Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/381 E. 2020/730 K. 02.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/381
KARAR NO: 2020/730
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/12/2019
DOSYA NUMARASI: 2018/604 Esas – 2019/1219 Karar
DAVA: Ticari Şirket
KARAR TARİHİ: 02/07/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin davalı vekilinin ortağı olduğunu, müvekkil şirketin 29 Mart 2018 tarihinde davalı şirketin … Genel Müdürlüğü … Mahallesi, … Cad. NO; … adresinde yapılan 2017 yılı Olağan Genel Kurulu toplantısına katıldığını, muhalefet şerhi kullandığını, itiraz konusu Genel Kurul sırasında önergeler talep edilmesine karşın önergelerin verilmediğini ve önergelerin kendilerine sunulmadığını konusunda tutanağa şerh düşüldüğünü, davalı şirketin Sermaye Piyasa Kuruluna tabi bir şirket olduğunu, bu nedenle davalı şirketin genel kurulularında Sermaye Piyasası Mevzuatı gereğince de yapılması gereken yükümlülüklerin bulunduğunu, ancak itiraza konu edilen genel kurul usul ve yasaya aykırı olarak oluşturulduğunu, davalı şiketin 05/03/2018 tarihinde Kamuyu aydınlatma Plartformunda da “Genel Kurul işlemlerine ilişkin Bildirim” olarak gündemini ekinde vekaletname ve ilan metnini yayınladığını, ancak kurumsal yönetim ilkelerinin tek tek açıklanması gereken ilkelerin açıklanmasına yer vermediğini, davalı şirket tarafından kurula çağrı sırasında KAP açıklamasında 1.3.1. C deki hususlar açıklanmadığından tebliğdeki şartların yerine getirilmediğini, davalı şirket tarafından genel kurula çağrı sırasında KAP açıklamasında 1.3.1. C deki hususlar açıklanmadığını, yatırımcılar bu konuda bilgilendirme dökümanı ile bilgilendirilmemiş olduğunu, Tebliğdeki şartlar yerine getirilmediğinden 29.03.2018 tarihli genel kurulun 2 maddesinde alınan kararların iptali gerektiğini, davalı şirketin 2017 finansal raporun dipnotların 32. sayfasında da 8 nolu dipnotta görülen … AŞ’ye ödenen komisyon giderlerinin 2016 yılında 808.000,00 TL iken 2017 yılında 2. 130.000,00 TL olarak iki buçuk kat arttığını, bu artışın nedenlerinin faaliyet raporunda yer verilmediğini, açıklanan nedenlerle davalı şirketin 2017 yılına ait yönetim kurulu faaliyet raporu, bağlı şirket raporu, bilanço ve gelir tablosu 2017 dönem karı ve yönetim kurulu üyelerinin ibrazına itiraz edilmiş olduğunu, bu itirazın kabul edilmemiş ve gündemin 4. 5. 6. ve 8. maddesine muhalefet şerhinin derç edildiğini, davalı şirketin tablolarının 9 sayfasında 31 Aralık 2018 tarih itibari ile grup çalışan sayısının 35 kişi denildiğini, faaliyet raporunda ise şirkette 27 adet personel istihdam edildiğinin belirtildiğini, …’ın 3 yönetim kurulu üyesi 2017 yılında sadece Kasım 2017 ve Aralık 2017 de ücret ödenmekte olduğunu, … yönetim kurulu üyelerine 2017 yılında ödenmesi gereken net ücretin 12.000 TL olduğunu, bu durumda 2.700.000,00 TL nin 12.000,00 TLsi …’ın 3 yönetim kurulu üyesine ödenirken geri kalanın davalı şirket yönetim kurulu üyeleri ile danışman ismide kişilere ödenmiş olduğunu, davalı şirketin diğer olarak nerelere ödeme yapıldığını açıklanmadığını, yönetim kurulu üyeleri için ödenen ücretler toplamı hangi kısımda ye aldığı yine anlaşılmamış olduğunu, hangi danışmanlara ne kadar ücret verildiği de açıklanmamış olduğunu, yine şirkette çalışan üst düzey yönetici ve yönetim kurulu üyesi olan kişilerin … veya bu gruba ait dğer şirketlerde görev alıp almadığı konusunda bilgi verilmesini de talep edilmesine karşın bu konuda da bir açıklama yapılmadığını, davalı şirketin yazılı önerge sunulduğunu iddia ettiğini, tutanağa önergeler kenndilerine sunulmadığı ve bu konudaki tüm hakları saklı olduğu derç edildiğini, davalı şirketin 29.03.2018 tarihinde akşam saatlerinde KAP