Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/43 E. 2022/84 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/43 Esas
KARAR NO: 2022/84 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/07/2018
NUMARASI: 2016/538 Esas 2018/807 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 27/01/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,müvekkilinin 16.10.2012 tarihinde 1.504,700 -USD lık bir meblağı vadeli hesaba aktardığını, vade tarihinin 14.01.2013 olduğunu, daha sonradan bankanın müvekkilinin bilgisi dışında hesabı vadesiz hesaba çevirdiğini, müvekkilinin bu durumdan 4 ay sonra haberdar olduğunu, davalı bankanın müvekkiline bu durumu faxla bildirdiğini iddia ettiğini, ancak herhangi bir şekilde müvekkilinin eline faks gelmediğini, müvekkilinin 4 aylık faizi şifahen istemesine rağmen davalı banka tarafından ödenmediğini ve müvekkilinin yabancı uyruklu olmasından kaynaklandığının ileri sürüldüğünü beyan ederek vadeli hesabın haksız şekilde kapatılması ve anaparanın vadesiz hesaba aktarılarak müvekkilinin yasal hakkı olan faizlerden mahrum bırakılması sonucunda, 20.000,00 -TL manevi tazminata hükmedilmesine, müvekkilinin mahrum bırakıldığı faizlerin fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydı ile şimdilik 1.000,00 -TL sinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ve haksız fiilin vuku bulduğu tarihten itibaren temerrüt faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davalının Suriye vatandaşı olup davalı bankanın Maçka Özel Bankacılık Merkezinin müşterisi olduğunu, müvekkil bankaca 16.10.2012 tarihinde vadeli hesap açıldığını, anapara olarak 1.504,700 USD’lik bir meblağın davacı tarafından hesaba yatırıldığını, vade sonunun 15.04.2013 tarihli olduğunu, buna ilişkin olarak davacıya iletişime geçilmeye çalışıldığını, davacının telefonlara cevap vermediğini ve maillere dönüş yapmadığını, bir süre sonra davacı tarafından dönüş sağlandığını, hesabını kapatmak istemediğini, yeni bir şirket kuracağını ve bu sebeple yerleşik olarak Mersin ilinde ikamet etmeye karar verdiği bilgisi alındığını, bahsedilen durumlarla ilgili evrakların bir hafta içinde taraflarına iletileceğinin bildirildiğini, davacının herhangi bir ikamet tezkeresi göndermemekle Adana ve Mersin şubelerinden paralarını kendi iradesi ile çektiğini ve hesaplarında hiç parasının kalmadığını, müvekkili bankanın bir güven kurumu olup müşterilerinin rızası dışında herhangi bir işlem kalmadığını, ticari hayatın gereklerine uygun şekilde vadeli hesapta var olmayan anaparaya da faiz işletilmesinin mümkün olmadığını, davacının vadeli hesabının rıza dışı kapatılmış olduğu iddiasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının müvekkili bankaya Suriye ile bağlantılı bir iş yapıp yapmayacağı ile ilgili kesin bir bilgi vermediği gibi gerekli belgeleri de sunmadığını, dava konusu olaya ilişkin olarak müvekkili bankanın kendi üzerine düşen özeni ve yükümlülüğü eksiksiz yerine getirdiğini, davacıya her türlü iletişim aracıyla ulaşılmaya çalışıldığını, davacı tarafından kendilerine bilgi verilmediği iddiasının doğru olmadığını, manevi tazminat şartlarının oluşmadığını, müvekkili bankanın hukuka aykırı bir şekilde davacıya zarar verme kastı ve kusuru olmadığını, davacının konu ile alakalı manevi bir kaybının mevcut olmamakla birlikte davaya konu tazmin isteminin davacının kendi iradesi ve kastı ile oluştuğunun açık olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/07/2018 tarih ve 2016/538 Esas – 2018/807 Karar sayılı kararında; “…İddia, dosya içeriği deliller ve alınan bilirkişi raporuna göre; davalı bankanın Maçka Şubesi ile davacı arasında “Bireysel Müşteri Sözleşmesi” bağıtlanarak davacıya, vadeli yabancı mevduat hesabı açılarak işlem yapılmıştır. Uygulamada vadelerin 1 ay , 2 ay, 3 ay gibi sürelerle banka tarafından davacının talimatı olmaksızın yenilendiği belirlenmiştir. Çekişme konusu olan 1.515,410,00 TL tutarındaki mevduatın vadeli hesapta iken davacının talimatı olmaksızın 15/04/2013 tarihinde vadesiz mevduata aktarıldığı, ve bu hesapta 1.524.394,91 USD bakiyenin bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı tarafından 05/08/2013 tarihinde yabancı mevduat hesabından 100.000,00 USD in çekildiği, daha sonrada farklı tarihlerde hesaptan para çekiminin devam ettiği belirlenmiştir. 