Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1712 E. 2022/1929 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1712 Esas
KARAR NO: 2022/1929 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/07/2020
DOSYA NUMARASI: 2014/1340 Esas – 2020/404 Karar
DAVA: Hurda Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan Tazminat
KARAR TARİHİ: 22/12/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında hurda satış sözleşmeleri bulunmakta ise de başlıktan farklı olarak sözleşmenin esasen defolu ürün satımı içermesine rağmen verilen ürünlerin yaklaşık %40’na tekabül edecek önemli bir kısmının kullanılamaz olduğunu, bir kısmının müvekkiline teslim edilmediği halde davalı tarafından fatura edildiğini, bir miktar ürünün ise başka firmalara teslim edilmesine rağmen müvekkiline teslim edilmiş gibi fatura düzenlendiğini, sözleşmeye göre eksik teslim edilen ürünlerde yedek parçanın kendilerine fatura edilmemesi gerekirken fatura edildiğini, davalının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle müvekkilinin maddi zarara uğradığını belirterek, şimdilik 1.000,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; talebin zamanaşımına uğradığını, ayrıca süresinde hiçbir ayıp ihbarında ve benzeri bildirimlerde bulunmayarak hali hazırda bu hakkını yitirdiğini, kaldı ki müvekkili tarafından hurda ürünlere ilişkin herhangi bir garanti verilmediği gibi kendileri tarafından tanzim olunan faturalara itirazda da bulunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 08/07/2020 tarih ve 2014/1340 Esas – 2020/404 Karar sayılı kararı ile; ” …Taraflar arasında akdedilen ve zamanla yenilenen 25/04/2008, 04/09/2008 ve 14/06/2010 tarihli hurda satış sözleşmeleri kapsamında davalının bayilerinden iade aldığı ya da yetkili servislerinden kendisine iade edilen tüketiciye arz edilmesi mümkün olmayan “hurda” vasfındaki … marka emtiaları davacıya teslim etmeyi üstlendiği, davacının da davalının tanzim edeceği fatura bedellerini ödeyeceği kararlaştırılmıştır. İlk sözleşme olan 25/04/2008 tarihli sözleşmenin 5.6 ile 6 nolu maddelerinde davacının satın almış olacağı ürünlerin tamamının hurda vasfında olduğunu bilerek satın aldığı ve davalı satıcının herhangi bir servis ve garanti sorumluluğu bulunmadığı kararlaştırılmıştır. Aynı sözleşme maddeleri 04/09/2008 ve 14/06/2010 tarihli sözleşmelerde de tekrar edilmiştir. Bu maddelerden de anlaşılacağı üzere davalının teslim etmiş olduğu hurda malların vasıf ve kullanılabilirliği noktasında herhangi bir tekeffülünün bulunmadığı açıktır. Her iki tarafta tacir olup TTK’nın 18/2. maddesi gereğince basiretli tacir prensibine nazaran davacı tarafı bağlayıcı niteliktedir. Öte yandan somut olayda sözleşmenin kapsam ve mahiyeti ile tarafların durumu dikkate alındığında TBK’nın 20 ve devamı maddelerinde düzenlenen genel işlem koşulları hükümlerinin de uygulanma yeri bulunmamaktadır. Salt KDV faturası kesilmesi de malların hurda vasfında olmadığını tek başına göstermez. Dolayısıyla, ayıba bağlı olarak maddi zararın tazmini istenemeyecektir. Kaldı ki, ayıba karşı tekeffül kararlaştırılmış olsa dahi davacının teslim aldığı hurdalara ilişkin olarak davalı yana süresinde herhangi bir ayıp ihbarında bulunduğu anlaşılamamıştır. Davacı taraf bir kısım elektronik posta örnekleri sunmuşsa da yazışma içerikleri incelendiğinde ayıp ihbarının varlığına somut bir şekilde rastlanmamıştır. Bu nedenle ayıp iddiası yönünden talebin reddi gerekir. Diğer iddialar ise, eksik teslim ve yedek parçaların teslim edilmediği halde faturasının kesildiği iddiasına dayanmaktadır. Ancak davacının hangi ürünlerin teslim edilmediğini ya da eksik teslim edildiğini, hangi faturaların fiktif fatura olduğu, hangi faturaya binaen fazla ödeme yaptığı somut deliller ile ortaya konulamadığı gibi taraflar arasında varlığı çekişmesiz 01/06/2012 tarihli protokole göre davacının davalıya 25/05/2012 tarihi itibariyle 2.988.124,00-TL borcu