Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/379 E. 2021/292 K. 04.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/379 Esas
KARAR NO: 2021/292 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/10/2019
NUMARASI: 2018/521 Esas 2019/1126 Karar
DAVA: Tazminat – İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 04/03/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
ASIL DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalı şirket arasında 2014-2017 yılları arasında ticari alışveriş yapıldığını, müvekkili firmanın 2014 yılı Mayıs ayı ile Kasım ayı arasında deneme amaçlı 3.5 USD'(dolar)den lO.OOOmetre kumaş alındığını, bu kumaşlardan memnun kalındıktan sonra 2014-2015 yılları arasında 60.000metre kumaş siparişi verilmiş olup, tekrar alım anlaşması yapıldığını, Deneme amaçlı ürünlerin piyasada çok tutulduğunu, ancak daha sonra alınan kumaşlardan üretilen ürünlerin öncekilerin aksine hızlı şekilde satıla ürünlerin bir anda duruduğunu, müşterilerin kumaltan şikayet etmesi ve ürünlerin iade edişlmesi üzerine HİÇ GECİKMEDEN bu konuda yeknik incelemenin yapılması iin …’ne başvurulduğunu, üniversitenin 17/530-17/531 sayılı raporlarına göre 60.000 metre alınan kumaşın deneme amaçlı alınan kumaştan farklı olduğu, kumaşta solma, tüylenme, silinme, yırtılma, renk atma vb.sorunların olduğunun açıkça ortaya konduğunu, Müvekkili firmada şu an işlenmemiş 9720 metre kumaş bulunduğunu, iş bu kumaşların müvekkiline fatura bedeli 8-TL+%8 KDV olarak fatura edildiğini, 1334 adet hazır bitmiş ayıplı ürün bulunduğunu, işlenmiş hazır ürün maliyetinin 25-TL olduğunu, bu kapsamda işlenmiş ürün bedelinin 33.350,00-TL olduğunu işlenmemiş ürün bedeli olarak da 77.760,00-TL asıl alacak ve 6.220,80-TL KDV tutarı ile birlikte alacak miktarının 117.330,80-TL olduğunu, müvekkili firmanın maddi zararları yaznında yıllardır emek ettiği, belirli bir noktaya getirdiği şirketinin itibarındaki bu yıkım derecesindeki olumsuz etkilenmenin ve müşterilerinden gelen yoğun şikayetler neticesinde manevi yönden de büyük bir olumsuzluk yaşadığını, TBK 227.maddenin gerekçesinde öğreti ve uygulamada da kabul edildiği gibi, alıcının hangi seçimlik hakkı kullanmış olursa olsun, ayrıca satılanın ayıplı tesliminden dolayı uğradığı zararlar için genel hükümlere göre tazminat isteme hakkının saklı tutulduğunun belirterek, TTK ve TBK hükümlerine göre kanuna uygun yapılan ihbar sonucu terditli olarak; taraflarına satışı yapılan ürünlerin ayıplı olması nedeniyle sözleşmeden dönülmesine, davalı tarafa ödenen satış bedelinin faizi ile birlikte geri verilmesine, satılan ürün için yapılmış olan İTÜ rapor ücreti 2.000,00-TL ve diğer giderlerin ödenmesine, ayıplı maldan doğan doğrudan zararların tazminine, Mahkemece uygun bulunmaması halinde Kumaşın ayıpsız misli ile değiştirilmesine, ürünün ayıplı çıkması sonucu iade edilen ve satılamayan maallar ile ticari itibarın zedelenmesi ve müşteri çevresindeki kayıp neticesi ortaya çıkan 20.000,00-TL manevi zararın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, tarafların belli bir takvimi kapsayan ve de 2017 Mart ayında sona eren ticari alış verişleri söz konusu olup, kabullerinde olan bu ticari alış- verişten dolayı davalı müvekkilinin davacı-borçludan alacaklı olduğunu, bu amaçla 10/10/2017 tarihinde İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile bakiye 45.731,84-TL alacak için icra takibi başlatıldığını, takibin yetkisiz icra müdürlüğünde başlatıldığına dair vaki itiraz üzerine yetkili Bakırköy …icra Müd.’nün … E.sayılı dosyasından borçluya yeniden ödeme emir gönderildiğini, bu takibe vaki itiraz üzerine takibin durduğunu, vaki itrazın iptali ve takibin devamı için dava açıldığını, davacı tarafın 22/05/2018 tarihinde yani yetkili icra müdürlüğünden gönderilen ödeme emrinin tebliğinden hemen sonra huzurdaki iş bu davayı açtığını, Davalı müvekkil tarafından davacı tarafa, 10/05/2014-18/03/2017 tarihleri arasında toplam 60.658 metre davacının şifahi talebi üzerine taraflar arasında yazılı bir metin, sözleşme ya da e-mail yazışması olmaksızın kumaş satışı yapıldığını, satılan bu kumaşların davacı tarafından pantolon ve kapri üretiminde kullanıldığını, ilk ürünün 10/05/2014 tarihinde, 11/11/2016 tarihinde satılan satılan 2117 metre ürün sonrası daacı tarafa 18/03/2017 tarihinde de 2085 metre ürün satılarak teslim edildiğini, yani ürün tesliminin parti parti yapıldığını, yapılan bu teslimatlardan anlaşılacağı üzere sık aralıklarla ve de küçük metrajlarla devamlı mal kabulü dikkate alındığında davacı yana teslim edilen ürünlerin ayıplı olduğu iddiasının dayanaktan yoksun ve hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu, davalı müvekkil tarafından, davacıya ilk ürünün 10/05/2014 tarihinde, son iki ürünün de 11/11/2016 tarihinde teslim edilen son 2117 metre ürün sonrası davacı tarafa 18/03/2017 tarihinde 2085 metre ürün teslim edildiğini, elinde işlenmemiş ürünün de varlığı dikkate alındığında, ayıplı olduğu iddia