Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/599 E. 2020/720 K. 02.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/599 Esas
KARAR NO : 2020/720 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME : İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH : 09/10/2019
DOSYA NUMARASI : 2017/452 Esas – 2019/957 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/07/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın İmes/İstanbul Girişimci Dinamik Şubesi tarafından asıl borçlu ….. San.Tic.Ltd.Şti. ne kullandırılan krediye davalı …. San.Tic.Ltd.Şti ile …’nın müteselsil kefil olduklarını, asıl borçlunun müvekkili bankadan kullandığı krediyi geri ödemediğini, vadesinde ödenmeyen banka alacağının Üsküdar ….Noterliğinden keşide edilen 30.11.2016 tarih ve … yevmiye sayılı muacceliyet ihtarnamesi gönderildiğini, ihtarnameye rağmen borcun bankaya geri ödenmemesi üzerine İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından davalı kefiller aleyhine tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla 713.417,14 TL asıl alacak ve işlemiş faizlerinin tahsili için genel haciz yolu ile icra takibi başlatıldığını, davalıların borca, faizine ve fer’ilerine vaki itirazları nedeniyle takibin durduğunu, itirazların haksız olduğunu, her ne kadar icra dairesinin yetkisine itiraz edilmiş ise de, bu itirazın da yersiz olduğunu, bu nedenlerle itirazın iptaline, takibin devamına, icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davaya bakma yetkisinin İstanbul Mahkemelerine ait olduğunu, takibin yetkisiz icra dairesinde yapıldığını, husumet yönünden itiraz ettiklerini, sözleşmenin asıl borçlusu olan …San.Tic.Ltd.Şti.’ne gidilmeden kefiller aleyhine icra takibi açılmasının haksız olduğunu, kredi sözleşmesi gereği alacaklı banka lehine 3.000.000 TL tutarında ipotek tesis edilmiş olduğunu, işbu takibe yaptıkları itiraz üzerine davacı bankanın İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğünün …esas sayılı dosyada ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibi başlattığını, bankanın yine İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün… esas sayılı dosyasında davalılar ve dava dışı asıl borçlu… Ltd aleyhine icra takibi başlattığını, bankanın uyguladığı faiz oranına ve başlangıç tarihine, talep edilen icra inkar tazminatına itiraz ettiklerini, ileri sürmek suretiyle öncelikle yetkisizlik kararı ile dosyanın yetkili İstanbul Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine, olmazsa davanın husumet yönünden reddine, % 20 oranından az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk derece Mahkemesi 09/10/2019 tarih ve 2017/452 Esas – 2019/957 Karar sayılı kararında;”…Somut olayda, borçlu-davalılar vekili, İstanbul Anadolu… İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından gönderilen ödeme emrine karşı kanuni süresi içerisinde sunduğu 27/03/2017 tarihli itiraz dilekçesinde, taraflar arasında yetki sözleşmesi olduğunu, bu nedenle İstanbul İcra Dairelerinin yetkili olduğunu belirterek itirazda bulunmuştur. İtirazın iptali davalarında, yetkiye itiraz olması durumunda mahkemece ilk önce bu hususun değerlendirilmesi gerekmektedir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uyuşmazlıkla ilgili “Sözleşmeden doğan davalarda yetki “ başlıklı 10. maddesi “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir” hükmünü ,“yetki sözleşmesi” başlıklı 17. maddesi ise “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” hükmünü ihtiva etmektedir. HMK m. 17’nin ikinci cümlesine göre, “taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır”. Bu hükme göre, yetki sözleşmesi (veya yetki şartı) yapan taraflar, aksine bir düzenleme yapmamışlarsa, dava sadece yetki sözleşmesinde kararlaştırılmış olan mahkemede açılabilir. Diğer bir deyişle, aksi belirtilmediği sürece, HMK, yetki sözleşmesinde