Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1670 E. 2023/46 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1670 Esas
KARAR NO: 2023/46 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/341 Esas – 2020/177 Karar
TARİH: 18/02/2020
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ: 19/01/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı şirketin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sayısında kayıtlı olduğunu, müvekkillerinin davalı şirketin değişik paylarda ortağı olduklarını, müvekkillerinin ortağı olduğu davalı şirketin kötü yönetildiğini, kasasında nakit gözükmesine, çeşitli alacakları olmasına rağmen yüksek miktarda kredi kullandığını, bu krediyi almaya ihtiyacı olmadığı gibi kullanılan kredinin şirket faaliyetlerinde kullanılmadığının öğrenildiğini, şirket muhasebe kayıtlarında 2014 yılı için gösterilen 2.841.583,13 TL’lik 159 numaralı sipariş avansının gerçek olup olmadığının ancak yapılacak yargılama neticesinde anlaşılacağını, davalı şirketin çorap üretiminde kullanılan 51 adet kornet, 10 adet sancidcold, 6 adet buzzi toplam 67 adet çorap örme makinesinin satıldığı duyumunun alındığını, çorap üretiminde kullanılan boyahanenin kapatılıp dava dışı “… Tic. A.Ş.” ile birlikte davalının sahip olduğu bu yerin makinelerinin satılmış olduğunu, davalı şirketin kötü yönetimi neticesinde 2009 yılından sonra kendine ait satış yerlerinin önemli kısmını kapattığını, şirket faaliyetleri nedeniyle başkaca fesih sebebinin de gerçekleştiğini, 2009 yılından beri genel kurul toplantılarından haberi olmayan müvekkili ortaklara kar payının da dağıtılmadığını, kar payı verilmeyerek mağdur edildiklerini, yargılama sırasında da görüleceği üzere davalı şirketin haklı fesih şartlarının oluştuğunu beyanla davanın kabulü ile davalı şirketin fesih ve tasfiyesine veya müvekkillerine ait davalı şirketteki paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenerek davalı şirketten çıkarılmasına, değerin tespit edildiği tarihten itibaren en yüksek ticari faiz işletilmesine, aksi halde duruma uygun düşen ve müvekkilleri tarafından kabul edilebilecek diğer bir çözüme, yargılama giderlerinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacı …’ün şirket ortağı olmaması nedeniyle Türk Ticaret Kanunu’nun 636/3. maddesi kapsamında şirketin feshi için dava açamayacağını, adı geçenin aktif husumet ehliyetinin olmaması nedeniyle davasının reddinin gerektiğini, davacıların aynı nedenle 11.11.2009 günü açtıkları şirketin feshi davasının İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/334 esas sayılı kararı ile reddedildiğini, davacı …’ün 13.10.2008 tarihinden önce davalı şirketin müdürlüğünü yaptığı sırada şirketi zarara uğrattığından, müvekkili şirketin açtığı sorumluluk davasının İstanbul 29. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/173 esas sayılı dosyasında görülerek sonuçlandırıldığını ve adı geçen davacının 4.331.358 TL şirketi zarara soktuğunun tespit edildiğini, bu kararın İstanbul … İcra Dairesi’nin … esas sayılı takip dosyası ile işleme konulduğunu ancak halen tahsilatın yapılamadığını, davacı …’ün müvekkili şirketi zarara sokup mallarını haczettirmek için her yola başvurduğunu, zarara sokmak için olmayan borçlar ikrar ettiğini, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosya ile kendisini borçlu olarak göstermesi nedeniyle şirketin hisse haczinin istendiğini, İstanbul 24. İcra Ceza Mahkemesi’nin 2016/75 esas sayılı dosyası ile hakkındaki İcra İflas Yasasının 331. maddesine göre ceza davasının devam ettiğini, müvekkili şirketin yönetiminin