Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/713 E. 2022/679 K. 27.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/713 Esas
KARAR NO: 2022/679 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/11/2019
NUMARASI: 2018/388 Esas 2019/1049 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 27/04/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili davacı şirketin, Macaristan menşeili olup büyükbaş hayvan ithalatı hususunda aktif olarak ticaretle iştigal eden bir şirket olduğunu, bu bağlamda yaptığı sözleşmeler doğrultusunda belirlenen büyükbaş hayvanların gümrüklere teslimine kadar olan sürecin müvekkilinin sorumluluğunda olduğunu, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında ise 08.05.2015 tarihli sözleşmenin akdedildiğini, sözleşmeye göre davalı şirketin, müvekkili şirkete 299 Kg.besili dana için kilogram ücreti olarak 3,78 Euro tüm harçlar ve masraflar kendisine ait olmak üzere ödeme yapacağını, ancak sözleşmede yer alan edimlerin yerine getirilmesine karşılık müvekkili davacı şirkete ödemelerin eksik yapıldığını, toplamda 393.940,25 EURO ödenmesi gerekmekte iken 359.891,78 EURO ödendiğini, müvekkili şirkete ait makbuz niteliğindeki belgelerden, davacı şirketin belli aralıklarla ödemede bulunduğu ve fakat buna karşın eksik kalan ve işbu davanın açılmasına sebebiyet veren 34.048,00 Euro tutarın ödenmediğini, müvekkili şirket ile davalı şirket arasındaki anlaşma uyarınca, davalı şirkete belirli dönemlerde gönderiler sağlandığını, tüm bu gönderilen davalı şirket yetkililerince gümrükten teslim alındığını, bu durumun Gümrük Belgeleri ile sabit hale geleceğini, müvekkili şirketin yaptığı son gönderim üzerine eksik kalan tutarın davalı şirket tarafından ödenmediğini, müvekkili davacı şirketin, 22.06.2016 tarihli borç dökümü ve eksik kalan tutar için davalı şirkete ayrıntılı ihtarname gönderildiğini, davalı şirketin ihtarnameye cevap verilmediğini, sözleşmenin gümrük belgeleri, makbuzlar ve ihtarnameden de görüleceği üzere davalı şirketin, teslim aldığı malların bedelini ödemediği ve işbu davanın açılmasına konu olan icra takibine haksız ve kötü niyetle itiraz ettiğini, buna istinaden müvekkili tarafından Büyükçekmece … İcra Dairesi … Esas sayılı dosyası üzerinden davalı şirket aleyhine 34.048,00 EURO tutar üzerinden başlatılan takibe haksız ve kötü niyetle itiraz nedeni ile huzurdaki davanın açılması zaruretinin doğduğunu belirterek müvekkili davacı şirket tarafından davalı şirket aleyhine Büyükçekmece …İcra Dairesi … Esas sayılı dosyası kapsamında başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali ile takibe itirazında haksız ve kötü niyetli olan davalı aleyhine hükmolunacak meblağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile KDV Hariç hükmedilecek vekalet ücretinin davalı şirkete tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkilinin, … adı ile 40 yıla yakın gıda perakendeciliği yaptığı, Trakya ve Marmara’da 33 mağazası ve 100’e yakın personeli ile hizmet verdiğini, bu kapsamda mağazalarında satışa sunduğu et ürünlerinin tedarikini Macaristan’da bulunan davalı şirketten sağlanmak üzere 08.05.2015 tarihli proforma faturaya istinaden 22.12.2015 tarih ve … no.lu fatura muhteviyatı mal ve navlun için 48.856,00Euro/CPT (3,10Euro/Kg birim fiyattan), 07.07.2015 tarih ve … no.lu fatura muhteviyatı mal ve navlun için 43.880,00Euro/CPT (3,05Eoro/Kg birim fiyattan) , 10.09.2015 tarih ve … no.lu fatura muhteviyatı mal ve navlun için 41.757,00Euro/CPT (3,10Euro/Kg birim fiyattan) , 19.09.2015 tarih ve … no.lu fatura muhteviyatı mal ve navlun için 47.275,00Euro/CPT (3,10Euro/Kg birim fiyattan) , 03.10.2015 tarih ve … no.lu fatura muhteviyatı mal ve navlun için 48.112,00Euro/CPT (3,10Euro/Kg birim fiyattan) , 03.10.2015 tarih ve … no.lu fatura muhteviyatı mal ve navlun için 53.041,00Euro/CPT (3,10Euro/Kg birim fiyattan) , 03.10.2015 tarih ve … no.lu fatura muhteviyatı mal ve navlun için 39.432,00Euro/CPT (3,10Euro/Kg birim fiyattan) tutarların, ekli banka transfer formlarının tetkikinden de anlaşılacağı peşin olarak ödendiğini, son sevkiyat sonrası davacı yan sıfatında olan gönderici … firmasının malın kilogram fiyatını nakliye dahil 3,78 Euro yapmak istediğini, bunun üzerine, firma ortaklarından olan ancak temsil yetkisi bulunmayan … ile görüşme yaptıktan sonra, dava dilekçesi ekinde Mahkemeye sunulan ve uluslararası şartlaya uymayan sözleşmeyi düzenlediğini, firmayı temsile yetkili