olduğunu kayıtsız şartsız olarak ikrar ettiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla eksik teslim ya da fazla ödeme yapıldığına ilişkin iddialar bu noktadan sonra dayanaksız kalmıştır. Diğer yandan, malların eksik teslimi nedeniyle davacının ne şekilde zarara uğradığı (örneğin işlerin gecikmesi nedeniyle başka firmaya cezai şart ödenmesi zorunda kalınması ve benzeri) somut iddia ve delillerle ortaya konulamamıştır. Diğer yandan, cari hesaba göre eksik teslim ya da fazla ödemeye ilişkin menfi tespit ve istirdat talepleri bu davanın konusu dışındadır. Çünkü eldeki dava özü itibariyle sözleşmeye aykırılık iddiasına dayalı olarak maddi tazmininden ibarettir. Sonuç olarak ayıba karşı davalının tekeffülünün ya da garantisinin söz konusu olmadığı, eksik teslim ya da fazla ödeme de ispatlanamadığı gibi bunlar nedeniyle uğranılan zarar kalemleri de somut şekilde ortaya konulamadığından aşağıdaki şekilde davanın reddi cihetine gidilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece tesis edilen davanın reddine dair kararın eksik inceleme ve araştırma neticesinde verildiğini, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, Her ne kadar mahkemece taraflar arasındaki sözleşmenin hurda satışına yönelik olduğu kabul edilmiş ise de; mahkemenin bu yöndeki tespit ve değerlendirmesinin, taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşme hükümleri, taraflar arasındaki ilişkinin şekli ile tüm dosya kapsamı ve mevcut fiili durumla bağdaşmadığı gibi; bu gerekçeye dayalı olarak davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, taraflar arasında imza edilmiş olan 04.09.2008 tarihli sözleşmenin 2. maddesinde sözleşmenin konusunun ‘ürünleri satın alması ve satışını yapması’ olarak belirtildiğini; hurda malın alımından sonra satışının yapılamayacağı hususunun izahtan vareste olduğunu, Yine, mezkûr sözleşmenin 4. maddesinin 4-4. bendinde ‘ürünün tüm aksesuar ve parçalarının eksiksiz alınmasından veya eksikliklerin tutanak altına alınmasından müşteri sorumludur. müşteri eksik aksesuar ve parçaları isterse ek-3’teki tutanak ile satıcıdan talep edebilir.’ denildiğini, 14.06.2020 tarihli sözleşmenin 4. maddesinin 4-5. bendinde, satıcının yani davalı şirketin kendisine bildirilen yedek parça ihtiyacını ne şekilde karşılayacağı hususunun hüküm altına alındığını, tüm bu hususlar gözetildiğinde, mahkemenin sözleşmenin hurda alım satımına ilişkin olduğu kabulünün hayatın olağan akışına uygun düşmediğini, Dosya kapsamında tanzim edilmiş olan 29/12/2015 tarihli bilirkişi heyet raporuna göre ‘Hurda malın hurda tanımı içerisinde değerlendirilebilmesi için bu malın aynen veya herhangi bir suretle onarılması sonucu üretim amacına uygun olarak kullanılamaması gerektiği, bu nedenle davalı …Ş.’nin hurda açıklamasıyla sattığı ürünlerin üzerine KDV koyarak satmış olduğu da gözetilerek-bu ürünlerin onarılması sonucu üretim amacına uygun olarak kullanılabilir olması sebebiyle gerçek anlamda hurda olarak nitelendirilemeyeceği’ kanaati ile ‘yine davalının davacıya kestiği 2010 yılına ait faturada, servislerden gelen fatura 3 arızalı malzemelerin sevki için düzenlenmiştir’ ibaresinin bulunduğu; bu itibarla bu durumun davalının arızalı ürünleri sözleşmede belirtilen fiyatı haricinde de davacıya satabileceği sonucunu ortaya çıkardığını; bu durumunda davacı tarafından alınan tamiri ve kullanımı mümkün olmayan toplam 2.129.526, 19 TL olan ürünler için bu uygulamanın neden yapılmadığı ve bu ürünlerin neden sözleşmede belirlenen fiyatlardan satıldığının ya da faturadaki ürünlerin neden hurda fiyatından satıldığının ortaya konması halinde bu tutar için talepte bulunulup bulunulamayacağı’ tespitlerinin aktarıldığını, Yine dosya kapsamında tanzim edilmiş olan 09.04.2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda da ‘Davalının 2010 yılında kestiği-açıklaması faturada kantarda tartılarak davacıya satılan ürünler, hurda fiyatından