Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1856 E. 2023/87 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1856 Esas
KARAR NO: 2023/87 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2014/648 Esas – 2020/438 Karar
TARİH: 17/09/2020
DAVA: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 26/01/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin davalıya ait … markasının Gaziantep bayiliğini 03/07/2009 tarihinde aldığını, müvekkilinin iş bu markanın bölgedeki ilk temsilcisi olduğunu, markanın yaygınlaşmasını sağlamak için çaba ve sermaye harcadığını, reklamlarını yaptığını, 2009 yılında 3, 2010 yılında 77, 2011 yılında 65, 2012 yılında 60 ve 2013 yılında 40 civarında traktör sattığını, davalının müvekkilinin traktör taleplerini gereği gibi yerine getiremediğini, bu nedenle 2011 yılında bir önceki yıla göre %50 oranında artış bekleyen müvekkilinin, önceki yıla nazaran daha az satış gerçekleştirdiğini, bayilik sözleşmesinin davalı tarafça haksız olarak 29/01/2014 tarihinde feshedildiğini, fesih ihbarında yer alan iddiaların asılsız olduğunu, davalının yedek parça ve teknik servis hizmetini gereği gibi yerine getirmediğini, haksız fesih nedeniyle müvekkilinin reklam ve tanıtım giderlerinden ve kar kaybından kaynaklanan maddi zararlarının oluştuğunu, ayrıca portföy tazminatının da hesaplanarak müvekkiline ödenmesi gerektiğini, müvekkilinin ticari itibarının sarsılması nedeniyle manevi zararlarının da oluştuğunu belirterek; şimdilik 1.000,00 TL reklam ve tanıtım gideri, 2.000,00 TL kar kaybı, 2.000,00 TL portföy tazminatı ve 200.000,00 TL manevi tazminatın ticari faizi ile tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı ile 2013 yılının Mayıs ayında bayilik sözleşmesi imzalandığını, taraflar arasındaki ticari ilişkinin davacının iddia ettiği gibi 2009 yılında değiş 2013 yılında başladığını, bu hususun taraflar arasında kesilen ilk fatura ile anlaşıldığını, dava dilekçesinde delil olarak gösterilen 24/11/2008 tarihli sözleşmenin taraflar arasında imzalanmadığını, müvekkili şirketin o tarihte kurulu dahi olmadığını, taraflar arasında davacının bayi sıfatıyla yapacağı masrafların karşılanması ve/veya davacıya kar garantisi verilmesi hususunda herhangi bir anlaşma olmadığını, davacının münhasır bayi olmadığını, Gaziantep bölgesindeki ilk bayi ve ilk tanıcısı olmadığını, aradaki ticari ilişkinin 8 ay ile sınırlı olduğunu, davacının 2013 yılında satmayı taahhüt ettiği traktör sayısının 56 olduğunu, davacının müvekkil şirkete şartlarını sağlayıp da siparişini verdiği tüm ürünlerin davacıya teslim edildiğini, davacının 2013 yılında satın aldığı traktör sayısının 22 olduğunu, davacı tarafından bayilik sözleşmesi ihlal edildiğinden Kadıköy … Noterliği’nin … yevmiye numaralı 29/01/2014 tarihli ihtarname ile sözleşmenin haklı nedenle usulüne uygun olarak feshedildiğini, davacının sözleşme gereği DBS limitini istenilen rakama yükseltmediğini, yıllık alım taahhüdünü gerçekleştirmediğini, 2013 yılı satış performansının beklenilenin çok altında kaldığını, sözleşmenin haklı olarak feshedilmesinden dolayı davacı taleplerinin yerinde olmadığını, reklam ve tanıtım gideri adı altında işletme masraflarının müvekkilinden istenilemeyeceğini, davacının tek satıcı olmadığını, manevi tazminat istemlerinin de yerinde olmadığını savunarak; davanın reddini talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/09/2020 tarih ve 2014/648 Esas – 2020438 Karar sayılı kararında;”….Tüm dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesi neticesinde; davacı tarafça, davalı ile yapılan bayilik sözleşmesinin haksız feshedilmesi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmininin talep edildiği; davalı tarafça, davanın reddinin savunulduğu; taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının; taraflar arasındaki ticari