Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/189 E. 2020/258 K. 20.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/189 Esas
KARAR NO: 2020/258 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 13/12/2019
DOSYA NUMARASI: 2014/1261 Esas ( Derdest Dava Dosyası)
DAVA: Şirket Feshi Tasfiyesi
TALEP: İhtiyati Tedbire İtiraz
KARAR TARİHİ: 20/02/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili 28/06/2018 tarihli duruşma beyanında; şirketin 2017 tarihli bilançosuna göre özkaynakları 5.100.000,00 TL iken 31.03.2018 tairhli bilançoya göre -8.500.000,00 TL olduğunun gösterildiğini, buna göre şirketin dava açıldıktan bu yana malvarlığında ciddi bir azalış bulunduğunu ve bu diğer ortakların muvazaalı işlemleriyle gerçekleştiğini, TTK. 531. maddesi çerçevesinde şirketin malvarlığının daha fazla azaltılmamasını teminen şirkete ait makinelerin ve leasingle elinde bulundurduğu makinelerin, demirbaşların 3. kişilere devrinin önlenmesini, şirketin ihalelerden elde ettiği hakedişlerin 3. kişilere devrinin önlenmesi konusunda tedbir kararı verilmesini talep talep ettiği, bu talep üzerine ilk derece mahkemesinin 28/06/2018 tarihli duruşma 2 nolu ara kararı ile; ” …Davacı vekillerince bu celse itibariyle tedbir istemleri yeniden tekrar edilmiş olmakla dosyada alınan raporlar ve sunulan delillere göre TTK. 531. maddesi çerçevesinde davalı şirketin malvarlığının azaltılmasının önlenmesi bakımından; Davalı şirkete ait demirbaşların ve makinelerin ve teçhizatların ve leasinge konu edilen ve mülkiyeti ödemelerin sonlanmasıyla davalı şirkete geçecek olan emtiaların 3. kişilere DEVRİNİN ÖNLENMESİNE,, ” karar verdiği anlaşılmıştır. Davalı vekilince 25/04/2019 tarihli dilekçede özetle; mahkemenin 28/06/2018 tarihli duruşmasında ihtiyati tedbir verildiği, daha önce yapılan itirazların dosyanın bilirkişide olması nedeniyle değerlendirilemediğini, müvekkili şirketin malvarlığının azaltıldığına dair hangi hususun olduğunun açıklanmadığını, bilirkişi raporlarında şirketin malvarlığının azaltıldığına dair somut bir delilin yer almadığını, sadece davacının beyanı ve talebi doğrultusunda tedbir verildiğini, davacı tarafından açılan 05/11/2014 tarihli genel kurul kararının iptali ve 19/11/2014 tarihli yönetim kurulu kararı iptali davalarının sonuçlandığı ve davanın reddine dair verilen kararların Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25/02/2019 tarihli kararıyla onandığını, İstanbul 15. ATM’nin 2014/1409 E sayılı dosyasında genel kurul iptali ve bu dosyayla birleşen İstanbul 10. ATM’nin 2015/282 E sayılı dosyasında da yönetim kurulu kararının iptali davalarının görüldüğü ve yine müvekkili lehine sonuçlandığını, şirketin 07/04/2014 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında sermaye artırımına karar verilerek ana sözleşmenin 6. maddesinin artırıma tabi olarak tadil edildiğini, anılan kararda davacının da imzasının bulunduğunu, bu karar gereği taahhüt edilen pay bedelinin ödenmemiş olması nedeniyle TTK 481. maddesi gereğince sermayenin çağrılmasına karar verildiğini, müvekkili şirket tarafından yapılan tüm işlemlerin TTK hükümlerine uygun olduğunu, mahkemece tedbir kararına temel alınan bilirkişi raporunda şirketin malvarlığının ya da sermayesinin usule aykırı olarak azaltıldığına ilişkin bir tespiti yer almadığını, davacının tedbir talebindeki tek amacının şirketin faaliyet yapamaz hale getirmek olduğunu belirterek 28/06/2018 tarihinde verilen ihtiyati tedbirin kaldırılmasını talep etmiştir. Davacı vekilince sunulan 06/05/2019 havale tarihli beyan dilekçesinde ise; davalının tedbire itirazında, 2014 yılında açılan genel kurul kararının iptali davasında verilen kararı ibraz ettiğini, davalı şirketin sermaye artırımı yaparak müvekkilinin