Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/30 E. 2022/54 K. 19.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/30 Esas
KARAR NO: 2022/54 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/02/2018
NUMARASI: 2017/219 Esas 2018/113 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 19/01/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,dava dışı sigortalısı …Ltd.Şti nin mallarına yönelik emtia nakliyat sigorta poliçesi teminatı altında olan malların davalı S.S. Halkalı ….Taşıyıcılar Kooperatifi ve onun çalışanı şoförü …’ın mala verdiği zarar nedeniyle sigortalısına yapmış olduğu ödeme sonrası, rucüen alacağın ödenmemesi nedeniyle haklarında K.Çekmece … icra müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile takip yapıldığı bu takibe haksız itirazla takibin durmuş olması nedeniyle itirazın iptaline ve tazminatı hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davanın zaman aşımına uğradığını, zira üç aylık olarak TTK 855/3 maddesinde ön görülen sürenin dolduğu bu nedenle davanın reddi gerektiği ve esasa ilişkin de ekspertiz raporunun gerçeklikten uzak yetersiz ve yanıltıcı olması nedeniyle de kabul etmediklerini, sorumlu tutulmaları halinde CMR hükümlerinin dikkate alınması gerektiğini, bu nedenle de davanın reddine ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 19/02/2018 tarih ve 2017/219 Esas – 2018/113 Karar sayılı kararında; “…Dava; sigorta sözleşmesinden kaynaklı hasarın ödenmiş olması nedeniyle rücuen alacak tahsiline ilişkin yapılan icra takibindeki itirazın iptali davasıdır. Davalı tarafça, zaman aşımı definde bulunulmuş olup, zaman aşımı defi süresinde olduğunda öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmiş ve davalıların zaman aşımı defi yerinde görülmeyerek reddine karar verilmiştir. Zira, yük yurt dışından kara yoluyla ithal edilen bir taşıma yöntemi ile getirilirken hasarlandığından Türkiye’nin taraf olduğu CMR konvansiyonu hükümlerinin uygulanması gerektiği ve buna göre de gümrük çıkışında gümrüklü antrepoya taşınırken eşya henüz antrepoda iken hasarlandığından, CMK nakliyesinin devamı anında davalı taraf devreye girmiş olup, bu nedenle de TTK taşıma ilişkin hükümleri değil CMR hükümlerinin uygulanması gerektiği ve buna göre de CMR uyarınca da bir yıllık zaman aşımı süresinin henüz dolmadığı, takip açılırken bu sürenin konulmuş olması nedeniyle zaman aşımının kesildiği ve dava ile de bu kesilen süre devam ettiğinden dava da zaman aşımı süresinde açılmış olup, davalı tarafın zaman aşımı defi bu nedenle yerinde görülmemiştir. Dosyadaki bilgi ve belgeler, alınan detaylı, dosya kapsamı ile uyumlu ve denetime açık olması nedeniyle itibar edilen bilirkişi raporu uyarınca, davacı tarafın sigortalısına %10 kar oranını da ödemiş olmasına rağmen sigorta şirketince meydana gelen emtianın gerçek zararından sorumlu olup %1 muafiyet düşüldükten sonra yapılan hesaplama sonrasında davacının davalılardan 5.052,03 TL asıl alacak talep edebileceği ve davacı vekilinin 19/02/2018 tarihli duruşmadaki talebi de dikkate alınarak, bu kısım yönünden davasının kabulüne, fazla kısma ilişkin talebinin ise reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı tarafça her ne kadar inkar tazminatı talep edilmiş ise de davaya konu zarar yönünden bilirkişi incelemesi gerekmesi ve gerçek zararın bilirkişi raporu ile tespit edilmiş olması, davalı tarafın zararı ancak bilirkişi raporu üzerine vakıf olacağı bu nedenle de takip açılırken alacağın likit olmadığına kanaat getirilmiş ve bu nedenle de davacı tarafın inkar tazminatı şartları oluşmadığından bu yöndeki talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı tarafın, reddedilen dava kısmı yönünden her ne kadar davalı taraf kötü niyet tazminatı talebinde bulunmuş ise de, davalı tarafça davacının reddedilen kısım yönünden açıkça kötü niyetini ispatlar mahiyette delil sunamadığından, davalı tarafın bu talebi yönünden tazminat şartlarının oluşmadığına kanaat getirilmiş ve bu nedenle de davalı tarafın da kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. …”gerekçesi ile, 1-Davacının davasının kısmen kabulü ile, davalıların Küçükçekmece … icra müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasındaki 5.052,03 TL lik asıl alacağa ilişkin itirazlarının iptali ile bu kısma ilişkin takibin talepnamedeki gibi devamına, 2-Fazla istemin reddine, 3-Yasal şartlar oluşmadığından davacının inkar tazminatı talebinin reddine, 4-Yasal şartlar oluşmadığından davalı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, Mahkemenin, taşımanın uluslararası bir taşıma olması nedeniyle CMR Konvansiyonunun uygulanması gerektiğini belirtmiş olmakla hukuki hataya düştüğünü, Kazanın; uluslararası taşıma ilişkisinde emtianın Türkiye sınırlarında gümrükten çıkıp antrepoya nakli sırasında meydana geldiğini, yani emtia uluslararası taşındığı, gümrüğe teslim edildiği, gümrüğe teslim ile birlikte uluslararası taşıma ilişkisi son bulduğunu, emtianın gümrükten çıkartılarak antrepoya taşınması alt taşıma ilişkisi olup bu alt taşımaya TTK hükümleri uygulanacağını, kaza, alt taşıyıcı olan müvekkili firmanın taşıması sırasında meydana geldiğini, Türkiye sınırları içerisinde yapılan alt taşıma işleminde TTK hükümlerinin uygulanmasının gerektiğini, dolayısıyla zamanaşımı gibi hükümlerin uygulanmasında CMR Konvansiyonu değil TTK hükümleri uygulanması gerektiğini, Açılan rücuen tazminat davası zamanaşımına uğradığını, TTK.’ nın 855/3. Maddesinde; “Rücu haklarına ilişkin zamanaşımı, rücu alacaklısının, zararı ve rücu borçlusunu öğrendiği tarihten itibaren, üç ay içinde zarar hakkında rücu borçlusuna bildirimde bulunmuş olması şartıyla; rücu alacaklısına karşı mahkeme kararının kesinleştiği günden, kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmayan hâllerde ise, rücu alacaklısının borcu ifa ettiği tarihten itibaren işlemeye başlar” demek suretiyle 3 aylık zamanaşımı süresini açıkça vurguladığını, taşıma işleminde emtianın 25.04.2015 tarihinde müvekkili …’ın kullandığı araç ile antrepoya teslim edildiğinin teslim tesellüm tutanağından açıkça belirli olduğunu, TTK’ nın 855/3. Maddesine göre rücu alacaklısının, zararı ve rücu alacaklısını öğrendiği tarihten itibaren 3 ay içerisinde bildirim yapılması gerekirken bu bildirim süresi içerisinde yapılmadığını, teslim tesellüm tutanağında, emtiayı taşıyan müvekkili şirket ve sürücü açıkça belli olduğunu, dolayısıyla rücu olanağı 25.04.2015 tarihinde öğrenilmiş olup en geç 25.07.2014 tarihinde bildirim yapılması gerekirken aradan bir yıla yakın bir süre geçtikten sonra ancak icra takibinde gönderilen ödeme emriyle yani 23.03.2015 tarihinde müvekkilinin haberdar olduğunu, dolaysıyla zamaaşımı süresi aşıldığını, bu nedenle zamanaşımı yönünden davanın reddi gerekirken kabul edilmesi hukuka aykırı olduğunu, Yine 15.05.2014 tarihli ekspertiz raporu incelendiğinde hasar tespit tarihinin 25.04.2014 olduğu ve ve ihbar tarihinin 15.05.2014 olduğu belirtildiğini, ekspertiz raporunda da “nakliyeciye rücu imkanın olduğu” açıkça belirtilmişken yasal 3 aylık süre içinde bildirim yapılmadan yaklaşık 1 yıl sonra icra takibi başlatılmış ve müvekkilleri işbu hasardan haberdar edildiğini, bu nedenle