gösterilen mahkemenin münhasır yetkili mahkeme olacağını kabul etmiştir. Bu şekilde yapılmış olan, yetki sözleşmesinin münhasır yetkili olacağı madde gerekçesinde de açıkça belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, taraflar, salt bir münhasır yetki sözleşmesiyle, kanunun öngörmüş olduğu genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisini kaldırmış olmaktadırlar. Taraflar, bu sonucun ortaya çıkmasını istemiyorsa, yani genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa yetki sözleşmesinde bunu ayrıca belirtmek zorundadırlar. Buna göre, münhasır yetki sözleşmesinden kasıt, tarafların yetki sözleşmesi ile kararlaştırılan mahkemeden başka bir mahkemede dava açılamaması üzerinde anlaşmalarıdır.Somut uyuşmazlıkta, davacı … dava dışı asıl borçlu arasında düzenlenen, davalı kefillerin müşterek borçlu-müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıkları 11.12.2013 tarihli genel kredi sözleşmesinin “yetkili Mahkeme ve İcra Müdürlükleri” başlıklı 29. Maddesinde; “sözleşmeden doğacak her türlü anlaşmazlıkların çözümünde İstanbul Mahkeme ve İcra Müdürlüükleri yetkili olacaktır” hükmü mevcuttur. Davacı … dava dışı asıl borçlu arasında düzenlenen, davalı kefillerin müşterek borçlu-müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıkları 04.11.2015 tarihli ikinci genel kredi sözleşmesinin “yetkili Mahkeme ve İcra Müdürlükleri” başlıklı 29. Maddesinde “sözleşmeden doğacak her türlü anlaşmazlıkların çözümünde ….. Mahkeme ve İcra Müdürlüükleri yetkili olacaktır” hükmü mevcuttur. Yani ikinci sözleşmede bu bölüm boş bırakılmıştır. Tacir olan taraflar arasında yapılan sözleşmedeki düzenleme dikkate alındığında, İstanbul Mahkemelerinin ve dolayısıyla İstanbul icra müdürlüğünün yetkisi münhasır yetki olup, bu nedenle icra takibinin İstanbul İcra Müdürlüğünde yapılması gerekir.Müsnet olayda, davacı vekili, borçlularla yapılan iki ayrı kredi sözleşmesinden doğan alacakları için önce tek hesap kat ihtarnamesi göndermiş, ardından tek icra takibi yapmış olup, bu durumda itirazın iptali davasında sözleşmelerin ayrı olması nedeniyle bir sözleşme yönünden icra dairesinin yetkisine yapılan itirazın kabulü ile diğer sözleşme yönünden itirazın reddedilmesi suretiyle takip bölünemeyeceğinden ikinci sözleşmenin ayrı bir sözleşme olup olmadığı hususu tartışılmamış ve yetkili icra dairesinde takip yapılmaması sebebiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş…”gerekçesi ile;”1-Yetkili yerde yapılmış icra takibi bulunmadığından HMK’nin 114 (1)ç maddesinin yollamasıyla HMK’nin 115(2). md. uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;Usul ekonomisi ilkesi gereğince yargılamanın neticelendirilmesinin gerektiğini,( Anayasanın 141/4. Maddesine, HMK 30. Madde )Usul ekonomisi, yargılamanın etkinliğine hizmet etmekte, hakimin yasanın öngördüğü çerçevede yargılamayı kolaylaştırmak, gereksiz zaman kaybına ve gereksiz masrafa sebebiyet vermeden karar vermesini sağladığını, davanın çabuk, basit ve ucuz bir biçimde görülmesinde tarafların olduğu kadar toplumun (kamunun) da yararının bulunduğunu, dolayısıyla hakim davayı mümkün olduğu kadar çabuk ve düzenli olarak sonuçlandırmakla yükümlü olduğunu, Yargıtay’a göre de usul ekonomisi adaletin ucuz, çabuk ve isabetli olarak sağlanmasının temel kurallarından olduğunu, (Yargıtay 13. HD 29.4.1993, E. 1993/3606 , K. 1993/3635 – Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Esas No:2015/21778 Karar No:2016/647 K. Tarihi:21.1.2016 – HGK, 15-91/202 E/K, 10.04.1991 – Yargıtay 13. HD 2432/2924 E/K, 26.03.1992 – HGK T. 30.11.1966, E. 974, K. 301; 15. HD 22.10.1992, 1496/4892 – Yargıtay 15. HD 17.6.1999, 2489/2585 )İlk derece mahkemesi kararının usul ekonomisine aykırı olduğunu,Genel kredi sözleşmesinin imzalanması ile banka ve müşteri arasında borçlu cari hesap şeklinde işleyen bir kredi