Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/323 E. 2022/216 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/323 Esas
KARAR NO: 2022/216 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/10/2019
NUMARASI: 2018/485 Esas 2019/935 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/02/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin eşarp sektöründe faaliyet gösterdiğini ve davalıya ürün satışı yaptığını, davalının müvekkiline 73.722,36-TL borçlu olduğunu ve borcun ödenmediğini, alacağın tahsili için İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı icra dosyasından davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalı tarafça takibe itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, yapılan itirazın hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın kabulü ile takibe yapılan itirazın iptaline, davalının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı tarafa usulüne uygun olarak dava dilekçesi tebliğine rağmen süresinde cevap dilekçesi sunulmadığı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 15/10/2019 tarih ve 2018/485 Esas – 2019/935 Karar sayılı kararında;”…Dosya kapsamı değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında davalı tarafça cari hesap alacağının ödenmediği iddiası ile takip başlatıldığı, davalı tarafından yapılan itiraz üzerine takibin durduğu, Mahkememizce yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde; davacının ticari defter ve kayıtlarına göre davalıdan 57.670,46 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, davalının ise davacıya 8.537,80 TL borçlu olduğu, taraf kayıtları arasındaki farkın 22/09/2016 tarih ve 49.132,66 TL bedelli faturadan kaynaklandığı, bu fatura yönünden davacı tarafından fatura konusu malların teslim edildiğinin kanıtlanamadığı yine davalıya ait BA formalarında da bu faturaya ilişkin bir kaydın bulunmadığı anlaşılmakla, davacının davalı defterlerinde yer aldığı gibi 8.537,80 TL alacaklı olduğu kanaatine varıldığından…”gerekçesi ile, 1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, davalının İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptaline, takibin 8.537,80 TL üzerinden devamına, takip tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi uygulanmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine,2-Alacak tutarı 8.537,80 TL’nin %20 oranında hesap edilen 1.707,56 TL inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 3-Davalı tarafın kötü niyet talebi isteninin koşullar oluşmadığından REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İstinafa konu kararın usul ve esas yönünden yasalara aykırı olduğunu, Müvekkili şirkete İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca FETÖ/PDY kapsamında yürütülmekte olan 2014/47593 soruşturma nolu dosyası çerçevesinde yapılan başvuru üzerine İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2016/3302 D. İş sayılı 27.07.2016 tarihli kararı ile CMK 133 mad. uyarınca kayyım atandığını, daha sonra da 22.11.2016 tarih 678 sayılı KHK’nin yayınlanması ile müvekkili şirket yönetimi TMSF’ye geçtiği, halihazırda yönetim TMSF’nin bağlı bulunduğu Bakanlık tarafından görevlendirilen Yönetim Kurulu üyeleri tarafından yürütülmekte olduğunu, devamla; 690 sayılı KHK yayınlanmış olup, ilgili KHK Madde 73 Bend 6 uyarınca TMSF’nin kayyum atadığı şirketlerin açtıkları davalarda harçtan muaf oldukları düzenleme altına alındığını, Müvekkili şirket davalıya aralarındaki mutabakat gereği ürün satımı gerçekleştirmiş olup, satım karşılığı müvekkil şirketin bakiye alacağı kaldığını, söz konusu borç ödenmediğinden taraflarından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile davalı aleyhine cari hesap alacağına dayalı ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalı taraf icra dosyasına yapmış olduğu itiraz ile müvekkili şirkete herhangi bir borcu olmadığından bahisle takibe, borca, faize ve tüm ferilere haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiğini, davalının vaki itirazı yersiz ve hukuki dayanaktan yoksun olup davalı tarafın itiraz amacı müvekkili şirketin likit olan alacağının tahsilini imkansızlaştırmak ve geciktirmek olduğunu, nitekim söz konusu haksız ve mesnedsiz olarak yapılan itirazın iptali için dava açıldığı ve yerel mahkemece davanın kısmen kabulü ile davalının itirazının kısmen iptaline, takibin 8.537,80.TL üzerinden devamına, alacak tutarı 8.537,80.TL’nin %20 oranında hesap edilen 1.707,56.TL icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verildiğini, ne var ki yerel mahkemenin vermiş olduğu kısmen kabul kararı usul ve yasalara aykırı olup, icra dosyasına yapılan itirazın iptaline yönelik karar verilmesi gerekmekte iken aksi yönde kısmen kabul kararı usul ve yasalara aykırı olduğunu, Her ne kadar huzurdaki davayı 73.722,36.-TL üzerinden açılmış ise de, bu husus sehven yapıldığını, müvekkili şirketin davalı taraftan takip tarihi itibariyle olan alacağı 57.670,46.-TL olduğunu, Hükme esas alınan 18/12/2018 tarihli bilirkişi raporu hatalı ve hukuka aykırı olarak hazırlanmış olup yaptıkları itirazın dikkate alınmamasının hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişinin yetki aşımı yaparak davalı tarafın defterlerini resen incelediğini, Hükme esas alınan bilirkişi raporu incelendiğinde müvekkili şirketin defter ve kayıtlarının talepleri üzerine yerinde incelenmesinin yanı sıra, davalı tarafın da defter ve kayıtlarının incelendiğini, bu durum taraflarında büyük şaşkınlık yarattığını, zira, dava dosyasında davalı tarafın ne cevap dilekçesi, ne beyan dilekçesi, ne de herhangi bir vekile ait vekaletnamesi bulunmakta olduğunu, davalı taraf 06.11.2018 tarihli ön inceleme duruşmasına da katılmadığı, 30.11.2018 tarihli incelemeye de gelmediğini, tüm dosya kapsamına bakıldığında davalı tarafın dosyayı takip ettiğine dair en ufak bir beyan veya dilekçe bulunmadığını, Bilirkişi raporunun Sayfa 3/8 son paragrafında dahi ” …incelemenin yapılacağı 30.11.2018 tarihinde saat:14:00 da davalı taraf vekili duruşma salonunda hazır olup yerinde inceleme talep etmiş, davalı tarafı temsilen kimsenin gelmediği tespit edilmiştir…” yazılmakta olduğunu, HMK 278.maddesinin; “(1) Bilirkişi, görevini, mahkemenin sevk ve idaresi altında yürütür. (2) Bilirkişi, görev alanı veya sınırları hakkında tereddüde düşerse, bu tereddüdünün giderilmesini, her zaman mahkemeden isteyebilir.” hükmünü içermekte olduğunu, yasa maddesine göre bilirkişi görevini ancak mahkemenin sevk ve idaresi altında yapabileceğini, görev ve yetki alanı ile ilgili bir tereddütü olursa da bunun için mahkemeye görüş için başvurabileceğini, ancak davaya konu olaydaki gibi dosyayı takip etmeyen davalı tarafla haricen iletişim kurarak, şirket merkezine giderek kendi kendine inceleme yapması açıkça görev ve yetki sınırının aşımı demek olduğunu, Bilirkişi kendisine verilen yetki sınırını aştığı, resen adres araştırma yaptığı, davalılarla haricen iletişim kurduğu ve davalı şirket merkezinde kendilerinin de hazır bulunmadığı bir ortamda davalının defterlerini incelediğini, bu durumun kabulünün mümkün olmadığını, Bilirkişinin 22.09.2016 tarih 49.132,66.TL miktarlı faturanın imzasız olduğu iddiası ile Yargıtay içtihatları da sunarak hukuki mütallada bulunması yetki aşı olduğunu, (HMK madde 266) Maddede yer alan düzenlemeyle, hâkimin, genel hayat tecrübeleri uyarınca sahip olunması gereken bilgilerle çözümleyeceği konularla, hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konular