Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/276 E. 2022/491 K. 30.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/276 Esas
KARAR NO: 2022/491 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/11/2019
NUMARASI: 2014/125 Esas 2019/1459 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 30/03/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalının … marka araçların Türkiye satışı ile aynı marka yedek parça ve servis hizmetlerini verdiğini, araç satışlarını yurt çapında sözleşmeli yetkili servis bayileri aracılığıyla, yedek parça, tamir ve servis hizmetlerini de sözleşmeli yetkili servisler aracılığıyla yaptığını, davacı ile davalı arasında akdedilen 30.04.2008 tarihli Yetkili Satış Bayilik Sözleşmesi ile davacının Diyarbakır Yetkili Satış Bayiliğini yaptığını, sözleşme öncesi 1995 yılından itibaren … Bayii olarak hizmet verdiğini, ayrıca davacının 09/07/2007 tarihli Yetkili Tamirci Sözleşmesi ile uzun yıllar Diyarbakır Yetkili Tamircisi olarak hizmet verdiğini, 1990 yılından itibaren Yetkili Servis olarak hizmet verdiğini, 30/04/2008 tarihli Bayilik Sözleşmesinin davalının birtakım hatalı uygulamaları ve yanlış satış politikası neticesinde satışların azalmasının bayilere yansıdığını ve davacının da dahil olduğu bir kısım bayiinin ödeme zorluğuna düşmesi sonucunda davalı ile davacı arasında imzalanan 18.10.2012 tarihli Satış Bayiliği Fesih ve Tasfiye Protokolünün 4. maddesi ile karşılıklı feshedildiğini, protokol kapsamında davacının ödemelere başladığını, ancak maddi zorluklar nedeniyle ödemeleri vade tarihlerinde gerçekleştiremediğini, bunun üzerine davalının, davacının verdiği teminat mektuplarını nakde çevirmek suretiyle alacağını tahsil ettiğini ve taraflar arasındaki bayilik sözleşme ve ilişkisinin sona erdiğini, ancak yetkili tamirci sözleşmesi devam etmekte iken davalının, tek taraflı olarak tanzim ve imza ettiği 27.02.2013 tarihli bir başka protokolü davacıya göndererek imzalanmasını istediğini ve baskı yaptığını, davacının bu ikinci protokolü kabul etmediğini, Satış Bayiliği Sözleşmesinin karşılıklı feshedilmesine rağmen Tamirci Sözleşmesinin feshedilmeyerek uygulamaya devam edilmesine rağmen davalının bir oldu-bittiye getirerek tamirci sözleşmesini sona erdirip davacının bu sözleşmeden doğacak haklarını ortadan kaldırmaya ve kendisine menfaat elde etmeye çalıştığını, davalının davacıyı internetteki yetkili servisleri listesinden çıkararak davacının statüsünü ortadan kaldırdığını, davacının yedek parça stoklarının elinde kaldığını, iflasa zemin hazırlayıcı telafisi imkansız zararlar meydana geldiğini, yetkili tamirci sözleşmesinin süresiz olduğunu, ancak iki yıl önceden bildirmek suretiyle tek taraflı fesih hakkı, zorunlu hallerin varlığında ise 1 ve 3 aylık sürelere uyulmak kaydıyla zorunlu fesih hakkı bulunduğunu, fesih için başkaca bir yol öngörülmediğini, Diyarbakır …Noterliğinin 13.03.2013 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile davalı şirkete davacıya yönelik haksız işlemlerin düzeltilmesinin ihtar edildiğini, davalının gönderdiği cevabi yazıda 18/10/2012 tarihli Protokolle karşılıklı mutabakatla taraflar arasındaki sözleşmenin feshedildiğinin bildirildiğini, 18.10.2012 tarihli Protokolle sadece Satış Bayiliği Sözleşmesinin feshedildiğini, tamirci sözleşmesinin bağımsız bir sözleşme olduğunu, davalı tarafından tek taraflı ve haksız olarak feshedildiğini, bu haksız feshin Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği’ne de