Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/46 E. 2022/343 K. 09.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/46 Esas
KARAR NO: 2022/343 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2019
NUMARASI: 2014/930 Esas 2019/759 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 09/03/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, Müvekkili şirketin 2002 yılında gümrük müşavir firması olarak kurulduğunu, davalı …’ın kurucu ortak ve en büyük hissedar olduğunu, davacı şirketin büyümesi ve daha geniş kitlelere hizmet verebilmek amacıyla davalı … ile dava dışı … A.Ş.’nin sahibi … arasında 25.07.2007 tarihinde hisse devir sözleşmesi akdedildiğini, 05.02.2008 tarihinde davalı …’ın yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini, davalı …’ın halen davacı şirkette ortak olduğunu, Davalı …’ın 2011 yılının sonlarında davacı müvekkili şirket aleyhine hareket etmeye başladığını, davacı ile aynı sektörde faaliyet gösteren …’ni kurduğunu, söz konusu şirketi kurmadan önce … şirketinde çalışmaya başlamaları konusunda davacı şirket çalışan personeli haksız ve hukuka aykırı şekilde etkilediğini, baskı kurduğunu ve hatta bu amaçla davacı şirketin Türkiye’deki tüm şubelerinde gizli toplantılar yaptığını, davalıların ortak hareket ve eylemleriyle davacı şirkette çalışan birçok personelin yeni kurulan davalı şirkette çalışmak üzere davalı …’ın işe aldığını, ayrıca müvekkili şirketin gizli bilgilerini, müvekkili şirketten aldığı müşterilerden aldığı belge ve evrakları kullanarak müşteri portföyüne yönelik çalışmalar yaptığını, internet sitelerinde yeni şirketi tanıtırken davacı şirketin devamıymış ve davacı şirketin yeni bir oluşuma girmiş gibi gösterildiğini, davalının tüm bu eylemlerinin, gerek taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümlerine gerek T.T.K.’nın haksız rekabet hükümlerine açıkça aykırı olduğunu, davalı …’ın kurduğu şirketin haksız rekabet teşkil ettiğini anladığı ve bu eylemlerden dolayı davacı şirketin hukuki yolları müracaat edeceğini idrak ettiği zaman davalı şirketteki hisselerini kardeşi …’a devrettiğini, müvekkili şirket tarafından Beşiktaş … Noterliğinin 16/10/2011 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile davalı şirkete haksız rekabet yasağına aykırı davranışına son verilmesinin ihtar edildiğini, ayrıca Beşiktaş … Noterliğinin aynı tarihli … yevmiye nolu ihtarnamesinin davalı …’a gönderilerek rekabet yasağını ihlal ederek dolaylı yoldan davacı şirketin personellerine yeni bir gümrük müşavirliği şirketi kurduğunu, müvekkili şirketin müşterilerini ayartmaya çalıştığını ve bu eylemler nedeniyle hukuki yollara müracaat edileceğinin bildirildiğini, davalı şirketin ticaret sicil gazetesi incelendiğinde neredeyse her ay ve hatta zaman zaman ayda 2 kez hisse devirleri yapıldığı hususu göz önüne alındığında, işbu şirket hissesi olan kişilerin aslen gerçek ortaklar olmadığı, tamamen kağıt üzerinde hissedar oldukları ve şirketin asıl sahibinin ve şirketi yönetenin davalı …’ın olduğunun açıkça belli olduğunu, davalı …’ın kısa bir süre de olsa davalı şirketteki hisseleri devralarak şirketin arka plandaki asıl sahibinin kendisi olduğunu açıkça gösterdiğini, müvekkili şirketin birçok çalışanının aynı tarihte işten ayrıldığını, toplantıda …’ın yeni kurulan şirkete geçerler ise davacı şirketten kazandıkları kıdem tazminatını karşılayacağını, davacı şirket aleyhine dava açtırıp kıdem tazminatlarını almalarını sağlayacağını, parasını mahkeme kanalıyla alamayanların kıdem tazminatlarını kendi karşılayacağını taahhüt ettiğini, davacı şirkette çalışan kişilerin davalı şirkete ait evrakları ve ticari sır niteliğindeki belgeleri davalı …’ın talimatı ve hatta çalışanlara gönderdiği e-mail ile ve davalı … şirketi lehine kullanmak için istediği ve müvekkili şirketten aldığı … ve …’a ait belgelerin kamera kayıtları ile sabit olduğunu, halen davalı şirkette çalışan ve davalı şirketin internet sayfasında yetkili kişiler olarak gösterilen kişilerin tamamının davacı şirketin eski çalışanları olduğunu, tüm çalışanlar tarafından çekilen ihtarnamelerin neredeyse aynı gün veya bir gün önce veya bir gün sonra ve hepsinin de aynı noterden keşide edildiği hususu göz önüne alındığında, söz konusu bu eylemin davalılar tarafından organize edildiği ve çalışanların anlaşmalı ve organize bir şekilde hiçbir şekilde gerçek olmayan birtakım uydurma gerekçelerle istifa ettiğinin açıkça görüleceğini, davalı şirketin görünürdeki hissedarı olan müvekkili şirket çalışanlarının haricindeki yaklaşık 55 hatta daha fazla kişinin