hakkında, bilirkişiye başvuramayacağı; ancak, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlarda, bilirkişiden yararlanabileceği açıkça hüküm altına alındığını, burada sözü edilen özel bilgiden maksat, hukuk bilimi dışında, belirli bir bilim dalının araştırıp ortaya koyduğu sonuçlara ilişkin bilgi olduğu, ancak, yer yer, hukukun spesifik alanlarına ilişkin hukukî bilginin de, özel bilgi kavramının kapsamı içerisinde mütalaa edilip bilirkişi­lik kurumunun kapısının aralanmaya çalışılması yönünde bir eğilimin belirmesi nedeniyle, 270’inci maddede, özel bilgiye işaret edilirken, açıkça, “hukuk bilimi dışında” şeklinde bir vurgu yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu, Öte yandan, hukuk kurallarını re’sen araştırıp bulma ve olaya uygulama, zaten hâkimin işi olduğu, bu kural uyarınca, hukukî sorunların en yetkin bilirkişisi, hakimin kendisi olduğu, sözü edilen kuralı öngören ve Kanunun 33’inci maddesinde yer alan “Hukukun uygulanması” başlıklı düzenleme de “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmünde, hâkimin hukukî sorunlarda, bilirkişiye başvurmasının mümkün olamayacağının bir başka kanıtını teşkil etmekte olduğu, yine, anılan kurala paralel olarak, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 2’nci maddesi­nin birinci fıkrasında, hakimin, Türk kanunlar ihtilâfı kurallarına göre, yetkili olan yabancı hukuku da re’sen uygulamakla ödevli olduğu hususu hükme bağlandığını, en genel çerçevede ise hukuka uygun olarak hüküm verme işinin, münhasıran hakimin işi olduğuna, Anayasanın 138’inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde açıkça işaret edildiğini, bu noktada itiraza konu bilirkişi raporunda bilirkişinin söz konusu faturada eksiksiz teslim alan bilgilerinin boş olmasından bahisle bir Yargıtay kararı da sunarak taraflarının malı teslim ettiğine dair yazılı belge sunması gerektiği yönünde görüş ve kanaati açıkça mahkemenin yetkisine gasp olduğunu, kaldı ki davalı taraf cevap dilekçesi vermediği için malı teslim almadıklarına ilişkin herhangi bir savunması da bulunmadığını, taraf olarak dahi bu husus mahkemeye süresi dışında beyan edilirse savunmanın genişletilmesi yasağına aykırı olması gerekirken, bilirkişi adeta kendi kendine davalı tarafın beyanı olmadan faturaya konu malları davalı tarafın teslim almadıklarını iddia etmekte olduğunu, bilirkişi raporunu hazırlayan bilirkişinin görev tanımı; yeminli mali müşavir ve bağımsız denetçi olduğunu, kendisinin bir avukat, bir hakim gibi içtihat yorumlayarak görüş bildirmeye çalışmakta olduğunu, uzmanlık alanı olmayan bir konuda hukuki mütaala vermesi nedeniyle de verdiği bilgi yarım, eksik ve hatalı olduğunu, Cevap dilekçesi vermeyen davalı tarafın delil gösterme hakkını yitireceğini, (HMK Madde 127 (1) ) Huzurdaki davada ise davalı taraf süresi dışında dahi dosyaya cevap dilekçesi sunmadığını, buradaki ihtilaf konusu ise süresi içinde cevap dilekçesi vermeyen tarafın delillerinin dikkate alınıp alınmayacağı hususu olduğunu, bu konuda Yargıtay HGK güncel bir karar vererek cevap dilekçesini süresinde vermeyen taraf delil gösterme hakkını yitireceği yönünde hüküm kurduğunu, (Yargıtay HGK 2014/2-695 E.