aykırı olduğunu, bu haksız fesih sonucu fesih süresi olan 2 yıllık kazanç kayıplarının yanısıra buna bağlı çok yönlü zararlara uğradığını, duruma göre arttırma veya eksiltme hakları ile fazlaya dair her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle şimdilik, 10.000 TL garanti kapsamındaki araçlara hizmet verilememesi nedeniyle mahrum kalınan kazanç kaybı, 10.000 TL yetkili tamirci hizmeti verilemediği için uğranılan müşteri kaybı sebebiyle mahrum kalınan 2 yıllık kazanç kaybı, 5.000 TL yetkili tamirci ile servis arasındaki yedek parça ve işçilik ücretleri yönünden özel servis aleyhine mevcut fark nedeniyle mahrum kalınan 2 yıllık kazanç kaybı, 5.000 TL elde kalan yedek parça ve stok maliyetleri, 5.000 TL davacının amorti edemediği her türlü yatırımları, 5.000 TL kurumsal görseller olmak üzere 40.000 TL maddi tazminatın ve 30.000 TL manevi tazminatın haksız fesih tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH: Davacı vekili ıslah dilekçesi ile, maddi tazminat taleplerini 324.727,10.TL’ye çıkarttıklarını bildirdiği ve ıslah harcını yatırdığı anlaşılmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın iddialarının doğru olmadığını, iddialarının aksine taraflar arasında akdedilen sözleşmeler kapsamında davacı şirketin sorumluluklarını yerine getirememesi ve müvekkiline olan borçlarını ödeyememesi üzerine iş bu sözleşmelerin tarafların karşılıklı mutakabatı ile sonlandırıldığını, bu hususun taraflar arasında akdedilen 18/10/2012 tarihli protokol ile sabit olduğunu, davacı şirket gerek araç satışı, gerekse yedek parça satışı ile ilgili olarak ödemelerini gerçekleştiremediğini ve ödeme aczine düştüğünü, bu itibarla da taraflar arasındaki 18/10/2012 tarihli protokol ile davacı şirketin müvekkili şirkete olan borçlarının taksitlendirildiğini ve aynı protokol ile davacı arasındaki sözleşmelerin karşılıklı anlaşma ile sonlandırıldığını, 18/10/2012 tarihli protokolün akabinde davacı şirketin yedek parça sipariş talebinin olmamasının da taraflar arasındaki sözleşmelerin fiili olarak sona erdiğini açıkça ortaya koyduğunu, bu tarihten sonra davacı tarafın sessiz kalmasının sözleşmelerin sonlandırıldığını teyit ettiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin mutabakat ile sonuçlanması çerçevesinde motorlu taşıtlar sektöründeki dikey anlaşmalar ve uyumlu eylemlere ilişkin grup muafiyeti tebliğine aykırılıktan söz edilemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 21/11/2019 tarih ve 2014/125 Esas – 2019/1459 Karar sayılı kararında; “….Mahkememizce toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasında yapılan 24/04/2008 tarihli … Satış Sözleşmesi ile davacının Diyarbakır yetkili satış bayii olmasının kararlaştırıldığı, taraflar arasında ayrıca 09/07/2007 tarihli … Yetkili Tamirci sözleşmesinin bulunduğu, taraflar arasındaki 18/10/2012 tarihli protokolün 1. maddesinde …’nın davacıdan olan yedek parça ve araç satışlarından doğan alacakların tahsiline ilişkin ödeme planının düzenlendiği, 4. maddesinde davacının Diyarbakır’da … bayiliğinin sonlandırıldığının ve …’nın yeni bir bayi atamakta serbest olduğunun düzenlendiği, buna göre yetkili satış bayi sözleşmesinin taraflar arasındaki 18/10/2012 tarihli protokol ile feshedildiği, yetkili tamirci sözleşmesinin feshine ilişkin herhangi bir hükmün bulunmadığı, her iki sözleşmenin birbirinden farklı sözleşmeler olduğu, yetkili tamirci anlaşmasının 16. maddesinde sözleşmenin süresiz olduğu ve her bir taraf dilediği zaman