Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/74 E. 2022/156 K. 02.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/74
KARAR NO: 2022/156
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 22/10/2019
NUMARASI: 2018/1222 Esas – 2019/991 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Sigorta Prim Alacağından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/02/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının araç kiralama şirketi olarak kendisine ait 10 araç için … Sigorta Şirketine araçlarını sigorta ettirdiğini, sigorta işlemlerini müvekkilinin yaptığını, buna ilişkin taraflar arasında 10 araç için 10 adet “Genişletilmiş Hususi Kasko Sigorta Poliçesi” düzenlendiğini, müvekkilinin acente olarak sigorta poliçe prim bedellerini … Sigorta şirketine ödediğini, davalı tarafından müvekkiline ödenmesi gereken poliçe primleri ve araç ikame bedellerinin ödenmediğini, bu nedenle sigorta poliçelerinin iptal edildiğini ve İstanbul Anadolu … İcra Dairesi ‘nin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı şirketin ödeme emrinin kendisine tebliğinden sonra icra takibine ve yetkiye itiraz ettiğini ve takibin durdurulduğunu, yetki itirazının sigortacı ile sigortalı arasında doğan ihtilaflarda yetkili mahkemenin, sigortalının ikametgahı ve sigortacının merkezinin bulunduğu yer mahkemeleri olması sebebiyle yersiz olduğunu, başlatılan icra takibinde, davalı tarafın ödemesi gereken toplam poliçe prim bedellerinden, zeyilname düzenlendikten sonra iade edilmesi gereken tutarlar düşüldükten sonra kalan kısım için takip başlatıldığını belirterek, itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın % 20 ‘sinden aşağı olmamak kaydı ile icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkilinin Adresinin Avcılar/İstanbul olması sebebiyle yetkili mahkemelerin Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, taraflar arasında sigorta aracılık hizmetleri bakımından herhangi bir ticari ilişki olmadığını, bu nedenle davacıya verilen yazılı veya sözlü bir talimat bulunmadığını, talimat olmamasına rağmen davacı tarafça müvekkili şirkete ait araçlara kasko sigorta poliçesi düzenlendiğini, müvekkilinin ödeme talep edilmesi ile poliçelerin varlığından haberdar olunduğunu, davacı tarafça müvekkili şirkete ait araçlara kasko poliçesi temin etmenin teklif edildiğini, ancak makul bulunmayan tekliflerin kabul edilmediğini, durumu telefonda beyan edildiğini, aksi durumun ispatının davacı tarafta olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemek kaydı ile davacı tarafça poliçeleri temin eden … Sigorta Şirketi ‘ne prim ödemesi gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, davacının prim tahsil yetkisi bulunup bulunmadığının, ödeme yapıldı ise miktarının araştırılması gerektiğini, ödeme yapılmamış ve prim tahsil yetkisi bulunmadığı takdirde davanın reddinin gerektiğini belirterek, davanın reddi ile davalı aleyhine % 20’den aşağı olmamak kaydı ile kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 22/10/2019 tarih 2018/1222 Esas – 2019/991 Karar sayılı kararında; “… davacı tarafça … Sigorta Acentesi olarak davalı şirket araçları hakkında takibe konu sigorta poliçelerinin tanzim edildiği, ancak davalı tarafça taraflar arasında davaya konu kasko poliçelerinin düzenlenmesi hususunda yazılı veya sözlü talimat yada anlaşma bulunmadığının iddia edildiği, TTK.nun 1424/1 maddesi uyarınca sigortacının en geç 15 gün içinde poliçeyi sigorta ettirene vermekle yükümlü olduğu, ayrıca TTK.nun 1421/1 maddesine göre sigortacının sorumluluğunun primin veya ilk taksidin ödenmesi ile başlayacağı, yine TTK.nun 1430 ‘uncu maddesinde taraflar arasında aksine sözleşme yoksa sigorta primi veya ilk taksidin veya nakden ödenmesinin şart olduğu, dava dosyasında poliçelerin davalıya verildiğine ilişkin herhangi bir bir ispat bulunmadığı, bu halde TTK.nun 1424/3 ‘üncü maddesi gereğince sözleşmenin ispatının genel hükümlere göre yapılması gerektiği, sigorta priminin veya ilk taksidinin tahsil edildiğine ilişkinde dosyada herhangi bir delil bulunmadığı, her ne kadar davacı taraça bir takım whats up yazışmaları dosyaya sunulmuş ise de, sözleşmenin kurulması için gerekli olan bedele ilişkin bir icap bu yazışmalarda bulunmadığı gibi bu yazışmaların hangi poliçelere ilişkin olduğunun da belirsiz olduğu, bu haliyle taraflar arasında sözleşme ilişkisinin kurulduğunun ispatlanamadığı, davacının takibinin tanzim edilmiş poliçelere dayanması ve davacının takibinde kötü niyetli olduğunun ispatlanamaması nedeniyle kötü niyet tazminatı şartlarının oluşmadığı, sonuç ve vicdani kanaatine(Ay. m.138) varılarak davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir….”gerekçesi ile, 1-Davanın REDDİNE, 2-Davalı tarafın şartları oluşmayan kötü niyet tazminat talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Bilirkişi raporunda hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunulduğunu, rapora karşı itirazlarının yerel mahkemece değerlendirilmediğini, raporda, söz konusu poliçelerde davalının imzasının olmadığı, sigorta poliçesinin davalı tarafa teslim edildiğine ilişkin bir belge olmadığı, davalı tarafın davaya konu poliçeleri kabul ettiğine dair bir belge olmadığı ve bu poliçelerin davalının isteği doğrultusunda hazırlandığına dair bir belge olmadığından bahisle sigorta prim bedellerini talep etme hakkının olmadığı yönünde kanaat bildirdiğini, bu hususların bilirkişinin görev alını kapsamında olmadığını, Dava konusu kasko sigorta poliçelerinin 7 tanesinde Dain-i Mürtehin şerhi bulunduğunu, bu nedenle davalının bu poliçeleri kabul etmeme, bu poliçelerde haberi olmama gibi bir durumun söz konusu olmadığını, dava konusu kasko sigorta poliçelerinin ilgili Dain-i Mürtehin olan bankalardan onay alınmadan iptal edilmediğini, Davaya konu kasko sigorta poliçeleri bizzat davalı şirket ortağı ve yetkilisi …’nın talimatı ile bilgisi dahilinde düzenlendiğini, davalı tarafın ticari defterlerini sunmaktan kaçındığını, davaya konu araçların müvekkili şirket tarafından sigorta güvecesi altına alındığını, ancak davalı tarafından sigorta poliçesi prim bedelleri ödenmemiş olduğundan dain-i mürtehin olan bankalardan onay alınarak söz konusu poliçelerin iptal edildiğini, müvekili şirketin açık bir mağduriyete düşürüldüğünü, mahkemece hakkaniyete aykırı bir değerlendirme yapıldığını, dosya kapsamında bütün bu iddiaları kanıtlanmışken mahkemenin bu itirazları dikkate almayarak eksik inceleme sonucunda davanın reddine karar vermesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın kabulüne, davalı aleyhine %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Genişletilmiş Hususi Kasko Sigorta Poliçesi prim alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı tarafça, davalının talebi ile davalıya ait 10 adet araç için Genişletilmiş Hususi Kasko Sigorta Poliçesi tanzim edildiği, ancak davalı tarafça prim borçlarının ödemediği, tahsiline yönelik başlatılan takibin itiraz üzerine durduğu belirtilerek, itirazın iptaline karar verilmesi talep edilmiş; davalı taraf ise, taraflar arasında araçlara kasko sigortası yapılması hususunda sözleşme bulunmadığı savunulmuştur. Sigorta sözleşmesinin, sözleşme yapmaya ehil kişilerin karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla kurulacağı kuşkusuzdur. Sözleşmenin yazılı bir belgeye bağlanması ancak ispat açısından önem kazanır. Somut olayda davalı taraf sözleşmenin varlığını inkâr etmiştir. 6102 sayılı TTK’nun 1424. maddesine göre, poliçenin sigorta ettirene teslim edildiğini ispat yükü sigortacıdadır. Sigortacının poliçenin teslim edildiğini ispatlaması halinde poliçe içeriğine ondört gün içinde itiraz edilmemiş ise poliçe yazılı şartlar ile geçerli olacaktır. Sigorta şirketi, kendileri tarafından imzalanmış bulunan poliçenin bir örneğini sigortalının ikametgahına götürerek ona vermek, dilerse bir suretini sigortalıya imzalattırarak almak ve özellikle primi veya ilk taksiti poliçenin teslimi karşılığı tahsil etmekle yükümlüdür. Oysa, davacının dosyaya ibraz ettiği poliçe örneklerinde davalı sigortalının imzası bulunmadığı gibi davacı taraf poliçenin davalıya teslim ya da tebliğ edildiğini ispata yarar hiç bir delil de ibraz etmemiştir. Öte yandan 6102 sayılı TTK’nın 1421 inci maddesi uyarınca sigortacının sorumluluğu primin tamamen ya da ilk taksitin ödenmesi ile başlar. (YHGK. 2007/11-250 E.- 2007/250 K. “…Sigorta şirketinin yetkili acentesi olduğu belirgin olan acentede bu yer çalışanı tarafından poliçe tanzim edilerek, yazılı belge karşılığı prim tahsil edilmiş olması, sigortacının sorumluluğunun başlaması için yeterlidir.) Somut olayda, sigorta priminin ilk taksidinin ödendiği de davacı tarafça iddia ve ispat edilmemiştir. Dolayısıyla taraflar arasında geçerli bir sigorta sözleşmesi kurulduğunun ispatlanamadığı, sigortacının sorumluluğunun da başlamadığı, poliçelerin zeyilname düzenlenerek iptal edildiği, düzenlenen bir kısım poliçelere dain-i mürtehin kaydı bulunmasının sonuca etkili olmadığı anlaşılmaktadır. HMK 282 maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” şeklindeki düzenlemeye göre, bilirkişi raporlarının mahkemeleri bağlamadığı, mahkemece de raporun, dosyada mevcut diğer delillerle birlikte değerlendirilerek varılan sonuca göre karar verildiği, davacı tarafça ibraz edilen mail yazışmalarının, taraflar arasında sigorta poliçesi tanzimine dayanak sözleşme kurulduğunu ispatlamadığı anlaşılmakla, ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde değildir. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenden alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 36,3 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/02/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.