Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/169 E. 2020/257 K. 20.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/169 Esas
KARAR NO : 2020/257 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEM: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH : 28/11/2019
DOSYA NUMARASI: 2018/717 Esas (Derdest Dava Dosyası)
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli), Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
KARAR TARİHİ: 20/02/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı … 25/11/2019 tarihli dilekçesinde özetle; Mahkemenin 05/09/2019 tarihli celsesinde, şirkete atanmış yönetim kayyım kararını kaldırarak; şirketi hakim ortak …’in adeta avuçlarına bıraktığını, bu husustaki itirazlarını reddettiğini, gelinen nokta itibariyle hakim ortak ve yönetim kurulundan istediği her türlü kararı alabilen …’in şirketin içerisini boşaltmak olarak nitelenebilecek tasarruflar içerisinde olduğunu, Mahkemeye daha önceki sundukları … ile, şirketin tüm aktiflerini risk edici şekilde, kredi yapılandırması adı altında, şirketin hemen hemen tüm değerlerini ipotek, devir, vefa sözleşmesi ile devir gibi/tasarruflara giriştiğini; bu hususta ilgili banka ile ön mutabakat olarak değerlendirilebilecek pir sözleşme imza ettiğini, halen de içeriğine vakıf olamadığını, sözleşme aşamasında iş ve tasarruflar içerisinde olduğunu, bu durum şirket emvalinden, dava sonunda kendisine düşmesi gereken aktiflerinin erimesini/eritilmesini intac edeceğini, şirketlerini, kendisine/veya çocuklarına ait … AŞ unvanlı şirketin alt yüklenicisi olarak gösteren 18/10/2019 tarihli Yüklenici Sözleşmesi başlıklı belge ile; hiç bir iş ve işlem yapılmayacağını, jiç bir hizmet/değer üretilmeyeceği halde, bu şekilde muvazaalı bir sözleşme ile, şirketi yük altına sokmuş bulunduğunu, bu durumun kabul edilebilir olmadığını, zira ilgili sözleşme ile görünürse iş veren …AŞ., İstanbul Yakuplu’da … projesi isimli, …’e ait devasa bir proje olduğunu, … bu şekilde muvazaalı iş ve işlemler ile, şirketlerinin kendi kontrolündeki şirketlere, muvazaalı yol ve yöntemler ile eklemleyip; aşamalı bir şekilde eritmenin ve nihayetinde şirketi, deyim yerinde ise yutmanın peşinde olduğunu, zira bizim şirketlerinin, içerisindeki malvarlığı hariç, ¨ 200.000.000,00 ‘nin üzerinde vergi avantajları olduğunu, dolayısı ile, hem bu şekilde sun’i sözleşme ve faturalandırmalarla yürütülmek istenen ticari ve hukuki görünümlü yönetim kurulu işlerinin, yarın vergi dairesi nezdinde sıkıntıları doğuracak olması ve hem de bu suretle, devasa yatırım olan – onlarca taşeron ile çalışılan, ticari riskler, iş kazası vb maddi manevi çok boyutlu riskler barındıran adeta bir şehir kuran proje – … – …AŞ. içerisinde, şirketlerinin, göz göre göre eritilmesine muvafkatının asla olmayacağını, daha şimdiden, 31/10/2019 tarihli efatura ile, şirketlerinin …AŞ’ ye ¨36.317.225,80 borçlandırıldığını, halihazırda …, şirketleri … .TİC. AŞ.’nin hissedarı olduğunu, İstanbul … Mah. … ada … parselde kurul …AVM ticari ünvanlı gayrimenkulde mevcut 37/200 hisseden ve başkaca aktif değerlerden doğan, ilgi AVM deki halihazırda ,… isimli işletmenin kiracı bulunduğu dükkan nitelikli 36-37 ve 38 nolu 390m2 yüzölçümünde dükkan nitelikli bağımsız bölümlerin ; piyasa rayiç bedeli, TSKB değerleri, Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/71 Esas sayılı dosyasından yaptırılan değerler, ilgi dosyadan atanan yönetim kayyım heyetinin yaptırdığı değerleme raporları ve … AVM yönetim birimlerinin belirlediğini, satışa arz değerleri ve piyasa rayiç değerlerinden daha düşük bir değerlere; ilgi bağımsız bölümleri satmaya yeltendiğini, bu hususta ön mutabakatlar, ekspertiz çalışmaları yaptırdığını, … AVM isimli ticari gayrimenkulümüzdeki bir kısım bağımsız bölüm dükkanların, baskın ortak …’in kararlan kapsamında, bilgi, rıza ve muvafakatinin olmaksızın satışı hususunda, şirket görevlileri çalıştıklarını, bu