Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/300 E. 2022/606 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/300 Esas
KARAR NO: 2022/606 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/01/2019
NUMARASI: 2015/978 Esas 2019/32 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/04/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, Müvekkilinin “güneşten enerji elde etmek izin güneş elektrik santrallerinin planlanması pazarlanması” alanında faaliyet gösterdiğini, taraflar arasında 01/08/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 13/07/2010 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi imzalandığını, sözleşme kapsamında kararlaştırılan ücret,n ilk 5 ay için toplam brüt 27.500,00-TL ve 01/01/2011 tarihinden itibaren yıllık 72.000,00-TL olduğunu, ancak davalının müvekkilinin işyerinden ayrıldığı tarihte aylık brüt ücretinin 9.000,00-TL olarak tespit olunduğunu, davalının müvekili ile rekabette bulunmayacağını tahahhüt ettiğini, davalının sözleşme ekindeki sır saklama ve gizlilik prensipleri uyma yükümlülüğü ve rekabet yasağını imzaladığını, rekabet yasağı uyarınca davalının müvekkiline rekabet avantajı sağlayan bilgileri gizlilik içinde tutacağını, ticari sır sayılan gizli bilgileri yetkili makamın onayı olmadan müvekkili şirket dışına çıkarmayacağını, davalının ticari sırları saklama ve gizlilik prensiplerine uyma yükümlülüğü ile rekabet yasağı konusundaki yükümlülüklerine aykırı davranması halinde en son brüt aylık ücretinin 16 katı tutarındaki miktarı müvekkiline Rekabet Yasağı’nın 2. Maddesinde kabul, beyan ve taahhüt ettiğini, davalının 31/12/2012 tarihinde kendi isteğiyle davacı müvekkilinin işyerinden ayrıldığını, davalının 06/12/2012 tarihli istifa dilekçesi dava dilekçesinin ekinde olduğunu, davalının davacı müvekkili şirketten ayrıldığı tarihten iki yıl geçmeden İstanbul Ticaret Sicilinde kayıtlı olan ve aynı alanda faaliyet gösteren 5 farklı şirket kurduğunu, diğer 4 farklı şirkette de yönetim kurulu üyesi sıfatıyla göre aldığını, davalının rekabet yasağına uymaması nedeniyle müvekkilinin zarar gördüğünü, davanın kabulü ile davalının rekabet yasağına aykırı davrandığının tespitine, en son brüt aylık ücretin 16 katına karşılık 144.000,00-TL’nin müvekkiline ödenmesine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinde müşteriler ile doğrudan rekabet yaratan faaliyetlerin yasaklandığını, müvekkilinin ortak veya yönetim kurulu üyesi olduğu şirketler ile davacının veya müşterilerinin iştirak alanları aynı olmadığı gibi, ortak müşterileri vb.’nin de olmadığını, aynı alanda faaliyet göstermeyen, birbirlerinin müşteri çevrelerine etki etmeyen şirketler sebebiyle rekabet yasağının ihlalinden bahsedilemeyeceğini, davacının da dilekçesinde belirttiği üzere, 13.07.2010 tarihli İş Sözleşmesinin eki niteliğindeki Sır Saklama ve Gizlilik Prensiplerine Uyma Yükümlülüğü ve Rekabet Yasağı başlıklı Sözleşmenin rekabet yasağını düzenleyen (h) bendinde; “… ayrıldığı tarihten itibaren 2 yıl süre ile şirketin doğrudan müşterileri ile ya da ayrılmadan önce şirket adına iletişim kurduğu, görüşme yürüttüğü ya da teklif verdiği potansiyel müşterileri ile ticari bir oluşuma girmemeyi ya da “Güneşten Elektrik Üretimi” faaliyetleri yürüten diğer sektör firmalarında İşverenin yukarıda tanımlanan müşterileriyle doğrudan rekabet yaratacak davranışlarda bulunmamayı ve sadece bu anlamda, yani yukarıda tanımlanan müşteri ilişkileriyle, doğrudan rekabet yaratan çalışmalar yapacak, doğrudan veya dolaylı ortaklık ilişkisi kurmamayı, kendisine ait veya ortak olacağı bir işyeri kurmamayı ve buna ilaveten İşverenin tüm ticari sırlarını … açıklamamayı peşinen kabul ve taahhüt eder.” denildiğini, Söz konusu madde kapsamında rekabet yasağının ihlalinden bahsedebilmek için şirketin doğrudan müşterileri ile ya da