Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/201 E. 2022/262 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/201
KARAR NO: 2022/262
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/11/2019
DOSYA NUMARASI: 2017/461 Esas – 2019/1027 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/02/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili … unvanlı şirketin, 1992 yılında … ve …co isimli iki markayı bünyesine katarak İtalya’da bahçecilik ve ormancılık sektöründe faaliyetlerine başlamış bir şirket olduğunu, ticari faaliyetlerini Türkiye’de distribütörlüğünü yapan diğer davacı müvekkili şirket aracılığı ile sürdürdüğünü, yerleşik içtihatlara göre tescilsiz sınai bir ürünün taklidi nedeniyle haksız rekabet hükümlerine dayanabilmesi için ürünün gerçek hak sahibinin davacı olması gerektiğini, bu kapsamda Çin Halk Cumhuriyeti’nde müvekkili … adına kayıtlı olan tasarımın gerçek ve öncelikli hak sahibinin müvekkili şirket olduğunu, ürünler arasında iltibasa neden olacak derecede benzerlik mevcut olup, bu benzerliğin teknik zorunluluktan kaynaklanmadığını, iltibasın varlığını gösteren bir diğer hususun ise, taklit ürün üzerinde yer alan logonunda müvekkiline ait logo ile benzerlik göstermesi olduğunu, davalı tarafından yapılan satış faaliyetleri sonucunda, müvekkilleri … ve … şirketlerinin tarifinin mümkün olmayan zararlar gördüğünü ve gösterdiğini, müvekkili …’ın Türkiye sınırları içerisinde yapmış olduğu yatırım ve emeklerden, davalı şirketin haksız olarak yararlandığını, müvekkili …’ın parça-aksesuar ve haksız rekabet konusu taklit ürününün tüm Türkiye’de tanınmasını sağladığını, davalı tarafın, müvekkilinin Türkiye’de ulaşmış olduğu müşteri memnuniyetinden ve itibardan haksız olarak yararlanırken, aynı zamanda müvekkillerinin itibarlarına da zarar verdiğini, müvekkillerinin gerek ürün kalitesi olarak daha dayanıklı ürünleri tüketici ile buluşturduğunu, gerekse de satış sonrası ağı ile tüketicilere geniş servis, bakım, parça değişimi gibi hizmetler de sunduğunu, taklit ürünü satın alan tüketicinin, kalitesiz ürünü kullanması sonucunda üründen memnun kalmadığını ve yaşadığı sorunların çözümü hususunda karşısında bir yetkili ve yahut hizmet bulunmaması nedeniyle, ürünün/testerenin genel anlamda kullanışsız olduğuna karar verdiğini, bu hususun, ürünün asıl sahibi olan … açısından itibar kaybına neden olup, müvekkili …’a ise pazarda pay kaybına neden olduğunu belirterek, davalının gerek elinde bulundurduğu taklit ürünlere, gerek bu ürünleri üretmekte kullandığı her türlü makine ve araçlara el konulması için tedbir kararı verilmesine, haksız rekabet konusu ürünlerin satışının durdurulması, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasına, davalı aleyhine, müvekkili … adına şimdilik 5.000 TL değerinde maddi tazminata, davalı aleyhine, müvekkili … adına 6.000 TL’lik manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davaya konu edilen ürünlerin satış ve pazarlamasını yapmasının tamamen yasal olduğunu, hem ürünlerin markası hem de tasarımı bakımından tescile dayalı bir kullanım söz konusu olduğunu, müvekkilinin satış ve pazarlamasını yapmış olduğu ürünlerin tamamının tescilli olduğunu ve huzurdaki davaya konu ürünler dışında da birden fazla tescilli markasının bulunduğunu, davacılar tarafından dava konusu edilen ürünlerin satışının halihazırda müvekkili şirket tarafından yapıldığını, müvekkili şirketin dava konusu edilen ürünlerden ziyade kendisine ait olan, hem markasal bakımından hem de tasarım bakımından kendi tescilli ürünlerinin satış ve pazarlamasını yaptığını, bu nedenle ortada haksız rekabet teşkil edecek bir durum olmadığını, dava