Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1867 E. 2023/500 K. 23.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1867 Esas
KARAR NO: 2023/500 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DOSYA NUMARASI: 2017/1011 Esas – 2020/265 Karar
TARİHİ: 12/03/2020
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/03/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin dava konusu … plakalı 2015 model … marka, … matic tipi aracı 29.08.2016 tarihinde 424.254,25 TL bedelle iki nolu davalıdan aldığını, araç kullanılmaya başlandıktan yaklaşık iki ay sonra 20.10.2016 tarihinde bir an da stop etmesi, aracın rölantide silkeleme yapması ve sol arka kapının vakum yapmaması şikayetleriyle … A.Ş. Bornova İzmir Şubesine götürüldüğünü, gerekli işlemlerin yapıldığı belirtilerek sorunun çözüldüğünün bildirildiğini, ancak yaklaşık bir buçuk ay sonra yeniden aynı şikayetlerin ortaya çıktığını, birçok kez servise girmesine karşın her defasında sorunların giderildiği söylenerek müvekkilinin gönderildiğini, 22.07.2017 tarihinde aynı zamafıda aracın vites geçişleri ve 1500-2000 devirleri arasında ses gelmeye başladğını, servis tarafından 24.07.2017 tarihinde yurtdışından parça getirileceğinin belirtildiğini, aracın 11.09.2017 tarihinde yaklaşık 50 gün sonra teslim edildiğini, parçanın değişmesine rağmen aynı şikayetlerin devam ettiğini, müvekkili araçtan beklediği faydayı aldığı günden bu yana sağlayamamış ve halende sağlayamadığını, aracın üretim hatasının varlığına bağlı olarak ayıplı olduğunu ve müvekkilinin araçtan beklediği faydayı ortadan kaldırdığını, TBK’nın 219. maddesi uyarınca satıcının ayıptan dolayı sorumluluğunun bulunduğunu, araçta problemler ortaya çıkar çıkmaz … Ticaret Bornova Şubesi sorunların bildirilerek ayıp ihbarının yapıldığını, ancak müvekkilinin sonuç alınamayan tamirlerle oyalandığını, dava konusu aracın Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 2. maddesi uyarınca garanti belgesi ile satılmak zorunda olduğunu, yönetmeliğe uygun olarak aracın serviste kalma süresinin azami 30 günü aşması ve aynı arızalann tekrarlanması dolayısıyla dava konusu aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesi gerektiğini, davalı üretici firmanın onarımı yetkili servis istasyonları eliyle yaptığını, yani bu istasyonların satılan araçların teknik özellikleri itibariyle arıza ve ayıbı doğru ve tam teşhis edebilecek, en kısa sürede ve tam anlamıyla giderecek elemanlar bulundurmak zorunda olduğunu, davalı firmanın yetkili kıldığı servislerin sorunu kabul edip çözüm üretmekten ziyade müvekkilini oyalamaktan öteye gidemediklerini, yetmezmiş gibi yurt dışından parça gelmesi ile sorunun çözüleceğinden bahisle müvekkilini araçsız olarak 50 gün daha beklettiklerini, müvekkilinin araçtan beklediği faydayı alamadığını, 21.09.2017 tarihinde davalılara gönderilen ihtarname ile durum anlatılarak TTK’nın 227. maddesinde belirtilen seçimlik haklardan aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakkını kullandığı ve aracın 3 iş günü içerisinde değiştirilmesinin ihtar olunduğunu, olumlu bir dönüş alınamadığını beyanla dava konusu aracın aynı marka ve model olan ayıpsız misli ile değiştirilmesine, aksi halde ayıplı araca ilişkin satış bedeli olan 424.254,25 TL’nin teslim tarihinden itibaren işleyecek ticari faitz ile davalılardan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Temsilen … A.