15/04/2013 tarihinde vadesiz mevduata aktarılmış olan 1.524.394,91 USD lik tutarın tamamının vadeli bir hesaba dönüştürülmediği, 30/06/2013 tarihine kadar 1,5 aylık sürede işlem görmediği, anlaşılmaktadır. Banka tarafından önceki vade sonlarında faiz oranları konusunda davacıya bilgi aktarılmış olmasına rağmen çekişme konusu hesap ile ilgi olarak vade sonu 15/04/2013 itibarıyla herhangi bir yazışma yapılmadığı ve davacıya bilgi aktarılmadığı belirlenmiştir. Davacının anılan hesaptan 05/08/2013 tarihinde para çekimi yaptığı, bu tarihte mevduatının tamamını çekebilme olasılığı varken vadesiz mevduatta bulunduğunu, öğrendiği halde işlem yapmadığı, bu nedenle, 15/04/2013 tarihinden 05/08/2013 tarihine kadar mevduatın vadeli mevduat gibi değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. 3095 yasanın 4/a maddesi dikkate alınarak 2013 yılına ait en yüksek USD faiz oranı olan yıllık %3.25 oranında faiz yürütülmesi gerektiği ve buna göre yapılan hesaplama sonucunda davacının 13.229,99 USD tutarında net faiz alacağının bulunduğu belirlenmiştir. Davalı banka vekilince yasa ve yönetmelik hükümleri dikkate alınarak işlem yapıldığı belirtilmiş ise de; yukarıda açıklanan yönetmeliklerin davacı hesabının açılmasından sonra yayınlandığı, bu nedenle somut olayda uygulanamayacağı kabul edilmiştir. Davacının 13.229,99 USD tutarında alacaklı olduğu belirlenmiş ise de, TBK nın 99.maddesi uyarınca dava tarihi itibarıyla seçimlik hakkını kullanarak TL üzerinden talepte bulunduğu, ıslah dilekçesine göre, 13.229,99 USD lık talebinin dava tarihindeki TCMB Efektif satış kuru üzerinden karşılığı olan (13.229,99 x2.0268)= 26.814,54 TL nin avans faizi yürütülmek suretiyle davacı yararına davalıdan tahsili gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur. Davacı tarafından ayrıca manevi tazminat isteminde bulunulmuş ise de, somut olayda davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bir haksız eylemin söz konusu olmadığı, manevi tazminatın yasal koşullarının oluşmadığı sonucuna varıldığından istem red edilmiştir. …”gerekçesi ile, 1-Manevi tazminatı istemine yönünden davanın REDDİNE, 2-Alacak istemi yönünden davanın KISMEN KABULÜNE, 13.229,99 USD nin dava tarihindeki karşılığ olan 26.814,54 TL’nin dava tarihinden itibaren yürütülecek avans faizi ile birlikte davacı yararına davalıdan tahsiline, fazla istemin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, Davalı bankanın, müşterisi olan davacı müvekkiline haber vermeksizin müvekkilinin vadeli hesabında bulunan parayı rızası dışında, vadesiz hesaba dönüştürmek kaydıyla müvekkilini faizlerden mahrum bırakarak hak yoksunluğuna sebebiyet vermiş olmasından dolayı,huzurda görülen dava ikame edildiğini, Bilirkişi raporunda, müvekkiline ait vadeli hesapta bulunan paranın, rızası dışında vadesiz mevduata dönüştürülmesi sureti ile müvekkilin mahrum kaldığı faiz oranı 13.229,99 USD olarak hesaplandığını, Dosya kapsamında bulunan 25.04.2018 tarihli Bilirkişi Raporunda; “davacının 13.229,99 USD Net faiz alacağı olduğu ve 2013 yılında … Bankasının uygulamış olduğu USD bazında yıllık % 3,25 faiz oranının uygulanması gerektiği ” tespit edilmiş ise de, gerekçeli kararda, 13.229,99 USD nin TCMB