ayrılmadan önce şirket adına iletişim kurduğu, görüşme yürüttüğü ya da teklif verdiği potansiyel müşterileri ile iş yapmak veya müşterileriyle doğrudan rekabet yaratacak davranışlarda bulunmasının gerekli olduğunu, davacı ile müvekkilinin faaliyet gösterdiği veya ortağı olduğu şirketlerin hiçbir bağlantısı bulunmadığı gibi, aynı müşteri kitlesine de hitap etmediğini, dolayısıyla rekabet yasağının bir ihlalinin söz konusu olmadığını, müvekkilinin 01.08.2010 – 31.12.2012 yılları arasında Proje Geliştirme Müdürü olarak görev yaptığı … firması, kendi dava dilekçelerinde belirtildiği gibi lisanslı elektrik üretimi yapıp üretilen elektriği elektrik piyasasına satan firmalarla çalışan bir şirket olduğunu, müvekkili tarafından ortak olunan veya yönetim kurulu üyeliği yapılan şirketlerin tümü kendi öz tüketimi için “lisanssız” elektrik üretimi yapmakta olan şirketler olduğunu, lisanslı elektrik üretimi ve lisanssız elektrik üretimi tamamen ayrı mevzuatlara ve prosedürlere tabi olan faaliyet alanlar olduğunu, bu iki alanda faaliyet gösteren şirketlerin birbirleri ile rekabet etme ihtimallerinin olmadığını , söz konusu rekabet yasağının tek taraflı olarak düzenlendiğini, tamamen işçi aleyhine ve işçinin mahvına sebebiyet verecek şekilde hazırlandığını, yalnızca işvereni koruyacak şekilde oluşturulan bu tür anlaşmaların gerek Yargıtay kararlarında gerekse doktrinde geçersiz sayıldığını, fazlaya dair her türlü talep ve dava haklarının saklı kalmak kaydıyla; müvekkilinin hiçbir surette davacı, iştirakleri veya müşterileri ile rekabet etmemiş olması ile davacının bir zararının oluşmamış olması, taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinin Yargıtay yerleşmiş içtihatları gereğince geçersiz olması nedenleriyle, davacı tarafından mesnetsiz olarak açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı tarafa tahmiline, karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 23/01/2019 tarih ve 2015/978 Esas – 2019/32 Karar sayılı kararında; “…Davalı vekilinin bilirkişi …, … ve … tarafından sunulan rapora itiraz etmesi üzerine davalı itirazlarının tek tek irdelenmesi için ek rapor alınmasına karar verilmiş, bilirkişiler tarafından mahkememize sunulan ek raporda davalı itirazları tek tek irdelenerek kök rapordaki kanaat tekrarlanmıştır. Bilirkişi raporu dosyadaki delil durumuna, ticaret sicil kayıtlarına, hadiseye ve hukuka uygun bulunarak mahkememizce benimsenerek …”gerekçesi ile, Davanın KABULÜNE Davalının rekabet yasağına aykırı davrandığının tespitine 144.000,00-TL maddi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Davacı … Anonim Şirketi (“…”) tarafından müvekkilİ … aleyhine ikame edilen huzurdaki istinaf başvurusuna konu dava ile; müvekkilinin iş sözleşmesinin ekinde yer alan rekabet yasağını ihlâl ettiği iddiası ile müvekkilinin 16 aylık brüt ücretine tekabül eden 144.000 TL tutarındaki cezai şartın tahsili talep edildiğini, Yerel Mahkeme ne davanın esasını ne de cezai şart hükmünü hukuken hiç incelemediğini, yerel mahkemenin tümüyle hukuki olan davanın esasını, teknik bilirkişilere bıraktığı, onlar ne dediyse ona göre karar verdiğini, oysaki davanın esası teknik değil hukuki olduğunu, bilirkişiler tümüyle hukuki mesnetten yoksun, maddi vakıalarla örtüşmeyen, tarafsızlığına gölge düşmüş raporlar hazırladığı ve bu raporlara göre de hüküm kurulduğunu, sonuç olarak ise müvekkilinin çalıştığı süre boyunca elde ettiği toplam maaşından daha fazlasını cezai şart bedeli olarak davacıya geri ödemek zorunda bırakıldığını, oysa ki davaya konu rekabet yasağı şartı Yargıtay içtihatları gereği geçersiz olduğunu, nihayetinde söz konusu kararın kanuna aykırı olup bozulması gerektiğini, Öncelikle dava konusu rekabet yasağı Yargıtay içtihatları uyarınca geçersiz olduğunu, rekabet yasağının ucu bucağının belli olmadığını, ne coğrafi olarak