zamanaşımı yönünden dava reddedilmeliyken Kısmen Kabul karar verilmesi hukuka aykırı olduğunu, 15.05.2014 tarihli ekspertiz raporu gerçeklikten uzak, yetersiz ve yanıltıcı beyanlar içermekte olduğunu, bilirkişi raporunun 4. Sayfasında, “Mobilya ve hasar yönünden” yapılan incelemede; “Teknik konuda sonuç olarak… Ekspertiz kesin raporunda da hasar net olarak resim üzerinden anlaşılamamaktadır, ve tazminata esas alınacak değer belirlenememektedir. Eksper raporları çerçevesinde baktığımızda hasarlı emtia mobilyaların fiyatlarının makul ve kabul edilebilir bulunduğu…” denilerek hasarın varlığı ve tespiti hususunda ekspertiz raporunun baz alındığı açıkça anlaşılmakta olduğu, bu nedenle ekspertiz raporunun hukuka aykırılığı taraflarınca izah edileceğini, bu raporu dayanak alan yerel mahkeme kararı da bu suretle hatalı olduğunu, Raporun 3. Sayfasında; “tarafımızca yapılan ekspertiz sonrasında sigortalı firma tarafından açılan kolilerden çıkan başka bir üründe daha hasar tespit edildiği bildirilmiştir. Gönderilen fotoğraflardan oturma ünitesinin ayağının yana yatmış olduğu görülmektedir” ifadesi açıkça hasarlı ürünlerin tespitten sonra çoğaltıldığını, eksperden bir adet havuz başı masasının hasarlı olması nedeniyle rapor tanzimi istendiği lakin eksper ayrıldıktan sonra başka bir üründe daha hasar olduğunun bildirilerek fotoğrafları üzerinden tespit yapılarak rapor düzenlendiği anlaşılmakta olduğu, sigorta eksperi …’ nın raporunun güvenilirliği zedelendiğini, zira tespit için gittiği havuz başı masasının tespitini yaptıktan ve mahalden ayrıldıktan sonra yeniden kendisine haber verilmiş ve bu sefer başka bir emtia olan oturma ünitesinin de hasarlı olduğunun bildirilmesi üzerine bu emtiayı da hasarlı ürünlere eklediği ve raporunu tanzim ettiğini, dolaysıyla hasarlı ürün bir adetken sonradan neden ve nasıl hasarlandığı bilinmez bir şekilde 2 adete çıkartıldığı ve zarar hesabı yapıldığını, bu nedenle hasarlı olduğu iddia edilen ve sonradan belirtilen “oturma ünitesinin” hasarından müvekkili sorumlu tutulamayacağını, zira 25.04.2014 tarihinde hasara ilişkin teslim tutanağı düzenlenen emtiaların eksper raporu tam 20 gün sora yani 15.05.2015 tarihinde yapılmış olup 20 gün içerisinde hasarlı ürünün ne olduğunun bilinememesi ve eksper tespitinden sonra yeni bir emtianın da hasarlı olduğunun beyan edilmesi hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu, bu nedenle sonradan çıkartılan oturma ünitesine dair hasarı ve zararı (1.326,60 EURO) kabul etmediklerini, Eksperin onarım imkanının bulunmadığına dair tespiti yersiz ve hukuka aykırı olduğunu, zira 22.05.2014 tarihli 22:26 saatinde eksper tarafından gönderilen mailde(sovtaj çalışması için) hasar durumu olarak, “ayak kısmı hafif dışa bakıyor (esneme, kırılma yok, kullanılır durumda)” demekle emtianın aslında tam zayi olmadığını açıkça belirtmekte olduğunu, emtia için uygulanan sovtaj bedeli olan 900 EURO düşük bir bedeldir. Bu nedenle bu bedele de itiraz ettiklerini, hal böyle iken tam zayi sayıp sovtaj bedeli takdir edilmesi hukuka aykırı olduğunu, emtia onarılabilecek durumda olup kullanılabilir vaziyette olduğundan kısmen hasarlı olarak değerlendirilmeli ve sorumluluk sınırı ona göre belirlenmesi gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, öncelikle davanın zaman aşımı yönünden ve esastan tam olarak reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, emtia nakliyat sigorta poliçesi kapsamında davacı sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödenen hasar bedelinin, davalı taşıyandan rücuen tahsili talebiyle başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, Davacının davasının kısmen kabulü ile, davalıların Küçükçekmece … icra müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasındaki 5.052,03 TL lik asıl alacağa ilişkin itirazlarının iptali ile bu kısma ilişkin takibin talepnamedeki gibi devamına, fazla istemin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Somut olayda; davacının sigortalısı dava dışı …LTD. ŞTİ.’ye Fransa’da bulunan …Firmasından 08/04/2014 tarihli fatura ile satılan bahçe/havuz mobilyasının Fransa’dan Türkiye’ye taşınmasını davalı SS. Halkalı Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi tarafından üstlenerek davalı sürücü …’ın kullandığı … plakalı tır ile nakliyesinin yapılarak 25/04/2014 tarihinde Erenköy Gümrük Müdürlüğüne bağlı Hız Antreponun işletmeciliğini yaptığı A Tipi Antrepo’ya geldiği, antrepo yetkilileri tarafından orjinal mührün açılarak tahliye işlemine başlandığı, tahliye sırasında kolilerin kısmen ezik ve ambalajın hasarlı olduğunun görülmesi üzerine 25/04/2014 tarihli teslim-tesellüm tutanağı üzerine not düşülerek kolilerin antrepoya tahliye edildiği, antrepo yetkilileri tarafından nakliye aracı şöförü davalı … ile birlikte tutanağı imzaladıkları, teslim edilen emtianın alıcı firmaya tesliminde emtianın bir kısmının hasarlanmış olduğu ve hasar bedelinin 25/02/2015 tarihinde davacı sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödendiği anlaşılmıştır. Davalı tarafça, gümrükten antrepoya kadar olan bu taşımanın yurt dışında yapılan taşımanın devamı olmayıp bağımsız bir taşıma olması nedeniyle, taşıma hakkında Türk Ticaret Kanunu’ nun taşımaya ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiğini, bu nedenle TTK. 855/3 maddesi uyarınca 3 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu iddiasıyla süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Mahkemece, gümrükten antrepoya kadar olan taşımanın yurt dışı taşımanın devamı olduğu ve CMR hükümlerinin uygulanması gerektiği, CMR 32 madde uyarınca 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle zamanaşımı itirazının reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Somut olayda, Fransa’da bulunan …Firmasından 08/04/2014 tarihli fatura ile satılan bahçe/havuz mobilyasının Fransa’dan Türkiye’ye taşınmasını davalı SS. Halkalı Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi tarafından üstlenerek davalı sürücü …’ın kullandığı … plakalı tır ile nakliyesinin yapıldığı, gümrükden antrepoya kadar olan taşıma için ayrı bir taşıma sözleşmesinin olduğuna dair bilgi ve belge olmadığı , gümrükten antrepoya kadar olan taşımanın yurt dışı taşımanın devamı niteliğinde olduğu, CMR hükümlerinin uygulanması gerektiği ve CMR 32 maddesi uyarınca da bir yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığı anlaşılmıştır. Kaldı ki gümrükden antrepoya kadar olan yurt içi taşıması için ayrı bir taşıma sözleşmesinin olduğu ve somut olaya Türk Ticaret Kanunu’ nun taşımaya ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiğini kabul edilse dahi, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, sigorta tazminatını ödeyen sigortacının zarara sebebiyet veren aleyhinde açtığı davada zamanaşımı, sigorta ettirenin aynı şahıs aleyhinde açabileceği davanın zamanaşımına tabidir ve aynı tarihte başlar. 