açıklamasında önergeleri tutanağa eklediğini, önergeler de kurul sırasında gösterilmediğini belirterek davalı … AŞ’nin 29 Mart 2018 tarili Olağan Genel Kurulunun ve genel kurulda 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 maddelerinde alınan kararların iptal edilmesini, söz konusu kararların dava sonuna kadar icrasının geri bırakılması hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinin kendilerine 12/07/2018 tarihinde tebliğ edildiğini, davacının müvekkil şirkette 1 adet pay sahipliği devam etmediğinden öncelikle davanın husumet nedeniyle reddinin gerektiğini, davacı davasında kötüniyetli olduğunu, davacının 1 adet pay satın alarak hiçbir yatırım amacı olmayan müvekkil şirkete kötüniyetli şekilde ortak olduğunu, davacının bu davada ileri sürdüğü iddiaların iyiniyet ve dürüstlük kuralları ile bağdaşmadığını, 29/03/2018 tarihinde yapılan genel kurul toplantısının davacının iddialarının aksine sermaye piyasa kanuna ve kurumsal yönetim ilkelerine uygun şekilde yapıldığını, davacı bu yöndeki itirazlarını somut iddialara dayandırmadığı gibi bu iddialarını ispatlar bir delil dosyaya sunmadığını, davacının dava dilekçesinde kurumsal yöneti ilekeleri gereğince tek tek açıklanması gereken açıklamalara yer verilmediğini iddia etmişse de bu yöndeki iddiların gerçeği yansıtmadığını, davacının iddialarının aksine genel kurul toplantı ilan kurumsal yönetim ilkelerinin 1.3.1. maddesine uygun bir şekilde internet sitesi ve kapta ilan edilmiş ve toplantı ile ilgili gerekli açıklamalar yapıldığını, davanın kötüniyetli bir şekilde açıldığını belirterek bu davanın husumet nedeni ile reddini, davacının huzurdaki davada hukuki menfaati bulunmadığından, davanın HMK 114/1-h maddesi kapsamında hukuki yarar yokluğundan usulden reddini, davacılar tarafından ikame edilen iş bu haksız davanın usul ve esastan reddini, HMK’nın 329 maddesi uyarınca kötüniyetli ve hiçbir hakkı olmadığı halde dava açan davacı aleyhine en az 20.000,00 TK kötüniyet tazminatı ile en az 20.000,00 tl disiplin para cezasına mahkum edilmesine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacılar üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 05/12/2019 tarih ve 2018/604 Esas – 2019/1219 Karar sayılı kararı ile; ” Dava, davalı … Anonim Şirketinin 29 Mart 2018 tarili Olağan Genel Kurulunun ve genel kurulda 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 maddelerinde alınan kararların iptal edilmesi istemine ilişkindir. Davacının 2017 yılı genel kurul tarihi olan 29.03.2018 tarihinde , dava tarihinde davalı şirketteki sadece 1 payının bulunduğu ihtilafsızdır. Değerinin de 2,54 TL civarında olduğu da tartışmasızdır. Dava açılarak mahkemeden hukukî koruma talep edilir. Dolayısıyla hukukî korunma ihtiyacı içinde olmayan bir kimsenin mahkemeye başvurmasında hukukî yararı da yoktur. Hukukî yarar sadece davada değil, mahkemeye yönelik her talepte , örneğin, geçici hukukî korumalarda, kanun yoluna başvurmada da (o taleple bağlantılı olarak) bulunmalıdır. Aksi hâlde mahkeme bu talepleri inceleyip karara bağlayamaz. Hukukî yarar sadece maddî hukuka göre belirlenmez. Dava açmaktaki yarar, hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada hukukî yarar hâlen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın, ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Davacının dava açmakta hukukî korunma ihtiyacı olmadan sadece ideal veya ekonomik yararı, hukukî yarar sayılmaz. Ekonomik bir yararın varlığının, hukukî yararın da varlığına delalet edebilmesi için, onun, hâlihazırda hukuken de korunmaya değer bir nitelik taşıması gerekir. Ayrıca, bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukukî yararının olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukukî yarardan söz edilemez, şüpheli ya da ileride ortaya çıkacak muhtemel belirsiz bir yarar da hukukî yarar sayılmaz. Bir konuda mahkemeye başvurup karar almadan, daha basit ve daha kolay başka bir yolla aynı sonuca ulaşılabiliyorsa bu konuda mahkemeye başvurmakta hukukî yararın olduğu söylenemez. Hukukî yarar davanın açıldığı tarihte var olmalıdır. Aksi takdirde mahkemenin hukukî yararın bulunmaması sebebiyle davanın usûlden reddine karar vermesi gerekir. Bu ret kararı usûle ilişkin nihaî bir karar olduğundan bu karara karşı kanun yoluna gidilebilecektir. Hukukî yarar eksikliği dava sırasında tamamlatılamaz. Bu nedenle mahkemenin hukukî yarar eksikliği tamamlanıncaya kadar beklemesi de söz konusu olamaz. Örneğin, muaccel olmayan bir alacak için açılmış olan alacak davasında davacının davayı açmakta güncel bir yararı bulunmadığından, alacak muaccel oluncaya kadar süre verilemez veya dava ertelenemez. Yine hukukî yararı bulunmayan davacıya hâkim tarafından süre verilerek talep sonucunu hukukî yararı olan başka bir talep sonucuna dönüştürmesi beklenemez. Hukukî yarar eksikliği belli bir süre verilerek giderilebilecek dava şartı değildir. Olsa olsa mahkeme hukukî yarar eksikliğinden ötürü davayı reddetmeden hukukî yarar eksikliği kendiliğinden tamamlanabilir. Ancak tekrar belirtelim ki, davacıya talebini hukukî yararı olan talep sonucuna dönüştürmesi için süre verilemez. Böyle bir süre verilmesi, hâkimin davayı aydınlatma ödevi ile de ilgili değildir. Zira talep sonucunun değiştirilmesi iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı kapsamına girer. Hâkim davacının talep sonucunun değiştirebilmesi için süre veremez. Dava açıldığı anda mevcut olmayan bir hukukî yarar dava sırasında tamamlanırsa bu takdirde dava reddedilmemeli ve esastan incelenmelidir. Acaba davanın açıldığı anda mevcut olan hukukî yarar dava sırasında ortadan kalkarsa mahkemenin nasıl bir karar vermesi gerekecektir? Örneğin tespit davasının açılmasından sonra eda davasının açılabilmesi mümkün hâle gelirse mahkemenin nasıl bir karar vermesi gerekir? Hukukî yararın sadece davanın başında var olması yeterli olmayıp hüküm verilinceye kadar mevcut olması gerekir. Bu nedenle hukukî yararın artık mevcut olmadığını tespit eden mahkemenin davanın esası hakkında bir karar vermesi mümkün olmamalıdır. Mahkemenin bu durumda vereceği karar ise hukukî yararın ortadan kalkmasına neden olan sebebe göre değişecektir. Örneğin, görülmekte olan tespit davasında eda davası açılabilecek hâle gelmişse davaya eda davası olarak devam edilebilmelidir. Yine dava konusuz kalmışsa mahkemenin davanın konusuz kalması nedeniyle bir karar verilmesine mahal olmadığı yönünde karar vermesi gerekir. (Pekcanıtez Usul) Somut olayımızda olduğu gibi 1 pay sahibi olunmasında olduğu gibi hukukî yarar sadece maddî hukuka göre belirlenemez. Davacının dava açmakta hukukî korunma ihtiyacı olmadan sadece ideal veya ekonomik yararı, hukukî yarar sayılmaz.Ekonomik bir yararın varlığının, hukukî yararın da varlığına delalet edebilmesi için, onun, hâlihazırda hukuken de korunmaya değer bir nitelik taşıması gerekir. Dava açmaktaki yarar, hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalıdır. Davacının 2,54 TL civarında değeri olan 1 pay sahipliği ile halka açık anonim şirketin genel kurul kararlarının iptalini talep etmesinde, şirketin varlığını-işlerliğini koruması gerekliliği de dikkate alındığında her hangi bir meşru bir yararı bulunmamaktadır. Tüm bu nedenlerle davanın hukuki yararı bulunmadığı … ” gerekçeleri ile; ” 1-Davacının hukuki yararı bulunmadığından dava şartının yokluğu nedeniyle davanın reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel Mahkemece hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verildiğini, söz konusu kararın, hukuka ve usule aykırı olup kaldırılması gerektiğini, Davanın esasına girilerek dava dilekçesi ile sunulan itirazlar tam olarak diğerlendirilip dava şartı varlığına veya yokluğuna kanaat getirilmesi gerektiğini, ancak yerel mahkemenin müvekkil şirketin, 1 pay sahibi olmasını gerekçe gösterdiğini ve buna bağlı olarak davanın usulden reddine karar verdiğini, Genel kurul sırasında ve tutanak yazılırken önergenin ısrarla ortaklara gösterilmediğini ve bu nedenle tutanağa önergeler kendilerine sunulmadığı ve bu konudaki tüm konudaki tüm hakların sakı olduğunun şerh düşüldüğünü, anlaşılacağı üzere genel kurul toplantısında bulunan pay sahibine önergeler sunulmayarak ve onayı alınmayarak müvekkil şirketin oy hakkı ve savunma hakkının kısıtlandığını, bu durumda müvekkil şirektin ister 1 paya ister daha fazla paya sahip olsun hiçbir şekilde toplantıda hazır bulunan pay sahibinin oy hakkı ve savunma hakkının kısıtlanamayacağını, Özellikle azınlık pay sahiplerinin şirket işleri ve şirketin genel durumu hakkında bilgi sahibi olmaları, onların kaderlerinin yöneticilerin ve çoğunluk pay sahiplerinin eline bırakılmaması bakımından da önem arz edeceğini, dolayısıyla müvekkil şirketin 1 paya sahip olmasının, kendisine önergelerin sunulmayacağı, bilgi verilmeyeceği veya onaya sunulmayacağı anlamını taşıması gerektiğini, Ayrıca, davalı …’ nin, … A.Ş.’de işlem gören halka açık bir şirket olduğunu, davalı …’ nin, Sermaye Piyasası Kurulu’ na tabi bir şirket olduğunu, bu nedenle davalı şirketin …’ nin genel kurullarında Sermaye Piyasası Mevzuatı gereğince de yapılması gereken yükümlülükler bulunmakta olduğunu, davalı şirketin, Sermaye Piyasası Kurulu Tebliğlerine tabi bir şirket olmasına karşın Kurumsal İnternet sitesinde ve KAP’ta Tebliğ’deki açıklamaları yapmayarak gerek genel kurula ilişkin çağrı sürecinde, gerekse toplantı sürecindeki Tebliğ’e ve yasalara aykırı davrandığını, ancak bu hususların da dikkate alınmadan davanının usulden reddedildiğini, Müvekkil şirketin, her ne kadar son dönemde 1 paya sahip ise de davalı şirket üzerinde uzun yıllardır pay sahibi olup daha öncesinde daha fazla pay oranına sahip olduğunu, dosyaya evrakların sunulduğunu, Genel kurul kararının yürütülmesinin durdurulması talep edildiğinde mahkemenin TTK 449. maddesi uyarınca bu talebi değerlendirirken şirketin yönetim kurulu üyelerinin görüşünün alınması gerektiğini, ancak buna ilişkin ara karar oluşturulmuş ise de; tebligat çıkarılmadığını ve usule aykırı olarak yönetim kurulu üyelerinin görüşünün alınmadığını ve bu kanuni zorunluluk yerine getirilmeden davanın reddine karar verildiğini, Davalı …’ nin, 05.03.2018 tarihinde Kamuyu Aydınlatma Platformunda(KAP)’da , “Genel Kurul İşlemlerine İlişkin Bildirim” olarak gündemi, ekinde vekaletname ve ilan metnini yayımladığını, ancak Kurumsal Yönetim İlkeleri 1.3.1 deki hususları tek tek açıklaması gereken ve uygulamada “Bilgilendirme Dökümanı” olarak yer alan açıklamalara yer vermediğini, Davalı şirketin, 29 Mart 2018 tarihli Olağan Genel Kurulu açıklarken KAP’da Tebliğ gereğince belirtilen açıklamaları yapmadığını, KAP’ da yayımlanan açıklamadan da görüleceği üzere Tebliğdeki hususları içeren bilgilendirme dokümanına yer verilmediğini, Davalı şirketin, Kurumsal Yönetim İlkeleri 1.3.5 gereğince 11.04.2018 tarih ve … nolu yazısı ile müvekkil şirketin muhalefet şerhlerine cevap verdiğini, bu yazıyı müvekkil şirkete gönderdiğini ve internet sitesinde yayımladığını, ancak davalının 11.04.2018 tarih ve … nolu yazıları ile muhalefet şerhi düştükleri hususları cevap veremediklerini, Yönetim kurulu üyeleri ve bağımsız üyelerin 2017 yılı içinde istifalar sonucu