Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/28 E. 2022/143 K. 02.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/28 Esas
KARAR NO: 2022/143 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/119 Esas – 2019/755 Karar
TARİH: 23/10/2019
DAVA: Tanıma Ve Tenfiz
KARAR TARİHİ: 02/02/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen kredi/garanti sözleşmesi uyarınca müvekkilinin alacaklı olduğunu, ancak davalının borçlarını zamanında ödemediğini, bu yüzden müvekkili tarafından Astana Şehri İhtisaslaşmış Bölgelerarası Ekonomi Mahkemesi’nde alacak davası açıldığını, mahkeme tarafından davalının davacıya 344.209,617 Tenge ödemesine karar verildiğini, kararın kesinleştiğini ve icra edilebilir olduğunu, davalının bu karara rağmen borcunu ödemediğini, bu yüzden Türkiye’de bulunan malları üzerinde icrai işlem yapılabilmesi için işbu açılan tenfiz davasını açtıklarını, Kazakistan Cumhuriyeti ile Türkiye arasında karşılıklılık olduğundan Türkiye ve Kazakistan Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Yardım Sözleşmesi’nin 14.maddesine göre teminattan muaf tutulmaları gerektiğini ileri sürerek davalı aleyhine Astana Şehri İhtisaslaşmış Bölgelerarası Ekonomi Mahkemesi’nin 11/03/2012 tarihli, 02-199/12 numaralı kararının tanınmasına ve tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, tenfizi istenen kararın kesinleştiğine dair belge sunulmadığını, maddi vakıalar ile hüküm arasında uygun illiyet bağı olmadığı için kararın tenfizinin kamu düzenine aykırı olduğunu, müvekkilinin Türkiye’de kurulmuş, idare merkezi Türkiye’de olan bir Türk şirketi olduğunu ve yurtdışı şubesinin bulunmadığını, yabancı mahkemenin davanın tebliğini Türkiye’deki idare merkezine yapması gerekirken müvekkiline bu davaya dair usulüne uygun bir tebligatın dahi gelmediğini, davaya dair tüm yasal işlemlerin Kazakistan’da bulunan temsilcilik kanalıyla yürütülmek durumunda kalındığını, her ne kadar vekille temsil olunmuşsa da yabancı mahkeme yargılamasının müvekkilinin savunma ve hukuki dinlenilme hakkının ihlaline sebep olduğunu, bu durumun da kamu düzenine aykırılık oluşturduğunu, ayrıca müvekkilinin davacıya borcunun olmadığını, ilama konu alacağın tahsil edilip edilmediğinin dahi belirsiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 23/10/2019 tarih ve 2019/119 Esas 2019/755 Karar sayılı Kararı ile; ” …Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve hükme yeterli görülen bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizine ilişkin uluslararası antlaşmanın bulunduğu ve karşılıklılık ilkesinin gerçekleştiği, yabancı hakem ve mahkeme kararının tanıma ve tenfiz şartlarını taşıdığı, dava konusu mahkeme kararının geçerli ve infaz kabiliyetinin bulunduğu, yargılamada davalıya tebligat yapılarak kendisini savunma hakkı tanındığı ve dolayısıyla savunma hakkının ihlal edilmediği, 5718 Sayılı MÖHUK kapsamında değerlendirildiğinde davaya bakma yetkisinin bulunduğu, diğer bir ifade ile bu konuda Türk mahkemelerinin münhasır yetkisinin söz konusu olmadığı, 5718 Sayılı MÖHUK’un 50’nci maddesine göre, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş olan ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan kararların tenfizi mümkün olduğundan ve yine 5718 Sayılı MÖHUK’un 54’üncü maddesine göre alacak davası konusunda verilen mahkeme kararı, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş bir karar olduğundan tenfize engel bir durumun bulunmadığı, tarafların tacir olmasına göre mahkememizin görevli olduğu, tenfize konu kararın esasıyla ilgili mahkememizce bir yargılama yapılması hukuken mümkün olmadığı anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılmıştır. ………Her ne kadar davalı vekilince tenfize konu mahkemede müvekkilinin savunma hakkının kısıtlandığı, vekille temsil edilmediği iddia edilmiş ise de bizatihi davalının cevap dilekçesinde, “müvekkil şirkete bu davaya dair usulüne uygun bir tebligat gelmediği, dosyaya ilişkin tüm yasal işlemlerin Kazakistan ‘da bulunan temsilcilik kanalıyla yürütülmek durumunda kalındığı, her ne kadar vekille temsil olunmuşsa da yabancı mahkeme yargılamasının müvekkil şirketin savunma hakkının ve hukuki dinlenilme hakkının ihlaline sebep olduğu” ileri sürülmüş olduğunu beyan etmiş olmasına göre davalının yabancı mahkeme huzurunda temsil olunduğu, davalı şirkete Kazakistan Hukukuna uygun bir şekilde tebligat yapılmış olduğu anlaşılmıştır. Davalı vekili tarafından ibraz edilen 16/11/2011 tarihli Kazakistan Devlet’inde verilmiş bulunan vekaletname ile davalı şirketin … isimli kişiye … A.