ilişkinin ne zaman başladığı, imzalanan sözleşmenin belirsiz süreli olup olmadığı, sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedilip edilmediği, davacı tarafça talep olunan kar mahrumiyeti, portföy tazminatı ve reklam ve tanıtım giderleri istemlerinin yerinde olup olmadığı, manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı şeklinde olduğu anlaşılmıştır.Taraflar arasından feshe konu sözleşme Mayıs 2013 tarihinde yapılan sözleşme olduğundan, uyuşmazlığın çözümü de bu sözleşme hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir. Bayilik sözleşmesi; çerçeve niteliğinde, süreklilik arz eden ve üreticinin belirli bir bölgede satılmak üzere bir kısım malı bayiye gönderdiği, buna karşılık bayinin de üreticinin dağıtım ağına dahil olarak sözleşme konusu mal veya hizmeti kendi adına ve hesabına satmayı ve ayrıca, bu mal ve hizmetlerin sürümünü arttıracak faaliyetlerde bulunma yükümlülüğünü üstlendiği bir sözleşme tipidir. Taraflar arasında Mayıs 2013 tarihinde imzalanan sözleşmede bu tanıma uygun bir şekilde düzenlenmiş bir bayilik sözleşmesidir.Taraflar arasındaki ticari ilişkinin ne zaman başladığı bakımından; davacı yan davalı ile bayilik ilişkisinin 2009 yılında başladığını iddia etmiş ve buna delil olarak da 24/11/2008 tarihli sözleşmeyi sunmuştur. Davalı taraf ise; davacı ile Mayıs 2013 yılında sözleşme yapıldığını, daha önce sözleşme yapılan şirketin farklı bir firma olduğunu savunduğu anlaşılmıştır. Dosya kapsamında yer alan belgeler ve özellikle 18/03/2013 tarihli e-posta kaydının incelenmesinde; önceki şirketten tamamen farklı yeni bir şirketin sürece dahil olmadığı, ortaklık içinde yapılanmaya gidilerek önceki şirketin bir kısım ortağı ile düzenleme yapılarak taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin devam ettirildiği görülmüştür. Davacı ile var olan bayilik ilişkisi sözleşmede esaslı değişiklik yapılmaksızın aynen devam edilmesi nedeniyle, davalının önceki şirketten tamamen bağımsız bir şirket olduğunun kabulü mümkün değildir. Kaldı ki, davalı şirket bahsi geçen e-posta ile önceki şirket ile yapılan bayilik ilişkilerini devraldığını ve artık kendisinin bayilik ilişkisi tarafı haline geldiğini açıkça beyan etmiştir. Bu hali ile taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin davacı tarafça iddia olunduğu üzere 2009 yılı itibari ile başladığının kabulü gerekmektedir.Anılan sözleşmenin 18. Maddesinde tarih kısmı boş bırakılmak suretiyle imza edildiğinden sözleşmenin belirsiz süreli olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Sürekli borç ilişkisi doğuran belirsiz süreli sözleşmeler, tarafların karşılıklı olarak yapacağı anlaşma ile sonra erdirilebileceği gibi, taraflardan birinin Kanunda veya sözlemede belirtilen sürelere uygun şekilde olağan fesih yolu ile sona erdirilebilir. Sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerin sona erdirilmesi yollarından birisi de haklı sebeple olağanüstü fesihtir. Haklı sebebe ilişkin olarak TBK’da bir tanıma yer verilmemiş olsa da doktrinde; bir tarafın sözleşmeye devam etmesi dürüstlük kuralına göre kendisinden beklenemeyecek tüm haller haklı sebep teşkil eder. Buna göre, hangi sebeplerin haklı sebep olduğu, her bir ilişkisinde farklılık arz edecektir. Eldeki davada, davalı tarafça haklı sebep olarak, 29/01/2014 tarihli ihtarnamede, davacının 2013 yılı için ulaştığı DBS limitinin 270.139 TL olarak bölge potansiyeli ve satış hedefi dikkate alındığında yetersiz kaldığı, 2013 yılında 56 adet traktör alınması gerekirken 22 adet traktör alındığı, bölgedeki traktör satıcılarına nazaran çok düşük sayış verisine sahip olduğu, reklam ve pazarlama hedeflerini tutturamadığı ve şubeleşemediği şeklinde sıralanmıştır. Bu nedenle anılan sebeplerin ayrı ayrı olarak haklı sebep teşkil edip etmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. DBS