olunan işlenmiş ürünler yönünden hem ayıp ihbarının yapılmamış olması, hem de TBK md.231 gereği 2 yıllık sürenin geçmiş olması dikkate alındığında açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile, Müvekkili şirket ile davalı şirket arasında ticari ilişki bulunduğunu, müvekkil şirket ile davalı şirket uzun yıllardır alım-satım ilişkisi çerçevesinde ticaret yaptığını söz konusu ilişkiyi kanıtlar nitelikteki ticari defter ve kayıtlar incelendiğinde durum açıkça anlaşılacağını, davalı şirketin talebi üzerine taraflar arasında yazılı bir metin,sözleşme veya e-mail yazışması olmaksızın kumaş satışı yapıldığını, müvekkili şirketin üstlendiği edimini eksiksiz şekilde yerine getirmesine karşın davalı şirkete satmış olduğu kumaşların bedelinin ödenmediğini belirtmiş. Belirtilen ticari ilişkiden kaynaklanan cari hesap bakiye alacaklarının tahsili amacıyla davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, bu takibe ilişkin olarak borçlu şirketin merkez adresinin … olması nedeniyle yetki itirazında bulunulduğunu talep üzerine yetkili icra müdürlüğüne gönderilen dosyanın Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. sayısına kaydedildiğini, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına sunulan itiraz dilekçesi ile ayrıca dosya borcuna ve fer’ilerine haksız ve kötü niyetli olarak, alacağı sürüncemede bırakmak amacıyla tekrar itiraz edildiğini belirterek itirazın iptaline, icra takibinin devamına, haksız ve kötü niyetli itiraz eden davalının, takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, Davalının itirazlarında haksız olduklarına ilişkin iddialarının yerinde olmadığını, müvekkilinin davacıya böyle bir borcunun bulunmadığını, dosyada davacının iddialarını destekler nitelikteki faturalar dosyaya ibraz edilmemiştir, davacı malların müvekkile teslim edildiği iddiasını ispatla mükellef olduğunu davacının bu hususta sadece ticari defterlere ve satış tablosuna dayanarak malların teslim edildiği iddiası ispat açısından yeterli olmadığını, alacağa ilişkin fatura ve malların teslim edildiğine ilişkin herhangi bir dayanak evrak sunmayan davacının iddialarında haksız olduğunu, davacının soyut ve temeli olmayan iddialarından bahisle huzurda ikame olunan davada müvekkilinin kötü niyetli olduğunu söylemenin hukuka aykırı olduğunu beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/10/2019 tarih ve 2018/521 Esas – 2019/1126 Karar sayılı kararında; “Davalı taraf yetki itirazında bulunmuş yetkili mahkemenin Denizli asliye ticaret mahkemesi olduğunu söylemiştir.Mahkememizce sözleşmenin ifa edileceği yerin mahkememiz sınırlarını kapsadığı anlaşıldığından davacı taraf seçimi gereğince mahkememizin yetkili olduğu görülmüştür. Asıl Davanın tazminat davası birleşene davanın ise cari hesaptan kaynaklanan itirazın iptali davası olduğu görülmüştür. Davacı taraf 14.3.2019 tarihli islah dilekçesinde davasını tamamen ıslah ederek alacak davasına çevirerek ödenen paranın iadesini talep etmiş kumaşın dolar kuru üzerinden alınması nedeniyle 39.314,71 USD olarak ödenmesini istemiş ,ayrıca 20.000 Tl manevi tazminat talebinde bulunmuştur. 1-Asıl davada tarafların aralarındaki ticari ilişki nedeniyle kumaş alım satımı olduğu,deneme amaçlı alınan ürünlerin tutulması nedeniyle daha sonra kumaş aldıkları ancak kumaşların satışının durduğunu kumaşlara şikayetlerin yapıldığı bunun üzerine teknik inceleme yaptırdıkları kumaşların ayıplı çıktığını söyledikleri ,davalının da ayıp ihbarının zamanında yapılmadığını belirttiklerinden öncelikle satılan ürünlerde ayıp olup olmadığı,ayıpın açık-gizli ayıp olup olmadığı yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılmış,neticede ayıbın GİZLİ AYIP niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. İşlenmemiş halde bulunan metresi 8 TL den 9720 metre,Bitmiş 1334 adet ayıplı ürün maliyet adedi 25 Tl dan hesap edildiğinden 117.330,80 TL davacı alacağı hesap edilmiştir. Islah nedeniyle yapılan incelemede ise taraflar arasındaki ticari ilişkinin sona erdiği 18.3.2017 tarihi itibariyle USD kuru 2.9423 üzerinden Tl karşılığının 39.314.71 USD olduğu belirtilmiştir. Asıl dava yönünden yapılan incelemede ,davalı taraf kumaşların ayıplı olmadığını ayıplı olsa dahi zamanında ayıp ihbarının yapılmadığını söylemiş ise de,yapılan incelemede kumaş ayıplarının gizli ayıp niteliğinde olduğu,müşteri memniniyetsizliği üzerine vakit kaybetmeden gerekli labaratuvarlarda tetkikler yapılarak iş bu davanın açıldığı görüldüğünden kumaşların iadesi şartı ile davacı alacağı olan 39.314,41 USD alacağın döviz üzerinden faizi ile davalıdan tahsili gerekmiştir. Manevi tazminat talebi kısmen kabul edilerek olayın oluş şekli davacının ticari itibarinin ayıplı ürünleri piyasaya sürmesi sebebiyle manevi yönden sıkıntı oluşturduğu itibarın sarsıldığı kabul edilerek hakkaniyet ve nesafet ölçüleri gereğince 10.000 Tl olarak takdir edilerek dava tarihinden faiz hükmedilmiştir. 