kendi iradesiyle 2 yıl önceden bildirmek kaydıyla anlaşmayı feshetme hakkında sahip olduğu, ayrıca yetkili tamirci ağının tamamını veya önemli bir bölümünü yeniden organize etmesi gerektiğinde veya kanunların gerektirdiği durumlarda veya bu anlaşmaya taraf olanların bu anlaşmanın feshedilmesi üzerine tamirciye gerekli tazminatı ödeyeceklerini kabul ettikleri durumda şirketin 1 yıl önceden bildirmek kaydıyla anlaşmayı feshetme hakkının bulunduğu, davalının sözleşmenin bu hükmüne riayet etmeksizin taraflar arasındaki yetkili tamirci sözleşmesini feshettiği, bu nedenle davalı tarafından yapılan feshin haksız fesih olduğu, haksız fesih nedeniyle davacının uğradığı zararların tazmini talep etme hakkının bulunduğu ve alınan bilirkişi raporlarına göre davacının garanti kapsamındaki araçlara hizmet verilmemesi nedeniyle, yetkili tamirci hizmeti verilmemesi nedeniyle, yetkili tamirci ile özel servis arasındaki yedek parça ve işçilik ücretleri yönünden özel servis aleyhine mevcut fark nedeniyle mahrum kalınan karın 7.895,23 TL olduğu, davacının elinde kalan stok ve yedek parça maliyeti yönünden 355.650,37 TL talep hakkının bulunduğu, davacının bununla ilgili olarak ıslah da dahil 100.000 TL talep ettiği, 18.199,24 TL KDV’nin KDV beyannamesinde indirim konusu yapılması nedeniyle, bunun mahsubundan sonra yatırım maliyetleri olarak 101.106,94 TL, davacının görsel maliyetler için 7.138,91 TL olmak üzere toplam 216.141,08 TL maddi tazminat talep edebileceği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacı şirket her ne kadar manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de; sadece sözleşmenin fesih nedeniyle manevi tazminat talep edilemeyeceği, davacının uğramış olduğu zararlar var ise bunları maddi tazminat olarak talep edebileceği ve davacının manevi zararlarının bulunduğunu ispat edemediğinden koşulları oluşmayan manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir….”gerekçesi ile, Davanın KISMEN KABULÜ İLE, mahrum kalınan kar için 7.895,23 TL, stok ve yedek parça maliyeti için 100.000 TL, yatırım maliyetleri için 101.106,94 TL ve görsel maliyetleri için 7.138,91 TL olmak üzere toplam 216.141,08 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat talebinin ve manevi tazminat talebinin reddine, Stok ve yedek parçalar ile ilgili davalının iade talebi konusunda muhtariyetine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, Yerel Mahkemece tespit edildiği üzere, taraflar arasında akdolunan Yetkili Tamirci Sözleşmesi, davalı şirket tarafından haksız şekilde tek taraflı olarak feshedilmiş olup, işbu haksız fesih nedeniyle müvekkili şirketin, uğradığı zararın tazminini talep hakkı bulunmakta olduğunu, Bu çerçevede, dosyaya mübrez 21.12.2016 tarihli kök rapor ile 13.10.2017 tarihli ek raporda yapılan hesaplamalar nazara alınarak maddi tazminat kalemleri bakımından dava değeri, taraflarından 324.727,10.TL ye yükseltildiğini, buna mukabil, davalı şirket ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan incelemeler neticesinde hazırlanan 09.04.2019 tarihli bilirkişi raporundaki hesaplamalar hükme esas alınarak, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bu kabul kısmi olduğu ve 108.586,02.TL bakımından maddi tazminat taleplerinin ret olunduğunu, Mahrum kalınan kar yönünden : hükme esas alınan bilirkişi raporunda, 2 yıl ihbar süresi göz önüne alınarak müvekkili şirketin defterleri üzerinden yapılan inceleme çerçevesinde 2011 ve 2012 yılları gelir – gider tabloları