limitinin yetersiz kaldığı iddiası bakımından; DBS sisteminin satılan ürünlerin bedelini bankadan alarak şubeler ile bayileri muhatap bırakmak suretiyle bayilik veren şirketin kendisini garantiye almak için kullanılan bir sistem olduğu, davacı bayinin ödemelerini DBS sistemini kullanmadan ve banka aracılığıyla eksiksiz olarak yaptığı, DBS limitinin bayilerin satışları için öngörülen bir limit olduğu, davacının sattığı 22 adet traktör bedelinin DBS limitinin çok üstünde kaldığı, davacının ödemelerini yerine getirdiği dikkate alındığında DBS sisteminin davalıya sağladığı garantinin davacı ile olan ilişkisi bakımından önem arz etmediği, bu nedenle feshe gerekçe gösterilen işbu sebebin haklı sebebe dayanmadığı kanaatine varılmıştır.Davacının yıllık satış hedefine ulaşamadığı iddiası bakımından; davacının yıllık ortalama 56 traktör almasının beklenildiği, ancak davacı tarafça 22 adet traktör alındığının belirtildiği, feshe konu sözleşme ilişkisinin Mayıs 2013 tarihinde başladığı, sözleşmenin ise Ocak 2014 itibari ile feshedildiği, yıllık sürenin dolmasına 4 ay süre kala sözleşmenin feshedildiği, sözleşmede davacının yıllık ortalama 56 traktör alması yönünden asgari bir alım taahhüdünün bulunmadığı, taraflar arasındaki e-postaların incelenmesinde, davalının davacı yanın sipariş taleplerine olumlu yanıt verilmediği, sipariş edilen ürünlerin 5 ay sonra temin edilebileceğinin belirtildiği, davacının bu siparişleri başka firmalardan yapılan satın almalar ile gerçekleştirmek durumunda kaldığı, davacı tarafça satın alınan 22 adet traktör yanında 18 adet de dışarıdan satın alarak satışını gerçekleştirdiği traktörler bulunduğu, bu hali ile davacının siparişlerini temin edemeyen davalının, satış hedeflerinin gerçekleştirilmemesi nedenine dayanarak sözleşmeyi feshetmesinin haklı nedene dayanmadığı kanaatine varılmıştır.Reklam ve pazarlama hedeflerine ulaşılamadığı iddiası bakımından; dosya kapsamında yer alan e-posta yazışmalarında davacı tarafça çeşitli reklam ve tanıtımların yapıldığı, internet siteleri üzerinden reklam videolarının yayınladığı, ancak davalı tarafça logo değişikliği nedeniyle 8 aylık süre boyunca yeni logo ve renklerin bayilerle paylaşılmaması nedeniyle reklam çıkarılamadığı, davacının eski logo ile reklam yapılması talebinin de olumlu karşılanmadığı, davalı yanın bu iddialarının soyut olduğu, bu nedenle işbu fesih sebebinin de haklı nedene dayanmadığı kanaatine varılmıştır.Şube açılmadığı iddiası bakımından; taraflar arasındaki sözleşmede şube açmanın ancak davalının talimatı veya yazılı izni ile mümkün olduğunun belirtildiği, davalının bu yönde bir talep veya talimatının dosya kapsamında bulunmadığı, davacı tarafça Şanlıurfa’da bayilik alınabileceği yönünde davalı yana öneride bulunulduğu, davalı tarafça bu talebin olumlu karşılanmadığı, bu nedenle işbu fesih sebebinin de haklı nedene dayanmadığı kanaatine ulaşılmıştır.Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı tarafça sözleşmenin haksız olarak feshedildiği anlaşılmıştır. Bu halde, davacının sözleşmenin haksız nedenle feshi nedeniyle uğranılan zararlarının tazmini isteminin değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacı taraf sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğranılan kar mahrumiyeti, portföy tazminatı ve reklam ve tanıtım giderleri talep edilmektedir.Yoksun kalınan kar istemi bakımından; taraflar arasında yapılan sözleşmenin belirsiz süreli olduğu, sözleşmenin herhangi bir ihbarda bulunulmaksızın davalı tarafça haksız olarak feshedildiği, davacı yanın sözleşmenin haksız olarak feshedilmesi nedeniyle uğradığı müspet zararı talep edebileceği, davacının olağan fesih süresinin sonuna kadar belirlenecek süre ile kar mahrumiyeti isteminde bulunabileceği, her ne kadar sözleşmenin 10. Maddesinde ihbar süresi olarak 1 aylık süre