- 2016/522 K. 20.04.2016 Sayılı Kararı)Davaya konu olayda da davalı taraf cevap dilekçesi vermediğini, bu noktada davalı tarafın defter ve kayıtları delil olarak değerlendirilip hükme esas teşkil etmesinin usul hukukuna aykırı olduğunu, Faturada imzanın olmaması malın teslim edilmediğine ilişkin tek başına delil niteliğinde olmadığını, Davalı tarafın dosyada cevap dilekçesinin bulunmaması, faturaya konu malı teslim almadığına dair herhangi bir savunmasının olmaması ve bilirkişinin resen bu hususa dikkat çekmeye çalışması nedeniyle savunmanın genişletilmesine muvafakatinin olmadığını beyan ettiğini, ayrıca davalı tarafın defter ve kayıtlarının delil olarak dikkate alınacağını kabul ettikleri anlamına gelmemek kaydıyla BA-BS formlarının celbi talep edildiğini, Gelen yazılarda her ne kadarda BA-BS formlarında fatura gözükmüyorsa da; yukarıda da açıkça izah edildiği üzere öncelikle davalı tarafın 22.09.2016 tarih, 49.132,66.TL bedelli faturaya ilişkin malları teslim almadığına ilişkin bir savunmasının olmaması, bu hususun bilirkişi tarafından belirtilmesi, davaya cevap dilekçesinin verilmemesi nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı uyarınca davalı tarafın delil sunma hakkını yitireceği ve defter ve kayıtlarının delil olarak dikkate alınamayacağı, bilirkişinin dosyada hiçbir savunma ve beyanı olmayan davalı hakkında resen araştırma yaparak şirket merkezlerine gidip yokluğunda bilirkişi incelemesi yapmasının Usul Hukuku’na aykırı olması nedeniyle öncelikle müvekkili şirket kayıtları dikkate alınarak müvekkilinin takip tarihi itibariyle 57.670,46.TL alacağı yönünde davanın kabulü gerekirken BA-BS formlarının araştırılması usul hukukuna aykırılık teşkil ettiği, hükme esas alınan bilirkişi raporuna yaptıkları itirazın da dikkate alınmadan verilen karar usul ve yasalara aykırı olup, aleyhlerine olan kısımlarının bozulmasını talep etme zorunluluğu doğduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulü ile davaya konu icra dosyasındaki itirazın 57.670,46.-TL üzerinden iptaline kararı ile davalı aleyhine kabul oranında %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine, istinaf incelemesinin sonuna kadar tehir-i icra kararı verilmesine, yargılama harç ve masraflarının karşı tarafa tahmil edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının kötü niyet talebinin reddi kısmının yasaya ve usule aykırı olduğunu, kararın kötü niyet tazminatına ilişkin kısmının kaldırılarak lehlerine kötü niyet tazminatına karar verilmesinin gerektiğini, Kötü niyet tazminatının şartları gerçekleşmiş olup, yerel mahkemece hükmedilmemiş olmasının kanuna aykırı olduğunu, yerel mahkemenin kötü niyet tazminatının neden reddedildiğine ilişkin gerekçesinin dahi belirtilmediğini, İcra İflas Kanunu’nun 67/2 maddesi’nde; “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” hükmünün mevcut olduğunu, Davaya konu İstanbul … İcra Dairesi’nin … esas sayılı takip dosyası ile 73.722,36-TL davalıdan talep edildiğini, Yerel mahkeme nezdinde alınan bilirkişi raporunda; davacının ticari defterlerinde 57.670,46-TL alacaklı gözüktüğünü, ancak bu tutara dahil olan 49.132,66-TL tutarındaki fatura bedelinin imzasız olduğu ve ürünün teslimine ilişkin belge ibraz edilmediği gerekçesiyle, 8.537,80-TL tutarında alacaklı olduğu, yönünde değerlendirmede bulunulduğunu, Davacı taraf; bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde sehven hata yapıldığını, gerçekte 57.670,46-TL tutarında alacaklı olduklarını beyan ettiği ve 49.132,66-TL tutarındaki fatura bedelinin kabul görmesinin hatalı olduğu yönünde itirazda bulunduğunu, ancak bu fatura konusu ürünlerin teslimine ya da faturanın davalıya tebliğine ilişkin bilgi belge sunmadığını, davacı; dava dilekçesinde davalının ticari defter ve kayıtlarına da dayandığını, bilirkişi marifetiyle davalının defterlerinde yapılan inceleme neticesinde; davacının, 8.537,80-TL tutarında alacaklı olduğu tespit edildiğini, Davalının usulüne uygun tutulmuş defterlerinde, 49.132,66-TL tutarındaki fatura bedelinin kaydı bulunmadığını, davacı faturayı düzenlediğini, ancak ne ürünler ne de ilgili fatura davalıya ulaştırılmadığını, kanun nezdinde kötü niyet tazminatına hükmedilmesi için gerekli olan kötü niyet şartı açıkça gerçekleştirildiğini, Davacının, ürünü