esasında 2 yıllık kazanç kaybının, %1,13 karlılık oranı itibariyle 7.895,23.TL olabileceği mütalaa edildiğini, oysa ki, dosyaya mübrez 26.12.2016 tarihli bilirkişi raporunda izah edildiği üzere, yedek parça ve teknik servis hizmetinde %15 – %20 olan karlılık oranları nazara alındığında müvekkili şirketin kazanç kaybının, bu rakamın çok üzerinde olduğunu, Bilirkişilerin her ne kadar, ticari defter ve kayıtları referans alarak bu hususta hesaplama yapmakta iseler de, 2011 yılında yapılan harcamalar bakınından genel giderlerin oldukça yüksek olduğu, 2012 yılında ise davalı şirketin haksız uygulamaları neticesinde hizmet veremez hale gelen müvekkili şirketin gelirinde ciddi oranda azalma meydana geldiği, rapora esas alınan, müvekkili şirket ve davalı şirket ticari defter kaydından da görüldüğünü, Bu çerçevede bilirkişilerce kazanç kaybı bakımından yapılan hesaplama hatalı olup, bu yönden 26.12.2016 tarihli bilirkişi raporunda yapılan hesaplamanın nazara alınmaması, müvekkili aleyhine sonuç doğurduğunu, işbu nedenle, garanti kapsamındaki araçlara hizmet verilememesi, yetkili tamirci hizmeti verilememesi, yetkili tamirci ile özel servis arasındaki yedek parça ve işçilik ücretleri yönünden özel servis aleyhine mevcut fark nedeniyle mahrum kalınan kar bakımından yerel mahkeme kararına karşı istinaf talebinde bulunulması gereği duyulduğunu, Müvekkili şirketin elinde kalan görsellerin değeri bakımından, hükme esas alınan bilirkişi raporunda bilirkişilerce 17.822,32.TL amortisman düşüldükten sonra, talep edilebilecek tutarın 7.138,91.TL olduğunun mütalaa edildiğini, esasen, kanaatlerince amortisman bedeli oldukça yüksek olmakla, davalı tarafın haksız uygulamaları nedeniyle zaten mağdur olan müvekkili şirketin mağduriyetinin bu suretle artması hakkaniyete aykırı olduğu, diğer taraftan dosyaya mübrez 21.12.2016 havale tarihli bilirkişi heyet raporunda belirtildiği üzere, yerinde yapılan keşif icrasında görseller Makine mühendisi bilirkişi tarafından incelendiği, güncel değerinin 29.218,25.TL olduğunun tespit edildiği ve bu görsellerin mevcut bedele karşılık geleceği, güncel değeri bakımından herhangi bir amortismana tabi tutulmasına gerek bulunmadığının mütalaa edildiğini, bu kapsamda, söz konusu görseller bakımından ciddi miktarda amortisman uygulanarak belirlenen değerin hükme esas alınması, bu hususta istinaf talebinde bulunulmasını gerekli kıldığını, İş yeri yatırım maliyetleri yönünden : hükme esas alınan bilirkişi raporunda, bilirkişilerce bu hususta yapılan hesaplama, 26.12.2016 tarihli bilirkişi raporunu teyid edici şekilde 101.106,94.TL ve 18.199,24.TL KDV olmak üzere 119.306,18.TL olarak belirlendiğini, ancak devamla bilirkişilerin her ne kadar KDV beyannamesinde, KDV nin indirim konusu yapıldığından bahisle davalıdan sadece 101.106,94.TL talep edilebileceğini mütalaa etmiş iseler de, hatalı olan bu değerlendirmenin hükümde nazara alınması itirazı gerektirici olduğunu, şöyle ki, KDV, indirim konusu yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın davalı şirket tarafından ödenmek zorunda olunan, vergisel sorumluluk kapsamında bir bedel olduğunu, Müvekkili şirket tarafından, iş yeri yatırım maliyeti olarak nitelendirilen ekipmanların satın alınmasında KDV ödendiğini, müvekkili şirket tarafından, KDV nin indirim konusu yapılması, kendi vergisel işlemlerinin gereği ve bu husus, davalı şirket tarafından, karşılanması gereken maliyet kaleminde KDV nin de söz konusu olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğini, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin, 2016/3869 Esas 2018/5901 Karar sayılı kararı ile Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin, 2018/3755 Esas 2019/739 Karar sayılı kararında düzenlendiği üzere, KDV nin söz konusu olduğu ihtilaflarda, KDV nin indirim konusu yapılıp yapılmadığı hususu değerlendirilmeksizin, bedelin, KDV si ile birlikte ödenmesi hususunda karar verildiğini, bu çerçevede, iş yeri yatırım maliyetleri bakımından KDV dahil edilmek suretiyle taleplerinin değerlendirilmesi ve hüküm tesisi yerine, bilirkişi raporunda yapılan değerlendirme esas alınarak 18.199,24.TL KDV düşüldükten sonra kalan tutar bakımından kısmi olarak kabul kararı verilmesi, bu hususta da istinaf talebinde bulunmayı gerektirici olduğunu, Manevi tazminat yönünden : yerel mahkemece, sadece sözleşmenin feshi nedeniyle manevi tazminata hükmedilemeyeceği, manevi zararlarımızın ispat edilemediği gerekçesi ile manevi tazminat talebimizin reddine karar verilmiş ise de, bu hususta Yerel Mahkemece hatalı tespit yapıldığını, şöyle ki, davalı şirketin, sözleşmenin haksız feshi ve sonrasında müvekkilinin portföyünü elinden alması, bilgisayar sistemlerini kapatarak erişimini engellemesi, bu suretle piyasada hizmet verebileceği müşterilerinin tamamını kaybetmesine sebep olması, tek taraflı ve haksız bu işlemlerin ani gerçekleştirilmesi nedeniyle müvekkil şirketin iş yapamaz hale getirilmesi, portföyünün, başka bayiilere dağıtılarak ticari çalışma sahasının tamamen engellenmesi, bankalar nezdinde ödeme güçlüğüne düşerek teminat mektuplarının çözülmesi ve kredibilitesinin sıfırlanmasına sebep olması, geniş anlamda şirketi iş yapamaz hale getirmesi, açıkça şirketin ticari itibarını zedelemiş ve hatta ortadan kaldırdığını, bu çerçevede, sadece sözleşmenin feshi manevi tazminat gerektirmeyecek ise de, sözleşmenin haksız feshi sırasında davalı şirket tarafından yapılan haksız eylemler nedeniyle müvekkili şirketin ticari itibarının zedelendiği ve manevi olarak zarara uğradığını, bu nedenle, yerel mahkemece, manevi tazminat talebinin reddine dair düzenlenen karara karşı da istinaf yoluna başvurma gereği hasıl olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin davanın kısmen kabulü kararında ret olunan kısım bakımından kararın kaldırılmasına ve davanın maddi tazminat kalemleri bakımından, 26.12.2016 tarihli bilirkişi raporu ile belirlenen rakamlar nazara alınarak yükseltilen alacak talepleri çerçevesinde tamamıyla kabul edilmesine ve ayrıca manevi tazminat talepleri bakımından davanın kabulüne, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, ilk derece mahkemesi kararına 09/04/2019 tarihli bilirkişi raporunun esas alındığını, ancak söz konusu rapora karşı itirazlarının dosyaya sunulduğu ancak mahkemece bu itirazların hiçbir şekilde incelenmediği, dosyada ek rapor dahi aldırılmadığını, usul ve yasaya aykırı düzenlenen bilirkişi raporunun hükme esas alındığı ve hatalı kararın oluşturulduğunu, Taraflar arasında imzalanan protokolde “yalnızca bayilik sözleşmesinin feshedildiği” ancak yetkili tamirci anlaşmasının feshedilmediği yönündeki kararın hatalı olduğunu, Bayinin yetkili tamirci hizmetlerini yapabilmesinin ana temeli, taraflar arasında imzalanan … Satış Bayiliği Sözleşmesinde verilen yetkile dayandığını, bir başka deyişle yetkili tamirci anlaşması bayilik sözleşmesinde verilen yetkiye binaen yapıldığını, dolayısıyla bir an için ve kesinlikle kabul