Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/451 E. 2020/885 K. 17.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/451
KARAR NO: 2020/885
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 20/09/2019
DOSYA NUMARASI: 2019/465 Esas – 2019/778 Karar
DAVA: Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
KARAR TARİHİ : 17/09/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; … A.Ş.’nin kurucusunun müvekkili … olduğunu, ikinci kuşak yönetici olarak … tarafından yönetildiğini ve ağırlıklı olarak tekstil ve turizm sektöründe faaliyet gösteren bir holding olduğunu, şirketin 2006 yılında yabancı bir finans kuruluşundan kullandığı kredi neticesinde hukuki ihtilaflar gerçekleştiğini, müvekkillerinin şirket hisseleri üzerine haciz gelmesi ihtimali sebebi ile …’ın kızı, …’ın ise ablası olan …’e duydukları güvene binaen … hisselerinin tamamını bedelsiz olarak emaneten …’e devrettiklerini, muhtelif tarihlerde …’e devredilen hisselerin aile bireyleri içerisinde adil bir şekilde paylaştıırlmasının amaçlandığını, …’in kötü niyetli olarak şirketin tüm hisseleri üzerinde tek hak sahibi olduğunu iddia ettiğini, …’ in hisse devir sözleşmesine aykırı davranması ve hisseleri babası ve abisine devretmemesi üzerine müvekkilleri tarafından İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/827 Eesas sayılı dosyası ile pay defterinin düzeltilmesi davası açtıklarını, kesinleşen ilamlı takip sonucunda hisselerinin müvekkilleri adına tescili için icra kanalıyla aracı kurum olan … A.Ş.’ ye gidildiğini ancak … tarafından ilgili tescil hisselerinin üzerinde haciz bulunması sebebi ile gerçekleştirilmediğini, bu süreçte … yetkilisi … tarafından … A.Ş. 2017/2018 yılları olağan genel kurullarının yapılması için çağrıda bulunulduğunu, mevcut durumda müvekkillerinin haklarının önemli derecede zarara uğrayacağını, … A.Ş. Yetkilisinin … olduğunu, yetkililer ile şirket kaynaklarını çeşitli usulsüzlükler ile başka şirket hesaplarına aktardığını, davalı şirket yetkilisi … tarafından mal kaçırmak amacı ile şirkete karşı muvazaalı olarak icra takibi başlatıldığını ve takibin kesinleştirildiğini, davalının iş bu hukuka aykırılıklar üzerine daha da ileri giderek şirket pos cihazlarını başka şirket hesaplarına bağlayarak … A.Ş.’nin hesaplarını boşalttığını belirterek, davalı şirketin 24/07/2019 tarihinde yapılacak 2017 ve 2018 yıllarına ait olağan genel kurul toplantısına hakim hissedar olan müvekkillerinin katılımının engellenmesi nedeni ile genel kurul toplantısının tedbiren durdurulmasına ve hisselerin müvekkilleri adına tescil işlemi gerçekleştirilinceye kadar davalı şirkete kayyım atanmasına karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır. Davacılar vekili dosyaya ibraz ettiği 17/09/2019 tarihli dilekçe ile; şirket hisselerinin bahsi yapılan 24/07/2019 tarihli genel kuruldan önce müvekkili adına tescil edildiğini ve şirket yönetim kurulunun “…” açıklaması ile genel kurulun ertelendiğini duyurduğunu, netice olarak hem hisselerin müvekkilleri adına tescil edildiğini hem de 24/07/2019 tarihli genel kurulun gerçekleşmemiş olduğunu, bu nedenlerden ötürü davanın konusuz kaldığını belirterek, konusuz kalan davada karar verilmesine yer olmadığına, davalı şirketin yönetim kurulunun dava açılmasına sebebiyet vermiş olması nedeni ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 20/09/2019 tarih ve 2019/465 Esas – 2019/778 Karar sayılı kararı ile; ” … Davacı vekili ön inceleme aşamasında dosyaya sunmuş olduğu 17/09/2019 tarihli dilekçe ile şirket hisselerinin bahsi yapılan 24/07/2019 tarihli genel kuruldan önce müvekkili adına tescil edildiğini ve şirket yönetim kurulunun “…” açıklaması ile genel kurulun ertelendiğini duyurduğunu, netice olarak hem hisselerin müvekkilleri adına tescil edildiğini hem de 24/07/2019 tarihli genel kurulun gerçekleşmemiş olduğunu, bu nedenlerden ötürü konusuz kalan davada karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiğini, davalı şirketin yönetim kurulunun dava açılmasına sebebiyet vermiş olması nedeni ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiş olup, dilekçe ve eklerinin incelenmesinde dava dilekçesinde bahsi geçen şirket hisselerinin 19/07/2019 tarihinde devirlerinin gerçekleştirilmiş olduğu ve davalı şirketin 24/07/2019 tarihinde yapılması planlanan 2017-2018 yılı olağan genel kurul toplantısının davalı şirketin 18/07/2019 tarih ve 2019/23 sayılı yönetim kurulu kararı ile iptali ile ilan edilecek başka bir gün ve saate ertelenmesine karar verildiği, anılan yönetim kurulu kararının 19/07/2019 tarihinde …’ta açıklandığı, bu durumda davanın konusuz kaldığı sabit olmakla davanın konusuz