bulunmayan firma ortağı …’ın bu sözleşmeyi temsile yetkili ortaklara sunduğu, yetkili ortakların ise mal bedelini yüksek bularak yine dava dilekçesi ekinde davacı yan tarafından gümrükten temin ettikleri (yasal olmayan yollarla) anlaşılan ithalat beyannamelerinde de görüleceği üzere yine Macaristan’da bulunan … firmasından kilogramı 3,00 Euro olan malları temin ederek Halkalı Gümrük Müdürlüğünce tescilli 05.04.2016/…, … ve 20.05.2016/… tarih ve sayılı serbest dolaşıma giriş beyannameleri ile ithal ettiğini, müvekkili … Marketin, … firmasından mal almasından ve daha önceki ticaretlerinden dolayı bakiye kalan müvekkili şirket alacağının kendisinden istenmesi sebebiyle davacı şirketin, müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını belirterek müvekkili şirketin davacı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığından, davalı müvekkili şirketle yapılan ticaretin bozulmasından ötürü “her zaman düzenlenebilir” nitelikte olan “makbuz” niteliğindeki belgeler ve hukuki geçerliliği olmayan sözleşmeye eski tarih yazmak suretiyle hak talebinde bulunmasından dolayı davanın reddine, talep edilen meblağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatı ödenmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 13/11/2019 tarih ve 2018/388 Esas – 2019/1049 Karar sayılı kararında; “….Davacı şirket tarafından dava dilekçesi ekinde sunulan 08.05.2015 tarihli sözleşme ile, 255 Kg besilik dana için nakliye ve bütün masraflar alıcıya ait olmak üzere 3,78 Euro bedelle anlaşma yapıldığı, anılan sözleşmenin davalı şirket kaşesi ile … ve … tarafından imzalandığı, davacı tarafından sunulu 07.06.2012 tarih, 8085 Sayılı Türkiye Ticaret Gazetesi 30.05.202 tarihli Yönetim Kurulu Kararına göre …’ın Yönetim Kurulu Başkanı olmakla birlikte şirketti temsil ve ilzama yetkili bulunmadığı, ancak davalının da kabulünde olan 08.05.2015 tarihli Proforma Faturaya göre kg birim fiyatının 3,00 Euro olarak belirtildiğinin görüldüğü, diğer yandan davalı şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olan ve davacı şirket tarafından düzenlenen toplam 322.353,00 Euro bedelli 7 adet faturanın 1 adedinde ürün birim fiyatının 3,05 Euro, diğer 6 adedinde ise içeriği ürün birim fiyatının 3,10 Euro olarak yer aldığı, davacı şirketin Macaristan menşeili şirket olması nedeniyle TTK kapsamında ticari defterlerinin incelenemediği ancak davalı defterlerinin incelemesinde usülüne uygun tutulmuş olmaları nedeniyle lehine delil niteliği taşıdığı, 1 adedinde ürün birim fiyatının 3,05 Euro, diğer 6 adedinde ise içeriği ürün birim fiyatının 3,10 Euro olarak yer alan 7 adet faturanın davalının kabulünde olduğu, dosyaya sunulan 08.05.2015 tarihli sözleşmenin geçersiz olup olmadığı tartışması bir yana, ürünlerin birim kg birim fiyatı bu sözleşmede 3.78 Euro olarak belirtilmiş olmasına rağmen, davalı adına düzenlenen faturaların kg birim fiyatı olarak 3.05 Euro ve 3.10 Euro üzerinden düzenlendiği ve bu faturaların davalı ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, bu nedenle tarafların, sözleşme unsurlarından olan kg birim fiyatına ilişkin iradesinin de faturadaki birim fiyat üzerinde buluştuğunun kabul edilmesi gerektiği, taraflarca sunulan faturalar ve gümrük beyannamelerinin birbirinin teyit ettiği, davalı şirket ticari defterlerinde zamanında ve usulüne uygun olarak davacı şirket adına borç kaydedilen toplam 322.353,06 Euro bedelli 7 adet fatura karşılığında davacı şirkete 360.300,00 Euro ödeme yapıldığı, davacının yaptığı tahsilatlar toplamının ise 359.891,78 Euro olduğu, aradaki farkın komisyon masraflarına ait olduğu ve bu miktar yönünden davalının davacıya borçlu olmadığının kabulü gerektiği, bu hususta sunulan 18.03.2019 tarihli bilirkişi raporunun denetime elverişli olup yapılan değerlendirmeleri doğruladığı, açıklanan nedenlerle davalının davacıya borçlu olmadığı, davacının kötüniyetli olduğuna dair dosyaya yansıyan bir delillin de bulunmadığı anlaşılmakla…”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, kötü niyet tazminatı talebinin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, Mahkemece davacı tarafından açılan davaya ilişkin olarak verilen ret kararının, yasal ve yerinde olmakla birlikte taraflarından talep edilen kötü niyet tazminatına ilişkin olarak verilen kararın, davalı müvekkili yönünden haklı ve kabul edilebilir nitelikte olmadığından mahkemece verilen kötü niyet tazminatı talebinin reddine ilişkin kararın kaldırılması