belirtilmiş ise de, taraflar arasındaki ticari ilişkinin süresi ve bayi tarafından yapılan yatırımların miktarı, bunun amorti edilmesi gereken süre ve üreticinin yeni bir dağıtım sistemi kurması için gereken süre dikkate alınarak sözleşme ile belirlenen sürenin uygulanabilme imkanının bulunmadığı, alınan bilirkişi raporları ile olağan fesih için belirlenen 6 aylık sürenin mahkememizce de makul bulunduğu, buna göre davacının fesih tarihinden itibaren altı aylık net kazancını tazminat olarak davalıdan talep edebileceği, alınan ve mahkememizce de benimsenen 02/12/2019 tarihli bilirkişi raporuna göre, davacının 6 aylık brüt kazancının 99.262,80 TL olduğu, reklam tanıtım harcamaları ile işletme giderlerinin bu miktardan düşülmesi gerektiği, brüt karın %75’inin net kar olarak kabul edildiği, buna göre davacının kar mahrumiyeti alacağının 74.447,10 TL olarak bilirkişilerce tespit edildiği, bu tespite davacı tarafça herhangi bir itirazda bulunulmadığı anlaşılmıştır. Portföy tazminatı istemi bakımından; portföy tazminatının TTK’nun 122. Maddesi ile düzenlendiği, buna göre acentelik ilişkisinin sona ermesinde sonra, acente tarafından anılan şartların gerçekleşmesi halinde müvekkilden portföy tazminatı adın altında bir tazminat talep edebileceğinin belirtildiği, aynı maddenin 5. Fıkrası ile bu hükmün tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi halinde de uygulanabileceğinin belirtildiği, eldeki dava bakımından, taraflar arasındaki ilişkinin acentelik veya tek satıcılık ilişkisi olmadığı, sözleşmenin 2. Maddesi ile davacı yana münhasırlık yetkisi tanınmadığının açıkça belirtildiği, portföy tazminatının talep edilebilmesi için gerekli yasal koşulların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.Reklam ve tanıtım gideri istemi bakımından; taraflar arasında imzalana sözleşmenin A.3 maddesi ile pazarlama ve reklam faaliyetleri ile ilgili giderlerin bizzat davacı bayi tarafından karşılanacağının kararlaştırılacağı, buna göre reklam ve pazarlamaya ilişkin harcamaların davacının sorumluluğunda bulunduğu, bu nedenle davalı taraftan talep edilemeyeceği kanaatine varılmıştır.Manevi tazminat istemi bakımından; davacının ticari şirket olduğu, tüzel kişi olan davacı şirketin kişilik haklarına saldırı niteliğinde herhangi bir eylemin bulunmadığı, davacının ticari itibarının sarsılmasına ilişkin olarak dosyada herhangi bir somut delilin bulunmadığı anlaşılmakla, manevi tazminat isteminin koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.Her ne kadar davacı tarafça sunulan ıslah dilekçesi ile zamanaşımı itirazında bulunulmuş ise de; kabul edilen kar mahrumiyeti tazminatının belirlenmesinin ancak yargılama ile mümkün olduğu, bu hali ile alacağın belirsiz alacak olduğu, zamanaşımı süresinin davanın açılması ile birlikte tüm alacak yönünden kesildiği, dava tarihi itibari ile de zamanaşımı sürelerinin dolmadığı anlaşılmakla, davalı yanın bu itirazı dikkate alınmamıştır.Tarafların tacir olduğu, taraflar arasındaki işin ticari iş olduğu, bu nedenle kabul olunan tazminat miktarına, dava dilekçesi ile daha önceki bir tarih de belirtilmemiş olduğu dikkate alınarak, dava tarihinden itibaren avans faizi işletilebileceği kanaatine varılmıştır.Dosya kapsamından tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda açıklandığı üzere Yasa ve Yargıtay İçtihatları gereğince ayrıntılı, detaylı inceleme yapılmış olup, yukarıda gerekçesi de yazılı olduğu üzere bu gerekçe ile aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir….”gerekçesi ile, 1-Davacı tarafça talep olunan maddi tazminat istemi yönünden, davanın KISMEN KABULÜ ile; 74.447,10 TL tazminatın dava tarihi olan 08/04/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Aşan istemlerin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, davanın tamamen reddine karar verilmesi