davacı …’ün yönetimi sırasında verdiği çok büyük zararları tamir için azami gayret sarf ettiğini, 4.331.358,00 TL zararın hemen telafi edilecek bir zarar olmadığını, 2008 yılına kadar genel müdür olan …’ün şirketi batıracak toplam 4.331.358 TL zarara uğrattığından yeni yönetime seçilen …’e husumet beslediğini ve kendi hissesi olan şirket aleyhine bir kısmı yukarıda yazılı davalar açıldığını ve hepsinin de reddedildiğini, şirketin feshi talebinin yerinde olmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.Dahili davalı … vekili cevap dilekçesi ile; davalı … Ticaret Limited Şirketi’nin kötü yönetilmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davanın açılmasında davacıların kötü niyetli olduğunu, davacıların Bakırköy … Noterliği’nin 31.03.2016 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesiyle fesih sebebi olarak ileri sürdükleri hususlarda genel kurul yapılmasını ihtar ettiklerini, Beyoğlu … Noterliğinin 21.04.2016 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile istemlerine olumlu cevap verildiğini, hal böyle olunca da davacıların dava açmakta iyi niyetli sayılamayacaklarını, davacı …’ün şirket ortağı ve yetkilisi olduğu dönemde şirketi ciddi zararlara uğrattığını, elde edilen gelirleri kendi yararına kullandığını, işbu davanın açılmasından hemen önce davalılar aleyhine aynı davacılar tarafından İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/400 esas sayılı dosyasında müvekkili … aleyhine şirketin kötü yönetildiği iddiası ile tazminat davası ve İstanbul 6. Ticaret Mahkemesi’nin 2016/341 esas sayılı dosyasında yine müvekkillerin yetkilisi oldukları … Tic. Ltd. Şti.’nin feshi davası açtıklarını, ayrıca da işbu dava ve açılan diğer davaları bankalara ihbar ettirmeyi de hedefleyerek şirketin kredibilitesini de bankalar açısından sorunlu ve kuşkulu hale getirmeye de çalıştığını, netice itibari ile işbu davalar her ne kadar ticari bir dava gibi gözükmekte ise de, sadece kin duygusu ile açılmış, kötü niyetli birer dava olduğunu, şirketi asıl zor durumda bırakanın davacı … olup, yaptığı zarar verici işlemlerle şirketi zarara soktuğunu, bu sebeplerle de söz konusu dönemde şirket zararda olduğundan kar dağıtımı yapılmadığını, şirketin kötü yönetildiğini söyleyen davacı …’ün şirket ortağı olduğu dönemde yapılan sermaye artışı sebebiyle şirkete borcu mevcut olup, söz konusu borcunu da halen ödemediğini, davacı dışındaki şirket yöneticilerinin de genel kuralda ibra edilmediğini, bu nedenle haksız ve şirket menfaatine aykırı işlem yapan davacıların, aslında taraf sıfatı dahi olmayıp haksızlığı nedeni ile de işbu davanın reddi gerektiğini, davacıların Genel Kurul Toplantıları yapılmadığı ve çağrıların yapılmadığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, şirketin genel kurullarının yapıldığını ve davacılara usulüne uygun çağrıların yapıldığını, bu hususun ticaret sicil kayıtları ile sabit olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesinin 18/02/2020 tarih ve 2016/341 Esas 2020/177 Karar sayılı kararında; “…Somut olayda Türk Ticaret Kanununun 636/3.maddesi kapsamında haklı nedenlerle şirketin feshine, davacı ortakların payının gerçek değerinin ödenmesine ve ortakların şirketten çıkarılmalarına ilişkin ilişkin koşulların somut olayda mevcut olup olmadığının, yada duruma uygun düşen kabul edilebilir başka bir çözümün uygulanmasına ilişkin şartların mevcut olup olmadığının irdelenmesi gerekir. Türk Ticaret Kanununun 636. maddesinin 3. fıkrası haklı sebeplerin varlığı halinde her ortağın şirketin feshini isteyebileceğini düzenlemektedir. Ancak