Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/258 E. 2022/405 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/258 Esas
KARAR NO: 2022/405 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/1105 Esas – 2018/1097 Karar
KARAR: 14/11/2018
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali
KARAR TARİHİ: 17/03/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin davalı … ve Tic. A. Ş.’nin azınlık hakkı sahibi büyük ortaklarından oluğunu, 21/04/2016 tarihli olağan genel kurul toplantısına kadar da yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığını, ailevi nedenlerden ötürü şirketten dışlandığını, ilk defa 21/04/2016 tarihli toplantıda yönetim kurulu üyeliğine seçilmediğini, toplantıda müvekkili temsilcisinin talebi üzerine finansal tablo müzakereleri ile ilişkili 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. maddelerin müzakere edilmeksizin ertelendiğini, ertelenen toplantının 27/06/2016 tarihinde yapıldığını, ibraya ilişkin 5 numaralı karar ile yönetim kurulu üyelerine TTK’nun 395 ve 396. maddelerince izin verilmesine ilişkin 8 numaralı kararın kanuna aykırı olmakla iptali gerektiğini, yönetim kurulu üyelerinin ibrası için yapılan oylamada tüm yönetim kurulu üyelerinin oy verdiğini, bu şekilde yapılan oylamanın geçersiz olduğunu, TTK’nun oydan yoksunluk başlıklı 436/2 maddesinin yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarım kullanamayacakları hükmünü haiz olduğunu, bu madde gereğince ibraya ilişkin oylamada oylamaya katılamayan yönetim kurulu üyelerinin aynı şekilde kendi menfaatlerine olan yönetim kurulu üyelerine TTK’nun 395 ve 396. maddelerince izin verilmesine ilişkin kararlarda da oy kullanamayacaklarım, bu hususta alınmış 8 numaralı kararın da kanuna aykırı olduğunu, ertelenen ilk toplantıda yönetim kurulu üyeliklerine 3 yıl süre ile…, … ve … A. Ş.’nin seçilmesine karar verildiğini, bu karardan sonra müvekkilinin şirketle ilişkisinin sadece azınlık hakkı sahibi ortak olarak devam ettiğini, finansal tablolar/bilanço tasdik edilmiş olmasına rağmen müvekkilinin ibra edilmemesinin kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, TTK’nun bilançonun onaylanmasına ilişkin karar başlıklı 424. maddesinin “Bilançonun onaylanmasına ilişkin genel kurul kararı, kararda aksine açıklık bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve denetçilerin ibrası sonucunu doğurur” hükmünü haiz olduğunu, müvekkilinin ibra edilmemesi kararının hiçbir gerekçesinin bulunmadığını, bilançonun tasdik edildiği kabul edilecekse müvekkilinin ibra edilmemesine ilişkin kararın iptaline karar yerilmesi gerektiğini, kârın dağıtılmamasına ilişkin olarak alınan 6 numaralı kararın kanuna, esas mukaveleye ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, müvekkili temsilcisinin 6. maddenin müzakeresi sırasında neden kar dağıtılmadığı hususunda bilgilendirme talep ettiğini, yönetim kurulu üyesi …’nun konjonktür gerekleri ve şirketin idamesi için gerekli kaynakların korunması amacıyla geçmiş yıl zararlarının mevcudiyeti de gözetilerek kar dağıtılmaması gerektiğini düşündükleri beyanında bulunduğunu, yapılan oylamada muhalif oylarına rağmen oy çokluğu ile kar dağıtılmamasına karar verildiğini, …’nun yaptığı açıklamanın somut ve müşahhas bir gerekçeye dayanmadığı gibi yapılması planlanan bir yatırım veya geçmiş yıl zararlarının değerlemesine ilişkin bir bilgi de içermediğini, esas sözleşmenin karın dağıtımı başlıklı maddesine göre net dönem karından %5 genel kanuni yedek akçe ayrıldıktan sonra kalan miktarın %5’inin pay sahiplerine kar payı olarak dağıtılması gerektiğini, davalı şirketin dağıtılması zorunlu %5’i hiç dağıtmadığı gibi kalan karın da dağıtılmamasına karar verdiğini, alınan bu keyfi kararın bu haliyle öncelikle esas mukaveleye ve sonrasında da dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ileri sürerek davalı şirketin 27/06/2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 5, 6 ve 8 numaralı kararların TTK m.445 uyarınca kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kurallarına aykırılığı nedeniyle iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davalı şirketin … Grubu içinde yer alan ve … okullarını işleten … AŞ.’ne hizmet sağlayan şirketlerden birisi olduğunu, davacının dışlanması şeklinde bir sürecin söz konusu olmadığını, anonim ortaklıklar hukukuna hakim olan çoğunluk ilkesinin gereği olarak yönetim kuruluna seçilmemesinin söz konusu olduğunu, yönetim kurulu üyelerinin davacı da dahil olmak üzere tümünün kendi ibraları haricinde ayrıca birbirlerinin ibralarında oy kullanmaktan yoksun sayılmaları halinde, oydan yoksun olmayan yegâne paysahipleri …’ın ve … Holding’in toplamda 300.001 adet oylarının sonucu belirlediğini ve geçerli bir şekilde karar alındığını, davadışı … Holding A.Ş. her ne kadar 21/04/2016 tarihli ilk genel kurul toplantısında yönetim kurulu üyesi olarak seçilmişse de, davacının da aralarında bulunduğu yönetim kurulu üyelerinin ibralarının tartışıldığı dönemin 01.01.2015-31.12.2015 dönemi olduğunu ve anılan dönemde … Holding A.Ş. yönetim kurulu üyesi olmadığı gibi şirkette de yönetsel bir görev üstlenmediğini, ayrıca davacının yönetim kurulu üyesi sıfatıyla oy kullanıp sonrasında yönetim kurulu üyelerinin ibrada oy kullanma hakkından mahrum olduğunu ileri sürmesinin çelişkili davranış yasağına aykırı bir durum olduğunu, davacının iddia ettiği gibi finansal tablolarının ve bilançonun tasdikinin örtülü ibra anlamına gelmediğini, haklı nedenlerin bulunduğunun anlaşılması halinde yönetim kurulu üyesinin ibra edilmemesine karar verilebileceğini, davacının yönetim kurulu üyesi sıfatına istinaden göstermesi gereken özen borcuna açık biçimde aykırılık oluşturan davranışları, şirketin genel kurulunun yapılabilmesi için diğer pay sahiplerinden …’nu mahkemeye başvurarak genel kurulun toplantıya çağrılması için yetki istemek mecburiyetinde bırakmış olması, keyfi olarak şirketin organlarını işleyemez hale getirmesi, davacıya yönelik olarak alınan ibra edilmeme kararının son derece haklı sebeplere dayandığının ve hiçbir surette kanuna veya dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmediğinin açık göstergesi olduğunu kârın dağıtılmaması yönünde alınan kararın da iptale tabi olmadığını, 2015 yılının ülkemizde seçim dönemi olması ve 2016 yılında ekonomik belirsizliklerin sürmesi, faktörü somut olarak müvekkili şirketin ihtiyatlılık ilkesini daha da belirgin bir şekilde gözetmesini zorunlu kılmakta olduğunu, şirketin finansal verilerinin objektif olarak kâr dağıtılmamasını gerektirmekte olduğunu, davacı tarafın, yönetim kurulu üyelerinin kendilerine şirketle işlem yapma ve şirketle rekabet etme hususunda izin verilmesine dair kararın iptaline dair istemlerinin de haksız olduğunu, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin, şirketle işlem yapma iznini ve rekabet etme iznini alarak şirketi zarara sokması hiçbir surette söz konusu olmadığını, ayrıca bugüne değin gerçekleştirilen tüm genel kurul toplantılarında bu izinlerin alındığını, davacının da bu izinler için de bu genel kurul toplantısına değin olumlu oy kullandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 14/11/2018 tarih ve 2016/1105 Esas 2018/1097 Karar sayılı Kararı ile; ” ….… Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için gerekli deliller toplanıp, alanında uzman bilirkişi kurulundan rapor ve ek rapor alınarak uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmiştir…. İşbu davada iptali talep edilen kararlar 27.06.2016 tarihinde alınmış ve dava 27.09.2016’da açılmış olmakla, davanın üç aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmaktadır….Dava konusu genel kurul toplantı tutanağının altında davacının alınan kararlara muhalefet şerhinin bulunduğu anlaşılmaktadır. …….Numaralı Karar açısından inceleme ve değerlendirme: Genel kurulun 5 inci maddesinde yönetim kurulu üyelerinin 2015 senesi faaliyetleri ile ilgili ibralarının ayrı ayrı oylaması yapılmıştır. Yapılan oylama sonucunda; >Yönetim Kurulu Üyesi …, kendisinin oy kullanmadığı oylamada; oy kullanmaya yetkili olduğu belirtilen pay sahiplerinin aleyhine kullandığı toplam 713.000 adet oyu ile ibra