2-Birleşen dava nedeniyle yapılan incelemede. Davacı tarafın cari hesap alacağına dayandığı,tarafların cari hesap ilişkilerinin incelenmesinde davacı … Ltd.Şti nin yevmiye kayıtlarına göre cari hesap bakiyesi 45.731,48 TL olmuş ise de davalı düzenlenen irsaliyelerde teslim eden ve eteslim alan bilgilerinin imza veya plaka bilgilerinin olmadığı ,envanter defterine yazdırılmadığı bu nedenle kayıtlarının aleyhe delil hükmünde bulunduğu, Ancak davalı … LTD.ŞTİ defterlerinde yapılan incelemede davacı cari hesap alacağının 1.655,12TL olarak belirtildiği görüldüğünden,bu miktar kadar cari alacağın kabulü cihetine gidilmiş aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir…”gerekçesi ile, 1-Asıl dava Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/521 esas sayılı dosyası yönünden; a)-Maddi tazminat talebinin KABULÜNE, 39.314,75USD alacağa 3095 sayılı kanun 4/a maddesi uyarınca faiz işletilmesi sureti ile (ıslah tarihi olan 14/03/2019 tarihinden itibaren) davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, (davacı firmada işlenmemiş halde bulunan 9720 metre kumaş ile işlenmiş bitmiş vaziyette bulunan 1334 adet ayıplı tabir edilen ürünün davalı tarafa iadesi şartıyla) b)-Manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜNE, 10.000,00TL manevi tazminatın davalı taraftan alınarak davacıya ödenmesine, 2-Birleşen dava Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1205 esas sayılı dosyası yönünden; a)-Davanın KISMEN KABULÜNE, Bakırköy … İcra Dairesinin … sayılı dosyasında davalı tarafın 1.655,12TL borçlu olduğunun tespiti ile bu miktar üzerinden itirazın iptali ve takibin devamına, b)-1.655,12TL’sına takipten tahsile kadar ticari avans faizi uygulanmasına, c)-İcra inkar tazminatı talebinin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı / birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı / birleşen davada davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesince, asıl dava yönünden yapılan teknik bilirkişi incelemesi için, davacı şirketin dava öncesi rapor aldığı aynı üniversitede çalışan öğretim üyelerinin bilirkişi olarak belirlenmiş olması, davacı şirketin süresinde gözetim ve inceleme yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği ve bu bağlamda süresinde ayıp ihbarında bulunup bulunmadığının araştırılmaması nedeniyle verilen hükmün yeterli hukuki değerlendirme ve delil doğrultusunda kurulmadığını, Dosya kapsamında bulunan ve hükme esas alınan teknik inceleme raporu ile davacı tarafça delil olarak dosyaya sunulan ve taraflarınca itiraza uğrayan raporlar İTÜ öğretim üyesi bilirkişiler tarafından hazırlandığını, mahkeme tarafından yaptırılan bilirkişi raporunun aynı üniversite öğretim üyelerine yaptırılması taraflarınca kabul edilmediği ve 24.12.2018 tarihli dilekçe ile bilirkişi heyetinin başka bir üniversite öğretim üyelerinden oluşturulması talep edildiğini, aynı üniversite öğretim üyeleri tarafından yapılacak incelemenin aynı laboratuvarda ve aynı yöntemlerle yapılacak olması nedeniyle farklı bir bakış açısı getirmeyeceği, bu açık duruma karşın, taraflarınca yapılan itirazlar dikkate alınmaksızın davacı tarafın görüşünü yansıtması muhtemel olan ve farklı bir bakış açısı sunma olanağı olmayan üniversiteden rapor alındığı, nitekim mahkeme tarafından aldırılan raporu hazırlayan İTÜ öğretim üyesi de, dava öncesi kendi üniversitesinde, fakülte bölüm başkanının hazırladığı rapor ile aynı sonuçları sunduğu, aynı kürsüde çalışan öğretim üyelerinin aynı laboratuvarı kullanarak hazırlayacağı raporda farklılık bulunmaması olağan bir sonuç olduğu, bu nedenle davacı tarafın dava öncesi hazırlatarak dosyaya delil olarak sunduğu raporu hazırlayan üniversiteden tekrar rapor alınması objektiflikle bağdaşmayacağı, Bir üniversitenin daha önceki araştırmasını yanlışlayacak bir çalışma ortaya koyması beklenemeyeceğinden, bu haklı talebin kabul görmemesi, raporun objektifliğine olan güveni baştan sarstığı, nitekim, dosyaya ibraz edilen lakin hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmayan müvekkili şirket elinde bulunan kumaş numuneleri (satışı yapılan ürünlerin numuneleri) üzerinde yaptırılan 26.11.2018 tarihli rapor, İTÜ öğretim üyesi tarafından hazırlanan raporun aksine kumaşlarda ayıp olmadığını doğrulamakta olduğu, o halde, her iki tarafın talebi ile hazırlanan özel bilirkişi raporlarını hazırlayan guruptan olmayan başka bir kurumdan, bağımsız bir rapor aldırılması gerekirken, yeniden İTÜ’de aynı fakülte öğretim üyelerine rapor hazırlatılması nedeniyle bu raporun hükme esas alınması haksız olduğu, Yine davacı tarafından dava öncesi İTÜ’ye yaptırılan incelemede raporun sonuç ile başlayan paragrafın da (2 sayfa) “…BÖLÜM ELEMANLARIMIZDAN OLUŞAN UZMAN KURULUMUZ…”ifadesi yer almakta ise de rapor bölüm başkanı yardımcı doçent tarafından imzalandığı, mahkemece aynı üniversitenin aynı bölümünden raporun alındığı gerçeği karşısında davacı tarafın bedel karşılığı yaptırmış olduğu raporun bölüm elemanlarından oluşan uzman kurul kanaati sonrası oluşturulan