Ş. vekili cevap dilekçesi ile; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, müvekkiline izafeten dava açılamayacağını, müvekkili … Şirketi arasında acentelik, şube, temsilcisi olmadığını, aralarında distribütörlük sözleşmesi bulunduğunu, dolayısıyla acente olmayan müvekkiline …’ye izafeten dava açılamayacağını, aracın 09.10.205 tarihinde trafiğe çıkmış olduğunu ve dava tarihi itibariyle 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, davacının muayene ve ihbar yükümlülüklerini süresi içerisinde yerine getirmediğini, dava konusu aracın 2. el olarak satın alınmış olduğunu, 2. el olarak alınan aracın “0” km misli ile değişiminin ya da bedel iadesinin Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu, dava konusu araçta maldan yararlanmayı önemli ölçüde azaltacak yada ortadan kaldıracak imalattan kaynaklanan herhangi bir açık/gizli ayıp bulunmadığını, araçta meydana gelen şikayetlerin giderilmiş olduğunu ve devam eden bir şikayet bulunmadığını, kanunun emredici hükümlerine göre verilen garanti/ayıba karşı tekeffül müessesesini ortadan kaldıracak nitelikte, her şikayet ve zararın aracın değiştirilmesi veya bedelin iadesine sebep olacak nitelikte olduğunu düşünmenin hukuka ve hakkaniyet ilkelerine aykırı olduğunu, taraflar arasındaki hak dengesini kanuna ve hakkaniyet ilkelerine en uygun şekilde yerine getirmek açısından sayın mahkeme araçta bir takım kusurların var olduğu kanaatine varsa dahi, dava konusu aracın yaklaşık 2,5 yıldır bir fiil kullanıldığı, dava konusu araçta devam eden bir şikayet olmadığı ve maldan yararlanmama durumu olmadığı dikkate alındığında TBK md. 227 gereğince bedel indirimine hükmedilmesi ya da ayıp oranında semen tenziline karar verilmesi gerekmekte olduğunu, davacının iddialarının kabulü manasına gelmemekle birlikte dava konusu aracın iadesi ile aracın misli ile üzerinde bulunan tüm takyidatların davacı tarafından kaldırılması şartı ile değiştirilmesine karar verilmesi şeklinde hüküm kurulması gerektiğini ve aracın misli ile değişimini talep eden davacı tarafın, TTK madde 25’in atfı ile uygulanan TBK hükümlerinden olan “Fesih Hükümleri” başlıklı madde 205 gereğince aracından elde ettiği menfaatleri de iade etmekle mükellef olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Otomobil – … usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemi ve duruşmalara katılmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 12/03/2020 tarih ve 2017/1011 Esas – 2020/265 Karar sayılı kararı ile;”…Tüm dosya ve deliller birlikte değerlendirildiğinde açılan dava, ayıplı malın satımından kaynaklanan alıcının seçimlik hakkını kullanma isteğine bağlı olarak malın misli ile değiştirilmesi talebine ilişkindir. Davalı … Otomotiv-… tarafından 29/08/2016 tarihinde davacı tarafa 2015 model … marka … matic arazi taşıtı 424.254,25-TL bedelle satılmıştır.Davalı … A.Ş.ise satın alınan malın garanti belgesi kapsamında garanti vereni ve aynı zamanda malın imalatçısı …’nin distrübütörü ve malın ihtalatçısıdır. Satılan malda meydana gelecek ayıptan davalılar satıcı, garanti veren distrübütör olarak sorumludurlar. Bu nedenle davalı … A.Ş.’nin yaptığı husumet itirazı dinlenebilir mahiyette olmayıp reddedilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Zamanaşımı itirazına gelince her ne kadar TBK 231 mad.kapsamında malın tesliminden itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresi sözkonusu olsa bile satın alınan mal 29/08/2016 tarihinde satın alınmış olup dava açılış tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolmamıştır. Zaten aracın tamir süreleri garanti süresine eklenmesi gerektiğinden her halükarda bu süre dolmamış olacaktır. Bu nedenle zamanaşımı itirazının da reddine karar vermek gerektiği anlaşılmış hak düşürücü süre itirazına gelince TTK 23 mad’de düzenlenen ayıp ve muayene sürelerine uyulmadığı itirazında bulunulmuş ise de yaptırılan teknik inceleme ile sabit olduğu üzere satın alanın satın alma esnasında makul ve yeterli bir süre incelemesi ile anlayamayacağı belirli bir kullanım mesafesinden sonra ortaya çıkabilecek mahiyette olan ve MK 2 mad’ne göre alıcının dürüstlük kuralı çerçevesinde üstüne düşen tüm yükümlülükleri tamamlayarak ortaya çıkarttığı gizli ayıbın sözkonusu olması nedeniyle TTK 23 mad’deki sürelere uyulmadığının söylenemeyeceği, makul süre içerisinde ayıp ihbarında bulunulmuş olması nedeniyle hak