Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1713 E. 2022/1828 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1713 Esas
KARAR NO: 2022/1828 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/177 Esas 2020/267 Karar
TARİHİ: 17/06/2020
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali (Anonim Şirket Genel Kurul Kararının İptali)
KARAR TARİHİ: 08/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacıların davalı şirkette % 30 payının bulunduğunu, davacı müvekkillerinin davalı şirketin 21.12.2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan genel kurul toplantısına katıldıklarını, toplantıda belirli konularda bilgi alma hakkını kullandıklarını, butlanı ya da iptali talep edilen gündem maddelerine ilişkin muhalefeti toplantı tutanağına işlettiklerini, davalının 21.12.2018 tarihli genel kurul toplantısına ilişkin kararların 6102 sayılı TTK’nın ilgili hükümlerine, genel kurul yönetmeliğine ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, genel kurul kararlarının butlanının TTK’nın 447. maddesinde düzenlendiğini, sınırlı olmamak kaydıyla bazı butlan sebeplerinin sayıldığını, genel kurul toplantısı icra edilen davalı şirket paylarının % 70’nin Yunanistan’da mukim …’ye ait olduğunu, davalı şirketin … Grubu şirketlerinden biri olduğunu, … grubu şirketleri içinde TTK’nın 195 vd maddeleri hükümlerine göre bağlı şirket konumunda olduğunu, hakim şirket-bağlı şirket ilişkisinin davalı tarafından hem hazırlanan raporlarda hem de genel kurul tutanağındaki cevapta kabul edildiğini, davalı şirket bilançosunun diğer aykırılıklar yanında iştirakler hesabı ve transfer fiyatlandırması bakımından kanuna aykırı olarak tutulduğunu, Türkiye’de bulunan davalı şirketin bu şirketler lehine olmak üzere zarara uğratıldığını, TTK’nın 202/1-a maddesi hükmü kapsamında gerekli denkleştirme işlemi yerine getirilmediği için TTK’nın 202/1-b maddesi kapsamında davalı şirket yönetim kurulu üyelerine, …’ya ve …’nın yönetim kurulu üyelerine dava açma haklarını kullanacaklarını, yönetim kurulu yıllık faaliyet raporunun “Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkınd Yönetmelik” hükümlerin uygun şekilde düzenlenmediğini, yönetmeliğin 4/1. maddesine aykırı olduğunu, daha önce de istenen bilgilerin raporda yer almadığını, davalı şirketin …’nın bağlı şirketi olduğunu ve TTK’nın 199/3 maddesindeki hususları yıllık faaliyet raporunda yer almadığını, yönetmeliğin 11/1 maddesine aykırılık oluştuğunu, finansal tabloların talep edilen bilgiler yönünden gerçeği yansıtmadığını, grup şirketler ile olan ilişkilerin açıklanmadığını, şirketin yönetim kurulu tarafından kötü yönetildiğini, zarara uğratıldığını, şirket bilançosunun gerçeği yansıtmadığını, bu bilançoya dayalı olarak verilen ibra kararının geçersiz olduğunu, genel kurul toplantısında TTK’nın 507 ve 523/2. maddesine uygun bir gerekçe gösterilmeksizin %5 kar dağıtılmasına karar verildiğini, kar payının dağıtılmamasının pay sahibinin en temel mali hakkı olan kar payını elden aldığını, kar payı dağıtılmamasının anonim şirketlerin kuruluş amacına da aykırı olduğunu, yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenebilmesi için genel kurulda karar alınmış olması gerektiğini, genel kurulda alınan kararda ise zaten ödenmiş bir huzur hakkı olduğunun belirtildiğini, açık bir şekilde TTK’nın 394 madde hükmüne aykırılık olduğunu beyanla davalı şirketin 21.12.2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan genel kurulunda alınan kararların batıl