hisselerini ele geçirmeye çalıştığını zira sermaye artırımı ile birlikte %40 olan hissenin %35,52’ye düşürüldüğünü, daha sonra iki kez sermaye artırımına gidildiğini ancak genel kurul toplantılarındaki muhalefet şerhleriyle bu durumun engellendiği, davalı şirketin, şirket mallarını satmak suretiyle faaliyete devam edeceği yönünde karar aldığını, mahkemece verilen tedbir kararının asıl dayanağının şirketin malvarlığında mevcut tıbbi cihazların düşük bedelle … firmasına kiralanması ve bu firma üzerinden yüksek kar elde edilerek, karın şirket kasasına sokulmaması ve kök rapor ile birinci ek rapor arasında şirketin özkaynaklarında 14 milyon bir azalmanın meydana geldiğinin tespit edilmesi olduğu, ayrıca ikinci ek raporda da aynı hususun tekrarlandığını, bu durumun bilirkişi raporları ve davalı şirketin kayıtlarıyla sabit olduğunu, şirketin içinin boşaltıldığı, karının başka bir şirkete örtülü olarak aktarıldığının ortaya çıktığını, tüm bunların müvekkilinin gerçek ortaklık payını almasını engellemek için yapıldığını ve bu nedenle tedbirin kaldırılmasının istendiğini belirterek tedbire itirazın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece Mahkemesi 13/12/2019 tarih 2014/1261 Esas sayılı ara kararında; “…Toplanan delillere göre, dosyanın geldiği aşamada davacının gerçek pay değerinin tespiti yoluna gidilmiştir. Mahkememizce alınan ilk raporda, davalı şirketin borca batık olduğu yönünde tespit yapıldığı, taraflarca bu rapora itiraz edilerek borca batık olmadığının belirtildiği, ayrıca raporda sadece kaydi değerler üzerinde inceleme yapılması nedeniyle yeniden inceleme yapılması yoluna gidildiği ve bu çerçevede kök rapor ve iki ayrı ek rapor alındığı anlaşılmıştır. Şirketin gerçek malvarlığı bilançosunun çıkarılması bakımından alınan 12/10/2017 tarihli ikinci rapor ve bu rapora ek olarak alınan 15/05/2018 tarihli raporda şirketin dava açıldığı tarih itibariyle adına kayıtlı olan İstanbul Maltepe’de kain gayrimenkulün 3. kişiye devredildiği, bunun dışında davalı şirketin malvarlığında kayıtlı bulunan tıbbi cihazları hakim hissedarının bağlantılı olduğu … Ltd. Şti.’ye kiraya verdiği ve bu firma üzerinden kar elde edildiği ancak karın büyük bir kısmının anılan bu firma üzerinde kaldığı açıklanmıştır. 04/03/2019 tarihli 2. ek raporda da, aynı görüş tekrar edilerek özelilikle bu konuda davalı tarafın itirazlarının değerlendirilmesi yönünde yapılan açıklamalarda, kiralama gelirlerinin şirket kayıtlarına alındığı, davalının Türkiye genelinde farklı lokasyonlarda bulunan tıbbi cihazların kiralamasından elde ettiği gelirleri kayıtlarına aldığı ancak kiralamanın yapıldığı … Ltd. Şti ile olan cari hesap ilişkisi incelendiğinde malvarlığının azaltıldığı, şirketin aktifinde bulunan kayıtlı cihazların organik bağ olan bu firmaya kiralanması ve kiralamaya geçtikten sonra bu kiralama bedellerinin eski yıllar karlılığının mukayesesinde yeni dönemde davalının kar etmediği, zarar kayıtlarının mevcut olduğu, elde edilen gelirlerin … Ltd. Şti.nce beyan edildiği, davalı şirketin personelindeki azalış, ihalesi biten lokasyonlarda faaliyetin kiralama yoluyla devam etmesi ve kiralamanın hakim hissedarın organik bağı olan firmayla yapılmasının davacının mahrumiyetini ortaya koyduğu açıklanmıştır. Davalı şirketin karar tarihine en yakın malvarlığı bilançosunun tespiti ile davalının ayrılma akçesinin hesaplanması için incelemeler yaptırıldığı, düzenlenen raporlardaki hesaplama yöntemlerinin benimsenmemesi nedeniyle yeniden inceleme yoluna gidildiği, ancak davacının gerçek payının tespiti bakımından şirketin mevcut halinin korunması gerektiği ve malvarlığını azaltıcı işlemleri yapmasının önüne geçilmesi kanaatine varılarak ihtiyati tedbir verilmiştir. TTK 530. maddesinde