Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/199 E. 2022/238 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/199 Esas
KARAR NO: 2022/238 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/11/2019
NUMARASI: 2017/313 Esas 2019/1049 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 16/02/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, 2009 ve 2016 yılları arasında davacının davalı borçluya yaptığı ürün satışı sonucunda taraflar arasında cari hesap ilişkisinin oluştuğunu, bu ilişki sonucu davacının davalıdan 53.183,59 TL miktarında cari hesap bakiyesi alacağı doğduğunu, davalı …Tic. LTD.Şti.’nin bakiyeyi ödemediğini ve bunun üzerine Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak davalı borçlunun ödeme emrine itiraz ettiğini davalının itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili ve davacı arasında 21/07/2011 tarihli Ticari Şartlar Anlaşması imzalandığını, iş bu anlaşma gereği müvekkil şirket ile davacı şirket arasında mal alım satımına ilişkin ticari bir ticari bir ilişki kurulduğu, ancak bu ticari ilişkisi neticesinde müvekkilinin davacıya bir borcu bulunmadığını davacının dava dilekçesinde takip talebine dayanak yapmadı cari hesaptan bahsettiğini ancak iş bu davada ileri sürülen cari hesabın hükme esas alınmasının hukuken mümkün olmadığını bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 06/11/2019 tarih ve 2017/313 Esas – 2019/1049 Karar sayılı kararında; “…Davacı ve davalı arasında her iki tarafın da kabulünde olduğu üzere cari hesap ilişkisi olduğu anlaşılmıştır. Mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemelerinde tanzim edilen rapor içeriklerine göre davacının ibraz ettiği yevmiye defteri, kapanış tasdiki bulunmamaktadır. Tasdik ettirilmeyen defterler sahibi lehine delil olarak kabul edilemez. Ancak davalı ticari kayıtlarına göre ilk rapor içeriğine göre davacının davalıdan 44.148,19 TL alacaklı olduğu, davacı defterlerine göre 44.358,76 TL alacaklı olduğu tespit edilmiş ve davacı vekilince ilk rapora itiraz edilmeyerek kabul edilmiştir. İkinci alınan raporda davalı ticari defterlerinin incelendiği, davalı ticari defterlerinin usulüne uygun tutulduğu ve sahibi lehine delil niteliği taşıdığı, davalının davacı firma ile aralarında imzaladıkları sözleşme ve yazışmalar neticesinde kayda almamış oldukları 40.470,61 TL ve kendi kayıtlarına 2017 yılında alınan 2011 yılına ait 4.155,84 TL’lik iki faturanın toplamı 44.626,45 TL borçlu olduğu anlaşılmakla, davacının kabulünde olan ilk rapor doğrultusunda davacının davalıdan 44.358,76 TL alacaklı olduğu anlaşılmakla, 44.358,76 TL asıl alacağa yönelik davanın kısmen kabulüne, yargılama aşamasında davalı tarafından yapılan 15.660,09 TL’lik ödemenin infaz aşamasında dikkate alınmasına ve davalının %20 oranında icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmiştir. Her ne kadar davalı vekili ödeme emrinde takip dayanağı kısmının boş olduğunu, cari hesabın takibe dayanak yapılmadığını, takip talebi ve taleple bağlılık uyarınca hükme esas alınamayacağını beyan etmiş ise de, davacının takip talebinde cari hesaba dayandığı dikkate alınarak davalı savunmasına itibar edilmeyerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. …”gerekçesi ile, Davanın kısmen kabulü ile; 44.358,76 TL asıl alacak yönünden davalının Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibe vaki itirazın iptaline, takibin devamına; Asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3095 Sayılı kanunun 2/2. Maddesi gereğince Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için