Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1799 E. 2022/533 K. 06.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1799 Esas
KARAR NO: 2022/533 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/02/2020
NUMARASI: 2016/1127 Esas 2020/119 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 06/04/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesi ile, kendisinin ve … Sigorta Aracılık Hizmetleri Ltd.Şti.nin Bafra’da … Sigorta acentesi olarak acentelik sözleşmesine dayalı olarak çalışırken davalı … Sigorta A.Ş.nin tek taraflı haksız fesih ile acentelik haklarını iptal ettiğini, bu iptalden sonra da alacağını ileri sürerek aleyhine devam eden İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/783 esas sayılı davası ile alacak iddiası ile dava açtığını, bu dava sürecinde kendisinin ve şirketinin davalı … Sigortadan 65.446,03 TL alacaklı olduğunun tesbit edildiğini, bu nedenle bu alacağını istediğini, ayrıca haksız fesih nedeni ile zarara uğraması ve kar kaybının da sabit olduğunu, bu nedenle şimdilik uğramış olduğu beklenen kar kaybından fazlaya ait talep ve dava haklarını saklı tutarak 5.000,00 TL istediğini, tüm bu nedenlerden dolayı davalı … Sigortanın mevcut borcu 65,446.03 TL fazla ödediği para ve şimdilik 5.000,00 TL ceman 70.446,03 TL alacağın tarafına ödenmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın müvekkil şirket tarafından hakkında açılan İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/783 E. Sayılı dosyasında 65.446,03 TL alacaklı olduğunun belirlendiğini ileri sürerek bu meblağ ile birlikte kar kaybı iddiası ile 5.000.00 TL talepte bulunduğunu, davacı tarafın iddia ve taleplerinin haksız ve dayanaksız olduğunu, davacı tarafın her iki iddia ve talebi açısından zamanaşımı süresinin dolduğunu, iddia edilen alacakla ilgili zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğunu ve bu sürenin hatta 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin dahi dolduğunu, ayrıca bahsi geçen dava dosyasının halen derdest olduğunu, açıklanan nedenlerle davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/02/2020 tarih ve 2016/1127 Esas – 2020/119 Karar sayılı kararında;”….Mahkememizce yapılan yargılama neticesinde toplanan deliller ve alının bilirkişi raporuna göre; taraflar arasında 15/08/1996 tarihli acentelik sözleşmesinin imzalandığı, davalı sigorta şirketinin davacı şirketin prim borcunun bulunduğu gerekçesiyle Beşiktaş …Noterliğinin 28/12/2005 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile sözleşmeyi feshettiği, acenteden alacaklı olduğu iddiası ile mahkememizin 204/783 Esas sayılı dosyası ile alacak davası açtığı, davanın acentenin sigorta şirketinden alacaklı olduğunun sabit olması nedeniyle reddedildiği, kararın onanarak kesinleştiği, bu haliyle davacının davalıdan 65.446,03TL alacaklı olduğunun sabit olduğu anlaşılmıştır. Acentelik sözleşmesinin fesih tarihi 28/12/2005 tarihidir. Zamanaşımı süresi bu tarihten itibaren işlemeye başlar. Davacının 65.446,03TL alacağı ve kar mahrumiyeti zararına ilişkin alacağı 28.12.2005 tarihinde muaccel olmuştur, TBK 147/5 maddesine göre; acentelik sözleşmelerinden doğan alacaklarda zamanaşımı süresi 5 yıldır. Beş yıllık zamanaşımı süresi 28/12/2010 tarihinde sone ermiştir. Davacı işbu davayı zamanaşımı süresi sona erdikten sonra 27/11/2015 tarihinde açmıştır. Açıklanan gerekçe ile davacının davasının zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur. …”gerekçesi ile, Davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel mahkemenin, kesinleşen Mahkeme ilamına dayalı alacak kalemlerinin 5 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde talep edilmediğinden bahisle, haksız ve hukuka aykırı bir biçimde davanın reddine karar verdiğin,Davalının zamanaşımı def’i usulüne uygun olarak dermeyan edilmediğini, Müvekkilinin aleyhine açılıp reddedilen ve kesinleşen mahkeme kararında sübut eden alacak, bu alacak öğrenilir öğrenilmez dava konusu yapılmış