Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1770 E. 2023/426 K. 14.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1770
KARAR NO: 2023/426
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 27/02/2020
DOSYA NUMARASI: 2014/617 Esas – 2020/216 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/03/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davalı … tarafından 06.08.2010 tarihinde kurulduğunu vc 10.08.2010 yılında tescil ve ilan edildiğini, şirketin %90 amir hissesinin …’ye %10 hissesinin ise davalı …’a ait olduğunu, şirketin Bulgaristan da kurulu yabancı bir şirket olduğunu, kurulan şirketin tüm masraflarının ve sermayesinin müvekkili şirket tarafından karşılandığını, ana sözleşmeyle …’ın şirketi tek başına yönetim ve temsile yetkili olduğunu, 10/09/2012 tarihinde şirketi temsil ve yetkisinin kaldırıldığını bile bile şirket hesaplarından 14/09/2012 tarihine kadar, yeni yetkilinin haberi olana kadar şahsi hesaplarına, şirketle hiçbir ticari ilişkisi olmayan yakın tanıdıklarına, şirket eski avukatının hesabına eft ve havaleler yaparak şirket hesaplarını sıfırladığını, buna ilişkin olarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına 2012/67424 hazırlık dosyası ile suç duyurusunda bulunulduğunu, soruşturmanın devam ettiğini, davalı …’ın şirkette tek başına temsil yetkisini kötüye kullanmak suretiyle “Özen ve bağlılık yükümlüğü ve rekabet yasağını” ihlal ettiğini, şirket hesaplarından yatırım sermayesi ve lojistik bedelleri adı altında şahsi hesaplarına para aktardığını, ortaklar kurulu tarafından ortak yetkililere maaş ödemesi yönünde alınmış bir karar olmamasına rağmen yüksek miktarlarda şirket hesaplanırdan para çektiği ve şirketi zarara uğrattığını, …’ın 09/08/2012 tarihinde müvekkili şirket hesaplarından kendi hesabına … şirketin zaruri ödemeleri” adı altında, 54.000,00 TL, 02/08/2012 tarihinde … Temmuz 2012 Maaş ödemeleri adı altında 30.471,81 TL. 11.09.2012 tarihinde (Şirketi temsil vc yetkisinden men edildiğini öğrendiği tarihten sonra) 123 000,00 TL “… 4 aylık ücret Memesi ” adı altında 04.09.2012 tarihinde “… Ağustos 2012 maaş ödemesi adı altında havale ve eft yaptığını, şirket çalışanı …, …, …din de şirketin … şifrelerini müvekkili şirket yetkililerine davalı …’ın talimatı doğrultusunda vermediklerini, davalı …’ın, kızı …’a 11.09.2012 tarihinde 26.265,00 TL … 4 aylık ücret ödemesi” adı altında ödeme yaptığını ve …’m davalı …’ın şirkette temsil ve ilzamdan men edildiğini bilmesine rağmen havaleyi kabul ederek haksız kazanç elde ettiğini, şüphelilerden … hesabına müvekkili şirket hesabından 11/09/2012 tarihinde … tarafından 6.264,00 TL havale yapıldığını, şüphelilerden …’un şirket çalışanı olmamasına rağmen; müvekkili şirket hesabından 11.09.2012 tarihinde … tarafından … hesabına 6.920,00 TL havale yapıldığını, …’ in, şirket çalışanı ve …’ın erkek arkadaşı olduğunu, müvekkili şirket hesabından 11.09.2012 tarihinde … tarafından hesabına 26.265,00 TL havale yapıldığını, …’ın şirket çalışanı ve çaycı olduğunu, müvekkili şirket hesabından 11.09.2012 tarihinde … tarafından hesabına 4. 800,00 TL havale yapıldığını, avukat …’in, şirketi herhangi bir davada temsil etmemesine rağmen müvekkili şirket hesabından 10.09.2012 tarihinde … tarafından hesabına 43.110,00 TL, 11.09.2012 tarihinde “hukuki danışmanlık ve masraflar adı altında 25.000,00 TL eft yapıldığını, …’nun şirket çalışanı ve şirket muhasebecisi olduğunu, 11.09.2012 tariihinde müvekkili şirket hesabından … tarafından … hesabına 13.334,00 TL havale yapıldığını, 11.09.2012 tarihinde şirket muhasebecisi tarafından müvekkili şirket kayıtlarında yapılan usulsüzlükleri örtmek adına, şirkete ait muhasebe kayıt ve evrakları, muhasebenin tutulduğu bilgisayarlara şirket yetkililerinin rızası dışında şirket merkezinden bilinmeyen bir yere getirdiğini, … adlı şahsa; … tarafından yetkilerinin alınmasından sonra danışmanlık ve organizasyon” bedeli adı altında 13.09.2012 tarihinde 154. 000,00 TL ve 12.09.2012 tarihinde 278.000,00 TL olmak üzere toplam 432. 000,(X) TL, … İBAN notu hesabına ödeme yapıldığını, müvekkili şirketin hesabından herhangi bir ticari bağlantısı olmayan … Ticaret’e 11.09.012 tarihinde “‘ölçüm istasyonu ” adı altında 21.40,00 TL EFT yapıldığını, …’ın 02.08.2012-13.09.2012 tarihleri arasında müvekkili şirket hesabından 2.000.000,00 TL’yi haksız kazanç elde etmek maksadı ile … Bankası Yeşilköy Şubesi … nolu hesaptan başkalarının hesabına gönderdiğini, müvekkili şirketin herhangi bir enerji üretim santral yapımı gibi faaliyeti olmadığını, tedarik ettiği enerjiyi … vasıtasıyla sisteme sattığını, alınmış yatırım karan bulunmadığım, buna rağmen … Bankası Avrupa Kurumsal Şubesi … Nolu İBAN hesabından 22.06.2012-18.07.2012 tarihleri arasında davalı … hesabına ’enerji santrali yatırım danışmanlığı” açıklaması ile toplam 603.000,00 TL, …’ın eşi davalı … hesabına 25.06.2012-18.07.2012 tarihleri arasında ‘”enerji altyapı çalışmaları” adı altında toplam 529.000,00 TL olmak üzere toplam 1.132 000 -TL davalı … tarafından gönderildiğini belirterek, fazlaya ilişkin talep haklan saklı kalmak kaydıyla müvekkili şirketin uğradığı maddi zarara ve kazanç kaybına karşılık şimdilik davalılardan toplam 673.000,00 TL’nin fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … cevap dilekçesinde özetle; kendisinin 01.01.2012 tarihinden beri davacı şirketle akdedilmiş Satış Danışmanlık Sözleşmesi çerçevesinde şirketle çalıştığını, şirket cirosu üzerinden pay aldığını, şirket yetkili …’ın kendisinin mağdur olmaması amacıyla 12.09.2012 ve 13.09.2012 tarihlerinde hesabına davacı şirket hesabından hak ettiği ücret tutarının gönderildiğini, …’ın şirket yetkisinin usulsüz kararla kaldırıldığını, Türkiye Ticaret sicil gazetesinde 13.09.2012 de yayınlandığını, üçüncü kişi olarak bu karardan haberi olmasının beklenemeyeceğini belirterek davanın reddini istemiştir. Davalı … Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; 11.09.2012 tarihinde davacı şirket hesabından müvekkili şirket hesabına gönderilen ödemenin, müvekkili şirket tarafından 28.09.2012 tarihinde davanın açılmasından 20 gün önce davacı şirket hesabına iade edildiğini, dava tarihi itibarı ile davacı şirketin, müvekkili şirketten herhangi bir hak ve alacağı bulunmadığını, şirketin davacı şirket de dahil olmak üzere, dava dilekçesinde yer alan diğer davalılarla herhangi bir ilişkisi ve ilgisi bulunmadığını, yapı inşaat ve gıda alanlarında faaliyet gösterdiğini, şirketin … Üretim A.Ş’ye satma konusunda Güneş ölçüm istasyonunu (montaj dahil bedelle) 21.440,00 TL üzerinden söz konusu şirket ile anlaşıldığını, anlaşmaya müteakip güneş ölçüm istasyonunu … A Ş ’ye teslim etliğini ve montaj işlemlerine başlandığını, ancak müvekkili şirket yetkilisi taralından hesapları 28/09/2012 tarihinde incelendiğinde, söz konusu ödemenin … Satış İth.ve İhr. Ltd. Şti adlı şirket tarafından yapıldığının anlaşıldığını ve söz konusu paranın aynı gün iade edildiğini, dava dilekçesinin tebliğ edildiği 10/07/2013 tarihine kadar davalılar arasındaki uyuşmazlıktan bilgisi olmadığı parayı iade etme sebebinin ise adına fatura tanzim ettiği firma ile parayı gönderen firmanın farklı olmasının istememesinden kaynaklandığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; …’nun şirkette 2011 Ekim ayından itibaren Ankara Bölgesinden sorumlu satış temsilcisi olarak görev yaptığını, bunun SGK kayıtlarından görülebileceğini, davacı şirket yetkilisi… tarafından tebliğ edilen 01.11.2011 tarihli yazıda performansların değerlendirilerek uygun görülen primlerin taraflarına ödeneceğinin bildirildiğini, şirket hesaplarından şahsi hesabına gönderilen 6.264.