Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1786 E. 2022/1990 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1786 Esas
KARAR NO: 2022/1990 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/1092 Esas – 2020/368 Karar
TARİH: 22/09/2020
DAVA: Tazminat (Manevi Tazminat)
KARAR TARİHİ: 29/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı kurumun üzerine düşen özeni göstermeden davacıya ait sahte olarak düzenlenmiş nüfus cüzdanına itibar ederek meçhul şahsa hesap açıp kredi verdiğini ve yine sahte kimlik ile açmış olduğu şirket adına çek karnesi verdiğini, bu durumun banka yetkililerine söylendiğini ancak davalı bankanın davacı adına işlem yapmaya devam ettiğini, davacının çekten kaynaklı olarak 9 gün cezaevinde kaldığını, davalı tarafından başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı icra dosyası halen davalı kurumca davacının manevi olarak rahatsızlığının devamına sebep olduğunu ayrıca davalının davacıyı kara listeye aldığından hiçbir bankadan hiçbir şekilde kredi çekememekte olup kredi kartı bile alamadığını, davacının uğradığı manevi zararının ölçüsünün para ile ölçülemediğini, mağduriyetine karşılık olmak üzere 30.000,00.TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, maddi ve manevi tazminat şartlarının açıkça yasada düzenlendiğini, bu davada maddi – manevi tazminat şartlarının oluşmadığını, davacının kişilik haklarına ağır bir saldırının varlığını ispatlaması gerektiğini, ilgili şahıstan hesap açılırken kendine ait kimlik belgesinin aslı görülerek sureti, vergi levhası, imza sirküleri ve ikametgah senedinin alındığını, bu belgelerde herhangi bir sahtelik olup olmadığının müvekkili banka tarafından anlaşılmasının mümkün olmadığını, noterin ve muhtarın dahi sahte olduğunu anlayamadığı bir belgenin iğfal kabililiyeti son derece yüksek olduğundan haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 22/09/2020 tarih ve 2017/1092 Esas – 2020/368 Karar sayılı kararında;”…..Dava, hukuki niteliği itibariyle, davalı bankanın bankacılık mevzuatından doğan özen yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmemesi nedeniyle ortaya çıkmış olan manevi zararın tazmini istemiyle açılmış, haksız fiilden doğan bir manevi tazminat davasıdır. Davalı banka 28/09/2018 tarihli raporda da belirtildiği üzere; çek karnesi vermeden önce bankacılık teammüllerine göre yapması gerekli istihbaratı yeterli seviyede yapmadığı, kamu kurumları tarafından verilen kimliklerin istihbaratını sağlama yöntemleri bulunurken bankanın bu yöntemlerden birini kullanmadan ibraz edilen kimliğe itibar ettiği, hesap sahibinin nüfus cüzdan aslının bankalarda mevcut bulunan mor ışığa tutulması halinde sahte olup olmadığını belirlenmesinin mümkün bulunduğu, bu yönüyle bakıldığında davalı bankanın kusurlu olduğu anlaşılmıştır. Davalı bankanın bu kusurlu eylemleri nedeni ile davacı hakkında ceza davaları açıldığı, yargılama süreçlerine maruz kaldığı, hüküm giydiği ve dosya kapsamından anlaşıldığı üzere 15.07.2010 tarihinde cezaevine girdiği ve 23.07.2010 tarihinde infazın durdurulmasına karar verildiği ve cezaevine aynı gün faks çekildiği anlaşılmış, ayrıca icra takibine de maruz kaldığı anlaşılmıştır.Yaşanan süreçte davacının manevi zarara uğrayacağı yadsınamaz bir gerçekliktir.Oluşan manevi zarardan 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49.maddesi gereğince davalı bankanın kusuru olduğu dosya kapsamı ile sabit görülmüştür.Davacının ise atfı kabil bir kusuru belirlenememiştir. Bu kapsamda; davacının davasının kısmen kabulü ile manevi zarara uğrayan davacıda, bir huzur duygusunun oluşabilmesi için, davacının, yaşı, maruz kaldığı acı, tarafların sosyal ve ekonomik durumu ile hakkaniyet ilkesi gözetilerek, manevi zararın karşılığı olarak takdiren 15.