Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1660 E. 2022/1988 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1660 Esas
KARAR NO: 2022/1988 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/848 Esas – 2020/125 Karar
TARİH: 11/02/2020
DAVA: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 29/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin 2008 yılı Mart ayından bu yana Erzincan ilinde davalı sigorta şirketinin acentesi olarak faaliyet gösterdiğini ve başkaca hiçbir şirketin sigorta acenteliğini yapmadığını, müvekkilinin davalı şirketin portföyünün büyük oranda artmasını sağladığını, marka bilinirliğini oluşturmayı başardığını ve müvekkilinin herhangi bir şekilde satışların ve prim üretiminin düşmesine sebebiyet verecek davranışı olmadığını, davalı sigorta şirketinin prim gelirlerinin yüksek olduğu dönemlerde trafik sigortalarından zarar ettiği gerekçesi ile acentelerinin ekranlarını kısıtladığını, poliçe kesmesini sistemli olarak önlediğini, belirli kotaların üzerinde trafik sigortası kesmelerini engellediğini, rekabet dışı fiyatlandırma yaparak trafik poliçesi kesilmesini istemediğini, acentelerin prim üretimlerinin %70’e yakın set koyduğunu, davalı sigorta şirketinin prim miktarının düştüğünü ileri sürerek acentelik sözleşmesini fesih ettiğini, davalının haksız olarak müvekkil ile arasındaki acentelik ilişkisini sonlandırmış olması müvekkilinin ağır şekilde mağdur olmasına sebebiyet verdiğini, müvekkilinin prim üretim düşüklüğünden herhangi bir şekilde kusuru ve sorumluluğu bulunmadığını, haksız fesih kapsamında hesaplanacak denkleştirme/portföy tazminatının müvekkilinin hak kazandığını ve tüm bu nedenlerle şimdilik portföy tazminatı alacağı olan 10.000,00 TL alacağın fesih tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı taraf, davasını 39.218,78-TL üzerinden ıslah etmiş ve ıslah harcını yatırmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkil ile … – … Sigorta Aracılık Hizmetleri arasında 20.03.2008 tarihli Sözleşme Yapma ve Prim Tahsil Etme Yetkisine Haiz Acentelik Sözleşmesi ve 15.04.2015 tarihli Sözleşme Yenileme Notu ile beraberinde 15.05.2015 tarihli Acentelik Sözleşmesi akdedildiğini, ayrıca Beyoğlu …Noterliği’nin 11.03.2008 tarih, … yevmiye numaralı vekaletnamesi ile davacıya acentelik yetkisi verildiğini, müvekkil şirket ile davacı bu kapsamda 2008 yılından itibaren acentelik ilişkisini sürdürmekte iken, davacının sigorta poliçelerinde süregelen üretim yetersizliği, hasar/prim yüksekliği ve de taraflar arasında akdedilen bahsi geçen sözleşmelere aykırı işlemleri ile sadakat ve özen borcuna aykırı davranışları sebebi ile acentelik sözleşmesinin feshi gerektiğini, bu kapsamda müvekkil şirket tarafından 25.05.2017 tarihli yazı davacıya gönderildiğini ve bu yazı ile acentelik vekaletnamesinin 25.08.2017 tarihi itibari ile sonlandırılacağı bildirildiğini, ardından Kadıköy … Noterliği’nin 06.09.2017 tarih … yevmiye numaralı Azilname ve Fesih İhbarnamesi gönderildiğini, bu ihbarname ile 06.09.2017 tarihi itibari ile davacı acenteye verilen yetkilerin iptal edildiği ve söz konusu sözleşmeler gereğince her nevi poliçe, belge, makbuz ve sair evrak ile her türlü donanım elektronik cihaz vb. iadesi gerekliliği bildirildiğini, davacı acentenin Acentelik Sözleşmesi’nin 4.2.maddesine aykırı davrandığını, davacının hem münsahırlık şartına hem de sadakat ve özen borcuna aykırı davranışları, üretimde düşüşe geçmesine sebep olmuş, bu kusurlu davranış ve işlemler neticesinde de Acentelik Sözleşmesi feshedildiğini, bu sebeplerle davacının denkleştirme talebi söz konusu şartları haiz olmadığından haksız ve hukuka aykırı olduğunu ve tüm bu nedenlerle davanın reddine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 11/02/2020 tarih ve 2017/848 Esas – 2020/125 Karar sayılı kararında; “….Tarafların iddia ve savunmaları, toplanan deliller ile alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Acentelik ilişkisi boyunca acente, sürekli bir şekilde müvekkili nam ve hesabına aracılık faaliyetinde bulunur. Acentenin bu çabasının sonucunda müşteri çevresi oluşur. Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra da müvekkil bu müşteri çevresinden yaralanmaya devam ettiği halde, acente bu müşteri çevresiyle yapılan sözleşmelerden artık ücret alamaz. Acentenin, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, müvekkilin müşterilerle yaptığı sözleşmelerden ücret alma hakkı yoktur. Acentelik sözleşmesinin yürürlükte olduğu dönemde acentenin gayreti ile oluşturulan yeni müşteri çevresi ekonomik değeri olan bir portföy olup, sözleşmeden sonra da müvekkilin bu portföyden yararlanmasına rağmen, acentenin müvekkiline devrettiği bu müşteri çevresinden artık gelir elde edememesi hakkaniyete aykırı bir durum yaratmaktadır. İşte, acentenin denkleştirme talebi, müvekkilin, sözleşmenin sona ermesinden sonra acentenin oluşturduğu müşteri çevresinden herhangi bir karşılık ödenmeden yararlanacak olması nedeniyle hakkaniyet gereğince acenteye ödenmesi gereken bir bedeldir. Acentenin denkleştirme talebi önce öğretide tartışılmış, yabancı ülke mevzuatlarındaki düzenlemelerin ve öğretideki değerlendirmelerin etkisiyle Yargıtay kararlarına konu olmuştur. Yargıtay, TTK m.134.’den hareketle denkleştirme talebinin alt yapısını oluşturmuştur. Bu maddedeki düzenlemenin denkleştirme talebiyle ilgisi olmamakla birlikte, Yargıtayın bu değerlendirmesi, denkleştirme alacağının tanınması açısından önemli olmuştur. Denkleştirme tazminatı, 2007 yılında yürürlüğe giren Sigortacılık Kanunu’nun 23/16.maddesiyle ilk defa mevzuatımıza portföy tazminatı olarak girmiştir. 6102 sayılı TTK 122. maddesindeki düzenlemenin mehazı, Alman Ticaret Kanunu (HGB)’nun 89 b maddesi ve 1986/653 sayılı AB Direktifidir. Acentenin portföy tazminatı talep edebilmesi için dört koşulun gerçekleşmesi gerekir: 1-Acentelik sözleşmesinin denkleştirme talep edecek şekilde sona ermiş olması, 2-Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra müvekkilin, acentenin çabasıyla oluşturulan yeni müşteri çevresinden önemli menfaatler elde etmeye devam etmesi, 3-Sözleşmenin sona ermiş olması nedeniyle acentenin, müvekkiline devrettiği yeni müşteri çevresinden gelir elde etme imkanını kaybetmiş olması, 4-Acenteye denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun (hakkaniyetin bir gereği) olması ( Özge Ayan, Acentenin Denkleştirme Talep Hakkı, Seçkin Yayınları, Ankara 2008, s. 146 vd; Arslan Kaya, Ticaret Kanunu Şerhi- Birinci Kitap Ticari İşletme- Yedinci Kısım-Acentelik, 2. Basım, İstanbul 2016, s.247 vd). Taraflar arasında 20 Mart 2008 tarihli Sözleşme Yapma Ve Prim Tahsil Etme Yetkisine Haiz Acentelik Sözleşmesi imzalandığı, davalı tarafın 25/05/2017 tarihli yazıyla sözleşmenin 25/08/2017 tarihinde sonlandırılacağını bildirdiği, 06/09/2017 tarihli Noter kanalıyla azilname ve fesih ihbarnamesi göndererek sözleşmeyi sona erdirdiği, davalı tarafın “üretim yetersizliği ve hasar prim oranının olumsuz olması” nı sebep olarak gösterdiği, mahkememize 22/10/2018 tarihinde sunulan raporda; davacı sigorta acentesinin farklı sigorta şirketlerinin acenteliklerini yapması haklı fesih olarak nitelenmiş ise de, davalı sigorta şirketinin “üretim yetersizliği ve hasar prim oranının olumsuz olması” nı sebep olarak gösterdiğinden davacı sigorta acentesinin farklı sigorta şirketlerinin acenteliklerini yapmasının haklı fesih olarak kabul edilemeyeceği, davacı acentenin 2017 yılında 2016 yılına göre 5.709,00-TL’lik