Efektif Satış Kuru üzerinden karşılığını 2.0268 TL üzerinden hesaplamış ve 13.229,99 Usd * 2.0268 TL= 26.814,54 TL olarak tahsilini karar verilmiş ise de, verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, Nitekim iş bu dava 13/05/2016 tarihinde ikame edilmiş olup, TCMB nın 13/05/2016 tarihindeki efektif satış kuru 2.9684 TL dir. Bu nedenlerle, verilen kararda hesaplama hatası yapıldığını, mahkeme tarafından her ne kadar dava tarihindeki efektif satış kuru olarak yapılan hesaplama da 26.814,54 TL şeklinde hesaplama yapılmış ise de, 13.229,99 Usd * 2.9684 TL = 39.217,902 TL olarak hesaplanarak karar verilmesi gerektiğini, bilirkişi tarafından hesaplanan bedel 13. 229,99 USD olup, dava dilekçesinde Türk Lirası üzerinden dolar alacağı Türk Lirasına çevirelerek ödenmek zorunda olduğunu, bu durumda somut olayda, tekrarla bilirkişi tarafından hesaplanan 13.229,99 USD nin karşılığı dava tarihi olan 13/05/2018 Tarihinde merkez bankasınca belirlenen kur değeri 2.9684 TL olduğunu, bu nedenle mahkeme tarafından öncelikle efektif kur değeri üzerinden hatalı hesaplama yapıldığı kabul edilmesi gerektiğini, Ayrıca, temerrüt faizi hususunda da talepte bulunulmuş ise de, yerel mahkeme tarafından bu hususta da hiç bir karar verilmediğini, yasal mevzuat gereği, temerrüt faizleri yütürülmesi ve yoksun kalınan zararın dabu bu şekilde giderilmesi gerekir iken, gerekçeli kararın eksik hükme itibarla kurulduğu kabul edilerek, hatalı ve eksik tesis edilen iş bu kararın bozulması gerektiğini, Vekalet ücreti hususunda da, Avukatlık yasasının sair maddeleri uyarınca, davalı yararına hükmedilen avukatlık ücretinin yasaya aykırı olduğu gözetilerek, davacı vekili olarak tarafımıza takdir edilen ücretten daha fazla olmasının yasal olmadığını, Manevi tazminat hususunda da ise, talebimizin reddi yönünde verilen kararın gerekçesi olarak, kişilik haklarının saldırıya uğramadığı bahsiyle red kararı verilmesi hukuka aykırı olup, müvekkilinin sadece Suriyeli olması ve rızası dışında en güvenli kurumlardan biri olan banka tarafından yüklü meblağlı bedelin çekilerek, müvekkilden habersiz şekilde bu bedelin vadesiz hesaba aktarılması ve müvekkilinin hakkından yoksun bırakılması ve zarara uğratılması, müvekkili tarafından bu bedelin işletilememesi nedeniyle yoksun kalınan kardan da mahrum olması ve sair diğer tüm hususlar kişilik haklarının zarar gördüğünü ispat etmeye yeterli olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/4- 687 E 2012/ 26 K 01.02.2012 Tarihli kararı uyarınca, ” Tüzel kişinin çevresinde kazandığı itibarı aşağılayan yazılı, sözlü veya görüntülü beyanlar, şu veya bu vasıflara sahip olmadığına dair yayınlar, kişilik haklarından şeref ve haysiyete yönelik tecavüz olarak kabul edilmelidir. Tüzel kişinin şeref ve haysiyeti yanında onun toplumsal itibarı, ticari itibarı da T.M.K.nun 24. maddesindeki korumadan yararlanır. T.M.K.nun 25/son maddesinin, hem kişilik haklarının korunması hem de maddi ve manevi tazminat davalarını kapsadığının kabulüyle tüzel kişilerin kişilik haklarına saldırı sebebiyle manevi tazminat davalarının davacı şirketin ikametgahı mahkemesinde de açılabilecektir.” Şeklindeki kararı uyarınca, manevi tazminat talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğinden , reddi yönünde karar verilmesi yerinde olmadığını, bu nedenlerden dolayı kararın bozulması gerektiğini, Faiz ve hesaplamada yapılan hataların gözetilmesini talep ettiklerini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, İlk derece mahkemesi tarafından verilen kararın hatalı ve noksan gerekçeler öne sürülmüş olup hukuka aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesi kararında her ne kadar vadelerin banka tarafından talimatsız olarak yenilendiğini belirtmişse de bu durumu