ilişkisinin kurulduğunu, bu sözleşme ile müşteriye açılan kredi limiti dahilinde müşterinin ihtiyaçlarına/ nakit akışına/ gelir elde ettiği dönemlere göre farklı türlerde (taksitli/bch/spot) kredi kullandırabildiğini,Davacı … ile dava dışı kredi borçlusu ve kefiller arasında, süresiz ve borçlu cari hesabı şeklinde işleyen bir kredi ilişkisinin kurulduğunu, bu sebeple takibe onu genel kredi sözleşmelerin ayrı bağımsız sözleşme gibi değil birlikte bir bütün olarak dikkate alınmasının gerektiğini, ( Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 04.03.1998 tarih, 97/8390 E. ve 98/1501 K.)Takibin dayanağını oluşturan 11.12.2013 tarihli Genel Ticari Kredi Sözleşmesi ve 04.11.2015 tarihli Genel Ticari Kredisi Sözleşmesi İMES/İstanbul Girişimci Dinamik Şubesinde düzenlendiğini, mahkemenin atıf yaptığı 11.12.2013 tarihli Genel Ticari Kredi Sözleşmesinin 29. maddesinin Yetkili Mahkeme ve İcra Müdürlükleri başlığı altında yetkiye ilişkin hususunun düzenlendiğini, yer alan başlık altında İstanbul Mahkeme ve İcra Müdürlüklerinin yetkili olacağını yazdığını,2015 tarihli genel kredi sözleşmesinde yetkili mahkeme ve icra müdürlüğü belirtmediklerini, yani genel yetki kuralı uygulanması taraflar arasında kararlaştırıldığını ancak mahkemenin hangi sebeple 2013 tarihli genel kredi sözleşmesini baz aldığı gerekçeli karardan anlaşılamadığını kaldı ki ilk sözleşmenin bağlayıcı olacağına ilişkin kuralın da bulunmadığını,Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, yapılan yetki sözleşmesi, münhasır yetki sözleşmesi şeklinde olacağını, taraflar, yetkili kıldıkları mahkemenin yanında, kanunen yetkili kılınan genel veya özel yetkili mahkemelerin de yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa, yani yetki sözleşmesinin münhasır olmayan yetki sözleşmesi şeklinde olmasını istiyorlarsa, bu durumun yetki sözleşmesinde ayrıca belirtilmesinin gerekeceğini, olayda da mevcut durumun bu olduğunu, (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/923 E. 2017/520 K. 2017 )Kanun hükmü ve sözleşmenin ilgili maddeleri gereği, sözleşmenin tarafı olan İMES şubesi Ümraniye semtinde olduğu ve davalıların Ataşehir/İstanbul ve Maltepe/İstanbul’da olduğu hususları göz önüne alındığında İstanbul Anadolu yakası sınırları içinde olduğundan İstanbul Anadolu İcra Daireleri yetkili bulunduğunu, Kanun yetki sözleşmesini tüzel kişi ve kamu tüzel tüzel kişiler arasında yapılmasına müsade ettiğini,Davalılarından … gerçek kişi olup, tacir olmadığını, mahkemece davacı gerçek kişi hakkında da yetki hususuna dayanarak tüm davalılar yönünden yetkisizlik vermesi kabulü mümkün olduğunu, (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Esas No: 1993/8053, Karar No: 1993/8150 Tarih: 30.11.1993 – Yargıtay 19.HD.19.10.2000-E.5995/K.6934. – Yargıtay 19.HD.27.10.2005-E.7731/K.10712)Tarafların tacir olup olmadığı hususu araştırılıp, iki tarafın da tacir olması durumunda HMK’nın 17. maddesi uyarınca sözleşme ile kararlaştırılan yetki anlaşmasının kesin yetki olduğunu, mahkemenin yetkili olduğunu, tarafların tacir olmaması durumunda ise yetki sözleşmesinin geçerli olmayacağını ve genel yetki kuralına göre yetkili mahkemenin belirleneceği hususu üzerinde durulmadan … hakkında da yetkisizlik kararı verilmesinin eksik incelemeye sebebiyet verdiğiniİleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, Davalının borcun aslına, faizine, faiz oranlarına, fer’ilerine ve yetkiye yönelik itirazlarının iptaline, takibin takip talebinde yazılı şartlarla İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası üzerinden devamına, haksız itiraz eden davalı aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, genel kredi sözleşmelerinden kaynaklı alacağın tahsili için yapılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır. Mahkemece, yetkili yerde yapılmış icra takibi bulunmadığından