aynı anda aynı gerekçelerle aynı noterlerden ve aynı tarihlerde gönderdikleri ihtarname ile istifa etmelerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ve özellikle davalı şirketin kurulduğu tarihte istifa etmelerinin ve bu şirkette çalışmaya başlamalarının davalılar tarafından durumun organize edildiğini gösterdiğini ve bu durumun alenen haksız rekabet teşkil ettiğini, davalı şirketi görünürde kuran vekalet üzerinde kurucu hissedarları gibi görünen kişilerin, davalı şirketi kurdukları tarihte davacı şirket çalışanı olduğu ve davacı şirkette devam ederken davalılar lehine gizlice çalıştıklarını, davacı şirketin müşteri portföyünün, ticari sırlarını davalılar için kullandıklarını, davalıların birlikte hareket ederek ve haksız rekabet olacak şekilde davacı çalışanlarının hukuka aykırı bir şekilde gizli toplantılar düzenleyerek haksız rekabet eylemlerini gerçekleştirdiklerini, …’in savunma yazısının ekinde sunulan …’a ait savunma yazısında; …’ın müvekkili şirkete ait evrakları davalı …’ın talimatı ile aldığını kabul ettiğini, CD çözümünden de anlaşılacağı üzere müvekkili şirkete ait evrakların davalı …’ın talimatı ile hareket ettiklerini ikrar eden … ve …’in kolilerle belgeleri aldığının açıkça görüleceğini, davalıların müvekkili şirketten edindikleri belge, ticari sırlar ve müşteri portföyünün haksız rekabet yaparak kendi lehlerine kullandıklarını, davacı şirket ile ticari ilişkisi devam eden şirketleri aldatıcı hareketler ile davalı şirket ile çalışmaları konusunda aldattıklarını, davalıların haksız rekabet ile ilgili hükümleri ihlal ettikleri gibi Davalı …’ın taraflar arasında akdedilen hisse devir sözleşmesinin 8. maddesindeki rekabet yasağı hükmünü açıkça ihlal ettiğini, sonuç itibariyle davalıların planlı şekilde uyguladıkları eylemlerinin gerek mülga TTK’nın 57. maddesi gerekse yürürlükte bulunan TTK’nın 55. maddesi gereğince açıkça haksız rekabet teşkil ettiğini belirterek davalıların haksız rekabetinin önlenmesine, haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, rekabet yasağına aykırılık ve haksız rekabet nedeniyle tespit edilecek maddi ve manevi zararların tespitine, yargılama esnasında tespit edilecek maddi zararlar ile şimdilik 100.000 TL maddi ve 250.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH: Davacı vekili sunduğu 14/06/2017 tarihli talep arttırım dilekçesi ile; maddi tazminat taleplerini 416.876,63 TL’ye çıkarttıklarını belirterek tamamlama harcını yatırmıştır. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili …’ın uzun yıllar gümrük işleri yaptığını ve 2002 yılında … A.Ş.’ni kurduğunu, müvekkilinin dava dilekçesinde bahsedilen … şirketinin asıl ortağı, dava dışı … A.Ş.’nin sahibi … ile anlaştığını, dava dışı …’ın davacı şirketin % 51 hissesini satın aldığını, müvekkilinin kalan hisselerin alınacağına olan inancıdan dolayı ve güven karşılığında şirketteki yönetim kurulu başkanlığı görevinden 02/02/2008 tarihinde istifa ettiğini, şirketle ortaklık haricinde hiçbir bağının kalmadığını, müvekkili …’ın 2011 yılının son aylarında …’ın kendi şirketi olan …’dan ortağı olduğu davacı şirkete yaklaşık 20.000.000 TL tutarında içeriği itibariyle sahte faturalar keserek içini boşaltığını duyduğunu, bu nedenle müvekkili … ve …’ın arasında uyuşmazlık çıktığını, davacı şirket çalışanlarına … tarafından baskılar yapılmaya başlandığını ve müvekkili …’ın kötülendiğini, çalışanların huzursuz edildiğini, buna ilişkin ihtarnameler gönderildiğini ve suç duyurusunda bulunulduğunu, dava dışı …’ın davacı şirket ile ilgili olarak hukuka aykırı işlemler yaptığını, davalı şirketin içini boşalttığını, şirketi zarara uğrattığına ilişkin çekilen hiçbir ihtara cevap vermediğini, müvekkili …’ın diğer davalı şirket ile hiçbir ortaklık bağının bulunmadığını, davacı şirketin gümrük hizmeti verdiğini, ürettiği kendine ait bir sır kapsamına girecek herhangi bir şeyin bulunmadığını, diğer gümrük şirketleri gibi müşterilerinin gümrük işlemlerini yaptığını, gümrük işlemleri ile ilgili bakanlık tarafından yayınlanan ücret tarifesi bulunduğunu, tüm gümrük şirketlerinin buna göre hizmet verdiğini, davalı şirket ortaklığı …’un ve bazı çalışanların emeklilik hakkını kazandıkları için istifa ettiklerinin beyan edildiğini, …’un 15 yıllık çalışma süresini doldurarak emekliliği hak ettiğine dair SGK’dan yazı alınarak buna ilişkin iş akdini feshedildiğini, tazminatı ödenmeyince dava açtığını, davada tarafların sulh olduklarını, çalışanların … şirketi içinde çalıştıkları, fazla mesai yaptıkları, baskı altına alındıklarını …’nın açıkça ifade