Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/70 E. 2022/202 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/70
KARAR NO: 2022/202
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/11/2019
DOSYA NUMARASI: 2018/690 Esas – 2019/1048 Karar
KARAR TARİHİ : 10/02/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkili ile davalının, … Tic. Ltd. Şirketinin 1997 yılından 07.04.2011 tarihine kadar ortakları olduklarını, davalının 07.04.2011 tarihinde hisselerini müvekkiline devrederek ortaklıktan ayrıldığını, davalının şirketten ayrılmasından sonra ancak davalının şirkette ortak olduğu döneme ilişkin (2007-2008-2009 yılları) şirkete re’sen Katma Değer Vergisi tarhiyatı, Vergi Ziyaı Cezası ve Özel Usulsüzlük Cezaları kesildiğini, Vergi dairesince şirkete ilişkin yapılan inceleme sonucu re’sen KDV tarhiyatı yapılarak kesilen vergi cezalarının iptaline ilişkin müvekkilince vergi mahkemelerinde davalar açıldığını, davalar devam ederken “vergi affı” olarak anılan 6736 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun’un yürürlüğe girdiğini ve müvekkilinin anılan yasa uyarınca vergi borçlarını yapılandırarak (Yapılandırma ile toplam 552.083,26 TL amme alacağı 223.006,99 TL ye indirilmiştir.) taksitler halinde ödemeye başladığını, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35 ’inci maddesinde, amme alacaklarından şirket ortaklarının payını devretmesi halinde de müteselsilen sorumlu olduğunun belirtildiğini, amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahısların, amme alacağının ödenmesinden devreden ile müteselsilen sorumlu tutulduklarını, bu nedenle, müvekkili tarafından ödenen amme alacağı ve vergi cezalarının doğduğu dönemde davalının da şirketin yetkilisi ve ortağı olması nedeniyle rücu edilmek amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas dosyası ile icra takibine konulduğunu, ancak davalı tarafından söz konusu takibe haksız ve kötüniyetli olarak itiraz edildiğini belirterek, davalının itirazının iptaline, takibin 6.228,24 TL asıl alacak üzerinden, anaparaya işleyecek yasal faiz ile birlikte devamına, davalının asıl alacak olan 6.228,24 TL üzerinden devamına, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Borcun, … Şirketine ait bir borç ve davacının şirketin tek sahibi olduğunu, borçlunun şirket olması nedeniyle davacının alacaklılık sıfatının bulunmadığını, vergi borçları ile ilgili tahakkukların 2007-2008-2009 yıllarına ilişkin olup, tarafların daha önce evli olup, 26/04/2011 tarihinde kesinleşen kararla anlaşmalı olarak boşandıklarını, protokolde tarafların borç ve alacakları ile ilgili anlaşma yaptıklarını, bu nedenle davacının müvekkilinden herhangi bir talepte bulunmaya hakkı olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 13/11/2019 tarih ve 2018/690 Esas – 2019/1048 Karar sayılı kararı ile; “…Dava, davacının şahsen ödediği şirkete ait vergi cezalarının, o dönemde şirket ortağı olup boşandığı eşi olan ve boşanma protoklü ile birlikte ortaklıktan ayrılan diğer şirket ortağından hissesi oranında tahsiline yönelik davacı tarafından başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. Kural olarak, şirkete ait borçtan asıl olarak sorumlu olan şirkettir. Şirketin borcu ödeyememe durumunda ortağın sorumluluğu başlar. Şirkete ait borcun yine şirket tarafından ödenmesi halinde ortağın açık bir taahhüdü bulunmadığı takdirde bu borç şirket tarafından da ortaktan istenemez. Davaya konu olayda iddia edildiği gibi, şirkete ait bir borç ortaklardan biri tarafından ödenmesi durumunda ödeyen ortak bu borcu ancak şirketten isteyebilir, Şirketin ödeyememesi durumunda diğer ortaklara yönelebilir. Şirketin