ön gördüğü değişen oranlarda avans faiz oranı uygulanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, Dava açıldıktan sonra yapılan 15.660,09 TL ödemenin infaz aşamasında dikkate alınmasına, Asıl alacağın %20’si üzerinden hesap edilen 8.871,75 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu, Dosya kapsamı ile sabit olduğu üzere yargılama esnasında yapılan bilirkişi incelemesi akabinde davalı müvekkili firma kayıtları kontrol edildiği ve davacı firma tarafından tanzim edilen … fatura ve … İrsaliye no.lu, 15.660,09-TL tutarındaki Satış Faturası kabul edilerek, bu fatura tutarı kadar davacı yana ödeme yapıldığını, Yerel Mahkeme tarafından tesis edilen karar ile; “1-Davanın kısmen kabulü ile 44.358,76-TL asıl alacak yönünden davalının Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas satılı takibe vaki itirazın iptaline… Dava açıldıktan sonra yapılan 15.660,09 TL ödemenin infaz aşamasında dikkate alınmasına…” karar verildiğini, ancak karar tarihinden önce yapılan ödeme tutarında, huzurdaki davanın konusuz kaldığı ve işbu nedenle ilgili tutar yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiğini, ancak Yerel Mahkeme tarafından işbu husus gözetilmeksizin 15.660,09-TL’lik fatura bedelinin de dahil olduğu 44.358,76-TL’lik alacak iddiası yönünden takibin devamına karar verildiği, 15.660,09-TL’lik ödemenin ise infaz aşamasında dikkate alınmasına karar verilmiş ise de işbu durumun ilamın icrasında tereddüt yaratacağı ve müvekkili şirketi hak kaybına uğratacağını, Takip dayanağı yapılabilecek güçte olup da takipte dayanılmayan belgenin itirazın iptali davasında ispat vasıtası olarak kullanılmasının mümkün olmadığını, Davacı tarafından başlatılan icra takibi ve ava dilekçesi ekinde yer verilmeyen fatura ve e-mail yazışmalarının hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu, Zira takip hukukunun ana ilkesi olan takip talebi ile sıkı sıkıya bağlılık ilkesine aykırı şekilde takip talebinde dayanılmayan cari hesaba konu faturaların itirazın iptali davasında davaya esas alınmasının hukuken mümkün olmadığını, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.05.2006 tarihli, 2006/19-260 Esas ve 2006/251 sayılı kararı) Yerel mahkeme tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporları neticesinde tesis edilen kararda, müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulmuş olduğu, davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulmamış olduğundan sahibi lehine delil teşkil etmeyeceğinin tespit edildiğini, Yargılama sırasında uyuşmazlık konusu hakkında tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemeleri gerçekleştirilmiş olup davacı şirkete ait ticari defter ve kayıtların 2009-2010-2011 yıllarına ait kapanış tasdiklerinin yaptırılmamış olması dolayısıyla usulüne uygun tutulmamış olduğunun tespit edildiğini, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222/2 maddesi; ”Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.” şeklinde olup işbu hüküm uyarınca davacı şirkete ait ticari defter ve kayıtların delil vasfını haiz olmadığını, Bilirkişiler tarafından davalı müvekkili şirkete ait ticari defter ve kayıtlar üzerinde yapılan incelemeler neticesinde ise müvekkili şirket kayıtlarının Türk Ticaret Kanunu’nun 64/3. Maddesi ve Vergi Usül Kanunu’nun 182, 220, 221 maddeleri uyarınca usulüne uygun tutulmuş olması dolayısıyla sahibi lehine delil teşkil ettiği açıkça tespit edildiğini, Ancak Yerel Mahkeme tarafından davacı tarafından düzenlemiş olan ve usule uygun