Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/498 E. 2022/597 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/498 Esas
KARAR NO: 2022/597 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/164 Esas – 2019/1279 Karar
TARİH: 09/12/2019
DAVA: İstirdat (Ticari Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/04/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin 01/10/2010 tarihinde kullanmış olduğu işyeri kredisi için davalı bankanın müvekkilinden 7.125,00 TL masraf aldığını ileri sürerek 7.125,00 TL’nin davalıdan istirdatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının kullandığı kredinin ticari kredi olduğunu ve sözleşmeyi imzalayarak altına girdiği yükümlülükleri basiretli bir tacir gibi yerine getirmesi gerektiğini, sözleşmenin 13.m. uyarınca müvekkili bankanın masraf talebinde bulunabileceğini, ticari amaçla kullanılan krediden masraf alınmasının usul ve hukuka uygun olduğunu, davacıdan alınan masrafın 2010 yılında merkez bankasına bildirilen orana uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 09/12/2019 tarih ve 2019/164 Esas 2019/1279 Karar sayılı Kararı ile; “Davacıya 30/09/2010 tarihinde akdedilen “işyeri kredi sözleşmesi” kapsamında kullandırılan 712.500 TL krediden %1 oranında 7.125 TL masraf tahsil edildiği, akdedilen sözleşmenin 1.maddesinde bu kredinin 4077 sayıl TKHK çerçevesinde değerlendirilmeyeceğinin yazılması ve sözleşmenin ekinde alınan iş yerinin mesleki faaliyette kullanacağı ve KKDF kesintisine tabi tutulmamasına yönelik taahhütnameden anlaşıldığı üzere kredinin Ticari Kredi olarak hazırlandığı ve onaylandığı anlaşılmıştır. TTK’ nın 20/1 maddesi uyarınca her tacirin yapmış olduğu iş karşılığında ücret talebinde bulunabileceği, davalı bankanın da tacir vasfını haiz olduğu, yapmış olduğu bankacılık hizmeti karşılığında bir takım ücretler talep etmesinin olağan olduğu, finans sektöründe faaliyette bulunan tüm banka ve finans kurumlarının kredi tahsisi esnasında değişik adlar altında masraf tahsil ettikleri, bunun yerleşmiş bir ticari teamül olduğu, Sonuç olarak davacının kullanmış olduğu bu kredinin kendisine getirisini ve götürüsünü kestirebilecek yeterlilikte olduğu, basiretli tacir ilkesinin bunu gerektirdiği, kredinin ticari nitelikli olması, merkez bankasının tebliğleri, taraflar arasında müzakere edilerek imzalandığı kabul edilen sözleşme ve ödeme planı bir arada değerlendirildiğinde davalı bankanın somut olayda tahsil ettiği komisyon ve sair kesintilerin gerek sözleşmeye, gerek bankacılık uygulamalarına, gerekse de mevzuata uygun olarak yapıldığı anlaşılmakla davacının talepleri hakkında aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. ” gerekçeleri ile;“Davanın reddine,” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili tacir olmayıp iş bu davaya bakmakla görevli mahkemenin Tüketici Mahkemeleri olduğunu, müvekkilinin 72 yaşında olduğunu ve yatırım amaçlı dükkan alırken iş bu krediyi kullandığını, ancak davalı banka tarafından dükkan alımı için bireysel kredi kullanımının mümkün olmadığı, iş yeri kredi sözleşmesi ile kredi verebilecekleri söylenerek müvekkilinin ticari kredi çekmesinin sağlandığını, davalı bankanın ibraz ettiği özel cari hesaplar hesap ekstresinde de (gerçek kişiler-tacir olmayan) ifadesi kullanılmak suretiyle müvekkilinin tacir olmadığının kabul edildiğini, Bankanın almış olduğu bu bedelleri müvekkiliyle müzakere etmediğini, tek taraflı olarak ve banka menfaatlerini koruyan, önceden hazırlanmış, içeriğine etki edilemeyen, açıkça müvekkilinin aleyhine olan ve kredi faizleri haricinde müvekkilini ayrıca külfete sokan, standart, matbu bir sözleşmeyi müvekkilinin önüne koyarak imzalattırdığını, sözleşmenin TBK 20. maddesinde ifadesini bulan genel işlem koşullarına açıkça aykırı olduğunu,15/10/2019 tarihli bilirkişi raporunda kredinin tüketici kredisi olduğunun ve masraf tutarının iadesi gerektiğinin bildirildiğini, bankanın KKDF uygulamasını kullanması ve tüketici kredilerinin ana hesabı olan alt hesabı olan … hesabı ile takip edilmesi nedeniyle kullanılan kredinin tüketici kredisi olduğunun belirtildiğini, Mahkeme birbiriyle çelişen farklı iki rapor arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırmadan karar vererek davayı reddettiğini, Mahkemenin diğer bankalardan benzer kredi sözleşmesinden kaynaklanan borç dolayısıyla uyguladıkları faiz, komisyon, kesinti oranlarını sorması, gelen yazı cevaplardan sonra davalı bankanın uyguladığı ve tahsil ettiği komisyon ücreti, masraf vesair başlığı altındaki kesintilerin fahiş olup olmadığı konusunda yeniden bilirkişi incelemesi yaptırması gerekmekte olduğunu, davalı bankanın emsal bankalara nazaran fahiş oranda kredi komisyonu, masraf vs kesintiler yaptığını belirterek hükmün kaldırılmasını istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, işyeri kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan kredi nedeniyle tahsil edilen masraf tutarının iadesi istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.Taraflar arasında akdedilen 