de fesih davasının açılması durumunda mahkemece gerekli görülen tedbirlerin alınabileceği belirtilmiştir. Ayrıca HMK 389. maddesinde mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişmenin hakkın elde edilmesini önemli bir ölçüde zorlaştıracağı yahut tamamen imkansız hale getireceği ya da gecikme sebebiyle ciddi bir zararın ya da sakıncanın doğacağından endişe edilmesi halinde ihtiyati tedbir verilebileceği ifade edilmiştir. HMK 394. maddesinde ise, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olabileceği ifade edilmiştir. İtiraz eden davalı vekilince şirketin malvarlığını azalttığına ilişkin herhangi bir veri bulunmadığı ileri sürülerek tedbire itiraz edilmiş ise de, davanın niteliği ve konusu dikkate alındığında ortağın ayrılma akçesinin tespiti yönünden şirketin malvarlığının mevcut haliyle korunması gerektiği, davalı şirketin mülkiyetinde bulunan makine ve teçhizatların 3. kişiye devrinin önlenmesi yönündeki tedbirin ne şekilde şirketi zarara uğrattığı konusunda somut bir bilgi ya da itiraz nedeninin ileri sürülmediği, 04/03/2019 tarihli rapor içeriğinde dahi önceki açıklamaların tekrar edildiği, tedbirin verildiği tarihten sonra mevcut şartlarda herhangi bir değişlik olmadığı, itiraz eden davalı şirketçe, mevcut şartlarda değişiklik olduğu yönünde herhangi bir verinin de sunulmadığı, davacının gerçek payının tespiti aşamasında şirketin malvarlığının azaltılmaması yönünde verilen kararın yerinde olduğu, değiştirilmesini ya da kaldırılmasını gerektirecek bir nedenin ortaya konulamadığı, yaklaşık ispatın mevcut olması halinde tedbir verilmesinin mümkün bulunduğuna ilişkin yasa hükmünden hareketle mahkememizce verilen 28/06/2018 tarihli tedbire 25/04/2019 tarihli dilekçe ile ileri sürülen itirazın yerinde olmadığı kabul edilmiş ve reddine karar verilmesi gerekmiştir…”gerekçesi ile; İhtiyati tedbire itirazın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dosyaya daha önce sunulan tedbire itiraz dilekçelerinde de açık ve somut olarak belirtildiği üzere ilk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararının koşullarının oluşmadığını, ihtiyat tedbir kararı verilmesi şartları oluşmadığı halde dosyada teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesini kabul etmediklerini, Yerel Mahkemenin ihtiyati tedbir kararına gerekçe olarak gösterilmiş olduğu şirketin malvarlığının azaltıldığına ilişkin dosya kapsamında herhangi somut bir delilin bulunmadığını, müvekkili şirketin malvarlığını azaltmış olduğuna dair davacı yanın soyut ve afaki beyan ve iddialarından başkaca bir delilin olmadığını, dosya kapsamında sadece 08.05.2018 tarihli Hukukçu Yar Doç. … imzalı …’ün bulunduğunu, bu raporda davacının soyut iddiaları yer bulmuşsa da halihazırda bunun itibar edilebilir nitelikte bir rapor olmadığının ortaya çıktığını, bahse konu …ü hazırlayan bilirkişinin tarafsız olmadığı kanıtlandığı ve işbu raporun da mahkemece yeterli görülmediğini, davalı tarafından reddedilen bilirkişinin … Rapordaki görüşlere istinaden müvekkili şirketin malvarlığının azaltıldığı kanaati ile ihtiyati tedbir kararı verilmesinin hatalı olduğunu, dosya kapsamında bu yönde bir delil olmadığından verilen ihtiyati tedbir kararı hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, Müvekkili şirket hissedarı … bir yandan şirketin haklı sebeple feshini talep etmekte, dosyaya sunulan tüm beyan dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, öte yandan da ortağı olduğu şirket aleyhine çeşitli kurum ve kuruluşlara başvurular yaparak şirketin iştigal konusu faaliyetlerini sürdürmesine engel olduğunu, bu kapsamda yargılamanın devamı esnasında da, zaman zaman şirketin faaliyetlerine sekteye uğratacak nitelikte taleplerde bulunarak şirketin Kamu İhale