edilmemiştir. >Yönetim Kurulu Başkam …, kendisinin oy kullanmadığı oylamada; aleyhine kullanılan 287.000 adet oya karşı, lehine kullanılan 587.001 adet oyla, oy çokluğuyla ibra edilmiştir. >Yönetim Kurulu Üyesi …, kendisinin oy kullanmadığı oylamada; aleyhine kullanılan 287.000 adet oya karşı, lehine kullanılan 426.000 adet oyla, oy çokluğuyla ibra edilmiştir. Yukarıda yönetim kurulu başkan ve üyeleri olarak isimleri yazılı olan …, … ve … için ayrı ayrı ibra oylaması yapılmıştır. Bu oylamaya, hakkında ibra oylaması yapılan yönetim kurulu üyesi katılmamakla birlikte, aralarında davacının da bulunduğu diğer yönetim kurulu üyeleri, hakkında ibra oylaması yapılan yönetim kurulu üyesinin ibra oylamasına katılmışlardır. Hal böyle olmasına karşın, TTK m. 436/2 uyarınca “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle, yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarım kullanamazlar”. Somut olay açısından da, yönetim kurulu üyeleri gerek kendilerinin gerekse diğer yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin oylamada oydan yoksun olmalarına karşın, diğer yönetim kurulu üyelerinin ibra oylamalarında oy kullanmışlardır. Belirtmek gerekir ki, bu kişilerin sahip olduğu oy sayısı toplamı 699.999 dur. Bu durumda incelenmesi gereken husus, oydan yoksun olmalarına rağmen oylamaya katılan yönetim kurulu üyelerinin kullanmış oldukları oyların oylamaya etkili olup olmadığı hususudur. Zira, Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatları uyarınca oydan yoksun olan paysahibi yönetim kurulu üyelerinin oylan oylamaya etkili değilse; bir diğer ifadeyle, oydan yoksun olan pay sahibi yönetim kurulu üyeleri dışındaki diğer pay sahiplerinin oylan ibra karan için gerekli yeter sayıyı sağlamaya yeterli ise, bu takdirde ibra oylamasının iptali gerekmemektedir. ……..Buna göre somut olayda yönetim kurulu üyelerinin oylan çıkarıldığında geriye … Holding A.Ş.’nin 300.000 adet ve …’ın da 1 adet oyu kalmaktadır. Bunlar, dava konusu yapılan dönemde yönetim kurulu üyesi değildirler, imza yetkileri de yoktur. Bu pay sahipleri, …’nun ibra edilmemesi, … ve …’nun da ibra edilmesi yönünde oy kullanmışlardır. Geriye kalan oylar(1 oy dahi olsa) bu şekilde bir karar alınması için yeterlidir. Görüleceği üzere oydan yoksun yönetim kurulu üyelerinin oyları, oylama üzerinde etkili olmamıştır. Bu kişiler oy kullanmamış olsalardı dahi, geriye kalan iki pay sahibinin oylarıyla aynı kararlar yine alınmış olacağı anlaşıldığından 27/06/2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 5 numaralı kararın Kanun’a veya esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kurallarına aykırı olmadığı kanaatine varıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir……… 6 Numaralı Karar açısından inceleme ve değerlendirme: Genel kurulun 6 numaralı maddesinde;”… 2015 senesi kârının dağıtılmamasına, olağanüstü yedek akçe olarak ayrılmasına” davacının 287.000 adet olumsuz oyuna karşılık kullanılan 713.000 adet olumlu oyla, oy çokluğuyla karar verilmiştir. Bilindiği üzere Türk Ticaret Kanunu’nun 519/2 (c) maddesinde yüzde 5 oranındaki birinci temettünün Ödenmesi zorunlu hale getirilmiştir. Ancak, davalı şirketin mali yapısı kâr dağıtımı yapılmasına müsait değildir. Çünkü, davalı şirketin kâr dağıtımı yapabilmesi için öncelikle geçmiş yıllar zararlarım kapatması gerekmektedir. Davalı şirket 2015 senesinde 75.455,64 TL kâr elde etmiştir. Geçmiş yıllardan gelen 598.857 TL’lik zararı, 222.542,96 TL’lik de kârı bulunmaktadır. Zarar, (598.857 TL – 222.542,96 TL hesabı ile) 376.314,04 TL daha fazladır. 2015 senesinin 75.455,64 TL’lik kârı, devreden zarar fazlalığım kapatmaya yetmemektedir. Bu nedenle genel kurulda alman 6 numaralı karar davalı şirketin mali yapısına uygun bulunduğu kanaatine varıldığından bu maddenin iptali isteminin reddi gerektiği kanaatine varılmıştır. 