Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/507 E. 2022/689 K. 27.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/507
KARAR NO: 2022/689
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/09/2019
DOSYA NUMARASI: 2014/52 Esas – 2019/683 Karar
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 27/04/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkili … ile davalı arasında 01.01.1996 tarihinde bir acentelik sözleşmesi imzalandığını, 03.04.2006 tarihinden itibaren de sözleşmenin aynı şartlarla davacı …’in sahibi olduğu diğer davacı … olarak devam ettiğini, buna göre davacının: davalının dağıtımını üstlendiği gönderileri onun adına sözleşmede belirtilen şartlarda dağıtımını yapacağını, davalının taraflar arasındaki acentelik sözleşmesini 01.01.2012 tarihi itibariyle tek taraflı olarak feshettiğini, bu feshin haksız olup hiçbir haklı gerekçeye dayanmadığını, davacının bu fesih sebebiyle, gerek işin yapılması sürecinde uğradığı zarar ziyanın ve yaptığı işin bedelinin kendisine eksik ödenmesi sebebiyle oluşan maddi kayıpların tazmini için iş bu davayı açmaları gerektiğini, ticari defter incelemesi ile davalının 2011 yıl sonu itibariyle 508.466,59 TL eksik ödeme yaptığını, bunun yanında davalının hak edişlerden haksız ve gereksiz yere fatura öncesinde çeşitli isimler altında kesintiler toplamının 600.000 TL olarak tespit edildiğini, kesintilerin dayanağı olmadığını, ayrıca davalı adına dağıttıkları banka kredi kartlarına ilişkin tazminat adı altında 400.000 TL tutarında bir meblağ ödemek zorunda kalındığını, bu dağıtım sırasında zaman zaman bu kredi kartlarının sahiplerine ulaşmadığını, çalışan personelden bazılarının bu kredi kartlarını kendilerinin kullanıp harcama yaptıklarını, müvekkilinin çalıştırdığı personelin seçimi ve güvenlik araştırmasının davalı tarafından yapıldığını, ayrıca personelden güvenceler aldığını, personelin kusurundan müvekkilini sorumlu tutarak zararı iş akdini fesih ederim tehdidi ile müvekkiline ödettiğini, haksız fesih nedeniyle geleceğe dönük kazanç kaybına uğradığını, bu nedenle 1 yıl için mahrum kaldığı karın tespit ve tazminini talep ettiklerini, müvekkilinin bürosunun kendisinden habersiz boşaltılarak, içinde bulunan bilgisayar, telefon, santral, 40 adet cep telefonu, 7 adet masa, sandalye, koltuk, iki para kasasına el konulduğunu belirterek, davalı taraftan alacağının tespitine, bu çerçevede belirlenecek alacağın faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin, 21 senedir kesintisiz olarak birçok sektörün yanı sıra, ağırlıklı olarak bankacılık ve finans kurumlarının gönderilerini alıcılarına ulaştırmakta olduğunu, dava dilekçesinde belirtildiği üzere, her hak ediş hesaplanmasında, karşı taraf ile adeta bir mutabakat yapıldığını, müvekkili şirketin her türlü talebinin açıkça incelemeleri için sunulduğunu ve bu zımni mutabakat sonrasında davacıların faturalarını düzenlediklerini, her türlü itiraz ve uyuşmazlığın bu safhada hallolmuşken, şimdi birçoğunun içerisinden bir takım evrakların seçilip sunularak bir senaryo kurgusu içerisinde haklılıklarının delili olarak yıllarca sonra dile getirdiklerini, oysaki hesaplamaların haksız olduğunu düşünüyor olsalardı, sözleşmelerini o anda fesih ederler ve dilekçelerinde mübalağa ile sundukları fahiş zararlara uğramayacaklarını, müvekkili şirketin acentelik sözleşmesinde belirtilen tek taraflı fesih hakkını kullandığını, davacıların feshin haksız olduğuna ilişkin iddiasının kabul edilmediğini, müvekkili şirketin fesih