Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1784 E. 2021/75 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1784
KARAR NO: 2021/75
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2017
DOSYA NUMARASI: 2016/1201 Esas – 2017/952 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 28/01/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; 26/03/2015 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ve Bankacılık Hizmet Sözleşmesi gereği müvekkili banka tarafından davalı …’a Taksitli Ticari Kredi kullandırıldığını, akdedilen sözleşme hükümlerinin ihlal edilmesi nedeniyle 27/01/2016 tarihi itibari ile hesabın kat edilerek davalı borçluya ihtarname keşide edildiğini, borcun ödenmemesi üzerine müvekkili tarafından davalı … aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile 11.647,45 TL nakdi kredi borç alacağından dolayı icra takibine geçildiğini, ödeme emrini tebliğ alan borçlu …’ın vasisi …’ın, borçtan bilgisi olmadığını ve borcu ödeyecek durumlarının bulunmadığını ileri sürerek takibe itiraz ettiğini belirterek, davalı …’ın vasisi … tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın % 20′ sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı tarafça, davaya cevap verilmediği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 28/11/2017 tarih ve 2016/1201 Esas – 2017/952 Karar sayılı kararı ile; ” … Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dosyada bulunan sözleşme örneği, kredili mevduat hesabı başvuru formu ve şirket kredi kartı başvuru formunun … tarafından 26/03/2015 tarihinde imzalanmış olduğu, …’ın İstanbul Anadolu 13. Sulh Hukuk Mahkemesi’ nin 11/12/2014 tarih 2013/542 Esas – 2014/1431 Karar sayılı kararı ile vesayet altına alınmış olduğu görülmüştür. Davacı banka ile bankacılık sözleşmelerini imzalayan … sözleşmeleri imzaladığı 26/03/2015 tarihinde vesayet altındadır. Türk Medeni Kanunu 14. maddeye göre; “ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur.” TMK. 16. Maddesine göre; “…kısıtlılar yasal temsilcisinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler.” Vesayet altında bulunduğu sırada davacı ile kredi sözleşmesi imzalayan davalı …’ın borçlandırıcı işlemler tarihinde kısıtlı olduğundan kendi işlemleriyle borç altına giremeyeceğinden ve sözleşme imzalamış olması hukuki sonuç doğuramayacağından davacının davasının reddine … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; ” 1-Davacının davasının REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Her ne kadar davalı borçluya vasi atanmış olsa da, müvekkilinin alacak hakkının devam ettiğini, davalıya kredi kullandırılırken müvekkili bankanın, davalının kısıtlı olduğunu ve vasisinin de eşi … olduğunu bilmediğini, bilebilecek durumda da olmadığını, bu hususta müvekkili bankanın bilgilendirilmediğini, taraflar tacir olduklarına göre, davalının imzaladığı sözleşmenin içeriğinin bilincinde olmadığının düşünülemeyeceğini, Davalı …’ın tam ehliyetli biri gibi hareket ederek müvekkili bankayı yanılttığını, kredi sözleşmesi imzaladığını ve bu sözleşmeye istinaden taksitli ticari kredi kullandığını, borcun ifası için aleyhinde icra takibi başlatıldığından ise kısıtlılığını ileri sürerek ifadan kaçmaya çalıştığını, bu durumun hakkın kötüye kullanılması olup, TMK 452/2 maddesi gereğince, vesayet altındaki kişi, fiil ehliyetine sahip olduğu hususunda diğer tarafı yanıltmış ise, onun bu yüzden uğradığı zarardan sorumlu olacağını, zaten kısıtlılık halinin de davalının ayırt etme gücünü ortadan kaldırmayacağını, üstelik aynı zamanda borçlunun eşi olan vasi …’ın, davalının müvekkili bankadan kredi kullandığından haberdar olmadığı iddiasının da samimi olmadığını, ayrıca …’ın kısıtlılığı daha sonra kaldırılmış olup, vasi atanacak bir durumunun olmadığının tespit edildiğini, bu hususun bile tek başına davalı taraftaki kötü niyeti ve müvekkili bankayı aldatma kastını