kalması ve şirket devri gerçekleştikten, müvekkili zarara uğradıktan ayrıca elde etmesi gereken kardan yoksun kalmasına sebebiyet verdikten sonra huzurdaki davayı ikame etmesinin TBK hükümlerinin açıkça kötüye kullanılmasını teşkil edeceğini, davacının 3 ay boyunca şirketi almak konusunda işlevsel bir eyleminin bulunmadığını, işbu süre zarfında müvekkilinin mağduriyet yaşadığını ve şirketin üçüncü bir kişiye devrinin gerçekleştirilmiş olduğunu, şirketin satılması sonrasında kaporanın iadesinin talep edilmesinin de davacının kötü niyetinin açıkça bir göstergesi olduğunu, taraflar arasında yapılan anlaşma gereği ödenen bedelin davacıya iadesinin söz konusu olmayacağı belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına vaki itirazın iptali davasının reddine ve takibin iptaline, İİK mad. 72/5 kapsamında; davacı/karşı davalının haksız ve kötü niyetli olarak davalı …’nu icra takibine dahil etmiş olması nedeni ile dava değerinin %100’ü oranında ve % 20′ sinden aşağı olmamak üzere; davacı/ karşı davalının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, -Yapılan devir anlaşmasına rağmen şartları davacı/ karşı davalının yerine getirmeyip müvekkilini zarara uğratması nedeniyle karşı davanın kabulü ile; her türlü dava ve talep hakları saklı ve baki kalmak kaydıyla; maddi olarak olumlu, olumsuz, dolaylı ve yansıma zararlar belirlenerek, 1.000,00 TL maddi tazminata, meydana gelen zararların meydana gelme tarihleri itibarıyla davacının icra takibinde talep ettiği oranda faizin karşılıklılık ve hak nesafet gereği %9 faiziyle hükmedilmesine, – Müvekkilinin davacı/ karşı davalıya borçlu olmamasına rağmen davacı/ karşı davalı tarafından kötü niyetli ve hukuka aykırı bir şekilde takibin borçlusu yapılmaya çalışılması, müvekkilin gerek iş hayatında gerekse sosyal hayatında itibarını zedelediğini, müvekkilinin tüm işlerini güvene dayalı yapması sebebiyle mevcut durum sonucu toplumdaki ismi ve kişiliğinin zarar gördüğünü, ayrıca devir sözleşmesi nedeniyle birçok ihaleye giremediğini, maddi anlamda büyük zararlar gördüğünü, bu durumun müvekkilin psikolojik yönden yapranmasına neden olduğunu, dolayısıyla mahkemece davacı/ karşı davalı aleyhine 20.000,00-TL manevi tazminata dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte hükmedilmesine, 6100 Sayılı Kanun’ un 329′ uncu maddesi kapsamında haksız ve kötü niyetle açılmış davayı takip etmek zorunda kalınmış olması ve birçok gider ile zaman maliyetine katlanmak zorunda kalınması, davayı takip için vekil tutmak ve yargılamaya vekilin devamını temin etmek zorunda kalması ve tüm yasaya uygun diğer sebeplerle, davalı/ karşı davacının vekiline ödemekle mükellef olduğu, İstanbul Barosu Asgari Ücret Tarifesi üzerinden tahakkuk edecek vekalet ücretinin davacı/ karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava, devrin gerçekleşmemesi nedeniyle şirket devri sözleşmesi kapsamında ödenen kaporanın iadesi için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali; karşı dava ise, sözleşme şartlarının yerine getirilmemesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davalı/ karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dosya kapsamına göre, davacı şirket tarafından davalının sahibi olduğu … Ltd. Şti’nin satın alınması amacıyla tarafların sözlü olarak anlaştıkları, davacı tarafça davalıya … Ltd Kapora açıklaması ile 14.11.2016 tarihinde 15.000,00 TL para gönderildiği, davalının, devre konu şirketteki mevcut hisselerinin Beyoğlu … Noterliği’nin 26/01/2017 tarihli hisse devir sözleşmesi ile dava dışı 3. bir şahsa devrederek ortaklıktan ayrıldığı, davacı tarafça hisse devrinin gerçekleşmemesi nedeniyle kapora açıklaması ile ödenen bedelin iadesinin talep edildiği; davalının ise karşı dava ile, davacının taraflar arasında yapılan sözleşme gereklerini yerine getirmemesi nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararının tazminini talep ettiği anlaşılmaktadır. T.B.K.’nın 177. maddesinde ‘’Bağlanma parası; sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para, cayma parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş sayılır. Aksine sözleşme veya yerel adet olmadıkça, bağlanma parası esas alacaktan düşülür.’’ şeklinde, T.B.K.’nın 178. maddesinde ‘’Cayma parası: Cayma parası kararlaştırılmışa, taraflardan her biri sözleşmeden caymaya yetkili sayılır. Bu durumda parayı vermiş olan cayarsa verdiğini bırakır, almış olan cayarsa aldığının iki katını geri verir.’’ şeklinde tanımlanmıştır. Mahkemece de belirtildiği üzere, davacı tarafından 14.11.2016 tarihinde davalının hesabına “Kapora” açıklamasıyla gönderilen 15.000,00 TL’nin cayma parası olarak kararlaştırıldığı hususu dosya kapsamı ile ispatlanmadığından, bu paranın TBK m. 117 anlamında bağlanma parası olarak kabul edilmesi gerektiği ve sözleşme gereği devir gerçekleşmediğinden ödenen bedelin iadesinin talep edilebileceği, ayrıca bu bedel cayma parası olmadığından kusur araştırmasına da gerek olmadığı; dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesince ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, karşı dava ile ileri sürülen iddiaların tanıkla ispatı mümkün olmadığından bildirilen tanıkların dinlenmemesinin sonuca etkili olmadığı, devre konu şirket, limited şirket olup TTK 595. maddesi uyarınca hisse devrine ilişkin taraflar arasında usulüne uygun olarak yapılmış yazılı bir sözleşme bulunmadığı göz önünde bulundurulduğunda dosya kapsamı ile davalının sözleşme içeriğini ispatlayamadığı gibi, davacı tarafça sözleşme gereklerinin yerine getirilmemesi nedeniyle bir zarara uğranıldığı ve oluştuğu iddia edilen zararların ispatlanamadığı; ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davalı/karşı davacı vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı/ karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı/karşı davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalı / karşı davacıdan asıl dava yönünden alınması gereken 1.024,65.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan toplam (166,00.TL+90,16.TL=) 256,16.TL harcın mahsubu ile bakiye 768,49.TL’nin davalı / karşı davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalı / karşı davacıdan karşı dava yönünden alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davalı / karşı davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 6-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 01/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.