-TL’ nin prim alacağı olduğunu, ayrıca o dönemde …’ın yetkisi alınmış olsa da, hangi gün alındığını kendisinin bilmesinin mümkün olmadığını, …’ın yetki ve görevi ile ilgili davanın Bakırköy 10.Asliye Ticaret Mahkemesinde 2012/73 no’lu dosyada görülmekte olduğunu ve henüz sonuçlanmadığı için yetki ve yetkisizlikten bahsedilmeyeceği ve davanın sonucunun beklenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalılar …, … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilleri Serdar ve …’ın Almanya da ikamet ettiklerini, …’ın Elektrik -Elektronik mühendisi olduğunu, Almanya da yüksek lisans yaptığını, 2013 yılında master eğitimini tamamladığını, davaca şirkete uzman olduğu konuda danışmanlık hizmeti verdiğini, yetkili ve sorumlu şirket temsilcisi … tarafından … hesabına gönderilen 529.000,00 TL ve … hesabına gönderilen 603.000,00 TL’nin (ortaklar arasında ihtilaf çıktığı için) müvekkilleri, tarafından … hesabına, … tarafından 22.06.2012-13.07.2012 tarihleri arasında 604.000-TL olarak ve … tarafından … hesabına 26 06.2012-20.07.2012 tarihleri arasında toplam 529.600,00 TL olarak iade edildiği ve … tarafından da şirket hesaplarına yatırıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin şirketin kuruluşundan Eylül 2012 ortalarına kadar olan zaman diliminde şirketi eneıji piyasasında haklı ve saygın bir konuma getirdiğini, şirketin elektrik cneıjisini sadece hakim ortak Bulgar şirketinden aldığı ve sisteme sattığı iddiasının yerinde olmadığını, dönemsel olarak, Yunanistan devlet şirketi PPC. iç piyasadaki elektrik üreticilerinden de elektrik alımı gerçekleştirdiğini, müvekkili …’a temsil ve ilzam yetkisinin alındığına dair herhangi bir tebliğ gerçekleşmediğini, müvekkili …’a ödenen maaşlarının Ortaklar Kurulu kararı ile gerçekleştirildiğini, bu karara istinaden %90 paya sahip …’a da ödeme yapıldığını, … Ltd. Şti’nin kuruluşunun, hakim ortak … şirket temsilcisi …’un bilgisi, izni ve muvaffakati doğrultusunda gerçekleştiğini, şirketin faaliyet alanının farklı olduğunu, haksız rekabetin söz konusu olmadığını, Eylül 2012 tarihinde şirket merkezinin isimleri sonradan öğrenilen bir kısım kişiler tarafından basıldığını, fiilen şirkete el koyma girişiminde bulunulduğunu, Savcılığa yapılan suç duyurusunun, savcılık makamınca Kavuşturmaya Yer olmadığına dair Karar ittihaz olunduğunu, müvekkili … tarafından gerçekleştirilen ödemelerin, davacı şirketin alacaklılarına olan borçlarının tasfiyesi ile çalışanların hak edişlerinden ibaret olduğunu, müvekkili …ın davacı şirket ile ilgili tüm işlem ve eylemlerden hakim ortak Bulgar şirketi temsilcisi …’u bilgilendirdiğini, müvekkili …’ın davacı şirkette 31.08.2012 tarihinde yapılan genel kurul ile şirketi temsil ve ilzamdan men edildiğini, 10.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/71 Esasına kayıtlı dava dosyasının bekletici sorun olarak ele alınmasına, davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin 01.09.2010 tarihinden itibaren Genel Koordinatör olarak görev yaptığını 17.09.2012 tarihinde iş akdinin haksız ve geçersiz olarak fesh edildiğini, yapılan ödemelerin maaş ve prim ödemeleri olduğunu, davanın reddini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin 11/05/2011 tarihinden itibaren ticaret ve yük tevzii departmanında Enerji Ticaret Müdürü olarak çalışmakta olduğunu, aldığı en son net maaşın 5.500.00 TL olduğunu Müvekkilin Hacettepe Üniversitesi. Nükleer Enerji bölümü mezunu olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.Davalı … vekili cevap dilekçesinde;müvekkilinin 01/11/ 2011 tarihinden itibaren ticaret ve yük tevzii departmanında Enerji Ticaret Uzmanı olarak çalışmakta okluğunu, aldığı en son net maaşın 1.500.00 TL olduğunu, müvekkilinin Hacettepe Üniversitesi, Nükleer Enerji bölümünden 2010 yılında mezunu olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin 17.04.2012 tarihinden itibaren muhasebeci olarak çalışmakta olduğunu, aldığı en son net maaşın 3.000.00TL olduğu, müvekkiliniır mali müşavirlik sertifikasının bulunduğunu belirterek davanın reddini istemiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin 15/08/2011 tarihinden itibaren yardımcı personel olarak çalışmakta olduğunu, müvekkilline yapılan ödemelerin prim ve hakkediş bedellerinden kaynaklandığım, davacı Şirketle müvekkilleri arasında akdedilen sözleşmelerden durumun tetkik edilebileceğini, hak edişlerine ilişkin iade talebine ticari avans faizi işletilmesi isteminin hukuka aykırı olduğunu, müvekkillerinin çalışmasının 14.09.2012 tarihinden itibaren davacı şirket tarafından engellendiğini, 17.09.2012 tarihinde şirkete girmelerinin engellendiği ve iş akitlerinin haksız ve geçersiz olarak feshedildiğini belirterek davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/02/2020 tarih ve 2014/617 Esas – 2020/216 Karar sayılı kararı ile; “….Limited şirket müdürlerinin hukuki sorumluluğunun kusura dayalı bir sorumluluk olduğu, hem TTK m. 553/1 de hem de 557 de açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle yükümlülüğün ihlâlinde kusur olmadan müdürlerin sorumlu tutulması mümkün değildir. Hatta şirketin zarar etmiş olması veya beklenen gelişmeyi göstermemesi müdürleri sorumlu tutmak için yeterli değildir. Buna karşılık müdür kendisine kanun ve esas sözleşmenin yüklediği görevlerden birisini kusurlu olarak yerine getirmeyerek bir zarara neden olmuşsa, sorumlu olacaktır. TTK m. 553/1, 6762 sayılı TTK m. 336 ve İsviçre BK m. 754 den farklı olarak, “kasten veya ihmal” kavramı yerine, kusur kavramını kullanmıştır. Bu çerçevede zararın kasıt veya ihmalle gerçekleşmiş olması, müdürlerin sorumluluğuna gidilmesi açısından önem taşımayacaktır. Kusur oranı hükmedilecek tazminatın belirlenmesinde dikkate alınacaktır. Dosyada mübrez delillerin incelenmesi ve bilirkişilerce yapılan incelemeler neticesinde; Öncelikli olarak tartışılması gereken husus Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1056 Esas sayılı dosyasında …’ın temsil yetkisinin kaldırılması ile şirkete yeni temsilci atanmasına karar verilen olağanüstü ortaklar genel kurul kararının iptaline ilişkin hükmün geriye dönük olarak hüküm doğurup doğurmayacağıdır. Genel kurul kararlarının iptalinin etkisine ilişkin TK m. 450, iptal hükmünün hangi andan itibaren etki yarattığı konusunda açık hüküm içermemektedir. Bununla birlikte öğretide ağırlıklı olarak kabul edilen görüş, iptal hükmünün genel kurul kararının alındığı tarihten itibaren geçerli olacak şekilde geriye etkili olarak (ex tunc) etki yaratacağıdır (Erdoğan Moroğlu, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul, s. 317; Kırca (Şehirali Çelik/Manavgat), Anonim Şirketler Hukuku, Cilt 2/2, Ankara, s. 256). Bununla birlikte, Türk hukukunda HMK m. 108/3 hükmünün de dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre, “kanunlarda aksi belirtilmedikçe, inşaî hükümler, geçmişe etkili değildir”. Bu noktada bir kanun boşluğu olduğundan, 6762 sayılı eTK dönemindeki uygulamanın sürdürülerek iptal kararlarının geçmişe etkili olarak yürütülmesi gerektiği, usule ilişkin HMK hükmünün maddi hukuka etki etmemesi gerektiği baskın olarak kabul edilmektedir. Yargıtay’ın da yeni TK dönemindeki uygulaması, 6762 sayılı kanun dönemi ile aynıdır. Buna göre; 6102 sayılı TTK m. 450 maddesi gereğince genel kurul kararının iptaline ilişkin kesin hüküm geçmişse etkilidir. (bkz. Yargıtay 11. HD E. 2017/2470, K. 2018/7739 sayılı 10.12.2018 tarihli kararı) Somut olayda, bu anlamda … tarafından davalıların hesabına gönderme hususunda kendisine tanınan temsil yetkisinin sınırını aştığı söylenemez, ancak bu noktada yapılan ödemelerin içeriğinin denetlenmesi ve yönetici sorumluluğu koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekmiştir. Zira bilindiği üzere yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen şirket yöneticileri bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. TTK m. 626 hükmü uyarınca müdürler, görevlerini yerine getirirken şirket menfaatinin gerektirdiği tüm özeni göstermek zorundadırlar. Kanun, maddede özen yükümlülüğünü öngörmekle beraber bu özenin sınırlarını somut olarak çizmemiş, soyut bir çerçeve oluşturmakla yetinmiştir. Madde gerekçesinde ise, özen kavramının iş ve işlemlerde gösterilmesi gereken dikkati, ciddiyeti ifade ettiği, borçlara ve etiğe uygunluk denetimi yapılması gibi hususların da özen kavramına dahil olduğu sayılmıştır. Burada bahsedilen özenin objektif olduğu yani ortalama bir yöneticiden beklenebilecek özen olduğu kuşkusuzdur. Bu çerçevede, şirketi dış temsile yetki olan müdürün bu yetkisini kullanırken her zaman özenli olması, bir başka deyişle yapılan temsil işlemlerinin belgelenebilir ve açıklanabilir olması gerekir. Kayıt düzenine uymayan işlemlerin her ne kadar temsil yetkisi içinde mütalaa edilmeleri mümkün olsa da, özenli olmadıkları ortadadır. Yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde, … tarafından davalı …’ın itiraza konu 237.943,63 TL kendi hesabına yaptığı ödemelerin amacına ilişkin dosyada mübrez tüm belgeler kapsamında herhangi bir delil yer almadığından, bu ödemeler bakımından davacının talebi ile sınırlı kalarak …’dan olan 200.000 TL talebin kabulü gerekmiştir. Yine davalılardan …’a yapılan 432.000,00 TL muvazaalı ödemelerin iadesinin davacı şirkete değil, diğer davalı …’a yapıldığı, buna istinaden yanlış ödemenin iadesine ilişkin yükümlülüğün yerine getirilmemiş olduğu kanaatine varılmış, davalılardan … ve …’a müştereken ve müteselsilen yöneltilen talebin 150.000 TL olan talep ile bağlı kalınarak kabulü gerekmiştir. Bu iki davalı dışında davacı şirketin çalışanı olan davalılar …, …, …, …, …, … ve …’a yapılan 4 aylık maaş ödeme rakamlarının SGK kayıtlarında yer alan SGK prim matrahları ile uyumlu olduğu, çelişkili bir husus tespit edilemediği, davalılardan Av. …’e ve Av. …’ya muhtelif zamanlarda yapılan avans ödemelerinin makul ve dosyada mübrez makbuzlar ile uyumlu olduğu, davacı şirketin hesabından, davalı … Sanayi Ticaret 11/09/2012 tarihinde “ölçüm istasyonu” adı altında 21.440 TL yapılan ödemenin … İth. Ve İhr. Ltd.