Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1790 E. 2022/1937 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1790 Esas
KARAR NO: 2022/1937 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/10/2020
DOSYA NUMARASI: 2019/596 Esas – 2020/479 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 22/12/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin ortağı olduğunu, şirkete ait 30/05/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 2-3-4 ve 7 nolu kararların şirket ana sözleşmesine, kanuna aykırı olduğunu, dava konusu genel kurul toplantısının 2 numaralı maddesi gereğince müzakere edilen finansal tablolar ve bilançoların usulüne uygun olarak hazırlanmadığı gibi gerçekleri yansıtmadığını, bu şekilde genel kurulun onayına sunulması ve işbu finansal tablolara ve bilançolara istinaden gündemin diğer maddeleri ile ilgili olarak oylama yapılmasının kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil ettiğini, davalı şirketin faaliyet raporlarının usulüne uygun ilan edilmediği gibi müvekkiline genel kurul tarihinden kısa bir süre önce mail ortamında gönderildiğini, öncelikle yasal zorunluluklar olan yükümlülüklerin yerine getirilmediğini ve hissedarların bunları inceleyip gerekli itirazlarını hazırlayabilmek hakkının engellendiğini, finansal tablolar ve bilançoların gerçek durumu yansıtmadığını, usule uygun olarak düzenlenmeyen gerçeğe aykırı ve eksiklikler içeren finansal tablolara ve bilançolara istinaden davalı şirketin usulsüz borçlandırmak suretiyle zarara uğratan ve davalı şirketin haklarına hakimiyeti altındaki şirketlere devretmek suretiyle kar aktarımı yapan yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesinin usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, davalı şirketin, usulsüz olarak yönetim kurulunun hakim hissedar oldukları şirketlere borçlandırmak ve grup şirketlerine kredi alımında kefalet verilmek suretiyle yüklü kredi borçu altına sokulduğunu, bu işlemdeki hedefin davalı şirketin borç altına sokulmak suretiyle hissedarların hukukunun ortadan kaldırılmak istenmesi olduğunu, Yönetim kurulunun ibrasına ilişkin gündem maddesinin gündeme aykırı şekilde oylandığını ve tüm itirazlara rağmen karar altına alındığını, gündem de yönetim kurulu üyelerinin ibrasının oylanmasının ayrı ayrı belirtilmemiş olmasına rağmen genel kurulda gündeme aykırı şekilde her bir üyenin ayrı ayrı oylanmak suretiyle ibra edilmelerinin gündeme aykırılık teşkil ettiğini, yönetim kurulu ibralarının kurul halinde olması ve TTK 436/1. maddesinin yasaklılık halinin yönetim kurulu üyelerinin tamamı üzerinden olması gerektiğini, genel kurula toplantıya katılma ve oy kullanma yasaı olanların da katıldığını ve oy kullandıklarını, ayrıca gündemin 7 numaralı maddesinin yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396. maddelerinde yazılı yetkilerin verilmesine ilişkin olduğunu, genel kurulun izne ilişkin kararı oylanırken TTK 436. madde hükmüne uygun olarak oy kullanma yasağı uygulanması gerekirken iptali talep edilen oylamada bir bütün olarak tüm yönetim kurulu üyelerine izin verilmesinin oylandığını ve oy yasağı olan üyelerin de oya iştirak ettiklerini, dolayısıyla TTK’nın amir hükümlerine aykırı işlem gerçekleştirildiğini belirterek, 2-3-4 ve 7 nolu kararların iptaline, 7 nolu karar yönünden tedbiren yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın iddialarının doğru olmadığını, dava konusu genel kurul kararlarının iptal şartlarının oluşmadığını, alınan kararlarda yasaya aykırı herhangi bir durumun söz konusu olmadığını, 30.05.2019 tarihli olağan genel kurul toplantı tutanağına bakılacak