gerektiğini, Taleple bağlılık kuralına aykırı karar verildiğini, feshi ihbar süresi ile ilgili tazminat (kar kaybı) işbu davaya konu talepler içinde olmadığından ve davaya konu edilen taleplerin bilirkişi raporu ve yerel mahkemenin kabul ile haksız olduğu tespit edildiğinden davanın bu aşamada reddine karar verilmesi gerektiğini, Davacının ıslah dilekçesi vererek davadaki talep ettiği tazminatı artırdığını davanın tam ıslahı yoluyla davadaki taleplerin arasına feshi ihbar süresi ile ilgili kar kaybının eklenmediğini, davacının ıslahının da hükmedilen feshi ihbar süresi ile ilgili kar kaybını dava kapsamına sokmadığını,Mahkemenin işbu davanın belirsiz alacak davası olduğu yönündeki gerekçesinin doğru olmadığını, davacının ıslahına karşı ileri sürülen zamanaşımı itirazının reddedilmesinin kanuna ve yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, Davacının ıslahının usule aykırı ve geçersiz olduğunu, dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin haklarını” saklı tutmadığını, bu nedenle taleplerinin arttırılmasının mümkün olmadığını,Mahkemenin hükmettiği faizin başlangıç tarihinin hatalı olduğunu, davada temerrüt ihtarı olmadığını ve davadaki talebin 11/01/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile arttırıldığının gözden kaçırıldığını ve tüm tazminata dava tarihinden itibaren faiz hükmedildiğini, Feshi ihbar süresi ile ilgili yapılan tazminat hesabının hatalı olduğunu, davada olmayan bir talebe istinaden hesaplama yapılmasını ve hüküm kurulmasının doğru olmadığını, somut olayda sözleşmenin 8 ay sürdüğünü ve davacının başka yerlerden de satın alarak satış yaptığını, davacının fesihten önce sözleşme ihlallerinin de mevcut olduğunu, davalının her an sözleşmeyi feshedebilmesine imkan veren 10.B maddesi olduğunu, bilirkişi ve mahkemenin bu unsurları değerlendirmeyip en uzun feshi ihbar süresi olan 6 aylık feshi ihbar süresi verilmesi sonucuna vardıklarını bu değerlendirmenin hukuka aykırı olduğunu ve kabulünün mümkün olmadığını, davacının vergiye esas bildirimleri hakkında tespit yapılmadığını, davacının talebi kabul görür ve davacı lehine bir tazminata hükmedilecek olursa tazminat miktarının yerleşmiş Yargıtay içtihatları uyarınca vergiye esas alınan net kar miktarı esas alınarak belirlenmesi gerektiğini ancak bu şekilde hazırlanmış bir rapor bulunmadığını, 12/11/2018 tarihli bilirkişi ek raporunda davacının 2019/2021 tarihleri arasındaki ticari defterlerin usulüne uygun tutulmadığını davacının 2009/2012 yılları arasındaki defterlerinin yasal delil olarak kabul edilemeyeceğini, hesaplamanın bu bakımdan hatalı olduğunu, 21/05/2018 tarihli bilirkişi 1. Ek Raporunda davacının 2013 ve 2014 yıllarında toplam 41.889,47.TL net karı olacağının tespit edildiğini, 2 yıl için hesaplanan net kar miktarının aya bölündüğünde aylık net kar miktarı 1.745,39.TL olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda 6 ay için hesaplanan 74.447,10.TL bakımından da hatalı olduğunu, yapılan hesaplamanın denetime elverişli olmadığını, Davalının kendisinden satın alınmayan traktörlerin satışı ile ilgili rakamların esas alınarak kar kaybına mahkum edilemeyeceğini, feshi ihbar süresi ile ilgii tazminat hesabı yapılacaksa bunun sadece davacı ve davalı arasındaki ticari ilişki ile sınırlı olarak yapılması gerektiğini, davacının üçüncü kişiler ile arasındaki ticari ilişkisindeki satış rakamlarının bu konudaki tazminata esas alınarak yapılamayacağını, Bilirkişi raporunda davacının sözleşme devam ederken son bir ayda hiç satın alma yapmadığının tespit edildiğini feshi ihbar süresinde her ay satın alma yapacakmış ve satın aldığı ürünleri satacakmış gibi hesaplama yapılmasının hukuken kabul edilemeyeceğini, Feshin haklı nedenlere dayanmadığı yönündeki mahkeme kararının hatalı olduğunu, feshin haklı sebebe dayandığı nedeniyle davanın reddi