Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1896 E. 2021/37 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1896 Esas
KARAR NO: 2021/37 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/03/2018
DOSYA NUMARASI: 2016/210 Esas – 2018/362 Karar
ASIL DAVADA :
DAVA: Ticari Şirket (Pay Defteri Kaydına İlişkin)
BİRLEŞEN İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN
2016/301 ESAS 2016/355 KARAR
SAYILI DAVADA:
DAVA: Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 21/01/2021
Dairemizden verilen 27/11/2019 tarih ve 2018/1233 Esas 2019/1699 Karar sayılı kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 09/11/2020 tarih ve 2020/341 Esas 2020/4833 Karar sayılı ilamı ile bozulmakla; dosyanın Dairemizin yukarıdaki esasına kaydı yapılıp duruşmalı olarak yapılan incelenmesi sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
ASIL DAVADA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili … davalı şirkette uzun yıllar satış departmanı müdürü olarak görev yaptığını, Davalı şirket ortaklarından … 05.12.2005 imza tarihinde kendi şirket hisselerinin %1,6’sını, … 06.12.2005 imza tarihinde kendi şirket hisselerinin % 1,6’sını ve … ise 06.12.2005 imza tarihinde kendi şirket hisselerinin % 0,8’ini devrettiğini, müvekkili şirket ortaklarına bir çok kez devraldığı hisselerin pay defterlerine kaydedilmesini ve buna bağlı haklarının kendisine verilmesini sözlü olarak talep ettiğini, ancak davalı şirket ortakları müvekkilinin bu talebini yerine getirmediğini, yukarıda bahsedilen şirket ortaklarının ilgili çıplak pay niteliğindeki hisselerinin müvekkilinin alacağın temliki usulüne göre devrettiğini, devir belgelerinden dolayı davalı şirketin hisse devrinin yapılmadığı şeklindeki beyanı gerçeği yansıtmadığını, şirket ortaklarının alacağın temliki niteliğindeki yazılı beyanları payın müvekkiline devredildiğini kanıtladığını, müvekkilinin pay defterine bu durumun kaydedilmesi talebinin davalı şirket tarafından gerekçe olmaksızın reddedildiğini, davalı şirket ana sözleşmesinde de devir ile ilgili herhangi bir kısıtlayıcı hüküm bulunmadığını davalı şirketin yönetim kuruluna da hisse devirlerini sebep göstermeksizin reddetme yetkisi tanınmadığını, müvekkilinin toplam şirket hissesinin % 4’üne sahip olmasına rağmen bahsi geçen devirler şirket pay defterine işlenmediğini, müvekkilinin devraldığı toplamda % 4 payın, davalı şirket pay defterine kayıt edilip yeni pay dağılımını gösterir durumun ilgili sicil müdürlüğüne bildirilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, dava konusu hisse devir sözleşmesinin üstünde, … 05.12.2005, … 06.12.2005 ve … 06.12.2005 tarihleri bulunduğunu bu tarihten sonra davacı hiçbir zaman bu payların devrini A.Ş. Pay defterine kaydını A.Ş. ‘den veya ismi geçen kişilerden sözlü veya yazılı olarak talep etmediğini, 28.02.2002 tarihindeki olağan şirket genel kurulunda yapılan değişiklikten sonra, pay cetvelinin 14 Haziran 2002 tarihinde ilgili ticaret sicil gazetesine tescil ve ilan edildiğini, bu temlikler, (şirket sermayesi, sermaye içinde sahip olunan pay adeti, devri mümkün pay adeti ve miktarı olarak) gerçeği ve devir iradesini yansıtmadığı için hükümsüz, geçersiz ve yoklukla malul olduğunu, bu haklı nedenle davacının 29 Ocak 2016 tarihli ve 1961 yevmiye sayılı ihtardaki taleplerinin yerine getirilmesine hukuken imkan görülmediği hususunda cevaben bildirildiğini, temlikler ve temliklere bağlı hakların zaman aşımına uğradığını, davacının 10 yıl boyunca genel kurullara katılma isteğini hükümet komiserlerine iletmediğini, pay sahibi olarak hiç bir genel kurul toplantılarına katılmadığını, dava ve talepler MK’nun dürüstlük ve iyi niyetli davranma kural ve hükümlerine aykırı olduğunu, geçersiz, hükümsüz ve yoklukla malul (temliklere) devir senetlerine dayanarak zaman aşımı süresi dolduktan sonra açılan davanın, zaman aşımı ve yukarıda açıklanan nedenlerle payların pay defterine kaydı talebi ve yeni pay durumunu gösterir durumun İstanbul Ticaret Sicil Memurluğuna bildirilmesi talebinin esastan reddini talep etmiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN
2016/301 ESAS 2016/355 KARAR SAYILI DAVASINDA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin davalıların ortak oldukları …’de uzun yıllar satış departmanı müdürü olarak görev yaptığını, bu şirket ortaklarından … 05.12.2005 imza tarihinde kendi şirket hisselerinin %1,6’sını, … 06.12.2005 imza tarihinde kendi şirket hisselerinin % 1,6’sını ve … ise 06.12.2005 imza tarihinde kendi şirket hisselerinin % 0,8’ini devrettiğini, müvekkili şirket ortaklarına bir çok kez devraldığı hisselerin pay defterlerine kaydedilmesini ve buna bağlı olarak şirketten davalılara ödenen kar payı olmak üzere tüm hak ve alacaklarının ve devredilen toplamda %4 hissesine tekabül eden kısımlarının kendisine ödenmesini sözlü olarak talep ettiğini ancak davalıların bu talebinin yerine getirilmediğini belirterek her türlü yasal talep ve dava haklarının saklı kalmak kaydıyla davalılara ait taşıt gayrimenkul ve …’deki hisseleri üzerine 3. Şahısara devir ve temlikinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir şerhi konulmasını, müvekkiline 05.12.2005 ve 06.12.2005 tarihlerinde devredilen şirket paylarına karşılık devir tarihlerinden günümüze kadar ortak olunan …’deki davalılara ödenen kar payı başta olmak üzere tüm hak ve alacaklarının tespit edilerek müvekkile temlik edilen %4 pay’a tekabül eden kısımlarının davalılardan devrettikleri hisse oranları uyarınca kendilerine ödeme tarihlerinden itibaren işletilecek ticari faizler ile birlikte tahsil edilerek müvekkiline ödenmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacılara yükletilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, davacının müvekkillerinden hiç bir zaman hissesine tekabül eden kısmın ödenmesini talep etmediğini, bu taleplerin sözlü değil yazılı yapılması gerektiğini, muhattabın müvekkilleri değil … Olduğunu, anonim şirketlerde senede bağlanmış pay senetlerinin alacağın temliki yolu ile devredilebilmesi için önce temliklerin hukuken geçerli olması gerektiğini, temlik tarihi itibari ile şirket sermayesi, pay sayısı ve devredilen pay sayısının tam ve doğru olarak göstermeyen hatta her bir temlik, şirket pay adedinden (1000) çok daha fazlasını içerdiği için geçersiz, hükümsüz ve yoklukla malul olduğunu, davacının bu temliklere istinaden on seneden fazla bir süre boyunca hiçbir talepte bulunmadığını, geçerliliği hukuken çekişmeli temliklerin geçerli kabul edilmesi halinde bu temliklerden doğan kar payı alacaklarının BK. 77- 82- 146- 147- 152-153. ve 154. Maddelerin gereğince zamanaşımına uğradığından reddine, 05.12.2005 ve 06.12.2005 tarihli temliklerin hükümsüz ve yoklukla malul olduğuna ve yoklukla malul temliklere istinaden bir alacak talep ve dava edemeyeceğinden davanın esastan reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece Mahkemesi 28/03/2018 tarih 2016/210 Esas – 2018/362 Karar sayılı kararında; “…Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Tarafların üzerinde anlaşamadıkları konuların; davacının davamız dosyasında davalı şirketi hisselerine %1,6’sını …’tan, 05.12.2005 tarihinde, %1,6’sını …’den 06.12.2005 tarihinde, %0,8’ni …’dan 06.12.2005 tarihinde alacağın temliki usuluyle devraldığını, toplam %4’lük hissesinin davalı şirket tarafından pay defterine kaydedilmediğini, hissedarların ticaret sicil gazetesinde yayınlatılmadığı ididasına dayalı olarak davacının şirket pay defterine kaydının yapılması ve bunun ticaret sicil gazetesinde yayınlaması talepli şirket pay tespiti davası olduğu anlaşıldı. Mahkememiz dosyası ile birleşen İst. 12. ATM’nin 2016/301 E. Sayılı dosyasında; mahkememiz dosyasında tespiti talep edilen paylara ilişkin olarak kar paylarının ve gider gelirlerin tahsiline yönelik belirsiz alacak davası olduğu anlaşıldı. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/6567 E. 2014/16638 K. Sayılı ilamında; “Dava tarihinde yürürlükte bulunan “Hisse Senetlerinin Devri” başlıklı TTK’nun 415. ve 416. maddelerinde, hamile ve nama yazılı hisse senetlerinin ne şekilde devredileceği gösterilmiş olup, her iki halde de hisse devrinin noterden yapılması gerektiği, bunun sıhhat şartı olduğuna dair bir koşul yoktur. TTK’nun 415. maddesinde hamile yazılı pay senetlerinin devri için özel bir düzenleme getirilmiştir. Hamile yazılı senetler, elden teslim ile devir edilir. Bu işlem ile pay devri yapılmış olur. Nama yazılı pay senetleri ise ciro ve teslim ile devir edilir. Ancak, devir şirkete karşı ancak pay defterine kayıtla hüküm ifade eder. Anonim ortaklığın çıplak paylarının devri konusunda TTK bünyesinde bir hüküm bulunmamaktadır. Payın devredilebilirliği ilkesi uyarınca, çıplak payın da senede bağlanmış paylar gibi serbestçe devredilebileceği hususunda görüş birliği mevcuttur. Ancak payın serbestçe devredilebilirliğine getirilen kanuni ve iradi sınırlamalar kuşkusuz çıplak pay için de geçerlidir. Çıplak payın devri genel hükümler doğrultusunda yapılır. Uygulanacak hükümler payın bedelinin tamamen ödenmiş olup olmadığı hususuna göre değişir. Bedelinin tamamı ödenmiş çıplak payın devri genel hüküm niteliğindeki alacağın temliki hükümlerine göre gerçekleşir. Alacağın temliki tasarufi bir işlem olduğu için, bununla çıplak pay devralana geçer. Şekil olarak bedeli tam ödenmiş çıplak payın devri, payın devredildiğini içeren yazılı bir temlik beyanının devralana verilmesi ile söz konusu olur. Anonim ortaklık payı bünyesinde çeşitli alacak hakları bulundurmaktadır. İşbu alacak haklarının devredilmesi eğer pay senede bağlanmamışsa, ancak BK’da düzenlenen alacağın temliki vasıtasıyla gerçekleşebilir. Alacağın temliki de yazılı şekilde yapılır. Bedeli hiç ödenmemiş veya kısmen ödenmiş çıplak payın devrinin hukuki niteliği bedelinin tamamı ödenmiş çıplak payın devrinden farklıdır. Zira, bedelinin tamamı ödenmiş pay tali yükümleri bir yana bırakacak olursak, pay sahibi açısından her hangi bir malvarlıksal borç içermemekte dolayısıyla sahip olduğu alacak hakkı niteliğindeki haklarından ötürü devri yukarıda açıklandığı üzere alacağın temliki hükümlerine göre gerçekleşir. Ancak bedeli tam olarak ödenmemiş pay için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Çünkü bedeli tam ödenmemiş pay, pay sahibi dışından malvarlıksal borç niteliğindeki taahhüt edilen pay bedelinin ödenmesi borcunu içerir. Anonim ortaklıklarda pay sahibinin asli borcu, taahhüt ettiği payların karşılığını oluşturan edimin ifasıdır. Bu kural hem nakdi hem de ayni sermaye taahhüdü için geçerlidir. Pay sahiplerinin taahhüt ettikleri payların karşılığını oluşturan edimi ifa etme borçları, ortaklık dışında da bir alacak hakkı teşkil eder. Bu durumda, karşılığı tamamen ödenmemiş bir payın devri devralan kişi açısından bir borç yüklenmesi niteliğine sahip olacağından ötürü devir işleminin borcun üstlenilmesi hükümleri uyarınca, yani bir iç üstlenme sözleşmesi ve alacaklı konumundaki anonim ortaklığın onayı alınmak sureti ile yapılması gereklidir. İç üstlenme sözleşmesinin tabi olduğu şekil şartı hakkında hiç bir hüküm öngörülmemiştir. Bu sebepten ötürü, hukukumuzda hakim olan şekil serbestisi ilkesi uyarınca tarafların söz konusu nakil sözleşmesini herhangi bir özel şekle bağlı olmaksızın sözlü, yazılı veya resmi şekilde yapabilme hususunda serbest oldukları düşünülebilir. Ancak pay, sadece kendisine bağlanan borçların değil aynı zamanda hakların da kaynağını teşkil eder. Alacak haklarının