kanıtlayamadığını, İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi huzurunda görülerek karara bağlanan dava, müvekkili banka tarafından davacı …’un vadeli hesabının kapatılarak kendisine ait paranın vadesiz bir hesaba aktarıldığı iddiası ile açılmış olup dava baştan itibaren haksız ve mesnetsiz nitelikte olduğunu, İlk derece mahkemesi tarafından da belirlendiği üzere; iddia edilenin aksine, davacı yana ait hesap müvekkili banka tarafından doğrudan kapatılmadığını, dava dosyasındaki belgelerde de açıkça görüleceği üzere, ilgili hesabın vadesi belli tarihlerde farklı vade süreleri öngörülerek yenilendiğini, yani davaya konu durum, davacı yana ait hesabın rızası hilafına kapatılmış olması değil, aksine davacı tarafından herhangi bir vade yenileme istemi olmadığından vadeli hesabın vade bitiminde yenilenememesi olduğunu, bu durum da tamamen davacı yan tarafından herhangi bir talimatın/yenileme isteminin müvekkili bankaya yöneltilmemesinden kaynaklanmakta olduğunu, öyle ki, dava dosyasından da açıkça görüleceği üzere hesaba ilişkin önceki vadeler farklı zamanlarda aralıklı olarak ve sabit bir vade tarihi öngörülmeyerek yenilendiğini, bu da, vadelerin otomatik olarak değil, talimat üzerine yenilendiğini göstermekte olduğunu, kaldı ki, 13.11.2017 tarihli bilirkişi raporunun 5. sayfasında da vadeli-vadesiz hesap dönüşümleri için “her ne kadar konu işlemler ile ilgili davacı yazılı veya diğeriletişim araçları ile ulaşmış bir talimata rastlanılmamış ise de davacı talimatları neticesi yapılmış olduğu kanaatine varılmaktadır” ifadesine yer verilerek talimat doğrultusunda vadeli hesap yenilemesi yapıldığı, talimatın bulunmaması durumunda vade bitiminde hesabın vadesiz olarak devam ettiği vurgulandığını, Davacı yan tarafından vade yenileme talimatı verilmediği sürece, müvekkili bankanın herhangi bir yenileme yapma mecburiyeti bulunmadığını, herhangi bir talimatın bulunmaması durumunda, banka aynı vadeli ve o tarihte uygulanmakta olan faiz oranıyla yeni bir mevduatı, dilerse işleme koyabilirse de bu konuda zorunluluk öngören yasal bir dayanak mevcut olmadığını, ilk derece mahkemesi, taraflar arasında talimat ile gündeme gelen vade yenilemelerini ve yenileme zorunluluğu öngören bir yasal dayanak olmadığını göz önünde tutmadan hatalı bir hüküm kurduğunu, hukukun ve taraflar arasındaki anlaşmanın yanlış uygulanması nedeniyle söz konusu kararın istinaf incelemesi neticesinde HMK m. 371/1-a uyarınca kaldırılması ve esas hakkında yeniden karar verilmesi gerekeceğini, öyle ki, Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında da vadeli hesabın yenilenmesi için müşteri talimatının veya taraflar arasında bu yönde bir anlaşmanın mevcut olması gerektiği ve yenileme konusunda anlaşmanın varlığını banka müşterisinin ispat yükü altında olduğu vurgulanmakta olduğunu, (Yargıtay 11. H.D. E. 2016/7352, K. 2017/5699, T. 25.10.2017, Yargıtay 11. HD., E. 2016/5588, K. 2017/2995, T. 24.5.2017) İlk derece mahkemesi, davacı tarafın, vadenin sürekli olarak yenilendiği hususunu ispatlamamasına rağmen hiçbir dayanak göstermeden vadelerin talimatsız yenilendiği kanaatine vardığı ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamasını dahi hiçe sayarak hatalı bir karar verdiğini, kaldı ki vade yenilemelerinin müşterinin yazılı talimatı ile yapılması gerektiğini, müvekkili bankanın da böyle bir yenileme talimatı olmadan vade yenileme mecburiyetinin bulunmaması karşısında, mesnetsizce sorumlu tutulması hukuka aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin davacının hesabının vadesiz mevduatta olduğunu hesaptan para çektiği sırada öğrendiğini belirtmişse de böyle bir kanaatin kabulünün mümkün olmadığını, İlk derece mahkemesi, davacı tarafın, hesabının vadesiz mevzuatta olduğunu 05/08/2013 