söz konusu maddede haklı sebebe ilişkin bir tanıma veya haklı sebebin sınırına ve kapsamına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmemektedir. Anonim şirketlerde de haklı sebeple şirketin feshinin düzenlendiği 531. maddede de aynı şekilde bir tanım, sınır veya haklı sebebe örnek bulunmamaktadır. Ancak uygulamada genel kurulun birçok kez kanuna aykırı şekilde toplantıya çağrılması, azlık hakları ile bireysel hakların devamlı ihlali, özellikle bilgi alma ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kar payının sürekli azalması haklı sebep olarak kabul edilmiştir. Yine gerek uygulamada gerekse müstekar Yargıtay uygulamalarında, şirketin devamının imkansız olduğu durumlarda, yine davacıların taleplerinin dürüstlük kuralına aykırı olmadığı ve fesh ilişkin koşulların gerçekleştiği durumlarda şirketin feshine karar verilebileceği kabul edilmektedir. Dolayısıyla haklı sebeple fesih hakkının düzenlendiği Türk Ticaret Kanununun 636.maddesi gereğince yapılacak değerlendirme de, haklı sebep olarak ileri sürülen olayların dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmesi, gerekmektedir. Az yukarıda açıklandığı üzere davacılar şirketin kar payı dağıtmaması suretiyle ortaklarını mağdur etmesi, şirketin ihtiyacı olmamasına rağmen kredi alarak şirket faaliyetlerinde kullanmaması, şirketin işletmelerine ait bir kısım unsurları satması, 159 numaralı spariş avans bakiyesinin gerçek olup olmadığının anlaşılamadığı sebeplerine dayanarak bu sebepleri şirketin feshi için haklı sebep olarak ileri sürmüşlerdir. Öncelikle belirtilmelidir ki, gerek toplanan deliller gerekse hükme esas alınan bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde; şirketin değişik tarihlerde kredi kullandığı, kullanılan kredilerden daha çok nakit ihtiyacının bulunduğu ve kredilere ihtiyaç duyduğu, davacıların bu yöndeki iddialarını somutlaştırmadıkları gibi kredilerin şirket faaliyetlerinde kullanılmadığı iddialarını da ispat edemedikleri, yine davacıların 2014 yılı için gösterilen 2.841.583,13 TL lik 159 numaralı sipariş avans bakiyesinin gerçek olup olmadığının anlaşılamadığı yönünde ki iddialarının soyut iddia olduğu ve ispat edilemediği, bilirkişi raporlarından açıkça anlaşılacağı üzere davalı şirketin değişik tarihlerde işletmelerine ait ve bir kısım unsurları sattığı (işletmede kullanılan çorap örme makinesi vb) ancak bu hususun şirketin üretim kapasitesinde eksikliğe ve buna dayalı zarara sebep olmadığı, kaldı ki 2011-2015 yılları arasında 253 numaralı makine ve teçhizatlar hesabında yeni alımlardan kaynaklı 70.437,17 TL lik artışın mevcut olduğu, davalı şirketin öz varlık tutarının 2013 yılı hariç olmak üzere genelde arttığı, bu anlamda davacıların davalı şirketin kötü yönetildiği iddiasının yerinde olmadığı, şirketin değişik dönemlerde kar payı dağıtmasına gerektirecek derecede karlılığının mevcut olduğu ancak müteakip dönemlerde davalı şirketin kar payı dağıtımı yapmamasının, şirketin fiilen ödeme yapabilmesi için yeterli likit kaynağa sahip olmamasından kaynaklandığı, mevcut olmayan kaynakla ile kar payı ödenmesinin mümkün olmadığı gibi, salt kar payının dağıtılması amacıyla kaynak yaratmak için kredi kullanılmasının şirketin borç yükünü daha da artıracağı, bu durumun şirket ve ortaklarının yararına olduğu, davacıları zarara sokma amacı taşımadığı, davacıların şirketin feshi için haklı sebep olarak ileri sürdükleri sebeplerin şirketin Türk Ticaret Kanununun 636/3.maddesi kapsamında feshini gerektirecek sebepler olmadığı, kaldı ki kesinleşen mahkeme hükmü ile davalı şirkete 4.331.358 