bildiriminin haklı nedenlere dayandığını, davacıların tazminat olarak yapılan kesintilerin haksız olduğuna ilişkin iddiasının gerçeği yansıtmadığını, yapılan kesintilerin haksız olmayıp acentelik sözleşmesine dayandığını, davacıların haksız kesinti tutarı adı altında talepte bulunmalarının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 03/09/2019 tarih ve 2014/52 Esas – 2019/683 Karar sayılı kararı ile; “…. davacı tarafından dava dilekçesinde davalı taraftan alacağının tespitini, bu çerçevede belirlenecek alacağın faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi talep edilmiş olup 09.12.2016 havale tarihli bilirkişi kök raporunda “…. davacının fesihten önceki döneme ait ödenmeyen 31.549,66 TL tutar alacağı, davacının mahrum kaldığı gelirin 4.266,39 TL olduğu, davacının davalının yapmış olduğu tazmin kesintilerine ilişkin taleplerinin dosya içeriğine ve sözleşmeye göre davacının sorumluluğunda olduğu, bu nedenle söz konusu talebin ve diğer taleplerin yerinde olmadığı” tespit edilmiş, 19.10.2019 havale tarihli bilirkişi ek raporunda “…. davacının itirazlarına ilişkin davacı tarafından da sunulanlar ve kök raporumuzdaki incelemeler , sözleşme , de’liller kapsamında kök rapordaki tespitlerimizi değiştirecek yeni bir husus bulunmadığı, tazmin kesintilerinin sözleşme kapsamında olduğu ve davacının sorumluluğunu ortadan kaldıran herhangi bir husus değerlendirilmediği üzere dosya içeriği , mahkeme kararları /karşılıklı yazışmalarda mevcut zararları davalının ödeyip davacıdan taksitle tahsil etmesinin sözleşmeye veya herhangi bir düzenlemeye aykırı bir durum teşkil etmediği ve diğer hususlar ile ilgili olarak davacının envanterinde kayıtlı menkullerden 66 adet telefonun davalı tarafından iddia edildiği gibi el konularak alınması halinin Sayın Mahkemece tespiti ve değerlendirmesinin yapıldığı durumda sunulanlar kapsamında davacının davalıdan fatura ile 66 adet telefon için 32.604,60 TL ödediği belirlenmiş olup, kök rapordaki diğer tespitlerimizi değiştirmeye mahal bir durum arz edilenlerin dışında bulunmadığı ” tespit edilmiş olduğu, 08.10.2018 havale tarihli 2.ek raporda bilirkişi kurulunun kök rapor ve 1. Ek rapordaki tespitlerindeki görüşlerini muhafaza ettiklerini belirttikleri, davacılar vekili tarafından dava değerinin 1.000,00 TL’den 50.000,00 TL’ye yükseltildiği, davacı … yönünden dava değerini 500 TL, … Kargo LTD.Şti yönünden 49.500 TL olarak belirlendiği, taleplerini ödenmeyen alacak için: 31.549 TL, mahrum kalınan gelir için 4.266.TL, fon kesintisi için 10.000 TL, cep telefonu ve el konulan malzeme bedeli için 3.185 TL olarak belirlediği, davalı vekili tarafından davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı ve zamanaşımı itirazında bulunulduğu görülmekle davacılar vekilin ödenmeyen alacak ve el konulan malzeme bedeli ile ilgili talepleri belirlenebilir nitelikte olup belirsiz alacak davasına konu olamayacağından ve taraflar arasındaki uyuşmazlık acentelik sözleşmesinden kaynaklı olduğundan ve TBK’da acentelik sözleşmesinden kaynaklı alacaklarda zamanaşımı süresi 5 yıl olduğundan bu taleplerin zamanaşımına uğradığı, davacılar vekilin talepleri arasında her ne kadar fon kesintisi talebide bulunmuş olsada bilirkişiler kurulu tarafından hazırlanan kök ve ek raporlarda talebinin yerinde olmadığı tespit edilmiştir. Mahrum kalınan gelir ile ilgili talep belirlenebilir nitelikte olmayıp belirsiz alacak davasına konu edilebilecektir. Bilirkişiler kurulu tarafından hazırlanan kök ve ek raporlarda mahrum