Şti.adlı şirketi hesabına iade edildiği, …, …’ın hesabına gönderilen 1.132.000,00 TL’nin …’ın şahsi hesabına iade edilmekle birlikte … tarafından şirket hesabına iade edildiği görülmüş, bu nedenle bu davalılara ilişkin taleplerin reddi gerekmiştir. Her ne kadar … dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmiş ise de, bu kişiye ilişkin dava dilekçesinde herhangi bir talep yer almadığından, bu davalı bakımından karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir. Tüm bu nedenlerle; davanın kısmen kabul kısmen reddi ile; davacının dava dilekçesinde yer alan 2 numaralı talebinin taleple bağlı kalınarak kabulü ile, talep konusu 200.000 TL’nin 13.09.2012 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı …’dan tahsili ile davacı şirkete verilmesine, davacının dava dilekçesinde yer alan 4 numaralı talebinin taleple bağlı kalınarak kabulü ile, talep konusu 150.000 TL’nin 13.09.2012 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesine, davanın … Tic. Ltd. Şti., …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … San. Tic. Ltd. Şti. yönünden reddine; … hakkında usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığından, bu davalıya yönelik talepler bakımından karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile; A) Davacının dava dilekçesinde yer alan 2 numaralı talebinin taleple bağlı kalınarak kabulü ile, talep konusu 200.000 TL’nin 13.09.2012 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı …’dan tahsili ile davacı şirkete verilmesine, B) Davacının dava dilekçesinde yer alan 4 numaralı talebinin taleple bağlı kalınarak kabulü ile, talep konusu 150.000 TL’nin 13.09.2012 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesine, C) Davanın … Tic. Ltd. Şti., …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … San. Tic. Ltd. Şti. yönünden REDDİNE; D) … hakkında usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığından, bu davalıya yönelik talepler bakımından KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA; … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
A) DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; Davalılardan …’ın “münferiden” imza yetkilisi “şirket müdürü” sıfatıyla uyuşmazlığa konu edilen iş ve işlemleri (başta kendisine ve akrabalarına olmak üzere 3. kişi ve kuruluşlara yaptığı para transferleri vb.) gerçekleştirerek davacı şirketin içini boşalttığını ve davacı şirketi telafisi mümkün olmayan zararlara uğrattığını, diğer davalıların da gerçekleştirilen tüm bu iş ve işlemlere göz yumduklarını ve haksız ve hukuka aykırı şekilde kazanç elde ettiklerini, Davalılardan …’ın, müvekkili şirket kurucu pay sahiplerinden biri olup, kendisine verilen yetikleri hukuka aykırı bir şekilde kötüye kullandığını, müvekkili şirketin “… İthalat ve İhracaat Ltd. Şti.”, “…” ile davalılardan “…” tarafından 06.08.2010 tarihinde kurulduğunu ve 10.08.2010 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde tescil ve ilan edildiğini, şirket paylarının % 90’ı’nın …’ye, % 10’unun ise davalı …’a ait olduğunu, …’nin elektrik enerjisini Bulgaristan’dan tedarik ettiğini ve davalı ile birlikte kurduğu müvekkili şirket vasıtası ile devlete bu elektrik enerjisinin satışını yaptığını, Şirket ana sözleşmesi ile davalı …’a tek başına yönetim ve temsil yetkisi verildiğini, TTK madde 628 fıkra 1’de düzenlenen bu yetkiye dayanarak da, müvekkili şirketin diğer yetkilisinin Bulgaristan’da olmasından dolayı şirketin faaliyetlerinin 10.09.2012 tarihine kadar davalı … tarafından yürütüldüğünü, davalı …’ın kendisine verilen şirketi temsil ve yönetim yetkisi kaldırıldığını bile bile 14.09.2012 tarihine kadar şirket hesaplarından doğrudan kendisi ve akrabalarının banka hesaplarına ve şirketle herhangi bir ilişkisi olmayan tanıdıklarına ve eski şirket avukatına EFT ve havale yaparak şirket hesaplarının diğer deyişle şirketin kasasını – içini boşalttığını, bu şekilde müvekkili şirketi kasti olarak çok büyük zarara uğrattığını, davalı …’ın hukuka aykırı hareket ederek, müvekkili şirket hesaplarından yatırım sermayesi ve lojistik bedelleri, herhangi bir genel kurul kararı olmaksızın maaş ve prim ödentisi adı altında oldukça yüksek miktarlarda paralar aktarmak suretiyle müvekkili şirketi büyük zarara uğrattığını, Davalı tarafın temsil ve ilzama ilişkin yetkilerini kendisine bahşedilen görevi kötüye kullanması neticesinde müvekkili şirket tarafından 31.08.2012 tarihinde Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı yapılarak davalı …’ın şirketi temsil ve yönetim yetkisinin kaldırılması ve ortaklıktan çıkarılması için dava açılması konusunda karar aldığını, aynı zamanda bu genel kurulda alınan karar ve 07.09.2012 tarihinde alınan onay ile … ve …’ın yetkili kılındığını ve Ticaret Sicil’inde bu kararın tescil edildiğini, müvekkili şirketin yeni yetkililerinin yeni durumu başta davalı …’a olmak üzere diğer çalışanlarına da tebliğ etmek için 10.09.2012 tarihinde şirkete gittiklerinde, davalı … ve avukat … şirket nezdinde toplantı yapmakta olduklarından başta ikisi olmak üzere diğer davalıların da yeni durumdan haberdar olduklarını, ayrıca, dava dilekçesi 8 nolu ekinde yer alan karakol ifade ve tutanaklarından da anlaşılacağı üzere davalıların şirketin yeni temsilcilerinin üzerine yürüdüklerini, hakaret ettiklerini ve dövmeye teşebbüs ettiklerini, Davalı …’ın, müvekkili şirket hesabından kendi veya diğer davalılar hesabına yaptığı EFT ve havalelerin büyük bir kısmını 10.09.2012 tarihinden yani müvekkil şirketi temsil ve ilzamdan men edildiğini öğrendiği tarihten sonra gerçekleştirdiğini, davalı …’ın 02.08.2012 ile 11.09.2012 tarihleri arasında ‘’ikramiye ve ücret alacağı‘’ adı altında toplam 417.949.69 TL havale yaptığını, ancak, TTK’nın emredici düzenlemeleri uyarınca …’ın ortada herhangi bir genel kurul kararı olmaksızın müvekkili şirketten maaş alabilmesinin mümkün olmadığını, Davalı … başta olmak üzere …, … ve diğer davalıların, …’ın genel kurul kararı üzerine yetkisinin kaldırıldığını bildikleri halde şirket merkezine giderek şirketin tüm bilgisayarlarını, kasasını, nakit paralarını, veri tabanlarını, şirketin ticari defter ve kayıtları ile muhasebe kayıt ve evraklarını müvekkili şirket merkezinden çalarak götürdüklerini, bu hususun dava dilekçesi ekinde yer verilen İstanbul … Noterliği’nin 11.09.2012 tarih … yevmiye nolu tespit tutanağı ile tespit ettirildiğini, bu kişilere daha sonradan ulaşılmaya çalışılmasına rağmen ulaşılamadığını ve müvekkil şirket çalışanlarından …, …, …’in şirketin … şifrelerini gerçekleştirdikleri usulsüz işlemlerin tespit edilememesi için davalı …’ın talimatına uyarak yetkililere vermediklerini, Mahkemece, dosyada mevcut aynı heyet tarafından hazırlanan kök ve ek Bilirkişi Raporunun belli kısımlarına dayanılarak kararda 1 numaralı davalı … ile 5 numaralı …’a yöneltilen talepler hariç diğer tüm taleplerinin reddine karar verildiğini, Davalılardan … hakkında verilen karara yönelik olarak; … tarafından söz konusu 237.943,63-TL’nin … hesabından kendi şahsi hesabına tamamen şirketi zarara uğratmak ve kendisini zenginleştirme saikiyle gönderildiğini, ancak, dosyada mübrez bilirkişi raporunda …’ın davacı şirket …’nin … Bankası Güneşli Şubesi ticari hesaplarından 1.485.000,00-TL çektiği, kendisi tarafından da birtakım meblağların … hesaplarına yapıldığı hususlarının belirtildiğini, şirket kayıtları çalındığı için mahkemeye sunulamadığını ve fakat dava dosyasında mübrez 29.01.2013 tarihli “Özel Amaçlı S.M.M.M. Tasdik Raporu”nda bu durumun; “Ortak …’ın cari hesabı ayrıntılı olarak incelenmiş olup, inceleme sonucunda 31.08.2012 tarihi itibariyle borç bakiyesinin 632.848,93-TL olduğu tespit edilmiştir.” şeklinde belirtildiğini, bu sebeple, ilgili tüm bankalara yeniden müzekkere yazdırılarak elde edilecek veriler ve 29.01.2013 tarihli S.M.M.M. tasdik raporu değerlendirmeye alınarak oluşturulacak yeni bilirkişi incelemesi sonucunda …’ın müvekkili şirkete olan gerçek borç durumunun ortaya çıkacağını, Davalılardan … hakkında verilen karara yönelik olarak; Mahkemece bu davalı açısından haklılıklarını ortaya koyacak şekilde karar verildiğini, söz konusu 432.000,00-TL’nin …’ın davacı şirkete karşı olan borcu olarak kabul edildiğini, ancak …’ın da ilgili ödemeyi şirkete değil de …’a yapmakla davacı