Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/72 E. 2022/244 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/72 Esas
KARAR NO: 2022/244 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/612 Esas – 2019/1139 Karar
TARİH: 27/11/2019
DAVA: Feshin Haksız ve Geçersiz Olduğunun Tespiti
KARAR TARİHİ: 16/02/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili, taraflar arasında 02.04.2014 tarihinde, Kadıköy … Noterliği’nin … yevmiye numarası ile “Taşınmazın Satış Vaadi ve Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi”nin imzalandığını, sözleşme ile davacının 1900/15000 payına sahip olduğu … Ltd. Şti.’nin maliki olduğu İstanbul ili, Eyüp İlçesi, … Mah., … Mevkiinde kain, … pafta, … ada, … parselde kayıtlı 216.917,89 metrekare büyüklüğündeki arazinin tamamını veya her ne suretle olursa olsun maliki veya doğrudan ya da dolaylı satışının, devir ve temlik olanağına sahip olacağı paylarının mülkiyetini davalının satıp, devir ve temlik etmeyi yükümlendiğini, sözleşme konusu taşınmazın 38/100 payının 20.000.000USD karşılığı 42.954.000TL. bedelle davacıya satılacağının kararlaştırıldığını, sözleşmenin 5.2. maddesi uyarınca davalıya 10.000.000 USD’nin sözleşmenin düzenlenmesi anında nakden ve defaten ödendiğini, sözleşmenin 8. maddesi gereğince de imza tarihini takip eden her ayın 5. gününde olmak üzere teminat bonosu mukabilinde olmak kaydıyla 7.000USD. ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davalı tarafın iddiasına konu 2015 yılı Şubat ayı sonrasında davalı tarafça davacı lehine teminat bonolarının tanzim edilerek teslim edildiğini ve buna mukabil olarak ödemelerin yapıldığını, ancak anılan dönem sonrasında davalının sözleşmesel yükümlülüklerine aykırı davranarak davacı lehine bono tanzim edilmemeye başlandığını, aylık ödemelerin yapılabilmesi için davalının davacı şirkete gelmesi hususunda defaatle uyarıldığını, TBK m. 97 hükmünce ödemezlik defini ileri sürdüklerini ve bononun davalı tarafça tanzim edilmemesi dolayısıyla davacının temerrüdünden bahsedilemeyeceğini, sözleşmenin tek taraflı olarak feshedilemeyeceğini, bahse konu ödemelerin yapılabilmesi için davalıya ihtarname keşide edildiğini, fakat davalı tarafından davacıya keşide edilen Kadıköy …Noterliği’nin 19.11.2015 tarihli, … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile Mart 2015 tarihinden itibaren 9 aylık toplam 63.000USD’nin ödenmediğinin iddia edildiğini, bunun üzerine ardından da sözleşmenin Kadıköy … Noterliği’nin 04.12.2015 tarihli, … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshedildiğini, davacının sözleşmeye uygun olarak hareket ettiğini ve davalının sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini, kaldı ki sözleşmenin tek taraflı irade beyanı ile feshinin mümkün olmadığını, dolayısıyla feshin haksız ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek sözleşmenin haksız ve geçersiz şekilde feshedildiğinin tespiti ile feshin iptaline ve bu husustaki muarazanın giderilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, taraflar arasında 02.04.2014 tarihli, … yevmiye numaralı sözleşmenin akdedildiğini, davalıya sözleşme ile yüklenilen tek ödeme kalemi olan aylık 7.000USD’nin sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren 9 ay süre ile senet karşılığında ödendiğini, ancak akabinde ödemelerin kesildiğini, ödeme için defalarca şirkete gidildiğini ancak ödeme yapılmadığını, bunun üzerine Kadıköy …Noterliği’nin 19.11.2015 tarihli, … yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edilerek 9 aylık toplam 63.000USD’nin 3 gün içinde ödenmesinin talep edildiğini, sözleşmede vade kararlaştırıldığından ve vadede borç ödenmediği için davacının temerrüde düştüğünü, uygun süre vermesini gerektirmeyen halin olduğunu [TBK m. 124,b.l), davacının davalının alacaklının temerrüdüne düştüğünü iddia etmesine rağmen davacının TBK m. 107 hükmünce tevdi ederek borcundan kurtulma yoluna başvurulmadığını, davalıya bu yönde bir ihtarname bile gönderilmediğini, davacının TBK m. 97 hükmüne gidemeyeceğini, çünkü karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde edimler aynı anda muaccel hale gelmekteyse diğer tarafın öncelikle ifa yükümlülüğünün olmadığını, sözleşmenin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi olmadığını, sözleşmenin taşınmaz satış vaadi olması dolayısıyla noter ihtarnamesi ile tek taraflı olarak feshedilebileceğini, davacı şirketin ödeme yapmaması üzerine