Ş. temsilciliği adına usul işlemlerinin yürütülmesi, mahkeme oturumlarına katılması, ifade verme, gerekli belgelerin verilmesi, mahkeme kararının uygulanmasının talep edilmesi, verilen usul haklarının kullanılmasını da içeren vekalet vermiş olduğu anlaşılmıştır. Savunma hakkına riayet edilip edilmediği Türk Hukukuna göre değil kararın verildiği ülke hukukuna göre belirlenecektir. Kendisine karşı tenfiz talebinde bulunulan kişi mahkemeye çağrılmamış olsa dahi bir şekilde yargılamadan haberdar olup mahkemeye gitmiş ve savunma hakkını kullanmış ise bu halde savunma hakkının ihlali söz konusu olmayacaktır. Davalının savunması, ibraz etmiş olduğu vekaletname ve tenfize konu karar incelendiğinde davalının tenfize konu karara dayanak teşkil eden davadan haberdar olduğu anlaşıldığından bu yöndeki savunmasına hukuken itibar edilmemiştir. İşbu sebeple dava konusu yabancı mahkeme kararının davalıya tebliğ edilip edilmediği hususunun yabancı mahkemeden sorulması talebi de cevap dilekçelerinde dava konusu davada vekille temsil edildiği hususunun kabul edilmesi ve bu savunmaya aykırı delilin davalı tarafça mahkemeye ibraz edilmesi gerektiğinden reddine karar verilmiştir. Her ne kadar davalı vekilinin dava konusu yabancı mahkeme istinaden ödeme yapılıp yapılmadığı hususunun dava dışı … A.Ş:’den istinabe yoluyla sorulması talebi, ödemeyle ilgili hususun davalı tarafça ispatlanmasının gerekmesi, dava dışı 3. kişinin vereceği cevaba göre ödeme yapıldığı hususunun ispatlanmasının hukuken mümkün olmaması sebebiyle reddine karar verilmiştir. Kaldı ki, davalı vekili, 11/10/2019 havale tarihli dilekçesiyle söz konusu dava dışı şirketin ödeme yaptıklarına dair bir belgeye ulaşamadığını, söz konusu şirketin hükümete devredilmiş olduğu beyan edilmiştir. Tenfiz istemine dair davalar, eda davası değil tespit davası davası niteliğinde olması sebebiyle yargılama harcı ve vekalet ücreti maktu olarak takdir edilmiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2017/2417 esas, 2018/2734 karar sayılı, 16/04/2018 günlü ilamı, 2014/18864 esas, 2015/3930 karar sayılı, 20/03/2015 günlü ilamı, 2015/14689 esas, 2017/2412 karar sayılı, 25.4.2017 günlü ilamı vb ilamlar). Tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerin değerlendirilmesine göre, dava konusu Astana Şehri İhtisaslaşmış Bölgelerarası Ekonomi Mahkemesi’ne ait 11/04/2012 tarihinde kesinleşen 11/03/2012 günlü yabancı mahkeme kararının 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanununun 50 vd maddeleri gereğince tanınmasına ve tenfizine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” gerekçeleri ile; “Davanın Kabulüne, Astana Şehri İhtisaslaşmış Bölgelerarası Ekonomi Mahkemesinin 11/03/2012 günlü, Dava No:02-199-2012y. sayılı yabancı mahkeme kararının, 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanununun 50 vd maddeleri gereğince tanınmasına ve tenfizine” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Lahey Sözleşmesi ve bu sözleşmenin 10.maddesine ülkemizce konulan şerh nedeniyle Adalet Bakanlığı vasıtasıyla asile tebliğ yapılmaksızın, Kazakistan’da bulunan ve verilen vekaletnamede müvekkilini adli konularda temsil yetkisini haiz olmayan yetkisiz vekile Kazakistan’da tebliğ yapılarak karar verilmesinin doğru olmadığını, bu vekil tarafından yetkisi olmamasına rağmen usulsüz olarak vekaletname çıkartıldığını ve dayanağı bilinmeyen vekaletname ile avukatın ilk duruşmada davayı kabulle müvekkili aleyhine temsilde bulunduğunu, Usul ve yasaya aykırı varsayımlara dayalı tespitler içeren bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesinin doğru olmadığını, Mahkemeden dava dilekçesinin müvekkiline tebliğ edilip edilmediğinin Bakanlıktan sorulması taleplerinin reddi üzerine, taraflarında dilekçe ile bu hususta Bakanlıktan bilgi talep edildiğini ve verilen cevapta tebligat yapılmasına ilişkin bir talebe rastlanılmadığının belirtildiğini, Cevap dilekçesinde müvekkilinin bir kabulünün söz konusu olmadığını, müvekkilinin Kazakistan’da bir avukat tutmamış olmasına rağmen kararda bir avukatın gözükmesi ve bu avukat vasıtasıyla davanın kabulle sonuçlandırıldığının görülmesi sebebiyle davanın yetkisiz vekil ile sonuçlandırıldığının ifade edildiğini, bu nedenle vekaletname ve dayanaklarının davacı tarafça ibrazının veya istinabe yoluyla istenmesinin talep edildiğini, Astana Mahkemesinden gelen cevap yazısında müvekkili adına avukat tutma yetkisi bulunmayan … tarafından … A.Ş. adına değil … Temsilciliği adına …’nın vekil tayin edildiğinin görüldüğünü, müvekkilinin davaya … A.Ş. olarak müdahil olmadığını, Bu hususun kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğini ve söz konusu kararın tanınmasının ve tenfizinin mümkün olmadığını belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, MÖHUK’un 54.m. uyarınca yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasında yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizine ilişkin uluslararası antlaşmanın bulunduğu ve karşılıklılık ilkesinin gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Yabancı mahkeme kararının tenfiz şartlarını taşıyıp taşımadığı hususunda ise; tenfızi istenen, Astana ihtisaslaşmış Bölgelerarası Ekonomi Mahkemesi tarafından verilen 11.03.2012 tarih ve 02-199/12 Sayılı kararının apostille şerhi içeren Rusça aslı ve yine apostille şerhi içeren Türkçe tercümesinin yer aldığı, aynı mahkeme tarafından 17.04.2012 tarihinde düzenlenen, söz konusu kararın 11.04.2012 tarihi itibariyle yasal yaptırım gücüne sahip olduğunu ve derhal yerine getirilmesi gerektiğini belirten, İcra Emri başlıklı belgenin de yine apostille şerhi içeren Rusça aslı ve apostille şerhi içeren Türkçe tercümesi ile birlikte sunulmuş olduğu görülmüştür(MÖHUK m. 53). Tenfize konu mahkeme kararının geçerli ve infaz kabiliyetinin bulunduğu anlaşılmıştır. Uyuşmazlık banka kredi/garanti sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkin olup, MÖHUK’un 50 nci maddesine göre, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş olan ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan kararların tenfizi mümkün olduğundan ve yine MÖHUK’un 54 üncü maddesine göre alacak davası konusunda verilen mahkeme kararı, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş bir karar olduğundan tenfize engel bir durum bulunmamaktadır.Bununla birlikte davalı iş bu davadaki cevap dilekçesinde, müvekkilinin Türkiye’de kurulmuş, idare merkezi Türkiye’de olan bir Türk şirketi olduğunu ve yurtdışı şubesinin bulunmadığını, yabancı mahkemenin davanın tebliğini Türkiye’deki idare merkezine yapması gerekirken müvekkiline bu davaya dair usulüne uygun bir tebligatın dahi gelmediğini belirtmekle birlikte devamında, davaya dair tüm yasal işlemlerin Kazakistan’da bulunan temsilcilik kanalıyla yürütülmek durumunda kalındığını, her ne kadar vekille temsil olunmuşsa da yabancı mahkeme yargılamasının müvekkilinin savunma ve hukuki dinlenilme hakkının ihlaline sebep olduğunu, bu durumun da kamu düzenine aykırılık oluşturduğunu belirtmiş olmakla, davalı asile tebliğ yapılmamış olsa bile kendisini vekili aracılığıyla temsil etmesinin sağlandığı kabul edildiğine göre bu anlamda savunma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmış olup, cevap dilekçesi içeriği ile çelişen istinaf sebepleri yerinde görülmediği gibi, kamu düzenine aykırılık teşkil edebilecek başkaca bir hususa da rastlanılmamıştır. O halde mahkemenin kararında bir isabetsizlik bulunmamakta olup davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30.TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 02/02/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.