olduğunun tespitine, aksi halde iptaline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; Davacıların kötü niyetli tutum sergileyerek davalının işleyişini aksatmak çabasında olduklarını, davacıların davalıya karşı açmış oldukları derdest olan iki dava daha bulunduğunu, davalı tarafından davacıların yöneltmiş olduğu bilgi alma taleplerinin hiçbir şekilde kısıtlanmadığını, davalının davacıların sormuş olduğu 13 adet soruyu 21.12.2018 tarihli genel kurul öncesinde detaylıca cevaplandırdığını, 29.11.2018 tarihinde davacılara sorularının açık cevaplarını içeren bilgileri belge ile teslim ederek bunu tutanak altına aldığını, davacıların bununla yetinmeyerek detaylı şekilde cevaplanmış olan söz konusu soruları tekrar 21.12.2018 tarihli genel kurulda dile getirdiğini, fınansal tabloların muhasebe standartlarına uygun tutulmadığı iddiasının gerçeğe aykırı olduğunu, bağımsız denetim rapor tarihinin davacıların yönetim kurulu başkanı ve üyesi oldukları döneme denk geldiğini, davalının bir başka bağımsız denetim yapılmasını sağlayarak şeffaf bir süreç izlemeye özen gösterdiğini, davalının butlanı/iptali haksızca talep edilen genel kurulu kanunen aranan tüm belge ve evrakları eksiksiz şekilde bulundurarak usulüne uygun şekilde gerçekleştirdiğini, kar payının ortaklara şirketin çıkarları gözetilerek dağıtıldığını, ihtiyati tedbir talebinin hukuki açıdan yersiz olduğunu beyanla haksız ve mesnetsiz iddialara dayalı davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesinin 17/06/2020 tarih 2019/177 Esas 2020/267 Karar sayılı kararında; “…Yapılan yargılamaya göre, davacıların dava konusu 21/12/2018 tarihinde yapılan genel kurul toplantısına iştirak ettikleri, iptalini talep ettiği gündem maddeleri ile ilgili olumsuz oy kullandığı ve muhalefet şerhini toplantı tutanağına yazdırmış oldukları anlaşılmıştır. Davanın 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 445. maddesi gereğince yasal 3 aylık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Mahkememizce alınan ve hükme yeterli görülen 10/03/2020 günlü bilirkişi kurulu ek raporuna göre, mahkememizin 2019/198 esas, 2019/248 karar ve 2019/200 esas, 2019/316 karar sayılı kararları çerçevesinde kesin hüküm teşkil eden işbu kararlar karşısında anılan genel kurulda davalı şirket yönetim kurulu faaliyet raporu, fınansal tablolar, karın kullanım şekli, yönetim kurulu üyelerinin huzur hakkına ilişkin genel kurul gündem maddelerinin ve davacıların özel denetçi tayini taleplerinin hukuki mesnetten yoksun olduğu, diğer bir anlatımla, 2017 yılı ticari defter ve belgeleri yukarıda açıklandığı üzere lehine delil teşkil eden davalı şirketin iptali talep edilen gündem maddelerinin iptalini gerektirecek hukuki bir sebep bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılmıştır. Tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerin değerlendirilmesine göre, davacılar tarafından davalı aleyhine açılan genel kurul kararının iptali davasının reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki karar verilmiştir. “gerekçesi il davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile; yerel mahkeme tarafından dava dosyasında ek raporun emsal alınarak davanın reddine karar verildiğini, hüküm tesis etmeye elverişli olmayan ek raporun dayanak gösterildiği yerel mahkeme kararının haksız olduğunu, yerel mahkeme tarafından kesin hüküm teşkil eden bilgi edinme davası ile özel denetçi tayini davası karşısında yönetim kurulu faaliyet raporu – finansal tablolar – karın