etmemekle birlikte taraflar arasında imzalanan 18/10/2012 tarihli protokolde yalnızca bayilik sözlemesinin feshinin öngörüldüğü şekilde bir değerlendirme yapılsa bile, bayilik sözleşmesinin feshiyle zaten bayiye yetkili tamirci olma yetkisi iptal olacağından bu halde dahi davacının yetkili tamirci anlaşmasının ayrıca feshedilmediği yolundaki gerekçesinin dinlenemeyeceğini, tarafların bayilik sözleşmesindeki yetkiye dayanarak ayrı bir yetkili tamirci sözleşmesi yapması, bu hususların ayrıntıya bağlanması zorunluluğundan kaynaklı olduğunu, ilk derece mahkemesi kararının bu yönüyle usul ve yasaya aykırı olduğunu, Tazminat hesabının da hatalı olduğunu, Borçlar Hukukunda müspet zarar, menfi zarar ayrımı söz konusu olup, davacı yalnızca bunlardan birini talep edebileceğini, her iki zararın bir arada talep edilmesinin imkansız olduğunu, hükme esas alınan 09/04/2019 tarihli bilirkişi raporunda hem müspet hem menfi zarar hesabı yapıldığını, ilk derece mahkemesi kararının bu yönüyle de usul ve yasaya aykırı olduğunu, Kar kaybı (müspet zarar) hesabının 2 yıl üzerinden yapılmasının da dayanaktan yoksun olup, somut olayda 2 yıllık bir feshi ihbar varmışçasına değerlendirme yapılmasının hatalı olduğunu, Hükme esas alınan bilirkişi raporunda hatalı gerekçelerle, Yargıtay kararlarında belirtilen bu yönteme göre bir makul süre hesaplaması yapılmadan doğrudan 2 yıllık süreyi dikkate alarak kazanç kaybı hesabı yapıldığını, hesabın usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davacının iş yeri yatırım maliyetlerini talep edebilmesi mümkün olmadığını, bu maliyetlerin menfi zarar kapsamında olup, talebin kabulünün yasaya aykırı olduğunu, üstelik bu maliyetlerin yetkili tamircilik sözleşmesi süresi boyunca zaten zaten amorti edildiğini, hükme esas alınan bilirkişinin aksi yöndeki görüşünün dayanaksız olduğunu, kaldı ki bilirkişi görüşünün benimsenmesinin davacının sebepsiz zenginleşmesi anlamına geldiğini, Davacının stoğunda bulunan mallar nedeniyle müvekkilinin 355.650,37.TL ödeme yapması gerektiği şeklinde mahkeme kabulünün külliyen hatalı olduğunu, bu talebin menfi zarar kapsamında olduğu ve talebin kabul edilmesi açık yasa hükmüne aykırı olduğunu, kaldı ki mahkeme kararının benimsenmesi, davacının sebepsiz zenginleşmesi anlamına geldiğini, mahkemece bu malların iadesi konusunda “davalının iade talebi konusunda muhtariyetine” karar verildiği, böylece infazda tereddüt oluşturabilecek bir karar verildiğini, Davacının elinde kalan görsel malzemelerin bedeline hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu talebi menfi zarar kapsamında olduğunu, Davacının ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığını, bu hususun ilk bilirkişi raporunda açıkça tespit edildiğini, dolayısıyla hesaplamada davacı tarafın ticari defterlerinin esas alınmasının hatalı olduğunu, Somut olayda belirsiz alacak davasının şartlarının olmadığını, Yargıtay HGK kararı gereği davaya kısmi dava olarak bakılması gerektiğini, davanın kısmi dava olduğu açık olup 25/09/2019 tarihli dilekçede ileri sürdükleri zaman aşımı defi dikkate alınmadığını, öte yandan tüm alacaklara dava tarihiden itibaren faiz yürütülmesinin hatalı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın tümden reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan yetkili tamirci sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, mahrum kalınan kar için 7.895,23 TL, stok ve yedek parça maliyeti için 100.000 TL, yatırım maliyetleri için 101.106,94 