düşürücü süre itirazının da reddine karar vermek gerektiği anlaşılmıştır. İşin esasına gelince satın alınan araç 29/08/2016 tarihinde teslim alındıktan 52 gün sonra 20/10/2016 tarihinde ve daha sonrasında kronolojik olarak 16/12/2016, 07/01/2017, 08/07/2017, 24/07/2017, 01/11/2017, 15/11/2017 tarihlerinde arıza kaydı verilerek garanti verenin bayisi olan yetkili servislere götürülerek parça değişimleri yapıldığı, aynı arızanın her seferinde tekrarladığı farklı arızalarında sözkonusu olduğu, 24/07/2017 tarihinde servise verilen aracın 49 gün ( 38 iş günü ) sonunda 11/09/2017 tarihinde yurtdışından parça değişimi yapılarak davacıya teslim edildiği araçta meydana gelen arızaların araçtan faydalanmayı ortadan kaldıracak ve aracın değerini azaltacak mahiyette kullanımdan kaynaklanmayan imalata dayalı önemli nitelikteki gizli ayıplar olduğu, imalata dayalı olması nedeniyle davalıların sorumluluğunun bulunduğu, alıcının gizli ayıp bulunması halinde seçimlik haklarının neler olduğu hususunun TBK 227 mad. ‘de genel olarak düzenlenmiş olduğu, iş bu davada davacının davasını terditli olarak açtığı, aracın misli ile değiştirilmesini bu olmadığı taktirde bedelin istirdatını talep ettiği, TBK 227/4 mad’ye göre imkan varsa malın misli ile değiştirilmesi istenebileceğinden ve davalıların misli ile değiştirme hususunda imkan ve olanakları bulunduğundan davacının bu talebinin yargılamaya konu edildiği, davalının araç elektro hidrolik kumandası kalıcı olarak tamir edildiğinden ve araç onarılmış olduğundan artık davacının aracın misli ile değiştirilmesini istemesinin mümkün olmadığını iddia etmiş ise de gerek TBK hükümleri çerçevesinde gerekse buna paralel düzenlenen 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Tüketicinin seçimlik haklarını düzenleyen 11 mad’nin 4.bendinde “ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi bakımından birinin seçilmesi durumunda bu talebin satıcıya, üreticiye ve ithalatçıya yöneltilmesinden itibaren azami otuz iş günü … İçinde yerine getirilmesi zorunludur.Ancak bu Kanun’un 58.mad.uyarınca çıkarılan yönetmelik eki listede yer alan mallara ilişkin tüketicinin ücretsiz onarım talebi yönetmelikte belirlenen azami tamir süresi içinde yerine getirilir.Aksi halde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir” şeklinde düzenlemeye yer verilmiş olup 24/07/2017 tarihinde servise verilen aracın 38 iş günü sonunda 11/09/2017 tarihinde alıcıya geri teslim edildiği azami tamir süresinin geçirilmiş olduğu, alıcının diğer seçimlik haklarını kullanmakta haklı olacağı, dava tarihinden 2 gün önce 15/11/2017 tarihinde servise giren aracın halen çeşitli arıza kayıtlarının da olduğu dikkate alındığında davacı alıcının aracın misli ile değiştirilmesini talep edebileceği anlaşılmakla bu talebin ve davanın kabulüne karar vermek gerekmiş dava terditli olarak açıldığı ve ilk talep mahkememizce yargılaması yapılarak kabul edildiği için 2.talep olan bedele ilişkin hüküm kurulmamış olup aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur. ” gerekçeleri ile davanın kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı …’yi Temsilen … A.Ş. vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı …’yi Temsilen … A.Ş. vekili istinaf dilekçesi ile; yerel Mahkeme kararının kanuna, Yargıtay içtihatlarına ve maddi vakıalara açıkça aykırı olduğundan müvekkili şirket lehine kaldırılması suretiyle iptali ve davanın reddi talebiyle istinaf yoluna başvurma mecburiyeti hasıl olduğunu, davanın Almanya’da mukim ve dava konusu aracın imalatçısı … ( … )’ye karşı açıldığını ve bu kararın da … leh veya aleyhine verilmek mecburiyetinde olduğunu, bu davada ilk önce tartışılması gerekenin ise usulen …’ye izafeten … A.Ş. muhatap gösterilerek dava açılıp açılmayacağı olduğunu, fakat Mahkemenin önemli olan bu usul konusunu hiç araştırmadan ve değerlendirmeden karar vermiş olduğunu, … A.