raporda Prf Dr …’in de kanaatinin olduğu anlaşılmakta olduğu, ya da bu hususun mahkemece dikkate alınması açıklığa kavuşturulması gerekmekte olduğu, İTÜ öğretim üyesi tarafından hazırlanan 26.02.2019 tarihli raporda, davacı tarafça sunulan kumaş örneklerinin, müvekkili şirketten alınan kumaşlar olduğuna dair bir tespit bulunmadığı, bilirkişi … de keşif mahallinde, davacı tarafından sunulan kumaş ve pantolonlar ile taraflarınca sunulan kumaşın teknik anlamda karşılaştırmasını yapamayacağını ifade ettiği, devamla aynı kumaş olduğunun aynı parti ve aynı boyama ürünü olduğunun ispatı ile yapılabileceğini belirtilerek ispat yükü taraflarına ait gösterildiği, oysa davacı taraf öncelikle ürün haline getirilen pantolonların davalı müvekkilinden satın alınan kumaştan yapıldığının ispatı; bunu iddia eden davacı tarafa ait olduğu, bilirkişi tarafından kendi uzmanlık alanına giren bir konudaki sorumluluk ve ispat külfeti, iyi niyetten yoksun şekilde tarafımıza bırakılmış olup, kumaşlarda ayıp olduğunu ispat yükü davacı tarafa ait olmasına rağmen, ilk derece mahkemesince bu hususta hiçbir değerlendirme yapılmadığı, keşif mahallinde yaşananlar sonrası ik derece mahkemesi hakimi tarafından keşif zaptına aktarılan bilirkişi beyanları ve de dosyaya sunulan rapor birlikte değerlendirildiğinde davacı taraf gizli ayıp iddiasını ispatlayamadığı, Kaldı ki, davacının sunduğu kumaşın, taraflarınca sunulan kumaş ile aynı olduğu da iddia edilmediği, zaten, bilirkişinin esas incelemesi gereken de bu husus olduğu, davacı tarafça ayıplı olduğu iddia edilen kumaşın nereden alındığı, kim tarafından imal edildiğinin ve bu kumaşın müvekkili şirketten alınıp alınmadığını ispat yükü taraflarında olmadığı, müvekkili şirketin sattığı bir kumaşın ayıplı olduğu iddia ediliyor ise, öncelikle bu kumaşların müvekkili şirketten alındığının kanıtlanması gerekmekte olduğu, bu hususta ispat yükü, ayıp iddiasında bulunan davacı olduğu, bilirkişinin, kendisine numune olarak verilen kumaşların teknik karşılaştırmasını yapamayacağı beyanı, hazırladığı raporun hiçbir surette geçerliliği olmadığının ilanı olduğu, davacı tarafından incelemeye sunulan kumaşların müvekkili şirketten alındığı kanıtlanamıyorsa, davanın reddi yönüne gidilmesi gerekmekte olduğu, Bu duruma rağmen, davacı tarafça sunulan kumaş numuneleri üzerinde yapılan inceleme sonucunun gösterildiği tablo 1 verileri ile davacı tarafça yine İTÜ Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi öğretim üyesine hazırlattırılan 21.12.2017 tarihli rapor birbiri ile örtüşmediğini, bu durumda, ya davacının iki bilirkişiye farklı numuneler verdiği ya da İTÜ laboratuvarında yapılan testlerin doğru sonuç vermediği anlaşılmakta olduğu, kaldı ki davalı müvekkili tarafından üretilen kumaşlardan kot pantolon yapılması mümkün değil iken; 2017 tarihli rapor için sunulan numunelerin kot pantolon olması dikkate alındığında ortada süresi içinde yaptırılmış bir tespit de söz konusu olmadığını,Dosyada bulunan 26.02.2019 tarihli raporda, davacı tarafından sunulan kumaş örnekleri de dahil olmak üzere, üzerinde inceleme yapılan kumaşların yıkama haslığı, kuru sürtme haslığı, ışık haslığının kabul edilebilir düzeyde olduğunun belirtilmesine karşın, kalite bakımından derecelendirme yapmadan doğrudan yetersiz kabul edilmesi bilimsel bir veri taşımadığı, raporda bilimsel olarak kabul edilebilir değer aralıklarının ne olduğu; numunede çıkan değerlerin ne olduğu belirtilmeksizin doğrudan yeterli- yetersiz şeklindeki değerlendirmenin kabulü mümkün olmadığı, rapor bu haliyle eksik ve de denetime elverişli olmadığı gibi bilimsel olarak da değerlendirilemeyeceği, Davacı tarafça, müvekkilinden satılan alınan kumaşla yapıldığı ve müşteri tarafından iade edildiği iddia edilen pantolonlarla ilgili olarak boncuklanma değerlerinin, ışık ve yaş sürtme haslığının kullanım performansı bakımından yetersiz olarak nitelenebilecek değerde olduğu belirtildiği, bu pantolonların, müvekkili şirketten alınan kumaşlarla üretildiğine dair bir delil bulunmasa da yapılan incelemede değerlendirmeye alınmayan hususlar bulunmakta olduğu, müvekkili şirketten sipariş edilen kumaş, pantolon haline getirildiğinde, niteliği gereği bazı kimyasal işlemlerden geçirilmekte olduğu, kimyasal ilaçlarla yapılan yıkama işleminin yapılıp yapılmadığı ya da yapılmış ise hangi yöntemin kullanıldığının bilinmediğini, bu aşamadaki bir yanlışlık sebebiyle de kumaşın haslığında bozulma olması muhtemel olduğu, zira, davacı tarafça sunulan pantolonda yapılan inceleme sonucunda bulunan değerlerin, yine davacı tarafça sunulan kumaşın inceleme sonucuyla ayrı değerler vermediği görülmekte olduğu, teknik bilirkişi tarafından, davacı tarafından yapılan işlem sonucunda da pantolonların niteliğinin bozulmuş olabileceği değerlendirilmediği gibi ilk derece mahkemesince de bu husustaki dilekçelerimiz dikkate alınmadığını, Müvekkili şirketten satın alınan kumaşlarda ayıp olduğunu kabul etmemekle birlikte, davacı