ne de işin türü bakımından sınırlandırılmadığını, Dava konusu iş sözleşmesinin ekinde yer alan rekabet şartı yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca geçersiz olduğunu, dosya kapsamına defalarca sunulan beyanlarda bu durum tekrar tekrar dile getirilse de yerel mahkemece dikkate alınmadığını, Müvekkilinin iş sözleşmesinin ekinde yer alan “Sır Saklama ve Gizlilik Prensipleri Uyma Yükümlülüğü ve Rekabet Yasağı” başlıklı metnin rekabet yasağına ilişkin kısmının; “Çalışan … ayrıldığı tarihten itibaren iki (2) yıl süre ile şirketin doğrudan müşterileri ile ya da ayrılmadan önce şirket adına iletişim kurduğu, görüşme yürüttüğü ya da teklif verdiği potansiyel müşterileri ile ticari amaçlı herhangi bir oluşuma gitmemeyi ya da “Güneşten Elektrik Üretimi” faaliyetleri yürüten diğer sektör firmalarında İşverenin yukarıda tanımlanan müşterileriyle -doğrudan rekabet yaratacak çalışmalarda bulunmamayı-, ve sadece bu anlamda, yani yukarıda tanımlanan müşteri ilişkileriyle, doğrudan rekabet yaratacak çalışmalar yapacak, doğrudan veya dolaylı ortaklık ilişkisi kurmamayı, kendisine ait ya da ortak olacağı bir işyeri kurmamaya- ve buna ilaveten İşveren’in tüm ticari sırlarını (örneğin: İşveren’in stratejisini, iş modellerini ya da tüm diğer ticari sırlarını) açıklamamayı … Peşinen kabul ve taahhüt eder.” şeklinde olduğunu, Yerleşik içtihatlar uyarınca Yargıtay; rekabet yasağı sözleşmesinin geçerliliğini değerlendirirken sözleşmenin konu, yer ve zaman koşulları bakımından geçerliliğini incelemekte olduğunu, Yargıtay aynı zamanda işçinin müşteri çevresine ve iş sırlarına ulaşma olanağına sahip olup olmadığını, işverenin önemli derecede zarara uğrama tehlikesinin bulunup bulunmadığını incelemekte olduğunu, bu koşullardan herhangi birinin bulunmaması halinde akdedilen rekabet yasağı sözleşmesi geçersiz olacağını, Somut olaydaki rekabet yasağı şartının taraflarınca tetkikinde bu şartların birçoğunu sağlamadığı ve geçersiz olduğunun görülmekte olduğunu, Dava konusu rekabet yasağına coğrafi sınır getirilmediğini, zira “herhangi bir oluşuma girmeme” gibi oldukça geniş, muğlak ve kuşatıcı ifadelerle bütün ülke yasağın kapsamı altına alındığını, örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2018/1403 E, 2019/6061 K. Sayılı 02.10.2019 tarihli kararında rekabet yasağının yer yönünden belirsiz olması nedeniyle geçersiz olduğuna hükmettiğini,Rekabet yasağı işin türü bakımından da sınırlandırılmadığını, rekabet yasağında “güneşten elektrik üretimi” gibi geniş bir ifade kullanılarak yine oldukça geniş bir ifade kullanılarak tek uzmanlığı ve iş tecrübesi güneşten elektrik üretimine dayanan müvekkilinin, Anayasa ile güvence altına alınmış çalışma ve sözleşme özgürlüğü, ekonomik özgürlüğü, kendini gerçekleştirme hakkı ve teşebbüs özgürlüğü ortadan kaldırıldığını, Öte yandan; rekabet yasağı müvekkiline dayatıldığını, genel işlem koşulu niteliğinde olduğunu, geçersizliğinin hüküm altına alınması gerektiğini, zira, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2010/25792 E. 2013/10539 K. sayılı ve 28.03.2013 tarihli kararında da belirtildiği gibi; “Bu durumda işçinin özel olarak korunması gerekeceğinden rekabet yasağına, genel işlem koşulları alanında geçerli olan ilkeleri uygulamakta tereddüt gösterilmemelidir.” şeklinde olduğunu, Rekabet yasağı ayrıca tek taraflı cezai şarta bağlandığını, bir an için rekabet yasağının geçerli olduğu kabul edilse bile, yasağın ihlâlinin sonucuna bağlanan cezai şart geçersizdir zira tek taraflı olarak kararlaştırıldığını, rekabet yasağına karşılık, davacı işveren hiçbir karşı edim üstlenmediğini, Hiçbir şekilde rekabet yasağının geçerliliği yahut ihlâl edildiği kabul edilmemekle birlikte; 144.000 TL tutarındaki cezai şart müvekkilinin ekonomik mahvına sebebiyet verecek nitelikte olduğunu, tekrar etmek