ettiğini, çalışanların fazla mesailerinin ödenmemesi, çalıştıkları şirketten başka bir şirketin işlerinin yaptırılması,baskı altına alınması,huzursuz edilmeleri nedeniyle çalışanların iş sözleşmelerini haklı nedenlerle feshetmelerinin İş Kanunundan doğan hakları olduğunu, davalı şirketin 1982 yılından beri faaliyet gösterdiğinin beyan edilmesinin haksız rekabet teşkil etmeyeceğini, müvekkili şirketin kurucularının 15 yıldır sektör içinde olduklarını, internet sitesinin 2012 yılı Nisan ayında açıldığını, internet sitesi açılmadan müşterilerle çalışmaya başlandığını, çalışanların kendi tercihlerinin haksız rekabet olarak yorumlanamayacağını ayrıca zamanaşımı itirazında bulunduklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/05/2019 tarih ve 2014/930 Esas – 2019/759 Karar sayılı kararında; “…Davacı taraf davalıların haksız rekabeti nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Haksız rekabete ilişkin olayların 6102 Sayılı TTK’nın yürürlüğe girmesinden önceki döneme ait olduğundan davada mülga 6762 Sayılı TTK’nın haksız rekabete ilişkin kurallarının uygulanması gerektiği, davacı tarafından davalı şirkete gönderilen haksız rekabete ilişkin ihtarnamenin 16/12/2011 tarihli olması ve davanın 14/12/2012 tarihinde açılması göz önüne alındığında zamanaşımı süresi dolmadan davanın açıldığı bu nedenle davalıların zamanaşımı itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Mülga 6102 Sayılı TTK’nın 56. maddesinde haksız rekabettin; aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimal olduğunun açıklanıdğı, 57. maddenin 8. bendinde; hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir şekilde elde edilen veya öğrenilen imalat veya ticaret sırlarından haksız yere faydalanmanın haksız rekabet olacağı düzenlenmiştir. Mahkememizce toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı şirketin davalı …’ın % 99,75’ine sahip hakim ortak olarak 2002 yılında kurulduğu, dava dışı … ile davacı şirket ve davalı … arasında 31/07/2007 tarihinde hisse devir sözleşmesi imzalandığı, davalı şirketin 01/12/2001 tarihinde tescil ederek kurulduğu, davalı şirketin kurucularından ve yönetim kurulu üyeliğine seçilen …’un davalı şirketin kuruluşunun tescil edildiği tarihten 5 gün sonra 1987 yılından beri çalıştığı davacı şirketten istifa ettiği, istifa ettiği tarih itibariyle davalı şirketin hem ortağı hem de imza yetkilisi yönetim kurulu üyesi olduğu, daha sonra … ile …’nın 1.758 hissesinin davalı …’a devrettikleri, davacı şirket ile davalı şirketin her ikisinin de gümrük müşavirliği hizmeti vermekte olduğu, davalı şirketin kuruluş aşaması ve davalı …’ın davalı şirkete ortak olması ve sonraki süreçteki davalı şirketin ortaklık yapısındaki ani değişiklikler olması ve davacı şirket personelindeki ani istifa ve fesih işlemleri, davacı şirketten ayrılan 42 personelin davalıya ait iş yerlerinde çalışmaya başlaması birlikte değerlendirildiğinde, Davalıların fiil ve eylemlerinin haksız rekabet kapsamında olduğu, davacı şirketin 2012 yılında bir önceki yıla göre toplam 5.184.218,39 TL tutarında ciro kaybına maruz kaldığı, davacının azalan bu cirosunun % 88,98 oranında davalı şirketin portföyüne kaydığı, davacının 5.184.218,39 TL ciro kaybı kadar satış yapabileceği, mahrum kalınan kar hesaplamasında faaliyet kar marjı oranına göre hesaplama yapılması gerektiği, bilirkişilerin hesabına göre davacının 416.876,63 TL faaliyet kar mahrumiyetini talep edebileceği anlaşıldığından mülga TTK’nın 58. maddesi gereğince davacının zarar ve ziyanını tazminini talep edebileceğinden davacı şirketin maddi tazminat davasının kabulüne karar verilmiştir. Davacı taraf haksız rekabet nedeniyle manevi tazminat talep etmiştir. Davalıların haksız rekabet teşkil eden eylemleri neticesinde mülga TTK’nın 58 maddesi gereğince davacı şirketin manevi tazminat talep edebileceği anlaşıldığından, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, haksız rekabet eylemi, bu eylemden tarafların etkilenme durumları ile hak ve nesafet kuralları gereğince 50.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiştir….”gerekçesi ile, Davanın kısmen kabulü ile; Davalıların eyleminin haksız rekabet olduğundan 416.876,63 TL maddi tazminatın 100.000 TL sinin dava tarihinden, kalan 316.876,63 TL sinin talep arttırım tarihi olan 19.06.2017 tarihinden itibaren, 50.