ödemeden aczine ilişkin dosyaya yansıyan bir delil bulunmamaktadır. Bu itibarla davacının, anılan borcu davalıdan isteyemeyeceği gözetilerek davanın reddine karar verilmiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2009/5692 esas, 2009/6758 karar sayılı karar) Diğer yandan davacının kötü niyeti dosya kapsamından ispat edilemediğinden bu yöndeki talebin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın REDDİNE, Davacı tarafın kötü niyeti dosya kapsamından ispatlanamadığından kötü niyet tazminat talebinin reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de, dosyadaki delillerden açıkça görüleceği üzere anılan dönemde şirketin tasfiye halinde olduğunu ve şirketin hiçbir mal varlığı bulunmadığını, mahkemece de belirtildiği üzere kural olarak şirket borçlarından şirketin malvarlığı ile sorumlu olduğunu, ancak dava dışı şirketin, vergi cezalarının kesildiği ve ödendiği dönemde hiçbir mal varlığı bulunmadığını, şirketin malvarlığı bulunmaması nedeniyle vergi cezalarını şirket ortağı olan müvekkilinin ödemek zorunda kaldığını, Dosyanın muhteviyatında şirketin aciz halinde olduğunu gösteren birçok delil bulunmasına rağmen mahkemece söz konusu delillerin göz ardı edilerek hüküm kurulduğunu, görevlendirilen bilirkişi tarafından şirketin defterlerinin incelendiğini, bu kapsamda dosyaya bir rapor sunulduğunu, söz konusu incelemede şirketin defter kayıtlarında herhangi bir mal varlığı olmadığının açıkça görüldüğünü, bu durumun ayrıca düzenlenmiş bir aciz belgesi aranmaksızın şirketin vergi ceza borçlarını ödeyemeyeceğini ortaya koyduğunu, Bilirkişi raporunun Nihai Değerlendirmeler ve Analiz kısmının i bendinde (10. Sayfa) “Şirketin tasfiyesinin kesinleşmesinden sonra tarafların birlikte şirket ortakları oldukları dönemde oluşan vergi cezalarından ve özel usulsüzlük cezasından kaynaklı 24.11.2016 tarihinde ilgili Maslak Vergi Dairesinde Tasfiye Halinde …Tic. Ltd. Şti. nin borcunun; 6736 sayılı kanun kapsamında borçların yeniden yapılandırıldığı, borçların taksitle ortak … tarafından ödendiği..” ödemelerin yapıldığı dönemde şirketin tasfiye halinde olduğu ve yapılandırmanın yapıldığı dönemde şirketin tasfiyesinin kesinleştiği hususlarının açıkça belirtildiğini, dolayısıyla ödemelerin yapıldığı dönemde şirketin aciz halinde olduğu ve hiçbir malvarlığının olmadığı hususları ortada olup dosyaya şirketin aczine ilişkin başkaca delil sunma gereği duyulmadığını, Ayrıca yine dosya kapsamında şirketin ticaret sicil kayıtları bulunmakta olup, Ticaret Sicil Gazetesi’nden de şirketin vergi cezalarının ödendiği dönemde tasfiye edildiğinin açıkça görüldüğünü, Dava dışı şirketin vergi cezalarının kesildiği dönemde tasfiye halinde olduğunu ve ödemelerin yapıldığı dönemde tasfiye edilmiş olduğunu, dolayısıyla şirketin vergi cezalarını ödeyecek mal varlığı bulunmadığından şirket ortağı müvekkilinin şirketin borçlarını şahsen ödemek zorunda kaldığını, Şirket borçlarını şirketin malvarlığı olmaması nedeniyle şahsen ödeyen müvekkilinin, amme alacağının doğduğu dönemde şirketin müdürü olan ortağına 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35. maddesi uyarınca, müteselsilen sorumlu oldukları gerekçesiyle icra takibi başlatıldığını, itiraz nedeniyle açılan davanın mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu usul ve yasaya aykırı olarak red edildiğini, Her ne kadar müvekkili, şirketi aktif ve pasifleri ile devralmış olsa da dava konusu re’sen vergi tarhiyatı ve vergi cezasında öngörülemezlik söz konusu olduğunu, şirketin geçmiş yıllardaki faaliyetleri dolayısıyla vergi cezası kesileceği hususunun tarafların sözleşme yaptığı anda bilmediği, bilemeyeceği ve