8 Numaralı Karar açısından inceleme ve değerlendirme: Genel kurulun 8 numaralı maddesinde; “yönetim kurulu üyelerine TTK’nin 395 ve 396’ıncı maddelerinde belirtilen işleri ifa edebilmeleri hususunda gerekli yetkinin verilmesine” davacının 287.000 adet olumsuz oyuna karşılık kullanılan 713.000 olumlu oyla, oy çokluğuyla karar verilmiştir. Genel kurulda 7 numaralı maddede; yönetim kurulu üyelerine TTK’nin 395. ve 396. maddelerinde yazılı muameleleri yapabilmeleri için izin verilmiştir. Ancak, yönetim kurulu üyelerine anılan maddelerdeki yetkinin verilmesine ilişkin karar, pay sahibi ile şirket arasında şahsi bir işe ilişkin olduğundan TTK’nin 436/1’inci maddesindeki oydan yoksunluk halinin uygulanması gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu’nun “Oydan Yoksunluk” başlıklı 436’ıncı maddesinin 1’inci fıkrasında; “Pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz.” denmektedir. ……….. numaralı maddede belirtilen husus yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işle ilgili olduğundan, toplantıya katılan yönetim kurulu üyeleri oydan yoksundurlar. Rekabet yasağının kaldırılması oylamasında bir yönetim kurulu üyesi kendisi ile kararın alınmasında oy hakkından yoksun ise de, bu halde diğer yönetim kurulu iiyesi ile ilgili oylamaya katılabilir. Bu durum karşısında, her yönetim kurulu üyesinin kendilerine verilecek izinlere ilişkin oylamada oydan yoksun olmalan sebebiyle oy kullanmamış olması halinde dahi, davacı dışındaki diğerler pay sahiplerinin olumlu oy kullanmalan karşısından oylama sonucu değişmeyecektir. Bu nedenlerle 8 numaralı karar açısından, Kanun’a veya esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kurallarına aykırı yön tespit edilmediğinden davacının bu maddenin iptali isteminin reddine karar vermek gerekmiştir. Sonuç olarak, yukarıda belirtilen nedenlerle davalı şirketin 27/06/2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 5, 6 ve 8 numaralı kararların Kanun’a veya esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kurallarına aykırı olmadığı kanaatine varıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçeleri ile; “Davanın reddine,” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Finansal tabloların/bilançoların tasdik edilmiş olduğu bir ortamda müvekkilinin ibra edilmemesinin kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, mahkemenin karar yeter sayısının bulunduğunu belirtmekle yetindiğini, karar yeter sayısının bulunmasının ibra edilmeme kararını hukuka uygun hale getirmeyeceğini, bilirkişi raporunda da davacının ibra edilmemesini gerektiren bir sebebin tespit edilemediğinin belirtildiğini, Kârın dağıtılmamasına ilişkin kararın kanuna ve esas sözleşmeye aykırı olduğunu, şirketin mali durumunun kar dağıtma zorunluluğunu yerine getirmeye uygun olduğunu, şirketin dönen varlıklarının kısa vadeli borçlarını 5 kattan daha fazla miktarda karşılayabilecek seviyede olduğunu, bilirkişi raporunun mali yönden ciddi eksiklikler içerdiğini, özkaynakların tamamının dikkate alınmadığını, Yönetim kurulu üyelerine izin verilmesine ilişkin 8 numaralı kararın da yönetim kurulu üyelerinin oylarıyla alınmış olması nedeniyle yasaya aykırı olduğunu belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 27/06/2016 tarihinde yapılan 2015 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan bir kısım kararların iptali istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. İş bu dava 3 aylık hak düşürücü sürede açılmış olup, davacının iptali istenen kararlara muhalif kaldığı ve bu hususun zapta geçirildiği görülmüştür. Uyuşmazlık konusu 5 nolu gündem maddesi ile alınan karar, davacının yönetim kurulu üyesi olarak ibra edilmemesine, davacı dışında kalan yönetim kurulu üyelerinin ise ibrasına ilişkin olup, davacı ibra kararında tüm yönetin kurulu üyelerinin oy vermiş olması nedeniyle ve ibra edilmeme kararın da dürüstlük kuralına aykırı olması nedeniyle iptali gerektiğini ileri sürmüş, diğer yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin karar istinaf edilmediğinden Dairemizce herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. 