Ş. izafeten gösterilerek dava açılması usulen mümkün değil ise davanın usulen reddi gerekeceğini, bütün itiraz ve açıklamalarına rağmen Mahkemenin bu hususu hiç değerlendirmemesinin istinaf taleplerinin esas noktasını oluşturmakta olduğunu, yerel Mahkemenin gerekçeli kararında … A.Ş.’nin işbu davada davalı olduğu şeklinde usulen ve hukuken hatalı karar verilmiş olmasının istinaf sebebi olduğunu, gerekçeli kararın 3. sayfa 4. paragrafında ” Davalı … A.Ş. ise satın alınan malın garanti belgesi kapsamında garanti veren ve … malın ithahatçısıdır. ” denilerek husumet itirazının dinlenilemeyeceğinin belirtildiğini, oysa mezkur davada … A.Ş.’nin ne davalı, ne de dava konusu aracın ithalatçısı olduğunu, davada davalı … olup … A.Ş.’ye tevcih edilmiş bir dava olmadığını, davacı taraf … firmasına izafeten … A.Ş. olarak davayı ikame etmiş olup … A.Ş.’ye davalı olarak direk bir dava açmış olmamasına rağmen yerel Mahkemenin hatalı bir şekilde sanki davalı taraf … A.Ş. imiş gibi gerekçeli kararını oluşturmasının usulen hatalı olduğunu, kaldı ki … A.Ş. dava konusu aracın imalatçısı/ ithalatçısı/ satıcısı olmamasına rağmen yerel Mahkemenin hangi belgeye dayanarak ithalatçı olduğunu belirtmesini anlamanın mümkün olmadığını, zira dava dosyasında dava konusu aracın ithalatçısını gösterir mahiyetteki ithalat belgelerinin dahi Mahkeme tarafından celp edilmediğini, … A.Ş. davalı olmadığından ithalatçı olup olmadığının işbu dava için hukuken bir önemi olmadığına ilişkin iddiaları saklı kalmakla birlikte, yerel Mahkeme tarafından herhangi bir dayanak belgeye dayanmaksızın mesnetsiz bir şekilde … A.Ş.’nin ithalatçı olduğu belirtildiğinden bu hususa ilişkin itirazlarını ve beyanlarını sunma zarureti hasıl olduğunu, dava konusu aracın yetkili distribötür/ bayi olmayan ( grey market tabir olunan ) münferit ithalatçı tarafından kaynağını ve şeklini bilemedikleri bir şekilde ithal edildiğini ve davacıya satıldığını, … A.Ş.’nin sadece kendisi tarafından imal, ithal edilen ve yetkili bayi ağı ile satış ve pazarlaması yapılan araçlara garanti belgesi vermekte olduğunu ve bunlarla ilgili kanuni mükellefiyetleri yüklenmekte olduğunu, … A.Ş.’nin, … Market araçlarında aracın üreticisi, distribütörü, ithalatçısı ve satıcısı olmadığından dava konusu araçla ilgili de bir garanti taahhüdü ya da hukuki sorumluluğunun bulunmadığını, 6502 Sayılı Kanun’un 11/2 maddesi hükmü gereğince, dava konusu aracın imalatçısı, satıcısı, bayii, acentesi veya ithalatçısı olmayan … A.Ş.’nin, bu araçla ilgili hiçbir hukuki sorumluluğu bulunmadığı gibi, davalı sıfatının da söz konusu olmadığını, dolayısıyla … marka bir araç almak niyetindeki davacının, Türkiye yetkili distribütörü olan … A.Ş.’yi, çok cüz’i bir farkla daha ucuz araç almak için, tercih etmeyerek grey market bir aracı satın aldıktan sonra, aracıyla ilgili bir problem yaşadığında davasını … A.Ş.’ye tevcih etmesinin kötü niyetinin aşikar ispatı olduğunu, sonuç olarak, yerel Mahkeme tarafından izafeten açılmış olan davanın usulen ve hukuken hatalı bir şekilde değerlendirilerek ” Davalı … A.Ş. ” şeklinde gerekçeli kararda ifade edildiğini ve bu yanlış değerlendirme sonucu … A.Ş.’nin herhangi bir ithalat belgesi vs celp edilmeden mesnetsiz bir şekilde “ithalatçı” olarak belirtildiğini, yerel Mahkeme tarafından hatalı usuli değerlendirme ile eksik belgeler ile yapılmış olan yargılama sonucunda karar verilmiş olmasının istinaf sebebi olduğunu, yerel Mahkeme tarafından TTK madde102 vd maddelerindeki acente hükümleri ve sairin herhangi bir şekilde değerlendirilmediğini ve davayı cevap dilekçelerinde ayrıntılı olarak belirtmiş oldukları beyanlarının ya yerel mahkeme tarafından hiç okunmadığını ya da okunup herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin hatalı olarak değerlendirme dışı bırakıldığını, müvekkili şirket … A.Ş. ile davalı … arasındaki hukuki ilişki distribütörlük ilişkisi olup müvekkili şirket … A.