performans artışı sağladığı, bu sebeple davalı tarafça “üretim yetersizliği ve hasar prim oranının olumsuz olması” nın fesih gerekçesi yapılması haksız olduğundan aranan dört şarttan birinci şart gerçekleşmiştir. Davalı süreç içerisinde yeni acente kurarak faaliyetine devam ettiğinden ikinci şartta gerçekleşmiştir. Acentelik sözleşmesinin sona ermiş olması nedeniyle davacı acente, davalıya devrettiği yeni müşteri çevresinden gelir elde etme imkanını kaybetmiştir, çünkü aynı sigorta şirketine poliçe kestirildiğinde daha fazla indirim alınmaktadır. Son olarak uzun yıllar davalı sigorta şirketine acentelik yapılması sebebiyle denkleştirme ödenmesi hakkaniyete uygun olduğu anlaşıldığından davacı tarafın denkleştirme tazminatı talep edebileceği, 05/07/2018 tarihli bilirkişi raporuyla bulunan ve 12/06/2019 tarihli bilirkişi raporuyla da yerinde ve kadr-i maruf tespit edilen denkleştirme tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesi yönünde davanın kabulüne karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, 1-Davanın KABULÜ ile, 39.218,78 TL’nin 06/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yerel mahkemenin 05/07/2018 ve 11/07/2019 tarihli bilirkişi raporlarını hükme esas aldığını ancak 22/10/2018 tarihli bilirkişi raporuna hükme esas almadığını, Dosya üzerinden görevlendirilen bilirkişinin 19/04/2019 tarihli istifa dilekçesinden sonra dosyayı yeniden ele aldığını ve rapor tanzimine katıldığını bu durumun usul ve yasaya aykırı olduğunu, itiraz dilekçesinde bu durumun belirtildiğini ancak yerel mahkemece davanın kabulüne karar verildiğini, TTK maddes 122/3 hükmü uyarınca acentelik sözleşmesinin acentenin kusuru sebebiyle sözleşmenin müvekkili tarafından feshedilmiş ise acentenin denkleştirme talebinden bulunamayacağını, Müvekkili şirket ile davacı taraf arasında akdedilen acentelik sözleşmesi tarafların edim yükümlülüklerini detaylı olarak açıkladığını ve de bu yükümlülüklere aykırı iş ve işlemlerde sözleşmenin haklı sebep ile feshine cevap verdiğini, müvekkili şirketin davacı tarafın üstlendiği edimleri yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmeyi feshettiğini, Davacının, acentelik sözleşmesi kapsamında teminat altına alınan münhasırlık şartına aykırı olarak, müvekkili şirket ile acentelik ilişkisi devam ederken müvekkili şirketin onayı olmaksızın başka sigorta şirketlerine aracılık yaptığını, 11.07.2019 tarihli söz konusu bilirkişi raporunda davacının sözleşmeye aykırı iş ve davranışları dikkate alınmaksızın bilirkişiler tarafından yalnızca üretim bakımından değerlendirmede bulunulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, 22.10.2018 tarihli sigortacılık ile bankacılık ve finans alanında uzman bilirkişilerce tanzim edilen ve dosyaya sunulan bilirkişi raporuyla da sabit olduğunu, acentenin söz konusu kusurlu davranışı taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin ihlali niteliğinde olduğunu, Acentenin denkleştirme tazminatına hak kazanabilmesinin şartlarından bir tanesi, sözleşmenin sona ermesi akabinde müvekkilinin, acentenin sağlamış olduğu portföy sayesinde, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra da önemli menfaatler elde ediyor olması olduğunu, davacı tarafın eldeki davasında haklı görülebilmesi için müvekkili şirket bakımından böyle bir menfaatin söz konusu olması gerektiğini, Yerel Mahkeme’ye sunulan karlılık tablosu ve acente karnesi incelendiğinde davacı acentenin; 2017 yılı içerisinde sadece trafik sigortası üretiminde bulunduğu, diğer branşlarda kayda değer bir üretim yapmadığı, kasko branşında yapılan üretimin ise zarara dönüştüğünün açıkça görüldüğünü, dosya üzerinden görevlendirilen bilirkişinin yalnızca yapılan üretim tutarları yönünden bir değerlendirmede