kalınan gelirin 4.266,39 TL olduğu belirlenmiş olduğu, davacılardan … ile davalı arasında başlangıçta akdedilen sözleşmeye davacılardan … Kargo LTD. Şti ile devam edildiği ve davacı … yönünden davanın ispat edilemediği anlaşılmakla Davanın Kısmen Kabulü ile 4.266-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı … Kargo Limited Şirketine verilmesine, fazla talebin reddine, davanın davacı … yönünden reddine karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür. Bu itibarla; ” gerekçeleri ile; ” Davanın KISMEN KABULÜ ile 1-)4.266-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı … Kargo Limited Şirketine verilmesine, Fazla talebin reddine, 2-)Davanın davacı … yönünden REDDİNE, …” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı … Ltd. Şti vekili tarafından ve katılma yolu ile de davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı … Ltd. Şti. Vekili İstinaf Dilekçesinde Özetle; Mahkemenin davayı ‘Kısmi Dava’ olarak nitelediğini ve alacağın acentelik sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle zamanaşımına uğradığından bahisle mahrum kalınan kar dışında kalan kısmının reddine karar verdiğini, Kararın her iki gerekçe yönünden de yerinde olmadığını, Taraflar arasında acentelik sözleşmesi bulunduğunu, ancak davanın konusunun acentelik sözleşmesinden kaynaklanan alacak olmadığını, davaya konu alacağın bir kısmının taraflar arasında acentelik sözleşmesi dışında sözlü olarak yapılan bir sözleşmeye dayandığını, çalışan personelin dağıtımı yapılan kredi katlarından sahtecilik yaparak yaptıkları harcamalar sonucu acentelerin bankalara ödediği tazminatlar yüksek rakamlara ulaşınca taraflar yani davalı ile müvekkilinin de dahil olduğu acentelerin arasında bu zararı karşılamak üzere bir fon oluşturulduğunu, bu fona acentelerin hak edişlerinden kesintiler yapıldığını, aynı oranda davalı firmanın da katkı yaptığını ve varılan uzlaşmaya göre yukarıda izah ettikleri çalışanların kredi kartları nedeniyle verdiği zarar tazmin edilirken bu tazminatın 1/3 ü’nün bu fondan karşılanacağını, 1/3 ü’nün davalı, 1/3 ü’nün de acenteler tarafından karşılanacağını, oysa buna rağmen davalının bankalara ödenen tazminatın tamamını davacının hak edişlerinden kestiğini, bu haksız kesintiler dava edilmiş olup bu talebin, acentelik sözleşmesinin hükümleri arasında bulunmadığını, bu hususun ancak genel zamanaşımına tabi olabileceğini, mahkemenin bu yoldaki kararının bu nedenle yerinde olmadığını, bu konuya ilişkin bilirkişi ek raporunda fonun varlığını ve müvekkilinden para kesildiğinin tespit ettiğini, öyle ise davacının uğradığını beyan ettiği zararın 1/3 ü’nün bu fondan, 1/3’ünün davalı tarafından karşılanması gerektiğini, bu rakamın bilirkişiye tekrar sorulmasını istedikleri halde mahkemece bu taleplerinin reddedilmesinin yerinde olmadığını, eksik inceleme ile karar verildiğini, Diğer hususun, müvekkiline ait olup davalı tarafından el konulan telefon, bilgisayar ve sair buna benzer materyale ilişkin talep olduğunu, bu hususun da acentelik sözleşmesi ile ilgisi olmayıp haksız fiil nedeniyle uğranılan zararın tazmini mahiyetinde bulunduğunu, dolayısıyla acentelik sözleşmesinden kaynaklanan alacak olmadığından mahkemenin bu yoldaki ret kararının da yerinde olmadığını, Mahkemenin mahrum kalınan kar yönünden bir meblağın ödenmesine karar verdiğini, oysa bu alacağın da acentelik sözleşmesinden kaynaklandığını, Mahkemenin davayı ” Kısmi Dava ” olarak nitelemesinin de yerinde olmadığını, ihtilaf konusu alacağın belirlenebilir