olursa; davacının yönetim kurulunun ibrasının görüşüldüğü 4 nolu kararda sadece … için yapılan oylamaya muhalefet şerhi koyduğunun görüleceğini, diğer yönetim kurulu üyelerinin oylamalarında sadece olumsuz oy kullanarak muhalefet şerhini tutanağa geçirmediğini, davacının gündem maddesinde “yönetim kurulunun ibrası” hakkındaki iddialarının da hatalı olduğunu, 30.05.2019 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısı gündemnin bu şekilde ilan edildiğini, kaldı ki, genel kurulda yönetim kurulu üyelerinin ayrı ayrı ibra edilmesinin de gündeme aykırılık teşkil etmeyeceğini, ibra kurumunun, niteliği gereği şahsi bir işlem olduğunu, TTK 436. maddesinde belirtilen oydan yoksunluk hali kapsamında bulunan kişilerin yasa gereği oylamaya katılmadıklarını, anonim ortaklık genel kurulunun, TTK 395. Md. hükmü gereğince, Yönetim Kurulu üyelerine ortaklık konusuna giren işleri ortaklıkla yapma yetki verebileceğini, bunun yanı sıra, esas sözleşme ile de, yönetim kurulu üyelerinin ortaklıkla işlem yapma yasağını kaldırılmasının mümkün olduğunu, 30.05.2019 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısının 7 nolu kararında; Ticaret Kanunu’nun 395. Ve 396. Maddelerindeki izinlerin verilmesinin görüşüldüğünü ve … ve … adına toplantıya katılan Av. …’nin %27.5 red oyuna karşılık, %72.5 kabul oyu ile oy çokluğu ile izinlerin verildiğini, yine diğer kararlarda da olduğu gibi bu kararda, kanunen öngörülen toplantı ve karar nisapları yerine getirilerek alınan kararın iptalinin söz konusu olamayacağını, müvekkili şirket yönetim kurulu üyeleri arasında TTK 436. Maddesinde belirtilmiş olan oydan yoksunluk halinin bulunmadığını, TTK 436 uyarınca, YK üyesinin, yalnızca kendisi hakkında TTK 395 ve 396 izinlerin verilmesine ilişkin kararda oy kullanamayacağını, ancak diğer YK üyeleri bakımından oy kullanma imkanına sahip olduğunu, kaldı ki, davacının bu iddialarını destekler nitelikte hiçbir delile de dayanmadığını, genel kurulun 7 numaralı gündeminde alınan karar için %27,5 ret oyuna karşılık %72.5 kabul oyu kullanıldığını ve böylece basit çoğunluğun sağlandığını, yasak gereği, TTK 436. madddede oy kullanması yasaklanan kişilerce oy kullanılmadan yapılan oylamanın iptalinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 21/10/2020 tarih ve 2019/596 Esas 2020/479 Karar sayılı kararı ile; “… dava konusu yapılan 30/05/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 2-3-4 nolu kararlar yönünden bilirkişi raporunda da ayrıntılı olarak belirtildiği üzere kanuna, şirket ana sözleşmesine ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir durumun bulunmadığı, bu bağlamda bu kararlar yönünden istemin reddine, 7 nolu karar yönünden davacının muhalefet şerhi ve ret oyu dikkate alındığında TTK 436.md gereğince oydan yoksun olan ortakların oy kullanmak suretiyle TTK 418.maddesinde ön görülen çoğunlukla karar alınmadığı, nitekim 436.madde gereğince oydan yoksun olan kişiler kendileriyle ilgili alınan kararda oy kullanamayacakları, bu nitelikteki ortakların pay oranı dikkate alındığında alınan kararın kanunda ön görülen nisaba ulaşmadığı dikkate alınarak 7 nolu karar yönünden istemin kabulüne karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davacının davasının KISMEN KABULÜNE, davalı şirkete ait 30/05/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 7 nolu kararın İPTALİNE,fazlaya ilişkin talebin reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin 06.11.2019 tarihli celsesinde oluşturulan “2” no’lu karar ile delil listelerinde bildirmiş oldukları ve dosyaya celp edilmemiş ilgili yerlerden müzekkere ile celbine karar verilmiş