kullanım şekli – huzur hakkına dair gündem maddelerinin iptalinin mümkün olamayacağının belirtildiğini, bilgi edinme veya özel denetçi tayinine dair davalar mahiyeti gereği dar kapsamlı olup genel kurul iptali davalarının daha geniş mahiyetli olduğunu, işbu davaların emsal alınarak genel kurulda verilen kararların isabetli ve hukuka uygun olduğu kanaatinin nasıl oluştuğunun anlaşılamadığını, yerel mahkeme tarafından dava konusu ihtilafın çözümü için alınan kök bilirkişi raporunda davaya konu tüm gündem maddelerinin iptalinin gerektiğinin tespit edildiğini, bilgi edinme davası ve özel denetçi tayini dava dosyaları ile davalı itirazları doğrultusunda dosyanın ek rapora sevk edildiğini, dosyadaki ek raporun, kök rapor ile taban tabana zıt ve işbu verilere nasıl ulaşıldığını gösterir somut tespitler olmadan düzenlendiğini, bilgi alma hakkının şirketin bağlı şirketler dahil, diğer işletmelerle ve kişilerle olan tüm işlemleri ve iş ilişkilerini kapsadığını, pay sahibinin bilgi alma talebine ilişkin kayıtlar finansal tablolarda ve faaliyet raporlarında yer alsa bile, bu belgelerdeki bilgiler pay sahibinin yeterli derecede aydınlatılmasına ve haklarını bilinçli bir şekilde kullanabilmesine imkan verecek derecede değil ise, bilgi alma talebinin olumlu karşılanması gerektiğini, yerel mahkemedeki ihtilafın ve davanın konusunun bilgi alıp almamaktan ibaret olmadığını, şirketin finansal tabloların gerçeği yansıtmadığı, şirketin zarara uğratıldığı ve iyi yönetilmediği vb. gerekçelerle genel kurulda alınan kararların isabetli olmadığından ibaret olduğunu, gerekçede hiçbir somut verinin yer almadığını, araştırmanın yapılmadığını, sadece iki mahkeme kararı nedeniyle hiçbir genel kurul kararının iptalinin gerekmeyeceği sonucuna ulaşabilmenin hukuken mümkün olmadığını, davaya konu faaliyet raporu ve finansal tabloların gerçeğe uygun olup olmadığının incelenmediğini, davacı müvekkilleri tarafından istenilen bilgilerin müvekkillerine verilmediğini, faaliyet raporunda bu soruların cevaplanmadığını, raporun TTK madde 199/3 hükmü uyarınca hazırlanmadığını, şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkındaki Yönetmeliğin 11/1 maddesine aykırı olduğunu, davacı müvekkillerinin sorularının davalı şirket ile … Grubu’nun diğer şirketleriyle ilişkilerine dayandığını, davalı … A.Ş’nin, … ve … Grubu dahilindeki diğer şirketlerle ilişkisinde, bu şirketler lehine olmak üzere zarara uğratıldığını, özellikle grup şirketlerinden ham madde ve hizmet alımına dayalı olarak davalı şirketin malvarlığının …’ya doğrudan ya da diğer grup şirketleri vasıtasıyla dolaylı olarak aktarıldığını, ham madde alımıyla ilgili olarak transfer fiyatlandırılması kuralına aykırı olarak emsal bedellerin üzerinde bedeller ödenmesi suretiyle kaynakların hakim şirkete aktarılmasının, döviz kuruna keyfi uygulamalar nedeniyle, gereksiz alımlara dayalı olarak stok artışı yoluyla kaynak aktarılmasının söz konusu olduğunu, davalı şirket borçlu hale getirilerek, aktifler likiditeden uzaklaştırılarak alacakların riskli hale getirildiğini, davalı şirketteki çoğunluk pay sahibinin (%70) azınlık paylarına (%30) sahip olan müvekkillerini yok saydığını, ortaklık ilişkisine saygı duymadığını, müvekkillerini temel pay sahipliği haklarından mahrum ettiğini, müvekkilleri tarafından talep edilen bilgilerin, hakim şirket olan … ile olan ticari ilişkinin şeffaf şekilde ortaya konulması, aradaki alım- satım ilişkisinin ayrıntılı olarak izah edilmesi, transfer fiyatlamasına uyulup