olmadığını, ayrıca dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğunun belirtildiğini, Bilirkişi raporunda fesihten önce davacının 31.549,66 TL alacaklı olduğu ve mahrum kalınan karın da 4.266,39 TL olduğunun belirtildiğini, Hükmedilen vekalet ücretinin karar altına alınan meblağdan fazla olmasının da yerinde olmadığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, eksik hususlar giderildikten sonra talepleri konusunda karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Vekili Katılma Yolu İle İstinaf Dilekçesinde Özetle; Mahkemece, davacının 31.549 TLlik ödenmeyen alacak ve 3.185 TLlik el konulan malzeme bedeli ile ilgili taleplerin belirlenebilir olduğu dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu olamayacağı, uyuşmazlık acente sözleşmesinden kaynaklı olduğu için talebin zamanaşımına uğradığı, 10.000 TLlik fon kesintisi talebinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine, 4.266 TL mahrum kalınan gelir ile ilgili olarak davanın kabulüne karar verildiğini, Müvekkili şirket aleyhine hükmedilen 4.266 TL, istinaf kanun yoluna başvurma sınırı altında kalsa da HMK m. 348 uyarınca cevap dilekçesi ile katılma yoluyla istinafa başvurma hakkı bulunduğundan işbu dilekçe ile hem istinaf talebinde bulunduklarını, hem de davacının istinaf sebeplerine karşı cevap verdiklerini, Her ne kadar mahkemece davacının istinaf dilekçesi tebliğ edildiği gerekçesiyle dosya Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmiş ise de ekteki 4003631867130 barkod numaralı tebligatın içeriğine bakıldığında (EK-1: PTT UETS EKRAN GÖRÜNTÜSÜ) davacının istinaf dilekçesinin tebligat içerisinde yer almadığı bu nedenle tebliğ edilmediği davacının istinaf dilekçesinin tarafımıza 26.12.2019 tarihinde teslim edildiği ve 31.12.2019 tarihinde tebliğ edilmiş sayıldığından kararı süresi içerisinde istinaf ettiklerini, Taraflar arasındaki acente sözleşmesi müvekkili şirket tarafından haklı sebeple feshedildiğinden, davacı tarafından mahrum kalınan kârın talep edilemeyeceğini, Davacı tarafından dosyaya sunulan Ceza Mahkemesi kararlarından davacının çalışanlarının bir takım usulsüz ve hukuka aykırı eylemleri sebebiyle yargılandığı ve ceza aldığının anlaşıldığını, bu hususların davacının adam çalıştıran sıfatıyla işini düzgün ve kendisinden beklenen şekilde yapmadığını ortaya koyduğunu, davacının çalışanlarının suç veya suçlar işlediğini ve cezalar aldıklarını, bu suretle müvekkili şirketi zarara uğrattıklarını ve ticari itibarını zedelediklerini, Acentenin, kredi kartlarının lehtarlarına sağlıklı bir şekilde dağıtılmasından şahsen sorumlu olduğunu, davacıların teslim edilmeyen/çalınan/kaybedilen/başkalarına usulsüz olarak teslim edilen kartlar nedeniyle sözleşmenin 10. maddesinde yer alan “Acente kendisine verilen işleri zamanında ve kendisine tarif edilen kalitede yerine getirmekle yükümlüdür.” ve 11. maddesinde yer alan “Acentenin yükümlülüğü işbu sözleşme çerçevesinde üstlendiği işe Aktifin kalite standartlarında üretmek ve müşterilerine sunmak olup bu konudaki denetim hakları Aktife aittir.” hükümlerini ihlal ettiklerini, bu durumun sözleşmeye göre tek taraflı fesih hakkı sağladığı gözetilerek 4.266 TLlik mahrum kalınan karın da talep edilemeyeceğini, Yine müvekkil şirket tarafından yapılan denetim ve kontrollerde davacının acentesinde birçok eksiklik bulunduğu, personel eğitiminin yeterli seviyede olmadığı, dağıtılan gönderilerle ilgili teslim tutanaklarının düzgün arşivlenmediğinin görüldüğünü, söz konusu raporların