gerektiğini, Müvekkili şirketin davacı şirket tarafından düzenlenen 3,00 €/kg bedelli 08/05/2015 tarihli proforma faturaya istinaden, 22/06/2015-…, 07/07/2015-…, 10/09/2015-…, 19/09/2015-…, 03/10/2015-…, 03/10/2015-… ve 03/10/2015-… nolu tarih ve sayılı faturalarda yazılı malları peşin ödemeyle aldığını, En son 08/10/2015 tarihinde yapılan mal sevkıyatından sonra davacı firma yetkilileri, müvekkili firma yetkilisine etin kilogram birim fiyatının 3,78 €/kg ‘a çıkardıklarını bildirdiklerini, davacı şirketçe istenen bu fiyatın müvekkili firma yetkililerince kabul edilmediği ve bu tarihten sonra davacı firmadan mal alımı yapılmayarak müvekkili şirketin mağaza zincirinin et ihtiyacını yine Macaristan’da bulunan ve aynı zamanda davacı … firmasından tedarikçisi olana …firmasından doğrudan 3,00 €/kg bedelle mal alımı yaparak karşılandığını, 08/10/2015 tarihinden sonra davacı firma yetkililerince teklif edilen 3,78 €/kg birim fiyatın müvekkili firma yetkililerince kabul edilmemesi üzerine davacı firma yetkililerinin müvekkili şirket temsil ve ilzama yetkisi olmayan yönetim kurulu başkanı … ile temas kurmak suretiyle ona 08/05/2015 düzenleme tarihli dava konusu sözleşme başlıklı belgeyi imzalattıklarını, kaldı ki belgenin düzenlendiği tarih itibariyle …’ın müvekkili şirketi temsil ve ilzama yetkisi bulunmaması nedeniyle, onun tarafından imzalanan belge geçersiz olduğu gibi, üzerinde yazılı olan 08/05/2015 tarihinde değil, müvekkili firma yetkililerinin teklif edilen 3,78 €/kg birim fiyatı kabul etmediğini davacı şirket yetkililerine bildirildiği 08/10/2015 tarihinden sonra düzenlenmiş bir belge olduğunu, 08/05/2015 düzenleme tarihli sözleşme başlıklı belgenin tanzim ve imzalanmasından sonraki tarihlerde davacı şirketçe malın (etin) kilogramının 3,00, 3,05, 3,10 €/kg bedelle müvekkili firmaya satıldığı dosyada mevcut ticari faturalar, gümrüklerce onaylanmış ithalat beyannameleri ve müvekkili şirketçe düzenlenen ticari defter kayıtları ile sabit olmasına karşılık, davacı şirketin kendi ülkesinde yapmış olduğu ihracat beyannameleri ile muhasebe kayıtlarını mahkemenin istemesine rağmen sunmaktan bilerek ve isteyerek kaçındığını, Özetle, davacı şirketin müvekkili şirketi ilzam ve temsile yetkili kılınmayan şirket ortaklarından birine sonradan imzalattığı geçersiz bir belgeye istinaden müvekkili şirket aleyhine takip başlatmak suretiyle kötü niyetini ortaya koyduğu halde mahkemece davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmemesi yasal ve yerinde olmadığını, bu bakımdan mahkeme kararının kötü niyet tazminatına hükmedilmemesi yönünden bozulması ve talep gibi davacı tarafından talep edilen meblağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kötü niyet tazminatı talebinin reddine ilişkin bölümünün istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, müvekkili şirket lehine talep edilen alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, Yerel mahkeme tarafından yargılama usulü yanlış belirlenmiş olup, cevaba cevap verme hakkının kısıtlandığını, yargılamanın basit yargılama usulüne göre değil yazılı yargılama usulüne tabi olması gerektiğini, Bu hatanın beşinci celsede yargılamanın yazılı yargılama usulüne tabii olmadığına dair kurulan 1 nolu ara karar ile düzeltilmeye çalışılmışsa da yazılı yargılama usulünde taraflara tanınmış ikinci cevap verme hakkı tanınmadığını, Bu sebeple karar celsesine kadar müvekkilinin hukuki dinlenilme hakkı ihlal edildiği, bunun tezahürü olarak savunma hakkı ve ispat hakkı dolayısı ile AİHS mad.6 ‘da düzenlenen adil yargılama hakkının ihlal edildiğini, Bilirkişinin kanunun kendisine verdiği yetkileri aşarak tek taraflı olacak şekilde dava konusu ile alakalı hukuki değerlendirmelerde bulunduğunu, ayrıca bilirkişi raporuna karşı yaptıkları itirazların hiçbir şekilde dikkate alınmadan karar verildiğini, (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 1991/1695 E. 1991/5031 K.) Davalı tarafın ticari hayatının gerektirdiği hukukumuzda sonuç bağlayan dürüstlük kuralına aykırı davrandığını, Dilekçenin devamında, hakları zedelenen taraf vekili olarak yaptıkları açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, yerel mahkemede yapılan yargılama faaliyetinde, davalı tarafın açıkça dürüstlük kurallarına aykırı davrandığını, Ticaret Kanununun kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmemek adına müvekkilinin yabancı olmasından yararlanarak, aralarında bulunan güvene dayalı ve