Kadıköy …Noterliği’nin 04.12.2015 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile sözleşmenin geçmişe etkili olarak feshedildiğini, ayrıca sözleşme uyarınca kendisine 10.000.000,00 USD ve 500.000,00 USD ödeme yapılmadığını, tek gerçek ödeme kaleminin 7.000,00 USD olduğunu, bilahare, müvekkilinin 10 Aralık 2015 tarihinde de, … Ltd. şti de hissedarı olduğu , % 38 hisseyi, şirkete ait taşınmazın tamamının bedelini ödediği şirket kayıtlarından anlaşılan …’nın talimatı üzerine, …’ye devrettiğini, devir sözleşmesinin Beyoğlu … Noterliği’nin 10 Aralık 2015 tarih ve … yevmiye numaralı sözleşme ile nominal bedel üzerinden gerçekleştirildiğini, bu devir işleminin 11 Aralık 2015 tarih ve 2015/3 Ortakları Kurulu Kararı ile onaylandığını ve Beyoğlu … Noterliği’nin 11 Aralık 2015 tarih ve … Yevmiye Numaralı işlemi ile de onaylandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/11/2019 tarih ve 2014/505 Esas 2019/613 Karar sayılı Kararı ile; ” ….Taraflar arasındaki 02.04.2014 tarihli “Taşınmaz Vaadi ve Limited Şirket Payı Devri” sözleşmesi karma nitelikte bir sözleşme olmakla birlikte noterde düzenleme şeklinde yapılmakla geçerli olarak kurulmuştur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E.2011/11-693, K.2012/88, T.22/02/2012 tarihli kararı gereğince….. davalı, davacıya 08.12.2015 tarihinde ulaşan noter ihtarnamesi ile 02.04.2014 tarihinde kurulan “Taşınmaz Vaadi ve Limited Şirket Pavı Devri” sözleşmesini tek taraflı olarak sonlandırabilir. Dolayısıyla anılan karar gereğince davalının tek taraflı olarak “bozucu yenilik doğuran hak”kını kullanarak “dönme/fesih (sözleşmeyi sonlandırma)” yolundaki irade beyanının (davacı muhataba gönderilen 04.12.2015 tarihli noter ihtarnamesinin) dosya kapsamından davacı muhataba 08.12.2015 tarihinde vardığı anlaşılmakla sözleşmenin 08.12.2015 tarihinde “haklı bir sebep olmasa bile” sonlandığı, Sözleşme’nin 8. maddesi uyarınca “Alıcı, lehine düzenlenecek teminat bonosu mukabilinde bedele mahsuben sözleşmenin imzalandığı tarihi takip eden ayın başından başlamak ve her ayın besinci gününde olmak üzere Satıcıya 7.000USD ödeyecektir. Hükümdeki “her ayın beşinci” günü ifadesinden taraflarca “belirli vade’nin kararlaştırıldığı, bu bakımdan da vade geldiğinde borcunu ödemeyen borçlunun TBK m. 117/11 hükmünce “temerrüt ihtarına gerek kalmaksızın” temerrüde düştüğü, buna rağmen davalının, davacıya 19.11.2015 tarihinde gönderdiği noter ihtarnamesi ile (Davacı muhataba 20.11.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.) sözleşmenin 8. maddesi gereği her ayın beşinci günü ödenmesi gereken 7.000USD’nin Mart 2015’den itibaren 9 ay ödenmediğini ve toplam 63.000USD.’nin ihtarnamenin tebliğinden itibaren üç gün içerisinde ödenmesini ihtar ettiği görülmektedir. Ardından da davalının davacıya 04.12.2015 tarihinde gönderdiği noter ihtarnamesi ile (Davacı muhataba 08.12.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.) sözleşmesinin 16. maddesine dayanarak sözleşmenin, temerrüdün gerçekleştiği tarihten itibaren feshedildiği bildirmiştir. Davalının, davacıya gönderdiği ihtarnameler incelendiğinde davalının sözleşmede kararlaştırılan belirli vadeye rağmen temerrüt ihtarında bulunarak uygun süre verdiği, ardından da davacı tarafından borcun ödenmemesi üzerine TBK m. 125 hükmündeki seçimlik haklarından “sözleşmeden dönme” yolunu seçtiği: böylece davalının TBK m. 117 vd. hükümleri uyarınca sözleşmeyi sonlandırdığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafından davalıya gönderilen 24.11.2015 tarihli noter ihtarnamesinde sözleşme uyarınca aylık ödemelerin yapılabilmesi için teminat bonolarının davalı tarafından düzenlenmesi gerektiği, ancak bir süreden beri anılan sözleşmede belirtilen aylık ödemelerin yapılabilmesi amacıyla gerekli işlemleri yapmak için davacı şirkete gelinmesi hususunda şirketçe defalarca uyarılar yapılmasına karşın davalının, davacı şirketi oyalayarak davacı şirkete gelmediği ihtar edilmiştir. Davacı, TBK m. 106/1 hükmünce davalı tarafından “ifaya hazırlık fiili” nin yerine getirilmediğinden bahisle kendi edimini ifa etmediğini iddia etmektedir. Ancak dosya kapsamında, davacının, davalı tarafından 19.11.2015 tarihinde kendisine gönderilen noter ihtarnamesi ile borcun ödenmesi talep edilmeden önce davalının alacaklı temerrüdüne ilişkin hazırlık fiillerinden kaçındığını ihtar ettiğine yönelik bir delile rastlanamamıstır. Dolayısıyla davacının bu