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiş ve karara karşı taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVALILAR VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, Yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı, eksik inceleme üzerinden verilen bir karar olduğunu, Müvekkilleri aleyhine açılan haksız rekabete dayalı maddi ve manevi tazminat davası Yerel Mahkeme tarafından kabul edilerek müvekkilleri aleyhine fahiş hatalarla tazminata hükmedildiğini, yerel mahkeme gerekçeli kararı incelendiğinde mahkeme kararını, dosyada yer alan bilirkişi raporuna dayandırmakta olduğunun görüleceğini, bilirkişi raporunda esaslı hatalar olup Mahkeme de bu rapora dayanmakla hatalı ve eksik bir karar ihdas ettiği ve ciddi bir yanılgıya düştüğünü, İki şirket arasında toplu personel geçişi olduğu yönündeki tespitin eksik ve hatalı olduğunu, Yerel Mahkemenin hatalı karar vermesine sebebiyet veren bilirkişi raporu , toplu personel geçişi ve portföy geçişi olduğu varsayımdan hareketle bir kısım tespitler içermekte olduğunu, bu tespitlerin tamamen hatalı ve gerçeğe aykırı tespitler olduğunu, Bilirkişi raporunda her ne kadar 48 personelin davacı şirketten ayrılıp 42’sinin müvekkili şirkette işe başladığı tespit edilmiş ise de yapılan tüm bu tespitlerin hatalı olmasının yanı sıra yerel mahkemeyi de yanıltarak vahim bir karar verilmesine sebebiyet verildiğini, oysa ki bilirkişi tarafından davacı çalışanlarının 160’dan fazla olduğu tespiti her nedense raporda yapılmadığı ve yerel mahkeme bu anlamda bariz şekilde yanıltıldığını, Bilirkişi raporunda, davacının 160 kişiden fazla çalışanın yalnızca 42’sinin davalı müvekkili şirkette çalışmaya başladığı yönünde bir ifade kullanmak yerine Yerel Mahkemeyi yanıltacak şekilde 48 kişiden 42’sinin müvekkili şirkete geçtiği söylenerek çalışan personelin 48 kişi olduğu gibi Mahkeme nezdinde gerçek olmayan bir algı yaratıldığını, bu durum neticesinde Yerel Mahkeme tarafından hatalı olarak davanın kabulüne karar verildiğini, Yargılama aşamasında hatalı ve eksikliklerle dolu bilirkişi raporuna itiraz edildiği, ancak sektörü tanıyan bir bilirkişinin dosyaya atanması talebi Yerel Mahkeme tarafından anlaşılamayan bir şekilde reddedildiğini, oysa ki, dosyada kapsamında sektörü ve özelliklerini bilen bir bilirkişi görevlendirilmiş olsaydı %25’i bulmayan eleman kaybının herhangi bir şirketi iddia edildiği gibi zarara uğratmasının mümkün olamayacağı öncelikle tespit edileceği ve yerel mahkemeye nedenleriyle açıkça bildireceğini, yine bu hususun dışında şayet dosyada sektörü bilen bir bilirkişi görevlendirilmiş olsaydı personellerin çalışma şekilleriyle ilgili bilgisi olacağından şirket el değiştirmelerinde %25’lik kayıpların makul olacağı da raporda tespit edileceğini, Kaldı ki, ayrılan personelin ayrılma sebebinin temeli; davacı şirketin diğer ortakları ve ortaklar adına hareket eden 3. Kişilerce içinin boşaltılarak zarar eder vaziyete getirilmesi olduğunu, bu yöndeki iddiaları da dosya kapsamında değerlendirilmediğini, dolayısıyla müvekkiline geçiş yapan personel aslında iddia edildiği gibi haksız rekabet eylemleri kapsamında müvekkili şirkete geçmediği, içi boşaltılan bir şirkette iş ve gelirleri tehlikede olduğundan ve ciddi hak kayıplarına uğradıklarından dolayı müvekkili şirkette çalışmayı istediklerini, Tüm bu hususlar dahilinde yerel mahkeme ve kararına dayanak yaptığı bilirkişi raporu dosya mündericatını çözümlemekten ve delilleri tahlil etmekten çok uzak olup, öncelikle bu nedenle istinaf taleplerinin kabulünü talep ettiklerini, İki şirket arasındaki portföy geçişi olduğu, bu geçişin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitinin vahim bir hata olduğunu, Yerel Mahkemenin kararına dayanak yaptığı bilirkişi raporundaki hatalı bir diğer husus, şirketler arasında %88,98 oranında portföy geçişi olduğunun tespiti olduğunu, bu tespit vahim ve fahiş bir hata olduğunu, müvekkili şirketin ticari defterleri ortada iken ve portföy geçişi yapıldığı iddia edilen firmaların hepsi faal ve çalışır vaziyetteyken böyle bir tespit yapılmasının akılla açıklanır, kabul edilebilir bir tarafı bulunmadığını, Gerçekte ise müvekkili firmaya portföy geçişi %10 seviyesindeyken ki, (bu hayatın olağan akışına uygundur) bilirkişi her nasılsa bu geçişi fahiş bir şekilde %88,98 oranında tespit ettiğini, bu tespit üzerine taraflarınca bilirkişi raporuna gerekçeleriyle birlikte itiraz edildiği Yerel Mahkemeden bilirkişinin tespit ettiği tüm firmalara müzekkere yazılarak çalıştıkları Gümrük Müşavirliği firmalarının sorulması talep edildiğini, yerel mahkeme tarafından ise bu talebin hiçbir suretle incelenmediği ve dosyada bu konudaki eksiklikler giderilmediğini, bu durumda somut olayda ya bir oldu bitti ile karşı karşıyayız yada bilirkişiler tarafından bir maddi hata