tutulmayan ticari kayıtlarına işlenen faturalar dolayısıyla müvekkili şirketin davacıya borçlu olduğu yönünde karar tesis edildiğini, davacı tarafından usulüne uygun tutulmamış olan ticari defterlere dayanılarak müvekkili aleyhine hüküm kurulması mümkün olmayıp Yerel Mahkeme tarafından tesis edilen kararın işbu nedenle de kaldırılması gerektiğini, Yerel mahkeme kararının gerekçesi hatalı olup kararın kaldırılması gerektiğini, Yerel Mahkeme tarafından gerekçeli kararda; davacı tarafından düzenlenen ancak müvekkil tarafından kayda alınmamış olduğu belirtilen 40.470,61 TL bedelli faturalardan bahsedilmiş ise de söz konusu faturalardan 13.096,05-TL bedelli fatura, 15.660,11-TL bedelli fatura ile 869,62-TL bedelli faturalar davacı kayıtlarında yer alıp da müvekkili kayıtlarında yer almayan faturalar olup toplam 10.756,67-TL bedelli faturalar ise müvekkili şirket kayıtlarında yer alıp da davacı kayıtlarında yer almayan faturadan oluşmakta olduğunu, yerel mahkeme tarafından söz konusu faturalar kül halinde müvekkili kayıtlarında yer almayan faturalar olarak değerlendirilerek hüküm kurulması ve ayrı ayrı alacağın kabulüne yönelik kararın gerekçelendirilmemiş olması hukuka aykırı olduğunu, Zira müvekkili şirkete ait ticari defter ve kayıtlar usulüne uygun tutulmuş olup müvekkili kayıtlarında yer alıp da davacı şirket kayıtlarında yer almayan faturaların müvekkili aleyhine değerlendirilmemesi gerektiğini, mezkur faturalar taraflar arasında akdedilen sözleşme gereği düzenlendiğini, nitekim taraflar arasında münakit Ticari Şartlar Anlaşması’nın 17. Maddesinde; “Aksine bir anlaşma yoksa imzalanan kontrat süresince, kararlaştırılan net/net fiyatı tüm işletmeler için geçerlidir. Piyasada üreticinin farklı fiyat listeleri bulunduğu tespit edildiği takdirde, … düşük fiyatlı listeyi uygulayacaktır….’nin farklı listelerden oluşan kayıplarının tahsil hakkı saklıdır.” şeklinde belirtildiğini, Bu doğrultuda müvekkili şirket tarafından fiyat farkı faturalarının sözleşmeye uygun olarak düzenlendiğini, Bununla birlikte aslı dosyaya ibraz edilmiş olan Ticari Şartlar Anlaşması’nın 2. sayfasında reklam primi ödeneceğinin kararlaştırıldığının da açıkça görülmekte olduğunu, Yine mezkur sözleşmenin 8. maddesinde müvekkil tarafından iadesi gerçekleştirilen ürünlerin nakliye (lojistik) bedellerinin davacı tarafından ödeneceği açıkça kararlaştırıldığını, Ancak Yerel Mahkeme tarafından işbu faturalar ve dahi sözleşme şartları dikkate dahi alınmaksızın karar tesis edilmiş olup, taraflar arasında düzenlenen sözleşme tahtında, sözleşmeye uygun olarak işbu faturaların tanzim edilmiş olduğunu, Davacı kayıtlarında yer alıp da müvekkili tarafından kabul edilmeyen ve müvekkili kayıtlarında yer almayan 13.096,05.TL bedelli ve 869,62 TL bedelli 2 adet fatura ile faturaya konu alacaklar davacı tarafından ispatlanamadığını, Davacının düzenlenmiş olduğu “Prim Bedeli” açıklamalı 13.096,05-TL fatura ile 869,62 TL bedelli faturanın e-mail yazışması ile ispatlanması mümkün olmadığını, Zira 13.096,05-TL iade faturasına ilişkin olarak sunulan mailde şirket adına fatura kabulüne yetkili olmayan kişi tarafından sonraki sürece dair bilgilendirme yapılmış olup, işbu faturanın kabul edildiğine dair herhangi bir beyanda bulunulmadığını, bilirkişinin şirket adına yetkili kişi dahi olsa mailde belirtildiği üzere fark faturaların bize ulaşması akabinde işlem yapılacağı belirtmiş olup, aksi halde dahi böyle bir fatura tarafımıza tebliğ olmadığından ötürü alacağın ispatlandığına dair hukuki tespit yapılamayacağını, nitekim