gerekirse; rekabet yasağına karşılık, davacı işveren hiçbir karşı edim üstlenmediğini, 818 sayılı BK’nın 161. maddesi hükmü uyarınca cezai şartın ortadan kaldırılması yahut tenkisi gerekmekte olduğunu, öyle ki müvekkilinin 08.09.2010 – 31.12.2012 tarihleri arasında (yaklaşık 2 yıl 4 ay) SGK’lı olarak çalıştığı bir işyerinden aldığı ücretin 16 ayını vergileri ile birlikte brüt ücret üzerinden geri ödemek zorunda bırakıldığını, yani müvekkili kazandığından daha fazlasını iade ile yükümlü tutulduğunu, bir başka deyişle müvekkilinin 2 yıl 4 ay bedelsiz çalıştırılıp, bir de davacı yan bundan kazanç sağlamış olduğunu, Hiçbir şekilde dava konusu rekabet yasağının geçerli olduğu kabul edilmemekle birlikte, dava konusu rekabet yasağı açıkça davacının müşterileri veya şirket adına iletişim kurduğu görüşme yürüttüğü ya da teklif verdiği potansiyel müşterileri ile sınırlı olduğunu, Dava dosyasında bahsi geçen şirketlerin hiçbiri davacının müşterisi ya da potansiyel müşterisi olmadığını, Davaya konu rekabet yasağının lafzından; rekabet yasağının kapsamının davacının müşterileri yahut müvekkilinin iletişim hâlinde olduğu potansiyel müşterilerle sınırlı olduğu açıkça anlaşılmakta olduğunu, buna mukabil, davacı dosya kapsamına şirketlerin adresleri, yönetim kurulu üyelikleri, ortakları dışında bu şirketlerin kendi müşterileri ile nasıl ilişkili olduğunu ispata yarar hiçbir bilgi belge sunamadığını, Dosya kapsamına müvekkilinin evvelki vekilleri tarafından sunulan yazılı beyanlarda, dava konusu edilen şirketlerin rekabet edici nitelikte olmadığı, davacı ile yahut müvekkili ile ilişkisiz olduğu tekrar tekrar dile getirilmişse de yerel mahkemece hukuki mesnetten uzak ve maddi vakıalarla bağdaşmayan bilirkişi raporlarına itibar edildiğini, Hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte, dava konusu sözleşmeye uygulanacak 818 sayılı BK’nın 348/2 maddesi uyarınca rekabet şartının geçerli olabilmesi için müvekkilinin istihdam edildiği sürece edindiği bilgileri kullanmasının işverenin önemli bir zarara uğramasına sebebiyet verecek nitelikte olması gerektiğini, bu somut olayda olanaksız olduğunu, çünkü huzurdaki davaya konu lisanssız güneş enerjisi sektöründe rekabet edilmesi kanun gereği imkansız olduğunu, zira lisanssız güneş enerjisi sektörü devletin satın alma garantisine tabi bir sektör olduğunu, 1 mw kapasiteye kadar güneş enerjisi santrali kuran her gerçek yada tüzel kişi kanuni 10 yıl süreyle yine kanunen belirlenmiş 13,3 ABD Doları Cent / kWh bedel üzerinden ürettiği elektriği devlete satabileceğini, devlet bu elektriği satın alacağını kanunla garanti ettiğini, İsteyen herkesin gerebildiği bir piyasada, devletin döviz üzerinden satın alma garantisi de varken müvekkilinin rekabet yasağını ihlal ettiğinden ve davacıya zarar verme tehlikesi yarattığından bahsedilemeyeceğini, zira ortada rekabetçi bir piyasa olmadığını, aksine devletin satın alma garantisi olduğunu, nihayetinde yerel mahkeme kararı ve bilirkişi raporları fahiş bir hata üzerine kurulu olduğunu, bir an için müvekkilinin aynı sektörde faaliyet gösterdiği kabul edilse bile bu faaliyetin rekabet edici nitelikte olması kanun gereği olanaksız olduğunu, hal böyle olunca da yanlış hukuki yorumlarla dolu bilirkişi raporlarına üzerine kurulu yargılama, müvekkili aleyhine açık bir haksızlığa neden olduğunu, Hiçbir şekilde geçerli bir rekabet şartının varlığını ve müvekkilinin rekabet edici davranışlara giriştiğini kabul etmemekle birlikte; 818 sayılı BK’nın 348/2 hükmü uyarınca; işçi işverenin üretim sırları ve müşteri çevresi hakkında bilgi edinme olanağına sahip olsa dahi işbu bilgilerin kullanılması işverene önemli bir zarar verebilecek mahiyette değil ise taraflar arasında akdedilen rekabet yasağı sözleşmesi geçerli olmayacağını, yani bilgi sahibi olma olgusuna ek olarak, bunun yanında