konusu edilen testere bakımından, ürünler arasında varsa bir benzerlik bunun tamamen teknik zorunluluktan kaynaklandığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 05/11/2019 tarih ve 2017/461 Esas – 2019/1027 Karar sayılı kararı ile; “… haksız rekabetin varlığı için; ilk defa yurt dışında piyasaya sunulan ve Türkiye’de de herhangi bir tescilli sınai hak ile korunmayan tasarının uygulandığı ürünün, Türkiye’de ilk kez piyasaya sunulup, büyük emek ve para harcanarak tanınmış olması yeterli olmayıp, bir başkasının bu emek ve tanınmışlıktan haksız surette yararlanması ve iltibası önleyecek tedbirleri almaması gereklidir. İltibasın varlığı saptanırken başvurulacak bir başka ölçüt ise, söz konusu olan ürünün orta yetenekteki olağan müşteri ya da alıcılarının yanılma olasılıkları, başka bir anlatımla, bunların herhangi bir ürünün yerine diğerini satın almalarının sözkonusu olup olmadığıdır. Bu nedenledir ki, örneğin bir çiklet ya da çikolatanın ambalajının bir diğer işletmenin ürünü ile iltibas yaratıp yaratmadığı saptanırken bu ürünlerin olağan tüketicileri olan çocukların değerlendirmeleri esas alınacak, aynı şekilde bir deterjan bakımından ev kadınlarının, ilaç adları arasındaki haksız rekabetin değerlendirilmesinde ise bunları reçeteye yazan hekimlerin ya da bunları satan eczacıların görüşleri temel alınabilecektir. İltibasın var olup olmadığı araştırılırken her somut olayın özellikleri de gözönünde tutulmalıdır. (Prof. Dr. Hüseyin Ülgen- Prof Dr. Ömer Teoman-Prof. Dr. Mehmet Helvacı-Prof. Dr. Abuzer Kendigelen- Doç Dr. Arslan Kaya- Doç Dr N.Füsun Nomer Ertan, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2006, sf. 460 vd) Haksız rekabetin önlenmesindeki amaç, serbest piyasa düzeninde herkesin dürüstlük kuralları içerisinde hareket etmek suretiyle rekabet kurallarına uygun olarak piyasada faaliyet göstermesi ile mal ve hizmetlerin nihai tüketicilerinin aldatılmasına izin verilmeksizin kaliteli mal ve hizmetlerin piyasa kurallarına göre oluşan en uygun fiyatla satışa sunulmasıdır. Aynı sektörde faaliyet gösteren firmalar, ticari hayatta dürüstlük ilkesine uygun bir şekilde ve iltibastan kaçınmak suretiyle piyasaya mal veya hizmet ürettikleri takdirde, piyasada ilk kez üretim yapan ürünün tanınmasını sağlayan kişinin üstün hakkı bulunduğundan sözedilerek, sonradan faaliyete başlayan kişilerin eylemleri haksız rekabet olarak nitelendirilemez. Böyle bir üstün hakkın varlığının kabulü aynı zamanda, rekabet hukuku ilkelerine aykırı olarak piyasada o mal veya hizmetle ilgili tekel yaratılması ve serbest rekabetin ortadan kaldırılması suretiyle ekonominin sağlıklı bir biçimde gelişmesini engelleyeceğinden kabul edilemez. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.06.2015 tarih, 2014/10921 Esas; 2015/7758 Karar sayılı ilamı ve yine aynı Dairenin benzer 2006/12564 Esas, 2007/14906 Karar, 2015/ 2240 Esas,2015/5406 Karar sayılı ilamları ) Somut olayda; her iki taraf da tacir olup, motorlu testere üretimi yapmaktadırlar. Her ne kadar davacı, dava konusu ürünün 2007 yılından bu yana Çin’de tescilli olduğunu bildirmiş ise de, fikri mülkiyet hukukunda kabul edilen ülkesellik ilkesi gereğince dava konusu testerenin ülkemizde herhangi bir üstün hakka sahip olmadığı görülmüştür. Öte yandan davalının dava konusu ürüne yönelik emek ve tanınmışlıktan haksız surette yararlandığı davacı tarafça kanıtlanamamıştır. Bu durumda, davacıya ait tasarımın benzerini üreterek piyasaya sunan davalının eyleminin sadece bu nedenle aldatıcı ve dürüstlük kurallarına aykırı bir hareket olarak nitelendirilemeyeceğinden davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” Davanın reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili …’nın 1992 yılında, … ve … isimli iki önemli markayı bünyesine katarak İtalya’nın kuzeyinde bahçecilik ve ormancılık sektöründe faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, söz konusu … şirketinin kuruluş tarihinin1972, … isimli şirketin kuruluş tarihinin ise 1978 yılı olduğunu, Diğer müvekkil … A.