kalması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 331/1 maddesi gereğince davanın konusuz kalması halinde dava tarihindeki haklılık durumuna göre yargılama gideri ve vekalet ücreti takdiri gerekmektedir. Somut olayda yukarıda açıklandığı üzere dava dilekçesinde bahsi geçen hisse devrinin gerçekleştirilmiş olması, davacı tarafın dava tarihi itibari ile haklı olduğu yönünde mahkememizde kanaat oluşturduğundan davacı lehine yargılama gideri ve vekalet ücretine karar … ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın konusuz kalması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına, 2-Harç başlangıçta peşin alındığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 3-Davacı tarafından yapılan 44,70-TL tebligat posta gideri ile 95,20-TL harç gideri olmak üzere toplam 139,90-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 5-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı vekili lehine takdir olunan 2.725,00-TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,… ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel mahkeme tarafından hiçbir inceleme ve yargılama süreci yürütülmeden, müvekkil şirketin cevap dilekçesini sunması dahi beklenilmeden, yeterli araştırma ve değerlendirmeler yapılmadan, dava tarihinde müvekkil şirketin haksız olduğu yönünde hatalı bir kanaat oluşturularak, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin haksız yere davalı müvekkili şirkete yüklenmesine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Somut olayda, istinaf konusu kararın gerekçesinde Yerel Mahkemenin, yalnızca davacıların 17.09.2019 tarihli dava dilekçesine bakarak taraflardan birinin haklılığına dair karar verdiğini, ancak tarafların haklılığına yönelik bir değerlendirmenin yalnız davacı tarafın sunduğu dava dilekçesi ve ekleri incelenerek yapılmış sayılmasının usulen kabulünün mümkün olmadığını, mahkemenin taraflardan hangisinin haklı olduğu hususunda bir kanıya varabilmesi ve tespitte bulunabilmesi için tüm evrak ve belgeleri inceleyerek değerlendirme yapması, dosyada murafaa ile yargılama yapması ve tarafları dinleyerek karar vermesi gerektiğini, gerekli araştırma yapılmadan ve yargılamaya devam olunmadan hüküm kurulmasının hukuka ve Yargıtay İçtihatlarına aykırı olduğunu, ( Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2014/7726 E. 2014/1062 K Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2018/6404 E. 2018/13081 K Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2018/2425 E. 2018/5657 K ) Davacıların davalarını 18.07.2019 tarihinde ikame ettiğini, dava dilekçesi kendilerine yeni tebliğ olmuşken ve cevap süreleri dolmadan, davacıların dava tarihinden 2 ay sonra 17.09.2019 tarihinde davanın konusuz kaldığına yönelik beyan dilekçesi sunduklarını ve yerel mahkemenin 20.09.2019 tarihinde yalnızca davacıların dilekçesine göre davanın konusuz kalması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına dair tarafların yokluğunda karar verdiğini, müvekkili şirketin davaya cevap dilekçesini süresi içerisinde 26.09.2019 tarihinde sunduğunu, mahkemece müvekkili şirketin cevap dilekçesi sunması dahi beklenilmeksizin karar verilmesinin adil yargılanma hakkı ve hukuki dinlenilme haklarına halel getirdiğini, Davacıların kötü niyetle ikame ettiği işbu davaya haksız olarak sebebiyet veren tarafın müvekkili şirket değil, davacılar olduğunu, yerel mahkemece aksi yönde kanaate varılmasının hatalı olduğunu, davacıların, halihazırda derdest bir yargılama varken aynı konu ve talebi içeren yeni bir dava ikame ettiklerini, Davacıların iddia ettiği hisse devrinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin davacı tarafın haklılığını tek başına ispatlamaya yeterli olmadığını, davacılar … ve …’ ın kötü niyetli olarak sürekli dava açtıklarını ve açtıkları davaları kaybettiklerini, huzurdaki davayı da kötü niyetle ikame ettiklerini, gerçekte herhangi bir menfaatlerine halel gelmediği gibi, işbu davayı açmakta da herhangi bir hukuki yararları bulunmadığını, Yerel mahkeme tarafından, kesinleşmemiş bir mahkeme kararına dayanarak müvekkili şirkette hisse devri gerçekleştiğini kabul etmesi ve davacıların müvekkil şirket nezdindeki hissedarlığı muğlak olmasına karşın, davacıların işbu davayı açmakta haklı olduğuna kanaat getirmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacıların hissedarlıklarını dayandırdıkları mahkeme kararının kesinleşmediğini, bu sebeple birçok mahkemenin davacılar tarafından açılan davaları dava şartları olan aktif husumet ve hukuki yarar yokluğu sebebiyle reddettiğini, Davacıların 18.07.2019′ da yerel mahkemede genel kurulun durdurulması talepli dava açtıktan 2 hafta sonra 06.08.2019 