sürmekte olan ticari faaliyetlerini sonlandırmak pahasına, müvekkili şirketi kötü niyetli olarak zarara uğrattığını, bunu yaparken de Türk yargısını yanıltacak iddia ve savunmaları kullandığını, (TMK 2.mad.) Bu minvalde huzurdaki davada asılında tüm uyuşmazlığın davalı taraf ile müvekkili şirket arasında şifahi görüşmeler ve 08/05/2015 tarihli yazılı sözleşmeye dayalı olarak başlayan güvene dayalı ticari ilişkinin davalı şirket tarafından sona erdirilmesi ve eksik ifasını tamamlamaması olduğunu, Somut uyuşmazlıkta yargılama usulü yanlış belirlendiğinden, yerel mahkeme davalı yanın dürüstlük kuralına aykırı kötü niyetli davranış ve beyanlarını değerlendiremediğini, gereği gibi tahkikat yapamadığını, basit ve hızlı şeklide müvekkilinin haklarını zedeleyen bir karar verdiğini, Taraflar arasında ticari ilişkinin gerçekleşme şekline karşın yargılama sırasında davalı tarafın ileri sürdüğü iddiaların gerçeği yansıtmadığını, Davalı tarafın bir kısım vergi yükümlülüklerinden kurtulmak saiki ile müvekkilinin Türk vergi hukukuna hakim olmamasını da lehine kullanarak, daha evvel zikrettikleri üzere birim fiyatı 3.78EURO’dan değil 3.10EURO’dan fatura düzenlettirdiğini, birim fiyatları arasında 0.68EURO fark, 3.78 EURO’nun KDV(%18) miktarına tekabül etmekte olduğu, bu şekilde müvekkilinin iyiniyet ve güveni kötüye kullanılarak müvekkilinin zarara uğratıldığını, Davalı tarafın, müvekkili şirketten alacağının olduğu iddiasının kabulünün mümkün olmadığını, Davalı tarafın edimlerini eksik yerine getirmesi sebebi ile müvekkili firma hukuki yollara başvurmadan önce, bir ihtarname keşide etmiş, karşı tarafa gönderdiğini, ihtarname ekinde KDV’ye dair düzeltmeleri içerir makbuzlar da davalı tarafa gönderildiğini, ihtarname ve ilgili makbuzlara davalı tarafça cevap verilmediği gibi usulünce itiraz da edilmediğini, Son olarak, nihai faturalara istinaden doğmuş olan alacağın tahsili için yasal takip başlatıldığını, davalı taraf takibe haksız ve mesnetsiz itirazda bulunduğu ve takibi durdurduğunu, itirazın iptali için açmış oldukları davada da taleplerin reddine karar verildiğini, ancak davalı taraf işbu itiraz hakkını kötüye kullandığını, zira, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK) ’nun “Dürüst Davranma” alt başlıklı 2. maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” ilkesine yer verilmiş, devamında da “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” kuralı getirildiğini, Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturacağını, TMK’nun 2/I hükmü herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emrettiğini, bu kapsamda somut olayda davacı tarafın dürüst davranma ilkesine aykırı davranarak aslında hiçbir hakkı olmadığı halde bunu kötüye kullanmakta ve huzurdaki haksız ve mesnetsiz davayı ikame etmesi açıkça hakkın kötüye kullanılması olduğunu, Medeni Kanunun 2. maddesinde yer alan dürüst davranma “hakların kullanılması” ve “borçların yerine getirilmesinde” söz konusu olacağını, dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuskar, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamında olduğunu, O halde bir hak sahibi hakkını kullanırken veya bir borçlu borcunu yerine getirirken yukarıda belirtilen ilkelere uygun hareket etmek durumunda olduğunu, aksi halde, haklarını kötüye kullandıkları sonucuna varılacağını, oysa somut olayda davalı taraf itiraz hakkını Türk Medeni Kanunu’nda yer alan temel ilkelere açıkça aykırı hareket etmekte olduğunu, Diğer yandan, hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı belirlenirken; o kişinin hakkın kullanılmasında geçerli ve haklı bir yararının varlığı, hakkın kullanılmasının sağlayacağı yarar ile başkalarına vereceği zarar arasında aşırı oransızlığın olmaması, bir kimsenin kendi ahlaka aykırı davranışına dayanmaması ve uyandırılan güvene aykırı davranışta bulunmaması gibi ölçütler hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirleyeceğini, (M.Kemal Oğuzman Medeni Hukuk-Temel Kavramlar 5. Bası 1985.sf, 154 vd). açıkça; davacının hakkı olmamasına rağmen huzurdaki davayı ikame etmesi olmayan hakkın kötüye kullanılması olduğunu, Hakkın kötüye kullanıldığı savunma olarak ileriye sürülmüş olmasa dahi bu husus def’i değil itiraz olarak kabul edildiğinden hakim, dava dosyasından anlaşılan böyle bir durumu resen göz önüne almak zorunda olduğunu, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.11.1964 gün 1964/2-953 Esas ve 1964/640 K. sayılı ilamı ile 