devrinin alacağın devri hükümlerine tabi kılındığı düşünülecek olursa, taahhüt edilen payın karşılığını ödeme borcunun yanında, ortaklık haklarını da içeren bedeli tam ödenmemiş payın devri işleminin de yazılı şekilde yapılması zorunluluğu söz konusudur. Dolayısıyla bedeli tam olarak ödenmemiş çıplak payın devri yazılı bir devir beyanı ile birlikte anonim ortaklığın onayının alınması ile gerçekleşir. Anonim ortaklık adına devir işlemine onay vermeye eğer ana sözleşmede farklı bir düzenleme bulunmuyorsa yönetim kurulu yetkilidir. (Sevi, Ali Murat, Anonim Ortaklıkta Payın Devri Ankara 2012, 294 vd.). Bu durumda mahkemece TTK.’nun 415. ve 416. maddeleri ile yukarıdaki ilkeler gereğince davacının talebi değerlendirilerek öncelikle hisse devrinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin incelenmesi, hisse devrinin gerçekleşmediğinin anlaşılması halinde, dava konusu hisse devir sözleşmesindeki imzanın da davalı Süleyman Mercümek’e ait olduğu anlaşılmakla tarafları bağlayacağı gözetilerek davacı tarafından ödenen hisse devir bedelinin davalı …’ten tahsiline karar vermek gerekirken, ultra vires ilkesinin ancak davacı şirket ortakları tarafından şirkete karşı ileri sürülebilmesinin mümkün olduğu göz önünde bulundurulmaksızın anılan bu ilkeye göre davacı şirketin, davalı şirket hisselerinin devrini isteyemeyeceğinden bahisle yazılı şekilde karar tesisi doğru olmamış, kararın davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” denildiğinden bozma ilamı ışığında değerlendirme yapıldığında, dosya kapsamında 05-06/12/2005 tarihli dava dilekçesine ekli hisse devir sözleşmelerinde devir bedelinin gösterilmediği aynı zamanda bu devir bedellerinin ödendiğine dair bir bir belgenin de dosyada bulunmaması nedeniyle çıplak payla ilgili olarak anonim şirketin hisse senedinin devrine onayının bulunduğuna ilişkin bir belgenin de bulunmaması ve 08/11/2017 tarihli bilirkişi heyet raporunda da belirtildiği üzere ticaret sicil kayıtlarında ve ana sözleşmede ilan konusunda farklı bir düzenleme bulunmaması dikkate alınarak asıl davanın reddine, asıl dava reddedildiği için de hak sahibi olunmayan senetten dolayı kar payı v.s alacak talebinde bulunulmayacağı…”gerekçesi ile; “1-Mahkememizin 2016/210 esas sayılı ana dosyasında davacının davasının REDDİNE, 2-İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin birleşen 2016/301 esas sayılı dosyası yönünden davacının davasının REDDİNE,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Usul ve yasaya aykırı olan ilgili devir sözleşmelerinde devir bedelinin gösterilmediği tespitine katılmak mümkün olmadığını, hisseyi devralan ve devredenler arasındaki sözleşmede bu hisselerin ne kadarlık bir bedel karşılığında devir edildiğinin sözleşmede gösterilmesi gibi bir zorunluluğun söz konusu olmadığını, ilk derece mahkemesinin bu görüşünü hangi yasal bir zemine dayandırdığının davacı tarafça anlaşılamadığını, Bu hususun davalı tarafça bile yargılama esnasında ileri sürülmediğini, bu husus sözleşmenin geçerliliğini etkileyecek bir husus olmadığını, Bilirkişi raporuna karşı çok ayrıntılı açıklamalarda bulunduklarını, işbu istinaf başvurusunda da bilirkişi raporuna karşı beyanda bulundukları 27.11.2017 tarihli dilekçedeki beyanlarını burada aynen tekrar ettiklerini, Çıplak pay devri hükmünde olan senede bağlanmamış anonim şirket hisselerinin devrinin alacağın temliki hükmünde olduğunu, sadece yazılı şekilde yapılmasının yeterli olduğunu ve başkaca herhangi bir şekil şartına bağlı olmadığını, bu hususta hem Yargıtay’ın hem de doktrinin birlik halinde aynı görüşte olduğunu yerel mahkeme esnasında defalarca kere yazılı ve sözlü olarak tekrar ettiklerini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi gerekçesinin yerinde olmadığını, usul ve yasaya aykırı olduğunu, Çıplak pay devrinde