Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/485 E. 2022/595 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/485 Esas
KARAR NO: 2022/595 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/1000 Esas – 2018/1324 Karar
TARİH: 27/12/2018
DAVA: İtirazın İptali (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/04/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin ortağı olduğu … A.Ş.ile imzaladığı Varlık Devir Sözleşmesi gereğince … A.Ş.tarafından üretilen, ürettirilen veya satılan madeni yağ ürünlerine ilişkin faaliyetlerin 01/01/2012 tarihinden itibaren müvekkili şirkete aktarıldığını, bu nedenle davalı şirketin … A.Ş.tüzel kişiliği ile imzalamış olduğu 07/04/2010 tarihli Bayilik Sözleşmesinden doğan haklar ve edimlerin 01/01/2012 tarihi itibariyle müvekkili şirkete aktarıldığını, davalı …’ın ise sözleşmeden doğmuş veya doğacak her türlü taahhüt, sorumluluk ve borçları temin etmek üzere 68.000,00 TL ile sınırlı olarak ve sözleşme devam ettiği sürece kefil olup takip konusu borçtan sorumlu olduğunu, sözleşme kapsamında davalı şirketin müvekkili şirketten madeni yağ ve ürünleri satın aldığını fakat bu ürünlerin bedellerinin bir kısmını hiç ödemediği gibi bir kısmını da zamanında ödemediğini, geç ödenen ürün bedellerinden dolayı müvekkili tarafından davalı borçluya vade farkı faturası kesilerek cari hesabına borç olarak kaydedildiğini ve cari hesaptaki mevcut borca eklendiğini, müvekkilinin cari hesaptan doğan alacağının tahsili için başlatılan icra takibinin davalıların haksız itirazları ile durduğunu ileri sürerek itirazların iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar, yasal sürede davaya cevap vermemişler, davalı şirket yetkilisi duruşmada faturaya konu faizin fahiş olduğunu, sözleşmenin genel işlem şartları içerdiğini, davalı kefil şirketin borcunun bulunmadığını savunarak davanın reddini istemişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/12/2018 tarih ve 2015/1000 Esas 2018/1324 Karar sayılı Kararı ile; ” Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; dava dışı… A.Ş. İle davalı şirket arasında 07/04/2010 tarihli bayilik sözleşmesi yapıldığı, diğer davalı …’ın sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil sıftaıyla ve 68.000,00-TL limit ile imzaladığı, sözleşmenin 7. maddesi kapsamında dava dışı … tarafından davalı şirkete 88.572,50-TL ödeme yapıldığı ve ödemenin 68.000,00-TL sinin borç kaydedildiği, bu borcun tamamının aynı maddede belirlenen vadelerde geri ödeneceğinin kararlaştırıldığı, bu borcun ödenmeyen 59.641,40-TL sinin davacıya devir ve temlik edildiği, davalı şirketin 02/07/2012, 14/12/2012 ve 28/02/2012 tarihlerinde elde ettiği satış teşvik primlerinin sözleşmenin 7/4 fıkrası uyarınca borçtan mahsubu sonucu davalın şirketin 53.249,86-TL borcunun kaldığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 13 maddesine göre dava dışı…’in davalı şirketten gecikme için aylık % 4 oranında faiz talep edebileceği, ancak davacı tarafça gecikme faizi oranı %2 belirlenmek suretiyle takibe dayanak 23/05/2014 tarihli faturanın düzenlendiği, bu oran esas alınarak bilirkişi tarafından davacının davalıdan talep edebileceği tutarın KDV dahil 68.265,87-TL olarak hesap edildiği, davacının talebinin ise 53.545,71-TL olduğu, davalılarca borcun ödendiğinin ispat olunamadığı, borçtan davalı …’ın müşterek borçlu ve müteselsil kesfil sıfatıyla ve kefalet limiti olan 68.000,00-TL dahilinde sorumlu olduğu.” gerekçeleri ile; ” Davanın kabulüne, davalıların İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … esas sayılı takibine yaptığı itirazın 53.545,71-TL asıl alacak yönünden iptaline, takibin bu tutara takip tarihinden itibaren değişen oranlarda işletilecek ticari avans faizi ile birlikte devamına, Davalıların alacağın %20si oranında 10.709,14-TL inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına,” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalı kefile yapılan tebligatlar usulsüz olduğunu, mernis adresini