ve faturayı teslim etmediği halde defterlerine işlediğini, buna rağmen alacaklı olduğunu iddia ettiğini, davacı ticari defterlerinde bile tutar takip tutarının altında olduğunu, kaldı ki davacı davanın ilerleyen safhasında takibin fazla tutardan başlatıldığını ikrar ettiğini, bunca hususa rağmen yerel mahkeme kötü niyet tazminatının reddine karar verdiğini, Anayasal hükümler gereği her mahkemenin kararlarını gerekçeli olarak açıklaması gerektiğini, (Anayasa 141/3. madde)Davalı tarafın karar anına kadar yargılamanın her aşamasında kötü niyet tazminatı talep etme hakkının bulunduğu yargı kararları uyarınca sabit olduğunu, ( İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 36. Hukuk Dairesi’nin 2017/2421 Esas, 2019/199 Karar numaralı, 07/02/2019 tarihli kararı)İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin kötü niyet tazminatına ilişkin kararının kaldırılmasına, taraflarınca yapılacak incelemenin HMK uyarınca duruşmalı yapılmasına, lehlerine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, cari hesap alacağının tahsili talebiyle başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.Mahkemece,1-Davanın kısmen kabulü ile, davalının İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptaline, takibin 8.537,80 TL üzerinden devamına, takip tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi uygulanmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı, davaya cevap vermemiş ve münkir sayılmıştır.Davalı vekili icra dosyasına verdiği itiraz dilekçesinde, takibe, yetkiye, borca, borç ilişkisine, borcun nedeni ve kaynağı ile faize itiraz ettiğini belirtmiştir.
DAVACI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE,Davacı vekili, her ne kadar bilirkişinin yetki aşımında bulunarak davalı defterlerini de incelediği iddia etse de,davacı dava dilekçesinin hukuki deliller kısmının 5. maddesinde tarafların ticari defter ve kayıtlarına delil olarak dayandığı, kaldıki HMK. 31 madde uyarınca hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü dahilinde ve HMK’ nın 222/1 ve TTK’ nın 83/1 maddesine göre mahkemece ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin incelenmesine taraflardan birinin talebi olmadanda karar verebileceği hükmü birlikte değerlendirildiğinde ve mahkemece ön inceleme duruşmasının ara kararı uyarınca bilirkişiye tarafların ticari defterlerini incelemek üzere HMK. 218 madde uyarınca yetki verdiğide gözetildiğinde davalı tarafın talebi olmadan bilirkişinin davalının ticari defterlerini incelemesinde usul ve yasaya aykırı bir durum olmadığından davacı vekilinin, bilirkişinin yetki aşımı yaparak davalı tarafın defterlerini resen incelediğine yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, davacının cari hesap bakiyesine göre davalıdan takip tarihi itibariyle 57.670,46 TL alacaklı olduğu, davacı defterlerinde kayıtlı olan 22/09/2016 tarih ve 49.132,66 TL bedelli faturanın ise irsaliyeli fatura olmasına rağmen teslim alan kısmında isim imza bulunmadığı, davalı kayıtlarında yapılan incelemede ise davalı ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun olarak tutulduğu, davalı defterlerine göre, davacıya 8.537,80 TL borçlu olduğu, 22/09/2016 tarih ve 49.132,66 TL bedelli faturanın davalı kayıtlarında yer almadığı, taraf kayıtları arasındaki farkın bu faturadan kaynaklandığı , davacı tarafça ihtilafa konu 22/09/2016 tarih ve 49.132,66 TL bedelli fatura yönünden kayıt ibraz edilmediği belirtilmiştir.Davacı ticari defterlerinde kayıtlı olan ve davalı defterlerinde kayıtlı olmayan, taraf ticari defterleri arasındaki farkın sebebini oluşturan 22/09/2016 tarih ve 49.132,66 TL bedelli irsaliyeli faturada teslim alan ve teslim eden imzası olmayıp davalı tarafça icra dosyasına verilen