olduğunu, delillerinin celp edileceği yerlerin dilekçe ile mahkemeye bildirildiğini ve toplanmasının talep edildiğini, aynı celsede oluşturulan “3” no’lu ara karar ile “2” no’lu ara karar yerine getirildikten sonra dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verilmiş olmasına rağmen delilleri celp edilmeden dosyanın bilirkişiye tevdii edildiğini ve eksik inceleme neticesinde rapor tanzim edildiğini, delillerinin toplanması gerektiği bildirilmiş olmasına rağmen Mahkemenin talep ve dilekçelerini değerlendirmediğini ve dosyayı bilirkişi incelemesine tevdii ettiğini, bu durumun adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu, delilleri toplanmadan özellikle banka kayıtları celp edilmeden yapılan incelemenin eksikliği izah edilmiş olmasına rağmen değerlendirilmemiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, Dava konusu genel kurulda alınan “4” no’lu kararın oylamasının gündeme aykırı şekilde yapılmış olması değerlendirilmeden mahkemece karar verildiğini, gündeme aykırı oylamanın tespiti ile kararın iptali gerekirken bilirkişinin raporuna atıf yapılıp talebin reddedilmesinin usul ve yasaya açıkça aykırılık teşkil ettiğini, Genel Kurulda yönetim kurulunun ibrasına ilişkin “4” nolu gündem maddesinin, gündeme aykırı şekilde oylandığını ve tüm itirazlara rağmen karar altına alındığını, gündemde yönetim kurulu üyelerinin ibrasının oylanmasının ayrı ayrı belirtilmemiş olmasına rağmen Genel Kurulda gündeme aykırı şekilde her bir üyenin ayrı ayrı oylanmak suretiyle ibra edildiklerini, bu durumun gündeme aykırılık teşkil ettiğini ve gündemin değiştirilmesi suretiyle genel kurulda karar alınmak suretiyle yasal düzenlemelere aykırı davranıldığını, genel kurul gündeminde her bir yönetim kurulu üyesinin ibrasının ayrı ayrı yapılması diye bir madde bulunmadığını, bu durumun oylamanın yönetim kurulu olarak birlikte yapılması sonucunu doğurduğunu, gündeme aykırı olarak oylamanın yapılmasının TTK 413/2 maddesinde belirtilmiş gündeme bağlılık ilkesine açıkça aykırılık teşkil ettiğini, genel kurulda yönetim kurulu üyelerinin tamamının yönetim kurulunun ibra oylamasında bulunamayacak yani oydan yoksun kişiler olduğunu, bilirkişinin bu açıklamaları ve davadaki talebin özünü anlamadan yönetim kurulu üyesinin oylamada bulunmadığını beyan ettiğini, oysa ki gündeme göre tüm yönetim kurulu üyelerinin oylamada bulunmaması gerektiğini, Mali tablolar ile ilgili incelemenin eksik ve denetime elverişli olmadığından ve özellikle grup şirketlerine yapılan yüksek borçlanma yok sayılmak sureti ile tanzim edilen bilirkişi raporuna vaki itirazlarının “hukuki vasıflandırma” adı altında reddinin açık bir hata olduğunu, yapılan incelemenin mali bir inceleme olduğunu ve mahkemenin teknik bir konuda yeterliliği bulunmadığını, rapora vaki itirazlarının reddi ile taleplerinin reddedilmesinin usul ve yasaya açıkça aykırılık teşkil ettiğini, Davalı … Sanayi Ticaret A.Ş.’nin dava konusu 30.05.2019 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısı Gündeminin “3” nolu maddesinin; “Bilanço kar ve zarar hesaplarının okunması ve oylanmasına” ilişkin olduğunu, belirtildiği üzere bu hesaplarda gerçeğe aykırı düzenlemeler olup bunlar düzeltilmeden ve şirketin gerçek durumu finansal tablolara ve bilançolara yansıtılmadan onaylanmasının hem muhasebe açısından hem de yasal düzenlemeler açısından hukuksuzluk ortaya çıkardığını, Bilirkişi raporuna vaki itirazlarının 21.10.2020 tarihli celsede oluşturulan ara karar ile “Hukuki Vasıflandırma” gerekçesi ile reddedildiğini, bilirkişi raporuna itirazlarının iki kısım olduğunu, birinci kısmın mali incelemede yapılan