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihi olan 22/02/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/1815 esas, 2020/120 karar sayılı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2016/5218 esas, 2018/2915 karar sayılı kararları)…”gerekçesi ile, Davanın KISMEN KABULÜ ile; 15.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihi olan 22/02/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya ve istinaf denetimine elverişli olmadığını, çelişkiler bulunduğunu, eksik inceleme neticesinde tanzim edildiğini, Müvekkili bankanın basiretli tacir gibi hareket ederek hesabın açılmasında ve devamında çek karnesi verilmesinde üzerine düşen yükümlülükleri eksiksiz olarak yerine getirdiğini, hesabın açılması sırasında aslı görülerek alınan kimlik fotokopisi sahteliğinin anlaşılmayacak şekilde düzenlendiğini, iğfal kabiliyeti yüksek belge olduğunu, bu kimlik belgesine dayanılarak noterden imza beyannamesi ile muhtarlıktan ise ikametgah belgesi alındığını, resmi kurumlarca sahteliği anlaşılmayan kimliğin müvekkili banka tarafından sahteliğinin tespitinin mümkün olmayacağını, hesap açılırken alınan nüfus cüzdanı, ikametgah belgesi, nüfus cüzdanı örneği, vergi levhası ve noter tasdikli imza beyannamesinin resmi belgeler olduğunu, Müvekkili bankanın çek karnesi verirken, 3167 Sayılı Çek Kanunu’nun 4814 Sayılı Kanun ile değişik 2. maddesine göre gerekli belgelerin tümü eksiksiz olarak aldığını, hesap açılışı ve çek karnesi teslimi aşamasında müvekkili bankanın gerekli dikkat ve özeni gösterdiğini, bilirkişi raporunda belirtilenin aksine çek hesabı açmak isteyenin yasaklılık ve engel durumunun bulunup bulunmadığına ilişkin gerekli istibaratı yerine getirdiğini,Ayrıca müvekkili bankaya sunulu nüfus cüzdanının noter denetiminden geçtiğini, Maddi ve manevi tazminat davasından söz edebilmek için kanunda düzenlenen tazminat şartlarının varlığının gerektiğini, huzurdaki davada bu tazminat şartlarının gerçekleşmediğini, davacı tarafın delil sunmadan müvekkili bankadan manevi tazminat talep ettiğini, yerel mahkeme tarafından tazminata hükmedilmesi için gerekli şartlar konusunda açıklama yapılmadığını, Manevi tazminattan söz edebilmek için tazminat şartlarının yanı sıra kişilik haklarına ağır bir saldırının varlığının gerektiğini, davada tazminat şartları ve davacının kişilik haklarına bir saldırının gerçekleşmediğini, müvekkili firmanın hak arama özgürlüğü doğrultusunda yasal yollara başvurduğunu, davacının kişilik haklarına bir saldırı amacı bulunmadığını, Müvekkili bankanın çek karnesi verirken uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 3167 sayılı Çek Kanunun 3.maddesinde belirtilen yükümlülükleri yerine getirdiğini, ve hesabın açılması, çek karnelerinin verilmesi işlemlerinde yürürlükte bulunan Çek Kanunu’na, Ticaret Kanunu’na, Bankalar Kanunu’na ve bankacılık uygulama ve esaslarına aykırı işlem ve eylemi bulunmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, tüm yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Davanın 05/03/2013 tarihinde İstanbul 20.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/113 esas sayılı dosyası ile açıldığı, İstanbul 20.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonucu 2013/113 esas, 2016/352 karar sayılı 27.12.2016 tarihli kararı ile davanın reddine karar verildiği, kararı davacı vekilinin istinaf etmesi üzerine Dairemizin 2017/335 Esas – 2017-328 Karar sayılı 15/06/2017 tarihli kararı ile dava konusu iddiaların bankacılık işlemlerinden kaynaklanmakta olduğu ve 6102 Sayılı TTK’nın 4/1-f maddesine göre bankacılık işlemi sayıldığı ve ticari dava olarak görülmesi gerektiğinden asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/112 Esas – 2016/352 Karar sayılı ve 27/12/2016 tarihli kararının kaldırılmasına karar verildiği ve görevsizlik kararı üzerine dosyanın İstanbul 