Ş.’nin ise, müvekkili …’ın Türkiye distribütörlüğünü yaptığını, ihtilaf konusu testere ürünü tasarımının, müvekkili … adına Çin Halk Cumhuriyeti’nde … numarası ile tescil edildiğini, Bilirkişi … tarafından dosyaya sunulan 16.09.2019 tarihli ek rapordaki kanaat ve yorumların hatalı olduğunu, rapora itirazları dikkate alınmadan karar verildiğini, bilirkişinin hem kök hem de bir önceki kendisinin de bulunduğu ek rapordaki kanaatleriyle bariz olarak çakıştığını, sırf bu durumun dahi bilirkişinin işbu somut olayı inceleme ve değerlendirmede yeterli olmadığını gösterdiğini, Bilirkişi tarafından 13.04.2007 tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti’nde bir tescil başvurusunda bulunulmuş olduğu, tercümesi sunulan evrakın incelenmesinde patent hakkının süresinin dolmuş olması sebebiyle 13.04.2017 tarihinde sona erdiğinin belirtildiğini, belgelerin tercümeleri incelendiğinde, … markasının 14.10.2016 tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti’nde tescil edildiğinin görüldüğünü, Dava konusunun haksız rekabet, ihtilafın konusunun ise tasarımın kopyalanarak haksız fayda sağlanması olduğunu, yani ne bir marka ne de bir patentten bahsedilmediğini, davanın asıl konusunun haksız rekabet olması nedeniyle, müvekkillerinden …’ın Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki tasarım tescilinin süresinin dolması/ yenilenmemesinin gerçek hak sahipliğini ortadan kaldırmayacağını, davalı tarafından distribütörlüğünü yapmakta olduğu yurt dışı menşeili firmanın tasarımının tescil edilmiş olmasının taklit ürün olmasını ve müvekkillerinin mağduriyetinin varlığını değiştirmeyeceğini, Davalı tarafça, distribütörlüğünü yaptığı … LTD. adına Çin Halk Cumhuriyeti’nde tasarım tescil nosu … olan ürünün satışının yapıldığı, dolayısıyla da basiretli tacir hükümlerine bir aykırılık olmadığı hususları belirtilmiş ise de, dava konusunun haksız rekabet davası olduğu ve tasarım tescilinin ülkesel koruma sağladığı hususuna yeterince değinilmediğini, zira dava konusu müvekkilinin Türkiye’de satışını gerçekleştirdiği ürünleri Türkiye’ye ilk getiren ve tanıtımı ve satışına ilişkin yatırım ve harcamalar yapmasına karşılık davalı tarafından söz konusu ürünün birebir aynısının üretilerek Türkiye’de satışının yapılması olduğunu, bu hususun da TTK 54 ve devamı maddelerine göre açıkça haksız rekabet oluşturduğunu, Haksız rekabetin oluşmasına dair, tasarımın tescilli olmasına/tescilin devam edip etmediğine bakılmaksızın -ilk defa yurt dışında kamuya sunulma- ve bir süre sonra Türkiye’ye bu ürünlerin getirilmesini ilk kimin sağladığına, yoğun emek ve para harcamasına bakıldığını, davalı yanca Çin Halk Cumhuriyeti’nde tescilli tasarım ürününün distribütör olarak satışının gerçekleştiriliyor olmasının, haksız rekabetin oluşmayacağı anlamına gelmediğini, Çin Halk Cumhuriyeti’nde tasarım tescilinin, tasarım patenti olarak alındığını, ancak Çin Halk Cumhuriyeti’nde tescil aşamasında herhangi bir ön inceleme yapılmadığını, tasarım tescil başvurusu yapan herkesin tescil alabildiğini, Çin Halk Cumhuriyeti’nde alınan bir tasarım tescilinin hukuki güvenilirliğinin de tartışılması gerektiğini, Davalı yanca müvekkilinin Türkiye’de ilk kez satışa sunduğu üründen bir tane alınarak Çin’de bulunan firma tarafından tasarım tescil