itiraz dilekçesinde açıkça borcun kaynağına, sebebine itiraz edilip fatura içeriği kabul edilmediğinden imzasız irsaliyeli fatura içeriği malların teslim edildiğinin / verildiğinin ispat külfeti davacı satıcıya aittir.Kural olarak satıcı mal teslimini kanıtlamak zorundadır. Davacının belgeyle doğrulanmayan defter kayıtları kendisi lehine delil olarak kabul edilemez. Dolayısıyla tek başına, teslim alan imzası bulunmayan sevk irsaliyesinin davacı defterlerinde kayıtlı olması malın teslimini ispata yeterli olmadığından fatura içeriği malların teslimi sonucunu doğurmaz. Mahkemece malların teslimine ilişkin belge ve imzasız irsaliye faturasının imzalı örneğini ibraz etmek üzere davacı vekiline süre verilmesine rağmen davacı tarafça fatura içeriği malların teslim edildiğine dair kayıt ve belge ibraz edilmediği, mahkemece davalı tarafa ait BA formlarının celbi sonucu yapılan incelemede ihtilafa konu fatura yönünden bir kaydın olmadığı tespit edilmiş ve davacı tarafça imzasız irsaliyeli fatura içeriği malların teslim edildiğinin isbat edilemediği anlaşılmakla, davacı vekilinin malın teslim edildiğine yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. (Yargıtay11. Hukuk Dairesinin 2020/3142 Esas- 2021/4987 Karar sayılı kararı, Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’nin 2016/7819 Esas – 2017/2738 Karar sayılı kararı,Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’nin 2014/12574 Esas- 2014/16692 Karar sayılı kararı benzer mahiyettedir.)HMK’nın 146.maddesine göre hakim delillerden davanın yeterince aydınlandığı kanaatine varırsa tahkikatı bitirebilir. Bu hükümle birlikte yukarıda belirtilen tesbitler ve ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde ; mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacı vekilinin hatalı ve hukuka aykırı olarak düzenlenen bilirkişi raporu doğrultusunda karar verildiğine yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.İlk Derece Mahkemesince sunulan deliller, bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler ışığında mahkemece verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin aksi yöndeki tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Davacı taraf dava dilekçesindeki deliller bölümünde yemin deliline dayanılmakla, davalıya yemin teklif edilebilecek ise de mahkemece davacıya bu hususta yemin teklif etme hakkı hatırlatılmamış, davacı tarafça da bu hususta ayrıca bir talepte bulunulmamıştır. İstinaf incelemesi istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılmaktadır. Davacıya yemin teklif etme hakkının mahkemece hatırlatılmadığı hususu istinaf sebebi olarak ileri sürülmediğinden, dairemizce belirtilen eksiklik kararın kaldırılma sebebi yapılmamıştır.(Yrg.19.HD.09/05/2018 T.2017/5093 E.20182596 K.)
DAVALI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, İİK’nın 67/2. maddesine göre kötü niyet tazminatına karar verilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetli olarak yapıldığının ispatlanması gerektiği, dosya kapsamı ile davacının kötü niyetli olarak davalı aleyhine takip başlattığının ispatlanmadığı dikkate alınarak, davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Sonuç olarak, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı ve davalının istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı harçtan muaf olduğundan, istinaf harçları konusunda karar verilmesine yer olmadığına,3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden davalı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 583,21.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 145,80.TL harcın mahsubu ile bakiye 437,41.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/02/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.