bilmesi kendinden beklenemeyeceği bir durum olduğunu, dolayısıyla söz konusu cezaları tek başına müvekkilinin ödemesinin beklenemeyeceğini, Şirketin tüm faaliyetlerinin usul ve yasaya uygun olup, ticari defterlerin de kanuna uygun olarak tutulduğunu, böyle bir durumda müvekkilinin, şirketin herhangi bir vergi borcunun olmadığından emin bir şekilde devir sözleşmesini imzalayıp davalının hisselerini devir aldığını, ancak işbu devir sözleşmesinin ve boşanma protokolünün imzalandığı sırada herhangi bir vergi borcu/cezası öngörülmediğini, kesilen vergi cezalarının devir sözleşmesi ve boşanma protokolünün imzalandığı tarihlerde bilinmemesi, müvekkilin bilmesinin de kendisinden beklenemeyeceği ve vergi cezalarının öngörülemez olması sebebiyle davanın kabulü gerektiğini,Türk Ticaret Kanunu uyarınca, şirketin devrinde aktif ve pasifleriyle devredileceğini, hisse devir sözleşmesinde belirlenen şirket aktif ve pasiflerinin sözleşmenin yapıldığı sıradaki ticari defterlerde öngörülenler ile sınırlı olduğunu, somut olayda ise borca konu re’sen vergi tarhiyatı ve vergi cezasının, hisse devir sözleşmesinin ve boşanma protokolünün imzalandığı sırada şirket defterlerinde yer almayan, öngörülemeyen ve öngörülemeyecek bir borç olup şirket aktif ve pasifleri içinde değerlendirilemeyeceğini, kaldı ki boşanma protokolünde şirketin çok iyi durumda olduğuna ilişkin ibare yer aldığını, müvekkilinin, şirketin mevcut durumunu değerledirerek devraldığını, aksi halde müvekkilinin söz konusu şirketi vergi cezaları ile birlikte devralmayacağını, ayrıca anlaşmalı boşanma protokolünde söz konusu aktif ve pasiflerin tek tek belirtildiğini, amme alacağına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden söz konusu amme alacağına ilişkin müvekkilinin dava hakkının saklı olduğunu, protokolün 2. maddesinde tarafların mal paylaşımı yaptığı ve hangi malvarlığının kimde kalacağı ayrıca tüm borçlarının da ne şekilde ödeneceğinin açıkça belirtildiğini, amme alacaklarına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmadığını, bu kapsamda müvekkili, şirketi aktif ve pasifleriyle birlikte devralırken, bilançodaki aktif ve pasifleriyle ve protokolde açıkça yer alan borçları ile devraldığını, dolayısıyla müvekkili, ödemiş olduğu vergi cezasını Amme Alacağının Tahsil Usulü Hakkında kanun kapsamında davalıdan hissesi oranında talep hakkına sahip olup, taraflarca akdedilen anlaşmalı boşanma protokolünün söz konusu talebi engeller nitelikte olmadığını (Nitekim Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2012/3568 Esas 2012/9488 Karar sayılı 19.10.2012 Tarih), mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, limited şirket ortağı tarafından şirkete ait olup ödenen vergi ve vergi cezalarının, ortaklıktan ayrılan şirket ortağından tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35’inci maddesinde; “Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar. Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur. Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Tarafların dava dışı… Tic. Ltd. Şirketinin ortakları (%60 davalı, %40 davacı) iken, 02/03/2011 tarihli mahkeme kararı ile anlaşmalı olarak boşandıkları, 01/02/2011 tarihli boşanma protokolü 2. maddede ” Tarafların ortak oldukları … Ltd.