olmasına rağmen, alacağın zamanaşımına uğrayıp kabul edildiğini, Alacak miktarı bir ilâma konu olmakla, artık ilam zamanaşımı süresi dikkate alınmak gerekirken, bu hususta inceleme yapılmadığını, Haksız bir biçimde feshedilen Acentelik Sözleşmesi bağlamında müvekkilinden “sebepsiz olarak alındığı” ancak yapılan yargılama sonucunda belirli olan bu alacak ile ilgili sebepsiz zenginleşmeye dayalı zamanaşımı süresi içerisinde dava açılmış olmasına rağmen, bu konudaki beyanları dikkate alınmadığını, Dava ve fesih tarihi itibarıyle portföy tazminatı istemi 818 sayılı Kanun’a tabi olmakla bu konuda bir inceleme yapılmadığını, Hükümde alacak kalemleri bakımından ayrı ayrı bir değerlendirme yapılmadan, her iki alacak kalemi bakımından zamanaşımının ne zaman dolduğu ifade edilmeden oluşturulan gerekçenin eksik olduğunu, Müvekkilleri ile davalı arasında 15/08/1996 tarihli acentelik sözleşmesi imzalandığını, müvekkilleri tarafından üstün bir başarı ile bu acentelik ilişkisi devam ettirilirken, davalı tarafça (müvekkilinin ödenmemiş prim borçlarının olduğundan bahisle) 28/12/2005 tarihinde acentelik ilişkisi haksız olarak feshedildiği ve müvekkili aleyhine alacak (itirazın iptali davaları) ikame edildiğini, Acentelik Sözleşmesinin haksız feshinden sonra müvekkili tarafından da davalıya birçok ödeme ihtarı gönderildiği ve borçlu olmadığından bahisle Bafra 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/552 E. Sayılı dosyasında menfi tespit davası açıldığını, Gerek davalı tarafından açılan itirazın iptali davalarında (İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/176 ve 2014/783 Esas sayılı dosyalarda) ve gerekse Bafra 1. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde yapılan incelemelerde, müvekkilinin davalıya, feshe neden olan prim borçları da dahil olmak üzere, hiçbir borcunun olmadığı; bilakis acentelik süresinde davalı tarafın tek taraflı işlemleri sonucunda müvekkilinden fazladan prim tahsil ettiği ve müvekkilinin alacaklı olduğu tespit edildiğini, bu açık ve kesin hukukî gerçek uyarınca, davalı tarafından açılan itirazın iptali davaları reddedildiği gibi, müvekkili tarafından açılan menfi tespit davası kabul edildiğini, Bu bağlamda söz konusu yargılamalar sırasında yapılan bilirkişi incelemesi sırasında, müvekkilinin alacaklı olduğunun ve acentelik ilişkisinin haksız olarak feshedildiğinin anlaşılması üzerine müvekkilinin derhal huzurdaki davayı ikame ederek, acentelik ilişkisi sırasında kendisinden haksız kesilen primlerin iadesini ve haksız feshe dayalı denkleştirme tazminatını dava konusu ettiğini, Yerel Mahkeme ise, münhasıran hukukî olan bir konuda bilirkişi incelemesi yaptırarak ve raporda yer alan fahiş hatalara yönelik itirazları dikkate almadan, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verdiğini, ancak bu kararın hatalı olduğunu, Huzurdaki davada talep edilen alacak kalemlerinden ilki olan 65.446,03.-TL tutarındaki prim alacağı, yukarıda bahsettiğimiz itirazın iptali davalarına (Yerel Mahkemenin 2014/783 E. sayılı dosyasına) sunulan 24.04.2015 tarihli bilirkişi raporunda tespit edildiğini, Söz konusu alacak kalemi, 28.12.2005 tarihli acentelik sözleşmesinin ifası sırasında davalı iş sahibi tarafından, acentenin komisyonlarından (poliçelere göre olması gereken primlerinden) haksız bir biçimde kesilmek suretiyle oluşmuş ve bu durum mezkûr dava dosyasında alınan 24.04.2015 tarihli bilirkişi raporunda tespit edildiğini, Taraflar arasındaki acentelik ilişkisi boyunca, prim oranları belirleyerek kesintiyi yapan bizatihi davalı taraf olup, bu oranların doğru olup olmadığı ve gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ancak davalı tarafın ticari defterlerinin incelenmesi ile mümkün olduğu, başka bir deyişle, müvekkilinin o tarihte alacaklı olup olmadığını bilebilme imkânı bulunmadığını, nitekim müvekkilinin, prim alacağının varlığını ve miktarını, dosyaya sunulan bu rapor üzerine öğrenmiş ve derhal huzurdaki alacak davasını ikame ettiğini, Sözleşmenin feshi hâlinde, taraflar, elde ettikleri ve ancak henüz ifa edilmeyen kısımlara ilişkin alacakları sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesini talep edebileceklerini, zira, burada artık temel ilişki (acentelik ilişkisi) sona ermiş olmakta ve taraflarca “sona eren borç ilişkisi uyarınca” verilenler geri istenilmekte olduğu, başka bir deyişle, artık acentelik sözleşmesinin ifasına bağlı bir talep değil, sona eren borç ilişkisi uyarınca talep ileri sürülmekte olduğunu, Bu noktada müvekkilinin 65.446,03.