sorgulamadan ve öncesinde bu adrese usule uygun tebligat yapmadan doğrudan TK 35.maddeye göre tebligat yoluna gidildiğini ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, Davalı şirketin adresi yasal şartlara uygun olarak araştırılmadan TK 35 e göre tebligat yapılmak sureti ile savunma hakkının kısıtlandığını, Davacı vekilinin 03/02/2015 tarih … yevmiye nolu vekâletnamesinin geçerlilik tarihinin 31/12/2015 olduğunu, buna rağmen davacı vekilinin yeni vekâletini dosyaya 09/10/2018 tarihinde ibraz ettiğini, yeni vekaletname her ne kadar 11/12/2015 tarihli ise de dosyaya sunulduğu tarihe kadar geçersiz vekaletname ile işlem yapılmış olduğunu, İcra takibine konu 58.410,00 TL tutarlı faturanın müvekkil şirkete tebliğ edilmediğini, bu nedenle doğrudan icra takibine konulmasının hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığını, öncesinde temerrüde düşürecek hiçbir ihtar yapılmadığını,Taraflar arasındaki 07/04/2010 tarihli sözleşme, her ne kadar taraflar tacir olsa da Genel İşlem şartına aykırı hükümler içerdiğinden geçersiz olduğunu, hukukumuzda asıl olan tacirler arasında sözleşme özgürlüğü ise de, piyasa ekonomisinin hakim olduğu hukuk sistemimizde bir tarafta piyasa gücünü elinde bulunduran tarafın, diğer tarafta ise tacir dahi olsa ,güçlünün karşısında ezilen bir karşı tarafın bulunduğunu, müvekkilinin davacı gibi piyasa gücünü elinde bulunduran bir firma karşısında, şüphesiz kendisine dayatılan sözleşmeyi imzalamak zorunda olduğunu, TBK’nun 25. madde hükümlerinin kamu düzenini ilgilendiren hükümler olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, müvekkilinin piyasada bu işi yapabilmek için, kendisine sunulan sözleşmeyi her koşulda ve şartta imzalamak zorunda olduğunu, sözleşmedeki açık adaletsizliğin mahkemenin müdahalesi ile dengelenmesi gerektiğini, Sözleşmede müvekkilinin temerrüdü halinde hem reeskont faizine +5 puan ekleneceğini, hem de başka bir maddede ürünün alındığı tarihten itibaren aylık %4 faiz uygulanacağını, sözleşmeye konulan bu çift cezai şartın hukuken hiçbir geçerliliği olmadığı gibi davacı karşısında daha güçsüz durumda olan bayiyi tamamen yok etmekten başka bir uygulama olmadığını, zira her iki cezai şartın da aynı nitelikte olduğunu ve geçersiz sayılması gerektiğini, Bilirkişi raporuna bakıldığında, yukarıda itiraz konusu yapılan her iki cezai şartın birlikte hesaplanmasından dolayı alacağa, anaparayı dahi aşar mahiyette 60.346,56 TL faiz alacağı hesap edildiğini, O tarihlerde bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faizin dahi davalı tarafın talep ettiğinden çok çok düşük kalmakta olduğunu, Sözleşmenin ihlali olgusunun somut olayda ve huzurdaki davada gerçekleşip gerçekleşmediğinin tartışma konusu yapılmadığını, sözleşmenin feshine sebep olan tarafın kim olduğu, feshin ne şekilde gerçekleştiği hususlarında bir değerlendirme olmadığını, tek bir bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, delillerin eksik toplandığını, Sözleşmede kefilin sorumluluğunun sözleşme süresi ile sınırlı olduğu yazılmış olmasına rağmen, bu hususta değerlendirme yapılmadığını, öncelikle dava konusu alacakla ilgili müvekkil şirketin ne zaman temerrüde düşürüldüğü ve bu tarih itibari ile kefilin sorumluluğuna gidilip gidilmeyeceğinin mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, bayilik sözleşme kapsamında cari hesaptan doğan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vâki itirazların iptali istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davacı, sözleşme kapsamında davalı şirketin kendisinden madeni yağ ve ürünleri satın aldığını, fakat bu ürünlerin bedellerinin bir kısmını hiç ödemediği gibi bir kısmını da zamanında ödemediğini, geç ödenen ürün bedellerinden dolayı davalı şirkete vade farkı faturası kesilerek cari hesabına borç olarak kaydedildiğini ileri sürmüş, davalılar ise yasal sürede davaya cevap vermemişlerdir. Yargılama sırasında davalı şahsın mernis adresi, davalı şirketin de ticaret sicil adresi dikkate alınarak tebliğler yapılmış olup usulsüzlük görülmemiştir. Davacı vekilinin dava dilekçesi ekinde sunulan vekaletnamesi süreli ve 31/12/2015 tarihine kadar geçerli olup, yargılama sırasında vekaletname süresinin dolması üzerine Üsküdar …Noterliği’nin 11/12/2015 tarih … yevmiye sayılı süresiz vekaletnamesi sunulmuş olmakla, söz konusu eksiklik giderilmiştir. Takibe konu cari hesap alacağını oluşturan fatura incelendiğinde, … seri sıra nolu 23/05/2014 tarihli 58.410,00 TL bedelli vade farkı açıklamalı olduğu görülmüştür. … A.