tarihinde para çekmesi nedeniyle öğrenmiş olduğunu kabul etmişse de böyle bir kanaat, hükme esas alınamayacağını, Davacı yan, kendi adına açılan hesabın vade bitim tarihini bilmesine rağmen yenileme talimatını müvekkili bankaya iletmediğini, bir hesaba ilişkin vade bitim tarihi, hesap sahibi tarafından da bizzat bilinen bir bilgi olup bu bilgiye sadece banka uhdesindeki belgelerden ulaşılması söz konusu olmadığını, yani hesap sahibinin talimatı ile yapılan yenilemeler sonucunda, yeni vade bitiş tarihinin davacı yanca da biliniyor olmasına rağmen, bu durumun vade bitiş tarihinden 4 ay sonra öğrenildiğini kabul etmenin mümkün olmadığını, böyle bir kabul gündeme gelse dahi, bu durumun bizzat davacı yanın kusurundan ve ihmalinden kaynaklandığı açık olup bu hususu göz önünde tutmamak hatalı ve dayanaktan yoksun bir karara yol açtığını, Karşı tarafın kusurundan dolayı davalı müvekkili bankanın sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bir an için müvekkili bankanın işbu dava nedeniyle sorumlu tutulacağı düşünülse dahi, dava konusu miktarın tamamının, TBK m.51 ve 52 karşısında müvekkil bankadan tazmini mümkün olmadığını, TBK m. 51/1 hükmünde açıkça, tazminat tutarı belirlenirken özellike hafif kusurun göz önüne alınması gerektiği; TBK m. 52’de ise tazminat talep eden kişinin, zararı doğuran fiile razı olması veya zararın doğmasına etkili olması durumunda tazminatın kaldırılacağının düzenlendiğini, somut vakıada davacı ağır kusurlu olarak vade bitim tarihinde kendisine yapılan bildirimlere rağmen vade yenileme talimatında bulunmadığını, bu durum dahi ilk derece mahkemesi tarafından göz önünde tutulmadan eksik ve hatalı inceleme ile hüküm kurulduğunu, Her ne kadar vade bitim tarihinin davacı yan tarafından biliniyor olmasına (en azından bilinmesi gerekmesine) rağmen, müvekkili banka vade bitim tarihini davacı tarafa bildirmiş olup yenileme talimatında bulunulmadığı için vade yenilenmediğini, davacı yana belge teminine ilişkin atılan e-mailde ayrıca davacının hesap vadesinin dolduğu da özellikle belirtilmesine rağmen davacı yan tarafından herhangi bir belge teslimi ve vade yenileme talebi yapılmadığını, vade bitimine istinaden davacı yana bilgi verilmesi için kendisine ulaşılmaya çalışıldığı ve fakat bu konuda müvekkili bankaya dönüş yapmadığı için vadenin tekrar bağlanmadığı hususu banka içi yazışmalarla da sabit olduğunu, bu yazışmaların dışında davacı yan ile müvekkili bankanın daha önceden iletişim kurduğu mail adresine 26.04.2013’te atılan ve vade bitim tarihinin tekrar vurgulandığı mail de dosyada mevcut olduğunu, bu maile rağmen hâlen, davacı tarafın vade bitim tarihini 4 ay gibi uzun bir süre sonra öğrendiğini kabul etmek açıkça sundukları delillerin incelenmediğini, yalan yanlış ifadelere istinaden hüküm kurulduğunu, vade bitim tarihinin en geç 26.04.2013 tarihinde öğrenilmiş olduğunu, aksinin iddia edilmesi kötü niyet göstergesi olup böyle bir iddiaya dayanarak hüküm kurulması hukuka aykırı olduğunu, Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı yanın vade bitim tarihini bilmediğini kabul etmek, bu konuda kesin kanaate ulaşamadan ve dosyada mevcut olan deliller incelenmeden hüküm kurmanın hatalı olduğunu, Müvekkili banka nezdinde yayımlanan 05/04/2013 tarihli Uluslararası Yaptırımlar Yönergesinin ilk derece mahkemesi tarafından hiçe sayıldığını, Yerel mahkeme tarafından yürütülen inceleme esnasında defalarca belirtmelerine rağmen 05.04.2013 tarihli Yönerge, konu ile bağlantılı olan Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esasların Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik’in vade bitim tarihinden sonra yayımlanması nedeniyle hiçe sayıldığını, dava konusu uyuşmazlığın çözümü için son derece önemli olan Yönerge’nin böyle