şirkete karşı olan iade yükümlülüğünü yerine getirmediğinin belirtildiğini, mahkemenin bu kararının onanmasını talep ettiklerini, Davalılardan … ve … hakkında verilen karara yönelik olarak; Mahkeme tarafından verilen kararda “…, …’ın hesabına gönderilen 1.132.000,00-TL’nin …’ın şahsi hesabına iade edilmekle birlikte, … tarafından şirket hesabına iade edildiği görülmüştür bu nedenle bu davalılar açısından davanın reddi gerekmiştir.” ifadelerine yer verildiğini, Ancak, hem 22.04.2019 hem de 05.12.2019 tarihli bilirkişi raporlarında, davalılar … ve … hesaplarına diğer davalı … tarafından davacı şirket hesabından çeşitli tarihlerde toplam 1.132.000,00-TL ödeme yapıldığının görüldüğü ve … ve … tarafından da işbu ödemelerin yanlışlıkla yapıldığını bu sebeple de bu meblağın şirkete değil de … hesabına iade edildiği hususlarının tespit edildiğini, Yani …’ın, hukuki bir geçerliliği olmaksızın … ve …’a şirket hesaplarından 1.132.000,00-TL ödeme yaptığını, akabinde de bu ödemelerin … ve … tarafından ödemeyi yapan davacı şirkete değil şirket müdürü sıfatı sona eren … hesabına iade edilmiş olduğunu, bu iş ve işlemlerin inanılması güç kurgu sonucunda …’ın, şirketten hesabına 1.132.000,00-TL geçirmiş olduğunu, söz konusu durumun da bilirkişiler tarafından tespit edildiğini ve 1.132.000,00-TL’nin, …’ın davacı şirkete karşı olan borcu olarak ele alındığını, ancak … ve …’ın da ilgili ödemeyi şirkete değil de …’a yapmakla davacı şirkete karşı olan iade yükümlülüğünü yerine getirmediğinin belirtildiğini, hal böyle iken ve bilirkişi raporunda da teknik inceleme sonucu tespit edilmişken mahkemenin neden bu alacağı görmezden geldiğinin anlaşılamadığını, Dosyada mübrez banka dekontları incelendiğinde de görüleceği üzere 1.132.000,00-TL’nin, … tarafından davacı şirkete iade edilmediğini, bu sebeple ilgili davalılar ve … açısından verilen kararın ortadan kaldırılarak söz konusu meblağın …, … ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesini talep ettiklerini, Davalılardan … hakkında verilen karara yönelik olarak; Davalılardan …’a, davalı babası … tarafından davacı şirket hesaplarından 11.09.2012 tarihinde (…’a ve birtakım davalılara yapılan 4 aylık ücret ödemesi ile aynı gün) hangi aylara ait olduğu belli olmayan “4 aylık ücret ödemesi” açıklaması altında 26.265-TL gönderildiği hususunun bilirkişilerce tespit edildiğini, bu ödemelerin bilirkişilerce gerçekliği dahi ispat edilememiş birtakım ortaklar kurulu kararları esas alınarak … ve … adına borç olarak yazılmadığını, Bir an için ortaklar kurulu kararının gerçek olduğu düşünülse dahi …’ın kızı …’ın düzenli olarak maaş ödemeleri halihazırda kendisi tarafından yapıldığı halde hangi 4 aya ait olduğu belli olmayan 26.265-TL ödemenin kaynağının belirsiz olduğunu, Bunun yanı sıra, söz konusu 26.265-TL bedelli ödemenin mahkemece de tespit edildiği üzere …’ın şirketi temsil yetkisinin kalktığı tarih olan 31.08.2012 tarihinden sonraki bir tarihte yapılmış olduğunu, davalı …’ın müdürlük sıfatının ortadan kaldırılmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının 31.08.1012 tarihli olup, işbu kararın İstanbul Ticaret Sicili Memurluğu tarafından 07.09.2012 tarihinde tescil edildiğini ve anılan karar sonrasında Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde 13.09.2012 tarihinde ilan edildiğini, yani …’ın bu para transferini kendisinin … şirketindeki yetki ve görevi sona erdikten sonra yaptığını, …’ın ise bunu pek tabii bildiği halde ödemeyi kabul ettiğini, bu vesile ile haksız ve hukuka aykırı kazanç elde ettiğini, Mahkemece neden …’ın görev süresi bittiği halde aynı gün kendisi, kızı ve kızının erkek arkadaşı dahil birçok işçiye hukuki dayanağı olmaksızın 4’er aylık maaş ödemesi yapmasının normal karşılandığının anlaşılamadığını, davalılardan …’ın “şirket müdürü” sıfatıyla uyuşmazlığa konu edilen iş ve işlemleri (para transferleri vb.) gerçekleştirerek davacı şirketi zarara uğrattığını ve kötü niyetli olduğunu, diğer davalıların da gerçekleştirilen tüm bu iş ve işlemlere açıkça göz yumduklarını ve haksız ve hukuka aykırı şekilde kazanç elde ettiklerini, bu sebeple … ve … açısından verilen kararın ortadan kaldırılarak söz konusu meblağın … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesini talep ettiklerini, Davalılardan … hakkında verilen karara yönelik olarak; Davalı …’e, davalı … tarafından davacı şirket hesaplarından 11.09.2012 tarihinde (…’a ve birtakım davalılara yapılan 4 aylık ücret ödemesi ile aynı gün) hangi aylara ait olduğu belli olmayan “4 aylık ücret ödemesi” açıklaması altında 26.265-TL gönderildiği hususunun bilirkişilerce tespit edildiğini, bu ödemelerin bilirkişilerce gerçekliği dahi ispat edilememiş bir takım ortaklar kurulu kararları esas alınarak davacıya bağlı işçi olup olmadığı dahi belli olmayan … ve … adına borç olarak yazılmadığını, bir an için ortaklar kurulu kararının gerçek olduğu düşünülse dahi …’ın …’in düzenli olarak maaş ödemelerinin halihazırda kendisi tarafından yapıldığı halde hangi 4 aya ait olduğu belli olmayan 26.265-TL ödemenin bilirkişilerce hiç incelemeye alınmamasının kabul edilemez olduğunu, bunun yanı sıra, söz konusu 26.265-TL bedelli ödemenin …’ın şirketi temsil yetkisinin kalktığı tarih olan 31.08.2012 tarihinden sonraki bir tarihte yapıldığını, davalı …’ın “müdürlük sıfatının ortadan kaldırılmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının” “31.08.1012” tarihli olup, işbu kararın İstanbul Ticaret Sicili Memurluğu tarafından 07.09.2012 tarihinde “tescil edildiğini” ve anılan kararın sonrasında Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde “13.09.2012” tarihinde “ilan edildiğini, yani, …’ın bu para transferini kendisinin … şirketindeki yetki ve görevi sona erdikten sonra yaptığını, …’in ise bunu pek tabii bildiği halde ödemeyi kabul ettiğini, bu vesile ile haksız ve hukuka aykırı kazanç elde ettiğini, sonuç olarak … ve … açısından verilen kararın ortadan kaldırılarak söz konusu meblağın … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesini talep ettiklerini, Davalılardan … hakkında verilen karara yönelik olarak; Davalılardan …’na davalı … tarafından davacı şirket hesaplarından 11.09.2012 tarihinde (…’a ve birtakım davalılara yapılan 4 aylık ücret ödemesi ile aynı gün) hangi aylara ait olduğu belli olmayan “4 aylık ücret ödemesi” açıklaması altında 13.334-TL gönderildiğinin bilirkişilerce tespit edildiğini, bu ödemeye dair bilirkişilerce “… tarafından imzalı yazıda 17.05.2012 tarihi itibariyle maaş ve hak edişlere ilaveten performansa bağlı prim ödemesi yapılacağının tebliğ edildiği görülmüştür. HER NE KADAR BU KİŞİNİN PRİM ALACAĞININ GERÇEKLİĞİ HUSUSUNDA BİR DELİL SUNULMASA DA bu kişiye yapılan 4 aylık ücret ödemesi ödeme uygun görülmüştür.” şeklinde yorum yapıldığını, söz konusu 13.334-TL ister prim ister 4 aylık ücret ödemesi olarak kabul edilsin her ne şekilde olursa olsun hukuki bir gerekçeye dayanmadığını, prim olarak kabul edilemeyeceği hususunun halihazırda dosyada mübrez bilirkişi raporunda da “prim alacağının gerçekliği konusunda delil sunulmamıştır” denilerek kabul edildiğini, ancak mahkemece ne aylık maaşı belirli olan ne de 4 aylık ücret alacağı olup olmadığı belirli olan bu kişiye ödenen 13.334-TL’nin 4 aylık ücret ödemesi olarak kabul edilebilir olduğu yönünde karar verdiğini, Bunun yanı sıra, söz konusu 13.334-TL bedelli ödemenin Mahkemece de tespit edildiği üzere …’ın şirketi temsil yetkisinin kalktığı tarih olan 31.08.2012 tarihinden sonraki bir tarihte yapılmış olduğunu, davalı …’ın “müdürlük sıfatının ortadan kaldırılmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının” “31.08.1012” tarihli olup, işbu kararın İstanbul Ticaret Sicili Memurluğunca 07.09.2012 tarihinde “tescil edildiğini” ve anılan kararın sonrasında Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde “13.09.2012” tarihinde ilan edildiğini, yani, …’ın bu para transferini kendisinin … şirketindeki yetki ve görevi sona erdikten sonra yaptığını, …’nun ise bunu pek tabii bildiği halde ödemeyi kabul ettiğini, bu vesile ile haksız ve hukuka aykırı kazanç elde ettiğini, sonuç olarak … ve … açısından verilen kararın ortadan kaldırılarak söz konusu meblağın … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesini talep ettiklerini, Davalılardan … hakkında verilen karara yönelik olarak; Davalılardan …’na davalı … tarafından davacı şirket hesaplarından 11.09.2012 tarihinde (…’a ve birtakım davalılara yapılan 4 aylık ücret ödemesi ile aynı gün) 6.264,00-TL gönderildiği hususunun dosyada mübrez bilirkişi raporunda tespit edildiğini, bunun yanısıra, söz konusu 6.264,00-TL bedelli ödemenin sabit olduğu üzere …’ın