bulunduğunu ancak düzenlenen poliçelerin türü, poliçelerin yenilenme oranları yahut poliçelerin süreleri bakımından herhangi bir teknik değerlendirmede bulunmadığını, dosya üzerinden görevlendirilen bilirkişi yalnızca davacı tarafın yapmış olduğu üretim tutarlarının mali yansımalarını değerlendirdiğini, ertesinde de yapmış olduğu afaki hesaplama ile denkleştirme tazminatı üst sınırını belirttiğini, Davacı sigorta acentesinin 2017 yılı ilk 5 ay verileri incelendiğinde, davacının sadece trafik sigortası üretiminde bulunduğunu, diğer branşlarda kayda değer bir üretim yapmadığını, kasko branşında yapılan üretimin ise zarara dönüştüğünü, davacı her ne kadar hasar prim yüksekliğinin önceden tespit edilebilecek bir durum olmadığını iddia etmişse de, taraflar arasından düzenlenen acentelik sözleşmesinin 10.2.7 maddesi uyarınca “Sigorta Aracılık Faaliyetlerinde riziko seçimindeki ihmal veya kusuru nedeniyle teknik zarar (Ankara’nın belirlediği teknik kar ve zarar kriterlerine uyulmaması, hasar prim oranı yüksekliği)” haklı sebeple fesih nedeni olduğunu, davacı sigorta acentesinin sadece trafik sigortası üretiminde bulunması, belirlenen kar ve zarar kriterlerine aykırı hareket etmesi ve yüksek hasar prim oranlarıyla karşı karşıya kalınmasına yol açan bütün bu eylemlerinde kusurlu olduğunu, Davacı ile olan acentelik sözleşmesinin feshinden evvel mevcut üretimin büyük bir kısmının zorunlu trafik mali sorumluluk sigortalarına ilişkin poliçelerden oluştuğunun açık olduğunu, Düzenlenen bilirkişi raporunda poliçe başına düşük miktarda prim ödemesi alan müvekkilinin, teminat miktarı bir hayli yüksek olan bu sigorta türü bakımından, bir sonraki dönemde acentenin sağlamış olduğu portföyden bir gelir elde edip etmeyeceği dahi belli değilken, bu üretimdeki hasar prim oranı, mevcut portföyün poliçe yenileme durumu değerlendirilmeksizin bir denkleştirme tazminatı hesabı yapıldığını, bilirkişi raporuna dayanılarak yerel mahkeme tarafından verilen hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davacının mevcut üretiminin zorunlu trafik sigortası ağırlıklı olduğunu ve kanun koyucunun bu sigortayı trafikte yer alan her araç sahibi bakımından bir gereklilik olarak gördüğü değerlendirildiğinde davacı acentenin müvekkili şirkete bağlılığı olan bir müşteri portföyü oluşturduğunu söylemenin hayatın olağan akışına aykırı olacağını, Bilirkişi raporlarında denkleştirme tazminatı üst sınırı hesaplanırken yalnızca acente tarafından yapılan üretim tutarların baz alındığını, hesaplama yöntemi TTK’nın 122 maddesinin 2. Fıkrasına aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için davacı tarafın denkleştirme talebi yerinde görülse bile bu talebe binaen ödenecek tutar hesaplanırken müvekkili şirket tarafından yapılmış prim ödemelerinin baz alınması gerektiğini, bu sebeple bilirkişi tarafından tanzim edilen rapor bu yönüyle hatalı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, talebin uygun bulunmaması halinde ilk derece mahkeme tarafından verilen hükmün bozularak dosyanın yerel mahkemeye iadesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK’nın 122/2 maddesi uyarınca acentelik sözleşmesinden kaynaklanan portföy(Denkleştirme) tazminatı istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı … ile davalı şirket arasında 20/03/2008 tarihli sigorta acenteliği sözleşmesi aktedildiği, sözleşme yenileme notu ile beraberinde 15/04/2015 tarihli acentelik sözleşmesi imzalandığı, davalı tarafça davacı acenteye gönderilen 24/05/2017 tarihli bildirim ile taraflar arasında yapılan acentelik sözleşmesinin hasar prim yüksekliği ve üretim düşüklüğü nedeniyle 25/08/2017 tarihi itibariyle sonlandırılacağının bildirildiği, davalı tarafından davacıya Kadıköy … Noterliği’nin 