TL ana para borcu bulunan davacı …’ün şirketin feshini istemesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı, özetle ve öz olarak; dürüstlük kuralı ve kişilik haklarının korunması ilkeleri temelli değerlendirilmesi gereken davacıların şirketin feshi isteminin koşullarının somut olayda gerçekleşmediği, şirketin devamının imkansız olmadığı, davacılardan …’ün kesinleşen mahkeme kararına göre davalı şirkete 4.331.358 TL ana para borcunun bulunduğu, bu borç ödenmeden ortaklık akçelerinin ödenmesi suretiyle davacıların şirketten ayrılmalarına izin verilemeyeceği, yine az yukarıda belirtilen borcun davacı …’ün ayrılma akçesinden mahsup edilmesi suretiyle davacıların ortaklıktan ayrılmalarına karar verilemeyeceği, davacıların bu yönde ki istemlerinin de dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığı, davacı ortakların, ortaklık haklarının zarar görmesinin ve şirketin kötü yönetiminin söz konusu olmaması nedeniyle duruma uygun düşen kabul edilebilir başka bir çözümün uygulanmasına da yer olmadığı sonucuna ve vicdani kanaatine varılarak, dürüstlük kuralı ile bağdaşmayan ve sübut bulmayan davacıların istemlerinin ve davasının reddine ilişkin aşağıda ki karar verilmiştir.”gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile; yerel mahkemenin davanın reddine gerekçe yaptığı olayın dava konusu dışında olduğunu, 2011-2016 yılları arasındaki kötü yönetim davasında ilk derece mahkemesinin müvekkili davacılardan …’ün, 2008 yılındaki kötü yönetiminden bahsederek davayı reddetmesinin hatalı bir değerlendirme olduğunu, bu tespitin doğru olmadığını, davacı …’ın başkaca bir grup aile şirketi olan … Ltd. Şti. ile alacak verecek ilişkisinin dava konusu şirkette gibi gösterilmesinin hukuki ve takdiri bir maddi hata olduğunu, 2008 yılı kötü yönetimi ile dava konusu 2011-2016 yıllarının kötü yönetimiyle ilişkisi ve etkisinin bulunmadığını ve illiyet rabıtası kurulamadığını, 2008 yılı kötü yönetimin varlığının, 2011-2016 yılının kötü yönetilmesinin haklı gerekçesi olamayacağını, müvekkili davacı …’ın kusurunun kabulü halinde davanın kendisi hakkında ret edilmesi gerektiğini, sadece …’ın kusuru sebebiyle diğer müvekkilleri davacı … ve …’ın haklarının yok sayılmasının da hatalı bir hukuki değerlendirme olduğunu, davalı şirketin dağıtılmayan 2.635.051,68 TL’lik karının olduğunu ve bu karın da ortaklara dağıtılmadığının bilirkişi raporlarıyla ispatlandığını, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre kar payı dağıtmamanın başlı başına şirketin feshi için yeterli sebep olduğunu, ticari şirketlerin kar etmesinin, elde edilen karın yatırıma dönüşmesinin, yatırım yapılamadığında karın ortaklara paylaştırılmasının amaçlandığını, davalı şirket yönetiminin, şirketin kar ettiği dönemlerde kar dağıtmadığı gibi yatırımda yapmadığını, daha sonraki dönemlerde ise şirketin kötü yönetim sebebiyle zarar ettiğini, çoğunluk hisse sahiplerinin azınlıkta kalan hisse sahiplerini düşünmediğini, kendilerini adeta yok saymaları sebebiyle şirket ortaklığından ayrılma taleplerinin ticari kurallara ve kanun koyucunun mantığına uygun olduğunu, döneminde dağıtılmayan karlardan sonraki dava dışı dönemde şirketin 30.09.2018 tarih itibariyle 1.914.635 TL zarar ettiğinin 25.03.2019 tarihli bilirkişi raporuyla anlaşıldığını, ortaklar arasında huzursuzluğun bulunduğu, oluşan karın dağıtılmadığı, daha sonra şirketin zarar ettiği, azınlık hisse sahiplerinin yok sayıldığı, haklarının gözetilmediği, bilirkişi raporlarının da yeterince objektif değerlendirmeler içermediğini, yapılan değerlendirmelerin mesnetsiz kaldığını, davacı ortakların şirketten çıkma isteklerinin haklılığının gözetilmediğini beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, limited şirketin haklı nedenle feshi ve tasfiyesi, aksi halde ortaklık payının ödenmesi ile ortaklıktan çıkarılma veya başkaca bir çözüme karar verilmesi taleplerine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur.Türk Ticaret Kanunu’nun limited şirketin sona erme sebepleri ve sona ermenin sonuçlarını düzenleyen 636. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, haklı sebeplerin varlığında her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. Kanunda haklı sebeplerin ne olduğu düzenlenmemiş, bu konuda takdir hakkı somut olayın özelliği nazara alınarak Mahkemelere bırakılmıştır. Buna göre mahkemeler dayanılan vakıaların gerçekliğini, haklı sebep teşkil edip etmeyeceğini, ileri sürülen fesih sebeplerinin tarafın kendisinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını, şirketin feshinin son çare olup olmadığını, dava açan pay sahibinin gerçek pay değerinin ödenmesi suretiyle paydaşlıktan çıkarılmasının daha adil bir sonuç yaratıp yaratmayacağını ve somut olaya göre şirketin ayakta tutulması daha hakkaniyetli ve adil bir sonuç doğuracak ise alternatif bir çözüm yolunun bulunup bulunmadığını değerlendirerek karar verecektir. Bir sebebin hukuki ilişkinin sonlandırılmasında haklı sebep olarak kabul edilebilmesi için, o hukuki ilişkiyi tarafları açısından çekilmez hale getirmesi, hukuki ilişkinin devamında bir faydanın kalmaması gerekmektedir.Somut dosyanın değerlendirilmesinde; davalı şirketin davacılar ile dahili davalı olmak üzere dört ortaklı ve dahili davalı …’un şirketin münferit yetkili müdürü olduğu, davacı tarafın dava dilekçesinde şirketin kötü yönetildiği iddiası ile birlikte, yüksek kar elde ettiği ancak kar payı dağıtmadığı iddiasında bulunduğu, davalı şirketin ticari defter ve kayıtları ile bilanço, mizan ve vergi kayıtları üzerinde yapılan inceleme neticesinde düzenlenen bilirkişi raporlarında, şirketin nakit ihtiyacı içerisinde olduğu, bu nedenle kredi kullandığı, satılan makineler nedeniyle bir kayba uğramadığı, bu hususların sorumluluk davasında ileri sürülebileceği, kar elde etmiş ise de likit kaynağa sahip olmaması sebebiyle kar payı dağıtamadığı, ayrıca kar payı dağıtılması yönünde alınmış bir genel kurul kararı bulunmadığı, öz varlığını koruduğu ve ticari faaliyetlerine devam ettiği tespit edilmiş olup, davalı tarafından davacı …’ün 13.10.2008 tarihinden önce, şirketin müdürlüğünü yaptığı sırada şirketi zarara uğrattığından bahisle İstanbul 29. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/173 esas sayılı dosyası ile açılan tazminat davasında, davacının davalı şirkete 4.331.358 TL tazminat ödemesine karar verildiği, kararın kesinleştiği ancak davalı tarafından icra takibine konu edilmesine rağmen tazminatın tahsil edilemediği, bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davacı tarafın haklı sebep olarak ileri sürdüğü vakıalar ispat edilemediği gibi, şirketin feshi için haklı sebep de oluşturmadıkları, Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya uygun, davacı tarafın istinaf başvurusunun haksız olduğu anlaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davacılar tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından davacılar tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,5‬0 TL’nin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran taraflara iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 19/01/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.