şirketi temsil yetkisinin kalktığı tarih olan 31.08.2012 tarihinden sonraki bir tarihte yapıldığını, davalı …’ın müdürlük sıfatının ortadan kaldırılmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının 31.08.1012 tarihli olup, işbu kararın İstanbul Ticaret Sicili Memurluğunca 07.09.2012 tarihinde tescil edildiğini ve anılan kararın sonrasında Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde 13.09.2012 tarihinde ilan edildiğini, yani, …’ın bu para transferini kendisinin … şirketindeki yetki ve görevi sona erdikten sonra yaptığını, …’nun ise bunu pek tabii bildiği halde ödemeyi kabul ettiğini, bu vesile ile haksız ve hukuka aykırı kazanç elde ettiğini, sonuç olarak … ve … açısından verilen kararın ortadan kaldırılarak söz konusu meblağın … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesini talep ettiklerini, Davalılardan … hakkında verilen karara yönelik olarak; Davalılardan …’a davalı … tarafından davacı şirket hesaplarından 11.09.2012 tarihinde (…’a ve birtakım davalılara yapılan 4 aylık ücret ödemesi ile aynı gün) 4.800,00-TL gönderildiği hususunun dosyada mübrez bilirkişi raporunda tespit edildiğini, bunun yanı sıra, söz konusu 4.800,00-TL bedelli ödemenin sabit olduğu üzere …’ın şirketi temsil yetkisinin kalktığı tarih olan 31.08.2012 tarihinden sonraki bir tarihte yapılmış olduğunu, davalı …’ın müdürlük sıfatının ortadan kaldırılmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının 31.08.1012 tarihli olup, işbu kararın İstanbul Ticaret Sicili Memurluğu tarafından 07.09.2012 tarihinde tescil edildiğini ve anılan kararın sonrasında Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde 13.09.2012 tarihinde ilan edildiğini, yani, …’ın bu para transferini kendisinin … şirketindeki yetki ve görevi sonar erdikten sonra yaptığını, …’ın ise bunu pek tabii bildiği halde ödemeyi kabul ettiğini, bu vesile ile haksız ve hukuka aykırı kazanç elde etmiş olduğunu, sonuç olarak … ve … açısından verilen kararın ortadan kaldırılarak söz konusu meblağın … ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesini talep ettiklerini, Davalılardan … ve … hakkında verilen karara yönelik olarak; Her ne kadar dosyaya sunulu bilgi ve belgelerden … ve …’a davacı şirket ile hiçbir ilişkileri olmaksızın dayanaksız ödemelerin yapılmış olduğu hususu sabit olsa da mahkeme tarafından bu yapılan ödemelerin makul olduğu yönünde karar verildiğini, yapılacak incelemede söz konusu ödemelerin tamamen haksız ve hukuka aykırı kazanç elde edilmek amacıyla yapıldığı hususunun açığa çıkacağını, sonuç olarak …, … ve … açısından verilen kararın ortadan kaldırılarak söz konusu meblağın bu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesini talep ettiklerini, Davalılardan Av. … ve Av. … hakkında verilen karara yönelik olarak; Dosyada bulunan dekontlar ve bilirkişi raporundaki tespitlerden de sabit olduğu üzere, Av. … hesabına … tarafından davacı şirket hesaplarından 10.09.2012 ve 11.09.2012 tarihlerinde (…’a ve birtakım davalılara yapılan 4 aylık ücret ödemesi ile aynı gün) toplam 68.110,00-TL ödeme yapıldığını, bununla birlikte dosyada mübrez Özel Amaçlı SMMM tasdik raporu içeriğinde yer alan alış faturaları listesinde Av. …’e ait defter ve kayıtlara intikal eden makbuz toplamının 165.367,33-TL olduğunun görüldüğünü ve kendisine önceki zamanlarda düzenli olarak avukatlık gideri açıklamasıyla 1.530,61-TL’lik makbuz karşılığı ödemeler yapıldığının tespit edildiği hususunun belirtildiğini, ayrıca Av. …’a da çeşitli zamanlarda avukatlık ve gider avansı adı altında çeşitli tutarlarda ödeme yapıldığının da görüldüğünün belirtildiğini, ancak hem Av. … hem de …’a fazla ödeme yapılıp yapılmadığının tespitinin cari hesaplar görülmeden yapılmasının mümkün olmadığının belirtildiğini, Davalı …’in, diğer davalı …’ın davacı şirketi temsil ve ilzamdan men edildiği 31.08.2012 tarihinden sonra kendisine gelen 43.110,00-TL’lik ödemeyi nasıl kabul edebildiğini anlayamadıklarını, dahası …’ın davacı şirketi temsil ve ilzamdan men edildiği tarihten yaklaşık 11 gün sonra “11.09.2012 tarihinde” kendisine yapmış olduğu 25.000,00-TL ödemenin … tarafından kabul edildiğini ve şirkete iade edilmediğini, işbu ödemenin sabit olduğu üzere …’ın şirketi temsil yetkisinin kalktığı tarih olan 31.08.2012 tarihinden sonraki bir tarihte yapılmış olduğunu, Davalı …’ın “müdürlük sıfatının ortadan kaldırılmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının” “31.08.2012” tarihli olup, işbu kararın İstanbul Ticaret Sicili Memurluğunca 07.09.2012 tarihinde “tescil edildiğini” ve anılan kararın sonrasında Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde “13.09.2012” tarihinde ilan edildiğini, …’in işbu ödemenin haksız ve hukuka aykırı olduğunu bildiği halde kabul ederek haksız kazanç elde etmiş olduğunu, Aynı şekilde davacı şirketi hiçbir şekilde temsil etmemesine rağmen Av. …’nun da, … tarafından davacı şirketi temsil ve ilzamdan men edildiği tarihten yaklaşık 11 gün sonra “11.09.2012 tarihinde” kendisine yapmış olduğu 78.000,00-TL’lik ödemeyi kabul ederek haksız ve hukuka aykırı kazanç elde etmiş olduğunu, işbu ödemenin de …’ın şirketi temsil yetkisinin kalktığı tarih olan 31.08.2012 tarihinden sonraki bir tarihte yapılmış olduğunu, Yalnızca ödemelerin yapıldığı tarihler dikkate alınsa dahi işbu ödemelerin şirkete iadesi gerektiğini, ancak mahkemece söz konusu davalı avukatlara yapılan ödemelerin makul görülmesi nedeniyle taleplerinin reddine dair karar verilmiş de olsa şirket kayıtlarına intikal etmeyen makbuz ya da faturalar dikkate alındığında işbu ödemelerin şirketi zarara uğratmak saikiyle yapıldığı, muvazaalı ödemelerle şirketin içinin boşaltıldığı ve anılan ödemelerin davalılardan müştereken tahsili gerektiği hususlarının açık olduğunu, sonuç olarak Av. … ve Av. … açısından verilen kararın ortadan kaldırılarak söz konusu meblağın … Av. … ve Av. …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesini talep ettiklerini, Davalılardan … Tic. Ltd. Şti. hakkında verilen karara yönelik olarak; Davalı …’ın, müvekkili bünyesinde ortaklığı ve temsil yetkisi devam etmekte iken kızı bir diğer davalı … ile birlikte aynı iş kolunda ve aynı amaçla faaliyet gösteren … Tic. Ltd. Şti’yi 18.04.2012 tarihinde kurduğunu ve faaliyete geçirdiğini, davalı …’ın, bu hareketi ile özen ve bağlılık yükümlülüğü ve rekabet yasağını açık bir biçimde ihlal ettiğini, bilindiği üzere TTK 626/2 fıkrasında; “Şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemiş veya diğer tüm ortaklar yazılı olarak izin vermemişse, müdürler şirketle rekabet oluşturan bir faaliyette bulunamazlar. Şirket sözleşmesi ortakların onayı yerine ortaklar genel kurulunun onay kararını öngörebilir.” hükmüne yer verildiğini, TTK’nın emredici düzenlemesine rağmen, davalı …’ın şirketini kurarken ortak olduğu müvekkili şirketten izin almadığını, ayrıca müvekkili şirket ana sözleşmesinde de ortakların aynı iş kolunda ve aynı amaçla faaliyet gösteren bir şirket kurabileceği veya ortak olabileceği hususunda herhangi bir hüküm de mevcut olmadığını, Müvekkili şirket … LTD. ŞTİ.’nin, Bulgaristan’dan elektrik enerjisini tedarik ederek devlete sattığını, müvekkili şirket bu satış işlemini devletin kurmuş olduğu sistem üzerinden gerçekleştirdiğinden ayrıca herhangi bir yatırım veya lojistik destek gerekmediğini, buna rağmen davalı …’ın dava dilekçesi 4 nolu ekinde yer verdikleri müvekkili şirketin hesabından yatırım sermayesi ve lojistik bedeli adı altında 1.485.000.00-TL çektiğini, anılan işbu bedelin haksız ve hukuka aykırı olarak kurulan şirkete sermaye olarak aktarıldığı kanaatinde olduklarını, davalı …’ın bununla da yetinmeyip, ayrıca yeni kurulan bu şirkete danışmanlık adı altında ödemeler yapılmasını sağlayarak davacı müvekkili şirketi büyük miktarlarda zarara uğrattığını, tüm bu açıklananların dosyaya sunulu belgelerden anlaşıldığını, buna rağmen mahkemece yeterli bilgi bulunmadığından değerlendirme yapılması mümkün değildir denildiğini, oysa her iki şirketin de iştigal konularının belirli olduğunu, …’ın her iki şirketteki konumunun da açık olduğunu, başkaca bir veriye gerek duyulmaksızın rekabet yasağına aykırılığın tespiti gerektiğini, Mahkeme tarafından “davanın kısmen kabulüne” ilişkin karar oluşturulurken, reddedilen kısımlar açısından dosyaya sunulan bilirkişi raporunun, özel amaçlı SMM raporu ile banka dekontlarının değerlendirilmediğini, salt bu nedenle dahi istinaf incelemesinde kararın reddedilen kısmına ilişkin yeniden ayrıntılı bir inceleme yapılması gerektiğini, mahkeme tarafından davanın reddedilen kısımlarının aslında müvekkili lehine kabul edilmesi gerektiği hususunun, dosyaya sunulan kök ve ek