bir gerekçe ile görmezden gelinmesinin anlaşılamadığını, Müvekkili bankanın yabancı ülkeler nezdinde vukû bulan ve ülkemiz açısından da tehlike arz eden durumlara karşı, uluslararası platformda, terör finansmanının önlenmesi amacıyla alması gereken bir takım yükümlülükleri mevcut olduğunu, bu yükümlülüklerin gündeme gelmesi için her zaman spesifik olarak bir mevzuatın yayımlanmış olması gerekmeyip müvekkili banka bu konuda devlet kurumlarından gelen her türlü talimata uygun olarak hareket etmek durumunda olduğunu, bu nedenle de özellikle uluslararası arenada bir takım hukuki ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalınmaması için Uluslararası Yaptırımlar Yönergesi yayımlandığını, ilgili Yönerge ve dosya kapsamındaki diğer beyan ve belgeler esaslı bir şekilde incelendiği taktirde görüleceği üzere, müvekkili banka politikası gereği, ilgili yönergenin yanımlanmasından itibaren doğrudan ya da dolayılı olarak Suriye ile bağlantılı hiçbir işleme aracılık edemediğini, davacı yanın hesabı açılırken böyle bir Yönerge mevcut olmadığı için belli bir süre davacı ile çalışıldığını, yönergenin yayımlanmasının ve doğal olarak bu düzenlemelerin müvekkili bankayı bağlamasının akabinde ise, müvekkili banka çalışanları tarafından defalarca, davacı taraftan belge talebinde bulunulduğu ve fakat müvekkili bankaya herhangi bir belge ibrazı yapılmadığını, bu nedenle davacı yan Suriye ile bağlantılı olarak işlem yapmayacağını kanıtlayamadığını, müvekkili banka da yaptırımlara maruz kalmamak, terör finansmanına istemeden de olsa aracılık etmemek için davacı tarafa hesabın kapatılması gerektiği sürekli olarak bildirildiğini, dolayısıyla esasen dava konusu olan, vade yenilemesinin yapılamaması durumu ile davacının hesabının teröre karşı alınan önlemler sonucu kapatılması doğrudan bağlantılı olmayan iki ayrı husus olduğunu, müşterinin Suriye vatandaşı olması nedeniyle hesabının kapatıldığı ve işleyecek faizlerden maruz kaldığı iddiasının da yargı merciini yanıltmak ve haksız bir kazanç elde etmek amacıyla ileri sürüldüğünü, Yanlış faiz hesaplaması yapıldığını, Yukarıda da ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere, davacı tarafın vade bitim tarihini 4 ay gibi uzun bir süre sonra öğrenmesinin mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacının faiz talebinde bulunabileceği varsamında dahi; davacının ancak vadenin sona erdiği 15.04.2013 tarihi ile kendisine vadenin sona erdiğinin bildirildiği 26.04.2013 tarihi arasındaki süre bakımından faiz talebinde bulunabileceği İlk Derece Mahkemesi tarafından göz ardı edildiğini, davacıya bildirim yapıldıktan sonraki dönem için mahrum kalınan kâr talebinde bulunamayacağı hesaba katılmadan, davacının parayı çektiği döneme kadar faiz talep edebileceği yönündeki karar son derece hatalı nitelikte olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yeniden esas hakkında talep doğrultusunda haksız nitelikteki davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacının, davalı banka nezdinde bulunan vadeli mevduat hesabının bilgisi olmaksızın vadesiz mevduat hesabına dönüştürüldüğü, faiz kazancından mahrum kaldığı iddia edilerek, kazanç kaybı ile manevi tazminatın davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, 1-Manevi tazminatı istemine yönünden davanın reddine, 2-Alacak istemi yönünden davanın kısmen kabulüne, 13.229,99 USD nin dava tarihindeki karşılığ olan 26.814,54 TL’nin dava tarihinden itibaren yürütülecek avans faizi ile birlikte davacı yararına davalıdan tahsiline, fazla istemin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde, Davalı bankanın Maçka Şubesi ile davacı arasında “Bireysel Müşteri Sözleşmesi” imzalanarak davacıya, vadeli yabancı mevduat hesabı açılarak işlem yapılmıştır. Taraflar arasında