çalışmaların bir kısmını, kendi çabalarıyla öğrenmiş bulunduğunu, ilgi gayrimenkuldeki bir kısım dükkanların ( bildiğim kadarı ile … kullanımındaki 36-37 ve 38 nolu 390m2 dükkanlar) gerçekte ¨ 11.000.000,00 ‘den satışı hususunda mutabık kalındığı ve fakat tapuda ise bu tutarın ¨4.000.000,00 olarak gösterileceğini öğrendiğini, buna rıza ve muvafakatinin olmadığını, böyle bir işlem yine de gerçekleştirilecek ise de; bu durumda resmi tutarın üstündeki gerçek alım satım bedellerinin şirkete tam ve eksiksiz olarak konmasının teminini talep zaruretinin mevcut olduğunu, aynı gayrimenkul için, …’in yaptırdığı ekspertiz sonucu, 11/11/2019 tarihli … A.Ş. tarafından yapılan değerleme raporu mevcut olduğunu, bu raporun ilgili firma tarafından, …’in ısmarlaması ile yaptırılmış bir değerleme raporu olduğu net bir gerçeklik olduğunu, dolayısı ile gayrimenkullerin değerleri düşük olup; gerçek değerleri yansıtmayan, düşük, yan değerinde alım satıma esas alınamayacak bir rapor olduğunu, bu itibarla, ilgili değerleme firması ile ilgili üst birimlerine, SPK Lisans idari birimlerine vb idari ve mülki – mesleki birimlerine lisansının denetlenmesi ve gerekirse iptali ile ilgili şikayet ve dava haklarının saklı olduğunu, saklı olduğunu, sonuç olarak bu gerçeklikler bir tarafa, şirketin baskın ortağı …,’in bu şekil iş ve işlemler ile şirketi eriteceğini, kendi uhdesine geçireceğini, bunu önleyebilmenin tek yolunun, kayyım heyetinden … hariç olmak üzere denetim kayyumunun tekrardan yönetim kayyumuna çevrilmesi ve mevcut yönetim kurulunun görevlerine son verilmesi olduğunu, bu yönde karar verilmesinin artık bir zaruret teşkil ettiğini beyan etmiştir.Davalı vekili de 28/11/2019 tarihli duruşmadaki beyanında özetle; denetim kayyımlarının görevine son verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk derece Mahkemesi 28/11/2019 tarih ve 2018/717 Esas (Derdest Dava Dosyası) sayılı ara kararında;”…Somut olayda davacı, davalı şirkete tedbiren yönetici kayyım atanması yönünde ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiş ise de; mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerekli olup somut olayda mahkememizde bu yönde olumlu bir kanaat oluşmadığı, talep sahibi davacının, hakkını tehdit eden yakın bir tehlike nedeniyle ivedi bir koruma ihtiyacı içinde bulunmadığı,şirketeler kâr elde etmek amacıyla bir araya gelmiş kişilerden oluşmuş tüzel varlıklar olup şirketin yönetim kurulunun oluşumu, işleyişi, görevden alınması öncelikle şirketin kendi iç yapısı içinde genel kurulda halledilmesi gereken konulardır. Yargı organları ancak yasanın öngördüğü hallerle sınırlı olarak (organ boşluğu gibi) şirket yönetimine kayyım atayabilirler.Somut olay bakımından bu durum gerçekleşmediği,denetim kayyımı atamasının daha önce yapılmış olmasının yeterli olduğu gözönüne alınarak davalı şirkete tedbiren yeniden yönetim kayyımı atanmasına ilişkin talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.Davalı vekili de, davalı şirkete atanan denetim kayyımlarının görevine son verilmesini talep etmiş ise de;talebin herhangi bir gerekçe içermemesi ve taraflar ile şirketen menfaat dengesi gözetildiğinde davacının çıkma payının korunmasına yönelik olarak atanan denetim kayyımlarının görevlerinin devamının ölçülülük ilkesine uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin denetim kayyımlarının görevine son verilmesine ilişkin talebinin reddine karar verilmesi gerektiği…”gerekçesi ile;”1-Davacının davalı şirkete yeniden yönetim kayyımı atanmasına ilişkin talebinin REDDİNE, 2-Davalı vekilinin,denetim kayyımlarının görevene son verilmesine ilişkin talebinin REDDİNE, ” karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin genel kurulunun toplanması neticesinde, olağan bir biçimde yönetim organı tekrardan tesis edildiğini, bu sebeple mahkemenin gerekçesinde de ifade edildiği üzere, yönetim organına müdahaleyi öngören sınırlı sayıdaki sebepler ortadan