bilirkişi raporu, birtakım banka dekontları, SGK ve Bakırköy Vergi Dairesi Müdürlüğü ile 29.01.2013 tarihli “Özel Amaçlı S.M.M.M. Tasdik Raporu” içeriği ile sabit olduğunu, Yerleşik içtihat kararlarında, mahkeme tarafından dosyaya sunulan Özel Amaçlı S.M.M.M. Tasdik Raporlarının da davaya dayanak teşkil edecek şekilde incelenmesi gerektiği hususunun belirtildiğini, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin E. 2019/2947 ve K. 2019/10846 sayılı 16.5.2019 tarihli kararında da “Davalı … vekilinin yargılama aşamasında sunduğu itiraz dilekçesinde ileri sürdüğü ve ekinde ibraz ettiği uzman görüşünde belirtildiği üzere, bilirkişi raporunda belgesiz gider kaydı olarak tespit edilen bazı harcama kalemlerinin tevsik edici belgeleri tespit edilerek itirazen bildirilmesine karşın mahkemece dikkate alınmamıştır.” hükmü kurularak dosyaya taraflarca sunulan Özel Amaçlı S.M.M.M. Tasdik Raporlarının da dikkate alınması gerektiğinin belirtildiğini, Mahkemece, davalı … vekilinin sunmuş olduğu uzman görüşünün 8. ve 9. sayfalarında yer alan somut itirazlarla sınırlı olmak üzere, bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak itirazların değerlendirilmesi gerektiğini, İstinaf makamınca da dosyada mübrez belgeler ve/veya müvekkili … hesaplarının 01/01/2012 – 01/09/2012 dönemine ilişkin ayrıntılı rapor ve dekontlarının ilgili Bankalarca dosyaya ibrazı sonrasında dosya üzerinde re’sen yapılacak inceleme sonucunda da davanın tamamen kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılacağını, Söz konusu bilgi ve belgeler incelendiğinde; davalı … tarafından davacı müvekkilinin banka hesaplarından çekilen meblağların, müvekkili şirket hesaplarından davalı …’a aktarılan meblağların, müvekkili şirket hesaplarından …’a aktarılan meblağların, (…’un, davalı …’ın Bulgar ismi olduğunu ), müvekkili şirket hesaplarından … ve …’a aktarılan meblağların, müvekkili şirket hesaplarından …’a aktarılan meblağların, davalı … tarafından müvekkili şirket hesaplarına yatırılan meblağların tespitinin kolayca yapılabileceğini, halihazırda söz konusu hesaplamalar yapıldığı zaman davalı … tarafından müvekkili şirket hesaplarından haksız ve hukuksuz şekilde çekilen yahut diğer davalılara iletilen meblağın, kendisinin de davacı şirket hesabına iade edildiği iddia olunan meblağlardan çok daha fazla olduğunun görüleceğini belirterek, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/02/2020 tarih ve 2014/617 E. – 2019/67 K. sayılı davanın kısmen kabulü dışındaki diğer taleplerinin reddine dair kararın ortadan kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
B) DAVALI … VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; Davacı şirket yöneticisi tarafından, 12.09.2012 ve 13.09.2012 tarihlerinde müvekkilinin banka hesabına gönderilen tutardan müvekkilinin haberi bulunmadığını, öncelikle, mahkemenin 27/02/2020 tarihli ilamında ”…davalılardan …’a yapılan ödemelerin muvazaalı olduğundan iadesine…” şeklinde karar verildiğini, fakat işbu kararın somut gerçeklikten uzak olması sebebi ile kabul etmediklerini, itiraz ettiklerini, Müvekkili ile davacı şirket arasında akdedilen Satış Danışmanlık sözleşmesi gereğince 01.01.2012 tarihinden bu yana müvekkilinin, davacı şirketin iş yerinde satış danışması sıfatı ile görevini icra ettiğini, müvekkilinin şirketin çalışma süresi boyunca şirketin iş yoğunluğuna bağlı olarak fazla mesai, hafta sonu mesai yapmak durumunda kaldığını, işbu süre zarfında gerek yaptığı fazla mesai gerekse de aylık maaş ödemeleri davacı şirket tarafından müvekkilin banka hesabına düzenli ödenmemiş olsa da müvekkilinin, davacı şirketi mağdur etmemek adına görevini icra etmeye devam ettiğini, belirtilen bu hususun, davacı şirket yetkilisi … tarafından fark edildiğini, fazla mesai yapan müvekkilinin, çalışma karşılığı edimlerin ödenmemesinden dolayı yaşadığı mağduriyeti gidermek amacı ile 12.09.2012 ve 13.09.2012 tarihleri arasında müvekkilinin banka hesabına, çalışma karşılığı ücret ödemesi gönderildiğini, fakat müvekkilinin anılan tarihlerde banka hesabına ödeme geleceğinden müvekkilinin haberi olmadığını, davacı şirket yetkilisi …’ın müvekkilinin banka hesabına gerçekleştirdiği havale işlemlerinin şu şekilde olduğunu; Müvekkilinin … İban numaralı…bank hesabına 12.09.2012 tarihinde ”… TİC. ORGANİZASYONU HİZMET BEDELİ Gön Banka:… Gön” şeklinde bir açıklama ile 278.000,00 TL tutarında bir ödeme geldiğini, bunu fark eden ve neden geldiğine anlam veremeyen müvekkilinin, yanlışlıkla gönderildiği düşüncesi ile aynı gün gelen parayı davacı şirket yöneticisi …’a iade ettiğini, Müvekkilinin aynı hesabına bir gün sonra yani 13.09.2012 tarihinde ”… ORGANİZASYON GönBanka:… GönŞube:…” şeklinde bir açıklama ile 154.000,00TL tutarında bir havale işlemi daha yapıldığını, yine bunu fark eden ve neden geldiğine anlam veremeyen müvekkilinin, hesabına yanlışlıkla paranın geldiği düşüncesi ile tekrar aynı gün gelen parayı davacı şirket yöneticisi …’a iade ettiğini, Müvekkilinin, hesabına havale işleminden davalı şirket yöneticisi …’ın, müvekkili araması ile haberdar olduğunu, ilk havale işleminin yapıldığı tarihte davalı …’ın müvekkilini arayarak ‘Hesabına yanlışlıkla para gönderdim onu geri iade eder misin?” şeklinde beyanları üzerine müvekkilinin, hesabını kontrol ettiğini, akabinde hesabının yukarıda belirtilen miktarda, havale işleminin geldiğini fark ettiğini, ertesi gün yani 13.09.2012 tarihinde davalı şirket yöneticisi … tarafından tekrar havale işlemi gerçekleştirildiğini, müvekkilinin aynı şekilde davalı şirket yöneticisine parayı iade ettiğini, Müvekkilinin hesabına gelen ödemenin yanlışlıkla geldiğini fark etmesi üzerine iade yükümlülüğünü yerine getirdiğini, davalı şirket yöneticisi tarafından müvekkilinin banka hesabına gönderilen 12.09.2012 ve 13.09.2012 tarihli havale işlemlerinden müvekkilinin haberi olmadığını, dava konusu uyuşmazlığın, müvekkilinin hesabına gönderilen havale işlemi olduğu göz önüne alındığında hangi amaçla gönderildiği bilinmeyen taşınır mal kapsamında olduğunu, işbu halde müvekkilinin izlemesi gereken usulün 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu amir hükmünde açıkça düzenlendiğini, 4721 Sayılı TMK m.769/1’in ”Sahibi olmayan bir şeyi bulan kimse, malın sahibine iade etmek, sahibini bilmiyorsa kolluk kuvvetlerine, köylerde muhtara bildirmek veya araştırma yapmak ve gerektiğinde ilân etmek zorundadır.” hükmüne amir olduğunu, mezkur hüküm uyarınca müvekkilinin hesabına yanlışlıkla gelen parayı, iade etme yükümlülüğü altında olduğunu, bir kimsenin hesabına yanlışlıkla para gelebileceğini bilmesi veya bilebilecek durumda olmasının mümkün olmadığını, somut uyuşmazlıkta müvekkilinin iyi niyetli olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 22.12.2012 tarih, 2012/13694 Esas ve 2012/11782 Karar numaralı içtihadından da müvekkilinin, hesabına gelen paranın yanlışlıkla geldiğini düşündüğü göz önüne alındığında iyi niyetli olduğunu, ayrıca müvekkilinin hesabına yanlışlıkla gelen para üzerinde herhangi bir tasarruf veya yarar elde etmediğini, hal böyle olunca somut uyuşmazlıkta müvekkilinin sorumluluktan kurtulduğunun kabul edilmesi gerektiğini, müvekkili ile davalı şirket arasında muvazaalı işlemin söz konusu olmadığını, bu hususun dosyada mübrez olan 05.12.2019 tarihli bilirkişi ek raporu ile açıkça kanıtlandığını, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/617 E. sayılı dosyada yargılama süresinde davalı şirket yöneticisinin borçlu olup olmadığı tespiti ve davalı şirket yöneticisinin, şirket çalışanlarının hesabına gönderdiği havale işleminin muvazaalı olup olmadığının tespit edilmesi amacı ile dosyanın, ek rapor düzenlenmesi amacıyla bilirkişiye tevdi edildiğini, bilirkişinin 05.12.2019 tarihli ek raporunda; ”…Davalı şirket yöneticisi … Tarafından, Şirket çalışanlarına ve şirketin iş ilişkisinde bulunduğu kişilere yapılan ödemelerin hayatın olağan akışına uygun olduğu ve çelişki oluşturmadığı …’a ait cari hesap ve ticari defterler sunulmadığından borçlu olup olmadığının tespitinin yapılamadığı” şeklinde tespitte bulunulmasına rağmen yargılamanın sona erdirilerek kök rapor esas alınarak davanın kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi ek raporundan da anlaşılacağı üzere; davalı şirket yöneticisi ile müvekkili arasında gerçekleştirilen havale işleminin, muvazaalı işlem niteliğinde olmadığı hususunun açık olduğunu, fakat mahkemenin uyuşmazlığın esasının çözümlenmesinde bilirkişi ek raporunu dikkate almadığını, 05.12.2019 tarihli bilirkişi ek raporunun, hükme esas alınabilecek nitelikte olup denetime elverişli olduğunu, 05.12.2019 tarihli bilirkişinin ibraz ettiği raporda yer