devir bedellerinin ödendiğini gösteren bir dekontun ibraz edilmesinin zorunlu olduğu tespitinin hiçbir yasal dayanağının olmadığını, ilk derece mahkemesinin sadece bu görüşü yazdığını, ancak bunu hangi mevzuata, hangi Yargıtay kararına, hangi doktrin görüşüne dayandırdığını belirtme ihtiyacı duymadığını, bu gerekçenin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin çıplak pay ile ilgili olarak anonim şirketin hisse senedinin devrine ilişkin yönetim kurulunun onayının bulunduğuna dair bir belgenin sunulmadığı gerekçesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, çıplak pay devrinde şirket yönetim kurulunun onayının alnması zorunlu olmadığını, bazı şirketler “bağlı nama yazılı hisse senedi” çıkarmakta ve bu payların devrini bazı şartlara tabi tutabilmekte olduğunu, pay devrinde yönetim kurulu onayının olması da uygulamada bazı şirketlerin uyguladığı pay devri için kısıtlayıcı bir çeşit kural olduğunu, ancak somut olayda davalı şirketin ana sözleşmesinde açıkça şirket hisse senetlerinin hamiline yazılı olduğunun belirtildiğini, ayrıca şirketin pay devri için herhangi bir kısıtlama da koymadığının şirket ana sözleşmesinden açıkça anlaşıldığını, dolayısıyla bu tip bir alacağın temliki hükmündeki çıplak pay devri için şirket yönetim kurulunun onayının alınması gerektiği tespitinin de yasal bir dayanağının bulunmadığını, İlk derece mahkemesinin devir konusu payın bedelinin şirkete tam olarak ödenmediği düşüncesi ve gerekçesine nereden varıldığının anlaşılmadığını, bu hususta davalı tarafın bile böyle bir iddiası ve beyanının olmadığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesi uyarınca; “(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, HÂKİM, İKİ TARAFTAN BİRİNİN SÖYLEMEDİĞİ ŞEYİ VEYA VAKIALARI KENDİLİĞİNDEN DİKKATE ALAMAZ ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” ( Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/15582 E., 2018/4901 K. ve 12.04.2018 tarihli – Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/11627 E., 2016/11673 K. ve 14.06.2016 tarihli) Şirket pay devirlerinin yapıldığı Aralık-2005 tarihinde devre konu payların bedellerinin tamamının şirkete ödendiğinin açıkça ortada olduğunu, Kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir an için pay bedellerinin tamamının şirkete ödenmediğini düşünsek dahi, bu durumdaki bir şirkete ait çıplak pay devirleri işleminin şirketin onayına tabi kılınmasının da yasal dayanağının bulunmadığını, Kabul anlamına gelmemek kaydı ile ilk derece mahkemesi gerekçeli kararının 4. sayfasında her ne kadar kanun maddesini açıkça yazmamış olsa da 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 491/1. maddesini açıkladığını ve bedeli tam olarak ödenmemiş payların devri için anonim ortaklığın onayının alınması gerektiğini belirtildiğini, TTK 491/1’de madde; bedeli ödenmemiş nama yazılı paylar için şirketin onayının arandığını, olayda ise paylar nama yazılı değil hamiline yazılı payların olduğunu, hisse senedi bastırılmadığı için de bu hamiline paylar çıplak pay hükmünde olduğunu, dolayısıyla çıplak pay devrinde şirketin onayının alınması gerektiğine dair bir yasal düzenlemenin bulunmadığını, İlk derece mahkemesi kararına gerekçe olarak gösterdiği tespitlere bilirkişi raporunda yer verilmediğini ve tüm itirazlarına rağmen dosyadan başkaca bir heyetten rapor alınmadığını, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen kararların kaldırılması ile asıl ve birleşen davalarının kabul edilmesine karar verilmesine, ücreti vekaletin ve yargılama masraflarının karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN İLK KARARI: Dairemiz 27/11/2019 tarih ve 2018/1233 Esas 2019/1699 Karar sayılı kararı ile; Dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekilinin asıl ve birleşen dava yönünden istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 Maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği…” gerekçeleri ile; Davacının asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE karar verilmiş ve verilen karara karşı, asıl ve birleşen davada davacı tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 09/11/2020 tarih ve 2020/341 Esas – 2020/4833 Karar sayılı ilamı ile; “Dava, hisse devir sözleşmelerinin şirket pay defterine kayıt ve tescili, kâr payı ve diğer alacakların tespiti ile davalı gerçek şahıslardan tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı asıl ve birleşen davalarda davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince “Hisse devrine ilişkin belgelerde zilyetliğin devredildiğine dair bir ibare olmadığı, kısa elden teslim şartlarının oluşmadığı ve davacının 10 yıldan fazla zaman geçtikten sonra dava açmasının TMK 2.maddede düzenlenen iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğu” şeklindeki ilk derece mahkemesinin gerekçesinden farklı gerekçelerle davacı tarafın istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b. 2. maddesi “Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verilir.” hükmünü haiz olup, anılan hüküm doğrultusunda Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekirken HMK 353/1-b-1. maddesi uyarınca başvurunun esastan reddine dair karar verilmesi yerinde görülmediğinden, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen bozulmasına karar vermesi gerekmiştir. Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.” gerekçeleri ile; İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına karar verilmiştir. Dairemizce duruşma açılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Yargıtay ilamı ile Dairemizce istinaf incelemesi sonucu verilen karar bozularak kaldırıldığından yeniden yapılan istinaf incelemesinde; Asıl ve birleşen davada davalılar vekili cevap dilekçesi ile zamanaşımı itirazında bulunduğu halde mahkemece bu yönde olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği gibi gerekçeli kararında da zamanaşımı defi yönünde bir değerlendirme yapılmamış isede, asıl ve birleşen davanın reddine dair karar davacı tarafça istinaf edildiği ve istinaf dilekçesinde ileri sürülmediğinden değerlendirme yapılmamıştır. Sözleşme tarihinde yürürlükte olan 6762 Sayılı TTK.nın Türk Ticaret Kanunu’nun 409. maddesi hükmüne göre, anonim şirketlerde hisseler, hamiline veya nama yazılıdır ve bedelleri tamamen ödenmemiş olan paylar için hamile yazılı hisse senedi çıkarılamaz. Hamiline yazılı hisse senetlerinin devri, aynı Yasa’nın 415. maddesi hükmüne göre teslim ile hüküm ifade eder. Nama yazılı hisse senetlerinin devri ise, TTK.nun 416. maddesine göre, ciro edilmiş senedin devralana teslimi ile olur. Anonim şirketlerde çıkarılan pay senetleri, hamile veya nama yazılı biçimde olur. Hamiline yazılı senetler elden teslim ile devir edilir. Nama yazılı pay senetlerinin devri için bir temlik beyanı veya senedin arkasında tam bir cironun yapılması, ayrıca senet üzerindeki zilyetliğin devir ve teslimi gerekir. Nama yazılı pay senedinin devri şirkete karşı ancak pay defterine kayıtla hüküm ifade eder. Oysa ki, hamiline yazılı pay senetleri için böyle bir zorunluluk yoktur. Ortaklık sıfatının kazanılması için usulüne uygun şekilde zilyetliğin devri gerekli ve yeterlidir. 