uyulmadığı, fon transferi, teminat verilmesi gibi işlemlerin bulunup bulunmadığı, bu tür işlemler varsa bunların TTK madde 202 kapsamında denkleştirmeye konu edilip edilmediği, yönetim giderleri hesabının açıklanması şeklinde olduğunu, bunlara ilave olarak ek bilgiler istenildiğini, davacı müvekkillerine tatmin edici cevaplar verilmediğini, 2017 yılına ilişkin transfer fiyatlandırması raporunun genel kurula getirilmediğini, transfer fiyatlandırma raporu daha sonra müvekkillerine verilmişse de, yapılan inceleme sonucunda gerçeği yansıtmadığının görüldüğünü, grup şirketleri arasındaki ilişki bakımından davacı müvekkillerine tatmin edici şekilde bilgi verilmesi gerektiğini, davalı şirketin 01.01.2017- 31.12.2017 dönemine ait yıllık faaliyet raporu ve finansal tabloları incelendiğinde, davacıların istemiş olduğu bilgilerin yer almadığının görüleceğini, ibra kararında oy kullanan bütün pay sahiplerinin şirketin yönetim kurulu üyesi olduğunu, TTK’nın 436/2 maddesi uyarınca ibra kararı alınmasında oydan yoksun olduklarını, bu nedenle 4. gündem maddesindeki ibra kararının iptaline karar verilmesi gerektiğini, davaya konu genel kurul kararının 4. maddesindeki yönetim kurulu üyelerinin ibrasına dair kararın şirketin mali durumunun değerlendirilmesine dahi gerek kalmadan, oydan yoksun yönetim kurulu üyelerinin oy kullanması nedeniyle iptaline karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verildiğini, yönetim kurulu üyesi olan pay sahiplerinin bu oy haklarını sadece kendi ibralarında değil, aynı zamanda diğer üyelerin ibralarında da kullanamayacaklarını, oy hakkından yoksunluğa ilişkin genel kurulda ibra kararı alınmış ve oy hakkından yoksun paylar ibra kararının alınmasında etkili olmuşsa başkaca bir sebebe gerek olmadan alınan ibra kararının iptalinin TTK’nın 445’inci maddesine göre dava edilebilir olduğunu, oy hakkından yoksun bulunanların ibra kararında oy kullandığı bir genel kurulda herhangi bir pay sahibinin, oy hakkından yoksun kişilerin oy kullandığına ilişkin muhalefetini tutanağa geçirtmesine gerek olmadan alınan ibra kararının iptalini isteyebileceğini, oydan yoksun pay sahiplerinin genel kurul kararında oy kullanmaları sebebiyle alınan ibra kararının iptalinin gerektiğini, davalı şirketin yönetim kurulu tarafından kötü yönetildiğini, davalı şirket yönetimde gerekli özenin gösterilmediğini, hakim şirket konumundaki … ile olan ilişkilerde davalı şirketin sürekli zarara uğratıldığını, davalı şirketin bilançosunun gerçeği yansıtmadığını, gerçeği yansıtmayan bir bilançoya dayalı alınan ibra kararının geçersiz olduğunu, mahkemece şirket yatırımları, uzun ve kısa vadeli kredi borçlarının bulunup bulunmadığı, şirketin yatırım giderlerini nasıl karşıladığı, geçmiş dönem karlarının da şirket yatırımlarında kullanılıp kullanılmadığı, kar dağıtım kararının yasaya, ana sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığı, kar dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurup doğurmayacağı vb hususların araştırılmadığını, anonim ortaklıklar açısından kar dağıtımında bulunulması devredilemez görev ve yetkisinde bulunan genel kurulun, bu konuda sınırsız bir serbestiye sahip olduğu ve keyfi davranarak kar üzerinde dilediği şekilde tasarruf edebileceği anlamına gelmediğini, anonim ortaklıklar açısından şartlar mevcutsa karın dağıtılması gerektiğini, genel kurulun hangi şartlar altında yıl içerisinde elde edilen karı, yedek akçe olarak ayırabileceği, diğer bir ifadeyle, hangi hallerde kar dağıtımında