Ş.’nin … ad ve namına herhangi bir iş/ işlem yapma yetkisinin bulunmadığını, ekteki belgede açıkça ” Türkiye’de … binek araçlarının ve hafif ticari araçların distribütörü olduğu teyit edilir ” denmekte olduğunu, görüldüğü üzere davacının iddia ettiği şekilde … A.Ş. ile … arasında distribütörlük ilişkisi dışında bir acentelik, temsil yetkisi vs bulunmadığını, dolayısıyla müvekkili şirkete, …’ye izafeten dava açılamayacağı hususunun izahtan vareste olduğunu, dava konusu araç … A.Ş.’nin yetkili bayileri tarafından davacıya satılmadığı gibi, … A.Ş.’nin, dava konusu araç ile alakalı …’yi temsilen herhangi işlem yapmadığını, … A.Ş.’nin, davalı …’nin acentesi olmadığını, acente kavramı ve unsurlarının TTK madde102’de ayrıntılarıyla belirtilmiş olduğunu, acentenin vasıflarından hiçbirinin … A.Ş.’nin durumuna uymadığını, … A.Ş.’nin, dava konusu olayda hiçbir aracılık faaliyetinde bulunmadığı gibi, davalı adına taraf olarak iştirak ettiği herhangi bir sözleşme ya da işlem de bulunmadığını, acentenin aktif temsil yetkisi meselesinin, bu davada araştırılması gereken en önemli konu olduğunu, …’ye izafeten müvekkili … A.Ş. üzerinden dava açılabilmesi için Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre ortada bir acentalık sözleşmesi veya hukuki ilişkinin varolması ya da aracılık edilmesi ya da nam ve adına işlem yapılması gerektiğini, dava konusu olayda … A.Ş.’nin, … ad ve namına herhangi bir işlem yapmadığı gibi aracılık vs. de yapmadığını, dava konusu aracın ithalatçısı dahi olmadığını, yerel Mahkeme tarafından garanti süresi bitmiş mezkur dava konusu araçla ilgili açılmış olan işbu davanın zamanaşımı sebebiyle reddi gerekirken davanın kabulünün Yargıtay İçtihatlarına aykırı olduğunu, davacının ayıpla ilgili tüm dava ve talep haklarının, dava ikamesinden uzun zaman önce zamanaşımına uğradığını, dava konusu aracın trafiğe çıkış tarihinin 09.10.2015 tarihi olup dava konusu aracın kanuni garanti süresinin, dava açılmadan önce 09.10.2017 sona ermiş olduğunu, sözü edilen zamanaşımı süresinin, satılanın alıcıya teslim edildiği andan itibaren işlemeye başlayacağını, satılandaki bozukluğun niteliği ile daha önce ya da daha sonra saptanmış olmasının, süre başlangıcı yönünden önemi olmadığını, diğer bir ifadeyle satılandaki bozukluk ( ayıbın ) gizli nitelikli olsa ve bu gizli bozukluk tesliminden çok sonra ortaya çıksa bile; zamanaşımı süresinin yine satılanın alıcıya teslim edildiği andan itibaren yürümeye başlayacağını, bu nedenle kanunun düzenlemiş olduğu zamanaşımı süresinden sonra ayıba dayalı davaların açılamayacağını, bunun aksini düşünmenin, hukukun tüm temel prensiplerine, hukuk güvenliğine aykırı olduğunu ve bu tür kararlar neticesinde üreticilerin, satıcıların artık ticaret yapamaz hale geleceğini, davanın zamanaşımı sebebiyle usulen reddi gerekirken davanın kabulüne karar verilmiş olmasının usule ve zamanaşımı hükümlerine aykırı olduğunu, davacının muayene ve ihbar mükellefiyetini süresi içinde ifa etmediğini ve kanunun kendisine yüklediği hususları yerine getirmediğini ve aracı bu hali ile kabul ettiğini, bu nedenle bu konudaki tüm dava ve talep haklarının hak düşümü ile malul olduğunu, mezkur davada uygulanacak TTK md 23/c hükmünün, muayene ve ihbar sürelerini 2 ve 8 günlük sürelerle sınırlandırmakta olduğunu, davacının iddia ettiği ayıplarla ilgili olarak kanuni muayene ve ihbar mükellefiyetlerini TTK’nın 8 günlük süresinde ifa etmeyerek aracı o haliyle kabul ettiğini ve araç alıcısına teslim edildikten sonra binlerce kilometre aracı kullandıktan sonra bu araçla ilgili dava açılmasının mümkün olmadığını, alıcının kanunun kendisine tahmil eylediği bu muayene külfetini kanuni süreleri içerisinde yerine getirmeyerek ayıp ihbarında bulunmaması ve susmasının, kanunen satış konusu malı beğendiği ve bu haliyle kabul ettiği anlamına gelmekte olduğunu, yerel Mahkeme tarafından gerekçeli