6102 sayılı TTK 855/3. maddesi taşıyıcının bir diğer taşıyıcıya rücu etmesi ile ilgili olup sigorta şirketinin açtığı rücu davasına uygulanmaz. Yani, 6102 sayılı TTK 1472. maddesi gereğince yasal halefiyet hakkına sahip olan davacı, selefi bulunduğu kişi davayı hangi zamanaşımı süresi içinde açması gerekiyorsa davayı o süre içinde açması gerekir. Bu durumda, TTK 855/2. maddesi gereğince eşyanın teslim tarihinden, eşya tamamen zayi olmuş ise eşyanın teslimi gereken tarihten itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresi bulunduğunun gözetilmesi ve bu gerekçeyle eşyanın antrepoya teslim edildiği 25/04/2014 tarihinden itibaren 12/03/2015 icra takip tarihi ve somut davanın açıldığı 01/04/2015 tarihi itibariyle 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmakla, davalılar vekilinin zamanaşımı süresinin dolduğuna yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/19169 Esas- 2015/4681 Karar sayılı kararı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/7575 Esas -2017/5615 Karar sayılı kararı benzer mahiyettedir.) Davacı sigorta şirketine ait exper tarafından düzenlenen raporda, emtianın ambalajı açılmış olarak görüldüğü için ambalaj şeklinin görülmediğini, ithal edilen emtianın kolilerinin açıldıktan sonra bir adet havuzbaşı masasının hasarlı olarak ayrıldığının bildirilmesi üzerine söz konusu ürünün experinin yapıldığını, söz konusu ürünün ayaklarının hafif esnemiş olduğunun görüldüğünü, söz konusu ürünün tek parça olması sebebiyle onarım imkanının olmadığı ve tarafınca yapılan inceleme sonrasında, sigortalı firma tarafından açılan kolilerden çıkan başka bir üründe daha hasar tesbit edildiğinin bildirildiğini, gönderilen fotoğraflardan oturma ünitesinin ayağının yana yatmış olduğunun görüldüğü belirtilerek alınan sovtaj tekliflerine göre sovtaj bedeli düşülerek hesaplama yaptığı belirtilmiş olup mahkemece alınan raporda ise, hasarın exper raporunda ki resim üzerinden net olarak anlaşılamadığı, tip ve malzeme adı detaylarının açık olarak görülebileceği resim ve teknik detayların olmadığı ve exper raporu çerçevesinde hasar hesaplaması yapıldığı belirtilmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde, antrepo tutanağından 20 gün sonra hasar ihbarı yapıldığını, 20 gün içerisinde hasarlı ürünün ve hasarın bilinmemesi nedeniyle yapılan exper raporunu kabul etmediklerini ayrıca exper incelemesinden sonra sigortalı tarafından sonradan beyan edilen oturma ünitesinde hasar olduğunun beyan edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olup sonradan bildirilen hasarı kabul etmediklerini beyan ettikleri ve bu konunun istinaf sebebi de yapıldığı anlaşılmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281/1. maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesine yer verilmiştir. Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacaktır. (Emsal mahiyetinde Yargıtay 8. HD 2018/5522 Esas 2020/5316 Karar- Yargıtay 21 HD 2015/5210 Esas 2015/11321 Karar- Yargıtay 11. HD 2013/10446 Esas 2014/3825 Karar- Yargıtay 17 HD 2019/4957 Esas 2020/3496 Karar- Yargıtay 3 HD 2015/14043 Esas 2016/8002 Karar) Davalılar vekilinin cevap dilekçesinde ileri sürüp istinafa konu ettiği bu hususlarda bilirkişi raporuna yönelik verdikleri beyan dilekçesinde açıkça bir itirazlarının olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda bilirkişi raporundaki zarara ilişkin tesbitler ve zarar hesabı davacı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşturmuştur. Bu nedenle davalılar vekilinin zarara yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalılar vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 345,10.TL istinaf karar harcından, istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırılan 86,28.TL harcın mahsubu ile bakiye 258,82.TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 19/01/2022 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.