imzalanan “Bireysel Müşteri Sözleşmesi”‘nin 21 maddesinde;” Vadeli mevduatı Müşteri vade günü Banka’dan çekmediği veya başka bir talimatını Banka’ya ulaştırmadığı taktirde, vadeli mevduat ve bu vadeli mevduata ait tasarruf edilmemiş faizlerin toplamını, Banka dilerse, aynı vadeli ve o tarihte uygulamakta olduğu faiz oranıyla yeni bir vadeli mevduat olarak işleme koyabilir. Banka dilerse, söz konusu mevduatı vadesiz mevduat olarak da muhafaza edebilir. Vadeli hesaplara faiz vadenin sonunda tahakkuk ettirilir….,” hükmü düzenlenmiştir. Taraflar arasında imzalanan “Bireysel Müşteri Sözleşmesi”‘nin 22 maddesinde;”Müşteri, vadesiz mevduattan vadeli mevduata geçişler için yazılı talimat verebileceği gibi telefon, faks ve bu sözleşmeye konu diğer dağıtım kanallarından biri aracılığı ile vereceği talimatlarında yazılı talimat gibi kabul edilerek işlem yapılmasını, Banka kayıtlarının münhasır ve kesin delil olacağını kabul ve taahhüt eder,”hükmü düzenlenmiştir. Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere en son vadeli hesabın 14/01/2013 tarihinde açıldığı ve vade bitiminin 15/04/2013 tarihi olduğu anlaşılmıştır. Davalı tarafça dosyaya ibraz edilen mail yazışmaları incelendiğinde, Davalı banka şubesi yetkilisi … tarafından 17/04/2013 tarihinde …@hotmail.com adresine; ”Günaydın Sayın Bay …, Banu bugün işte değil, o nedenle mevduatınızın vadesiyle ilgili olarak size ben yazıyorum. USD ve TL. Cinsi hesaplarınızın vadesi geldi. Bugün için aylık ortalamalarımız şöyle: TL. İçin %5, USD için %2, bu oranları 35 ila 75 gün için verebilirim. İşlemleri yapmak için cevabınızı bekliyoruz. Eğer paraları transfer etmemizi isterseniz, lütfen bildirin. Tel havalesi için çok fazla ödemememiz bakımından transfer ücretlerinde indirim yaparız,” şeklinde mail gönderilmiştir. Davalı banka şubesi yetkilisi … tarafından 18/04/2013 tarihinde …@hotmail.com adresine; ” Günaydın Bay …, İşlemlerinizi yapmak için hala cevabınızı bekliyoruz,” şeklinde mail gönderildiği ve davacı adresinden bu mailler ile ilgili bir cevaba rastlanılmadığı tesbit edilmiştir. Davalı banka görevlisi Portföy Yönetmeni … tarafından 26/04/2013 tarihinde …@hotmail.com adresine; ”Günaydın Bay …, Çok uzun zamandır bizim müşterimizsiniz. Ancak banka politikamıza göre, sizden bazı belgeleri istemek durumundayız. Zaman zaman Türkiye’ye geliyor olsanız da mukimlik/ikametgah belgesi almamız gerekiyor. Bu mukimlik belgesi sizin adınıza düzenlenmiş olmalı. Çalışma izniniz, şirketinizin ne tür işlerle iştigal ettiğine dair belgeleri de almamız gerekiyor. Eğer bu belgeleri bize göndermezseniz, bundan sonra sizinle çalışmayacağımızı üzülerek bildiririz. Hesabınızın vadesi 15/04/2013 tarihinde doldu. Toplam tutar 15/04/2013 tarihi itibariyle 1.524.394,91 USD ve 88.556,95 TL.,”dir şeklinde mail gönderildiği anlaşılmıştır. Vade bitiminde vadeli hesapların yenilenmesi hususunda banka ile mudi arasında bir mutabakat varsa ona göre yenileme yapılır. Bu mutabakat mudinin yazılı talimatı ile ya da hesap cüzdanına hesabın aynı vade ile yenileneceğini ifade eden bir ibare konulması ile sağlanır. Önceki hesabın vade bitim tarihi yeni hesabın valörüdür. (REİSOĞLU, Seza; Bankacılık Kanun Şerhi, Cilt 1, Ankara 2007). Bu durumda, söz konusu hesabın vadesinin sürekli olarak yenilenerek devam edeceği yönünde bir mutabakat olup olmadığını ispat yükü davacının üzerindedir. Davacı tarafça böyle bir mutabakatın mevcut olduğu iddia edilmediği gibi bu yönde dosyaya belgede ibraz edilmediği anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 21. Maddesinde ki vade bitiminde Bankanın dilerse, aynı vadeli ve o tarihte uygulamakta olduğu faiz oranıyla yeni bir vadeli mevduat olarak işleme koyabilir. Banka dilerse, söz konusu mevduatı vadesiz mevduat