Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1778 E. 2022/1833 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1778 Esas
KARAR NO: 2022/1833 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/09/2020
DOSYA NUMARASI: 2016/470 Esas – 2020/396 Karar
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 08/12/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; Telekomünikasyon alanında faaliyet gösteren müvekkili şirketin telefon kartlarının satışını yapmakta olduğunu, davalının … Ticaret isimli işletmesinde satmak üzere müvekkili şirketten telefon kartları satın aldığını, cari hesap ekstresine göre 30.707,42 TL borçlu olduğunu, davalının teslim aldığı telefon kartlarını müvekkiline teslim etmemesine rağmen 47.393,75 TL tutarlı iade faturası düzenlediğini, müvekkilinin söz konusu faturayı Noter kanalı ile iade ettiğini ve cari hesap alacağının ödenmesinin ihtar edildiğini, davalının cevabi ihtarname ile müvekkiline bayi sipariş formu gönderdiğini ve bu formda 17.836 TL borçlu olduğunu kabul ettiğini, bu tarihten sonra davalının yaptığı ödemeler düşülerek müvekkili tarafından 17.836 TL alacağın tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında icra takibi başlattığını, davalının itiraz ederek haksız olarak takibi durduğunu beyanla itirazın iptali ile takibin devamına, %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkilinin davacıya toplamda 93.693,00 TL ödeme yaptığını, ayrıca … hesabına değişik tarihlerde 34.100,00 TL para yatırıldığını, hepsinin toplamda 127.493,00 TL olduğunu, davacı tarafa borcunun bulunmadığını, davacının iddia ettiği gibi kartları müvekkilinin göndermediği iddiasının tamamen yanlış olduğunu, kartların davacı şirkette o andaki yetkili olan …’a iade edildiğini, müvekkilinin 34.100,00 TL ödeme yaptığı …’un şirketin yetkilisi olan …’un eşi olduğunu, ödemelerin eşinin hesabına gönderilmesini istendiğini, bu nedenle söz konusu havalelerin …’a gönderildiğini, dekontların mevcut olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesinin 14/09/2020 tarih ve 2016/470 Esas – 2020/396 Karar sayılı kararı ile; “…Uyuşmazlığın çözümlenmesi tarafların ticari kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasını gerektirdiğinden, bilirkişiden bu doğrultuda rapor alınmıştır. İnceleme neticesinde davacının davalıya 76.357,42 TL tutarında mal sattığı, davalının buna karşılık olarak 43.800,00 TL havale yolu ile, 1.800,00 TL kredi kartı ile ve 257,18 TL de 3. kişinin kredi kartından olmak üzere toplam 45.857,18 TL ödeme yaptığı görülmektedir. Her ne kadar davalı, telefon kartlarının bir kısmının davacıya iade edildiğini, davacının bir dönem çalışanı olan …’un eşi olan …’e ödemeler yapıldığını, bu iade ve ödemeler gözetildiğinde davacının kendisinden alacaklı olmadığını savunmuş ise de; her iki tarafın da tacir olması sebebiyle basiretli davranma yükümlülüğü altında olduğu, davalının davacıya ait hesaba muhtelif tarih ve şekillerde ödeme yaptığı halde sonradan dava dışı 3. kişiye hiçbir açıklama içermeksizin ödeme yapmasının basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğü ile bağdaşmadığı, şirketin çalışanı olan …’e kartların bir kısmının teslim edildiğine ilişkin soyut savunmanın hiçbir yazılı delil ile ispatlanamadığı, davacı ile husumetli olduğu anlaşılan dava dışı …’un 3. İş Mahkemesindeki tanık beyanının davalının savunmasını yazılı delil ile ispatlaması zarureti karşısında bir değerinin bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14.09.2020 tarihli 2016/470 E.2020/396 K sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, verilen kararın kabulünün mümkün olmadığını, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılamada davacı tarafın iddialarını somut deliller ile ispat edemediğini ve çelişkili beyanlarda bulunduğunu, önce şirkette çalışan …’ın şirkette çalışmadığını, daha sonra ise çalıştığını kabul ettiğini, hatta dava devam ederken … ‘ın mahkeme huzurunda dinlenmesini talep ettiğini ve adı geçen kişinin ilk derece mahkemesinde dinlendiğini, …’ın ifadesinde söz konusu şirkette büyük çoğunluk sahibi …’e çalıştığını ve çalışma karşılığında gerekli ödemeleri yaptığını belirttiğini, müvekkilinin, …’a 123.000,00 TL ödeme yaptığını, bu ödemelerin resmi kayıtlı olduğunu, müvekkilinin ilk derece mahkemesine sunduğu belgelerle …’a ödeme yaptığının açık olduğunu, ilk derece mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen raporlarda bu ödemelerin yapıldığı hususunun açıkça belirtilmiş olduğunu, ilk derece mahkemesince üç ayrı bilirkişi incelemesi yaptırıldığını ve her bilirkişi raporunda müvekkilinin ödemeleri resmi kanaldan yaptığı ve davacıya borcunun olmadığı, hatta bir miktar da müvekkilinin alacaklı durumda olduğunun belirtildiğini, ilk derece mahkemesinin bilirkişi raporlarını hüküm kurarken hükme esas almadığını, bu durumun usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gerektiğini, bilirkişi raporunun HMK.m.282 bağlamında hakim tarafından serbestçe takdir edileceğini, bilirkişi raporunun hakimi bağlamayacağı ifadesinden ne anlaşılması gerektiği hususunun Yargıtay ve doktrini birbirinden ayırdığını, doktrinde kabul gören görüşün, hakimin bilirkişi raporunu serbestçe takdir edeceği, raporu yeter derecede kanaat verici bulmaz ise ek rapor isteyebileceği ve yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği; ancak tüm bunlara rağmen raporda varılan sonucun yanlış olduğunu takdir edebiliyor ise yeniden inceleme yaptırmaksızın raporun aksine hüküm verebileceği yönünde olduğunu, bilirkişi raporu aksine hüküm veren hakimin, rapordaki sonucun yanlışlığını gerekçesiyle birlikte hükümde belirtmesi gerektiğini, Yargıtay’ın ise, hakimin bilirkişi raporu ile bağlı olmadığını düzenleyen HMK 282 maddesi hükmünü, hakimin bilirkişi raporunu yeterli görmezse yeniden bilirkişi incelemesi yaptırması gerektiği şeklinde yorumlamakta olduğunu, bu uygulamanın doğal sonucu olarak yeniden yaptırılan inceleme sonucunda tanzim edilecek olan ikinci rapor da yetersiz görülecek olursa üçüncü kez bilirkişi incelemesine gidilmesinin zorunlu olduğunu, hakimin hüküm kurmasında yeterli olacak bilirkişi raporu verilinceye kadar dördüncü, beşinci ve daha fazla bilirkişi incelemesi yaptırması ve nihayet yeterli bulduğu rapora göre hüküm kurmasının Yargıtay’a göre zorunluluk olduğunu, burada hakimin, raporlardan doğan usuli kazanılmış hakları göz önünde bulundurup buna göre karar vermekle yükümlü olduğunu, bilirkişi raporunun aksine hüküm kuran hakimin, hangi nedenle raporun aksine hüküm kurduğunu yani rapordaki sonucun neden dolayı kabul edilemeyeceğini hükmünde gerekçesiyle birlikte inceleyip belirtmesi gerektiğini, …’ın ifadesinde şirketin en büyük ortağı …’ün şirket harici olarak yapılan ödemeleri ve siparişleri aldığını belirttiğini, defter incelemesinde gayriresmi ödemeler ve siparişlerin olduğunun belli olduğunu, davacının, dava dilekçesinde … ‘tan hiç bahsetmemesine rağmen mahkemenin ileri safhalarında …’tan bahsederek, …’ın şirketle alakası olmadığını söyleyerek, müvekkilini suçladığını, öncelikle davacının dava başladıktan sonra …’tan bahsetmesinin davanın genişletilmesi olduğunu, bu nedenle bu ifadeleri kabul etmediklerini, kabul etseler dahi …’ın, …’ın eşi olduğunu ve onun isteği üzerine müvekkilinin bir miktar parayı …’a gönderdiğini, …’ın da parayı davacı şirkete verdiğini, müvekkilinin gönderdiği paraları … ‘ın aldığını, ayrıca 34.100 TL ödemenin davacıların istediği kişiye yapıldığını, müvekkilinin bu kişiyi tanımadığını, davacı istediği için bu kişiye ödeme yapılmış olup bu durumun somut belgelerle sabit olduğunu, bu paraları teslim alanın … olduğunu, müvekkilinin bütün ödemeleri PTT kanalı ile yapmış olup ilgili belgelerin dosyada mübrez olduğunu, …’ın, müvekkili tarafından iade edilen 47.393,75 TL’lik miktarı aldığını, bu durumun belgelerle açıkça belli olduğunu, iade faturasının dosya içerisinde olduğunu, yine iade talebine ilişkin iade belgesinin de dosyada mübrez olduğunu, sonuç olarak davacının iddialarını doğrulayan hiçbir somut belge bulunmadığını, dosyaya sunmuş oldukları bütün belgeler ışığında bilirkişi raporlarında da davacı tarafa herhangi bir borç bulunmadığı gibi müvekkilin davacıdan alacaklı olduğunun tespit edildiğini beyanla İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14.09.2020 tarihli 2016/470 E.2020/396 K sayılı kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, bakiye cari hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı taleplerine ilişkindir. Davacı taraf, davalıdan 30.707,42 TL cari hesap alacağının bulunduğunu ancak takipte 16.564,08 TL’nin talep edildiğini, bu miktar alacağın davalı tarafından da kabul edildiğini beyan ederek davalının icra takibindeki itirazının iptaline ve takibin devamına karar verilmesini talep etmiş, davalı taraf davacıya iade faturası