bulunmamaya karar verebileceği ile ilgili düzenlemenin TTK madde 523’de hukuki zemine kavuşturulduğunu, kar payının gündemin 5. maddesinde görüşülmesi sırasında genel kurulda 2017 yılı dönem net karlarının yasal yükümlülüklerin ayrılmasından sonra kalan brüt tutarının %5’i nin ortaklara payları oranında dağıtılması yönünde karar alınması suretiyle, pay sahibinin en temel mali hakkı olan kar payı alma hakkının elinden alındığını, kar payı dağıtılmamasının, anonim şirketlerin kuruluş amacına aykırı olduğunu, davalı şirketin 2017 dönemi içerisinde 416.564,59 TL net kar elde ettiğini, geçmiş dönem zararı ve karların mahsubu ile 31.12.2017 tarihi itibariyle 17.372.270,98 TL dağıtılabilir geçmiş yıl karı bulunduğunu, 31.12.2017 tarihi itibariyle kayıtlı sermayenin tamamı 19.539,127,19 TL olup öz kaynak içerisinde korunduğunun iddia edildiğini, özellikle pay sahibi olarak kar payı alma hakkı dikkate alındığında, kar dağıtımında bulunulmaması ve sürekli olarak yedek akçe olarak ayrılan karların, iç kaynaklara eklenmesinin mümkün olmadığını, bu kapsamda somut olayın şartları, pay oranları dikkate alındığında genel kurul kararının kanuna, dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, ödenmesine karar verilen huzur hakkının fahiş olduğunu, yönetim kurulu üyesi …’a 2014 yılı için 20.399-€, 2015 yılı için 23.120-€ ve 2016 yılı içinse 34.920-€ ve iş bu dava konusu 2017 yılı olağan genel kurul toplantısında ise 35.859-€ olarak huzur hakkı ödenmesine karar verildiğini, 2014 yılındaki 20.399-€ luk miktara % 13,33 oranında artırım yapılarak 2015 yılı için 23.120-€ luk huzur hakkı bedeline çıkartıldığını, müvekkilinin yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmasından sonraki yıl olan 2016 yılı içinse % 51,03’lük oranda artırım yapılarak huzur hakkı miktarının 34.920-€ ya çıkartıldığını, 2017 yılında da iş bu oran devam ettirilerek 35.859-€ huzur hakkı ödediğini, yüksek miktarlı huzur hakkı ile yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların kar payı alma haklarının zayıflatıldığını, belli ortaklara örtülü kar dağıtılması sonucunu doğurduğunu, genel bir ücret anlayışının aksine huzur hakkı, yönetim kurulu üyesine toplantı başına ödenen ücret anlamına gelmekte olup, üyenin toplantıya katılması noktasında teşvik etme fonksiyonu olduğunu, bununla birlikte toplantıya katılma dışında farklı bir performans ölçütü olmadığını, bu yönüyle de toplantıya katılmayan üyenin huzur hakkına hak kazanabileceğinin söylenemeyeceğini, ödenen ücretin fahiş olduğunu, huzur hakkının iptale konu olmadığına karar verilirken aynı nitelikteki emsal ücretlerin araştırılıp değerlendirilmediğini, davalı şirketin büyüklüğü, yaptığı iş ve yönetim kurulu üyelerinin üstlendiği sorumluluk gibi hususlar araştırılmadan, hiçbir somut veriye dayanmayan rapor doğrultusunda karar verildiğini, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmediğini, huzur hakkı ödenmesi ile ilgili karar alınmadan ödeme yapıldığını, daha sonra toplantı yapılarak yapılan ödemenin meşrulaştırılmaya çalışıldığını, iş bu hususun kanuna, esas sözleşmeye özellikle dürüstlük kuralına aykırı olduğu açıkça ortadayken yerel mahkeme tarafından nazara alınmadığını, müvekkillerinin TTK madde 438 kapsamında özel denetçi talebinde bulunduklarını, yapılan özel denetimlerin eski tarihli olduklarını, 2017 yılına dair özel denetim yaptırılmasının şirketin hali hazırdaki durumunun tespiti için de gerekli olduğunu, genel kurul toplantı tutanağında davacıların özel