kararda, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Tüketiçinin seçimlik haklarını düzenleyen 11. maddesinin 4. bendine dayanılarak davanın kabulüne karar verilmesinin işbu ticari davada usulen hatalı olup kararın kaldırılması gerektiğini, davacı tarafın ticari şirket olmasına ve işbu dava ticari dava olmasına rağmen tüketicilere uygulanan hukuki düzenlemelerin ve yönetmeliğin işbu davada uygulanacağı görüşü ile ticari davada tüketici hükümlerine istinaden karar verilmesinin usule aykırı olduğunu, görüldüğü üzere, işbu ticari davada yerel Mahkeme tarafından, tüketicilere uygulanan ve sadece tüketiciler için özel olarak düzenlenmiş olan 6502 sayılı Kanuna ve Yönetmeliğe istinaden hukuki tespitlerde bulunulmasının hukuka aykırı olduğunu, dava konusu araçta müvekkili şirketin sorumluluğuna sebep olacak şekilde devam eden bir arıza olmadığını, şikayetin onarım ile kalıcı olarak giderildiği hususları bilirkişi raporu ile de sabit olmasına rağmen yerel Mahkeme tarafından davanın kabulüne karar verilmiş olmasının istinaf sebepleri olduğunu, davanın açıldığı tarihin 17/11/2017 olup; bilirkişi raporunda da açıkça ifade edildiği üzere dava konusu araç üzerindeki arızanın 24/07/2017 tarihinde yani dava öncesinde giderilmiş olduğunu, raporun da teyit ettiği üzere o tarihten bu yana sorunsuz olarak davacı tarafından binlerce kilometre kullanılmakta olduğunu, nitekim davacı tarafından dava açıldığı tarihte ücretsiz onarım hakkının kullanılmış olduğunu, mezkur araç üzerinde bir ayıp bulunmadığını, davacının dava konusu araç üzerindeki arızaları, kullanılmakla tüketilen bir hak olan ücretsiz onarım hakkını kullanarak gidertmiş olduğunu, ardından üzerinde bir ayıp bulunmayan araç için işbu davayı açtığını, bilirkişi raporundaki tespitler ile de bu durumun sabit olduğunu, artık bu durumda, seçimlik haklar tüketildiğinden davanın reddi gerekli iken kabulünün hukuka ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/114 Esas – 2015/2023 Karar sayılı ve 30/09/2015 tarihli kararına aykırı olduğunu, dava konusu aracın serviste yapılan ücretsiz onarımı ile şikayet giderilmiş olup sonrasında gerek Türk Borçlar Kanunu gerek Garanti Belgesi Esasları Uygulama Yönetmeliği hükümlerinin uygulanmasını gerektirecek şekilde aynı ya da farklı bir arıza meydana gelmediğini, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, dava konusu aracın dava tarihinden öncesinden bu yana sorunsuz olarak kullanılmakta olduğunu, araçta başka bir şikayet konusu ya da arızanın, dava öncesinde ve sonrasında da meydana gelmemiş olduğunu, dava konusu aracın ayıplı olduğuna ilişkin iddiaların kabulü manasına gelmemekle birlikte, TBK’nın 227. maddesi gereğince onarım seçimlik hakkını kullanarak aracını teslim almış olan davacının bu hakkından dönerek, başka bir seçimlik hakkı olan araç değişimi talebinde bulunması hukuken mümkün olmamasına rağmen yerel Mahkeme tarafından davacının davasının kabulüne karar verilmesinin yasal düzenlemeye aykırı olduğunu, davacı tarafın sahip olduğu seçimlik haklarından sadece bir tanesini kullanmasının mümkün olduğunu, davacı tarafın da onarım seçimlik hakkını kullanmış olduğunu, mezkur seçimlik haklar, yenilik doğuran hak niteliğinde olduklarından davacının bir seçimlik hakkını kullandıktan sonra yeni bir haktan faydalanmasının hukuken mümkün olmadığını, dava konusu araçta, araçtan beklenen faydayı azaltan veya ortadan kaldıran türde bir şikayet olmadığını, aracın kullanımını engelleyen veya tehlikeye sokan bir durum olmadığını, böylece maldan yararlanamama koşulunun gerçekleşmediğini, dava konusu araç 2. el olmasına rağmen yerel Mahkeme tarafından maddi vakıaya, hukuka ve hakkaniyet ilkelerine aykırı şekilde 2015 model arcın değişimine karar verilmesinin kabul edilemeyeceğini, davacı taraf dava konusu aracı 2. el olarak satın almış olup dava konusu aracın değişimine karar vermiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, dava konusu aracın trafiğe çıkış tarihi 09/10/2015 olmasına rağmen davacı tarafından dosyaya sunulan ve satıcının … Otomotiv/ … olduğu 29/08/2016 tarihli satış faturasının, aracın 2. el olarak satıldığını açıkça ispatlamakta olduğunu, 2. el olarak alınan aracın yenisiyle değişimine karar verilmesinin Yargıtay içtihatlarına aykırılık teşkil etmekte olduğunu, dava konusu araçtaki şikayetin giderildiği, devam eden bir arıza bulunmadığı, aracın yaklaşık 4 yıldır binlerce km kullanıldığı, kazalı bir araç olduğu, aracın davacının kullanımı esnasında karışmış olduğu, kaza sonucu değer kaybı olduğu hususları dikkate alındığında davanın esastan reddi talepleri kabul görmese dahi, taraflar arasındaki hak dengesini kanuna ve hakkaniyet ilkelerine en uygun şekilde yerine getirmek açısından Mahkeme araçta bir takım kusurların var olduğu kanaatine varmış olsa dahi, – dava konusu araçta ayıp olmadığı, değer kaybı oluşmadığına ilişkin beyanları sakla kalmakla birlikte – TBK madde 227 gereğince bedel indirimine hükmedilmesine ya da ayıp oranında semen tenziline karar verilmesi gerekli iken davanın kabulüne karar verilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, yerel Mahkeme tarafından dava konusu aracın davacı tarafın kullanımı esnasında meydana gelen trafik kazasındaki değer düşüklüğü ile ilgili herhangi bir karar verilmediği gibi kazalı kaydı bulunan ve değeri düşmüş olan aracın değişimine karar verilmesinin açıkça davacının sebepsiz zenginleşmesine sebebiyet vermekte olduğunu, dava konusu araç 29.10.2017 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle değer kaybına uğramış olup, bilirkişi ek raporuyla dava konusu aracın kaza nedeniyle değer kaybı bulunduğu hususunun tespit edildiğini, ancak bu hususun yerel Mahkeme tarafından göz ardı edilerek hatta kararda hiç dayanmaksızın kazalı aracın değişimine karar verilmiş olduğunu, davacının kullanımı esnasında meydana gelen kaza nedeniyle dava konusu aracın kaza kaydı oluşmuş olup aracın değişimi kararı ile davacı tarafından kaza kaydı bulunan ve değeri düşmüş bir aracın müvekkiline teslim edileceğini, buna karşılık müvekkili tarafından ayıpsız bir araç teslim edilmek zorunda bırakılacağını, bu durumun açıkça taraflar arasında TMK madde 2 anlamında hakkaniyete aykırı bir durumun oluşmasına sebebiyet vermek olduğunu, tüm itirazları saklı kalmakla ve davacının iddialarının kabulü manasına gelmemekle birlikte, Mahkeme tarafından dava konusu aracın değişimine karar verildiğini, dava konusu aracın üzerine takyidat var ise ya da oluşursa, ancak tüm bunların davacı tarafından kaldırılması ve aracın mülkiyetinin devri şartıyla, dava konusu aracın değişimine karar verilmesi şeklinde hüküm kurulmamasının eksik ve hatalı olduğunu, davanın kabul edilme ihtimaline binaen, davacı tarafın dava konusu aracı vermesinin mülkiyetinin geçmesini sağlayan bir hukuki işlem olmadığını, yasal ve resmi olarak dava konusu aracın mülkiyetinin devri gerektiğini, bu sebeple icrai olarak bu işlemlerin gerçekleştirilebilmesi için aracın iadesi ile birlikte üzerinde varsa tüm takyidatların kaldırılması yönünde karar verilmesi gerektiğini, yerel Mahkeme tarafından 18/03/2019 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde ileri sürmüş oldukları itirazlarını giderir mahiyette yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması gerekli iken itirazları karşılanmadan karar verilmesinin yerel Mahkeme kararının iptalini gerektirmekte olduğunu, Mahkeme tarafından davanın reddine karar verilmeyecekse, bilirkişi raporunda husumet itirazları hatalı değerlendirildiğinden ve davanın temsilen açılıp açılmayacağı hususu hukuken değerlendirilmediğinden, dava konusu aracın 2. el olmasına rağmen bu husus gözardı edilerek aracın değişiminin uygun olduğunun belirtilmesi hatalı olduğundan, dava konusu araçta kaza/ hasar olup olmadığı irdelenmediğinden