Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1765 E. 2022/1935 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1765
KARAR NO: 2022/1935
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/11/2019
DOSYA NUMARASI: 2016/728 Esas – 2019/1109 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/12/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile aynı sektörde faaliyet gösteren dava dışı … Sanayi ve Ticaret A.Ş. adlı firmanın rakip firmalar olduklarını; dava dışı … şirketinin müşteri portföylerini, ticari sırlarını, know-howmi ve şirketlerinin personelinin neredeyse yarısını beraberinde götürerek haksız rekabet yarattığını, bu yönde mahkeme nezdinde 2015/628 E. Sayılı dosya ile açılmış davaları olduğunu; davalı işçi ile aralarında 03.01.2011 tarihli sözleşme imzalandığını, davalının yedek parça satış müdürü olarak çalışmakta iken 21.10.2014 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığını ve feshi takiben rakip firma dava dışı … Sanayi ve Ticaret A.Ş. nezdinde çalışmaya başladığını, davalının … markalı ürünlerin yedek parça satış müdürü görevi gereği satışlar ve müşteri portföyü yönünden önemli bilgilere sahip olduğunu; işten ayrılması sebebiyle işlerde ciddi aksama ve ekonomik zarar oluştuğunu, bölge satış müdürü olan … ile aynı gün işten ayrıldıklarını; davalı işçinin iş sözleşmesinin 4. maddesindeki rekabet etmeme yasağını ihlal ettiğini, bu sebeple aldığı son aylık net ücretin 12 katı tutarında cezai şart bedelini ödemekle yükümlü olduğunu belirterek cezai şart bedeli için şimdilik 10.000,00. TL’nin eylemin gerçekleşme tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İş mahkemelerinin görevli bulunduğunu; davacı şirketin mali ve finansal durumunun son yıllarda hızla düştüğünü, çalışanların iş akitlerinin yurtdışı markalarında yaşanan azalma gerekçesi ile feshedildiğini; birçok dünya devi distribütör şirketlerin sözleşmelerini feshettiklerini, sadece davacı şirketin değil tüm … Holding bünyesindeki grup şirketlerin de ekonomik olarak zor durumda olduğunu; davacı tarafın bildirdiği distribütör şirketlerin belli toplantılar ve görüşmeler neticesinde davacı ile anlaşmalarını sona erdirdiklerini; müvekkillerinin işe başladığı … şirketindeki distribütör firmaların müvekkillerinin herhangi bir dahli ile … ile çalışmaya başlamadığını, bu markaların müvekkillerinin istifa tarihinden çok öncesinde zaten davacı şirket ile anlaşmalarının sonlandığını; davacı şirketin dava dışı şirketle rekabet iddiasına konu olan durumun da markalardan kaynaklandığını, davacı şirketin müşteri ve distribütör kayıplarının da kendi kusurundan kaynaklandığını; davalının davacı şirkette 03.01.2011 tarihinden itibaren satış temsilcisi olarak çalıştığını, bu görev tanımına göre davalı işçinin işin bütün ayrıntılarına ulaşmasının mümkün olmadığını; ayrıca iş sözleşmesi m.4 hükmünde rekabet yasağı düzenlemesinin yer yönünden sınırlanmamış olduğunu bu yönden de geçerli olmadığını; müvekkili işçinin istifasının haklı nedene dayandığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 19/11/2019 tarih ve 2016/728 Esas – 2019/1109 Karar sayılı kararı ile; ” … davalının davacı şirket nezdinde 03/01/2011 – 21/10/2014 tarihleri arasında satış temsilcisi olarak çalışması sırasında işyerinin müşteri çevresini ve işverenin yaptığı işleri bilebilecek bir pozisyonda çalıştığı; davalının istifa sonrası davacı için çalıştığı esnada faaliyet gösterdiği adres ile aynı adres ve bina ile aynı faaliyet alanında faaliyet gösteren dava dışı … A.Ş’nde işinden ayrıldıktan sonra çalışmaya başladığı; davalı ve dava dışı (66) çalışanla birlikte dava dışı şirkete geçiş yapması sonrasında, davacının satışlarında büyük oranda azalma/düşme bulunduğu; davalının, davacı ile rakip olan firmada rekabet sözleşmesine rağmen çalışmaya başladığı; taraflar arasında düzenlenen dava konusu işçi sözleşmesinde öngörülen rekabet yasağına dair 4. Maddede rekabet yasağı faaliyet alanı ve yer yönünden sınırlarının açıkça belirlenmediğinden; yer ve faaliyet alınını davacı şirket nezdinde yapılan iş ve tüm ülke sınırları şeklinde kabulünün gerektiği; rekabet ysağının tüm ülke sınırları kapsaması sebebiyle aşırı nitelikte olduğu; ancak, TBK nun 445/2 maddesi uyarınca, süre ve coğrafi alan ile faaliyet alanı bakımından rekabet yasağının sınırlanmasında hakime takdir/uyarlama yetkisi