hatalar ve toplanmayan deliller ile ilgili olduğunu, ikinci itirazlarının bilirkişinin yetkisini aşıp talepleri ile ilgili görüş bildirdiği konular ile ilgili olduğunu, dolayısıyla mali inceleme ile ilgili yapılan itirazların “Hukuki Vasıflandırma” olarak görülmesi ve reddinin hukuk dışı olduğunu, mahkemenin mali inceleme konusunda yeterli bilgi ve donanıma sahip olmadığını, özellikle itirazlarında belirttikleri üzere delilleri toplanmadan yapılan incelemenin hatalı ve eksik olduğunu, Bilirkişi incelemesinin, dava dilekçelerinde ve delil listelerinde beyan ve toplanmasını istedikleri deliller toplanmadan yapıldığını, delillerin toplanmamasının incelemenin eksik yapılması ve inceleme esnasında yapılan tespitlerin eksik olması neticesini doğurduğunu, incelemede tespit edilen bir kısım hususların rapora aktarılmadığını (–Davalı şirket tarafından yapılan satış ve kiralamaların hangi grup şirketlerine olduğu hususu-), ayrıca davalı şirketin kefalet incelemesi yani hangi firmalara ve/veya kredilere kefalet akdi ile sorumlu/yükümlü kılındığının belirlenmediğini, bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde itiraz konusu bilirkişi raporunun objektif değerlendirmeler içermediği hususunun görüldüğünü, subjektif değerlendirmeler içeren bu tip bir raporun karara mesnet yapılmasının, istinaf ettikleri kararın usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu gösterdiğini, Finansal Tablolar ve Bilançoların gerçek durumu yansıtmadığını, usulüne uygun olarak düzenlenmeyen, gerçeğe aykırı ve eksiklikler içeren Finansal Tablolara ve bilançolara istinaden davalı … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’yi usulsüz borçlandırmak suretiyle zarara uğratan ve davalı şirketin haklarını hâkimiyeti altındaki şirketlere devretmek suretiyle kâr aktarımı yapan yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesinin usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, davalı şirketin, usulsüz olarak yönetim kurulunun hakim hissedar oldukları şirketlere borçlandırılmak ve grup şirketlerine kredi alımında kefalet verilmek suretiyle yüklü kredi borcu altına sokulduğunu, bu işlemdeki hedefin davalı şirketin yüklü borç altına sorulmak suretiyle hissedarların hukukunun ortadan kaldırılmak istenmesi olduğunu, bu durumu kayıtların da ortaya koyduğunu, dava konusu şirketin hakim hissedarlarının elindeki sermaye gücünü kullanıp müvekkili gibi hisse sahiplerinin haklarını yok saydığını ve şirketi yüksek borçlandırmalara maruz bırakıp hisseleri düşük bedelle toplamak amacı güttüğünü, itiraz edilen bilirkişi raporunda dahi bu durumun çok net bir şekilde yansıtıldığını, itiraza konu bilirkişi raporunun 16. sayfasında aynen: “… Şirket 2017 yılında 153.600.84 TL kar elde etmişken 2018 yılında 482.821,89 TL zarar etmiştir. …” şeklinde soyut bir tespitte bulunulduğunu, bilirkişi tarafından çoğunluğu elinde bulunduran bir kısım hissedarların, müvekkilinin de hissedar bulunduğu şirketi zarara uğratmaya yönelik fiil ve işlemleri ve bilirkişinin bizzat kendisinin yapmış olduğu şirketin zarara uğratıldığına yönelik somut tespitleri görmezden gelinerek, usul ve yasaya açıkça aykırı, eksik ve hatalı rapor hazırlandığını ve bu raporun mesnet yapılmak sureti ile karar verildiğini, Şirketin zarara uğratıldığına ilişkin itiraza konu bilirkişi raporunun 16. sayfasında aynen: “… Şirket 2017 yılında 153.600.84 TL kar elde etmişken 2018 yılında 482.821,89 TL zarar etmiştir. …” şeklinde soyut bir tespitte bulunulduğunu, bu tespitlerle davalı şirketin hakim ortağı … ve …’nin kontrolünde bulunan diğer hissedar …’un kurmuş oldukları ve birlikte hissedar