başvurusu yapılıp üretilmesi ihtimali varlığının hiç konu edilmediğini, Özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’nde her tasarım tescil başvurusu yapan kişiye tescil belgesinin verildiği hesaba katıldığında, müvekkilince yoğun emek ve harcamalar ile tanıtımı yapılan ürünün bu şekilde kopyalanma ihtimali olmayacağını düşünmenin hayatın olağan akışına aykırı olacağını, bilirkişi tarafından bu ihtimalin eksik bilgi ve inceleme neticesinde hiç konu edilmediğini, zira bu hususun ancak Çin Halk Cumhuriyeti’nde tasarım sürecinin nasıl yapıldığı ve tasarım tescilinin hukuki niteliğinin bilinmesi halinde dikkate alınabileceğini, Davalı yanca sunulan evrakların tamamındaki tarihlere bakıldığında, her halükarda müvekkillerinin hem faaliyete başlama hem de Türkiye’ de ihtilaf konusu ürünlerin satışının gerçekleştirilmeye başlandığı tarihlerden sonra faaliyete geçtiklerinin görüldüğünü, müvekkilleri tarafından çok uzun yıllara dayalı bir yatırım ve emeğin söz konusu olduğunu, … markalı ürünlerin (ihtilaf konusu testereler) müvekkili tarafından Türkiye’ye getirildiğini, bu halde müvekkili tarafından gerçek hak sahipliği hususunun yanı sıra ayrıca da ilk Türkiye’ye ürünün getirilmesi ve ilk yatırımı yapanın da müvekkili olduğunun ortaya konduğunu, müvekkili tarafından hem fuar katılımları hem de faturaların sunulduğunu, tüm bunlara ve kök rapora rağmen bilirkişi tarafından, müvekkillerinin üstün hakka sahip olduğunun net şekilde ortaya konamadığı yorumu hatalı olmasına rağmen, itirazları yerel mahkeme tarafından dikkate alınmayarak bu raporun değerlendirmeye alınmak suretiyle karar verildiğini, Karıştırma veya “iltibas” yoluyla haksız rekabetin, hem tacirlerin kimlikleri bakımından hem de mal ve hizmetleri bakımından söz konusu olabileceğini, 6102 sayılı TTK’nın 54 ve 55. madde hükmü ile patent, faydalı model veya tasarım tescili ile koruma altında olmayan, eser korumasına dair FSEK’te öngörülen şartları taşımayan işletme değerlerinin, konu edildiğini, fikri mülkiyet hakkı dışındaki konulara ilişkin olduğunu, bu düzenlemesinin, haksız rekabet hukukunu temellendiren “emek” ilkesinin geniş bir uygulaması olduğunu, rekabetin kendi emeğine dayalı olarak icrasının amaçlandığını, Yargıtay tarafından 30.05.2002 tarih ve 2240/5406 sayılı kararında belirtildiği üzere; “ilk defa yurt dışında kamuya sunulmuş bir tasarımın belli bir süre sonra Türkiye’de kullanılması halinde; şayet Türkiye’de bu tasarımı ilk defa kullanan kişi büyük emek ve para harcayarak bu tasarımın kullanıldığı ürünü tanıtmış ve bir başkası da sırf bu tanınmışlıktan istifadeye yönelik olarak bu tasarımı aynen kullanmaya kalkışır ise, bu davranışın haksız rekabet olduğunun kabulü gerekir” Açıklamalardan anlaşılacağı üzere, haksız rekabetin varlığı için; ilk defa yurt dışında piyasaya sunulan ve Türkiye’de de herhangi bir tescilli sınai hak ile korunmayan tasarımın uygulandığı ürünün, Türkiye’de ilk kez piyasaya sunulup, büyük emek ve para harcanarak tanınmış olmasının yeterli olmayıp, bir başkasının bu emek ve tanınmışlıktan haksız surette yararlanması ve iltibası önleyecek tedbirleri almaması gerektiğini, Haksız rekabetin varlığı hususunda, ekonomik rekabetin varlığı, ekonomik rekabet etme hakkının dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılıp kullanılmadığı, ilk defa yurt dışında kamuya sunulan Türkiye’de tescilsiz fikri ürünü Türkiye’de ilk kez sunanın kim olduğunu, ilk defa yurt dışında kamuya sunulan Türkiye’de tescilsiz fikri ürünü Türkiye’de tanıtım ve satışı için büyük emek ve para harcayanın kim olduğu, ihtilaf konusu ürünlerin iltibas yaratacak derecede birbirinin aynı/benzer olup