verildiği de dikkate alındığında; taraflar arasındaki rekabet yasağının davalının çalıştığı Marmara ve Ege Bölgesi ile davacı işveren nezdinde yaptığı iş sözleşmenin yasal unsurları aykırılığı bulunmadığından davacının, davalı aleyhine işbu davayı açmakta haklı ve hukuki yararının da bulunduğu görülmekle; 15/05/2018 tarihli bilirkişi raporunda davalının, davacıya ödemesi gereken hizmet akdinin 4/d maddesinde bulunan en son aylık net ücretinin (12) katına tekabül eden tutarın (3.002,12 TL x12) 36.031,44 TL olarak hesaplandığı; mahkemece aldırılan 30/09/2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunda davalının, davacıya ödemesi gereken hizmet akdinin 4/d maddesinde bulunan en son aylık net ücretinin (12) katına tekabül eden tutarın (4.289,46 TLx12) 51.473,52 TL olarak hesaplandığı; davacı vekili tarafından 01/11/2018 ve 04/10/2019 tarihli ıslah dilekçeleri verildiği, HMK 176/2 Md. Göre aynı davada taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabileceğinden davacı vekilinin 01/11/2018 tarihli ilk ıslah dilekçesinin kabul edilmesi gerektiği, davacı vekili tarafından bilirkişi raporları ile tespit edilen cezai şart toplamından daha azının ıslah ile talep edildiği, talep edilen miktarın fahiş olmadığı, davacı tarafından davalı aleyhine açılan işbu davanın sübut bulduğundan davanın kabulü ile ıslah ile arttırılmış 18.015,00 TL’nin cezai şartın başladığı 24/10/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın KABULÜ ile, 2-Islah ile arttırılmış 18.015,00 TL’nin cezai şartın başladığı 24/10/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkeme kararının tüm gerekçeleri ile yasaya aykırı olduğunu, öncelikle ihtilaf konusu olan müvekkili ile davacı arasında imzalanan iş sözleşmesinin rekabet yasağı maddesinin ve bu maddede yer alan “ceza koşulunun” geçerli olup olmadığı konusunun incelenmesi gerekirken ihtilaf konusu rekabet yasağı maddesinin yasal kriterlere uygun olup olmadığı hakkında yeterince inceleme yapılmadığını, Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza koşulu ve ibra” başlıklı 420. maddesine göre “Hizmet Sözleşmelerine Sadece İşçi Aleyhine Konulan Ceza Koşulu Geçersizdir” hükmünün yer aldığını, TBK 420/1 maddesi uyarınca hizmet sözleşmelerine sadece işçi “aleyhine” konulan ceza koşulunun geçersiz olduğunu, dava konusu hizmet sözleşmesinin 4. maddesi incelendiğinde sadece işçi aleyhine ceza koşulu getirildiği ve işverene (davacı) bir yükümlülük getirilmediğini, Davacı tarafından 37 personele karşı aynı rekabet yasağı maddesinden dolayı İstanbul Anadolu Mahkemelerinde 37 adet dava açıldığını, bu davalardan birinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 2018/1193 Esas – 2019 /802 sayılı kararı ile kesinleştiğini ve belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verildiğini, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 2018/1193 Esas – 2019/802 sayılı kararında, rekabet yasağı maddesi tek taraflı (sadece işçi aleyhine) düzenlendiği için maddenin geçersiz olduğu ve bu nedenle davalı personel aleyhine ceza koşulunun işletilemeyeceği nedeniyle davanın reddine karar verildiğini, Mahkemenin, adalet ve hakkaniyet esaslarına uyarak, cezai şart bedelinin tespitinde tarafların ekonomik durumları ve özellikle borçlunun ödeme gücünü de dikkate alarak cezai şart bedelini belirlemesi gerektiğini, öte yandan ekonomik açıdan eşit konumda olmayanlar ile eşit konumda olanlar arasında yapılan sözleşmelerin farklı değerlendirilmesi gerektiğini, dava konusu ihtilaftan müvekkilinin elde ettiği hiçbir menfaat bulunmadığını, borçlunun elde ettiği menfaatin az olması halinde ceza koşulunun daha fazla indirilmesine neden olabileceği hususunun yüksek mahkeme kararlarında kabul edilen bir husus olduğunu, mahkemece yukarıda belirtilen hususlar ele alınmadan ve hiçbir değerlendirme yapılmadan cezai şart bedelinde indirim yapılmadan karar verildiğini, Ayrıca davacının ıslah tarihinden itibaren faize karar verilmesi gerekirken 2014 yılından itibaren karar verilmesinin kanuna aykırı olduğunu, Rekabet yasağına ilişkin getirilen sınırlamaların (yer, zaman ve tür) açık şekilde sözleşmede yer alması gerektiğini, davalının iş sözleşmesinin 4. maddesinde yer alan rekabet yasağı düzenlemesinin zorunlu unsur olan “YER” açısından bir sınır içermediğinden geçersiz olduğunu, kanunda geniş coğrafi alan veya uzun