Kurumundaki ihale alacaklarına tedbir konulmasına, şirkete kayyım atanmasına, şirkete ait tıbbi cihazların satışının önlenmesi için tedbir kararı verilmesini talep ettiklerini, yerel mahkemece daha önce de tekrarlanan davacının benzer hususlardaki hukuki dayanaktan yoksun talepleri ile ilgili bir karar verilmemiş iken bu kez müvekkili şirketin aktiflerinde bir azalma olmadığı ve mevcut durumu değişmediği halde hangi gerekçe ile ihtiyati tedbir kararı verilmiş olduğunun davalı tarafından anlaşılamadığını, davanın açıldığı tarihten itibaren müvekkili şirketin yönetiminde de herhangi bir değişiklik söz konusu olmadığı halde, tamamen davacı asilin, müvekkili şirket yetkililerince kendisi hakkında açılan davalar nedeniyle müvekkili şirketin diğer ortaklarına beslediği husumete istinaden ortaya attığı afaki ve soyut iddiaları dayanak yapılarak tedbir kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemenin tedbir kararına dair delili sadece davacının iddiasına dayandığını, dosyada mevcut bilirkişi raporlarında bu yönde bir tespit olmadığı halde kesin delil olmadan teminatsız olarak şirketin malvarlığı üzerinde ihtiyati tedbir uygulanmasına karar verildiğini, Müvekkili şirket kamu ihalelerine giren bir şirket olduğunu verilen ihtiyati tedbir kararı bu ihalelerde şirketi doğrudan etkileyecek ve iktisadi olarak zor durumda bırakacağını, İşbu ihtiyati tedbir kararı ile şirketin ihalelerde kullanılan ancak sona eren ihaleler nedeniyle halihazırda atıl durumda olup şirkete gelir elde etmek için satışı yapılacak tıbbi cihazların satışı yapılamayacak, şirket borçlarının ödenmesi için leasingli tıbbi cihazlar kiraya verilemeyecek ve bu şekilde müvekkili şirket iştigal konusu ile ilgili hiçbir faaliyette bulunamayacağını ve aktivitesini yitirir hale gelmiş olacağını, şirkete ait demirbaş listesinde kayıtlı tıbbi cihazların satışının önlenmesi için tedbir kararı verilmesi şirketin faaliyetlerinin durdurulması anlamına geldiğini, şirketin sağlık sektöründe piyasada bilinirliği olan ve sağlık sektöründeki önemli ihaleleri davacının katkısı olmaksızın da her dönemde almaya devam eden, Türkiye’nin sağlık sektöründeki öncü şirketlerinden olduğunu, Müvekkili şirketin yönetiminde herhangi bir usulsüzlük veya mevzuata aykırılık bulunmadığını, Somut olaya uygulanacak TTK. m. 531’de ise şirketin haklı nedenle feshinin talep edildiği hallerde mahkemeye, talep üzerine “gerekli önlemleri alma” yetkisi tanınmadığını kanuni organları haiz bir şirkete dışarıdan müdahalenin mümkün olmayacağı ve haklı nedenle fesih davalarında uygulanacak bir tedbirin kanuni dayanağının bulunmadığını ve ayrıca somut olayın özelliklerine de uygun düşmeyeceğinin açık olduğunu, Yargıtay İçtihatlarında ve özel olarak huzurdaki dava türüne ilişkin olarak da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında bu konudaki kriterlerin belirtildiğini, ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/11-2874 K. 2018/37 T. 17.1.2018 ) İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi ara kararının yapılacak istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, müvekkili şirketin malvarlığı üzerindeki ihtiyati tedbirin kaldırılmasına, HMK 392/1 gereği uğrayacakları zararların tazmini için teminat takdirine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmişitir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, anonim şirketin haklı nedenle feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebi üzerine mahkemece, 28/06/2018 tarihli duruşmanın 2 nolu ara kararı ile; dosyada alınan raporlar ve sunulan delillere göre TTK. 531. Maddesi çerçevesinde davalı şirketin malvarlığının azaltılmasının önlenmesi bakımından; Davalı şirkete ait demirbaşların ve makinelerin ve teçhizatların ve leasinge konu edilen ve mülkiyeti ödemelerin sonlanmasıyla davalı şirkete geçecek olan emtiaların 3. kişilere devrinin önlenmesine yönelik ihtiyati tedbir kararı verildiği,davalı vekilinin itirazı üzerine mahkemece yukarıdaki gerekçeyle ihtiyati tedbire itirazın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Temel uyuşmazlık konusu, istinaf olunan ara kararının dosya içeriğine, usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasındadır. 