olmadığı, fikri ürünün bu tanınmışlıktan faydalanma ve taklit suretiyle aynını kullanıp satışa sunan olup olmadığı, ihtilaf konusu ürünlerin aynı/benzer olmasının teknik zorunluluktan kaynaklanıp kaynaklanmadığı nın tespit edilmesi gerektiğini, somut olayda, itiraz konusu ek bilirkişi raporunda bu hususlardan birden fazlasının, hali hazırda kök rapor başta olmak üzere tespit edildiğini, Bilirkişinin de içinde bulunduğu heyetten oluşan 11.10.2018 tarihli ilk ek raporunun 4. sayfasında haksız rekabetin varlığından söz edebilmek için, “ekonomik rekabetin varlığı” gerekliliğinden bahsedildiğini ve “taraflar aynı piyasada faaliyet göstermekte olup, benzer ürünü farklı markalar adı altında piyasaya sunmaktadır. Somut olay açısından ekonomik rekabetin olduğu ortadadır.” denmek suretiyle ilk şartın varlığının tespit edildiğini, yine 11.10.2018 tarihli bilirkişi heyetince hazırlanan ilk ek raporun 7. sayfasında ise, tarafların ürünlerinin karşılaştırılması ve benzerliğinin incelemesi neticesinde ürünler arasındaki benzerlik/ iltibasın var olduğunun tespit edildiğini, her ne kadar iltibas yaratılması ve benzerlik hususunda incelenmesi gereken bir diğer noktanın, söz konusu benzerliğin teknik zorunluluktan kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespit edilmesi gerektiği belirtilmişse de; bu konuda 11.10.2018 tarihli ek raporda yeterli değerlendirmenin yapılmadığını, bu hususlarda itiraz edilmesine rağmen, 16.09.2019 tarihli … tarafından hazırlanan ek raporda gerekçesi belirtilmemek kaydıyla testere tasarımlarının belli bir ölçü ve standartta yapılması gerektiği belirtilerek seçenek özgürlüğünün kısıtlı olduğunun belirtildiğini, sunmuş oldukları ek görsellerle, bilirkişi tarafından “testere tasarımlarının belli bir ölçü ve standartta yapılması gerektiği” mesnetsiz kanaatinin bertaraf edildiğini, testere tasarımının farklı ölçü, şekil ve boyutlarda yapıldığının, internette yapılan basit bir arama ile dahi tespit edilebildiğini, buna rağmen mahkeme tarafından, tasarım taklidine ilişkin haksız rekabetin tespitindeki en önemli unsur olan “benzerliğin teknik zorunluluktan kaynaklı olup olmadığı” hususunun yeterli şekilde incelenmediğini ve gerekçelendirilmediğini, ihtilaf konusu tasarımlar arasında birebir benzerlik veya biri diğerinin taklidi olduğu kanaatine varılmasının tek başına haksız rekabetin varlığı anlamına geldiğine ilişkin birçok Yargıtay kararı bulunduğunu, bilirkişi tarafından ” teknik zorunluluk nedeniyle seçenek özgürlüğünün olmaması” kanaatinin kabul edilemeyeceğini, bu hususta itirazlarının dikkate alınmadığını, Bilirkişilerin, konu ile ilgili uzmanlığının bulunması gerektiğini, ağaç kesme işinde kullanılan endüstriyel bir tasarımın şeklinin teknik zorunluluktan kaynaklanıp kaynaklanmayacağı ile ilgili teknik tespit yapabilecek bilirkişinin temel uzmanlık alanının “ENDÜSTRİYEL ÜRÜNLER” (Ana Kod 24), alt uzmanlık alanının ise “ENDÜSTRİ ÜRÜNLERİ TASARIMI” (Kod 24.01) olmasının şart olduğunu, rapor alınan bilirkişilerin bu uzmanlığa sahip olmadıklarını, raporlar arasında çelişki var ise giderilmesi gerektiğini, Yine bilirkişi tarafından ihtilaf konusu ürünü ilk kez Türkiye’de piyasaya sunan müvekkilinin olduğu, ilk reklam ve tanıtım harcamalarının müvekkili tarafından yapıldığına ilişkin delil olarak sadece 2011-2016 yıllarına ait faturaları sunulmuşcasına kanaatte bulunulduğunu, ancak bu hususun gerçeği yansıtmadığını, dava dilekçeleri ve eklerinin, kök raporun yeterince incelenmediği ve eksik inceleme yapıldığının düşünüldüğünü, Müvekkillerin …, … markası ile davalıların ürününün … markası logolarının tasarımlarının benzerliğinin dikkate