06/09/2017 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile, acentelik sözleşmesinin üretim yetersizliği ve hasar prim oranının olumsuz olması nedeniyle 06/09/2017 tarihi itibariyle feshedildiğinin bildirildiği, işbu davada davacı tarafça, feshin haksız olduğu iddia edilerek, TTK’nın 122/2 maddesi gereğince denkleştirme tazminatına hükmedilmesi talep edilmiştir. Davalı tarafça, davacı acentenin Acentelik Sözleşmesi’nin 4.2.maddesine aykırı davrandığını, davacının hem münsahırlık şartına hem de sadakat ve özen borcuna aykırı davranışları, üretimde düşüşe geçmesine sebep olmuş, bu kusurlu davranış ve işlemler neticesinde de Acentelik Sözleşmesinin feshedildiğini savunularak, davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir. Davaya dayanak acentelik sözleşmesinin “Sözleşmenin Süresi,Fesih ve Yetkilerin Sınırlandırılması ” başlıklı 10.1. maddesinde; ” Sözleşme belirsiz süreli olarak akdedilmiş olup taraflardan her biri sözleşmeyi herhangi bir sebep göstermeksizin üç ay önceden yazılı olarak ihbarda bulunmak şartıyla feshedilebilir.10.1. Maddesinde; Sözleşme aşağıda sayılan hallerde ve bu hallerle sınırlı olmamak kaydıyla Ankara tarafından her zaman haklı sebeplerle feshedilebilir. Sözleşmenin10.2.4. Maddesinde; Ankara tarafından yapılan performans değerlendirmesi sonucunda Acentenin ve/veya çalışanlarının yetersizliğine karar verilmesi halinde haklı sebeple sözleşmenin feshi sebebi olarak düzenlendiği, 11. Maddede de denkleştirme tazminatına ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Davalı vekilinin sözleşmenin haklı olarak feshedildiğine ilişkin istinaf sebepleri incelendiğinde, Mahkemece davalının, ” üretim yetersizliği ve hasar prim oranının olumsuz olması” nın fesih gerekçesi yapılmasının haksız olduğu kabul edilmiş isede, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin”Sözleşmenin Süresi,Fesih ve Yetkilerin Sınırlandırılması” başlıklı 10.2.4. Maddesinde; Ankara tarafından yapılan performans değerlendirmesi sonucunda Acentenin ve/veya çalışanlarının yetersizliğine karar verilmesi halinde haklı sebeple sözleşmenin fesih sebebi olarak düzenlendiği, bu maddedeki ”performans değerlendirmesi sonucunda Acentenin yetersizliği ” ibaresinden ne anlaşılması gerektiği, taraflar arasında acentelik sözleşmesi dışında belirli bir süre için belirlenmiş belli bir hedef bulunup bulunmadığının taraflardan sorulmak suretiyle tespiti, olmadığı taktirde davacı sigorta acentesinin faaliyet gösterdiği yerleşim merkezinde eşdeğer sigorta acentelerinin hedeflenen performansı belirlenip, davacı tarafça bu hedeflerin tutturulup tutturulmadığı, davalının sözleşmeyi feshinin haklı olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, anılan husus nazara alınmaksızın, yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin bilirkişi raporlarında denkleştirme tazminatı üst sınırı hesaplanırken yalnızca acente tarafından yapılan üretim tutarların baz alındığını, hesaplama yönteminin TTK’nın 122 maddesinin 2. Fıkrasına aykırı olduğuna yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde, 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde açıkça “denkleştirme istemi” olarak tanımlanan, doktrinde de “müşteri tazminatı”, “portföy tazminatı”, “portföy akçesi” olarak da ifade edilen bu tür tazminat, mülga 6762 sayılı TTK’nın sigorta hükümlerinde açıkça düzenlenmemiştir. Ancak, anılan Kanun’un 134. maddesinde muhik bir sebep olmadan ve üç aylık ihbar müddetine riayet etmeksizin akdi fesheden tarafın, başlanmış işlerin tamamlanmaması yüzünden diğer tarafın uğradığı zararı tazmine mecbur olduğu, müvekkilin veya acentenin iflas veya ölümü yahut hacir altına alınması sebebiyle acentelik mukavelesi sona ererse, işlerin tamamen