sonucunda firma geçişleri yüzdeleri hatalı olarak müvekkili lehine iken tam ters şekilde rapora yazıldığını, oysa talepleri doğrultusunda firmalara müzekkere yazılsa idi, hiçbir suretle davacı firmanın %88,98 oranında müşterisinin müvekkili şirkette bağlantısı olmadığı ortaya çıkacak ve hatalı rapor ile sonuca gidilmeyeceğini, bu anlamda yerel mahkeme dosyasında esaslı unsurlarda eksik inceleme yapıldığını, Yerel Mahkeme yukarıdaki esaslı unsurlar hakkında ki talepleri karşılar şekilde inceleme ve araştırma yapmış olsa idi müşteri portföyünün asıl olarak, İstanbul 4. ATM 2014/928 E. sayılı dosyasından davacı şirketi zarara uğrattığı tespit edilen şirketin %51 hissesinin eski sahibi …’ın sahibi olduğu … A.Ş. ‘ye geçtiği tespit edileceğini, bu nedenlerle de eksik ve hatalı incelemeler üzerinden müvekkilin ciddi şekilde hak kaybına sebebiyet verecek şekilde kurulan karara karşı istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, İstanbul 4. ATM 2014/928 E. sayılı dosyasında davacı şirketin nasıl içinin boşaltıldığı ve zarara uğratıldığı dosyada mübrez bulunan bilirkişi raporlarıyla tespit edilmiş vaziyette her nasılsa Yerel Mahkeme ve bilirkişiler bu dava ve delili ise yargılama sırasında görmezden geldiklerini, dosyada kapsamı olarak bulunan bilirkişi raporu ile de ortada olduğu üzere delilleri arasında yer alan bu dava, aslında davacı tarafın gerçek niyetini ortaya koymakta olduğunu, zira bu dosya incelenmiş olsaydı davacı şirketin nasıl zarar ettirilerek davacının müşteri portföyünün müvekkili şirkete değil, aslında davacı şirketin asıl sahibi olan …’ın sahibi olduğu diğer şirket olan dava dışı … A.Ş.’ye geçirildiği anlaşılabileceğini, huzurdaki davanın kanaatlerince reddine karar verileceğini, yerel mahkeme bu delili de görmezden gelerek eksik incelemeye dayalı hatalı bir karar verdiğini, kabulünün mümkün olmadığını, İşbu davada ki eksik ve hatalı karar ile bilirkişi raporu başkaca davaları da etkilemekte ve müvekkillerinin ciddi hak kaybına uğramasına sebebiyet verdiğini, Yerel Mahkemenin kararına dayanak yaptığı bilirkişi raporu ve buna bağlı olarak verdiği tazmin kararı neticesinde müvekkilleri açıkça zarara uğradığı ve ne yazık ki bu durum başka davalara da sirayet ettiğini, hatalı bilirkişi raporu ve Yerel Mahkeme kararı ; İstanbul 4. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2017/739 E. sayılı dosyasından görülen istihkak davasında başkaca hatalı bir karar verilmesine sebebiyet verildiğini, üstelik bu noktada vahim bir şekilde bahsi geçen istihkak davasında bu kez müvekkili şirket davacı şirket ile ortak hareket ettiği gerekçesi ile hacizlere maruz kaldığını, bu hatalı karara karşı da itiraz edilmiş olup dosyanın istinaf aşamasında olduğunu, ancak Yerel Mahkeme’nin hiçbir maddi gerçeğe ulaşmayı hedeflemeksizin verdiği eksik ve hatalı kararı neticesinde müvekkili şirket gerek davacının gerekse başkaca tarafların sürekli bir haciz tehdidi ile karşı karşıya bırakıldığı ve adeta çalışamaz hale getirildiğini,Yerel mahkemenin devam eden yargılama adeta ihsas-ı rey anlamına gelecek ara kararlar tesis ettiğini, bu hususta usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, Dosya münderacatıyla ortada olduğu üzere Yerel Mahkeme tarafından davanın başlamasından itibaren 7 yıl , bilirkişi kök raporunun üzerinden 3,5 yıl , ek bilirkişi raporunun üzerinden ise 1 yıl geçtiği ve tüm talepleri reddedilmiş iken her nedense karar verilmek yerine müvekkiliyle aleyhine haciz mahiyetinde bir tedbir kararı verildiğini, hatta tedbir kararı öncelikle maddi- manevi tazminat için oluşturulduğu sonrasında ise düzeltildiğini, böyle bir aşamada verilen tedbir kararı, bir nevi İhsas-ı Rey anlamında olup davacının yeni bir olgu ortaya koymamasına karşın müvekkillerinin 7 yıl sonra hangi mal varlığını kaçıracağı gerekçesiyle aleyhine bir tedbir kararı verildiğinin anlaşılamadığını, Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere maddi ve hukuksal anlamda hatalı bilirkişi raporuna dayalı Yerel Mahkeme kararı, eksik inceleme üzerinden verildiği ve delillerin takdirinde ciddi hatalar içerdiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVACI VEKİLİ KATILMA YOLUYLA SUNDUĞU İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, İlk derece mahkemesi tarafından 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmiş ise de kararın sadece bu yönden eksik olduğunu, “YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas: 1999/1155 Karar : 1999/1574 Tarih: 26.2.1999 ÖZET: Haksız hükümleri sadece rakiplerin ekonomik çıkarlarını değil, rekabete