-TL’ye ilişkin talebi, sona eren Sözleşme uyarınca fazladan ödendiği 24.04.2015 tarihli bilirkişi raporunda tespit edilen ve “haksız ve borç olmayan şeyi ifası zımnında” davalı tarafın uhdesinde bulunan paraya ilişkin olduğunu, Müvekkilinin ise söz konusu sebepsiz zenginleşmeyi öğrendiği tarihten itibaren TBK.m.82/I uyarınca iki yıllık sürede ve 10 yıllık genel zamanaşımı süresi dolmadan (07.12.2015 tarihinde) huzurdaki davayı ikâme ettiğini, hâl böyle iken, huzurdaki davanın 28.12.2005’ten itibaren 10 yıl ve öğrenmeden itibaren de 2 yıllık sürede açıldığı nazara alındığında, yerel mahkemenin davayı zamanaşımı noktasından reddetmesi usul ve yasaya tamamen aykırı olduğunu, Müvekkilinin söz konusu prim borçlarından dolayı alacaklı olduğunu, davalının sebepsiz zenginleştiğini ve zenginleşilen miktarın ne kadar olduğunu 24.04.2015 tarihinde öğrendiği ve 27.11.2015 tarihinde huzurdaki alacak davasını ikame ettiğini, dolayısıyla alacağın ödenmesine dair talep süresinde dermeyan edildiğinden, zamanaşımı def’inin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya tamamen aykırı olduğunu, Öte yandan müvekkilinin alacaklı olduğunu ortaya koyan ilâm (itirazın iptali davasının müvekkilinin alacaklı olması nedeniyle reddine karar verilen yerel mahkemenin 2014/783 E.-2016/673 K. sayılı karar) 16.11.2016’da verildiği ve 18.02.2019 tarihinde kesinleştiğini, huzurdaki dava ise, bu tarihlerden dahi önce – alacak daha bilirkişi raporu ile tespit edilir edilmez- açıldığını, bu durumda bir ilâmın gerekçesinde yer alan bu alacak ile ilgili artık ilâm zamanaşımı sürelerinin uygulanıp uygulanmayacağını tetkik etmeden sonuca gidilmesi de hatalı olduğunu, zira, malumu olduğu üzere, ilâma dayalı alacaklar on yıllık zamanaşımına tabi olup, bu süre ilâmın verildiği (16.11.2016) tarihten itibaren başlayacağını, dolayısıyla, alacağın davanın bu süre uygun olarak açıldığı dikkate alındığında, zamanaşımı noktasındaki gerekçenin hatalı olduğu açıkça görülmekte olduğunu, Müvekkilinin huzurdaki davada talep ettiği diğer bir alacak kalemi olan portföy tazminatı bakımından gerekçeli kararda hiçbir ayrım yapılmadığı, doğrudan hüküm kurulduğunu, oysaki bu noktadaki zamanaşımı kabulü de hatalı olduğunu, zira, sözleşmenin sona erdiği tarihte, 6762 sayılı TTK.’nunda portföy tazminatı bakımından herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemiş olup, bu durumda yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun genel zamanaşımına dair hükmünün uygulanması gerekmekte olduğunu, “Dava dosyası içerisindeki bilgi ve bilgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve taraflar arasındaki akdi ilişki dikkate alındığında, dava konusu olayın taşımaya ilişkin zamanaşımı süresi değil, acentelik ilişkisinden kaynaklanan genel zamanaşımına tabi bulunmasına göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle kararın onanması gerekmiştir.” (Yarg. 11. HD., 26.09.2000 tarih, 2000/3828-7183 sayılı karar). Genel zamanaşımı süresi uyarınca bakıldığında davanın süresinde olduğu açık olup, bu konuda bir değerlendirme yapılmaması usul ve yasaya aykırı olduğunu, Kaldı ki, yukarıda da ifade edildiği üzere feshin haksızlığı ve müvekkilinin alacaklı olduğuna dair tespitlerin tamamı 2014-2015 yıllarında verilen kararlar ve alınan raporlar ile ortaya çıktığını, bu durumda sürenin başlangıcında bu olgunun dikkate alınması gerekirken, bu konuda hiçbir