TL ve görsel maliyetleri için 7.138,91 TL olmak üzere toplam 216.141,08 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat talebinin ve manevi tazminat talebinin reddine, Stok ve yedek parçalar ile ilgili davalının iade talebi konusunda muhtariyetine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı ile davalı arasında 24/04/2008 tarihli belirsiz süreli “… Satış Bayiliği sözleşmesi” ile 09/07/2007 Tarihli belirsiz süreli ”… Yetkili Tamirci Sözleşmesi” imzalanmıştır. Taraflar arasında 18/10/2012 tarihli PROTKOL imzalanmıştır. Taraflar arasında imzalanan protokolün 4. Maddesi kapsamında taraflar arasında imzalanan 24/04/2008 tarihli belirsiz süreli ” … Satış Bayiliği sözleşmesi” nin sona erdiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık olmadığı anlaşılmıştır. Uyuşmazlığın, 09/07/2007 Tarihli belirsiz süreli ”… Yetkili Tamirci Sözleşmesi” ‘nin de protokolün 4. Madde kapsamında sona erip ermediği, bu kapsamda sona ermemiş ise taraflar arasında imzalanan yetkili tamirci sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle davacının maddi ve manevi tazminat istemlerinin yerinde olup olmadığı noktasındadır. 18/10/2012 tarihli PROTOKOL’ün 4. Maddesinin bayilik satış sözleşmesini kapsadığı, yetkili tamirci sözleşmesini kapsamadığı, yetkili tamirci sözleşmesindeki fesih sürelerine uyulmadan davalı tarafça sözleşmenin feshedildiği anlaşılmakla, buna göre davalı tarafından yapılan feshin haksız olduğu anlaşılmıştır. Diyarbakır Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından talimatla alınan bilirkişi raporu ile yerel mahkemece alınan bilirkişi raporları arasında hesaplanan tazminat miktarları yönünden farklılık olduğu halde mahkemece, talimat mahkemesince alınan bilirkişi raporuna neden itibar edilmediği ve 09/04/2019 tarihli bilirkişi heyet raporuna neden üstünlük sağlandığı ve bu raporun hükme esas alındığının gerekçede tartışılıp değerlendirilmediği ve gerekçesinin yazılmadığı anlaşılmıştır. Davacı vekili tarafından verilen bedel artırım dilekçesine karşı, davalı vekili 25/09/2019 tarihli dilekçe ile beyanda bulunup artırılan miktarın zamanaşımına uğradığını belirtip zamanaşımı definde bulunduğu halde mahkemece ıslah edilen miktarın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda olumlu ve olumsuz bir karar verilmemesi yerinde görülmemiştir.Mahkemece hükme esas alınan 09/04/2019 tarihli bilirkişi heyet raporuna karşı davalı vekili 18/04/2019 teslim tarihli dilekçesi ile, davacı tarafça menfi zarar/müsbet zararın birlikte istenemeyeceği, tazminaf hesabının hatalı olduğu, kar kaybı (müspet zarar) hesabının Yargıtay uygulamalarına uygun olarak hesaplanmadığı, davacının elinde kalan görsel malzemelerin bedeline hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, davacının iş yeri yatırım maliyetlerini talep edebilmesinin mümkün olmadığına ilişkin hususlara itiraz edip 3 kişilik yeni heyetten itirazları doğrultusunda yeni rapor alınması talep edildiği halde mahkemece bu talep konusunda olumlu/olumsuz bir karar verilmediği gibi gerekçeli kararda da bu itirazların değerlendirilmediği görülmüştür. HMK’ nın 297/2 maddesine göre mahkemenin tarafların taleplerinin her biri hakkında karar vereceği düzenlenmiş olup, yine 297/1-c. fıkrasına göre gerekçe yazılması zorunlu bulunmaktadır. HMK’ nın 297. maddesine uygun olarak verilmeyen kararın istinaf aşamasında denetlenmesine imkan bulunmamaktadır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı stoklarında