alan diğer tespitlerin ise; ”Davacı Şirketin çalışanı olan davalılara yapılan ödemelerin SGK kayıtlarında yer alan SGK Prim matrahları ile uyumlu olduğu, herhangi bir çelişkinin görülmediği, Davalı şirket yöneticisi …’ın, şirket hesaplarından kendi hesabına para aktardığından bahsedebilmek için, davacı şirket kayıtlarındaki … Cari hesabının ve şirket ticari defterlerinin sunulması gerekmektedir.” şeklinde olduğunu, Bilirkişinin ek raporundan da; davalı şirket yöneticisi ile müvekkili arasında gerçekleşen havale işleminin, hayatın olağan koşuluna uygun olduğunun anlaşılabileceğini, muvazaalı işlem olmadığını, söz konusu işlemin sadece birkaç kez yapıldığı varsayımından muvazaalı işlem niteliğinde olduğu farazisinin hukuka aykırı olduğunu, Muvazaalı işlemin tespitinde davacı şirketin, ticari defter kayıtlarının incelenmemiş olduğunu, hal böyle olunca mahkemenin eksik inceleme neticesinde müvekkili ile davalı şirket yöneticisi arasında gerçekleşen havale işleminin muvazaalı işlem olduğunu tespit ettiğini, Davalı tarafta yer alan Zorunlu Dava Arkadaşları arasında yerel mahkemenin çelişkili hüküm tesis ettiğini, bu hususta Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/617 E, 2020/216 K. sayılı 24/03/2020 tarihli gerekçeli kararında ”…Davalı … Ve … dışında diğer davalıların, davacı şirket hesabından , davalı … Sanayi Ticaret 11/09/2012 tarihinde ”Ölçüm İstasyonu” adı altında yapılan ödemelerin, … İth. Ve İhr. Ltd. Şti. Adlı şirketin hesabına iade edildiği, … ve … hesabına gönderilen 1.132.000,00 TL’nin … tarafından şirket hesabına iade edildiği görülmüş, bu nedenle bu davalılara ilişkin taleplerin reddi gerekmiştir…” şeklinde karar verilmiş olduğunu, söz konusu gerekçeli kararın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, Davalılardan … ve … adlı şahısların hesabına, davalı şirket yöneticisi … tarafından havale işlemi yapıldığı hususunun herkesin kabulünde olduğunu, müvekkilin de yukarıda belirtilen iki davalı gibi hesabına gelen ödemeyi, …’ın hesabına iade ettiğini, müvekkilinin hesabındaki paranın … hesabına geçmesi halinde söz konusu paranın, uhdesinden çıktığını, artık bu andan itibaren para üzerinde davalı şirket yöneticisinin tasarruf yetkisi doğduğunu, davalı şirketin de irade özgürlüğü çerçevesinde … ve … adlı şahıstan gelen ödemeyi, şirket hesabına aktardığını, müvekkilden gelen parayı ise kendi uhdesinde muhafaza etmeye devam ettiğini, …’ın şirket hesabına aktarıp aktarmaması hususunun, hayatın olağan koşulları altında iyi niyetli olarak kabul edilebilecek müvekkilinden beklenebilecek bir durum da olmadığını, …’ın, davalı … ve …’tan gelen ödemeyi salt şirket hesabına iade etmesinin davalıların sorumluluktan kurtarma imkanı mevcut olduğu kabul ediliyorsa müvekkilinin de parayı, … hesabına iade etmemesi anında sorumluluktan kurtulduğunun kabul edilmesi gerektiğini, …’ın irade özgürlüğü çerçevesinde uhdesindeki parayı şirket hesabına iade edip etmemesine göre davalılara sorumluluk tayin edilmesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının tamamen kaldırılmasına, davanın tamamen reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) DAVALI … VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; Mezkur yargılamanın davacı açısından en önemli dayanaklarının; 1. Davalı müvekkil …’ın genel kurul kararıyla şirketi temsil ve ilzamdan men edilmesine rağmen şirket çalışanlarına ve şirketin iş yaptığı 3. kişilere bir takım ödemeler göndermek suretiyle zarara uğratması, 2. Temsilcisi olduğu şirketle aynı işkolunda faaliyet gösteren yeni bir şirket kurmakla özen ve bağlılık yükümlülüğünü ve rekabet yasağını ihlal etmesi, 3. Suç niteliğindeki eylemleriyle temsilcisi olduğu şirketi büyük maddi ve manevi zararlara uğratması şeklindeki iddialar olduğunu, Daha önce davalı müvekkili …’ın müdürlük görevine son veren 31.08.2012 tarihli Ortaklar Kurulu Kararının 6102 sayılı TTK’nın amir hükümlerine aykırılık teşkil ettiği ve bu sebeple yoklukla malul olduğunu, yani müvekkili …’ın şirket ortağı ve yetkili müdür olarak yaptığı işlemlerin tamamen yetkisiz kişilerce kötü niyetli olarak sorgulandığı ve yetkisiz kimselerin şirket yönetimini hukuksuz bir şekilde adeta gasp ettiklerini beyan ve itirazlarında dile getirdiklerini, şirketle hiç bir ilişiği olmayan yetkisiz kişilerin, tamamen usulsüz ve 6102 sayIlı TTK’nın amir hükümlerine aykırı olarak aldıkları ortaklar kurulu kararı ile müvekkilinin temsil yetkisine son verdiklerini, Gelinen noktada davalı müvekkili …’ın şirket yöneticiliğinden azline yönelik Ortaklar Kurulu Kararının iptali ve temsilci olarak atanan şahısların yetkilerinin kaldırılması amacıyla açtıkları ve mahkemece yaklaşık 4 yıl boyunca bekletici mesele yapılan Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/1056 Esas sayılı dosyası kapsamında ortaklar kurulu kararının iptal edildiğini, iptal kararının Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nce onandığını, yapılan karar düzeltme başvurusunun da reddedilerek iptal kararının 07.05.2018 tarihinde kesinleşmiş olduğunu, dolayısıyla işbu kesinleşen kararla; 1- Kanunen temsil ve yönetim hakkı olmayan kişilerin müvekkilinin şirketi yönetim görevine son verdikleri, 2- Temsil ve yönetim hakkı olmayan kişilerin kanuna açıkça aykırı hareket ederek kendilerini temsilci olarak atadıkları ve bu durumda mahkemede dava açan kişilerin aslında dava açma yetkilerinin olmadığı, 3- En önemlisi de; kesinleşen ve geçmişe etkili iptal kararıyla müvekkili …’ın şirketi temsil ve ilzam yetkisinin kesintisiz bir biçimde devam ettiği, bu kapsamda yerine getirdiği işlemlerin hukukilik karinesine dayandığı ve şirket çalışanlarına ve şirketin iş ilişkisi içinde olduğu 3. kişilere yapılan ödemelerin hukuka uygun olduğu hususlarının açıklığa kavuştuğunu, Böylelikle; davacının en temel iddiası olarak nitelendirilebilecek; “yetkisiz, hukuksuz işlemlerle şirketin zarara uğratılması vb…” iddiasının çökmüş olup; davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerektiğini, ancak yerel mahkemenin 4 yıl boyunca bekletici mesele yaptığı dosyada davalı müvekkil lehine kesinleşen kararı dikkate almakla birlikte; yapılan ödemelerin içeriğinin denetlenmesi ve yönetici sorumluluğu oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi bakımından bilirkişi incelemesi neticesinde itiraza konu 237.943 TL’lik kendi hesabına yaptığı ödemelerin amacına ilişkin herhangi bir delil yer almadığından taleple bağlı kalınarak 200.000-TL ile davalı …’a yapılan 432.000 TL muvazaalı ödemelerin iadesinin davacı şirkete yapılmadığı gerekçesiyle taleple bağlı kalınarak 150.000TL olmak üzere toplam 350.000 TL’nin müvekkil tarafından davalı şirkete ödenmesine karar verildiğini, davacının diğer taleplerinin ise reddine karar verildiğini, her ne kadar mahkemece bilirkişi raporunun hükme esas alındığı açıklamasına yer verilmişse de bilirkişi tarafından sunulan ek raporda davalı müvekkili …’ın şirket hesaplarından kendi hesabına para aktardığından bahsedilmek için, davacı şirket ticari defter kayıtlarından … cari hesabının görülmesi ve buna göre şirkete borçlu olup olmadığının tespiti gerektiği, …’ın şirket hesaplarına sürekli para yatırma çekme işlemleri gerçekleştirmesi nedeniyle borç/ alacak bakiyesinin tespiti açısından ticari defterlerin ibrazının gerektiği hususlarının belirtilmiş olduğunu, Ancak mahkemece bilirkişi raporunda yer alan bu tespitlerin hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, …’ın cari hesabı ve ticari defterler sunulmuşcasına davanın haksız bir şekilde kabulüne karar verildiğini, kararın sırf bu nedenle dahi bozulması gerektiğini, 05.12.2019 Tarihli bilirkişi ek raporunda; müvekkil … tarafından şirket çalışanlarına ve şirketin iş ilişkisinde bulunduğu kişilere yapılan ödemelerin hayatın olağan akışına uygun olduğu ve çelişki oluşturmadığı, …’a ait cari hesap ve ticari defterler sunulmadığından borçlu olup olmadığının tespitinin yapılamadığı şeklinde tespitte bulunulmasına rağmen yargılamanın sona erdirilerek kök rapor esas alınarak davanın kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Yargılama kapsamında alınan 22.04.2019 tarihli bilirkişi raporundan sonra itirazları doğrultusunda dosyanın yeniden bilirkişiye tevdi edilerek, 05.12.2019 tarihli bilirkişi ek raporunun dosyaya sunulmuş olduğunu, söz konusu raporda yer alan tespitlerin özetle; “Davacı şirketin çalışanı olan davalılara yapılan ödemelerin SGK kayıtlarında yer alan sgk prim matrahları ile uyumlu olduğu ve çelişkili bir husus olmadığının gözetildiği” “…’ın şirket hesaplarından kendi hesabına para aktardığından bahsedebilmek için, davacı şirket kayıtlarındaki, … cari hesabının ve şirket