satıldığından, arızalı ürünlerin sözleşmede belirtilen fiyatın haricinde de satılabileceği kanısına varmamıza neden olmuştur. …. Sözleşmeye konu ürünlerin hurda olduğu iddiasına nazaran, davacı müşterinin davalı satıcıdan yedek parça alabileceğinin, fiyatın davalı satıcının sıfır ürünler için ürün bazında bayilerine aylık olarak belirleyip uyguladığı toptan nakit fiyatın%25’i olarak kararlaştırılmış olmasına yönelik maddelere bakıldığında uygulamanın gerçekten hurda ürünlerin satışına yönelik olduğunu ileri sürmenin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, zira eğer bu ürünler tamamen hurda ve kullanılamaz durumda ise davalı yanın neden davacıya yedek parça satın alma hakkını vermiş olduğu-ve ayrıca bu hurda mallarda uygulanacak fiyatın neden sıfır malların toptan nakit fiyatının %25’i oranında olduğu ve neden sözleşmede davacının mağaza açabileceğine ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olduğu’ şeklinde tespitlere yer verilmiş olduğunu, Bu yöndeki tespitlerin de; esasen hurda olarak nitelenen ve tamiri-kullanımı mümkün olmayan ürünlerin müvekkili şirket tarafından davalıdan daha önce hurda fiyatına satın alındığını gösterdiğini, somut olayda müvekkilinin, fabrikadan ya da servislerden ürünleri toplamakta, kullanılabilir ve tamir edilebilir olanları sözleşmedeki fiyattan satın almakta; buna karşılık, fabrikadan almış olduğu malların hurda olup olmadığı hemen anlaşılabildiğinden hurda fiyatına bu malları alabilmekte olduğunu, Türkiye çapındaki servislerden toplanan ürünlerin ise hurda olup olmadığı tüm toplamalardan sonra anlaşıldığından; hurda ürünleri için iade faturası kesilmesi yoluna gidildiğini, nitekim, her toplamadan sonra bu husustaki beyanların mail yolu ile davalı şirkete bildirilmiş olduğunu, Taraflar arasındaki sözleşme hükümleri, dosya kapsamındaki tüm mail ve yazışmalar, tüm deliller, bahse konu bilirkişi raporlarındaki tespit ve değerlendirmeler gözetildiğinde; mahkemenin, taraflar arasındaki sözleşmenin içerik ve niteliğine dair temel değerlendirmesinin gerçek durumla bağdaşmadığı; mahkemece taraflar arasında imza edilmiş olan sözleşmelerin tek taraflı olarak değerlendirildiğini; sözleşmelerin tüm maddelerinin bir bütün halinde incelenerek yorum yapılması gerekirken; sözleşme hükümleri bir bütün halinde incelenip- tartışılmaksızın, eksik ve tek taraflı tetkik ve yanılgılı hukuki değerlendirme ile karar verildiğini, mahkeme kararına bu yönüyle itiraz ettiklerini, kararın istinaf incelemesi neticesinde ortadan kaldırılmasını talep ettiklerini, Mahkemece ‘sözleşmenin hurda satımına ilişkin olduğu, davacının satın almış olduğu ürünlerin tamamının hurda vasfında olduğunu bilerek satın aldığı, dolayısıyla ayıba dayalı zararın tazminin istenemeyeceği; kaldı ki, ayıba karşı tekeffül kararlaştırılmış olsa dahi davacının teslim aldığı hurdalara ilişkin olarak davalı yana süresinde herhangi bir ayıp ihbarında bulunmadığı; davacı taraf bir kısım elektronik posta örnekleri sunmuşsa da yazışma içerikleri incelendiğinde ayıp ihbarının varlığına somut bir şekilde rastlanmamış olduğu’ değerlendirmesinde bulunulmuş ise de; bu yöndeki tespit ve değerlendirmenin de tamamen dosya kapsamına aykırılık teşkil ettiğini, ayıp bildiriminin herhangi bir şekle tabi olmadığı gibi, dosyaya ibraz etmiş oldukları ve 55 sayfadan oluşan ayıplı hurda ürünle ilgili davalı yana yapılan bildirimlerin, raporda hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, bu belgeleri tekrar mahkemeye sunduklarını, müvekkilinin bu konu ile ilgili bildirimleri davalı yana yaptığı hususunun da bu belgelerden anlaşılabileceğini, Yine mahkemenin, “…..Diğer iddialar ise, eksik teslim ve yedek parçaların teslim edilmediği halde faturasının kesildiği iddiasına dayanmaktadır. Ancak davacının hangi ürünlerin teslim edilmediğini ya da eksik teslim edildiğini, hangi faturaların fiktif fatura olduğu, hangi faturaya binaen fazla ödeme