gerektiğini,Davacıya feshi ihbar süresi verilmesinin davacıya bir faydası olmayacağını, davacıya feshi ihbar süresi verilmemiş olması davacıda davalının tazmin etmesi gereken bir kaybını oluşturmuş olamayacağını, davacının kendi kusuru nedeniyle sözleşmeye devam edilse dahi kar elde edemeyeceği bir süre için davalının kar kaybı ödemesi gerekmesinin hukuken kabul edilemeyeceğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, tüm yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı taraf, davalı ile bayilik ilişkisinin 2009 yılında başladığını iddia etmiş ve buna delil olarak da 24/11/2008 tarihli sözleşmeyi sunmuştur. Davalı taraf ise; davacı ile Mayıs 2013 yılında sözleşme yapıldığını, daha önce sözleşme yapılan şirketin farklı bir firma olduğunu savunmuştur.Davacı tarafça ibraz edilen 24/11/2008 tarihli sözleşmenin davacı ile … Ticaret ve … Tic. A.Ş. Arasında imzalandığı, davalı şirketin 27/12/2012 tarihinde kurulmasından sonra davacı ile davalı arasında yeni bir bayilik sözleşmesinin imzalandığı, sözleşmede tarih yazılı olmadığı, davalı tarafça ilk faturanın kesim tarihi olan 28/05/2013 tarihinde yürürlüğe girdiğinin beyan edildiği,Anılan sözleşmenin sözleşmenin süresi başlıklı 4. Maddesinde tarih kısmı boş bırakılmak suretiyle imza edildiğinden sözleşmenin belirsiz süreli olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Davalı tarafından Kadıköy … Noterliğindn çekilen … yevmiye numaralı 29/01/2014 tarihli ihtarname ile sözleşmenin süre verilmeksizin derhal feshedildiği belirtilmiştir.Taraflar arasındaki sözleşmenin 10/A Maddesinde;” Sözleşme süresinin bitiminden 1 ay önce taraflardan herhangi birinin yazılı olarak sözleşmeyi feshettiğini bildirmesi halinde sözleşme sona erecektir…, sözleşmenin devam etmesinin … için beklenemeyecek hale geldiği diğer durumlarda sözleşme süresinin sonunu beklemeksizin ve başkaca ihtara gerek olmaksızın yazılı bildirimde bulunarak tek taraflı fesh edebilir, ” hükmü düzenlenmiştir.Mahkeme gerekçesinde belirtildiği üzere davalı tarafça sözleşmenin haklı nedenlerle feshedilmediği anlaşılmıştır.Sözleşmenin haksız feshi nedeniyle açılan alacak davası sözleşmenin feshi tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 146.maddesi uyarınca on yıllık zaman aşımına tabidir. Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. Bayilik sözleşmesi 29/01/2014 tarihli ihtarname feshedilmiş olup bu durumda sözleşmenin sona erme tarihinden dava ve ıslah tarihine kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı, buna göre davalı vekilinin zamanaşımı itirazının reddine ilişkin mahkemece verilen karar dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. HMK’nın 146.maddesine göre hakim delillerden davanın yeterince aydınlandığı kanaatine varırsa tahkikatı bitirebilir. Mahkemenin vardığı sonuç gerekçeli ve denetime elverişli olduğundan, davalı vekilinin, yetersiz araştırma ve incelemeye dayanarak karar verildiğine yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemeleri de gözetildiğinde; Davalı vekili tarafından mahkemenin kabulüne yönelik ileri sürülen istinaf sebepleri yargılama aşamasında verilen beyan dilekçeleri ile de ileri sürülmüş, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi kök ve ek raporunda bu iddialar ve itirazlar değerlendirilmiştir.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı anlaşılmakla; İlk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davalı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Sonuç olarak; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine, karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 5.085,48.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 1.271,37.TL harcın mahsubu ile bakiye 3.814,11.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 26/01/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.