değerlendirme de yapılmadığını, Zamanaşımı def’i, davalı tarafça davaya cevap (ve yazılı yargılama usulünde en geç ikinci cevap) dilekçesinde ileri sürülmesi gereken bir kaçınma sebebi olduğu, bu def’in, usulüne uygun olarak dermeyan edilip edilmediği tartışılmadan, salt “zamanaşımı vardır” şeklindeki bir savunmaya istinaden bu savunmaya dayanılması mümkün olmadığını, Davalı tarafça usulüne uygun ve geçerli bir biçimde zamanaşımı def’inde bulunabilmesi için, alacağın hangi tarihte doğduğunun, zamanaşımının hangi tarihte başladığının ve sona erdiğinin açık ve anlaşılır bir biçimde belirtilmesi ve bu suretle savunmanın ortaya konulması gerekmekte olduğunu, aksi hâlde, bu savunmanın usulüne uygun olarak ileri sürüldüğünden bahsedilemeyeceğini, “…mahkemece sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması teşkil edeceği ve davalının zamanaşımı savunmasının haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, mahkemece, somut olay bakımından ve her bir davalı yönünden zamanaşımı süresinin ne zaman başladığı, süresinin ne kadar olduğu, hangi tarihte davanın zamanaşımına uğradığı Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde ayrı ayrı belirtilmeksizin davalının zamanaşımı savunmasının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” (Yarg. 11. HD., 09.04.2019 T., 2019/1243 E. 2019/2778 K.). “Dava, 4.7.2003 tarihli taahhütnamenin kaynaklanan tazminat alacağının tahsili istemine dair olup, taraflar arasındaki asıl uyuşmazlık, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin mahiyetinin ne olduğu, bu saptamaya dair olarak da ıslah dilekçesine karşı davalı tarafça ileri sürülen zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Mahkemece, taraflar arasındaki hukuki dair mahiyeti belirlenmeksizin davalı vekilinin zamanaşımı def’i dayanakları da gösterilmeksizin ilişkinin komisyon sözleşmesi olmadığı, taahhütname kapsamında ve alacak hakkı doğurduğu gerekçesiyle soyut ve denetleme olanağı bulunmayan bir şekilde zamanaşımı def’i yerinde bulunmamıştır.” (Yarg. 11.HD., 12.05.2016 T., 2015/11017 E. 2016/5453 K.). Somut olayda davalı tarafın sunmuş olduğu cevaplarında, savunmaları bu kapsamda tetkik edilmeden alacağın zamanaşımına uğradığını kabul etmek hukuken asla mümkün olmadığını, Yukarıdaki tüm savunmaları saklı kalmak kaydıyla, müvekkili şirket tarafından davalı … Sigorta aleyhine keşide edilen ihtarlar ve alacak talebinde bulunulması ile birlikte, alacak süresinde talep edilmiş ve borçlu temerrüde düştüğünü, Ekte sunulan Bafra 2. Noterliği’nin 09.12.2005 tarih ve 11995 yevmiye numaralı ihtarı ile sâbit olduğu üzere, müvekkilleri tarafından, davalı yanın haksız ve hukuka aykırı fesih ihbarnamesi karşısında, “Acentelik Sözleşmesinin Haksız Feshi Nedeniyle Hakkınızda, Uğranılan Zarar Sebebiyle Tazminat Davası Açacağımızın İhtarıdır.” denilerek, borçlu yan temerrüde düşürüldüğünü, bu durum, zamanaşımını açıkça kesen bir neden olup, delilleri arasındaki bu resmî kanıta hiçbir şekilde değinilmediğini, davanın sonucuna etki eden böyle bir delil incelenmeden doğru bir sonuca ulaşılması ise mümkün olmayacağını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacı şirket ile davalı arasında imzalanan acentelik sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği iddiasıyla açılan kar kaybı ve fazla tahsil edilen prim alacağından kaynaklı alacak davasıdır.Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı şirket ile davalı … Sigorta arasında 15/08/1996 tarihli acentelik sözleşmesi imzalandığı, davalı tarafından davacı muhataba Beşiktaş …Noterliğinden çekilen 28/12/2005 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile sözleşmeyi feshettiği anlaşılmıştır. Davalı tarafından acentelik sözleşmesi nedeniyle davacı acenteden alacaklı olduğu iddasıyla İstanbul 5.İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla 35.427- TL alacak için genel haciz yoluyla, İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında 20.000- TL alacak için ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi yapıldığı, bu takiplere davacı borçluların itiraz ettiği, itiraz üzerine İstanbul 9 ATM. ‘nin Ana dosya olan 2014/783 esas sayılı dosyası ve Birleşen İstanbul 9. ATM nin 2006/176 esas sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açıldığı, bu dosyaların yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporlarına göre davacı acentenin … Sigortadan 65.446,03 TL alacaklı olduğunun tesbit edilmesi üzerine davacı tarafça İstanbul 1 ATM. ‘de 27/11/2015 tarihinde istinafa konu davanın açıldığı, İstanbul 1.Asliye Ticaret Mahkemesince 07/12/2015 tarih ve 2015/1160 Esas – 2016/487 Karar sayılı kararı ile dosyanın İstanbul 9 ATM.’nin 2014/783 Esas dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği, İstanbul 9 ATM.’nin 2014/783 Esas sayılı doyasından 16/11/2016 tarihinde verilen karar ile davacının davasının reddine karar verildiği ve birleşen İstanbul 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1160 Esas – 2016/487 Karar dosyasının tefrik edilerek mahkemenin 2016/1127 Esas sırasına kaydı yapıldığı, yargılamaya bu esas üzerinden devam edilerek istinafa konu kararın verildiği görülmüştür. İstanbul 9 ATM. ‘nin 16/11/2016 tarih ve 2014/783 Esas – 2016/673 Karar sayılı dosyasından verilen kararın Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 18/02/2019 tarih ve 2017/4135 Esas – 2019/1239 Karar sayılı ilamı ile onandığı anlaşılmıştır.Davalı vekili davanın ilk açıldığı İstanbul 1 ATM.’nin 2015/1160 Esas sayılı dosyasına süresi içerisinde verdiği cevap dilekçesi ile zamanaşımı defiinde bulunduğu anlaşılmıştır.Taraflar arasında imzalanan acentelik sözleşmesinin tarihi ve fesih tarihi göz önüne alındığında; uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak kanun sözleşmenin imzalandığı ve feshedildiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK ve 818 Sayılı BK. hükümleridir. TBK 147/5 Maddesi ve mülga 818 Sayılı BK. 126/4 maddesine göre acentelik sözleşmesinden doğan davalar 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidir.Dosyada bulunan davacı tarafından davalı muhataba Bafra … Noterliğinden çekilen 09/12/2005 tarihli cevabi ihtarda, sözleşmenin 14/11/2005 tarihinde haksız olarak feshedildiği, bu nedenle acentelik yetkisinin iadesine karar verilmesi aksi halde haksız fesih nedeniyle tazminat davası, kar kaybından kaynaklı dava açılacağı ihtaren bildirilmiştir.Sözleşmenin haksız feshi nedeniyle fesihten sonraki döneme ilişkin uğranılan zararların tazminine ilişkin tazminat talebi bakımından sözleşmenin feshi tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 126/4 maddesi uyarınca ( 6098 sayılı TBK’nın 147/5.maddesi ) zamanaşımı süresi 5 yıldır. Bu süre sözleşmenin fesih tarihi olan 28/12/2005 tarihinde başlamaktadır. Dava tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmıştır.Fazla tahsil edilen prim alacağına konu alacak talebi fesihten önceki döneme ilişkin alacak olup davacı taraf , davalının fazla prim alacağını tahsil ettiğini İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22014/783 esas sayılı dosyasından alınan bilirkişi raporundan öğrendiğini beyan etmiş ise de, alacak sözleşmenin fesih tarihi olan 28/12/2005 tarihi itibariyle muaccel olmuştur. Alacak talebine konu dava acentelik sözleşmesinden kaynaklandığı, 818 sayılı BK’nın 126/4 maddesi gereğince acentelik mukavelelerinden doğacak tüm davalar 5 yıllık zaman aşımına tabi olup, sözleşmenin feshi tarihi itibariyle de 818 sayılı BK hükümleri yürürlükte bulunmaktadır. Dava tarihi itibariyle 818 sayılı BK’nın 126/4 (6098 sayılı TBK’nın 147/5. ) maddesinde düzenlenen 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmıştır. Dava tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu yönündeki mahkeme tesbiti dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup davacılar vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 06/04/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.