ticari defterlerinin sunulması ve buna göre şirkete borçlu olup olmadığını görmek gerekmektedir. ” şeklinde olduğunu, Bilirkişi ek raporunda aynı kök raporda olduğu gibi, davalı müvekkilinin şirket hesaplarından kendi hesabına para aktardığından bahsedebilmek için davacı şirket ticari defterlerinin ve … cari hesabının sunulması ve buna göre şirkete borçlu olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği hususunun tekraren vurgulandığını, şirket ticari defterlerinin delil değeri bulunmadığından davacı tarafından bilerek ve isteyerek dosyaya sunulmadığını, şirket karar defterine delil listesinde dayanılmasına rağmen tamamının sunulmadığını, yine davalı müvekkil …’a ait cari hesabın sunulamadığını, 25.02.2020 tarihli duruşmada 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 140/5. maddesine göre taraflara, dilekçelerinde dayandıkları delilleri sunmaları için 2 haftalık kesin süre verildiğini, yine bu iki hafta içerisinde delilleri sunmamaları halinde ilgili kanun maddesi gereği delil ibraz etmekten veya delil bildirmekten vazgeçmiş sayılacaklarının ihtar edildiğini, davacı yanın dava dilekçesinde bildirdiği delillerini dahi kendisine bu hususta verilen kesin süre içerisinde sunamadığını, böylelikle delil ibraz etmekten veya delil bildirmekten vazgeçmiş sayılmasına rağmen mahkemece ek bilirkişi raporunda belirtilen bu eksikliklerin hiçbir şekilde dikkate alınmadan yargılamanın alelacele sonuçlandırılarak haksız ve hukuka aykırı şekilde ispatlanamadığını, davanın kısmen kabulüne karar verilerek müvekkilinin mağduriyetine neden olunduğunu, Müvekkili …’ın, şirket hesaplarından yapılan harcamaların tamamının ortaklar kurulunda alınan kararlara istinaden yapıldığını belirterek ulaşabildiği ölçüde söz konusu kararları dosyaya sunduğunu ve böylelikle bu miktarlar bakımından sorumluluktan kurtulabildiğini, ancak ne yazık ki, şirket karar defteri davacının elinde olmasına ve delil listesinde dayanılmış olmasına rağmen yasal süresi içerisinde sunulmadığından birçok kararın incelenemediğini, müvekkilinin savunma hakkının kısıtlandığını, şirkette yapılan bütün işlemlerin, hakim ortak konumunda bulunan … şirketinin temsilcisi …’un talimatı ve birlikte alınan kararlarla yapılmış olup bu kararların aslında şirketin karar defterine de işlenmiş olduğunu, ancak böyle haksız ve usulsüz bir karalama sürecini başlatan ve şirket yönetimini adeta gasp eden şahıslar tarafından karar defteri çalınmış olduğundan davacının sunması gereken şirket karar defterinin davacı tarafından dosyaya bilerek ve isteyerek getirtilmediğini, bu sebeple hem duruşmalarda hem de yazılı olarak bilirkişi raporlarına itiraz dilekçelerinde 6100 sayılı HMK ilgili maddeleri gereği davacı tarafa şirket ticari defterleri ile karar defterini dosyaya sunması, aksi halde kararlarla ilgili olarak beyanlarının esas olarak kabul edileceğine dair ihtarat yapılması hususunda defalarca talepte bulunmalarına rağmen bu talebin yerine getirilmediğini, eksik incelemeyle hukuka aykırı olarak karar verilmiş olduğunu, Delil listesinde şirket ticari defterleri ile şirket karar defterine dayanan ve müvekkili …’ı şirketi temsilden azlettikten sonra şirket karar defterini adeta çalan davacı şirketin (yetkisiz) yetkililerinin şirket ticari defterleri ile karar defterini dosyaya ibraz etmesinin yasal zorunluluk olduğunu, bu halde işbu defterlerin ibraz edilmemiş olması nedeniyle 6100 sayılı HMK’nın 220. maddesi uyarınca işlem yapılması gerektiğini, Davacı yanın zaten söz konusu delilleri yasal süresi içerisinde ibraz etmeyerek işbu delile dayanmaktan vazgeçtiğini ( Karar defterinde davalı müvekkil … lehine pek çok karar mevcut olduğunu ), ancak mahkemece davacı şirkete, şirket ticari defterleri ile karar defterinin tamamını kesin süre içinde ibraz etmemesi halinde HMK’nın 220. maddesi hükmünün 2. ve 3. fıkralarına göre işlem yapılacağını ihtar etmesi hususunda mehil verilmemesinin kararı hukuka aykırı kıldığını, ( “Bu bağlamda, davacı mahkemenin talebi üzerine kendi sorumluluğu altında bulunduğunu sükut ederek kabul ettiği şirketin ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmek zorundadır. Bu durumda, mahkemece, yukarıda anılan hususlar araştırılarak şirketin önceki müdürü olan davacıya ticari defter ve kayıtların ibrazı için kesin süre verilerek sonrasında 6100 sayılı HMK’nın 219. vd. maddeleri uyarınca değerlendirme yapılması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/997 E., 2017/101K., 09.01.2017 T. ) Kök bilirkişi raporu ve ek bilirkişi raporunda, bilirkişi heyetince ısrarla, davacı şirket ticari defterleri ile karar defterinin tamamının sunulması gerektiği, aksi halde yapılan incelemenin eksik kalacağı, davalının gerçekten borçlu olup olmadığının tespit edilemeyeceği ve dolayısıyla maddi gerçeğin ortaya çıkarılamayacağı hususlarının açıkça belirtildiğini, Bilirkişi heyetince yapılan bu açık ikaza rağmen yerel mahkemece söz konusu eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi raporlarının amacının kanunun lafzıyla “çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde” hakimin karar vermeye yetecek miktarda aydınlatılması olduğunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 219, 220 vd. maddeleri uyarınca ibrazı zorunlu defterleri ibraz etmeyen tarafın bu delillerden vazgeçmiş sayılması ve davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yine hukuka aykırı olarak, ibraz edilmeyen defterler incelenmeden hazırlanan eksik ve hatalı bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının açıkça hukuka aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın tamamen reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK’nın 553. vd. maddeleri uyarınca yönetici sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece verilen hükme karşı davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı tarafça, davacı şirketin eski müdürü olan davalı …’ın şirket müdürlüğü sırasında görevini kötüye kullanarak şahsi hesabına ve diğer davalılara şirket hesabından karşılıksız para aktarmak suretiyle şirketi zarara uğrattığı ileri sürülerek, yapılan haksız ödemelerin tahsili talep ve dava edilmiştir. 6102 sayılı TTK m. 644/1-a atfı ile uygulanması gereken TTK m. 553 uyarınca, kanun veya anasözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ederek zarara yol açan yöneticiler şirkete, şirket alacaklılarına ve ortaklara karşı sorumludurlar. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği; davalı …’ın kendi hesabına yapılan 237.943,63 TL miktarındaki ödemelerin dayanağı ve amacına ilişkin dosyada mübrez belgeler kapsamında herhangi bir delil bulunmadığı, davacı şirket hesabından davalılardan …’a yapılan ödemenin iadesinin ise davacı şirkete değil, diğer davalı …’a yapıldığı gözetildiğinde davacı şirket tarafından bu bedelin davalılar … ve davalı …’dan tahsilinin talep edilebileceği, davacı şirket çalışanları ve avukatlarına yapılan ödemelerin ise makul ve dosyada mübrez makbuzlar ile uyumlu olduğunun bilirkişi raporu ile tespit edildiği; HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir” yasal düzenlemesi gözetildiğinde; istinaf başvurusunda bulunan taraf vekilleri tarafından ileri sürülen istinaf sebeplerinin yargılama aşamasında verilen itiraz ve beyan dilekçeleri ile de ileri sürüldüğü, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi ek raporunda bu iddiaların değerlendirildiği ve mahkemece sunulan deliller, bilirkişiler tarafından düzenlenen kök ve ek rapor içeriğindeki tespitler de gözetilerek karar verildiği, mahkeme kararında yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da bulunmadığı, ileri sürülen istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … vekilinin istinaf başvurularının HMK 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının ve davalı … ile davalı …’ın istinaf başvurularının ayrı ayrı 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-a) Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı …’dan alınması gereken 13.662,00 TL istinaf karar harcından davalı … tarafından peşin olarak yatırılan 3.416,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 10.246‬ TL harcın davalı …’dan tahsili ile hazineye gelir kaydına, b) Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı … ve …’dan alınması gereken 10.246,5‬ TL istinaf karar harcından davalı … tarafından peşin olarak yatırılan 2.562,00 TL harç ile davalı … tarafından peşin olarak yatırılan 2.561,62 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.122,88‬ TL harcın davalılar … ile …’dan müştereken ve mütelsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 14/03/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.