alınmadığını, davalılarca müvekkili ürünü olan … markası logosunun tasarımının ayırt edilemeyecek derecede benzer yapılmasının da aslında davalılarca taklit ürün yapıldığına karine oluşturduğunu, Müvekkilin … markasının … koduyla 1997 yılından beri TPMK nezdinde koruma altında olduğunu, bu husustan hiç bahsedilmediğini, sırf bu hususun dahi müvekkilinin söz konusu ürünün Türkiye’de tanıtımı için harcamasına delil teşkil ettiğini, her ne kadar en önemli kullanım ispatı delili olarak faturalar kabul edilmekteyse de Türk Patent ve Marka Kurumu Kullanım İspatı Klavuzuna bakıldığında delillerin geniş kapsamlı olarak incelemeye alındığının anlaşıldığını, Kılavuz’da, ayrıca, faturalar, kataloglar, fiyat listeleri, ürün kodları, ürünler, ambalajlar, tabela örnekleri, reklamlar, tanıtımlar, promosyonlar, pazar araştırmaları, kamuoyu araştırmaları, reklam, tanıtım ve promosyon ürünleri görselleri ve videoları gibi kullanım ispatına ilişkin delillere yer verildiğini, bu noktada bilirkişi tarafından sadece faturaların incelendiğini, Müvekkilinin fuar katılım faturalarında “Konya Tarım Fuarı Katılım Bedeli” bir kaç sefer ödendiğinin görüldüğünü, ancak bilirkişi tarafından somut olarak dava konusu ürüne ilişkin olup olmadığının ortaya konulamadığının belirtildiğini, söz konusu fuarın konusu ve nevi düşünüldüğünde bu sektörde hizmet vermekte olan müvekkillerince söz konusu fuara katılma nedeninin açık olduğunu, ayrıca dosyaya delil olarak sundukları faturaların birçoğunda müvekkiline ait dava konusu ürünün “ürün kodu” bulunduğunu, hal böyleyken bilirkişilerce faturalardan müvekkili tanıtım için yapılan harcamaların somut dava konusu ürün için yapıldığının ispat edilemediği kanaatinin gerçeği yansıtmadığını, haksız rekabet koşullarına dair en önemli nokta olan “iltibasın teknik zorunluluk nedeniyle oluşup oluşmadığının tespiti”nin bilirkişi heyetince hazırlanan 11.10.2018 tarihli raporda son sayfada sadece bahsedilip geçiştirildiğini, yeterli değerlendirme yapılmadığını, bu hususun da böyle bir incelemeyi yapmaya bilirkişinin yeterli teknik bilgi sahibi olmadığı nedeniyle olduğunun anlaşıldığını, Karşılaştırılma yapılması adına dava dışı markalı testere örneklerini de daha önce fiziki olarak incelenmesi amacıyla dosyaya sunduklarını, bilirkişilerce de sunulan örneklerin varlığı ve görüldüğünün belirtildiğini, ayrıca ilk ek raporda tasarımcının tasarım özgürlüğüne sahip olduğu kanaatine varıldığını, Bilirkişi heyetince konu üzerinde durulmamakla birlikte bu yorumdan çıkan sonuca göre davalılarca başka bir testere tasarımı yapılabilmekteyken müvekkili ürünün ayırt edilemeyecek derecede benzeri kopyalanmak suretiyle tasarlanmış taklit olmaması için gereken çabanın sarfedilmediği, gerekli önlemlerin alınmadığı sonucuna varılmalıyken yerel mahkemece bu hususların dikkate alınmadığını, Mahkemece, haksız rekabetin tespitine karar verilmesi gerekmekteyken, aksi yönde karar verildiğini ve kararın gerekçesinde de dayanak olarak eksik ve yetersiz yapılan bilirkişi raporlarının gösterildiğini, heyet uzmanlarına bakıldığında gerçek bir haksız rekabet uzmanı/rekabet uzmanı bulunmadığını, bu sebeple dosyanın teknik inceleme yeterliliğine sahip bilirkişiye/heyete tevdini talep etmelerine rağmen mahkeme tarafından raporun yeterli görülerek karar verildiğini, Bilirkişi kök raporuna göre tazminata da hükmedilmesi gerektiğini, 05.02.2018 tarihli Öğretim Görevlisi bilirkişisi hariç Fizik bilirkişisi ile birlikte aynı bilirkişi heyetinden oluşan kök bilirkişi raporunda, taraflarca satışı gerçekleştirilen iki ürünün dizayn ve teknik olarak birbiriyle oldukça benzediği ve neticeten davalının dava tarihine