kaldırıldığını, davacı tarafın ve davalı tarafın denetim kayyımı konusunda herhangi bir talebinin bulunmadığını, denetim kayyımlığı olacaksa dahi bu denetim ve kontrol şeklinde olmasının gerektiğini, tapu devri gibi işlemlerde kayyım onayı devreye girdiği zaman bu denetim yetkisi değil yönetim yetkisi anlamına geleceğini, müvekkili şirketin tüm bilgi ve işlemlerinin denetim kayyımlarına bildirmesi denetim kayyımlarının da bu bildirimleri mahkemeye dönemsel olarak bildirmesi denetim kayyımlığının doğal akışına uygun olan işleyiş şeklinde olduğunu, mahkemenin denetim kayyumlığı ara kararında ana gerekçe, “İhtiyati tedbir kararı verebilmek için davacının, hakkını tehdit eden yakın bir tehlike nedeniyle ivedi bir koruma ihtiyacı içinde bulunması şart olup davacı tarafından açılan fesih davasının bir sonucu olarak ortaklıktan çıkma durumuda gözönüne alındığında davalı şirkete ait taşınmazların kontrolsüz bir şekilde elden çıkartılması durumunda bundan davacının zarara uğrama tehlikesinin bulunduğu anlaşıldığından” dendiğini, böyle bir tehlikenin bulunmadığını, şirketi yöneten %70’lik yönetim iradesi aldıkları Yönetim Kurulu kararlarından sorumlu olacaklarını, davacıyı zarara uğratmaları halinde bunun olumsuz neticelerinin farkında olan ve yaklaşık 40 senelik bir aile şirketinin abi-kardeş fertleri durumunda olduklarını, Ticaret Hukuku ilkeleri gereğince tüm şirket yönetim kurulu üyeleri ve şirket hissedarları birbirlerine karşı şirketi basiretli bir şekilde idare ve yönetim borcu içinde bulunmadığını, müvekkili şirketin tüm hissedarları, ticari tecrübeleri sabit olduğunu, birbirlerine karşı şahsi ve cezai sorumluluk doğurabilecek mali zararlandırıcı işlemlere girişebilecek derecede hukuk dışı işlemlere başvurabilecek kişilerin olmadığını, bu nedenle davacı tarafın haklarına bir zarar gelebilecek bir tehlike durumu sözkonusu olmadığını, müvekkilinin banka borçları yüklü miktarda olduğunu ve ipotekler sebebi ile büyük çoğunlukta taşınmazını devretmesi mümkün dahi olamadığını,Müvekkili şirketin esas sözleşmesinde belirtilen amaçların gerçekleşmesi, ancak olağan bir biçimde yönetilmesi ile mümkün olduğunu, bir inşaat şirketinin gayrimenkul satmadan, mevcut malvarlıklarını ipotek gösterip finansman temin etmeden inşaat yapması mümkün olmadığı gibi, inşa edilen bağımsız bölümlerin saklamak amacı ile değil, satılmak amacı ile üretildiği de izahtan vareste olduğunu, şirketin fiilen yönetici kayyım görevleri ile donatılan denetçi kayyım inisiyatifine bırakılması halinde, şirketin olağan faaliyetlerini sürdüremeyeceği gibi borçlarını da kapatamayacağını, müvekkili şirketin günden güne kan kaybedeceği ve şirket ortaklarının tamamının zarar göreceğinin aşikar olduğunu,İleri sürerek, müvekkili şirketin olağan yönetime kavuşması sebebi ile, müvekkili şirket ve ortaklarının uğrayacağı fahiş zararlar nazara alınarak istinaf incelemesinin öne alınmasına,İstinaf talebinin kabulü ile 28.11.2019 tarihli ve 10.12.2019 tarihinde yazılan ara kararın kaldırılmasına ve denetim kayyımlarının kaldırılmasına,Fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına,Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdire ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Asıl dava haklı nedenlerle şirketin tasfiyesi olmadığı takdirde davacı ortağın payının gerçek değeri ile ödenerek şirket ortaklığından çıkması ve birleşen dava ise,TTK. 530 HÜKMÜ GEREĞİNCE davalı şirketin organsız kalması nedeniyle şirketin feshi davası olduğu ve bu süreçte davalı şirkete yönetim kayyımı atanması yönünde ihtiyati tedbir istemine ilişkin olup, dava dilekçesi ile talep edilen bu ihtiyati tedbir talebi ilk derece mahkemesince 01/11/2018 tarihli duruşmanın ara kararı ile; “Her ne kadar mahkememizce daha önce verilen ara karar ile davalı şirkete yönetici kayyımı atanmasına ilişkin taleplerin reddine karar verilmiş ise de davacı ile birlikte müdahil …’in beyanları ile davalı