davacının sözleşmeye uygun hizmet vermediği ve sözleşmedeki borçlarını ihlal ettiğini ortaya koyduğunu,Dolayısıyla müvekkili şirketin sözleşmeyi feshinin haklı olduğu, sözleşmenin 10. ve 11. maddelerine olan aykırılıkların 13. maddeye göre tek taraflı feshi haklı kılacağını, dolayısıyla müvekkilinden kar mahrumiyeti adı altında bir alacak talebinde bulunulamayacağının ortaya çıktığını, Davacının belirsiz alacak davası açma konusunda hukuki yararı bulunmadığını (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 02/11/2016 tarihli 2015/22-1078 E. ve 2016/1010 K. sayılı kararı), davacının, elindeki bilgi ve belgelerle defter kayıtlarında yer alan faturalar ile aylık kazancının ne olduğunu, kendisinden ne kadar kesinti yapıldığını, kendisinden yapılan kesintilerin ne için olduğunu, dolayısıyla bunlardan hangisinin sözleşmeye uygun hangisinin sözleşmeye aykırı bulunduğunu bilebilecek durumda olduğunu, dolayısıyla belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, Müvekkili şirket lehine takdir edilen vekalet ücretinin de yanlış hesaplandığını, mahkeme tarafından müvekkil şirket lehine hükmedilen vekalet ücretinin toplam miktar olan 45.734 TL üzerinden hesaplandığını, oysa davada davacılardan …’nun talebinin 500 TL, … Kargonun talebinin 49.500.TL olduğunu, gerekçeli karardan anlaşılacağı üzere davacıların davalarının ret gerekçesinin birbirinden farklı olduğunu, zira …’nun davasının ispat edilmediği, … Kargo’nun davasının da bir kısım alacak talepleri yönünden zamanaşımı, bir kısım yönünden de haklı olmadığı sebebiyle esastan reddine karar verildiğini, bu nedenle … Kargo için reddedilen 45.234 TL için ayrı, … için reddedilen 500 TL için ayrı vekalet ücreti hesap edilmesi gerektiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararların tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davacı şirket tarafından açılan davanın kısmen kabulüne, davacı … yönünden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça ve katılma yolu ile davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İlk Derece Mahkemesi tarafından, davalı vekili Av. …’nın UETS adresine gönderilmek üzere 28/11/2019 günü hazırlanan tebligatın barkod numarasının “*…” olduğu ve tebligat şerhinde ” Davacı … vekilinin 27/11/2019 tarihli istinaf başvuru dilekçesi eklidir. ” yazıldığı anlaşılan tebligat zarfı ekine davacının istinaf dilekçesinin eklenmemiş olduğu, İlk Derece Mahkemesi tarafından, davalı vekili Av. …’nın UETS adresine gönderilmek üzere 26/12/2019 günü hazırlanan (barkod numarası: “*…”) tebligat zarfı ekine davacının istinaf dilekçesinin eklendiği ve bu tebligatın davalı vekiline 31/12/2019 tarihinde tebliğ edildiği görülmektedir. Yapılan açıklamadan anlaşılacağı üzere davalı vekili tarafından 13/01/2020 günü sunulan katılma yolu ile istinaf dilekçesinin yasal süresi içinde sunulduğu anlaşılmakla, HMK 348/1 maddesi uyarınca dairemizce davalı vekilinin istinaf sebepleri incelenmiştir. Davacı şirket ile davalı arasında 03.04.2006 tarihinde imzalanan acentelik sözleşmesi, davalı tarafça Beyoğlu … Noterliği’nin … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile ve taraf beyanlarına göre 01.01.2012 tarihinde tek taraflı olarak feshedilmiştir. Fesih ihbarında, sözleşme gereği verilen işlerin zamanında ve gereği gibi yapılmaması, işlerin tarif edilen kalitede yerine getirilmediğinin kontroller sonucu tespit edildiği, bu davranışların sözleşmenin 10. maddesine aykırılık teşkil ettiği nedenleriyle, sözleşmenin 13. maddesinin