söz konusu bilgilerin işçiler tarafından kullanılması işveren için esaslı bir zarar görme potansiyeli yaratıyorsa; bu iki şart arasında nedensellik- illiyet bağı var ise; akdedilen rekabet yasağı sözleşmesi geçerli olacak; aksi taktirde yukarıda da bahsedildiği üzere iki şart arasında nedensellik- illiyet bağı yok ise sözleşme baştan itibaren hüküm ve sonuç doğurmayacağını, (syf 548, Gümüş, Mustafa Alper “Borçlar hukuku Özel Hükümler” İstanbul 2013) Bu bilgiler ışığında somut olaya dönülecek olursa; yerel mahkeme, dosya kapsamındaki bilirkişi raporlarından bilhassa; “Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimine ilişkin Yönetmeliğin “ihtiyaç fazlası enerjinin satın alınması başlıklı 18.maddesinde (1 Ekim 2013 ÇARŞAMBA tarihli Resmi Gazete) lisanssız elektrik üretimi ile iştigal eden gerçek veya tüzel kişilere, üretecekleri ihtiyaç fazlası elektrik enerjisinin YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynaklan Destekleme Mekanizması) kapsamında 10 yıl süre ile … veya diğer görevli tedarik şirketleri tarafından avantajlı fiyatlar üzerinden satın alınması konusunda Devlet tarafından teşvikler sağlanmıştır. Yani davalı tarafça oluşturulan projelerde (lisanssız) ihtiyaç fazlası enerjinin satılarak davacı taraf ile rekabet ortamı yaratılabilecektir. ” kısmını alıntılayarak hüküm kurduğunu, Gerçekten de bilirkişilerin tespit ettiği gibi ülkemizde dünyanın birçok yerinde olduğu gibi yenilenebilir enerjiyi teşvik maksadıyla devletin satın alma garantisi olduğunu, bu satın alma garantisi de dolara endeksli olduğunu, zira yenilenebilir enerji sektöründe ilk yatırım maliyeti yüksek olduğundan devlet dövize endeksli satın alma garantisi ve vergi muafiyetleri ile yatırımcıları teşvik etmekte olduğunu, Davacının dillendirdiği iddiaların doğru olduğu kabulü ile devam edecek olursak: dava konusu şirketlerin tabi olduğu hukuki rejim de; 2 Ekim 2013 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan ELEKTRİK PİYASASINDA LİSANSSIZ ELEKTRİK ÜRETİMİNE İLİŞKİN YÖNETMELİK tarafından çizildiğini, söz konusu Yönetmelik ve 6094 sayılı YEKDEM kanunu uyarınca; dava konusu şirketler lisanssız elektrik üretimi yapmakta olduğunu, bu husus taraflar arasında ihtilafsız olduğunu, Nihayetinde bu şirketlerin ürettiği ihtiyaç fazlası elektrik devlet garantisi ile 10 yıl boyunca 13,3 USD cent / kWh tarife üzerinden devlet tarafından satın alınmakta olduğunu, dolayısıyla bu piyasada rekabet ortamı olmadığını, herkes aynı bedelle devlete satmakta olduğunu, tüm üreticilerin bu piyasaya girme nedeni de tamamen devlet garantisinin varlığı olduğunu yoksa elektrik piyasasında güneş enerjisi santrali yatırımı yapmak hiç de makul bir girişim olmadığını, söz konusu devlet garantileri sonucunda binlerce yabancı şirketin de ülkemizde yatırımlar yaptığı bilinmekte olduğunu, zira bu yatırımların birbiri ile rekabet etmesi gibi bir durum söz konusu olmadığını, Hiçbir şekilde geçerli bir rekabet şartının varlığını ve müvekkilinin rekabet edici davranışlara giriştiğini kabul etmemekle birlikte; örneğin; bilirkişiler, raporlarında müvekkille ilişkili olduğu iddia edilen sair şirketler ile davacının benzer bölgelerde EPDK’ya lisanssız elektrik üretimi yapmak üzere başvuru yaptığından bahisle rekabete girişildiğini tespit ettiğini, bu tespitin abesle iştigal örneği olduğunu, zira aynı coğrafi bölgede yüzlerce santral kurulabileceğini, tüm bu santraller de devletin alma garantisine tabi olarak 13,3 USD Cent / kWh tarife üzerinden üretim yapılabileceğini,Nihayetinde bir an için müvekkilinin edindiği bilgileri kullandığı kabul edilse dahi, rekabetçi olmayan bir piyasada davacının zarara uğrama olanağı olmadığından rekabet yasağı şartının geçersiz olduğunun kabulü gerekmekte olduğunu, gerek bilirkişiler gerekse de yerel mahkeme bu hususu atlayarak fahiş bir