14.2.1951 tarih ve 1949/17 E, 1951/1 K. sayılı; 8.11.1991 tarih 1990/4 Esas, 1991/13 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları ).Taraflar arasındaki ticari ilişkinin dayanağı olan sözleşmelerin geçersizliğine ilişkin iddiaların haksız ve dayanaktan yoksun olduğunu, Davalı taraf 3.78/kg birim fiyat teklifinin taraflar arasında konuşulduğunu ikrar edip sözleşme tarihine ilişkin mesnetsiz beyanlarda bulunarak borçtan kurtulmaya çalışmaktadır. Davalı tarafça bu sözleşmenin esasına dair herhangi bir itiraz bugüne dek dosyaya sunulmamıştır. Davalı, gerçeğe aykırı olarak sözleşmenin tarihine dair mesnetsiz iddialarda bulunarak, sözleşmenin geçerliliğini tartışılır hale getirmek istemektedir. Hakeza, yönetim kurulu başkanı …’ın imza yetkisinin olmadığı savunması ile de aynı saikle hareket etmektedir. …’ın imza yetkisinin olmadığı savunması tamamen kötü niyetli bir savunma olup; hukuken kabul edilebilir olmadığını, zira eğer söz konusu iddianın doğru olduğu varsayımında dahi bu Türk Ceza Kanunu anlamında suç teşkil etmekte olduğunu, buna ilişkin şikayet haklarını saklı tuttuklarını, …’ın şirket hissedarlarından olup yönetim kurulu başkanı olduğunu, dolayısıyla yapmış olduğu sözleşme şirket açısından bağlayıcı olduğunu, imza yetkisinin olmadığı varsayımında dahi, davalı şirket davacı müvekkili şirketten mal alımı yapmış ve bedelini ödediğini, bu nedenle taraflar arasında akdi ilişki kurulmuş olup şirketin zımnen muvafakati söz konusu olduğunu, Yerel Mahkemece bu husus dikkate alınmadan hüküm tesisi bozma sebebi olduğunu, Türk Ticaret Kanunu madde 2’de düzenlenen ticari örf ve adete göre de; Türk Ticaret Kanunu madde 18’de düzenlenen basiretli tacir tanımı ve içeriği itibariyle; davalı şirket yönetim kurulu başkanınca imza edilen ve şirket tarafından da zımnen kabul edilen sözleşmeye üstünlük tanınması gerektiğini, yerel mahkemece bu üstünlük tanınmadan hüküm tesisi bozma sebebi olduğunu, Anonim Şirketlerde temsil yetkisi yönetim kuruluna ait olduğunu, Türk Ticaret Kanunu ultra vires ilkesini terk etmiş olup, şirketin işletme konusu dahilinde olmasa dahi kural olarak imze yetkililerinin tüm işlemleri şirketi bağlayacağını, Yukarıda izah edilen gerekçeler ile davalı tarafın birim fiyata dair kötü niyetli itirazlarına itibar edilmemesi gerekmekte olduğunu, Davalı taraf, davaya cevap dilekçesinde, müvekkili ile aralarında var olan ticari ilişkiyi inkar etmemekle beraber başlayacak olan canlı besi hayvanı ticaretinde birim fiyatın belirlenmesine ilişkin olarak kaleme alınan sözleşmenin ispat vasfını haiz olmadığını ileri sürmekte olduğunu, bu iddialar yargılama sırasında bir çözüme kavuşturulmamış olmakla birlikte, davalı taraf geçersizlik iddiasının hangi sözleşmeye ait olduğunu açıklığa kavuşturmadığını, Kilogram başına birim fiyatın belirlendiği 08.05.2015 tarihli sözleşme ile bu sözleşmenin de dayanağı olan ve tarafların üzerinde iradelerinin uyuştuğu temeldeki satış sözleşmesi birbirinden farklı olduğunu, davalı taraf hiçbir yazılı belge olmadan müvekkili ile aralarında sözlü olarak kurulmuş bir ticari satım sözleşmesinin varlığını kabul ederken, malın bedelini belirlemeye dair olarak yazılı yapılan sözleşmenin, aralarındaki anlaşmanın bu yönde olduğuna dair ispat vasfını taşımadığı iddiasını ileri sürmekte olduğunu, Bu iddiasını desteklemek adına da, uluslararası ticari sözleşmeyi düzenleyen uluslararası kanunların bulunmamasının arkasına sığınma gafletinde bulunduğu, Türkiye’de Türk Yargısı önünde süren yargılamada, Milletlerarası Ticaret Odası ( ICC ) ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Komisyonu ( UNCİTRAL) tarafından kabul edildiğini iddia ettiği bir takım kurallara atıf yapmışsa da, Öncelikle, UNCİTRAL milletlerarası ticari uyuşmazlıkların çözümünde, devletlerin özel hukuk kuralları arasındaki farklılıkları gidermek ve yeknesaklığı sağlamak amacı ile milletlerarası ticaret ile ilgilenen bir komisyon olduğu, bu komisyonun hazırladığı UNCİTRAL Model Kanunu ise milletlerarası tahkim alanında devletlere model oluşturmak amacını taşımakta olduğunu, taraflar arasında tahkim yargılamasının konusu olan bir uyuşmazlık olmadığını, buna komisyonun model kanunu uyuşmazlık konumuzun karakterine uygun olmadığından, uygulanamaz nitelikte olduğunu, Milletlerarası Ticaret Odası ise, dünya çapında 140 ülkenin şirketlerinin temsil edildiği uluslararası bir örgüt olduğunu, bu örgüt de ne yazık ki davalı tarafın çok da