Ş. ve davalı şirket arasında akdedilip daha sonra tüm hak ve borçları davacı şirkete devredilen 07/04/2010 tarihli Bayilik Sözleşmesi incelendiğinde, “ Ödeme” başlıklı 6.2.maddesinde, bayinin …’e verdiği çeklerden birinin karşılıksız çıkması veya başka ödeme şekillerinde temerrüde düşmesi halinde çekin ödenmesine kadar geçecek süre içinde bayiye TCBM reeskont faiz oranı+0,5 puan fazlasının aylık gecikme faizi olarak uygulanacağı, bu tutarın … tarafından cari hesap faizi faturası ile bayinin hesabına borç kaydedileceği, çeklerden birinin ödenmemesi halinde bayinin tüm borçlarının muaccel olacağı, bayinin çek dışında yaptığı ödemelerde temerrüde düşmesi durumunda da TCMB reeskont faiz oranı +5 puan fazlası aylık gecikme faizi hükmünün ve belirtilen diğer hükümlerin aynen geçerli olduğu hususlarının,“Borç” başlıklı 7.maddesinde, taraflar arasında akdedilen 01/05/2007 tarihli sözleşmeye istinaden bayiye ödenmiş olan 88.573,00 TL tutarındaki borcun, bu sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle 68.000,00 TL olduğu hususunda mutabık olunduğu, bayinin bu borcu sözleşme hükümlerine uygun olarak geri ödemeyi kabul ettiği, belirlenen tarihlerde 5 eşit taksitte ödeneceği, bayini hak kazanacağı satış teşvik primlerinin borç tutarından mahsup edileceği hususlarının, “Sözleşmenin Hükümlerinin İhlali ve Fesih Hakkı ile Sözleşmenin Sona Ermesi” başlıklı 13.maddesinde ise, sözleşmenin bayi tarafından süresinden önce feshedilmesi ya da bayinin sözleşmenin herhangi bir hükmünü kısmen veya tamamen ihlal etmesi, sözleşmenin ifasının bayinin kusuru ile imkansız hale gelmesi, bayinin borç ve taahhütlerini yerine getirmemesi veya satın alacağı ürünlerin bedellerini ödememesi halinde, …’in sözleşmeyi derhal tek taraflı olarak fesih ile, uğradığı zararları bayiden talep etmek ve aldığı teminatları ihtara gerek olmaksızın irat olarak kaydetmek hakkını haiz olduğu, bayinin bu durumda …’ten aldığı ürün ve hizmet bedellerini, …’ten almış olduğu borcun bakiyesini, taahhütlerini yerine getirmemesi ve sözleşmenin feshi nedeniyle ortaya çıkan borç bakiyesini, ilgili ürün/hizmet bedelini ürünü/hizmeti aldığı, borcu ise …’ce bayiye verildiği tarihten itibaren işleyecek aylık %4 faizleri ile birlikte …’e ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği, sözleşme süresinin sonunda ise bayinin yine borç bakiyesini ödemeyi ve … zararlarını karşılamayı taahhüt ettiği hususlarının düzenlenmiş olduğu görülmüştür. Görüldüğü üzere sözleşmenin hem 6.2 maddesinde, hem de 13.maddesinde borcun ödenmesinde gecikme halinde uygulanacak gecikme faizi ve oranı düzenlenmiş olup, ne var ki davacı tarafça dava dilekçesinde ve yargılama sırasında sözleşmenin hangi hükmü uyarınca dava konusu vade farkı faturasının düzenlendiği hususu açıklanmamıştır. Bu itibarla mahkemece öncelikle Hakimin Davayı Aydınlatma Ödevi kapsamında HMK 31.m. uyarınca dava konusu faturanın sözleşmenin hangi hükmüne dayanılarak düzenlendiği hususunun açıklattırılması ve buna göre yargılama yapılarak bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-a6 m. uyarınca hükmün kaldırılması ve mahkemesine iadesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/12/2018 tarih ve 2015/1000 Esas – 2018/1324 Karar sayılı kararının HMK’nın 355, 353/1-a6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince tarafa tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/04/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.