şirket vekilinin şirketin işleyemez durumda olduğunu bildirmesi karşısında asıl ve birleşen davada davalı şirkete Dr. …, … ve …’nin yönetici kayyım olarak atanmalarına, ” karar verilmiş, Müdahil vekilinin yönetim kayyımlarının yetkisine son verilmesine yönelik talebi üzerine mahkemece 05/09/2019 tarihli duruşmanın ara kararı ile;” 01/11/2018 tarihli ve sonraki ara karar ile atanan yönetim kayyımlarının görevinin sona erdirilmesine ve görevlerinin denetim kayyımı olarak devam etmelerine,” karar verildiği,Davacı … 25/11/2019 tarihli dilekçesi ile; kayyum heyetinden … hariç olmak üzere denetim kayyumunun tekrardan yönetim kayyumuna çevrilmesi ve mevcut yönetim kurulunun görevlerine son verilmesini talep ettiği, Davalı vekili de 28/11/2019 tarihli duruşmada; denetim kayyımlarının görevine son verilmesini talep etmesi üzerine mahkemece, 28/11/2019 tarihli ara karar ile; 1-Davacının davalı şirkete yeniden yönetim kayyımı atanmasına ilişkin talebinin reddine, 2-Davalı vekilinin,denetim kayyımlarının görevine son verilmesine ilişkin talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. HMK 341/1 maddesinde; “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir, “hükmü düzenlenmiştir.Buna göre geçici hukuki koruma tedbiri olan ihtiyati tedbire yönelik kararlardan, HMK 391/3. maddesi gereğince “tedbir talebinin reddi halinde” ve yine 394/4. maddesi gereğince “karşı taraf dinlenilmeden verilen ihtiyati tedbir kararına yapılan itiraz üzerine verilen kararlara” karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir.Teminat karşılığında İhtiyati tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması HMK’nın 395. maddesinde düzenlenmiş olup, 1. fıkrasında aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilenin veya ihtiyati tedbir kararı uygulananın, mahkemece kabul edilecek teminatı göstermesi halinde, mahkemenin duruma göre tedbiri değiştirebileceği ve kaldırabileceği düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin 2. fıkrasında teminatın tutarının 87. maddeye göre tayin edileceği, 3. fıkrasında itiraza ilişkin 394. maddenin 3 ve 4. fıkralarının uygulanacağı düzenlenmiştir. Söz konusu yasal düzenlemeler gözetildiğinde, teminat karşılığında tedbir kararının değiştirilmesinin veya kaldırılmasının istenebileceği, mahkemece bu konuda verilecek kararlara karşı itiraz edilebileceği düzenlenmiş olup, teminat karşılığında tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talepleri üzerine verilen kararlara karşı istinafa başvurulacağına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Aksine 395. maddenin 3. fıkrası ile itiraz hususunda 394. maddenin 3 ve 4. maddelerine yollama yapılmış olup, 394. maddede tedbire itiraz üzerine verilecek kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceğine dair 5. fıkraya yollama yapılmamıştır. Bundan da kanun koyucunun teminat karşılığında tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talepleri üzerine verilecek kararlara karşı sadece itiraz yolunu öngördüğü, bu kararlara karşı istinafa başvurulmasına imkan vermediği anlaşılmaktadır. İhtiyati tedbir kararı verildikten sonra, mevcut olan durum ve koşulların dava sırasında birden fazla değişmesi mümkün olabilir ve her seferinde itiraz edilebilir, her itiraz üzerine verilen karara karşı kanun yoluna başvurulması, ihtiyati tedbir kararlarına karşı başvurulması öngörülen istinaf yolundan beklenen amacın tam tersine bir sonuç doğuracaktır. Bu nedenle, mahkemece verilen 28/11/2019 tarihli karar istinafa tabi değildir. Sonuç itibariyle, Mahkemece verilen ara karar istinafa tabi kararlardan olmadığından davalının istinaf dilekçesinin HMK 346, 352/1 maddesi gereğince usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40-TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 10,00-TL’nin istinaf eden davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/02/2020 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.