vakıf olmadığına kanaat getirdikleri uluslararası tahkime ilişkin olarak, şirketlere hukuki zemin hazırlayan bir örgüt olduğunu, bu örgütün sadece ICC Tahkim Kuralları adı altında bir takım düzenlemeleri bulunmakta ise de bunlara tahkim yargılaması söz konusu olmadığından bu kurallar da uyuşmazlık konumuza uygulanamayacağını, Ticaret yapmak üzere teşmil etmiş olan şirketlerin yönetim organlarının tabii olduğu düzen içerisinde, tarafı olduğu ticari işlerde üstlendikleri taraf sıfatına ilişkin olarak, normal, makul ve orta zekâlı gibi davranış sergilemesi, basiretli tacir gibi davranması beklenmekte olduğu, yaklaşık 5 Milyon Türk Lirası sermayeye sahip anonim şirketi olan davalı şirket, binlerce euroluk sözleşmenin ifasına başlarken, fiyat sözleşmesi dışında hiçbir yazılı sözleşme akdetmediği gibi, taraflar arasında doğmuş veya doğacak uyuşmazlıklarda da hangi hukukun uygulanacağına dair de bir belirleme de yapılmadığını, bunun sonucuna katlanmak zorunda olduğunu, Davalı şirket, Türk mahkemeleri önünde uygulanma şansı olmayan uluslararası bir takım örgütlenmelerin tahkim kurallarına müvekkil şirket ile aralarındaki ticari ilişkiden doğan ifa sorumluluğundan kurtulmak için atıf yaptığını, ve fakat bir yandan da, cevap dilekçesinin devamında bu kez Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde usulüne uygun olarak tutulduğundan bahisle kendi ticari defterlerine dayandığını, zira davalı şirket, müvekkili şirketin yabancı olması sebebi ile ticari defterlerinin kendi lehine delil sıfatına haiz olamayacağını farkında olduğunu, bu sebeple işin esasının açıklığa kavuşmasının önlemesi ve mahkemeyi yanıltmak üzere kurgulanmış olan bu iddia ve vakıaları kendi içlerinde ağır çelişkiler içermekte olduğunu, bu sebeplere binaen, davalı tarafın sözleşmenin ispat vasfını haiz olmadığına ilişkin beyanlarına itibar edilmemesi gerektiğini, Ayrıca, müvekkili şirket Türk yargısı önünde bu uyuşmazlığın çözülmesi için başvurduğunda buna itiraz etmeyerek Türk kanunları ve teamüllerince uyuşmazlığın çözümünü kabul ettiğini ortaya koyduklarını, Dolayısı ile işbu davada dayanılması gereken kurallar, Türk ticari teamülleri, Türk Kanunları ve Türk Hukukunda, hukukun bir kaynağı olarak kabul edilen usulünce onaylanmış ve yürürlüğe girmiş uluslararası antlaşmalar, Yüksek Mahkemelerin kararları ve içtihatları olduğunu, tüm bu sayılan hukuk kaynaklarına göre de müvekkili şirket ile davalı şirket arasındaki ticaret, hukukun koruduğu ve taraflara edim yükleyen geçerli ve ispat vasfını haiz sözleşmeye dayanarak başladığını, Zira, gerek Türk Borçlar Kanunu, gerekse Türk Ticaret Kanunu ve usulüne uygun olarak kabul edilip, onaylanan ve 1 Ağustos 2011 tarihinde Türkiye’de yürürlüğe giren ve bu sebeple kanunlardan önce uygulama alanı bulabilen, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında BM Antlaşması(CISG) na göre, Sözleşmenin kurulması için taraf iradeleri açık veya zımni olarak ortaya çıkabileceğini, ayrıca, iradelerin uyuştuğuna dair kanaat verici davranışlar da irade beyanı sayılabilir ve bunlara hukuki sonuç bağlanabileceğini, taraflar ticarete başlamadan önce imzalanan 08.05.2015 tarihli anlaşmada, malın kg bedeline ilişkin olarak yer alan hususlara karşı, davalı şirket herhangi bir itiraz ileri sürmediği, reddetmediği ve akabinde ticarete başladıklarını, bu eylemler kabul anlamına gelen kanaat verici davranışlar olduğunu, davalı şirket, ithal edilen besi hayvanlarından da haberdar olmadığını ileri sürmeyeceğini, dolayısı ile, susmanın müvekkili tarafından kabul anlamına gelen irade beyanı olarak yorumlanması ve bundan doğan alacağı talep etmesinin hakkı olduğunu, Taraflar arasındaki sözleşmede, teslim yerinin belirlenmemesi halinde CISG m.33 ve ödeme yerinin belirlenmemesi halinde ise CISG m.57 uygulanacağını, yani sözleşmenin, malın bedelinin nasıl ödeneceğine, malın nerede, ne zaman teslim edileceğine, malların ithali ile alakalı resmi belgelerin nasıl temin edileceği, ithalata ilişkin vergilerin ve harçların kim tarafından ödeneceğine ilişkin sair bilgilerin bulunmadığı sebebi ile sözleşmenin ticari anlamda ispat vasfının bulunmadığı da sonuç bağlanması imkansız olan bir iddia olduğunu, zira, taraflar esaslı noktalar üzerinde anlaştıklarını, ticarete başladıklarını, malların saptandığı, açık veya örtülü olarak miktar ve semen belirlendiği, resmi makamların belirlediği düzen içerisinde belgelerin tamamlandığı, gerekli kontrollerin yapıldığı, malların