A bendi uyarınca tek taraflı olarak feshedildiğinin belirtildiği görülmektedir. Davacılar, feshin haksız olduğunu ileri sürerek, ödenmeyen alacak, mahrum kalınan gelir, sözleşmenin devamı sırasında yapılan fon kesintisi ve fesihten sonra davalı tarafça el konulduğu ileri sürülen cep telefonu ve malzeme bedellerinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalı ise, feshin haklı sebeple yapıldığını belirterek, davanın reddini istemiştir. Davacılar vekili dava dilekçesinde, dava değerini 1.000,00 TL olarak göstererek, davalı taraftan alacağının tespitine, bu çerçevede belirlenecek alacağın faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacılar vekili tarafından yargılama sırasında sunulan 25/04/2019 tarihli bedel artırım dilekçesinde; davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını ve harca esas bedeli de 1.000 TL olarak belirlediklerini, … Ltd.Şti. yönünden dava değerini 1.000 TL den 50.000 TL’sına çıkararak dava değerini 50.000 TL olarak belirlediklerini, fazlaya dair dava ve talep haklarını saklı tuttuklarını beyan etmiştir. Bilahare davacılar vekilince ibraz edilen 02.05.2019 tarihli dilekçede; davayı belirsiz alacak davası olarak açarak, harca esas bedel olarak da 1.000 TL gösterdiklerini, ancak davada iki alacaklı olduğundan beyan ettikleri alacak rakamını her alacaklı için belirlemek gerekmekle, alacaklılardan davacı … için talep miktarını 500 TL, davacı … Ltd.Şti. için 500 TL olarak belirlediklerini beyan etmiştir. Mahkemece davacılar vekiline dava dilekçesindeki ve ıslah dilekçesindeki taleplerinin her bir davacı yönünden kalem kalem ayrıştırması için süre verilmesi üzerine davacı vekili tarafından ibraz edilen 02.05.2019 tarihli dilekçede ” … yönünden alacağın 500 TL, … Kargo Ltd.Şti yönünden alacağın 49.500 TL olduğu, toplam alacağın ödenmeyen alacak için: 31.549 TL, mahrum kalınan gelir için 4.266 TL, fon kesintisi için 10.000 TL, cep telefonu ve el konulan malzeme bedeli için 3.185 TL ” olduğunu belirtmiştir. Mahkemece, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı ve zamanaşımı itirazında bulunulduğu görülmekle davacılar vekilinin ödenmeyen alacak ve el konulan malzeme bedeli ile ilgili talepleri belirlenebilir nitelikte olup belirsiz alacak davasına konu olamayacağından ve taraflar arasındaki uyuşmazlık acentelik sözleşmesinden kaynaklı olduğundan ve TBK’da acentelik sözleşmesinden kaynaklı alacaklarda zamanaşımı süresi 5 yıl olduğundan bu taleplerin zamanaşımına uğradığı, davacılar vekilin talepleri arasında her ne kadar fon kesintisi talebi de bulunmuş olsada bilirkişiler kurulu tarafından hazırlanan kök ve ek raporlarda talebinin yerinde olmadığı, mahrum kalınan gelir ile ilgili talep belirlenebilir nitelikte olmayıp belirsiz alacak davasına konu edilebileceği gerekçeleri ile yukarıda yazılı olduğu şekilde karar verilmiş ise de; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’un 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. 6100 sayılı HMK’nın “Davaların Yığılması” başlıklı Madde 110- (1) Davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır.” hükmünü haizdir. Söz konusu madde gerekçesi ise “…Bu dava çeşidinde taleplerin tümü birbirinden bağımsız, eşdeğer ve aynı derecede öneme sahiptir. Her bir talep farklı edimlerin gerçekleştirilmesine yönelmiştir. Görünüşte tek dava, gerçekte ise talep sayısınca dava mevcuttur. Yine, görünüşte tek hüküm, gerçekte ise talep sayısınca hüküm mevcuttur. Mahkeme, taleplerin tümü hakkında ayrı ayrı karar vermek ve