HMK’nin 114 (1)ç maddesinin yollamasıyla HMK’nin 115(2). md. uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebebi incelendiğinde,HMK’nın 17. maddesinde;” tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır ” hükmü düzenlenmiştir.Somut davada, davacı … dava dışı asıl borçlu arasında düzenlenen, davalı kefillerin müşterek borçlu-müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıkları 11.12.2013 tarihli genel kredi sözleşmesinin “yetkili Mahkeme ve İcra Müdürlükleri” başlıklı 29. Maddesinde; “sözleşmeden doğacak her türlü anlaşmazlıkların çözümünde İstanbul Mahkeme ve İcra Müdürlüükleri yetkili olacaktır,Ancak yukarıda anılan yerdeki mahkeme ve icra müdürlüklerinin yetkili kılınması,genel mahkemelerin yetkisini bertaraf etmez. Kararlaştırılan yetki şartı Banka tarafından müşterinin veya müteselsil kefil/kefillerin yerleşim yerinin veya mal varlığının bulunduğu veya kredinin nakledildiği şube yerleşim yerindeki mahkeme ve icra müdürlüklerine başvurulmasına ve adli kovuşturma yapılmasına engel değildir.Müşterinin veya kefil/kefillerin Türkiye sınırları içinde veya dışında mal varlığının bulunduğu ve bulunabileceği her yerde ,banka kanuni yollara başvurabilir,” hükmü düzenlenmiştir.Davacı … dava dışı asıl borçlu arasında düzenlenen, davalı kefillerin müşterek borçlu-müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıkları 04.11.2015 tarihli ikinci genel kredi sözleşmesinin “yetkili Mahkeme ve İcra Müdürlükleri” başlıklı 29. Maddesinde; “sözleşmeden doğacak her türlü anlaşmazlıkların çözümünde ….. Mahkeme ve İcra Müdürlüükleri yetkili olacaktır” hükmü mevcuttur. Yani ikinci sözleşmede bu bölüm boş bırakılmıştır. Ancak yukarıda anılan yerdeki mahkeme ve icra müdürlüklerinin yetkili kılınması,genel mahkemelerin yetkisini bertaraf etmez. Kararlaştırılan yetki şartı Banka tarafından müşterinin veya müteselsil kefil/kefillerin yerleşim yerinin veya mal varlığının bulunduğu veya kredinin nakledildiği şube yerleşim yerindeki mahkeme ve icra müdürlüklerine başvurulmasına ve adli kovuşturma yapılmasına engel değildir.Müşterinin veya kefil/kefillerin Türkiye sınırları içinde veya dışında mal varlığının bulunduğu ve bulunabileceği her yerde ,banka kanuni yollara başvurabilir,” hükmü düzenlenmiştir.HMK m. 17’nin ikinci cümlesine göre; “taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır”, bu hükme göre, yetki sözleşmesi (veya yetki şartı) yapan taraflar, aksine bir düzenleme yapmamışlarsa, dava sadece yetki sözleşmesinde kararlaştırılmış olan mahkemede açılabilir. Diğer bir deyişle, aksi belirtilmediği sürece HMK. yetki sözleşmesinde gösterilen mahkemenin münhasır yetkili mahkeme olacağını kabul etmiştir. Ancak her iki sözleşmenin 29 maddesindeki;”…. Kararlaştırılan yetki şartı Banka tarafından müşterinin veya müteselsil kefil/kefillerin yerleşim yerinin veya mal varlığının bulunduğu veya kredinin nakledildiği şube yerleşim yerindeki mahkeme ve icra müdürlüklerine başvurulmasına ve adli kovuşturma yapılmasına engel değildir…,” şeklindeki hükme göre müşterinin veya müteselsil kefil/kefillerin yerleşim yerindeki icra müdürlüklerinde icra takibi yapılabilecek olup davalı kefillerin yerleşim yerlerinin bağlı olduğu İstanbul Anadolu İcra Daireleri ve İstanbul Anadolu Mahkemeleri’nin de yetkili olduğunun kabulü ile işin esasına girilmesi gerektiği düşünülmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından, davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf talebi yerinde görülmekle, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda ilk derece mahkemesi kararının, HMK 353/1-a4 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 09/10/2019 tarih ve 2017/452 Esas – 2019/957 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/07/2020 tarihinde HMK 353/1-a4 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.