Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/202 E. 2022/400 K. 09.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/202 Esas
KARAR NO: 2022/400 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/435 Esas – 2019/1081 Karar
TARİH: 13/11/2019
DAVA: Alacak (Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 09/03/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin davalıya vermiş olduğu siparişler gereği ürün satarak teslim ettiğini, ancak davalının bakiye fatura bedelini ödemediğini, müvekkilinin tahsil edemediği 50.000,00 TL civarında alacağı bulunduğunu, alacağın tahsili için başlatılan icra takibinin davalının haksız itirazı ile durduğunu, malların ayıplı olduğu iddiasının doğru olmadığını, müvekkiline ayıp ihbarında bulunulmadığı gibi davalı tarafça delil tespiti de yaptırılmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL’nin icra takibine itiraz tarihi olan 03/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davacı vekili 17/07/2019 tarihli ıslah dilekçesinde, dava değerini 42.135,93 TL’ye yükselterek ıslah ettiklerini bildirmiştir.Davalı vekili, fatura konusu malların ayıplı olduğu ve bu hususun davacının da kabulünde olduğunu, müvekkilinin bu nedenle yurtdışında satış yapamadığını ve mağdur olduğunu, davacının daha sonra kötüniyetli olarak icra takibi başlattığını ve iş bu davayı açtığını, müvekkilinin davacıya borcunun bulunmadığını, ayrıca kısmi alacak davası olarak açılan bu davadaki faiz talebinin haksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 13/11/2019 tarih ve 2018/435 Esas 2019/1081 Karar sayılı Kararı ile; “İncelenen tüm dosya kapsamına, tarafların iddia ve savunmalarına, bilirkişi raporu içeriğine göre; davalı tarafından sipariş verilen ürünlerin davacı tarafından satımı yapılarak davalıya teslim edildiği, bu hususta taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı, davalı sipariş verilen ürünlerin ayıplı olması nedeniyle kendi müşterisi tarafından ayıplı malların iadesinden kaynaklı reklamasyona tabi tutulduğu itirazında bulunmuş ve bu hususta tanık dinletmiş olup, dinlenen davalı tanığı … şirketin fiili ortağı olduğu ve siparişin kendisi tarafından takip edildiğini ve davacı tarafından gönderilen ürünlerin ayıplı olması nedeniyle davacıya bildirimde bulunulduğu, davacı tarafından ürünlerin tekrar düzeltildiği ancak gelen ürünlerinde siparişe uygun olmadığı halde yurtdışına sevki yapılacağından ve terminli çalışıldığından kabul edildiği, müşteri tarafından dönen ürün olursa fiyatın davacıya yansıtılacağının kendisine söylendiği davacının da bunu kabul ettiği bildirilmiş olup, yine davalı şirkette depo sorumlusu olarak çalıştığını beyan eden davalı tanığı … davacının sipariş üzerine yapmış olduğu ürünlerin tesliminde ayıplı olduğunu gördüğünü beyan etmiştir. Davacı tarafça yapılan ürünlerin teslimde ayıplı olduğu, davalı tarafın tanık beyanları ve savunmasında açıkça anlaşılmakta olup, davalı tanığı …’ın beyanında da belirtildiği üzere ayıplı haliyle ürünlerin davalı tarafça kabulünün yapıldığı dosya kapsamından sabittir. Davalı tarafça teslimde açık ayıplı olduğu belirtilen ürünler kabul edilmiş olup, müşterisi tarafından ayıplı ürünlerin geri dönmesi halinde fiyatın davacıya yansıtılacağı hususunda davacıyla anlaşıldığı iddia olunmuştur. Davalı tarafça ayıplı olduğu bildirilen ürünler kabul edilmiş olduğundan, bu hususta tekrar ayıp iddiasında bulunulamaz. Davalı ayıplı olduğu belirtilen ürünlerin müşteriden dönmesi halinde bunun davacıya yansıtılacağı hususunda davacıyla anlaştığını beyan ettiğine göre bu husustaki ispat yükü de davalı üzerinedir. Davalı bu hususta davacı tarafla anlaştığını ispat edemediğinden ve dava konusu ürünlerin teslim edildiği hususu uyuşmazlık konusu olmadığından davacının davasının kabulüne karar verilmiş, dava tarihinden önce davalının temerrüde düşürüldüğü hususu davacı tarafça ispatlanamadığından dava tarihinden itibaren faize hükmedilerek davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçeleri ile; “Davanın kabulü ile 42.135,93 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İcra takibinin 37.848,45 TL üzerinden başlatıldığını, borcu kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacı yanca alacağın hesap edilebiliyor olması nedeniyle kısmi dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, bu durumun hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, Ürünler teslim alındığı esnada ayıplı olduğunun görüldüğünü, bu hususun davacıya bildirildiğini ve ayıptan kaynaklanan bir iade veya reklamasyon faturası olması halinde davacıya yansıtılacağının belirtildiğini, bu hususa ilişkin olarak taraflarca anlaşmaya varıldığını, bu sürecin yazışmalar ve tanık beyanları ile sabit olduğunu, ayrıca müşterilerden gelen yazışmalar ve şikayetlerin de dosyaya sunulduğunu, ürünlerin büyük kısmının iade edildiğini, bir kısmı için de indirim yapıldığını,Müvekkili defterlerinin yerine incelenmesi talep edilmiş olmasına rağmen incelemeye dahil edilmediğini, defterleri incelendiğinde haklılıklarının ortaya çıkacağını, yurtdışı müşterilerine yapılan indirimlerin ve yapılan iadelerin müvekkilinin defterlerinde kayıtlı olduğunu, gerçek zararın bu şekilde tespit edilebileceğini, Davacıya e-posta ile ayıplı ürünler hakkında toplantı yapılmak istendiği ve aralarındaki sözleşmeye istinaden mutabakata varılmak istendiği hususlarının bildirildiğini, ancak davacının cevap vermediğini,Müvekkili zararının davacının talep ettiğinden de fazla olduğunu, ayrıca müvekkilinin ticari itibarının zedelendiğini, bu hususlarda dava açma haklarını saklı tuttuklarını, Davacıya ürünlerin ayıplı olduğuna dair ihbar yapıldığını, Taraflar arasında ürünlerin ayıplı olarak teslim alınmasından kaynaklı bir husumet bulunmadığını, husumetin, davalının ayıplı olarak kabul edilen ve reklamasyon çıkması halinde ücretinden düşüleceğine dair taraflar arasında yapılan sözleşmeye aykırı davranışı olduğunu, bu hususunun da e-posta yazışmaları ve tanık beyanları ile ispatlandığını belirterek hükmün kaldırılmasını istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, ticari mal satım sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkin olup, davalı malların ayıplı olduğunu savunmuş, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasında davacı tarafça davalıya satılıp teslim edilen mal tutarı ve davalı ödemelerine ilişkin bir çekişme bulunmamakta olup, uyuşmazlık malların ayıplı olup olmadığı, taraflar arasında ayıp nedeniyle davalının zarara uğraması halinde bu zararın giderileceği yönünde bir anlaşma bulunup bulunmadığı noktalarındadır. Dosya kapsamında ayıbın varlığına yönelik yeterli delile rastlanılmamış olmakla birlikte, mahkemece malların ayıplı olduğu kabul edilmiş, davacı tarafça bu yönden bir istinaf sebebi ileri sürülmemiş olduğuna göre, mahkemenin malların ayıplı olduğu yönündeki gerekçesi kesinleşmiştir. Bununla birlikte davalı mallar teslim alındığı esnada ayıplı olduğunun görüldüğünü, bu hususun davacıya bildirildiğini ve ayıptan kaynaklanan bir iade veya reklamasyon faturası olması halinde davacıya yansıtılacağının belirtildiğini, bu hususa ilişkin olarak taraflarca anlaşmaya varıldığını ileri sürmüştür. Buna göre ilke olarak davalı malın ayıplı olduğunu bilerek teslim almış olmakla malları bu haliyle kabul etmiş sayılır. Teslim anında taraflar arasında davalının ayıptan kaynaklanan zararının olması halinde bunun davacıya yansıtılacağı yönünde bir anlaşma bulunduğu yönündeki iddiası ise yazılı delille ispat edilmesi gerekmekte olup, sunulan e-posta yazışmalarında veya whatsapp yazışmalarında bu yönde bir ifadeye rastlanılmamış, davacı tarafça açıkça dinlenilmelerine muvafakat edilmeyen davalı tanık beyanları da iddianın ispatı içi yeterli görülmemiştir. Davalı ticari defter kayıtları incelendiğinde uğramış olduğu zararın tespit edilebileceğini ileri sürmekte ise de, salt zararın tespitinin davanın sonucuna bir etkisi olmayacağından, kaldı ki mahkemece belirlenen inceleme gününde de defterler hazır edilmediğinden davalının defter inceleme talebi haklı görülmemiştir.Öte yandan HMK 109/1 m. uyarınca talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilecek olduğuna göre, davacının iş bu davayı kısmi dava olarak açmakta hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla mahkemece davanın kabulü yönünde verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamakta olup, açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden taraftan alınması gereken 2.878,30.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 720,00.TL harcın mahsubu ile bakiye 2.158,30.TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 09/03/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.