1 ATM.’ye tevzi edildiği, bu mahkemece yapılan yargılama sonucu istinafa konu kararın verildiği anlaşılmıştır.Dava, davalı bankanın gerekli dikkat ve özeni göstermeden davadışı 3. kişiye verdiği çek defteri nedeniyle hakkında karşılıksız çek keşide etmekten dava ve takipler açılan davacının manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, Davanın kısmen kabulü’ne karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. HMK’nın 146.maddesine göre hakim delillerden davanın yeterince aydınlandığı kanaatine varırsa tahkikatı bitirebilir. Diğer taraftan, HMK’nın 282.maddesi uyarınca bilirkişi raporu takdiri delil olup mahkemece, diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirileceğinden ve mahkemenin vardığı sonuç gerekçeli ve denetime elverişli olduğundan, davalı vekilinin, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verildiğine yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemeleri de gözetildiğinde; Davalı vekili tarafından mahkemenin kabulüne yönelik ileri sürülen istinaf sebepleri yargılama aşamasında verilen beyan dilekçeleri ile de ileri sürülmüş, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi kök ve ek raporunda bu iddialar ve itirazlar değerlendirilmiştir. İlk Derece Mahkemesine sunulan deliller, İstanbul ATK. Tarafından düzenlenen rapor, Gaziosmanpaşa CBS.’nin 2013/15254 soruşturma sayılı dosyası, dosya arasına getirtilen ceza dosyaları, banka kayıtları, bilirkişi heyetinden alınan kök ve ek rapor içeriğindeki tespitlerde gözetildiğinde; Davalı bankanın müşteki sıfatıyla Gaziosmanpaşa CBS’ye verdiği şikayet dilekçesinde, kredi başvurusunda ibraz edilen Vergi Levhası Gelir İdaresi Başkanlığı ve Güngören Vergi Dairesinden araştırıldığında ilgili vergi sicil numarasına ait kayıt bulunmadığı ve vergi levhasının sahte olduğunun anlaşıldığını, kredi başvurusunda ibraz edilen nüfus kaydında nüfusa kayıtlı yerin … olarak gözükmesine rağmen gerçekte … olduğunun tesbit edildiğini belirterek ilgili kişi hakkında şikayette bununulduğunun anlaşıldığı, şikayet dilekçesindeki bu tesbitlere göre davalı bankanın hesap açmadan önce ibraz edilen vergi kaydı, nüfus kaydı ve diğer belgelerle ilgili gerekli istihbarat araştırmasını yapması halinde sahte olarak düzenlendiğinin tesbit edilebileceği halde davalı bankanın mahkemece alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere çek karnesi vermeden önce bankacılık teammüllerine göre yapması gerekli istihbaratı yeterli seviyede yapmadığının anlaşıldığı, davalı bankanın gerekli dikkat ve özeni göstermemesi sonucu sahte kimlik belgesi kullanılarak davacı adına açılan hesaptan dolayı kusurlu olduğu anlaşılmıştır. Davacı hakkında karşılıksız çek keşide etmek suçundan ceza davaları açıldığı, yargılama süreçlerine maruz kaldığı, hüküm giydiği ve dosya kapsamından anlaşıldığı üzere 15.07.2010 tarihinde cezaevine girdiği ve 23.07.2010 tarihinde infazın durdurulmasına karar verildiği ve cezaevine aynı gün faks çekildiği anlaşılmış, ayrıca icra takibine de maruz kaldığı, davalının haksız ve hukuka aykırı eylemi ile davacının uğradığı manevi zarar arasında uygun illiyet bağının bulunduğu anlaşılmakla; Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davalı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/447 Esas- 2020/4614 Karar sayılı kararı ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2019/1815 Esas- 2020/120 Karar sayılı kararı benzer mahiyettedir.) Sonuç olarak; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine, karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.024,65.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 256,17.TL harcın mahsubu ile bakiye 768,48.TL harcın istinaf eden davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/12/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.