6762 sayılı TTK’nın 411. maddesinde ”Nama yazılı hisse senetleri yerini tutmak üzere çıkarılan ilmuhaberlerin nama yazılı olması lazımdır. Bunların devri nama yazılı hisse senetlerinin devrine ait hükümlere tabidir. Hamiline yazılı hisse senetleri yerine tanzim olunan nama yazılı ilmuhaberler ancak alacağın devri hakkındaki hükümlere göre devrolunabilir. Şu kadar ki; devir şirkete karşı ancak ihbar tarihinden itibaren hüküm ifade eder.”, aynı Yasa’nın 416. maddesinde ”Nama yazılı hisse senetleri, esas mukavelede aksine hüküm olmadıkça devrolunabilir. Devir ciro edilmiş senedin devralana teslimi ile olur. Şu kadar ki; devir, şirkete karşı ancak pay defterine kayıtla hüküm ifade eder.” ve yine 417. maddede ise, ”Şirket, nama yazılı hisse senetleri sahiplerini ad, soyad ve adresleriyle bir pay defterine kaydeder. Hisse senedinin yukarıki maddeye uygun olarak devredildiği ispat edilmedikçe devralan pay defterine yazılamaz. İdare meclisi, kaydın yapıldığını hisse senedine işaret eder. Şirkete karşı ancak pay defterinde kayıtlı bulunan kimse ortak sıfatını haizdir.” hükümleri düzenlenmiştir. Somut olayda, şirket ana sözleşmesinin 7 maddesine göre hisse senetlerinin hamiline yazılı olduğu, 6 maddesinde de şirket sermayesinin 500.000 TL. Olduğu, herbiri 1.000 TL. Değerde 500 hisseye bölündüğü ve esas sermayenin tamemen taahhüt edilmiş ve %25 i nakden ve tamemen ödendiği, geriye kalan 3/4 sermaye yönetim kurulunca kararlar, esaslar dairesinde peşin ve taksitler halinde ödeneceği belirtilmiştir. Taraflar arasında bağıtlanan, 06/12/2005, 06/12/2005, 05/12/2005 tarihli hisselerin devrine ilişkin sözleşmede zilyetliğin devredildiğine dair bir ibare bulunmadığı gibi, kısa elden teslim şartları da oluşmadığından taraflar arasında geçerli bir devir sözleşmesi bulunmadığı, maddi hukuka ilişkin bir hukuk kuralı olan Medeni Yasanın “ İyiniyet ve Dürüstlük Kuralı”na ilişkin maddelerinin uygulanması her aşamada re’sen gözönüne alınması gereken bir kural olduğu, sözleşme tarihleri ve dava tarihi nazara alındığında aradan 10 yıldan fazla süre geçtikten sonra davacının dava açmasının TMK.2 maddesinde düzenlenen iyiniyet ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu nazara alınarak yazılı şekilde davacının asıl ve birleşen dava yönünden tüm taleplerinin reddine dair verilen karar yerinde olup davacı vekilinin asıl ve birleşen dava yönünden istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak; uyulan Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda, davacının istinaf başvurusunun usulen kabulü ile, İstanbul 5. Asliye Mahkemesi’nin 28/03/2018 tarih ve 2016/210 Esas 2018/362 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Davacının istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ ile; İstanbul 5. Asliye Mahkemesi’nin 28/03/2018 tarih ve 2016/210 Esas 2018/362 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 1-Asıl ve birleşen davanın REDDİNE,
İLK DERECE YÖNÜNDEN:
ASIL DAVADA: 2-Alınması gerekli 59,30.TL harçtan, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 29,20.TL harcın mahsubu ile bakiye 30,10.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafından sarf edilen 10,00.TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap ve takdir edilen 4.080,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı bulunduğu takdirde karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
BİRLEŞEN DAVADA: 7-Alınması gerekli 59,30.TL harçtan, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 29,20.TL harcın mahsubu ile bakiye 30,10.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 8-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 9-Davalılar tarafından sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından, bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına, 10-Davalılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap ve takdir edilen 1.000,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, 11-Artan gider avansı bulunduğu takdirde karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 12-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan toplam (98,10.TL+98,10.TL=) 196,20.TL başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 71,80.TL karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde asıl ve birleşen davada davacıya iadesine, 13-İstinaf