denetçi tayini talebinin genel kurulda oylanmadığını, dolasıyla olumlu-olumsuz herhangi bir genel kurul kararının mevcut olmadığını, özel denetçi talebinin gündeme alınmamasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, TTK madde 445’in uygulanabilmesi için ilk şartın şeklende olsa ortada bir genel kurul kararının bulunması olduğunu, davacıların özel denetim talebinin genel kurulda karara bağlanmadığını, dolayısıyla reddedilmiş sayılması gerektiğini, olumsuz kararın iptalinde yarar bulunan hallerde iptal davası açılabileceğini beyanla İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 17.06.2020 tarih, 2019 / 177 Esas 2020 / 267 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, anonim şirket olağan genel kurul toplantısında alınan kararların, kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı oldukları gerekçesi ile batıl olduklarının tespiti, aksi halde ise iptallerine karar verilmesi talebine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davalı şirketin 2017 yılı olağan genel kurul toplantısı 21.12.2018 tarihinde yapılmış ve gündemin 2. maddesi ile; yönetim kurulu faaliyet raporunun müzakeresi ile tasdikine, 3. maddesi ile; 2017 yılına ait finansal tabloların müzakeresi ile tasdikine, 4. gündem maddesi ile; yönetim kurulu üyelerinin ibrasına, 5. gündem maddesi ile; 2017 yılı dönem net karından yasal yükümlülüklerin ayrılmasından sonra kalan tutarın %5 kar payı olarak ortaklara dağıtılmasına, 6. gündem maddesi ile; yönetim kurulu üyelerine ödenen huzur hakkının onaylanmasına karar verilmiş, davacılar alınan tüm kararlarda olumsuz oy kullanmış ve muhalefetlerini tutanağa geçirtmiş, gündem maddelerinin görüşülmesinden sonra özel denetçi tayin edilmesini talep etmiş, bu konuda bir oylama yapılmamıştır. Davacılar tarafından bilgi alma amaçlı olarak hazırlanan 13 adet sorunun toplantı başkanına verildiği görülmüştür. Davacılar tarafından ilk derece mahkemesinin 2019/198 Esas sayılı dosyası ile davalı şirkete özel denetçi tayin edilmesi talebi ile 14.01.2019 tarihinde açılan davada Mahkemece 13.03.2019 tarihli karar ile; davalı şirketin 21.12.2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan genel kurul toplantısında davacıların özel denetçi tayin edilmesi taleplerinin zımnen reddedilmiş olduğu, taraflar arasında uyuşmazlık bulunduğu, davacıların davalı şirketin hakim şirketi aleyhine zarara uğratıldığına yönelik iddialarının ikna edici olmadığı, yazılı bir delilin sunulmadığı ve özel denetçi atanmasını gerektirir bir durum bulunmadığı gerekçesi ile talebin kesin olarak reddine karar verildiği, davacılar tarafından ilk derece mahkemesinin 2019/200 Esas sayılı dosyası ile bilgi edinme talebi ile 14.01.2019 tarihinde açılan davada, Mahkemece 10.04.2019 tarihli karar ile; davacıların 21.12.2018 tarihinde sunmuş oldukları soruların davalı şirket tarafından 29.11.2018 tarihinde cevaplandırıldığı, davalıların verilen cevaplara itiraz etmedikleri, verilen cevapların hesap verme ve dürüstlük ilkeleri bakımından özenli ve gerçeğe uygun olduğu gerekçesi ile talebin kesin olarak reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi kök raporunda; davalı şirketin 2017 yılı itibariyle 17.372.270,98 TL dağıtılabilir geçmiş yıl karının bulunduğu, şirket ortaklarınca taahhüt edilen sermayenin tamamının ödenmiş olduğu, sermayenin tamamının öz kaynak içerisinde korunduğu, 2017 yıllık faaliyet raporu içerisinde davacıların sorduğu soruların cevaplarının yer almadığı, toplantı sırasında sorulara