6102 sayılı TTK’nın 530/2. maddesinde;” Dava açıldığında mahkeme, taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabilir,”hükmünün düzenlendiği, İhtiyati tedbir genel olarak HMK’nın 389 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. İhtiyati tedbir için yaklaşık ispat yeterli görülmüş olup sunulan belgelerle talep eden, davada haklılığını yaklaşık olarak ispat etmesi halinde diğer şartlarında varlığı halinde ihtiyati tedbir kararı verilebilecektir. TTK’nın 530 ve 531. maddelerine dayanan fesih davası açısından verilebilecek önlemler konusunda bir düzenleme yapılmamış olup mahkemece resen bu maddelere uyan önlemler alabilir. Alınacak tedbirler davalı şirketin ticari faaliyetini engelleyecek ve iflasına neden olacak mahiyette olmamalıdır. Somut olayda davalı şirket ”her türlü tıbbi cihazlar ve yedek parçaları sarf malzemelerinin alım satımı, ithalatı, ihracatı ile resmi ve özel kuruluşların bu konu ile ilgili olarak ihalelerine katılmak ve taahhütlerde bulunmak,” konusunda iştigal ve faaliyette bulunmakta olup davalı şirketin faaliyetlerinin kısıtlanması ticari faaliyet yapılmasını engellemektedir. Yöneticilerin sorumluluğu davasına konu olabilecek hususlar, davanın konusu itibariyle istenilen ihtiyati tedbir kararlarının verilmesinin gerekçesi olamaz. Şirketi yönetenlerin şirkete ve paydaşlara verdikleri zararların tazmini, açılabilecek bir sorumluluk davasında her zaman hükme bağlanabilir. Bu durumda davalının ticari faaliyetini engellemeyecek veya kısıtlamayacak ve amacına uygun diğer önlemlerin değerlendirilmesi gerektiğinden davalı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Sonuç itibariyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin 13/12/2019 tarihli tedbire itirazın reddine ilişkin ara kararının HMK. 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizce yeniden hüküm kurularak Davalının, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 28/06/2018 tarihli duruşma ara kararı ile hükmedilen ihtiyati tedbir kararına itirazının kabulü ile; davalı hakkında verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına, karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile, İstanbul 1 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/12/2019 tarih ve 2014/1261 Esas sayılı tedbire itirazın reddine ilişkin ara kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, yeniden hüküm kurmak suretiyle; 1-Davalının, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 28/06/2018 tarihli duruşma ara kararı ile hükmedilen ihtiyati tedbir kararına itirazının KABULÜ ile; davalı hakkında verilen ihtiyati tedbir kararının KALDIRILMASINA, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 121,30 TL başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 44,40 TL karar harcının talep halinde istinaf eden davalıya iadesine, 3-İstinaf eden davalı tarafından sarfedilen 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ ne gidiş – dönüş masrafı 46,90 TL ve Dairemizce geri çevirme kararından önce sarf edilen dosyanın gidiş-dönüş masrafı 46,90.TL olmak üzere toplam 215,10 TL’ nin davacıdan alınarak istinaf talep eden davalıya verilmesine, 4-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/02/2020 tarihinde HMK’nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.