eden tarafından sarfedilen 196,20.TL istinaf yoluna başvuru harcı ile 31,50.TL dosyanın istinafa gönderim gideri toplamı 227,70.TL yargılama giderlerinin asıl ve birleşen davada davalılardan alınarak asıl ve birleşen davada davacıya verilmesine, 14-Asıl ve birleşen davada davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. Kısım 2. Bölüm 17/b maddesine göre hesaplanan 2.040,00.TL vekalet ücretinin asıl ve birleşen davada davalılardan tahsili ile asıl ve birleşen davada davacıya verilmesine, 15-Artan gider avansı bulunduğu takdirde karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine Dair olarak, hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oy çokluğu ( Üye Hakim … muhalefeti ) ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 21/01/2021
MUHALEFET ŞERHİ Davacı vekili, davalı şirket ortaklarından …’un 05.12.2005 tarihinde kendi şirket hisselerinin %1,6’sını, …’in 06.12.2005 tarihinde kendi şirket hisselerinin % 1,6’sını ve …’un ise 06.12.2005 tarihinde kendi şirket hisselerinin % 0,8’ini müvekkiline yazılı olarak devrettiğini, ancak devredilen hisselerin pay defterine kaydedilmediğini ve buna bağlı haklarının müvekkiline verilmediğini belirterek, asıl dosyada; hisse devir sözleşmelerinin şirket pay defterine kayıt ve tesciline, birleşen dosyada ise; kâr payı ve diğer alacakların tespiti ile davalı gerçek şahıslardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı şirket ana sözleşmesinin 7 maddesine göre hisse senetlerinin hamiline yazılı olduğu, dosyada mevcut bilgi ve belgelerden hisse senedi bastırılmadığı için, bu hamiline payların çıplak pay hükmünde olduğu anlaşılmaktadır. Anonim ortaklığın çıplak paylarının devri konusunda TTK bünyesinde bir hüküm bulunmamaktadır. Çıplak payın devri genel hükümler doğrultusunda yapılır. Uygulanacak hükümler payın bedelinin tamamen ödenmiş olup olmadığı hususuna göre değişir. Bedelinin tamamı ödenmiş çıplak payın devri genel hüküm niteliğindeki alacağın temliki hükümlerine göre gerçekleşir. Alacağın temliki tasarufi bir işlem olduğu için, bununla çıplak pay devralana geçer. Bedeli tam olarak ödenmemiş çıplak payın devri ise, yazılı bir devir beyanı ile birlikte anonim ortaklığın onayının alınması ile gerçekleşir. Anonim ortaklık adına devir işlemine onay vermeye eğer ana sözleşmede farklı bir düzenleme bulunmuyorsa yönetim kurulu yetkilidir. ( Emsal Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2017/2972 Esas 2019/2143 Karar) Mahkemece, hisse devir sözleşmelerinde devir bedelinin gösterilmediği, devir bedellerinin ödendiğine dair bir bir belgenin de dosyada bulunmadığı, çıplak payla ilgili olarak anonim şirketin hisse senedinin devrine onayının bulunduğuna ilişkin bir belgenin de bulunmadığı gerekçeleri ile, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş ise de; davalı tarafça, yargılama sırasında hisselerin devir bedellerinin ya da devre konu pay bedellerinin ödenmediğine dair bir savunma ileri sürülmediği gibi, hisse devir sözleşmelerinde devir bedelinin gösterilmesi de bir geçerlilik koşulu değildir. Bu hali ile, mahkemece davalı tarafça ileri sürülmeyen bir hususun resen nazara alınarak bunun kabulüne bağlı olarak varılan sonuca göre yazılı gerekçe ile karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Kabule göre de; asıl ve birleşen davada davalılar vekili cevap dilekçesi ile zamanaşımı def’in de bulunduğu halde mahkemece bu yönde olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden, davanın karara bağlanılması da doğru görülmemiştir. Bu durumda mahkemece, asıl ve birleşen davada davacı talepleri, davalılar savunmasına göre, bilirkişi incelemesi de yaptırılarak, taraf delilleri değerlendirilerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden, Sayın Çoğunluğun görüşüne katılmıyor, muhalif kalıyorum. 21/01/2021