5 numaralı kararla aynı zamanda davacının ibra edilmemesine de karar verilmiş olup, davacı finansal tabloların/bilançoların tasdik edilmiş olduğu bir ortamda müvekkilinin ibra edilmemesinin kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Ne var ki söz konusu karar henüz uygulanabilir nitelikte bir karar değildir. Zira, böyle bir karara dayanılarak yönetim kurulu üyeleri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu itibarla, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmemelerine ilişkin bir genel kurul kararının iptalini, haklarında sorumluluk davası açılması yolunda alınmış genel kurul kararı bulunmadan önceki bir aşamada dava ve talep edebilmeleri mümkün değildir. Zira, yönetim kurulu üyeleri sorumlu olmadıkları iddiasına dayanmaktadırlar, bu husus genel kurul kararlarının iptali davasında değil, şirketin açacağı sorumluluk davası veya bu yola uzun bir zaman zarfında gidilmediği takdirde daha sonra ibra edilmeyenlerin açacağı hükmen ibra davasında karara bağlanmalıdır. (Yargıtay 11.H.D 12/02/2020 tarih 06/03/2017 tarih 2019/2711 E., 2020/1259 K. sayılı ve 2015/13056 E-2017/1271 K. sayılı emsal kararları) Uyuşmazlık konusu 6 nolu gündem maddesi ile alınan karar, şirketin 2015 yılı kârından kanun ve esas sözleşme gereği ayrılması gereken miktarlar ayrıldıktan sonra kalan kârın dağıtılmamasına ve dağıtılmayan kârın olağanüstü yedek akçelere ayrılmasına ilişkin olup, davacı şirketin mali durumunun kar dağıtma zorunluluğunu yerine getirmeye uygun olduğunu ileri sürmüştür. Toplantıda bu maddenin müzakeresi sırasında davacının neden kâr dağıtılmadığı hususunda bilgilendirme talep etmesi üzerine, yönetim kurulu üyesi … tarafından ekonomik konjonktürün gerekleri ve şirketin idamesi için gerekli kaynakların korunması amacıyla, geçmiş yıl zararlarının mevcudiyeti de gözetilerek kar dağıtılmaması gerektiğinin değerlendirildiği şeklinde cevap verilmiştir. Dosya kapsamında mevcut bilirkişi raporunda, davalı şirketin mali yapısının kâr dağıtımı yapılmasına müsait olmadığı, çünkü davalı şirketin kâr dağıtımı yapabilmesi için öncelikle geçmiş yıllar zararlarını kapatması gerektiği, zararının daha fazla olduğu ve 2015 senesinin 75.455,64 TL’lik kârının devreden zarar fazlalığı kapatmaya yetmediği tespit edilmiştir. Davacı bilirkişi kök ve ek raporuna somut bir itirazda bulunmamış olup, bu nedenle şirketin dönen varlıklarının kısa vadeli borçlarını 5 kattan daha fazla miktarda karşılayabilecek seviyede olduğu, bilirkişi raporunun mali yönden ciddi eksiklikler içerdiği, öz kaynakların tamamının dikkate alınmadığı yönündeki istinaf nedenlerine itibar edilmemiştir. Her ne kadar pay sahibinin kar payı alma hakkı 6102 sayılı TTK’nın 519.maddesi ile düzenlenmiş ve teminat altına alınmış ise de, kâr dağıtımı net dönem kârından yapılması gerektiğinden, bilançoda geçmiş yıl zararı varsa, elde edilen kârdan bu zarar düşülmediği takdirde kâr dağıtımı yapılamaz. (Usluel, Aslı E., Anonim Şirketlerde Pay Sahibinin Kâr Payı Alma Hakkı, 2016 baskı sh. 14). Davalı şirketin mali ve finansal yapısının elverişli olmamasından kaynaklanan kar dağıtmama yönündeki kararın iptali yönünde objektif bir kanıt bulunmadığı gibi, dürüstlük kuralına aykırı bir durum da olmadığından bu madde yönünden davacının istinaf talebinin reddi gerekmiştir. Uyuşmazlık konusu 8 nolu gündem maddesi ile alınan karar, yönetim kurulu üyelerine TTK 395 ve 396.maddelerinde belirtilen izinlerin verilmesine ilişkin olup, TTK 436. m. uyarınca yönetim kurulu üyelerinin aynı şekilde kendi menfaatlerine olan yönetim kurulu üyelerine TTK’nun 395 ve 396. maddelerince izin verilmesine ilişkin kararlarda da oy kullanamayacaklarını ileri sürmüştür. Söz konusu karar yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işle ilgili olduğundan, TTK 436/1 m. uyarınca toplantıya katılan yönetim kurulu üyeleri kendileriyle ilgili oylamada oydan yoksun iseler de, diğer yönetim kurulu üyesi ile ilgili oylamaya katılabilirler. Davacı dışındaki diğer pay sahiplerinin olumlu oy kullanmaları nedeniyle kararın geçerli olduğu açıktır.O halde mahkemenin davanın reddi yönünde verdiği kararında bir isabetsizlik bulunmamakta olup, açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 17/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.