olarak da muhafaza edebilir, düzenlemesi gözetildiğinde bankanın vade bitiminde vadeyi yenileme konusunda taktir hakkının olduğu, yukarıda yazılı mail içerikleri de gözetildiğinde bankanın davacıya vadenin dolduğu, yeni vadeli işlem yapmak için onayının gerektiğinin bildirildiği, davacı tarafça bu maillere cevap verildiğine dair dosyaya belge ibraz edilmediği, davacı tarafça açıkça talepte bulunulmadığı için paranın artık vadesiz hesaba artarılacağı ve bu bu durumda bankanın yapılan işlemlerden kusurunun olmadığı, davacının talep edilebilir bir alacağının olmadığı tesbit edilmekle; mahkemece bu tesbitler doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yukarıdaki şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/5588 Esas- 2017/2995 Karar sayılı kararı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/7352 Esas- 2017/5699 Karar sayılı kararı benzer mahiyettedir.) TBK 58. maddesinde, kişilik hakkının zedelenmesinden zarar görenin, uğradığı manevi zararına karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebileceği düzenlenmiştir. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için aynı zamanda TBK’nın 58. maddesinde belirtilen şartlar dahilinde kişilik haklarına yönelik bir saldırının da mevcudiyeti gerekir. Manevi zarar, kişinin duygusal dengesini bozan, yaşama sevincini, yaşama keyfini azaltan, panik, korku, dehşet, yas, öfke, iğrenme, elem, küçük düşme, utanç duyma, moralsizlik, tedirginlik, ümitsizlik, yalnızlık hissi, aşağılık hissi, hayal kırıklığı gibi olumsuz duygular, sarsıntılar veya fiziksel acılar olarak tanımlanabilir. Somut olayda, davacının kişilik hakkına saldırı olmadığı ve manevi tazminat şartlarını oluşmadığı da anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde; mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacı vekilinin aksi yöndeki manevi tazminat talebine yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Dairemizin kabulüne göre davacı vekilinin maddi tazminata yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak, dairemizce yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın reddine yönelik karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; A)Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, B)Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12/07/2018 tarih ve 2016/538 Esas 2018/807 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 1-Davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70.TL harcın davacı tarafından yatırılan ( 24,30.TL peşin harç ile 1.042,00.TL ıslah harcı toplamı ) 1.066,30.TL harçtan mahsubu ile bakiye 985,60.TL’nin talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına, 5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden maddi tazminat yönünden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap ve takdir olunan 8.860,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden manevi tazminat yönünden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap ve takdir olunan 5.100,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 7-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 98,10’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 9-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacıdan alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından, istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 10-Davalı tarafından yatırılan 458,00.TL istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 11-Davalı tarafından sarf edilen 98,10.TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 12-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 13-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 14-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/01/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.