kadar yapmış olduğu 182 satış adedi üzerinden müvekkil …’ın ortalama satış fiyatı esas alınarak satış maliyetleri, faaliyet giderleri esas alınarak 15.001,03 TL kar mahrumiyetinin bulunduğu kanaatine varıldığını belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının doğru bilirkişi tarafından dosyanın incelenmediğinin tespiti ile istinaf inceleme neticesinde kaldırılmasına, dosyanın yeniden karar verilmek üzere mahkemeye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, 6102 sayılı TTK 54 ve devamı maddeleri gereğince açılan haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacılar vekili, müvekkili …’nın Türkiye’de ticari faaliyetini distribütörü olan diğer davalı … Aş. aracılığı ile sürdürdüğünü, müvekkili … adına Çin Halk Cumhuriyeti’nde tescilli olan ancak Türkiye’de yetkili kurum olan Türk Marka ve Patent Kurumu nezdinde tescilli olmayan tasarımın (… markalı testere) haksız olarak taklit edilmesinin, hem gerçek hak sahibi olan müvekkili …, hem de Türkiye’de tek yetkili satıcı sıfatına haiz olan müvekkili … aleyhine haksız rekabet teşkil etmesi nedeniyle, müvekkillerinden … lehine maddi, müvekkillerinden … lehine manevi tazminata karar verilmesini talep etmiş, Davalı vekili ise, davaya konu edilen “…” marka isimli testerelerin tasarımının dava dışı yurt dışında Zhejıang/Çin Halk Cumhuriyetinde mukim … LTD. Şirketi adına Çin Halk Cumhuriyetinde … tasarım tescil numarası ile tescilli olduğunu, müvekkilinin, dava dışı şirketin sahibi bulunduğu marka, yine dava dışı şirketin sahibi bulunduğu tasarımın tescil belgesine dayalı olarak ve dava dışı tasarım ve marka tescil belgesi sahibi şirketin müvekkiline vermiş olduğu Lisans/izin çerçevesinde dava konusu edilen ürünü sattığını, haksız rekabetin söz konusu olmadığını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece taraf delillerinin ibrazı sağlanarak, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, kök ve ek raporlar alınarak istinafa konu karar verilmiştir. HMK 282 maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” yasal düzenlemesi yer almaktadır. Davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yargılama aşamasında verilen itiraz ve beyan dilekçeleri ile de ileri sürülmüş, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi ek raporlarında bu iddialar ve itirazlar değerlendirilmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı; davacı tarafça satışı yapılan … markalı motorlu testere ile davalı tarafça satışı yapılan … markalı motorlu testere tasarımları arasında benzerlik bulunmakta ise de, bilirkişi ikinci ek raporunda, testere tasarımlarının belli bir ölçü ve standartta yapılması gerektiği, seçenek özgürlüğünün kısıtlı olduğu, ilk ek raporda söz konusu benzerliğin teknik zorunluluktan kaynaklandığının da ifade edildiğinin belirtildiği; Türkiye’de tescilli olmayan tasarımın, ülkesellik ilkesi gereğince ülkemizde herhangi bir üstün hakka sahip olmadığı; dosya kapsamı ile, ürünün Türkiye’de ilk kez satışının davacı tarafça yapıldığı, büyük emek ve para harcayarak bu tasarımın kullanıldığı ürünü davacının tanıttığı, davalının da sırf bu tanınmışlıktan istifadeye yönelik olarak bu tasarımı aynen kullanarak dava konusu ürüne yönelik emek ve tanınmışlıktan haksız surette yararlandığının davacı tarafça ispatlanamadığı, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacılar vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacılar tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacılar tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,3 TL’nin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 23/02/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.