tarihinde genel kurul yapılması talepli dava açtıklarını, çelişkili davranış yasağı gereği, davacıların huzurdaki davayı açmakta hiçbir hukuki yararlarının bulunmadığı görülürken, yerel mahkeme tarafından hatalı bir kanaate varıldığını, Müvekkil şirkete kayyum atanmasını gerektirir veya şirket genel kurul toplantısının tedbiren durdurulmasını gerektirir hiçbir sebep bulunmadığını belirterek, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/ 465 E. ve 2019/778 K. Sayılı konusuz kalan davada yargılama giderleri ve vekalet ücretinin müvekkil şirkete yüklenmesine ilişkin kısmına karşı istinaf istemlerinin kabulüne ve yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya bırakılmasına yönelik kararın kaldırılmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacılara yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 24/07/2019 tarihinde yapılacak olan 2017 ve 2018 yıllarına ait olağan genel kurul toplantısının tedbiren durdurulması ve hisselerin davacılar adına tescil işlemi gerçekleştirilinceye kadar davalı şirkete kayyım atanması istemine ilişkindir. Mahkemece, davacılar vekilinin 17/09/2019 tarihli dilekçesi ve eklerine istinaden davanın konusuz kalması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına, dava dilekçesinde bahsi geçen hisse devrinin gerçekleştirilmiş olması, davacı tarafın dava tarihi itibari ile haklı olduğu yönünde kanaat oluşturduğundan davacılar lehine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmiş, karara karşı davalı şirket vekilince yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dosyanın incelenmesinde; davanın 18/07/2019 tarihinde açıldığı, dava dilekçesi ve 12/12/2019 olarak belirlenen duruşma gününün davalıya 29/08/2019 tarihinde tebliğ edildiği, mahkemenin 05/09/2019 tarihli ara kararı ile davalının cevap verme süresinin, yasal sürenin bitiminden itibaren 2 hafta süre ile uzatılmasına karar verildiği, 17/09/2019 tarihinde davacılar vekili tarafından ibraz edilen dilekçe ile davanın konusuz kaldığının beyan edilmesi üzerine mahkemece duruşma açılmaksızın dosya üzerinden yukarıda belirtilen şekilde karar verildiği, karardan sonra ve uzatılan süre içerisinde davalı vekilinin 26.09.2019 tarihinde cevap dilekçesini sunduğu anlaşılmaktadır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21/03/2007 tarih ve 2007/8-161 esas, 2007/155 karar sayılı kararı ile de belirtildiği üzere adil yargılanma ve dinlenilme hakkının bir gereği olarak hakim, taraflara duruşmalarda hazır bulunmak, iddia ve savunmalarını bildirmek için imkan vermeli, tarafları usulüne uygun bir biçimde duruşmaya davet etmelidir,Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır.İşbu davada uygulanacak yargılama usulü basit yargılama usulü olup, basit yargılama usulünde; dilekçeler aşaması, ön inceleme, tahkikat ve hüküm aşamaları mevcuttur.6100 sayılı HMK’ nun 137. maddesinde, ön incelemenin kapsamı, HMK’nın 138. maddesinde ön inceleme aşamasında dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazlar hakkında verilecek kararlar, HMK’nun 139. maddesinde ön inceleme duruşmasına davet, HMK’nun 140. maddesinde ise yapılması zorunlu olan ön inceleme duruşması düzenlenmiştir.Somut uyuşmazlıkta; İlk Derece Mahkemesince yukarıda açıklanan ilke ve esaslar dikkate alınmadan, tarafların hak arama özgürlüğü kapsamında iddia, savunma, usulüne uygun şekilde bilgilendirilme ve açıklama yapma hakkı ihlal edilerek, davalının cevap verme süresi dahi dolmadan ve tebliğ edilmiş bir duruşma günü bulunmasına rağmen duruşma günü beklenilmeksizin dosyanın ele alınarak dosya üzerinden karar verilmesi, hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakkının ihlali mahiyetindedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri” başlıklı 331.maddesinin 1.fıkrasında; davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği düzenlenmiştir. Mahkemece, yukarıda belirtilen yargılama aşamalarına uyulmaksızın, henüz dilekçeler aşamasında ve taraf delilleri toplanıp değerlendirilmeden eksik inceleme ile karar verilerek yargılama giderlerinden davalının sorumlu tutulması doğru görülmemiştir. Bu durumda mahkemece, yargılamaya devam edilerek taraf delilleri toplanıp değerlendirilmek suretiyle dava açıldığı tarihte hangi tarafın haksız olduğu tespit edilerek, tutumuyla dava açılmasına sebep olan tarafın yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK’ nın 353/1-a6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 20/09/2019 tarih ve 2019/465 Esas – 2019/778 Karar sayılı kararının HMK’ nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 17/09/2020 tarihinde HMK’ nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.