davacı yan tarafından dosyasına sunulmuş herhangi bir sevk irsaliyesi dahi bulunmadığını, Yine 869,62-TL bedelli faturaya konu alacağın ispatına yönelik olarak da davacı tarafından sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığını, İzah edilenler doğrultusunda Yerel Mahkeme tarafından, davacının düzenlendiği ancak dayanağı olan alacağın varlığını ispat edemediği faturalar hükme esas alınmak sureti ile davanın kabulüne yönelik karar tesis edilmiş ise de tesis edilen kararın eksik inceleme mahsulü olduğunu, Ayrıca asıl alacağı kabul anlamına gelmemek üzere yargılama sırasında dahi bilirkişiler tarafından tespit edilen tutarların farklılık arz ettiği dikkate alındığında alacağın limit olmadığı aşikar olup müvekkili aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, (İcra İflas Kanunu’nun ”İtirazın İptali” başlıklı 67/2 maddesi) İtirazın iptali davası neticesinde borçlunun icra dosyasına yapmış olduğu itirazında haksız olduğuna karar verilmesi durumunda icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için alacaklı tarafından icra takibinde talep edilen tutarın likit olması ve de borçlunun icra takibine kötü niyetli olarak itiraz etmiş olması gerektiğini, Davaya konu uyuşmazlığa ilişkin olarak alacağın likit olduğundan bahsetmenin mümkün olmadığını, borçlunun alacaklının icra takibinde talep ettiği alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmekte veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda ise ve alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç yoksa, alacak likide olduğunu, ancak tüm dosya kapsamı incelendiğinde anlaşılacağı üzere bilirkişiler tarafından gerçekleştirilen incelemeler neticesinde dahi davacının alacaklı olup olmadığı güç bir şekilde tespit edildiğini, bu durum karşısında müvekkili tarafından takibe konu alacağın tespit edilebilir olmadığı, dolayısıyla takip neticesinde talep edilen alacağın likit olmadığını, Ayrıca icra inkar tazminatına hükmedilebilmesinin bir diğer koşulu ise borçlu tarafından kötüniyetli olarak icra dosyasına itirazda bulunulmuş olması gerektiğini, müvekkili şirketin usule uygun olarak tutmuş olduğu ticari defterleri doğrultusunda mezkur takibe itiraz ettiği dikkate alındığında icra takibine karşı kötüniyetli şekilde itiraz edildiğinden bahsedilmesinin mümkün olmadığını, dolayısıyla huzurdaki davada icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için gerekli olan şartlar oluşmamış olduğundan Yerel Mahkeme tarafından icra inkar tazminatına hükmedilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, cari hesaptan doğan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vâki itirazın iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile; 44.358,76 TL asıl alacak yönünden davalının Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibe vaki itirazın iptaline, takibin devamına; Asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3095 Sayılı kanunun 2/2. Maddesi gereğince Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için ön gördüğü değişen oranlarda avans faiz oranı uygulanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, dava açıldıktan sonra yapılan 15.660,09 TL ödemenin infaz aşamasında dikkate alınmasına, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dosya kapsamında mevcut olup tarafların kabulünde olduğu anlaşılan 01/01/2011 başlangıç tarihli Ticari Şartlar Anlaşması incelendiğinde, yenisi imzalanıncaya kadar geçerli olduğu ve ticari ilişkinin kapsam ve şartlarının ayrıntılı şekilde düzenlendiği ve sözleşmenin 