30/09/2010 tarihli İşyeri Kredisi Sözleşmesi incelendiğinde, sözleşmenin müşterinin konut ve tatil amaçlı taşınmazlar dışında, hazır veya inşa edilmiş işyeri, dükkan, işhanı ve benzeri nitelikte taşınmaz edinimini finanse etmek amacıyla tesis edilmiş olduğu, bu kredi ilişkisi ve sözleşmesinin 4077 sayılı Yasa hükümlerine tabi olmadığı hususlarının bildirildiği görülmüş, yine sözleşmenin eki niteliğindeki Taahhütname incelendiğinde, kredinin mesleki faaliyetlerle ilgili kullanılacağı, kredinin işletme aktifine kayıt edileceği, bu hususun belgeleri ile bankaya tevsik edileceği, bu nedenle KKDF kesintisi yapılmayacağı, bu beyanın aksinin tespiti veya belgelerin bankaya sunulmaması halinde kredi geri ödemelerinin KKDF kesintisi ile birlikte gerçekleştireceği hususlarının kabul ve taahhüt edildiği görülmüştür. Ayrıca masraf ödemesine ilişkin dekontta da kredinin işyeri kredisi olduğu belirtilmiştir. Dosya kapsamında mevcut 15/10/2019 tarihli bilirkişi raporunda, sözleşmenin ticari kredi olarak hazırlandığı, ancak ticari krediler KKDF’den muaf olduğu ve bu hususta taahhütname alındığı halde KKDF kesintisine tabi tutulduğu ve tüketici kredilerinin ana hesabının alt hesabı olan diğer gayrimenkul kredileri hesabında takip edildiği, bu nedenle tüketici kredisi olduğu sonucuna varıldığı belirtilmiş ise de, hukuki nitelendirme hakime ait olup, işyeri kredileri, ticari kredi niteliğinde sözleşmelerdir. Taahhütname içeriği dikkate alındığında salt KKDF kesintisi yapılmış olması veya bankaca tüketici kredisi hesabında takip edilmiş olması sözleşmenin niteliğini değiştirmeyecek olup, iş bu davada Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğunun kabulü gerekmiştir(Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 18/12/2017 tarih 2016/15104 E., 2017/7340 K. sayılı ve 17/04/2017 tarih 2016/7409 E., 2017/2177 K. sayılı emsal kararları). 09/12/2006 tarihli Resmi Gazete’de Merkez Bankası tarafından yayınlanan ve 2014/6 sayılı Tebliğ ile güncellenen 2006/1 sayılı Tebliğin 4. maddesinde reeskont kaynaklı krediler dışındaki kredilere uygulanacak faiz oranları ile faiz dışında sağlanacak diğer menfaatlerin ve tahsil olunacak masrafların nitelikleri ve sınırlarının serbestçe belirleneceği kabul edilmiştir. Yine aynı Tebliğin 6/2. maddesine göre bankalar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirdikleri azami oranları aşmamak kaydıyla, mevduat ve kredi işlemlerinde uygulayacakları faiz oranlarını ve katılma hesaplarında uygulayacakları kâr ve zarara katılma oranlarını vadelerine göre tüm şubelerinde halkın görebileceği şekilde ilan eder ve bu oranları internet sitelerinde yayımlar. Bu durumda, ticari kredilerde bankalar tarafından alınacak olan kredi komisyonlarının hukukilik denetimi yapılırken öncelikle, kredi sözleşmesiyle belirlenen bir oran olup olmadığı araştırılmalı, olması halinde bu oran üzerinden komisyon tahsil edilebileceği kabul edilmeli, sözleşmeyle bir oran belirlenmediğinin tespiti halinde ise, bankanın komisyonlara ilişkin olarak belirlediği ve ilan ettiği oranlar bulunup bulunmadığı tespit edilmeli, varsa yine bu oran üzerinden komisyon tahsil edilebileceği kabul edilmeli, ilan edilen bir oran bulunmaması halinde ise tahsil edilen kredi komisyonlarının emsal banka uygulamalarına uygun olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin yerleşik uygulaması da bu yöndedir. Yine Dairenin yerleşmiş içtihatlarına göre banka, kredi kullanımı sırasında sarf ettiği makul ve belgeli masrafları kredi kullanandan tahsil edebilir(Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 03/12/2020 tarih 2020/1160 E., 2020/5686 K. sayılı emsal kararı). Somut olaya döndüğümüze, taraflar arasında imzalanan kredi sözleşmesinin 13.maddesinde, davalı bankanın çeşitli masraf ve komisyonlar alabileceğine yönelik hüküm bulunmakla birlikte oran belirtilmemiştir. Davacı sözleşme hükümlerinin genel işlem şartları niteliğinde olması nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürmüş ise de, sözleşme 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce imzalanmış olup, anılan Kanun’un genel işlem koşullarına ilişkin hükümleri bu sözleşmede nazara alınmayacaktır. Öte yandan davalı bankaca iş bu kredi kullandırılmadan önce TCBM’ye yapmış olduğu 27/09/2010 tarihli bildirimde, işyeri kredilerinde 01/01/2010 tarihinden itibaren %1 oranında komisyon ve masraf alınacağı belirtilmiştir. Davalı banka da davacıdan kredi tutarı olan 712.500,00 TL’nin %1 i oranında masraf tahsil etmiş olup, TCMB’ye bildirilen orana uygun olmakla, buna göre davacının davalı bankadan talep edebileceği bir tutar bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bu itibarla mahkemece davanın reddi yönünde verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamakta olup, açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden taraftan alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcının istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/04/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.