oldukları firmalar ile davalı … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin fikri mülkiyet haklarını hiç pahasına pazarladıkları, davalı şirketten kar aktarımında bulunduğu, yine davalı şirketi grup şirketlerine borçlandırmak suretiyle yüklü kredi ve borç altına soktukları ve bu suretle davalı şirketi iflas aşamasına getirdikleri hususlarının net olarak teyit edildiğini, bilirkişi tarafından bu beyanlarının doğruluğu görmezden gelindiği gibi, bizzat kendisinin yapmış olduğu, şirketin kar ederken zarar etmeye başladığına yönelik tespitlerinin dahi görmezden gelinerek karar verildiğini, ilk derece mahkemesince gündemin “2”, “3” ve “4” no’lu maddelerinin iptali taleplerinin reddinin usul ve yasaya açıkça aykırılık teşkil ettiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kısmen reddine ilişkin kararın kaldırılmasına, davadaki tüm taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkeme tarafından 2-3-4 nolu kararlar yönünden verilen hükme herhangi bir itirazları olmamakla birlikte mahkemenin olağan genel kurul toplantısında alınan 7 nolu karar yönünden verdiği hükmün usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle bu yönden istinaf incelemesi yapılması ve davanın kısmen kabulüne ilişkin hükmün kaldırılmasını istediklerini, Yönetim kurulu üyelerine TTK 395 ve 396 maddesindeki izinlerin verilmesinin kanunun şirkete tanıdığı bir hak olduğunu, … ve Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Ticaret Sicil Gazetesi ilanları incelenecek olursa, şirketin genel politikası gereği her genel kurulda Ticaret Kanunu’nun 395. ve 396. maddelerindeki izinlerin, şirketin kurulduğu 26/09/2007 tarihinden bu yana bir çok genel kurulda yönetim kurulu üyelerine verildiğini, 30.05.2019 tarihli olağan genel kuruluna kadar herhangi bir kararın iptali için yargı yoluna dahi başvurulmadığını, davacının iddialarının aksine, grubun içerisinde bulunduğu durum nedeniyle davacının bu davayı açmasının iyi niyetli olmadığını, çünkü birçok genel kurulda verilmiş olan bu izinler ile yapılan işlemler sonucunda şirketin ekonomik durumunun günden güne iyileştiğini, şirketin büyüyerek Türkiye genelinde faaliyet gösteren şirketler arasına girdiğini, yine şirket sermayesinin arttırıldığını, ortaklara kar payı dağıtıldığını, hatta davacının şirketle işlem yapma iddialarının tam aksine, yönetim kurulu üyelerine verilmiş olan izinle davalı müvekkili şirketi zarara uğratacak nitelikte işler yapmak yerine, özellikle … tarafından davalı şirkete finansal anlamda destek olunduğunu, şirketin gelişerek bugünlere gelmesine büyük katkı sağlandığını, kısacası davacı tarafın şirketin durumu iyi iken verilen izinlere, diğer grup şirketler tarafından yapılan finansal yardımlara ses çıkarmadığını, ancak durum kötüye giderken işbu davayı açarak ortakların hukukunu ve huzurunu bozduğunu, Anonim ortaklık genel kurulunun, TTK 395 md. hümü gereğince, Yönetim Kurulu üyelerine ortaklık konusuna giren işleri ortaklıkla yapma yetkisi verebileceğini, bunun yanı sıra, esas sözleşme ile de yönetim kurulu üyelerinin ortaklıkla işlem yapma yasağının kaldırılmasının mümkün olduğunu, 30.05.2019 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısı’ nın 7 nolu kararında; Ticaret Kanunu’nun 395. ve 396. maddelerindeki izinlerin verilmesinin görüşüldüğünü ve … ve … adına toplantıya katılan Av. …’nin %27.5 red oyuna karşılık, %72.5 kabul oyu ile oy çokluğu ile izinlerin verildiğini, yine diğer kararlarda da olduğu gibi, bu kararda, kanunen öngörülen toplantı ve karar nisapları yerine getirilerek alınan kararın iptalinin söz konusu olamayacağını, Davacı dava dilekçesinde 