1.ci sayfasındaki not kısmında satıcı ile imzalanan iş bu ticari şartlar anlaşmasının … SATIN ALMA SÖZLEŞMESİ’nin ayrılmaz bir parçası olduğunun düzenlendiği görülmüştür. Ticari Şartlar Anlaşmasının not bölümünde belirtilen … SATIN ALMA SÖZLEŞMESİ’nin dosyaya ibraz edilmediği anlaşılmıştır.Mahkemece alınan bilirkişi raporlarındaki tesbitlere göre, davacının davalıdan 44.358,76 TL alacaklı olması gerektiği belirtilmiştir. Davalı tarafça kesilen toplam 10.756,67 TL. lik faturaların dayanağının davalı defter kayıtlarında olmadığı, ancak davalı tarafça dosyaya ibraz edilen fiyat farkı, mağaza açılış bedeli, reklam primi, miktar farkı, platform kullanım bedeli açıklamalı kesilen faturaların dosyaya ibraz edilen Ticari Şartlar Anlaşmasına göre düzenlenip düzenlenmediği, buna davalı tarafça davacı adına kesilen faturaların yerinde olup olmadığı yönünde tesbit yapılmadığı anlaşılmıştır. Davacı tarafça davalı adına 27/05/2011 tarihinde prim bedeli açıklamalı 13.096,05 TL. Miktarlı faturanın davalı taraf defterlerinde kaydının olmadığı, bu faturanın Ticari Şartlar Anlaşmasına göre düzenlenip düzenlenmediği, buna davacı tarafça davalı adına kesilen bu faturanın yerinde olup olmadığı yönünde tesbit yapılmadığı anlaşılmıştır. Davacı tarafça davalı adına 15/10/2014 tarihinde teknik danışmanlık giderleri açıklamalı 1.931, 84 TL. Bedelli fatura kesildiği, bu faturanın davalı tarafça 10/02/2016 tarihinde kayda alınan iade faturasının düzenlendiği, her iki tarafında fatura dayanağına ilişkin belge sunulmadığı, kesilen faturaların yerinde olup olmadığının tesbit edilemediği anlaşılmıştır.Davacı tarafça muhtelif tarihlerde fiyat farkı faturası olarak kesilen toplam 12.590,57 TL. Lik faturanın davalı ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı, bu faturalara dayanak belge sunulmadığı anlaşılmıştır. Tek başına fatura düzenlenmesi alacağı kanıtlamadığı gibi faturanın tebliğ edilmiş olması da fatura içeriği alacağın varlığı sonucunu doğurmaz. Davacı tarafça düzenlenen ve davalı ticari defterlerinde kayıtlı olmayıp davacının ticari defterlerinde kayıtlı olması, tek başına alacağın varlığına yeterli olmayıp davacının bu fatura bedellerinden kaynaklı alacaklı olduğunu da ispat etmesi gerekmektedir. Bu durumda mahkemece taraflara, ticari ilişkinin başladığı tarihten takip tarihine kadar olan tüm ticari defter kayıtları ile dayanağı olan belgeleri sunmaları, dosyaya ibraz edilmeyen Ticari Şartlar Anlaşmasının not bölümünde belirtilen … SATIN ALMA SÖZLEŞMESİ’nin dosyaya ibrazı sağlanarak, tarafların ticari defter kayıtları arasındaki farkın tespitine neden olan taraf faturalarının dosyaya ibraz edilecek … SATIN ALMA SÖZLEŞMESİ’ne ve 01/01/2011’den sonrasına ait olanların ise taraflar arasında düzenlenen 01/01/2011 başlangıç tarihli Ticari Şartlar Anlaşmasına uygun olarak düzenlenip düzenlenmediğinin tespiti yönünde de inceleme yapılarak, gerekli görülürse bilirkişi heyetine sektör uzmanı bilirkişi de eklenerek ek bilirkişi raporu alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.Dairemizin kabulüne göre davalı vekilinin diğer istinaf sebepleri incelenmemiştir. HMK.nun (Değişik: 22/07/2020-7251/35md.) 353/1-a/6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince mahkeme kararının kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/11/2019 tarih ve 2017/313 Esas 2019/1049 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde iadesine,3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 16/02/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.