görülmesi halinde acenteye verilmesi gereken ücret miktarına nispetle tayin olunacak münasip bir tazminatın acenteye yahut yukarıdaki hallere göre onun yerine geçenlere verileceği hükme bağlanmıştır. Fesihten sonraki tazminat alacağı bu şekilde belirlenmiştir. Ayrıca, fesih tarihi itibariyle yürürlükte bulunan ve uyuşmazlığa uygulanması gereken 5684 sayılı Sigorta Kanunu’nun 23/16. maddesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebileceği, ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi ya da kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde tazminat hakkının düşeceği düzenlenmiştir. Fesih ve dava tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK.’nın “Acentelik Sözleşmesinin Sona Ermesi-Sebepleri kenar başlığı altında yer alan 121/1. maddesinde; “Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Sözleşme belirli bir süre için yapılmış olsa bile haklı sebeplerden dolayı her zaman fesih olunabilir.” hükmü, 122. Maddesinde ise; “(1) Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir. (2) Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır. (4) Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir.” hükmü yer almaktadır. Somut uyuşmazlıkta, yargılama sırasında alınan ve mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda 5 yıllık ortalamasının portföy tazminatı olarak talep edebileceği belirtilmiş, ise de; portföy tazminatı talep edilebilmesi için yukarıda anılan hükümlerde yer alan diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmediği gibi davalı tarafın bilirkişi raporuna bu yöndeki itirazlarının karşılanması için ek rapor ya da yeni bir rapor alınmadan, yukarıda açıklanan hesaplama yöntemine uyulmadığı, hesaplamaya esas verilerin denetlemeye elverişli bir şekilde ortaya konulmadığı, sadece üst sınır hesabı yapılarak bu miktara hükmedildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda ilk derece mahkemesinin, taraf delillerini topladığından ve delilleri değerlendirdiğinden söz edilemez. Bu nedenle, istinaf incelemesine elverişli bir kararın mevcudiyetinden de söz edilemez. Bu durumda mahkemece, HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında, davalı vekili tarafından delil olarak davacıya ait karlılık tablosu, acente karnesi ibraz edilmiş olup buna göre göre, taraflar arasında acentelik sözleşmesi dışında belirli bir süre için belirlenmiş belli bir hedef bulunup bulunmadığı taraflardan sorulmak suretiyle tespiti, bilirkişilere yaptırılacak inceleme ile, belirlenmiş bir hedef var ise davacının bu kapsamdaki durumu, davacı acentenin, davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, davacının davalı tarafın müşteri portföyüne kattığı müşterilerle, davalının sözleşmenin sona ermesinden sonra da ticari ilişkisini devam ettirip ettirmediği, ettirdi ise hangi firmalarla, hangi süre ve oranda devam ettirdiği tespit ettirilerek, taraflar arasındaki sözleşmenin kurulup devam ettiği süre, ilişkinin ileriye dönük menfaat sağlayıp sağlamadığı, davalının acentenin portföyünden ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği portföy tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususları tartışılarak ve sözleşmenin 11. Maddesinde düzenlenen denkleştirme tazminatına ilişkin hükümler de değerlendirilerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. ( Emsal nitelikte Yargıtay 11. HD, T: 20.12.2012 ,2016/8920 E- 2017/7468 K sayılı ilamı). HMK.nun (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, kararın kaldırılma sebebine göre davacı vekilinin istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/02/2020 tarih ve 2017/848 Esas – 2020/125 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/12/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.