7 nolu genel kurul kararının iptalinin talep edilmesine dayanak olarak TTK 436. Md. aykırı şekilde oy kullanıldığının ifade edildiğini, ancak müvekkili şirket yönetim kurulu üyeleri arasında TTK 436. maddesinde belirtilmiş olan oydan yoksunluk halinin bulunmadığını, TTK 436 uyarınca, YK üyesinin, yalnızca kendisi hakkında TTK 395 ve 396 izinlerinin verilmesine ilişkin kararda oy kullannamayacağını, ancak diğer YK üyeleri bakımından oy kullanma imkanına sahip olduklarını, davacının bu iddialarını destekler nitelikte hiçbir delile de dayanmadığını (Yargıtay 11. HD.,2016/3815 E., 2017/2497 K., 27.4.2017 T.), TTK 436. Maddesinde oydan yoksun olanların açık bir şekilde sayıldığını, genel kurulun 7 numaralı gündeminde alınan karar için %27,5 ret oyuna karşılık %72.5 kabul oyu kullanıldığını ve böylece basit çoğunluk sağlandığını, basit çoğunluğun sağlanması ile genel kurulunun, yönetim kurulu üyelerine bu izinleri verdiğinin açıkça ortada olduğunu, yasak gereği TTK 436 maddede oy kullanması yasaklanan kişilerce oy kullanılmadan yapılan oylamanın iptalinin mümkün olmadığını, davacı yanın iddialarının aksine, kanuna, usule ya da iyi niyet kurallarına aykırı hareket edilmeden alınan kararların iptalinin söz konusu olamayacağını, ayrıca mahkeme tarafından alınan 03.03.2020 tarihi bilirkişi raporunda da, şirkete ait ticari defter ve kayıtların usulüne uygun olarak tutulduğu, şirketin mali durumuyla kayıtlar arasında herhangi bir uyumsuzluğun bulunmadığı, iptali talep edilen 2-3-4 ve 7 nolu kararların iptalini gerektirir herhangi bir olumsuzluğun mevcut olmadığı hususlarının tespit edilmiş olup, mahkemece alınan işbu raporun göz ardı edilerek 7 nolu kararın iptaline ilişkin hüküm kurulduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi ilamının “davanın kısmen kabulüne, davalı şirkete ait 30/05/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 7 nolu kararın iptaline” ilişkin kararın istinaf incelemesi ve yargılaması neticesinde bozulmasına/ kaldırılmasına, yargılamanın duruşmalı yapılmasına ve tehiri icraya karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK’nun 445. maddesi uyarınca davalı … ve Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin 30.05.2019 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 2-3-4 ve 7 no’lu kararların iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davacı tarafça, yönetim kurulu faaliyet raporu, bilanço ve kar/zarar hesapları, yönetim kurulu üyelerinin ibrası ve yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395. ve 396. maddelerinde sayılan izinlerin verilmesi hakkındaki kararların iptali talep edilmektedir.Davalı … ve Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Ortaklık yapısının; PAY SAHİBİ PAYLARIN İTİBARİ DEĞERİ PAY ORANI … 225.000 TL %22.5 … 225.000 TL %22.5 … 50.000 TL %5 … 500.000 TL %50 YÖNETİM KURULU ÜYELERİ ise;1-… 2- DERİNDERE3-TAHSİN TANYER şeklindedir. Davalı şirketin 30.05.2019 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında 1.000.000 adet hissenin toplantıda temsil edildiği, Gündem’in 2. maddesinde; şirketin 2018 yılına ait yönetim kurulu faaliyet raporunun okunduğu, 3. maddesinde; şirketin 2018 yılına ait bilanço ve kar/ zarar hesaplarının okunduğu ve bilanço ve gelir gider hesaplarının oy çokluğu de kabul ve tasdik edildiği, 4. maddesinde; ayrı ayrı Yönetim Kurulu Üyelerinin ibralarının oylamaya sunulduğu; yönetim kurulu üyesi …’un, … ve … vekilinin 275.000 red oyuna karşılık 500.000 kabul oyu ile oy çokluğu de ibra edildiği, yönetim kurulu üyelerinden …’nin … ve … vekilinin 275.000 red oyuna karşılık 225.000 kabul oyu ile oy çokluğu