süre içeren rekabet yasağı maddelerinde mahkemeye coğrafi alan veya süreyi makul sınırlara çekebilme yetkisi tanındığını, mahkemenin madde içeriğinde bulunmayan coğrafi alan unsurunu varmış gibi kabul etmesinin kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, bu hususun kanunun mahkemeye tanıdığı sınırlama yetkisi dahilinde olmadığını, rekabet yasağı maddesinin yer-coğrafi alan açısından sınırlama içermediğinden geçersiz olup, mahkemenin sınırlama yetkisini işbu davada yanlış şekilde kullandığını, rekabet yasağı maddesinin rekabet sınırlamalarını açıkça içermediğinden mahkemenin davanın kabulüne ilişkin hükmünün hukuka ve kanuna aykırı olduğunu, ancak işbu davada ihtilafın çözümünde sadece yer unsuru açısından değil, öncelikle iş akdinin feshinin işverenin kusuru ile gerçekleşip gerçekleşmediğinin de tespit edilmesi gerektiğini, işverenin kusurunun tespiti halinde rekabet yasağı maddesinin uygulanmasının zaten mümkün olmayacağını, sadece yer unsuru açısından rekabet yasağı maddesinin incelenmesi ile diğer savunma ve delillerinin inceleme dışı bırakılmış olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasıyla, sözleşmede yer alan cezai şartın tahsili istemine ilişkindir. Davacı, davalı ile aralarında imzalanan 03/01/2011 tarihli hizmet sözleşmesi gereğince, davalının davacı şirkette satış temsilcisi olarak çalışmakta iken, kendi isteğiyle – 21/10/2014 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığını, akabinde, davacı şirketin rakibi olan ve aynı yerde faaliyet gösteren davalı şirkette çalışmaya başladığını, rekabet yasağı kaydını ihlal nedeniyle, cezai şart alacağının doğduğunu iddia ederek cezai şart alacağının tahsilini talep etmiş; davalı ise, çalışanların iş akitlerinin yurtdışı markalarında yaşanan azalma gerekçesi ile feshedildiğini, birçok distribütör şirketlerin sözleşmelerini feshettiklerini, davacı tarafın bildirdiği distribütör şirketlerin belli toplantılar ve görüşmeler neticesinde davacı ile anlaşmalarını sona erdirdiklerini, davacı şirketin müşteri ve distribütör kayıplarının da kendi kusurundan kaynaklandığını, iş sözleşmesi m.4 hükmünde rekabet yasağı düzenlemesinin yer yönünden sınırlanmamış olduğunu, bu yönden de geçerli olmadığını, müvekkili işçinin istifasının haklı nedene dayandığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından, istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Bilirkişi raporu ile, davalının, davacı iş yerinde çalışmakta iken SGK bildiriminde meslek kodu olarak satış elemanı bildirimi yapıldığı, hizmet belgesinde de satış temsilcisi olarak görünmekte ise de, tanık beyanları ve dosya kapsamına göre davalı işçinin … markasının satış müdürü olarak çalıştığı, işten ayrıldıktan sonra da dava dışı … nezdindeki işe giriş bildirgesinde meslek kodunun üst düzey yönetici olarak bildirildiği, buna göre davalının her iki işveren nezdinde de aynı iş ve faaliyetleri sürdürdüğünün tespit edildiği, yine taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinin 4/d maddesinde rekabet yasağının düzenlendiği ve rekabet yasağına aykırılığın müeyyidesi olarak davalı işçinin en son aylık net ücretinin 12 katı tutarını cezai şart olarak ödemesinin kararlaştırıldığı, davalı işçinin en son aylık net ücretinin ise 4.289,46 TL olduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 03/01/2011 tarihli olup 818 sayılı BK yürürlükteyken imzalanmıştır. Ancak, davalı, 21/10/2014 tarihinde yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır”. Yine aynı Kanun’un 4.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır” Taraflar arasında 818 sayılı BK yürürlükte olduğu dönemde akdedilen hizmet sözleşmesi 21/10/2014 tarihinde sona ermiş olup, sözleşmenin 4/d madde hükmü, davalının işten ayrıldığı 2014 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, 6101 sayılı Yasa’nın 4. maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu rekabet yasağı ve ceazi şarta ilişkin sözleşme hükmü konusunda Türk Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Ancak, taraflar arasındaki sözleşmenin hem hizmet ilişkisinin devamı sürecinde geçerli olan bir hizmet sözleşmesini, hem de hizmet sözleşmesi sona erdirdikten sonra da yükümlülükler öngören bir rekabet etmeme sözleşmesini ihtiva ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan cezai şart hükümlerin geçersiz olduğunu hüküm altına alan