dayalı ekonomik düzeninin korunmasını amaçlar. İyiniyet kurallarına aykırı iktisadi rekabetin her türlü suistimali haksız rekabet olarak tanımlanmış; bundan zarar gören veya böyle bir tehlikeye maruz kalan kimselere dava hakkı tanınmıştır.” Yargıtay içtihatlarında da açıkça görüleceği üzere iyi niyet kurallarına aykırı rekabetin her türlü suistimali haksız rekabet olarak tanımlanmakta olduğunu, Haksız davalı tarafın, haksız rekabet yaratan bu eylemleri gerçekleştirdiği tartışmasız olup, davalılar haksız eylemleri yanı sıra, tamamen müvekkili şirketin prestijinden ve tanınmışlığından yararlanma amacı gütmekte olduğunu, müvekkili şirketin elde edilecek mümkün gelir kaybı ve menfaat kaybına uğradığını, Davalıların ekonomik ve sosyal durumları, haksız rekabet eylemi ve şirketin bu eylemden etkilenme durumu gözönüne alındığında davalıların istinaf taleplerinin reddi ile talebimiz tutarında manevi tazminata hükmedilmesini talep etme zarureti hasıl olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonunda kaldırılmasına, esas hakkında inceleme yapılmak üzere haklı davanın manevi tazminat yönünden taleplerinin kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALILAR VEKİLİ EK İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, Yerel mahkeme kararının eksik tespitler içerdiğini, Yerel mahkeme tarafından işbu davaya konu uyuşmazlığa ilişkin zamanaşımı itirazı gereği gibi değerlendirilmediği, zaman aşımı itirazına dair istinaf sebeplerine halel gelmemek kaydıyla yalnızca alanında uzman olmayan bilirkişi raporlarına itibar edilerek, hiçbir hukuki eğerlendirme yapılmaksızın hüküm tesis edildiğini, İşbu dava ikame edildiği tarih itibariyle zaman aşımına uğradığını, Davacı … tarafından ikame edilen işbu davanın açıldığı tarih 14.12.2012 tarihi olduğunu, yerel mahkeme, gerekçeli kararında, “… davacı tarafından davalı şirkete gönderilen haksız rekabete ilişkin ihtarnamenin 16/12/2011 tarihli olması ve davanın 14/12/2012 tarihinde açılması göz önüne alındığında zamanaşımı süresi dolmadan davanın açıldığı bu nedenle davalıların zamanaşımı itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.” hükmünü tesis ettiğini, Davaya konu uyuşmazlıkta, Davacı … tarafından 14.12.2012 tarihinde ikame edilen işbu davanın, açık ve net kanun hükmüne rağmen zamanaşımına uğradığında, diğer bir ifadeyle haksız rekabetin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl geçtiğinde sunulan delilleri ile de ispat olunduğu üzere tereddüt yokken, yerel mahkeme tarafından adeta yanlış tarih esas alınarak, işbu davanın zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle esasa girildiğini, Davacı …’nın eski çalışanı, dava dışı …’un … ile olan iş sözleşmesine 05.12.2011 tarihinde “haksız rekabet” gerekçesiyle son verildiğini, Dolayısıyla en geç 5 Aralık tarihi, davacı … tarafından haksız rekabete dair iddialarının ileri sürülebileceği tarih olduğunu, Dava dışı …’ın müvekkili … ile akdedilen hisse devir sözleşmesine aykırı davrandığı, ancak bu husus ne bilirkişi heyeti tarafından ne de yerel mahkeme tarafından değerlendirilmediğini, Davalı müvekkili … ile dava dışı … arasında tanzim edilen “Hisse Devir Sözleşmesi” uyarınca; 1) …’nın hisselerinin tamamının dava dışı … tarafından alınacağı, 2) Hisselerin tamamının satış bedelinin 5.000.000,00 EUR olduğu, 3) Hisse devir işlemlerinin kademeli olarak yapılacağı ve nihayet 31.12.2008 tarihinde hisselerin tamamının dava dışı …’ın tarafından satın alındığı, diğer bir ifadeyle satın alma sürecinin tamamlanmış olacağı, 4-31/07/2007 tarihinden başlamak üzere müvekkili …’ın 10 yıl süre ile hiçbir şekilde ve hiçbir yerde gümrükle alakalı ticari ve mesleki faaliyette bulunmayacağı, hususlarının kararlaştırıldığını, Müvekkili … ile dava dışı …’ın aralarında akdedilen söz konusu hisse devir sözleşmesinden anlaşılacağı üzere taraflardan birinin asli edim yükümü hisse bedelinin tamamının ödenmesi, taraflardan diğerinin asli edim yükümü ise hisse bedeline karşılık 10 yıl boyunca rekabet etmeme taahhüdü olduğunu, Akdedilen söz konusu hisse devir sözleşmesi akabinde dava dışı …, Davacı …’nın hisselerinin %51’ini satın almış; sözleşmedeki kademeli satın alma hükmüne olan inanç ve güveni sebebiyle de Davacı …’nın yönetim kurulu üyeliğinden 02.02.2008 tarihinde istifa ettiği ve Davacı … ile arasında yalnızca ortaklık ilişkisi kaldığını, bir diğer ifadeyle müvekkili …’ın davacı şirket … ile 02/02/2008 tarihi itibariyle sadece bir ortaklık / pay sahipliği ilişkisi dışında herhangi başka bir ilişkisi kalmadığını, Hisse devir sözleşmesi