ve dilekçelerindeki tüm itirazları ve rapordaki eksikliklerin giderilmesi için yeni bir heyetten keşif yapılmak suretiyle yeni bir rapor alınmasını talep ettiklerini beyanla İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/03/2020 tarih ve 2017/1011 Esas – 2020/265 Karar sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olması sebebiyle kaldırılması suretiyle iptali ile istinaf taleplerinin kabulüne ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, ayıplı olduğu iddia edilen ticari binek aracın misli ile değiştirilmesi talebine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı …’yi Temsilen … A.Ş. vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Dosya kapsamında; davacının dava konusu … marka, 2015 model binek aracı davalı … Otomotiv-…’den 29.08.2016 tarihinde, 424.254,25 TL bedelle satın aldığı, davadan önce araçta meydana gelen arızaların davalı … A.Ş.’nin yetkili servisi tarafından giderildiği, davacı tarafından dava dilekçesi ile kendisine garanti belgesi verilmediğinin, cevaba cevap dilekçesi ile de, davalıların satıcı ve imalatçı olarak ayıptan birlikte sorumlu olduklarının beyan edildiği, buna göre her ne kadar Mahkemece gerekçeli kararda … A.Ş.’nin davalı olduğu ve aracın garanti vereni, ithalatçısı ve distribütörü olarak sorumluluğunun bulunduğu kabul edilmiş ise de, davanın doğrudan … A.Ş.’ye karşı ithalatçı, garanti veren veya distribütör sıfatı ile açılmadığı, Almanya’da mukim aracın imalatçısı olan ….’ye izafeten açıldığı sabittir. Davalı …’ye izafeten davalı … A.Ş. aşamalardaki tüm beyanlarında acente olmadığını, … ile arasında distribütörlük sözleşmesi olduğunu beyan etmiş ve buna ilişkin olarak … tarafından düzenlenen imalatçı onayı başlıklı belgeyi dosyaya ibraz etmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 105/2 maddesi uyarınca, yabancı tacirlerin Türkiye’deki acentelerinin aracılığıyla yapılan sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklar yönünden acente, müvekkiline izafeten onun nam ve hesabına dava açabileceği gibi, müvekkiline izafeten acente aleyhine de dava açılabilir. Somut dosyada, davacı ile … ve … A.Ş. arasında yapılmış bir sözleşme bulunmamaktadır. Davacı ile arasında sözleşmesel ilişki bulunan taraf diğer davalı … Otomobil-…’dir. Bu minvalde her ne kadar Mahkemece … ile … A.Ş. arasında acentelik ilişkisi olup olmadığı hususu araştırılmamış ise de, acentelik ilişkisinin olduğunun kabulü halinde dahi, … A.Ş. tarafından bu sıfatla yapılmış bir sözleşme bulunmadığından ve davacının amacı imalatçının sorumluluğuna karar verilmesini sağlamak olduğundan …’ye izafeten … A.Ş.’ye karşı dava açılması mümkün değildir. Kaldı ki davalı tarafça sunulan belgeden … A.Ş.’nin ticari binek araçlar yönünden …’nin distribütörü olduğu anlaşılmaktadır. Davacı, esas olarak davalı sıfatı ile …’yi taraf göstermiş olup, bu kapsamda davanın distribütöre izafeten yöneltilmiş olması husumetten reddini gerektirmeyip, Mahkemece temsilde hata olduğunun kabulü ile davacı tarafa süre verilerek imalatçı olan yurtdışında mukim …’nin davalı olduğunun kabulü uyarınca davetiye tebliği ile taraf teşkilinin sağlanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeksizin işin esasına girilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması isabetsiz olmuştur. (Emsal için bkz. Yargıtay 11. HD; 14.01.2015 T.,2014/14727 E., 2015/313 K. sayılı kararı) Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusu haklıdır. Açıklanan nedenlerle davalı …’yi Temsilen … A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın açıklanan şekilde işlem yapılmak üzere davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalılardan …’yi temsilen … A.Ş.’nin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/03/2020 tarih ve 2017/1011 Esas – 2020/265 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/03/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.