bulunan malzemenin 24.05.2013 dava tarihindeki değerinin 355.650,37 TL olduğu belirtilmiş, davacı vekili dava dilekçesi ile elde kalan yedek parça ve stok maliyetleri karşılığı olarak dava tarihi itibariyle 5.000,00.TL olan talebini, ıslah dilekçesi ile 95.000,00.TL artırarak 100.000,00.TL ye yükselttiği görülmüştür. Mahkemece, yedek parça bedeline hükmedilmiş olmakla birlikte yedek parçanın iadesine karar verilmemiş olması da isabetsizdir. Ayrıca taleple bağlılık kuralı gereğince, verilen hükümde, tahsil kararı ile birlikte ıslahla talep edilen 100.000 TL’ya karşılık gelen yedek parça, malzeme ve özel takımların davacı tarafça davalıya iadesine karar verileceğinden, davacı tarafın hangi malzemelerin iadesini istediğinin hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü kapsamında davacı tarafa açıklattırılmadığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında belirsiz süreli olarak yapılan servis sözleşmesinin haksız feshi halinde kazanç kaybına ilişkin zararın hesabının hangi süre için yapılacağı ve hesaplama yönteminin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bu itibarla mahkemece, davaya konu belirsiz süreli yetkili servis sözleşmesinin feshi halinde, davacının faaliyetine devam edip edip etmediği belirlenerek ediyorsa mevcut duruma göre, etmiyorsa öncelikle davacının emsal bir iş bulup bulamayacağının tespit edilmesi, bulabileceğinin kabul edilmesi halinde hangi sürede bulabileceğinin belirlenerek, belirlenecek makul süre için kazanç kaybı zararının hesaplanması; bulamayacağının kabul edilmesi halinde ise bu durumda da ne kadarlık bir süre için (makul süre) söz konusu zararı isteyebileceğinin belirlenmesi, sonrasında ise belirlenen bu sürede özel servis olarak çalışması halinde elde edebileceği kazanç ile davalının yetkili servisi olarak çalışması halinde elde edebileceği kazancın tespit edilerek, davalının yetkili servisi olarak çalışması halinde kazancının daha fazla olacağının anlaşılması halinde özel servis olarak çalışması halinde elde edeceği miktarın yetkili servis olarak çalışması halinde elde edeceği miktardan mahsubunun yapılarak aradaki farkın davacının uğradığı kazanç kaybına ilişkin zarar olarak hüküm altına alınması gerekirken, yetersiz bilirkişi incelemesine dayalı olarak karar verilmesi yerinde görülmemiştir.Bu durumda mahkemece yapılacak iş, yukarıda tesbit edilen hususlarda ve davalı vekilinin 09/04/2019 tarihli bilirkişi heyet raporuna karşı verdiği 18/04/2019 teslim tarihli dilekçesindeki beyan ve itirazları doğrultusunda denetime elverişli ek rapor veya yeni heyetten yeni rapor alınarak ve davalı vekilinin ıslah dilekçesine yönelik verdiği beyan dilekçesindeki zamanaşımı definin de değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ve eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması yerinde görülmemiştir.HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.) 353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Dairemizin kabulüne göre davacı vekilinin istinaf sebepleri bu aşamada değerlendirilmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, Dairemizin kabulüne göre davacı vekilinin istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/11/2019 tarih ve 2014/125 Esas 2019/1459 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Davacının istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf talep edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/03/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.