uyarınca dava dışı …’ın en geç 31/12/2007 tarihinde satın alması gereken gari kalan %49 hisseyi satın almadığını, üzerine de aleyhe açılan işbu davada hisse devir sözleşmesi uyarınca 10 yıl rekabet yasağı hükmünün mevcudiyetinden bahsedilerek müvekkili …’ın haksız rekabet içinde bulunduğu iddialarında bulunulduğunu, işbu hususu taraflardan berinin asli edim yükümünü yerine getirmeksizin diğer tarafın asli edim yükümünü ifa etmesini beklemesi demek olduğunu, hukuk düzeninin hukukun böyle bir şeyi kabul etmesi mümkün olmadığını, (11. Hukuk Dairesi’nin E. 2016/10841 K. 2018/3654 T. 16.5.2018 sayılı ilamı]. Mahkemeye yukarıda sunmakta oldukları Yüksek Mahkeme kararından da anlaşılacağı üzere, hisse devir sözleşmesi akabinde hisselerin satın alınması, diğer bir ifadeyle taraflar arasında kararlaştırılan meblağın, hisselerini satan tarafa ödenmesi halinde ancak rekabet yasağının uygulanabilirliği tartışılabileceğini, Devamla 11. Hukuk Dairesinin E. 2014/7043 K. 2014/14263 T. 22.9.2014 sayılı kararında, hukuk düzeninin 10 yıl gibi fahiş bir sürenin rekabet yasağı süresi olarak cereyan edemeyeceğinin açıkça hüküm altına alındığını, Müvekkili …’ın hissi devir sözleşmesi tanzim edildikten sonra davacı …’nın yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini, …’da yalnızca ortak / pay sahibi sıfatını haiz olarak kaldığını, Yukarıda izah edilen hususlara halel gelmeksizin müvekkili …, dava dışı … ile akdettiği “Hisse Devir Sözleşmesi” akabinde, Davacı …’nın yönetiminden 2008 yılında istifa etmiştir ve Davacı … ile geriye yalnızca ortaklık/pay sahipliği ilişkisi kaldığını, müvekkili …’ın Davacı …’dan 2008 yılındaki istifasının akabinde, …’nın hukuksuz eylem ve işlemleri Müvekkili … tarafından öğrenildiği ve 2011 yılında … kurulduğunu, ancak Davacı taraf ne yazık ki vahim bir şekilde, kabul edilebilir hiçbir hukuki gerekçelendirmesi olmaksızın Müvekkili …’ın haksız rekabet teşkil eder eylemlerinin olduğunu iddia ettiğini, davacı tarafın haksız rekabete ilişkin iddialarının ve yerel mahkeme kararının hiçbir kısmı kabule şayan olmadığını, Her şeyden evvel kişinin, anonim şirketler hukukuna göre şirketle olan ilişkisi yönetim ilişkisi değil yalnızca ortaklık / pay sahipliği ilişkisi ise bu durumda rekabet yasağı da gündeme geldiğini, bu hususa öğretide de dikkat çekildiğini, (Yardımcı Doçent Doktor Yaşar Can Göksoy, Ortaklıklar Hukukunda Rekabet Yasaklarının Kapsamı, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, s. 647-648, Erişim Tatihi: Temmuz 2019) Öğretide çok açık ve net ifade edilen bu hususlar Yüksek Mahkeme kararlarıyla desteklenmekte olduğunu, (11. Hukuk Dairesinin E. 2010/11204 K. 2012/15168 T. 4.10.2012 sayılı ilamı) Mahkemeye açıklandığı üzere müvekkili …’ın yönetim kurulu üyeliğinden istifa etmesi akabinde, ortak/ pay sahibi sıfatını haiz olarak davacı … ile rekabet etmeme yükümlülüğünün kanune bulunmadığını, Özetle; müvekkili …’ın, Davacı …’dan 2008 yılındaki istifasının ardından kanunen rekabet etmeme yükümlülüğü kalmadığını, kaldı ki müvekkili …’ın bir an için rekabet etmeme yükümlülüğün var olduğu düşünülse dahi, dava dışı … tarafından, akdedilen hisse devir sözleşmesine aykırı davranılıp geri kalan %49 oranın hisse bedeli müvekkili …’a ödenmediğinden sözleşmeye aykırılık sebebiyle de müvekkili …’ın rekabet etmeme yükümlülüğü bulunmayacağını, … çalışanları kendi arzu ve istekleri ile iradi bir şekilde … Şirketinde çalışmaya başlamış olup çalışma özgürlüğü gerek Anayasa’mızın 48.maddesi ile gerekse de yüksek mahkeme içtihatları ile güvence altına alınan en temel haklardan biri olduğunu, Yerel mahkemede ikame edilen işbu davanın görülmesi sırasında müteaddit kez hem sektöründe uzman olmayan hem de yapılan itirazlara rağmen aynı heyet tarafından tanzim edilen bilirkişi raporuna itiraz edildiği ve fakat itirazları yerel mahkeme tarafından haksız ve mesnetsiz bir şekilde kabul edilmediğini, Zira sektöründe uzman bilirkişiler tarafından tanzim edilecek raporda çok açık ve net bir şekilde davacı …’daki sözleşmelerini feshedip tamamen kendi iradeleri doğrultusunda …’da çalışmaya başlayan personel sayısının haksız rekabet ve dolayısıyla kayıp yaratacak bir oran olmadığı hususunun görüleceğini, açıklanan bu husus yüksek mahkeme kararlarıyla sabit olduğunu, (11. Hukuk Dairesi’nin E. 2015/9063 K.2016/4340 T. 19.4.2016 sayılı ilamı, 11. Hukuk Dairesi’nin 2017/354 E. 2017/2390 K. sayılı ilamı, 11. Hukuk Dairesi’nin E. 2014/16035 K. 2015/2148 T. 18.2.2015 sayılı ilamı, ) Yüksek mahkeme içtihatları uyarınca, davacı tarafın iddialarının aksine … çalışanlarının …’ye geçmesinin Anayasa’nın 48.maddesi uyarınca çalışma ve sözleşme hürriyetinin bir tezahürü olduğu ve hukuka uygun olduğunu, Keza, çalışanların hangi sebeplerle …’da çalışmayı tercih ettikleri, işbu dilekçede sunulduğu, daha evvel de yerel mahkemeye sunulduğunu, bu kısımda özetlemek gerekirse, …’nın menfaatlerinin değil, …’nın %51 hissesini satın alan dava dışı …’ın menfaatlerinin korunması ve … çalışanlarının bila bedel işlerde, huzursuz ve baskı altında çalıştırılması olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, haksız rekabetin tespiti, men’i, haksız rekabetin neticesi oluşan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile; Davalıların eyleminin haksız rekabet olduğundan 416.876,63 TL maddi tazminatın 100.000 TL sinin dava tarihinden, kalan 316.876,63 TL sinin talep arttırım tarihi olan 19.06.2017 tarihinden itibaren, 50.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiş ve karara karşı taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
DAVACI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, TTK. 56/1-e maddesinde, TBK. Nın 58 maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilebileceği düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu’ nun 58. maddesi hükmüne göre hakimin özel durumları göz önünde tutarak hükmedeceği manevi tazminat miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. (Yargıtay 11. HD. 2012/8581 E., 2014/726 K.) Somut olayda, tarafların ticari durumları, faaliyette bulundukları sektör, haksız rekabet nedeniyle davacının uğradığı manevi zarar dikkate alındığında, mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarının olaya uygun olduğundan, davacı vekilinin hükmedilen manevi tazminat miktarına yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
DAVALILAR VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, Mahkemece taraf delillerinin ibrazı sağlanarak, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, kök ve ek raporlar alınarak istinafa konu karar verilmiştir. HMK 282 maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” yasal düzenlemesi yer almaktadır. Davalılar vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yargılama aşamasında verilen itiraz ve beyan dilekçeleri ile de ileri sürülmüş, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi ek raporlarında bu iddialar ve itirazlar değerlendirilmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı; Davalı … tarafından davalı şirketin kurulmadan önce davacı şirket çalışanları ile davacı şirketin Türkiye’deki tüm şubelerinde gizli toplantılar yaparak davalı … şirketinde çalışmaya başlamaları konusunda faaliyette bulunduğu, davacının yetişmiş elemanlarının kısa zaman aralıkları ile davacı şirketten ayrılarak 42 personelin davalının yanında işe başladıkları, davalı şirketin internet sitelerinde yeni şirketi tanıtırken davacı şirketin devamıymış gibi algı yaratacak şekilde paylaşımda bulunduğu ve davacı tarafça ibraz edilen çalışanlara ait ifade tutanaklarına, internet sitesindeki paylaşıma, dosyadaki ihtarname, mail içeriklerine göre davalıların davacı şirketin çalışanlarını ve müşterilerini ayarttığının net olarak görüldüğü, davalı …’ın davacı şirkette yönetim kurulu üyesi olmamasının veya dava dışı kişi ile hisse devri sözleşmesi yapmış olmasının veya davacı şirket yöneticisinin davacı şirketi zarara uğrattığı iddialarının açılan veya açılacak başka davaların konusunu oluşturacak nitelikte olması nedeniyle, işbu görülen davada sonuca etkili olmayıp, davalıların eylemlerinin bir bütün olarak haksız rekabet oluşturduğu, zarar hesabının da, davacının müşterileri olup davalı şirket kurulduktan 1 ay sonra davalıyla çalışmaya başlayan şirketlerle yaptığı cirolara göre hesaplandığından davacı zararı veya davalının da elde ettiği menfaat olarak maddi tazminat hesaplamasının doğru olduğu anlaşılmakla; Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde; mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davalılar vekilinin zamanaşımı ve mahkemenin kabulüne yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin ve davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı ve davalıların istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 121,30’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalılardan alınması gereken 31.892,34.TL istinaf karar harcından istinaf eden davalılar tarafından peşin olarak yatırılan 7.974,00.TL harcın mahsubu ile bakiye 23.918,34.TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 09/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.