yanılgıya düştüğünü, Bilirkişi raporlarının tarafsızlığına ilişkin şüpheler giderilmeksizin hüküm kurulduğunu, Dosya kapsamındaki bilirkişi raporları abesle iştigal örneği olduğunu, bilirkişiler yalnızca hukuki yorum yapmakla yetinmediği, müvekkilinin aleyhine olacak şekilde dosya kapsamında bulunmayan vakıaları da araştırdıklarını, itirazlarına rağmen yerel mahkeme kararı da bu raporlar üzerine kurulduğunu, Bilirkişi ek raporunda aynen “davalı, … üniversitesi endüstri mühendisliği bölümünü TÜRKİYE DERECESİ İLE (270/850.000 KİŞİDE) burslu kazanmış olup, bölümünü derece ile bitirmiştir ve oldukça başarılı bir akademik geçmişe sahiptir” şeklinde açıklama yer aldığını, Dava dosyasının taraflarınca tetkikinde bu bilginin dosya kapsamında yer aldığı tespit edilemediğini, bu durumda bu bilgileri davacı şirket müvekkilinin çalıştığı dönemdeki sohbetlerinden edinmiş olabileceğini, bu bilgilerin bilirkişilere nasıl ulaştığının ise bilinmediğini, Özel hukuk yargılamasına “taraflarca ibraz edilme” ve “taleple bağlılık” ilkeleri hakim olduğunu, ne mahkemenin ne de bilirkişilerin öne sürülmemiş vakıaları inceleme, araştırma görev ve sorumlulukları olmadığını, aksi davranışın yargılamanın tarafsızlığına gölge düşüreceğini, hâl böyle olunca; salt bilirkişi raporlarına dayalı yerel mahkeme kararının bozulması gerektiğini, Sonuç olarak, devletin dövize endeksli sabit fiyattan alım garantisi verdiği bir pazarda her nasılsa müvekkilinin rekabet ettiği iddiası bilirkişi raporlarında kendisine yer bulduğu, yerel mahkemece de kabul gördüğünü, Oysaki ortada ne rekabet olduğu ne de hukuken geçerli bir rekabet yasağı olduğunu, rekabet yasağı hiçbir biçimde sınırlandırılmadığını, işveren hiçbir karşı edim üstlenmediğini, dava konusu sektörde davacının zarar görme olanağı olmadığını, Yasak geçerli olsa bile sonucuna bağlanan cezai şartın geçersiz olduğunu, cezai şart tek taraflı belirlendiğini, genel işlem şartı niteliğinde olduğunu, Müvekkilinin Dava neticesinde 144.000 TL’si ana para olmak üzere neredeyse 200.000 TL’ye varan ve çalıştığı süre boyunca kazanmadığı bir meblağı ödemek zorunda bırakıldığını, müvekkilinin hem 2 yıl 4 ay ücretsiz çalıştığı hem de üzerine bedel ödemiş olacağını, Tüm bu hüküm dava dosyasında taraflarca bildirilmediği “müvekkilinin dereceyle Bilkent’e girdiği” “dereceyle mezun olduğu” gibi tespitler içeren bilirkişi raporları esas alınarak kurulduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın esastan reddine, istinaf incelemesinin duruşmalı yapılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet aktinde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükümlerin ihlali nedeniyle cezai şart istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne, davalının rekabet yasağına aykırı davrandığının tespitine 144.000,00-TL maddi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı … ile davacı şirket arasında 01/08/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 13/07/2010 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi imzalandığını, iş sözleşmesinde davalının görev tanımının proje geliştirme müdürü olarak düzenlendiği, davalı 06/12/2/12 tarihli dilekçesi ile 31/12/2012 tarihi itibariyle istifa ettiğini belirtip davacı şirketten ayrıldığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinin eki niteliğindeki Sır Saklama ve Gizlilik Prensiplerine Uyma Yükümlülüğü ve Rekabet Yasağı başlıklı Sözleşmenin rekabet yasağını düzenleyen (h) bendinde; “… ayrıldığı tarihten itibaren 2 yıl süre ile şirketin doğrudan müşterileri ile ya da ayrılmadan önce şirket adına iletişim kurduğu, görüşme yürüttüğü ya da teklif verdiği potansiyel müşterileri ile ticari bir oluşuma girmemeyi ya da “Güneşten Elektrik Üretimi” faaliyetleri yürüten diğer sektör firmalarında İşverenin yukarıda tanımlanan müşterileriyle doğrudan