Şti.’nin …’e ait olacağı, …’ün kendi hisselerini karşılıksız olarak diğer eşe veya göstereceği birisine devredeceği, bu şirketin her yönü ile mükemmel bir şirket olup, tüm alacak ve borçlarının devir alana ait olacağının belirtildiği, davalının 06/04/2011 tarihli hisse devir sözleşmesi ile 225.000,00 TL bedel karşılığında şirketteki hisselerini davacıya devrederek ortaklıktan ayrıldığı, vergi müfettişi tarafından düzenlenen 28/09/2012 tarihli “Vergi Tekniği Raporu”na istinaden şirketin 2007-2008-2009 yıllarına ilişkin bir kısım işlemleri nedeniyle şirkete re’sen Katma Değer Vergisi tarhiyatı, Vergi Ziyaı Cezası ve Özel Usulsüzlük Cezaları kesildiği, dava konusu vergi cezalarının ilgili vergi dairesince (Vergi müfettişinin vergi dairesine yazdığı 09/12/2013 tarihli yazı ile) 14/01/2014 tarihinde Takdir Komisyonu kararına bağlandığı, şirketin 04/11/2013 tarihinde aldığı ortaklar kurulu kararı ile “şirketin faaliyetine devam etmesinde fayda görülmediğinden” tasfiye haline girmesine karar verildiği ve 11/12/2014 tarihinde de ticaret sicilinden tasfiye ile terkin edildiği, bilirkişi raporunda tasfiye tarihi itibarı ile şirket sermayesinin 391.000,00 TL olduğunun tespit edildiği, vergi cezalarına ilişkin olarak davacı tarafça vergi mahkemelerinde bir kısım davalar açıldığı, nihayetinde borcun yapılandırıldırılarak, taksitler halinde ödenmeye başlanıldığı, bu hali ile vergi ceza ihbarnameleri düzenlenmesine dayanak dönemlerde tarafların şirket ortağı oldukları, vergi tekniği raporu düzenlendiği ve dava konusu vergi cezalarının karara bağlandığı, ceza ihbarnamelerinin düzenlendiği tarihlerde faal olup, şirketin 11/12/2014 tarihinde terkininden sonra söz konusu vergi cezalarının yapılandırılarak, davacı ortak tarafından ödenmeye başlanıldığı anlaşılmaktadır. Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, taraflar, vergi ceza ihbarnameleri düzenlenmesine dayanak işlemlerin yapıldığı dönemlerde şirket ortağı olup, 6138 sayılı yasanın 35. maddesi uyarınca amme alacağından müteselsilen sorumlu oldukları düşünülebilir ise de, vergi tekniği raporu düzenlendiği, dava konusu vergi cezalarının karara bağlandığı ve ceza ihbarnamelerinin düzenlendiği tarihlerde şirketin faal olduğu, 11/12/2014 tarihinde ticaret sicilinden tasfiye ile terkin edildiği dikkate alındığında, tasfiyenin tescili tarihi itibarı ile dava dışı şirket ve davacı ortağın söz konusu vergi cezalarını bilmemesi mümkün olmayıp, şirketin pasifi kapsamında ödenecek vergi cezaları var iken, tasfiye ile şirket kaydının kapatılmasının doğru olmadığı, bilirkişi raporu ile tasfiye tarihi itibarı ile şirket sermayesinin 391.000,00 TL olduğunun tespit edilmesi, yine şirketin 04/11/2013 tarihinde aldığı ortaklar kurulu kararı ile “şirketin faaliyetine devam etmesinde fayda görülmediğinden” tasfiye haline girmesine karar verildiği belirtilmesine göre, tasfiye tarihinde şirketin aciz halinde olduğu ya da amme alacağının şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyeceğinin kabulünü gerektirir dosyada delil bulunmadığı, ayrıca dava dışı şirket ya da davacı ortak aleyhine idare tarafından alacağın tahsili için başlatılmış bir takip de bulunmadığı; şirkete ait borçtan asıl olarak şirket sorumlu olup, şirketin borcu ödeyememe durumunda ortağın sorumluluğunun başlayacağı, ödeme tarihinde şirketin terkin edilmesi nedeniyle borcu şirketin ödemesi veya ödeyen davacı ortağın yaptığı ödemeyi şirketten istemesi mümkün değil ise de, ödenmemiş vergi cezası var iken şirketin tasfiye ile terkin edilmesi ve terkin tarihinde şirketin vergi cezasını ödeyecek mali güce sahip olmadığının ispatlanmaması nedeniyle, davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olup, davacı vekilinin diğer istinaf sebepleri mahkemenin davanın reddine dair gerekçesine ilişkin olmadığından incelenmemiştir. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenden alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 36,3 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/02/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.