cevap verilmediği, yine davacılar tarafından istenilen bilgilerin finansal tablolarda mevcut olmadığı ve finansal tabloların gerçeği yansıtmadığının tespit edildiği, alınan ek raporda ise Mahkemece bilgi alma ve özel denetçi tayini talebi ile açılan davalarda verilen ve kesin hüküm teşkil eden kararlar karşısında, davalı şirket yönetim kurulu faaliyet raporu, finansal tabloları, karın kullanım şekli, huzur hakkına ilişkin genel kurul gündem maddelerinin iptalinin mümkün olmayacağının mütalaa edildiği, Mahkemece de ek rapor esas alınarak bu tespit doğrultusunda davanın reddine karar verildiği görülmüştür.Davacı taraf dava dilekçesinde gündemin 2. maddesi ile tasdik edilen yönetim kurulu 2017 yılı faaliyet raporunun “Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik” hükümlerine, TTK’nın 199/3 maddesine ve gerçeğe uygun olmadığını, 3. maddesi ile tasdik edilen finansal tabloların gerçeği yansıtmadığını, dağıtılmasına karar verilen %5 kar payı ile azınlık haklarının ihlal edildiğini, yönetim kurulu üyelerine ödenen huzur hakkının fahiş miktarda olduğunu ve genel kurulca alınmış bir karar olmadan ödeme yapıldığını, yönetim kurulu üyelerinin davalı şirketi iyi yönetmediklerini, bilançonun gerçeği yansıtmadığını ve bu bilançoya dayanılarak alınan ibra kararının geçersiz olduğunu iddia etmiş, Mahkemece alınan bilirkişi kök ve ek raporunda davalı şirketin ticari defterlerinin usulüne uygun şekilde tutulmuş olduğu ve elde ettiği karın tespiti dışında mali hiçbir değerlendirmeye yer verilmemiş, Mahkemece de iptali istenen her bir gündem maddesi yönünden ayrı ayrı ve somut bir gerekçelendirme yapılmaksızın, daha önce bilgi alma ve özel denetçi tayini talebi ile açılan davalarda verilen red kararlarına dayanılarak eksik araştırma ve gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. Bu nedenle davacıların istinaf başvurusu haklı bulunmuştur.Buna göre Mahkemece bilirkişi heyetinden, davalı şirketin ticari defter ve kayıtları, denetim raporları üzerinde inceleme yapılarak 2017 yılı yönetim kurulu faaliyet raporu ile finansal tabloların mevzuata ve usulüne uygun şekilde düzenlenip düzenlenmediği, şirketin kayıtları ile örtüşüp örtüşmediği, bilançonun gerçeği yansıtıp yansıtmadığı, 2017 yılı net karından ayrılması gereken yasal yükümlülük miktarlarının tespitinden sonra dağıtılmasına karar verilen %5 kar payının, davalı şirketin toplam dağıtılabilir karı, faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, ekonomik faaliyet ve amaçları yönünden düşük olup olmadığı, ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kar payı dağıtılmasını temin bakımından davalı şirketin ne oranda kar payı dağıtması gerektiği, aynı temelde değerlendirme yapılarak yönetim kurulu üyelerine ödenen huzur hakkının fahiş olup olmadığı, ortaklara dağıtılacak kar payını etkileyip etkilemediği hususlarında alınacak raporun diğer deliller ile birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre her bir gündem maddesi yönünden somut değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacıların istinaf başvurusunun KABULÜ ile;İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/06/2020 tarih ve 2019/177 Esas 2020/267 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,3-İstinaf talep edenler tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine,4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine,6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 08/12//2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.