yüklendiği, teslim edilmek üzere davalı şirketin bulunduğu ülkeye getirildiği, aslında sözleşmede yazılı olarak belirlenmese de her şey nizami ve kurallara uygun olarak ilerlediğini, müvekkilinin üzerine düşen ifa görevini yerine getirdiğini, davalı tarafın da bu ifayı kabul ettiğini, Bu noktadan sonra, ifasına başlanmış ve müvekkili tarafından ifası yerine getirilmiş bir sözleşmenin artık eksiklikler içerdiğinden bahisle ispat vasfının olmadığını iddia etmenin hukuka aykırı olduğunu, Yukarıda somut uyuşmazlığın esasına, uygulanacak hukuka ve ilkelere; yargılama usulüne dair yaptıkları izahat çerçevesinde davalı tarafın müvekkili şirketin Türk hukukuna vakıf olmaması ve kendilerine duymuş olduğu güveni kötüye kullanarak, birim fiyatın sözleşmede yer alan bedelden başkaca bir bedelmiş gibi görünmesine sebep olduğu ve bu nedenle müvekkili şirketi zarara uğrattığını, yapılan yargılamada da bir kısım delillerin toplanmadığı ve eksik incelendiği ve yine yargılama usulüne ilişkin hata yapıldığını, Bu haliyle kurulan hüküm, usul yasa ve içtihada aykırı olduğundan işbu dilekçe ile istinaf etme zorunluluğu hasıl olduğunu,İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının duruşmalı yapılacak istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, aksi kanaatte olunması halinde kararın istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere esas mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında bakiye cari hesap alacağının tahsili talebiyle başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine, kötü niyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davaya konu Büyükçekmece … İcra Dairesinin … Esas sayılı icra dosyasının dosya arasında bulunan uyap kayıtları incelendiğinde; davacı alacaklı tarafından davalı borçlu aleyhine 34.048,00 EURO asıl alacak, 3.493,42 EURO işlemiş faiz olmak üzere toplam: 37.541, 42 EURO üzerinden ilasız icra takibinde bulunulduğu, davalı borçlunun icra takibine itirazı üzerine takibin durduğu ve davacı alacaklı tarafından 34.048,42 EURO üzerinden istinafa konu itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır. Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 08/05/2015 tarihli sözleşme imzalandığını, sözleşmeye göre davalı şirketin, müvekkili şirkete 299 kg besili dana için kg ücreti olarak 3,78 EURO tüm harçlar ve masraflar kendisine ait olmak üzere ödeme yapacağının kararlaştırıldığını, sözleşmede yer alan edimlerin yerine getirilmesine karşılık davalı tarafça 393.940,25 EURO yerine 359.891,78 EURO ödendiği,34.048, 00 EURO’nun ödenmediği belirtilmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı taraf ile 08/05/2015 tarihli proforme faturaya istinaden 7 adet fatura karşılığında et ürünlerinin alındığı ve fatura bedellerininde peşin olarak ödendiği, davacının iddia ettiği sözleşmeyi davalı şirketi temsil ve ilzama yetkili olmayan kişi tarafından imzalandığı, sözleşmenin geçersiz olduğu beyan edilip davacı tarafa borçlarının olmadığını savunmuştur.
DAVACI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, Mahkemece tensip zaptında davanın basit yargılama usulüne tabi olduğu yönünde ara karara yazılmış isede, mahkemece 19/06/2019 tarihli duruşmanın ara kararı uyarınca dava tarihi itibariyle dava değeri gözetildiğinde yazılı yargılamaya tabi olduğu gerekçesiyle bu ara kararından dönüldüğü anlaşılmıştır. Davalı tarafından ibraz edilen cevap dilekçesinin davacı vekiline 06/06/2018 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından cevaba cevap dilekçesi verilmediği görülmekle; davacı vekilinin, taraflarına ikinci cevap dilekçesinin verilmesine imkan tanınmadığı ve savunma haklarının kısıtlandığına yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Mahkemece, taraf delilleri toplanıp, tarafların ticari defter ve kayıtları da bilirkişi marifetiyle incelenerek mali müşavir bilirkişiden rapor alınmasına karar verilmiştir. Davacı vekili uyap sisteminden gönderdiği 06/09/2018 havale tarihli dilekçesi ile, davacı müvekkili şirketin Macaristan menşeili bir şirket olması hasebiyle ticari işletmelerdeki defterlerin tutumunun Türk Ticaret Kanunu uyarınca yapılmaması; buna karşılık Davacı Müvekkili Şirket’in Davalı taraf ile aralarındaki sözleşme, faturalar ve banka ödeme dekontlarının mahkemeye ibraz edildiği belirtilmiştir. Davalı tarafın ticari defter ve kayıtları ile dosyaya taraflarca ibraz edilen delillerin incelenmesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda, davacı