TBK’nın 420. maddesinin taraflar arasındaki sözleşme kapsamında yer alan rekabet etmeme sözleşmesine de uygulanması söz konusu olmadığından, davalının bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 11 HD, 2017/3977 K. 2019/990 T. 11.2.2019 tarihli kararı) Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Ayrıca aynı Kanun’un 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır. (Yargıtay 11 Hukuk Dairesi’nin 2018/1393 Esas,2019/2838 Karar sayılı içtihadı da benzer mahiyettedir.) Somut olayda, davalının davacıya ait işyerinde satış müdürü olarak çalışmakta iken istifa sonucu işten ayrıldığı, akabinde davacı ile aynı konuda ve yerde faaliyet gösteren dava dışı … şirketinde işe başladığı hususunda ihtilaf olmayıp, davacı şirketin işten ayrılmalar öncesinde kar etmekte iken akabinde zarara geçtiğinin bilirkişilerce yapılan mali incelemelerde tespit edildiği, davalının istifa dilekçesinde herhangi bir neden göstermediği, ve toplu işçi istifalarının olduğu dikkate alındığında, davalı tarafça, iş akdinin işverene yüklenebilen bir nedenden dolayı sona erdirildiği ispatlanamamıştır. Sözleşmede her ne kadar rekabet yasağı yer sınırlaması getirilmeksizin tüm Türkiye’de uygulanabilir şekilde öngörülmüş ise de, TBK 445/2 gereği sözleşmedeki coğrafi sınırın, davacının çalıştığı vilayetler ile davacı şirketin eski adresi bakımından geçerli sayılması gerekmektedir. Davalının, davacıya ait işyerinden ayrıldıktan kısa bir süre sonra, davacı şirket ile aynı yerde bulunan aynı işi yapan … şirketinde ve aynı bölgede işe başladığı, yine davalının davacı şirkette “Satış Müdürü” pozisyonunda çalışmakta iken, istifa sonucu işten ayrılarak dava dışı … şirketinde benzer pozisyonda işe başladığı, davalının davacıyla aynı faaliyet kolundaki, aynı müşteri portföyü ile iş yapan TSM Şirketinde benzer pozisyonda çalışmakla rekabet yasağını ihlal ettiği, davalının, pozisyonu itibariyle davacı şirketin müşterilerine, satış ve pazarlama rakamlarına, tekniğine ve gizli bilgilerine ulaşmak imkanına sahip olduğu, davalının davacı şirketin müşteri portföyü, bilgi birikimi ve ticari bilgileri, aynı iş kolunda faaliyet gösteren yeni çalışmaya başladığı rakip firmada kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunduğu, bu hali ile davalı işçi rekabet yasağını ihlal ettiğinden davacının cezai şart talebi yerinde olduğu gibi davalı işçinin davacı şirkette çalıştığı pozisyonu, çalışma süresi, aldığı maaş miktarı vs dikkate alındığında, hükmedilen cezai şart tutarı hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olup, ayrıca hakkaniyet indirimi yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak davadan önce temerrüt gerçekleşmediğinden benzer davalar da verilen hükümler de dikkate alınarak ıslah edilen tutara ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekirken cezai şartın başladığı tarihten itibaren faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/11/2019 tarih ve 2016/728 Esas -2019/1109 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle; Davanın KABULÜ ile; 10.000,00 TL cezai şartın 24/10/2014 tarihinden itibaren, ıslah ile artırılan 8.015,00 TL cezai şartın ıslah tarihi olan 01/11/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Başlangıçta harç yatırılmadığı anlaşılmakla, Harçlar Kanunu gereğince ve dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 1.230,61 TL harçtan, davacı tarafından yatırılan 845,28TL ıslah harcının mahsubu ile bakiye 385,33 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından yatırılan 845,28 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafından sarf edildiği anlaşılan posta ve tebligat gideri 149,00 TL ile bilirkişi ücreti 1.600 TL olmak üzere; toplam 1.749,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,5-Davacı taraf yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan bulunan A.A.Ü.T uyarınca 9.200,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, 6-Bakiye gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 879,04 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 8-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 95,7 TL tebligat ve posta masrafı olmak üzere; toplam 244,3‬ TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 10-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 22/12/2022 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.