bunları hüküm fıkrasında göstermek zorundadır. Mahkemenin, taleplerin tümü hakkında tek ve aynı şekilde karar verme zorunluluğu yoktur. Dava şartları, her bir talep bakımından ayrı ayrı belirlenir. Ayrıca, birlikte ileri sürülen talepler arasında hukukî veya ekonomik bir bağın bulunması da şart değildir…” şeklindedir. Öte yandan, kısmi dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 109. maddesinde düzenlenmiş olup, anılan maddenin birinci fıkrasında talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği; ikinci fıkrasında ise talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte ikinci fıkra 01.04.2015 tarih ve 6644 sayılı Kanunun 4.maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. HMK’nın 107/1.maddesinde ise “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktarı yada değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir” düzenlemesi mevcuttur. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; Davacılar vekili dava dilekçesinde bildirdiği 1.000,00 TL dava değerinin hangi müvekkili ve hangi talebi için ne kadar olduğunu ayrıştırmamış, mahkemece de bu hususta açıklama yapmak üzere bedel artırımına kadar herhangi bir işlem yapılmamıştır. Davacılar vekilince sunulan 02.05.2019 tarihli dilekçede, bu hususta beyanda bulunulmuş, mahkemece de bu beyana göre hüküm kurulmuş ise de, dava dilekçesinde belirtilen 1.000,00 TL dava değerinin neden kabul edilmeyen kısım içinde görülmediği açıklanmayarak hükümde çelişkiye sebebiyet verilmiştir. Mahkemece davalı şirket yönünden davanın kısmen kabulüne karar verildiği belirtilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, her bir talep yönünden HMK 110 madde gerekçesinde belirtildiği şekilde ayrı hüküm kurulmaması usul ve yasaya uygun değildir. Ayrıca, davacının mahrum kalınan gelir talebinin kabulüne karar verilmiş ise de, mahrum kalınan gelir, sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedilmesi halinde ileri sürülebilecek nitelikte olup, acentelik sözleşmesinin davalı tarafça feshinin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı hususunda bir değerlendirme yapılmadan, bu husus gerekçede hiç tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması da doğru görülmemiştir. Bu hali ile mahkemece yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve değerledirme yapılarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2016/22-1166 E., 2019/576 K. Sayılı 16.05.2019 tarihli içtihadı da dikkate alınarak varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. Kabule göre de, davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp her iki davacı da davasını ayrı ayrı açabilecekken usul ekonomisi ilkesi gereği birlikte açmış olup esasında iki ayrı dava bulunmaktadır. Bu nedenle davaları reddedilen her iki davacı yönünden de kendisini vekille temsil ettiren davalı lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi doğru ise de, davacı şirket yönünden davanın reddedilen kısmına göre davalı lehine eksik vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurularının kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı … Ltd. Şti. ile davalının istinaf başvurularının KABULÜ ile; İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03/09/2019 tarih ve 2014/52 Esas – 2019/683 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Taraflarca yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde kendilerine iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/04/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.