tarafça usule uygun şekilde ve süresinde denetim ve kontrol yükümlülüğü yerine getirilmediği, müvekkili şirkete ayıp bildiriminde bulunulmadığını, TTK/md.23-c uyarınca, malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmesi gerektiği, açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlü olduğu, diğer durumlarda, TBK/md.223-2 uygulandığını, TBK/md.223-1 gereği, alıcı satılan malın durumunu işlerin olağan akışına göre imkan bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorunda olduğu, alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılacağı, raporda, kumaşlarda gizli ayıp bulunduğu ve bu ayıbın laboratuvar testi ile anlaşılmasının mümkün olduğu ifade edildiği, davacı taraf, müvekkili şirketten 2014 yılından itibaren kumaş satın almakta olup, satılanı gözden geçirme yükümlülüğünü zamanında yerine getirmediği, ancak, müvekkilinin alacağını talep ettikten sonra kumaşları laboratuvar incelemesine gönderme gereği duymuş olup, yalnızca bu durum dahi makul sürede malı kontrol yükümlülüğünü yerine getirmediğini göstermekte olduğu, TBK/md.223-2’de, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıbın bulunduğunun sonradan anlaşılması halinde, alıcının durumu hemen satıcıya bildirmesi gerektiği hüküm altına alındığı, alıcı tarafından bildirim yapılmazsa satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılacağı, dolayısıyla, müvekkili şirket tarafından davacıya satışı yapılan kumaşlarda herhangi bir surette ayıp olması halinde dahi, müvekkile usule uygun şekilde bildirim yapılmadığından, satılan malın bu haliyle kabul edildiğini, (Yargıtay HGK 2014/19-861 E. 2016/632 K. 25/05/2016 T., Yargıtay 15 HD 2002/789 E. 2002/2562 K., Yargıtay 15 HD 2006/5479 E. 2007/3213 K.) Satılan üründe gizli ayıp olduğunun kabulü halinde dahi, alıcının bu ayıbı derhal bildirme yükümlülüğü bulunduğu, dosyaya sunulan üniversiteden alınan rapor tarihi 21.12.2017; dava tarihi de 22.05.2018’dir. İki tarih arasında yaklaşık 5 aylık bir süre bulunduğu, davacı taraf yerleşik içtihatlara aykırı olarak gizli ayıp yönünden derhal bildirme yükümlülüğünü ihlal ettiğini, Davacı tarafça, müvekkili şirkete ayıp ihbarında bulunulmadığı gibi, ayıplı olduğu iddia edilen kumaşlara ait örnekler de iade edilmediği, taraflarınca bu kumaşlar üzerinde inceleme yapılmasına olanak verilmediği, ayrıca, müvekkili şirket ne varlığı iddia edilen şikâyetlerden ne de dava öncesi alınan raporlardan haberdar edilmediği, bu noktada, davacı tarafça üretilen pantolonlara şikâyet geldiği belirtilmiş olmasına karşın, bu şikâyetin üretim sürecinden kaynaklanma ihtimalinin de değerlendirilmesi gerektiği, kaldı ki, ürünlerle ilgili şikâyet geldiği iddiası da davacı tarafça kanıtlanmadığı, davacı, bu hususta delil bildirilmemiş ve dosyaya şikâyet alındığına dair hiçbir delil sunmadığı, Müvekkili şirket tarafından, 10.10.2017 tarihli icra takibi ile cari hesap alacağının talep edilmesi üzerine, davacı tarafça alacaklarının sürüncemede bırakmak amacıyla önce hangi kumaşlar üzerinde yaptırıldığı belli olmayan bir rapor alındığı, daha sonra da gizli ayıp iddiası ile huzurdaki dava ikame edildiği, Dosya kapsamında bulunan dilekçede açıklandığı üzere, davacıya yapılan kumaş teslimleri 10.05.2014 – 18.03.2017 tarihleri arasında gerçekleştiği, kumaş teslimleri parça parça 3 yıla yayılan süreçte yapıldığı, özellikle 2014 yılında satışı yapılan kumaşlardan aradan geçen 3,5 yıldan sonra üretim yapılması ve ayıbın da bu tarihte fark edilmesi söz konusu olmadığı, kaldı ki; davacının deposunda bulunan değişik renklerdeki (top halinde)9720 metre kumaşın hangi tarihte alındığı, saklama ve de depolama koşullarının yerinde olup olmadığı da raporda belirtilmemiş ve de denetime elverişli bir rapor sunulmadığını, Müvekkili şirkette, satılan her parti kumaşın numunesi saklanmakta olup, davacı tarafından gizli ayıp iddiası ile açılan dava sonrasında bu kumaş numuneleri üzerinde inceleme yapılmış olup, satılan kumaşlar renk haslığı, yüzey tüylenmesi, boncuklanma yatkınlığı hususlarında kalite standartlarına uygun ve geçerli bulunduğu, işbu inceleme raporu dosyaya sunulduğu, bu noktada, davacı tarafından inceleme yaptırılan kumaşların müvekkil şirketten alınıp alınmadığına dair bir tespitin bulunmadığını, Dolayısıyla, davacı tarafça usule uygun şekilde kontrol yükümlülüğünün yerine getirilmemiş ve ayıp ihbarında bulunulmamış olduğu gibi, dava öncesinde alınan raporlar ile işbu raporun aynı kurum tarafından hazırlanmış olmasına rağmen kumaş ve pantolonların müvekkili şirketten alınıp alınmadığının ve pantolonların yapımı sırasında ayıp oluşup oluşmadığının belirlenememesi nedeniyle de ayıp iddiasını kanıtlanamadığı, İlk derece mahkemesince tahkikat aşamasına son verilerek sözlü yargılama ve hüküm aşamasına geçilen 17.10.2019 tarihli celse tutanağında, asıl dava yönünden müvekkili şirket aleyhine, dava öncesi davacı tarafından alınan rapor ücreti yönünden hüküm kurulmadığı, kısa kararda hükmedilmeyen rapor ücreti gerekçeli karara yazılarak “davacı tarafından satılan ürün için İTÜ’den alınan rapor için sarf edilen 2.000,00 TL rapor ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verildiği, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratan bu durum nedeniyle de karar kaldırılması gerektiği, kaldı ki, dava öncesi davacı tarafından delil olarak sunulmak üzere rapor alınması tamamen kendi tercih ve istekleriyle yapılmış olup, bu tutar hiçbir surette müvekkil şirkete yüklenemeyeceği, Davacı şirket, dava dilekçesinde iade edilen mallar nedeniyle manevi zarara uğradığını iddia etmiş olup, gerekçeli kararda davacının ticari itibarının, ayıplı ürünleri piyasaya sürmesi nedeniyle sarsıldığı gerekçesiyle 10.