yaptığı somut deliller ile ortaya konulamadığı gibi taraflar arasında varlığı çekişmesiz 01/06/2012 tarihli protokole göre davacının davalıya 25/05/2012 tarihi itibariyle 2.988.124,00-TL borcu olduğunu kayıtsız şartsız olarak ikrar ettiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla eksik teslim ya da fazla ödeme yapıldığına ilişkin iddialar bu noktadan sonra dayanaksız kalmıştır. Diğer yandan, malların eksik teslimi nedeniyle davacının ne şekilde zarara uğradığı (örneğin işlerin gecikmesi nedeniyle başka firmaya cezai şart ödenmesi zorunda kalınması ve benzeri) somut iddia ve delillerle ortaya konulamamıştır. Diğer yandan, cari hesaba göre eksik teslim ya da fazla ödemeye ilişkin menfi tespit ve istirdat talepleri bu davanın konusu dışındadır. Çünkü eldeki dava özü itibariyle sözleşmeye aykırılık iddiasına dayalı olarak maddi tazmininden ibarettir. Sonuç olarak ayıba karşı davalının tekeffülünün ya da garantisinin söz konusu olmadığı, eksik teslim ya da fazla ödeme de ispatlanamadığı gibi bunlar nedeniyle uğranılan zarar kalemleri de somut şekilde ortaya konulamadığından aşağıdaki şekilde davanın reddi cihetine gidilmiştir” yönündeki tespitinin de dosya kapsamına aykırı olduğunu, Zira, taraflar arasındaki protokolle ilgili olarak dava dilekçelerinde de izah edildiği üzere, söz konusu protokolün, işbu davaya konu malların davalıya teslim edilmiş gibi kesilen faturalardan kaynaklı müvekkili şirketin borcunu teyit eden bir protokol olduğunu, gerek 2008 yılından bu yana yapılan sözleşmeler gereği, gerekse söz konusu protokolde var olan borcun karşılığı ürünlerin müvekkiline ya hiç teslim edilmediğini ya eksik teslim edildiğini, ya da hurda ürün olarak teslim edilmiş olduğunu, yine müvekkilinin ticari ilişkinin devam edeceğine ve ürünlerin teslim edilmemesinden kaynaklı mağduriyetinin giderileceğine olan inançla söz konusu protokolü imzalamış olduğunu, protokolün varlığının, alacağın bulunmadığı anlamına gelmeyip; mahkemenin değerlendirmesinin aksine, sayılan ve dosya kapsamı ile sabit olan tüm bu nedenlerle protokolün, davalı tarafın sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını, Mahkemenin, ‘eksik teslim ya da fazla ödeme de ispatlanamadığı, davacının hangi ürünlerin teslim edilmediğini ya da eksik teslim edildiğini, hangi faturaların fiktif fatura olduğu, hangi faturaya binaen fazla ödeme yaptığı somut deliller ile ortaya konulamadığı’ yönündeki değerlendirmesinin aksine; davalı yanın sözleşmeye aykırı davrandığını gösteren belgelerin dosyada mübrez olduğunu, bahse konu bu belgelerin fiziki olarak büyük bir alan kaplaması sebebiyle müvekkili tarafından bu belgelerin tamamının hem taranmış halinin, hem de fiziki olarak (1 kamyonet belge) dosyaya teslim edildiğini, bunun dışında söz konusu belgelerin, mahkemenin 27/05/2015 tarihli 4 nolu ara kararı gereğince 10/06/2015 tarihinde iki adet hafıza kartı içinde dijital olarak mahkemeye sunulduğunu, ancak mahkemece, dosyaya sunulu deliller incelenmeksizin ve yöntemince değerlendirilmeksizin eksik tetkike dayalı olarak karar verildiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve yeniden yapılacak olan yargılama neticesinde davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, sözleşmenin ayıplı ve eksik ifası nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında akdedilen 25/04/2008, 04/09/2008 ve 14/06/2010 tarihli hurda satış sözleşmeleri kapsamında, davalının bayilerinden iade aldığı ya da yetkili servislerinden kendisine iade edilen tüketiciye arz edilmesi mümkün olmayan “hurda” vasfındaki … marka emtiaları davacıya teslim etmeyi üstlendiği, davacının da davalının tanzim edeceği fatura bedellerini ödeyeceği kararlaştırılmıştır. Davacı vekili, davalı tarafından sözleşmeye aykırı olarak müvekkiline verilen ürünlerin bir kısmının yapılması, tamiri ve kullanılması mümkün olmayan ürünler olduğunu; bir kısmının müvekkiline teslim edilmediği halde