şirketin davaya konu alacak miktarını 08/05/2015 tarihli , … imzalı sözleşmede yer alan 3,78 EURO birim fiyat üzerinden hesaplandığı ancak bu tarih sonrası davalı adına düzenlediği faturaları raporun 6. Maddesinde açıkça anlatıldığı üzere 3,05 EURO ve 3,10 EURO birim fiyatları üzerinden tanzim ettiği, bu hususta taktirin mahkemeye ait olduğunu, bununla birlikte davacı tarafça ibraz edilen 08/05/2015 tarihli, davalı adına … imzalı, 3,78 EURO birim fiyat bedelli sözleşmenin mahkemece kabul edildiği taktirde davacının davalıdan 34.048,00 EURO alacaklı olduğu, öte yandan davalı şirket ticari defter ve kayıtlarına göre davacıya borçlu olmadığı gibi 37.946, 94 EURO fazla ödeme yapılmak suretiyle alacaklı olduğu belirtilmiştir. Bilirkişi raporuna karşı davacı vekili tarafından ibraz edilen 03/04/2019 tarihli dilekçe ile beyanda bulunulduğu, beyan dilekçesinde; Ek veya yeni rapor alınmasına ilişkin talebin olmadığı, mahkemece sözleşmenin kabulü ile bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesinin talep edildiği anlaşılmakla, davacı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik itirazları değerlendirilmeden karar verildiğine ilişkin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davacı tarafça dosyaya ibraz edilen 08/05/2015 tarihli sözleşmeyi davalı şirket adına …’ın imzaladığı, sözleşme tarihindeki davalı şirkete ait ticaret sicil kaydı incelendiğinde 30/05/2012 tarihli yönetim kurulu kararı ile …’ın yönetim kurulu başkanı olduğu ancak şirketin temsil ve ilzamı konusunda 3 yıl için yönetim kurulu üyelerinden … ve …’ın münferit yetkili olduğu, …’ın şirket yetkilisi olmadığının anlaşıldığı, davalı tarafça sözleşmenin kabul edilmediği, sözleşme benimsenip fiilen yürürlüğe girmediğinden tarafları bağlayıcı olmadığına yönelik mahkemenin kabul ve gerekçesinin dosya kapsamına göre yerinde olduğu görülmüştür. HMK 282 maddesinde, “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemeleri gözetildiğinde; Dosyaya sunulan davacı tarafça düzenlenen 08/05/2015 tarihli proforme faturada kg birim fiyatın 3,00 EURO olarak belirlendiği, proforme faturadaki birim fiyat revize edilerek davacı tarafından davalı adına düzenlenen 22/06/2015 – 10/09/2015 – 19/09/2015 – 03/10/2015 – 03/10/2015 – 08/10/2015 tarihli 6 adet faturada kg birim fiyatın 3,10 EURO, 07/07/2015 tarihli 1 adet faturada ise kg birim fiyatın 3,05 EURO olarak yer aldığı, taraflarca dava dosyasına sunulu faturalar ve gümrük beyannamelerinin birbirini teyit eder nitelikte olduğu, 7 adet fatura karşılığı 104.217,00 kg et ürününün satın alındığı, 7 adet fatura bedelinin 322.353,00 EURO olduğu, davalı tarafça 7 adet fatura karşılığı davacıya 360.300,00 EURO ödeme yapıldığı, davalı ticari defterlerine göre davacıya 37.946, 94 EURO fazla ödeme yapıldığının tesbit edildiği, davacı tarafından davalıya düzenlenen faturaların hiç birinde kg birim fiyatının sözleşmedeki kg birim fiyatı olan 3,78 EURO üzerinden düzenlenmediği, davacı tarafça düzenlenen proforme faturanın taraflarca uygulanarak taraflar arasındaki ticaretin proforme faturaya göre başladığı, taraflar arasındaki ticari satımda kg birim fiyatının faturalardaki birim fiyat üzerinden anlaşma sağlandığının kabulü gerektiği, fatura bedellerinin de davalı tarafından davacıya ödendiği, buna göre davacının davalıdan alacaklı olmadığı anlaşılmakla; Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacı vekilinin aksi yöndeki tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
DAVALI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, Davalı vekilinin lehlerine kötüniyet tazminatına hükmedilmediğine yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, Dosya kapsamı itibariyle, davacının takip yapmakta ve itirazın iptali davası açmakta haksız olduğu sabit ise de kötü niyetli olduğunun kabul edilemeyeceği, dolayısıyla İİK 67/2 uyarınca kötü niyet tazminatı koşulların oluşmadığı anlaşılmakla, davalı vekilince bu yönde ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına,3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcının istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harçtan mahsubu ile bakiye 36,30.TL ‘nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcının istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harçtan mahsubu ile bakiye 36,30.TL ‘nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 27/04/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.