düzenlediğini, ödemeler yaptığını, dava dışı …’un banka hesabına da ödeme amaçlı para gönderdiğini beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine 15.486,00 TL asıl alacak ve 1.078,08 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 16.564,08 TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatmıştır. Takip talebinde borcun sebebine; 30.707,42 TL cari hesap alacağından fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla 15.486,00 TL alacağın tahsili açıklaması yazılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi raporlarında; davacının kendi ticari defterlerinde davalı adına düzenlediği 76.357,42 TL tutarlı fatura olduğu, davalının buna karşılık 45.857,18 TL ödeme yaptığı, dava dışı … hesabına 36.600 TL para gönderdiği ve 47.393,75 TL tutarlı iade faturası kestiği, iade faturası ile belirtilen ürünlerin davacıya teslim edildiğinin kabul edilmesi halinde davalının borçlu değil alacaklı olduğu, aksi halde ise davacının 30.500,24 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Davalı tarafından davacıya gönderilen 03.03.2016 tarihli ve 47.393,75 TL tutarlı iade faturası davacı tarafından iade edilmiştir. Davacı tarafından dosyaya delil olarak sunulan ve davalının faturanın iadesine karşılık olarak gönderdiği ihtarname ekinde bulunan sipariş formunun, dava dışı … tarafından imzalandığı, adı geçenin tanık olarak dinlendiği, 2014-2016 yılları arasında davacı şirketin yetkilisi olarak çalıştığını ve davalıdan yaklaşık 40.000 TL tutarında ürünü iade alarak davacı çalışanına teslim ettiğini beyan ettiği, davacı şirketin münferit yetkilisi … ile dava dışı …’un sanık olarak yargılandıkları İstanbul Anadolu 38. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/274 Esas sayılı dosyasında davacı şirket yetkilisinin …’un şirketlerinde çalışan işçisi olduğunu beyan ettiği, yine adı geçen yetkilinin …’a karşı hakaret ve tehdit suçlaması ile yargılandığı İstanbul Anadolu 22. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/329 Esas sayılı dosyasındaki ifadesinde de …’un prim usulü ile şirket çalışanı olduğunu beyan ettiği, İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesi’nin 2016/223 Esas sayılı dosyası ile … tarafından davacı aleyhine işçi alacağı davası açıldığı ve Mahkemece adı geçenin şirket çalışanı olduğunun kabulü ile davanın kısmen kabulüne karar verildiği, davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 04.11.2017 tarihli dilekçe ile; …’un şirket adına kart teslimi yaptığının kabul edildiği anlaşılmıştır. Bir fatura düzenleyen kişinin faturanın tebliğini ve fatura içeriğindeki ürünlerin teslim edildiğini ispat ile yükümlü olduğu, dosyadan yapılan tespitlere göre; her ne kadar davalı tarafından düzenlenen iade faturası davacı tarafından iade edilmiş ve Mahkemece davalının bir kısım kartları dava dışı …’a teslim ettiğine dair savunmasını ispat edemediğinden bahisle davanın kabulüne karar verilmiş ise de; yukarıda yer verilen deliller ışığında dava dışı …’ın davacı şirketin çalışanı olduğu, şirket adına kart teslim ettiği ve iade aldığı, tahsilat yaptığı, şirket adına basılı olan sipariş formunu teslim alan olarak imzaladığı ve bu formda iade edilen tutarın 47.395 TL olarak gösterildiği, davacının bu forma delil olarak dayandığı ve icra takibini bu formu esas alarak başlattığını beyan ettiği, buna göre iade faturasına konu ürünlerin davacıya iade edilmiş olduğu ve bu tutarın cari hesaptan indirilmesi ile davalının borçlu değil alacaklı olduğunun anlaşılması karşısında davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. Bu sebeplerle davalının istinaf başvurusu haklıdır. Sonuç olarak davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/09/2020 tarih ve 2016/470 Esas – 2020/396 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; Davanın REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL karar harcının, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 200,06 TL harçtan mahsubu ile bakiye 119,36 TL harcın talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediği anlaşılmakla; bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 9.200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 282,87 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 8-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 10-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 08/12/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.