seçimleri sırasında yönetim kurulu üyeliği adaylığı ortaklığa iletilen kişilerin; özgeçmişleri, son on yıl içerisinde yürüttüğü görevler ve ayrılma nedenleri, ortaklık ve ortaklığın ilişkili tarafları ile ilişkisinin niteliği ve önemlilik düzeyi, bağımsızlık niteliğine sahip olup olmadığı ve bu kişilerin yönetim kurulu üyesi seçilmesi durumunda, ortaklık faaliyetlerini etkileyebilecek benzeri hususların, genel kurul çağrı sırasında Tebliğ gereğince KAP’ da açıklanmadığını, Davalı şirket tarafından genel kurula çağrı sırasında KAP açıklamasında 1.3.1.c’ deki hususların açıklanmadığını, yatırımcıların bu konuda bilgilendirme dökümanı ile bilgilendirilmediğini, tebliğdeki şartlar yerine getirilmediğinden 29.03.2018 tarihli genel kurulun 3. maddesinde alınan kararların iptali gerektiğini, Davalı şirketin, diğer ortak nerelere ödeme yapıldığını açıklamadığı gibi, yönetim kurulu üyeleri için ödenen ücretler toplamı hangi kısımda yer aldığının yine anlaşılamadığını, hangi danışmanlara ne kadar ücret verildiğinin de açıklanmadığını, yine şirkette çalışan üst düzey yönetici ve yönetim kurulu üyesi olan kişilerin …rbank ve/veya bu gruba ait diğer şirketlerde görev alıp almadığı konusunda bilgi verilmesinin de talep edilmesine karşın, bu konuda da bir açıklama yapılmadığını beyanla; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve müvekkil lehine davanın kabulüne hükmedilmesini, vekalet ücreti ve masrafların karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise re’sen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı … Anonim Şirketinin 29 Mart 2018 tarihinde yapılan 2017 yılı Olağan Genel Kurulunun ve genel kurulda alınan 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 kararların iptal edilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının hukuki yararı bulunmadığından dava şartının yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Uyuşmazlık, azınlık pay sahibi (somut olayda %1) olan ortağın genel kurul kararının iptali davası açıp açamayacağı, böyle bir dava açmada hukuki menfaatinin olup olmadığı ve mahkemece verilen kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasındadır. Davacı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, Mahkemece yazılan müzekkereye İstanbul Merkezi Kayıt Kuruluşundan verilen 07/12/2018 tarihli cevabi müzekkereye göre, davacının davalı şirkette 1 adet itibari değerde payı olduğu görülmüştür. TTK 445. maddesinde; “(1) 446 ncı maddede belirtilen kişiler, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler,” hükmünün düzenlendiği, TTK 446. maddesinde ise; “(1) a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten,  b) Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, c) Yönetim kurulu, d)Kararların yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri, iptal davası açabilir,” hükmünün düzenlendiği, Buna göre somut uyuşmazlıkta, davacı vekili davalı şirketin 29 Mart 2018 tarihinde yapılan 2017 yılı Olağan Genel Kurul toplantısına katıldığı ve alınan kararlara olumsuz oy kullandığı ve alınan kararlarlarla ilgili muhalefet şerhini tutanağa eklettiği, davanın üç aylık yasal hak düşürücü süre içinde ve davalı şirketin adresi itibariyle yetkili mahkemede açılmış olup açıkça TTK. 446. Maddesinde azınlık pay sahiplerinin GKK. İptali davası açamayacağına yönelik bir düzenlemenin olmadığı, buna göre her pay sahibinin alınan GKK. İptaline yönelik dava açma hakkının olması sebebiyle hukuki menfaatininde olduğu kabul edilerek ve TTK.nun 448/3, 451.maddeleri hükümleri gözetilerek mahkemece işin esasına girilip karar verilmesi gerekirken, yukarıdaki gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi yerinde olmayıp davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmüştür. Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf talebi yerinde görülmekle, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda ilk derece mahkemesi kararının, HMK 353/1-a4 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/12/2019 tarih ve 2018/604 Esas – 2019/1219 Karar sayılı ilamının HMK’ nın 353/1-a4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dava dosyasının mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/07/2020 tarihinde HMK’ nın 353/1-a4 maddesi gereğince kesin olarak oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ Dava şirket genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. 4721 sayılı TMK’nın “Dürüst davranma” başlıklı 2. Maddesinde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir. Dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuslu, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır. TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Bu ifade şeklinden yola çıkarak; bir hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralına uyulmamasının müeyyidesinin, bu hakkın açıkça kötüye kullanılmış sayılması ve hukuken korunmaması olduğu kabul edilebilir (Dural / Sarı, s. 225). Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2/I. maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü TMK’ye göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır. Bu ilkeden yola çıkarak somut olay incelendiğinde, davalı şirketin Sermaye Piyasası Kanuna tabi halka açık bir şirket olduğu, hisselerinin BİST’te işlem gördüğü anlaşılmaktadır. Merkezi kayıt kuruluşunun dosya içine gelen 04/03/2019 tarihli yazısından davacının, davalının BİST’te işlem gören hisselerinden 1 adedine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Davaya konu davalı şirketin 2017 yılı olağan genel kurul toplantısı 29/03/2018 tarihinde yapılmıştır. Buradan davacının sahip olduğu davalı şirket hisse miktarı dikkate alındığında davacının asıl amacının davalı şirket ortağı olmak değil yapılacak olan olağan genel kurul toplantısına katılmak olduğu anlaşılmaktadır. Davacı edinmiş olduğu 1 adet hisse sebebiyle davaya konu genel kurul toplantısına katılmış ve genel kurulda görüşülen gündem maddelerinin tamamına muhalefet etmiş olup, hemen hemen aynı gerekçelerle matbu hazırlanmış muhalefet şerhini tutanağa kaydettirmiştir. Davacının sırf davalı şirket genel kurul toplantısına katılmak ve bu toplantının gündem maddelerine (gündem maddelerinin konusu ve görüşülen konular fark etmeksizin) muhalefet etmek ve muhalefet şerhini tutanağa geçirterek iptal davası açmak için iş bu 1 adet davalı şirket hissesini edindiği (elinde tuttuğu) anlaşılmaktadır. Genel kurul toplantısına katılmak ve genel kurul gündem maddeleri konusunda görüş bildirerek oy kullanmak şirket ortaklarına tanınmış bir haktır. Ancak TMK’nın 2/2. Maddesine göre bir hakkın açıkça kötüye kullanımı hukuk düzenince korunamaz. Bu nedenle davacının asıl amacının davalı şirket ortağı olmak olmadığı, sırf davalı şirket genel kuruluna katılmak ve genel kurul kararlarına karşı iptal davası açmak için halka açık şirket olan davalı şirket hissesini (1 adet) satın aldığı, genel kurul toplantısında alınan kararların konusu, içeriği fark etmeksizin tüm alınan kararlara hemen hemen aynı gerekçe ile önceden hazırlanmış şekilde muhalefet ettiği, davacının bu eyleminin dürüstlük kurallarına aykırı olduğu açık olduğundan ve TMK’nın 2/2 maddesine göre hakkın açıkça kötüye kullanımı hukuk düzenince korunmayacağından esas itibarıyla davanın reddine dair mahkeme kararı doğru olmakla davacının istinaf talebinin reddi gerekirken kabulüne ve mahkeme kararının kaldırılmasına dair çoğunluk görüşüne katılmıyor ve muhalif kalıyorum. 02/07/2020