iddiasının, sözleşmenin davalı tarafça tek taraflı sona erdirildiği yönündeki değerlendirmemizi değiştirmemiştir. Davacının sözleşmenin 8. maddesindeki borcunu ifa etmemesi sebebiyle temerrüde düştüğünden bahisle davalının sözleşmeyi sonlandırma yönünde haklı sebebi olduğu, kaldı ki yine yukarıda anılan Yargıtay HGK kararı uyarınca davalının haklı sebebinin olmadığı kabul edilse bile sözleşmenin sonlandırılılabileceği ve davalı tarafından sözleşmenin sonlandırıldığı belirlenmekle kanıtlanamayan davanın reddinine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.” gerekçesi ile; “Davanın reddine,” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Kararda beyan ve itirazlarının kabul edilmeme gerekçesinin belirtilmediğini, Bilirkişi seçim kararı taraflarına tebliğ edilmediğinden karara karşı itiraz haklarını kullanamadıklarını, hukukçu bilirkişi görevlendirilmesinin hatalı olduğunu, Bilirkişi raporuna itirazları karşılanmaksızın karar verildiğini, ek rapor düzenlenmesi taleplerinin reddinin doğru olmadığını, Bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmediğini, Tam iki tarafa borç yükleyen ve arsa payı devri taahhüdünü içeren dava konusu sözleşmenin tek taraflı irade beyanı ile feshinin mümkün olmadığını, Yargıtay kararlarının da bu yönde olduğunu, Müvekkilinin temerrüde düşürülmesinin söz konusu olmadığını, zira davalının teminat bonosu düzenleme edimini müvekkilinin ödeme edimini ifa etmeden önce yerine getirmesi gerektiğini, davalının teminat bonosu düzenlemesi için ihtara gerek olmadığı gibi müvekkilinin ödemeye hazır olduğunu davalıya bildirmesine de gerek olmadığını, Davalının teminat bonosu düzenleme edimini yerine getirdiğini ispat etmesi gerektiğini, ancak mahkemenin ispat yükünü ters çevirdiğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taşınmaz satış vaadi ve limited şirket pay devri sözleşmesinin haksız ve geçersiz olarak feshedildiğinin tespiti ve feshin iptali istemine ilişkin olup, davacı, sözleşmede ödeme yükümlülüğünün davalının teminat bonosu düzenlemesine bağlı kılındığını, davalı teminat bonosu düzenlemeden ödeme talep ettiğinden temerrüde düşmediğini savunmuş, davalı ise davacının süresinde ödeme yapmayarak temerrüde düştüğünü, kaldı ki şirketin hisse devrine onay vermemesi ve hisselerin 3.şahsa devri nedeniyle davacıya devrinin de imkansız hale geldiğini savunmuş, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. HMK 114/1-ç m. uyarınca yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması dava şartı olup, taraflarca ileri sürülmese de mahkemece yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gerekir. HMK 14/2 m. uyarınca ise özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Somut olaya döndüğümüzde uyuşmazlık taraflar arasında akdedilen şirket hisse devir sözleşmesinin feshinin geçersiz ve haksız olduğunun tespiti istemine ilişkin olmakla, HMK 14/2 m. uyarınca iş bu davada hisse devrine konu dava dışı … Ltd. Şti.’nin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17/06/2019 tarih 2019/2229 E. 2019/4442 K. sayılı ve 21/05/2012 tarih 2011/2122 E., 2012/8459 K. Sayılı emsal kararları). Adı geçen şirketin ticaret sicil kayıtlarına göre şirket merkezi “… Mah. … Cad. … No : … Kule … Kat : … Şişli/İstanbul” olduğuna göre, iş bu davada İstanbul Asliye Ticaret Mahkemeleri kesin yetkilidir. Bu itibarla mahkemece, kesin yetki nedeniyle yetkili olmadığı dikkate alınarak yetkisizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair istinaf sebepleri şimdilik incelenmeksizin istinaf başvurusunun usulen kabulü ile HMK 355, 353/1-a3 m. uyarınca hükmün kaldırılması ve yetkili mahkemeye gönderilmek üzere mahkemesine iadesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun usulen KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/11/2019 tarih ve 2017/612 Esas – 2019/1139 Karar sayılı kararının HMK’nın 355, 353/1-a3 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Kayıtların kapatılarak dosyanın yetkili İSTANBUL ASLİYE TİCARET MAHKEMELERİNE gönderilmek üzere kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Kaldırma sebebine göre sair istinaf talepleri hususunda bu aşamada bir karar verilmesine yer olmadığına, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde, avansı yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 16/02/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-c maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.