rekabet yaratacak davranışlarda bulunmamayı ve sadece bu anlamda, yani yukarıda tanımlanan müşteri ilişkileriyle, doğrudan rekabet yaratan çalışmalar yapacak, doğrudan veya dolaylı ortaklık ilişkisi kurmamayı, kendisine ait veya ortak olacağı bir işyeri kurmamayı ve buna ilaveten İşverenin tüm ticari sırlarını … açıklamamayı peşinen kabul ve taahhüt eder,” denilmektedir. Aynı sözleşmenin 2. Maddesinde ise;” rekabet yasağı konusundaki taahhütlere aykırı davranması halinde almakta olduğu son brüt aylık ücretinin 16 katı tutarındaki meblağı cezai şart olarak 1 hafta içinde işverene ödemeyi peşinen kabul ve taahhüt eder,” denilmektedir. Dosyaya ibraz edilen ücret bodrosuna göre davalının davacı şirkette çalıştığı dönemde aldığı son brüt ücretinin aylık 9.000,00 TL. Olduğu anlaşılmıştır. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle fesih edilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklanan süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterli sayılmalıdır.” (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı). 6098 sayılı TBK’nın 445. maddesi “(1)Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.(2)Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” hükmünü haiz olup, anılan madde hükmü ile 6098 sayılı Kanun 818 sayılı Kanun’dan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Ayrıca aynı Kanun’un 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir,” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır.Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığının veya aşırı nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.(Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 10.04.2019 tarihli 2018/1393 E., 2019/2838 K. sayılı emsal kararı). Davalının davacı şirketten 31/12/2012 tarihinde istifa suretiyle işten ayrıldıktan sonra 2 yıllık rekabet yasağı süresi içerisinde mahkemece alınan bilirkişi raporunda belirtildiği üzere 18/09/2014 tarihinde kurulan … A.Ş., 21/08/2014 tarihinde kurulan … A.Ş., 21/08/2014 tarihinde kurulan … A.Ş., 12/09/2014 tarihinde kurulan … A.Ş.’de kurucu ortak olduğu, … A.Ş., … A.Ş., … A.Ş.’de ise yönetim kurulu üyelikleri yaptığı, bu şirketlerin şirket merkezlerinin İstanbul olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda;”… Dava dosyası içerisinde ve davalının delil listesinde “ortağı olduğu şirketlerin hepsinin kendi öz tüketimi için lisansız elektrik üretimi yaptığı, bu iki alanda faaliyet gösteren şirketlerin birbirleri ile rekabet etme ihtimallerinin mümkün olmadığı” yönündeki savunmasını doğrular nitelikte yeterli veri olmadığını, “Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimine ilişkin Yönetmeliğin “ihtiyaç fazlası enerjinin satın alınması başlıklı 18.maddesinde (1 Ekim 2013 ÇARŞAMBA tarihli Resmi Gazete) lisanssız elektrik üretimi ile iştigal eden gerçek veya tüzel kişilere, üretecekleri ihtiyaç fazlası elektrik enerjisinin YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynaklan Destekleme Mekanizması) kapsamında 10 yıl süre ile … veya diğer görevli tedarik şirketleri tarafından avantajlı fiyatlar üzerinden satın alınması konusunda Devlet tarafından teşvikler sağlanmıştır. Yani davalı tarafça oluşturulan projelerde (lisanssız) ihtiyaç fazlası enerjinin satılarak davacı taraf ile rekabet ortamı yaratılabilecektir. Davalı … ın yetkilisi olduğu iddia edilen … A,Ş. , … A,Ş. şirketlerin proje yaptığı bölgelerin (il/ilçe), davacı tarafa ait proje bölgeleri ile aynı şehirler bulunduğu (Malatya, Kayseri, Karaman vb.) tespit edilmiştir. Davalının, ortağı olduğu şirketlerin hepsinin kendi öz tüketimi için lisanssız elektrik üretimi yaptığı, bu iki alanda faaliyet gösteren şirketlerin birbirleri ile rekabet etme ihtimallerinin mümkün olmadığı yönündeki savunmasını doğrular nitelikte yeterli veri olmadığı, davalı tarafça oluşturulan