gösterdiğini, Kural olarak tam ehliyetsiz kişilerin hukuki işlemlerinin hükümsüz olduğunu (TMK md.15), ancak bu kuralın istisnaları bulunduğunu, bunlardan birinin TMK’nın 2. maddesinde de öngörülen dürüstlük kuralı olduğunu, buna göre; “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”. TMK.’nun 15.maddesinde hükme bağlanan kuralın istisnalarından birinin de, T.B.K.nın 65. maddesi hükmü olduğunu, T.B.K.nun 114/2. maddesi yollamasıyla sözleşmeye aykırılık hallerinde de uygulanması mümkün olan T.B.K.nun 65. maddesi uyarınca, hakkaniyet elverdiği takdirde tam ehliyetsiz olan kişinin diğer tarafın batıl hukuki işlemin hüküm ifade ettiğine güveni nedeniyle oluşan zararından sorumlu olacağını, Kanunun, tam ehliyetsizlerin yaptıkları hukuki işlemleri batıl sayarken, bu gibi kimseleri korumanın, kendi menfaatlerine aykırı işlemleri yaparak 3. kişilerce sömürülmelerine engel olmak amacını güttüğünü, bu tehlikenin ortadan kalktığı normal bir insanla eşdeğer tarzda hareket ettiği durumlarda, hukuki muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağından kanunun bunu himaye etmeyeceğini, 09.03.1955 gün 22/2.Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi, mümeyyiz olmayan kimse temyiz kudretini haiz olsa idi, aynı surette hareket edecek, yani normal bir insan dahi aynı tarzda muamelede bulunabilecek idiyse ehliyetsiz olduğundan bahisle muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürememesi gerektiğini( Yargıtay Kararı – 19. HD., E. 2006/6489 K. 2006/12076 T. 14.12.2006 -Yargıtay Kararı – 13. HD., E. 2014/4646 K. 2014/20968 T. 25.6.2014 ) 6098 sayılı TBK. m.77-82’de düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, vesayet altındaki kişinin, karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi malvarlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olacağını, davalının, haksız itirazlarıyla davacının alacağını sürüncemede bırakmak istediğini, dolayısıyla, davanın kabulüne ve müvekkili lehine icra inkar tazminatına karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesinin davanın reddi kararının ortadan kaldırılmasına ve talepleri gibi davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstanbul Anadolu 13. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 11/12/2014 tarih ve 2013/542 Esas 2014/1431 Karar sayılı kararının incelenmesinde; talepte bulunanın … olduğu, kararda, tam teşekküllü devlet hastanesinden alınan sağlık kurulu raporundan kısıtlı adayının TMK 405. Maddesi gereği vesayet altına alınmasını gerektirir bir durum bulunmadığı anlaşılmış ise de, kısıtlı adayının kendisinin de kısıtlanmasını talep ettiği, kısıtlı adayının kumar alışkanlığı ve yaptığı hesapsız harcamalarla kendisini ve ailesini darlık ve yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açtığı kabulü ile, …’ın savurganlık nedeniyle TMK’nın 406. Maddesi uyarınca kısıtlanmasına, kendisine eşi …’ın vasi olarak atanmasına karar verildiği, bilahare kısıtlının 15/10/2015 tarihinde ibraz ettiği dilekçesi ile, kısıtlanmasına ilişkin sebeplerin ortadan kalkması nedeniyle kısıtlılık halinin kaldırılmasını talep ettiği, aynı dosyada verilen 25/02/2016 tarihli ek karar ile, …’ın kısıtlanma durumuna son verilmesine ve eşi …’ın vasilik görevine son verilmesine dair kısıtlı, vasi ve vasi vekilinin yüzüne karşı karar verildiği görülmektedir. İstanbul … İcra Dairesi’ nin … sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde; alacaklının …, borçlunun … olduğu, alacaklı tarafça 26.03.2015 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinden alacağın tahsili için toplam 12.288,35 TL alacak üzerinden ilamsız icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin borçlu …’a 26.02.2016 tarihinde tebliğ edildiği, 29.02.2016 tarihli dilekçe ile … tarafından, borçlu …’ın vasisi olduğunu beyan ederek borca itiraz edildiği, İcra Müdürlüğü’nün 29.02.2016 tarihli kararı ile, borçlu vasinin itiraz dilekçesi ekinde vasi kararını ibraz ettiği belirtilerek, tebligat mazbatası dönmediğinden, borçlu vasinin itirazı yasal süresinde ise takibin durdurulmasına karar verildiği görülmüştür. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda; davacı banka ile davalı borçlu arasında 27.01.2016 tarihli çerçeve niteliğinde ve süresiz genel kredi sözleşmesi düzenlendiği, genel kredi sözleşmesi kapsamında 26.03.2015 tarihinde 24 ay vadeli 15.000 TL mikro kredi kullandırıldığı, kredinin ilk 6 taksitinin ödendiği, sonraki tarihli taksitlerinin ise ödenmeyerek muaccel hale geldiği, icra takip tarihi itibari ile davacı tarafça toplam 12.175,43 TL alacak talep edilebileceği belirtilmiştir. İcra takip dosyasına vasi tarafından ibraz edilen dilekçeye binaen davacı tarafça …’a vesayeten …’a husumet yöneltilerek dava açıldığı görülmekte ise de, yargılama sırasında … vekili tarafından ibraz edilen dilekçe ile, müvekkilinin vasilik görevinin sulh hukuk mahkemesinin 25.02.2016 tarihli ek kararı ile sona erdiği belirtilerek, ek kararın ibraz edildiği, mahkemece yargılama sırasında diğer tebligatların bizzat … adına çıkartıldığı, hatta …’ın karar duruşmasına bizzat katıldığı görülmekle, dava tarihi itibarı ile mevcut olan taraf teşkili eksikliğinin yargılama sırasında giderildiği kanaatine varılmıştır. Yukarıda yapılan açıklamalara göre, ödeme emrinin …’a 26.02.2016 tarihinde tebliğ edildiği, …’ın kısıtlılığının ise 25.02.206 tarihinde kaldırıldığı dikkate alındığında, … tarafından vasi olarak 29.02.2016 tarihinde yapılan takibe itirazın geçersiz olduğu, … tarafından yapılmış bir itiraz da bulunmadığı görülmüştür. Davalının itirazı geçerli olmadığına göre, davacı alacaklı, icra dairesinden takip muamelelerine devam edilmesini İİK’nun 66. maddesi gereği isteyebileceğinden itirazın iptali davası açmasında hukuki yararı bulunmamaktadır. İcra dairesince, takibin durdurulmasının sonuca etkisi bulunmamaktadır. (Yargıtay 3. HD 2017/7786 Esas 2019/4012 Karar) Hukuki yarar 6100 sayılı HMK’nın 114/1-h maddesi uyarınca dava şartı olup aynı Kanunun 115. maddesine göre; mahkemece yargılamanın her safhasında kendiliğinden gözetilmelidir. Mahkemece, davacının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ise de, verilen kararın sonucu itibarı ile doğru olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, gerekçeli karar başlığında davalı olarak …’ a vesayeten …’ın gösterilmesi doğru görülmemiş, bu husus Dairemizce düzeltilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun usulen kabulü ile, HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının gerekçesi düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak üzere kararın kaldırılmasına karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ İLE, HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca gerekçesi düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere İstanbul l5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/11/2017 tarih 2016/1201 Esas 2017/952 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; Davanın HMK 114/1-h maddesinde yazılı hukuki yarar dava şartı yokluğundan HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca USULDEN REDDİNE, 2-Harçlar Kanununa göre karar tarihi itibariyle ilk derece mahkemesi yönünden alınması gereken 54,40 TL harcın, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 148,42 TL harçtan mahsubu ile bakiye 94,02 TL’ nin talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yargılama gideri sarf edilmediğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 5-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 6-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 7-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 8-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 28/01/2021 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.