davalı tarafından müvekkiline fatura edildiğini; bir miktar ürünün başka firmalara teslim edilmesine rağmen müvekkiline teslim edilmiş gibi fatura düzenlendiğini; yine sözleşmeye göre eksik teslim edilen ürünlerde yedek parçanın müvekkiline fatura edilmemesi gerekirken fatura edildiğini, bu şekilde davalının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle müvekkilinin maddi zarara uğradığını ileri sürerek, şimdilik 1.000,00-TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmelerin 12. Maddesinde, davalı satıcı tarafından düzenlenecek her türlü belge, tutanak, rapor, makbuz, ticari defter ve kayıtların, idari ve adli yargı organları nezdinde kesin delil teşkil edeceği düzenlenmiştir. avalı tarafın ticari defterleri ve dayanağı belgelerin incelenmesi ile tanzim edilen 01/06/2018 tarih ve 2018/22 Talimat sayılı bilirkişi raporunda; davalı şirketin ilgili dönemlere ait ticari defterlerinin 6102 sayılı TTK’nun 64/3 maddesi ve V.U.K. 221 maddesi uyarınca yapılması gereken noter açılış ve kapanış tasdiklerinin süresinde yapıldığı, usulüne uygun olarak tutulan ticari defterlerin davalının lehine delil vasfına haiz olduğu, Protokol tarihi olan 01/06/2012 tarihinde davacı şirketin davalı şirkete 2.987.720,55TL borçlu olduğu tespit edilmiştir. Taraflar arasında akdedilen 01/06/2012 tarihli Protokol ile davacının, davalıya 25/05/2012 tarihi itibariyle 2.988.124 TL borcu olduğunu kayıtsız şartsız kabul ettiği ve bu borcunun 1.988.124 TL’lik kısmını protokolde yazılı olan çek veya bonolar ile ödemeyi kabul, beyan ve taahhüt ettiği, protokole göre; 10.000,00 TL’nin nakit olarak … hesabına havale edileceği, 1.988.124 TL tutarlı çek veya bonoların vadelerinde ve eksiksiz ödenmesi halinde, davacının bakiye 1.000.000 TL tutarındaki borcu karşılayacak kadar hurda malı iade edeceği ve davalının da bunları iade alacağı, prokoldeki şartlar davacı taraffça yerine getirildiğinde davacının başkaca borcunun kalmayacağı belirtilmiştir. Davalı vekili, protokol ile davacının borcunu kabul ettiğini savunmaktadır. Davacı tarafça ise, bunun, işbu davaya konu malların kendilerine teslim edilmiş gibi kesilen faturalardan kaynaklı borcunu teyit eden bir protokol olduğu, davanın konusunun da zaten bu olduğu, yapılan sözleşmeler gereği, protokolde var olan borcun karşılığı ürünlerin ya hiç teslim edilmediği, ya eksik teslim edildiği, ya da hurda ürün olarak teslim edildiğini, ticari ilişkinin devamına ve ürünlerin teslim edilmemesinden kaynaklı mağduriyetinin giderileceğine olan inançla söz konusu protokolün imzalandığı ileri sürülmektedir.Somut uyuşmazlıkta, taraflar tacir ve söz konusu protokol tarafların kabulünde olup, imza inkarı da bulunmamaktadır. Bu protokolde davacı protokol tarihi itibarı ile 2.988.124 TL borcu bulunduğunu kayıtsız şartsız kabul, beyan ve protokolde belirlenen şekilde borcunu ödemeyi taahhüt etmiştir. Protokolün irade fesadı (Hata, hile, ikrah vs) ile imzalandığı veya bu protokolün iptal edildiği de iddia ve ispat edilmemiştir. Yargılama sırasında davacı tarafça, uğranıldığı iddia edilen zararın bu protokol kapsamındaki işlemler dışındaki işlemlere dayandığı ileri sürülüp ispat edilmediği gibi dava menfi tespit ya da istirdat davası da değildir. Kaldı ki protokol kapsamında belirlenen borcun ödendiği de ileri sürülerek ispatlanmamıştır. Mahkemece taraf ticari defter ve kayıtları incelenerek tanzim edilen bilirkişi raporlarındaki tespitler ile birlikte diğer deliller de değerlendirilerek gerekçesi de yazılmak suretiyle karar verilmiştir. Bu durumda, dosya kapsamı ile davacı tarafça, tazminatı gerektirecek bir zarara uğranıldığı ya da alacağının bulunduğu ispatlanmadığından, mahkemece davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olup, ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde değildir. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 22/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.