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiği, davacı tarafça, müşterilerinden şikâyetler aldığı iddia edilmesine rağmen, bu durumu ispatlar delil bildirilmemiş ve dosyaya sunulmadığı, davacı tarafça iddia edilen bu hususa dair delil sunulmamış olmasına rağmen, mahkeme tarafından ayıplı ürünlerin piyasaya sürüldüğü ön kabulü ile manevi tazminata hükmedilmesi hukuka aykırı olduğu, ayrıca, bilirkişi raporunda da taraflarca sunulan kumaş örneklerinin karşılaştırmasının yapılamadığı belirtilmiş olup, davacı tarafından hem dava öncesi hem de sonrasında inceleme için sunulan kumaşların müvekkili şirketten alındığına dair bir tespit yapılamadığı, bu nedenle davacının manevi zarara uğradığını kabul etmemekle birlikte, hangi yöntemle belirlendiği açıklanmayan 10.000,00 TL tutar haksız olmakla birlikte, aksi halde dahi fazla tutarda belirlendiği, Tüm bu hususların yanı sıra, taraflar arasındaki ticari ilişkide düzenlenen faturaların Türk lirası cinsi ile düzenlenmiş olmasına karşın, kurulan hükümde Amerikan Doları cinsinden maddi tazminata hükmedilmesi hukuka aykırı olduğunu, Birleşen dosya yönünden, gerekçeli kararda, talimat mahkemesince müvekkili şirket ticari defterler üzerinde yapılan inceleme sonucunda sunulan raporun sonuç kısmında; “VUK ve TTK’nun belirlediği Yevmiye defterlerinin, Defter-i Kebir ve Envanter defterinin açılış tasdiklerinin kanuni süreler içerisinde yapıldığı ve kayıt altına alındığı tespit edilmiştir. Yevmiye defterinin kapanış tasdiklerinin kanuni süreler içerisinde yapıldığı ve kayıt altına alındığı tespit edilmiştir. İşlemler dikkate alındığında defter sahibi adına lehine delil oluşturmaktadır.” denilerek müvekkili şirkete ait defterlerin alacağı tespit etmek bakımından gerekli tüm şartları taşıdığı açıkça belirtildiği, devamla, işbu kayıtların incelenmesi sonucunda 24.03.2017 tarihi itibari ile davalı … Giyim’den 45.731,48 TL alacağımızın bulunduğu tespit edildiği, bu açık tespite karşın ilk derece mahkemesince, müvekkile ait defterlerin aleyhe delil teşkil ettiği kanaati açıklanmıştır. Hem bilirkişi raporuna referans yaparak hükme esas alan hem de bilirkişinin kanaati ile tam ters bir sonuca varılarak müvekkili şirket defterlerine itibar edilmemesi kabul edilemeyeceği, bilirkişinin uzmanlık alanına dair yapmış olduğu bir tespitin mahkeme tarafından kabul edilmemesi halinde teknik olarak ayrıntılı sebebinin ortaya konulması gerekmekte olduğu, Gerekçeli kararda yazılı hususlar bilirkişi tarafından da tespit edilmiş olmasına karşın alacağın tespite engel olmadığı değerlendirilerek defterlerin müvekkili şirket lehine delil teşkil ettiği yazıldığı, bu nedenle ilk derece mahkemesince yeterli teknik açıklama yapılmadan defterlerin müvekkili aleyhine delil teşkil edeceği kanaati tarafımızca kabul edilmemekte olduğu, bilirkişi raporu ile davalıdan 45.731,48 TL alacağın varlığı ortaya çıkmış olup, birleşen dava hakkında kurulan kısmi kabul kararının kaldırılmasını talep ettiklerini, İlk derece mahkemesi tarafından taraf iddia ve de savunmalarının gerekçeli kararında tartışılmadığı; özellikle de ayıp ihbarının süresinde yapılmamasına dair savunma ve de beyanların neden dikkate alınmadığı tartışılmaksızın hüküm tesis edildiği, oluşa aykırı olarak davacı yanın tespiti ile dava süresi arasından 5 ay gibi bir zaman bulunmasına rağmen;”,,,kumaş ayıplarının gizli ayıp niteliğinde olduğu, müşteri memnuniyetsizliği üzerine vakit kaybetmeden gerekli laboratuvarlarda tetkikler yapılarak iş bu davanın açıldığı…” şeklinde değerlendirme yapıldığı, bu değerlendirme tüm dosya kapsamına aykırı olduğu, daha önce de belirttikleri üzere; davacı tespit ve de dava arasında 5 aylık bir süre söz konusu olduğu, Birleşen dosyada 10.10.2017 günü İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyasından başlatılan ilamsız icra takibine yetki itirazında bulunulduğu, dosya yetkili Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyasına da 7.5.2018 tarihinde itiraz edildiği, davacı; davalı müvekkili tarafından başlatılan icra takibinden 2 ay sonra 21.12.2017 de tespit yaptırdığı, neticesini taraflarıyla paylaşmadan 5 ay beklediği, yetkili icra dairesinde başlatılan takibe itiraz edildikten 15 gün sonra iş bu dava