de ibra edilmediği, yönetim kurulu üyelerinden …’ın, … ve … vekilinin 275.000 red oyuna karşılık 725.000 kabul oyu ile oy çokluğu de ibra edildiği, yönetim kurulu üyelerinden …’in, … ve … vekilinin 275.000 red oyuna karşılık 725.000 kabul oyu ile oy çokluğu de ibra edildiği, 7. maddesinde, yönetim kurulu üyelerine Türk Ticaret Kanunu’nun 395 ve 396. maddesindeki izinlerin verilmesi hususunun görüşmeye açıldığı, … ve … vekilinin 275.000 red oyuna karşılık 725.000 kabul oyu ile oy çokluğu ile izin verildiği görülmektedir. Davacı tarafça ara karara binaen deliller bildirilmiş, mahkemece delillerin celbi için ilgili yerlere müzekkere yazılmasına, ara karar yerine getirildikten sonra dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verilmiş olmasına rağmen, davacı tarafça bildirilen deliller celp edilmeden dosya bilirkişiye tevdii edilmiştir. Mahkemece mali müşavir bilirkişiden rapor alınarak istinafa konu karar verilmiş ise de, raporda genel kurulda oylanan davalı şirket finansal tabloları ve bilançosunun gerçeği yansıtıp yansıtmadığı, faaliyet raporunun şirket kayıtları ile uyuşup uyuşmadığı incelenmediği gibi, raporda davalı şirketin 2017 yılında 153.600,84.-TL kar elde etmişken 2018 yılında 482.821,89.-TL zarar elde ettiği belirtilmesine rağmen bu durumun ne şekilde meydana geldiği, dayanaklarının ne olduğu, davacı tarafça iddia edildiği gibi yönetim kurulu üyelerinin hakim hissedar oldukları şirketlere şirketin borçlandırılıp borçlandırılmadığı, kar aktarımı yapılıp yapılmadığı, şirketin, grup şirketlerin kredi alımında kefalet verilmek suretiyle kredi borcu altına sokulup sokulmadığı, belirtilen hususların varlığı durumunda, bu hususların finansal tablolara, bilançoya yansıtılıp yansıtılmadığı anlaşılamamaktadır. Davacı tarafça TTK 436. maddesi “Pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz. ” şeklindedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 27/04/2017 tarih 2016/3815 Esas 2017/2497 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, 6102 sayılı TTK’nın 436/1. maddesi gereğince yönetim kurulu üyesi TTK’nın 395-396. maddesi gereğince izin verilmesi hususunda kendi lehine oy kullanamaz ise de diğer yönetim kurulu üyeleri için yapılan oylamada oy kullanabilecektir. Gündemin 7. maddesi ile, yönetim kurulu üyelerinin tamamı hakkında tek bir oylama yapılarak ve oylamaya tüm ortaklar katılarak yönetim kurulu üyelerinin tamamı yönünden TTK 395 ve TTK 396 hükümlerinde yer alan izinler verilmiştir. Davalı şirket ortaklık yapısı ve oy oranları yukarıda gösterilmiş olup, bu durumda mahkemece her bir ortak yönünden ayrı ayrı inceleme ve değerlendirme ile varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yine davalı tarafça davaya cevap dilekçesinde, davacının yönetim kurulunun ibrasının görüşüldüğü 4 nolu kararda sadece … için yapılan oylamaya muhalefet şerhi koyduğu, diğer yönetim kurulu üyelerinin oylamalarında sadece olumsuz oy kullanarak muhalefet şerhini tutanağa geçirmediği ileri sürülmüş olup, dava şartı mahiyetinde olan bu iddia da incelenip değerlendirilmemiştir. Bu hali ile mahkemece, taraf delilleri de toplanmak suretiyle dosyanın konusunda uzman bilirkişi ya da bilirkişi heyetine tevdi ile, yukarıda belirtilen hususlarda ve teknik inceleme mahiyetinde olan davalı şirket kayıtları üzerinde inceleme de yaptırılarak ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının KABULÜ ile; Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/10/2020 tarih ve 2019/596 Esas- 2020/479 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 22/12//2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.