projelerde (lisanssız) ihtiyaç fazlası enerji satılarak davacı taraf ile rekabet ortamı yaratılabileceğinin kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Buna göre rekabet yasağı kaydının geçerliliği için zararın gerçekleşmesi şart olmayıp, işçinin edindiği bilgilerin iş verenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikte olması yeterlidir. Bilirkişi raporundaki tesbitlere göre bu tehlikenin var olduğunun ve haksız rekabet yasağının ihlal edildiğinin kabulü gerekmiştir. TTK’nın 22. maddesi uyarınca ceza-i şarttan tenkis hükmü tacir hakkında uygulanamaz ise de, davalının şirket ortağı olması ona tacir sıfatını kazandırmayacağından somut olayda TBK’nın 182/3. maddesinin uygulanma kabiliyetinin bulunduğu, bir olayda cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı belirlenirken, tarafların ekonomik durumları, borçlunun ödeme gücü, alacaklının, asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yararla cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul ve adil ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun borcunu yerine getirmemek suretiyle sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı gibi hususlar dikkate alınması gerektiği, ilk derece mahkemesince, ceza-i şart miktarı tayin olunurken bu hususlar dikkate alınarak hakkaniyete uygun miktarda indirim yapılmadığı görülmekle; Buna göre davalının davacı şirkette çalıştığı süre, davalının ekonomik durumu, cezai şart miktarının fahiş olduğuda gözetilerek TBK 182.m. uyarınca cezai şarttan 1/2 oranında indirim yapılarak davanın 72.000,00 TL. üzerinden kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken yukarıdaki şekilde davanın kabulüne karar verilmesi yerinde olmayıp bu nedenle davalı vekilinin istinaf sebebi kısmen yerinde görülmüştür. Sonuç itibariyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle, cezai şart miktarının fahiş olduğuda gözetilerek TBK 182.m. uyarınca cezai şarttan 1/2 oranında indirim yapılarak davanın 72.000,00 TL. üzerinden kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/01/2019 tarih ve 2015/978 Esas – 2019/32 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 1-Davanın KISMEN KABULÜNE, Davalının rekabet yasağına aykırı davrandığının tespitine, 72.000,00-TL maddi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 2-Fazlaya ilişkin talebin reddine,
İLK DERECE YÖNÜNDEN: 3-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gerekli 4.918,32.TL karar ve ilam harcından peşin alınan 2.459,16.TL harcın mahsubu ile bakiye 2.459,16.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından yatırılan 2.490,96.TL toplam harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 5-Cezai şart tutarında dairemizce takdiren indirim yapılarak hüküm kurulduğu gözetilerek ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edilen 1.800,00.TL bilirkişi ücreti, 177,00.TL posta masrafı olmak üzere toplam 1.977,00.TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca kabul edilen miktar üzerinden hesap ve takdir olunan 10.160,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Cezai şart tutarında dairemizce takdiren indirim yapılarak hüküm kurulduğu gözetilerek red edilen kısım yönünden davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 8-Bakiye gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, (44,40.TL+2.414,76.TL=) 2.459,16.TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 10-Davalı tarafından sarf edilen 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 34,30.TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş dönüş gideri olmak üzere toplam 155,60.TL ‘ nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 11-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 12-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/04/2022 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.