açıldığı, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, asıl davanın reddine, birleşen davanın tam kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava; taraflar arasındaki kumaş satış sözleşmesi kapsamında, davalı tarafından satılan ürünlerin ayıplı olduğu iddiasıyla sözleşmeden dönme sonucunda davalı firmaya ödenen satış bedelinin faiziyle birlikte iadesi, bu seçimlik hakkın kabul görmemesi halinde misliyle değişimi ve manevi zararın tazmi talepli maddi ve manevi tazminat davasıdır. Birleşen dava ise, davalı-birleşen dosya davacısı tarafından davacı-birleşen dosya davalısı aleyhine açık hesap ticari ilişkiden kaynaklı bakiye alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır. Asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili 14/03/2019 tarihli dilekçesi ile davasını tamemen ıslah ederek ayıba dayalı seçimlik hakkını kullanmakla ürünün ayıpsız benzeri ile değişimi seçimlik hakkından vazgeçtiğini,dava dilekçesi ile isterilen TL. Alacağının dolar kuru üzerinden istendiğini belirterek maddi tazminat talebinin 39.314,71 USD.olarak ödenmesini talep etmiştir. Mahkemece, 1-Asıl davada maddi tazminat davasının kabulüne, manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, 2-Birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalı / birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında yazılı bir satış sözleşmesi olmadığı gibi, sipariş formu da bulunmamaktadır. Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır. Taraflar arasındaki somut uyuşmazlık, davalı tarafından davacıya 10/05/2014-18/03/2017 tarihleri arasında yapılan kumaş satışlarının ayıplı olup olmadığı, ayıp var ise gizli ayıpmı açık ayıpmı olduğu,ayıplı olduğu iddia edilen ürünlerin davalı tarafından satılan ürünler olup olmadığı, süresinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı, ayıplı satışdan kaynaklı davacı-birleşen davada davalının davalı-birleşen davada davacıdan alacaklı olup olmadığı ve birleşen davada da davacının cari hesaptan kaynaklı birleşen dosya davalısından alacaklı olup olmadığı ve miktarı noktasındadır. Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının malları müvekkiline teslim edildiği iddiasını ispatla mükellef olduğunu ileri sürmüş isede taraf ticari defterleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde faturaların her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, taraf defterleri arasındaki uyumsuzluğun davacı-birleşen dosya davalısının defterlerinde 01/01/2017 tarihinde toplam 7 adet eksik gelen açıklamalı kayıt ile 41.852,64 TL.lik tahsilat sütununa girilen tutardan kaynaklandığı belirtilmiştir. Davalı vekilinin ayıplı olduğu iddia edilen kumaşların ve bu kumaşlardan dikildiği iddia edilen pantolanların müvekkili tarafından satılan kumaşlar olmadığını, davacının bu iddiasını ispatlamak zorunda olduğu ve süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunulmadığı ve İTÜ raporuna yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde, Davacının analiz yaptırdığı gerekse mahkemece yargılama kapsamında üzerinde inceleme yapılan kumaş ve pantolonların davalı tarafından davacıya teslim edilen ürünler olup olmadığı yönünde bilirkişi raporunda bir tesbit olmadığı, davalı tarafça bu savunmanın asıl davaya verdiği cevap dilekçesi ve bilirkişi heyetinden alınan kök rapora karşı verdiği itirazlarını içerir beyan dilekçesinde de ileri sürüp itiraz ettiği halde mahkemece verilen gerekçeli kararda bu yönde bir değerlendirme yapılmadığı tesbit edilmiştir. Taraflar TTK 16 madde hükmünce tacir olduğundan Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’nin 13/10/2015 tarih ve 2015/8094 Esas, 2015/12630 Karar sayılı içtihadında da belirtildiği üzere ayıp ihbarının TTK’ nın 18/3. maddesinde hükme bağlanan usullerle ve TTK’ nın 23/3. maddesinde öngörülen süreler içinde ve satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak gizli ayıp olması halinde BK’ nın 223. maddesinin 2. ve 3. fıkralarında belirtildiği üzere öğrenildiğinde derhal yapılması gerektiği gözetildiğinde, Davacının ayıp iddiasını ve ayıp ihbarının yasal süre içerisinde ve TTK nun belirttiği şekilde geçerli olarak yapıldığını kanıtlaması gereklidir. Davalı tarafça ayıp ihbarının süresi içerisinde yapılmadığını yargılama aşamasında verdiği cevap ve beyan dilekçeleri ile de ileri sürdüğü halde mahkemece verilen gerekçeli kararda ayıbın gizli ayıp olduğu kabul edildiği halde ayıp ihbarının TTK. 18/3 maddesinde hükme bağlanan usullerle ve TBK. 223. maddesinin 2. ve 3. fıkralarında belirtildiği üzere öğrenildiğinde derhal yapılması gerektiği gözetildiğinde, davacının ayıp iddiasını ve ayıp ihbarının yasal süre içerisinde ve TTK nun belirttiği şekilde geçerli olarak yapılıp yapılmadığı konusunda bir değerlendirme yapılmadığı tesbit edilmiştir. Davalı tarafça bilirkişi raporuna yönelik itirazlarını içerir verdiği beyan dilekçesinde, mahkemece alınan teknik inceleme raporu ile davacı tarafça delil olarak dosyaya sunulan ve taraflarınca itiraza uğrayan raporların İTÜ öğretim üyesi bilirkişiler tarafından hazırlandığını, mahkeme tarafından yaptırılan bilirkişi raporunun aynı üniversite öğretim üyelerine yaptırılması taraflarınca kabul edilmediği belirtilerek başka bir kurumdan yeni rapor alınması talep edildiği halde mahkemece bu yönde olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği tesbit edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 297 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. Anılan Yasa’nın 297 ve 298. maddeleri uyarınca mahkeme kararları, asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Taraflar, ancak kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilirler.(Yargıtay 11. HD 2019/3137 Esas 2020/3699 Karar) Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da kanun yolu incelemesi sırasında gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. Davalı vekilinin, taraflar arasındaki ticari ilişkide düzenlenen faturaların Türk lirası cinsi ile düzenlenmiş olmasına karşın, kurulan hükümde Amerikan Doları cinsinden maddi tazminata hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğuna yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, Somut olayda, taraflar arasındaki satışa konu faturalarda satış bedeli TL. Cinsinden düzenlendiği, davacı dava dilekçesi ile alacağı TL. Cinsinden talep ettiği, davacı davasını ıslah ederek dava dilekçesindeki seçimlik hakkından dönerek ıslah dilekçesi ile borcun yabancı para (USD) üzerinden tahsilini talep etmiş ise de mahkemece Yargıtay 11 HD.nin 11/02/2020 Tarih ve 2018/4145 Esas- 2020/1212 Karar sayılı içtihadındaki tesbitler ve TBK. 99 Madde hükmü gözetilerek talebin yerinde olup olmadığı değerlendirilmeden ıslah dilekçesi doğrultusunda yabancı para üzerinden (USD) davanın kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin birleşen davaya yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, Mahkemece, Davacı tarafın cari hesap alacağına dayandığı,tarafların cari hesap ilişkilerinin incelenmesinde davacı … Ltd.Şti nin yevmiye kayıtlarına göre cari hesap bakiyesi 45.731,48 TL olmuş ise de davalı düzenlenen irsaliyelerde teslim eden ve teslim alan bilgilerinin imza veya plaka bilgilerinin olmadığı ,envanter defterine yazdırılmadığı bu nedenle kayıtlarının aleyhe delil hükmünde bulunduğu gerekçesiyle birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş isede, taraf ticari defterleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde faturaların her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, taraf defterleri arasındaki uyumsuzluğun davacı-birleşen dosya davalısının defterlerinde 01/01/2017 tarihinde toplam 7 adet eksik gelen açıklamalı kayıt ile 41.852,64 TL.lik tahsilat sütununa girilen tutardan kaynaklandığı belirtilmiştir. Davacı-birleşen dosya davalısının ticari defterlerinde 01/01/2017 tarihinde toplam 7 adet eksik gelen açıklamalı kayıt ile 41.852,64 TL.lik tahsilat sütununa girilen tutar davalı-birleşen dosya davacı alacağından düşülmüş isede bu kaydın neye istinaden yapıldığı, davacı-birleşen dosya davalısının kayıtlarında gözüken ve davalı-birleşen dosya davacısı kayıtlarında gözükmeyen bu tahsilat kayıtlarına ait belgelerin ibrazı sağlanarak bu yönde davalı-birleşen dosya davacısının beyanının alınmadığı, buna göre bu kayıtların yerinde olup olmadığının değerlendirilmediği tesbit edilmiş olup davalı-birleşen dosya davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Davalı-birleşen dosya davacı vekili asıl davaya yönelik verdiği cevap dilekçesinde, davanın TBK 231 madde gereği 2 yıllık süre içerisine açılmadığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği halde, mahkemece zamanaşımı defi yönünde olumlu/olumsuz bir karar verilmediği ve yönde davalı tarafça istinaf olmasada bu konuda olumlu/olumsuz bir karar verilmemesi yerinde görülmemiştir. HMK’nın 297. maddesine uygun olarak verilmeyen kararın istinaf aşamasında denetlenmesine imkan bulunmamaktadır. 28/07/2020 tarih 31199 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7251 Sayılı Kanun ile değişik HMK.nın 3531-a-6 mad. uyarınca; Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması halini de bu madde kapsamında değerlendirmek gerekecektir. Sonuç itibariyle, yukarıda açıklanan nedenler ile asıl davada davalı- birleşen davada davacı vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkeme kararının HMK’ nın 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, tarafların delilleri toplanmak suretiyle yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- Asıl davada davalı- birleşen davada davacının asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17/10/2019 tarih ve 2018/521 Esas 2019/1126 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, toplam (44,40.TL+44,40.TL+3.649,00.TL=) 3.737,80.TListinaf karar harcının talep halinde asıl davada davalı- birleşen davada davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 04/03/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.