Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1633 E. 2022/1752 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1633
KARAR NO: 2022/1752
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/11/2019
DOSYA NUMARASI: 2015/974 Esas 2019/801 Karar
DAVA: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 24/11/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı bankanın davadışı … San ve Tic Ltd Şti’ne kullandırdığı kredinin ödenmemesi gerekçesine dayanarak kredi kullanan şirketin kefili olduğu iddia edilen kişiler aleyhine Ümraniye … İcra Müdürlüğü’nün … Esas (İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas) sayılı dosyasıyla icra takibine geçtiğini, müvekkilinin Alman vatandaşı olduğunu, ikametgahının Almanya’da bulunduğunu, ihtarnamenin ve ödeme emrinin müvekkiline tebliğ edilmediğini, icra dosyasında bulunan kredi sözleşmesindeki imzanın müvekkilinin imzası olmadığını, sözleşmeye diğer yazı karakterlerinden farklı bir el yazısı ile müvekkilinin adının yazıldığını ve imzasının atıldığını, kefalet limtinin de diğer kefillerden daha fazla yazıldığını, 06/08/2007 tarihli “sözleşme limit artırılması” sayfasının incelenmesinde; firmanın 750.000,00 TL limitli krediyi 250.000,00 TL daha arttırdığını, toplam; 1.000.000,00 TL olarak yazıldığını, müvekkiline ilişkin yazı ve kefalet limitinin farklı bir el yazısı ile sözleşmeye eklendiğini, sözleşmede adı geçen diğer kefillerin 250.000,00 TL limit dahilinde kefil olduğunu, müvekkilinin ise 1.000.000,00 TL miktarınca kefil olduğunu, müvekkilinin kredinin kullandırıldığı tarihlerde yurtdışında olduğunu, mezkur imzanın müvekkiline ait olmadığını beyanla müvekkilinin aleyhine başlatılan icra takibi gereğince davalıya 620.000,00 TL borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin iptaline, davalı aleyhine %40 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; imza incelemesi neticesinde mezkur imzaların davacının eli ürünü olduğunun tespit edileceğini, Beşiktaş … Noterliğinin 08.01.2009 tarih, … yevmiye sayılı ihtarnamesinin davacının yeğeni …’a 09.01.2009 tarihinde tebliğ edildiğini, ihtarnameye davacı tarafından herhangi bir itirazda bulunulmadığını, davacı tarafın sanki yeni bir durumla karşılaşmışcasına menfi tespit davası açarak kötüniyetini ortaya koyduğunu beyanla davanın reddine, davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 07/11/2019 tarih ve 2015/974 Esas – 2019/801 Karar sayılı kararı ile; “…Bu minvalde sunulan bilirkişi raporu, ayrıntılı, denetime ve hüküm tesisiine elverişli olup; raporda karşılaştırma imzalarına kıyasla imza başlangıcı, noktalama, takip eden gramaların yapılışı, imza sonlandırılış tarzının uyumlu olduğu, imza boyut ve imza kısımları arasındaki orantı, istif, işleklik, baskı derecesi doğrultu, kalem yürütme alışkanlıkları gibi diğer grafolojik tanı kriterleri bakımından da benzerlik ve uygunluklar bulunduğu tesbiti ile özetle ve netice olarak; sözleşme aslında görülen ıslak imzanın davacı … eli ürünü olduğu noktasında bilirkişi görüşü alınmıştır. Yapılan işlemin mutad bankacılık uygulamalarına uygun düşmediği ileri sürülmekle birlikte, bankaların kullandırdıkları krediye teminat teşkil etmek üzere, ve ilerleyen süreçte yeni teminatlar alınmasına ihtiyaç duydukları ve bu kapsamda ek teminat sağlama yoluna gittikleri bilinen bir gerçektir. Bu noktada davacı yann en önemli iddiası, işlem tarihi itibarıyla davacı asilin yurt dışında olduğuna ilişkin bulunmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden celbedilen yurt dışı çıkış-giriş kayıtları incelendiğinde, davacı asilin çok sayıda e çoğu kez kısa aralıklarla yurt dışına çıkış ve giriş yaptığı, kısa aralıklarla bu işlemlerin müteaddit defa tekrar ettiği görülmektedir. Keza 06.08.2007 işlem tarihine nazaran, 2007 yılı 8. Ay içerisinde yine çok kısa aralıklarla ve on bir kez giriş çıkış işlemi yapıldığı, buna göre ve işlem tarihi esas alındığında, 04.08.2007 tarihinde giriş çıkış ve 12.08.2007 tarihinde yine giriş çıkış işlemleri yapıldığı, işlem tarihinde yurt dışında olduğuna dair bir kayıt bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacının işlem tarihinde yurt dışında olduğuna dair bir belge ve delil mevcut değildir. Buna karşın davacı, asıl borçlu şirketin (genel kredi sözleşmesinin tarafı şirketin) ortağı ve bir dönem yetkilisi konumunda olduğu, ancak 2008 yılı Aralık ayında şirket ortaklığından ayrıldığı, keza davalı banka tarafından gönderilen 07.01.2009 tarih ve 6420 Yevmiye sayılı hesap kat iharının da yakınına usulüne uygun tebliğ edilmiş olmasına karşın bir itirazda bulunulmadığı, takibin de 2009 yılı Nisan ayında başlatıldığı tesbit edilmiştir. Tüm bu hususlar, imzanın davacıya ait olduğu yönündeki ve yukarda belirtilen bilirkişi raporu ile de uyumlu olup, tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, imzaya yönelik/dayalı bulunan menfi tesbit talebinin ve keza bu sonuca nazaran manevi tazminat talebinin yerinde olmadığı kanaatine varılarak, davanın bu nedenlerle reddine ilişkin aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; hüküm kurulurken tüm delillerinin toplanmadığını ve yeterli bilirkişi incelemesi yapılmadığını, böylece bir kredi sözleşmesine bankacılık usullerine aykırı olarak adi bir kağıt parçasının üzeri çok çeşitli karakterdeki yazılar ve imza taklidi, kopyalanması ya da nakli ile ek yapılarak, müvekkilinin diğer kefillerden de yüksek miktarda müteselsil kefil yapıldığını, oysa ne sorumlu olduğu kefalet miktarına ilişkin yazıda, ne de bu sözleşmeye eklenen adi yazı parçasında müvekkilinin eli ürünü imzasının bulunmadığını, sözleşmenin başka sayfası varken, sadece müvekkilinin, adi bir kağıt parçasına yazılan yazılar ve imza ile tüm krediden sorumlu hale getirildiğini, ya sözleşmeye sonradan eklenen (aslında sözleşmeden bağımsız olan) kağıt ile müvekkilinin imzasının bu sözleşme ile ilişkilendirilerek tüm sorumluluğun müvekkilinin üzerine yıkılmaya çalışıldığını, ya da müvekkilinin imzası taklit edilerek ya da çeşitli makinelerle kopyalanarak müvekkilinin sorumlu kılınmaya çalışıldığını, bankacılık usulünde böyle bir kredi sözleşmesi imzalanmasının görülmediğini, davalı bankanın kredinin kullanıldığı tarihlerde, böyle bir başka sözleşme akdettiğine ilişkin herhangi bir örnek sunarak, böyle kredi sözleşmelerinin olağan olduğunu ispat edemediğini, imtiyaz ile çalışması nedeniyle TBK ve Bankacılık mevzuatı gereğince ağırlaştırılmış özen borcu altında olan bankanın, bankacılık mevzuatı nedeniyle, kredi sözleşmesini ancak banka şubesinde, yetkililer önünde ve kamera kaydı altında imzalatması gerektiğini, banka sözleşmesinin müvekkilince şubede, yetkililerin gözü önünde ve kamera kaydı altında imzalandığını ispat edemediğini, bu beyanlarına rağmen mahkemenin bankanın ispat etmesi gereken bu hususa ilişkin delil toplamadığını, üstelik müvekkilinin imzaladığı öne sürülen belgenin, üzerinde çeşitli farklı yazıların olduğu adi bir kağıt parçası olduğunu, bunun her şekilde şubeye getirilerek sözleşmeye eklenebileceğini, şube çalışanı ile krediyi kullanan kişinin müvekkilini borçlandırma hususunda açık bir işbirliği olduğunun görülmekte olduğunu, bu nedenle davalı bankanın açıkça bu usulsüz işlemden sorumlu olduğunu ve bu usulsüzlükten faydalanarak zenginleşmeye, müvekkilini de zarara sokmaya çalıştığını, kredi sözleşmesinin akdedildiği tarihte müvekkilinin Türkiye’de olmadığını, buna ilişkin Türkiye’ye giriş çıkış kayıtlarını sunduklarını, ayrıca müvekkilinin kredi kullanan şirketin kısa bir süre ortağı olduğunu, ancak yöneticisi olmadığını, daha sonra ise ortaklıktan ayrıldığını, şirket yöneticisi olmayan ortakların kredi sözleşmelerinin kefili olmak gibi bir sorumluluk altına girmeyeceklerini, bu hususun ticari teamüllerden de bilindiğini, ayrıca bunun akla ve mantığa da aykırı olduğunu, iddialarının bu kağıt parçasındaki imzanın müvekkiline ait olmadığı yönünde olduğunu, ancak eğer müvekkilinin imzası bir şekilde ele geçirilerek, üstü yanı vs doldurulmak suretiyle sözleşmeye eklenmiş olsa bile, müvekkilinin iradesi bu sözleşmenin tarafı olmak olmadığından, müvekkilinin bu sözleşme ile sorumlu tutulamayacağını, kredinin teminatı olarak bir ipotek de bulunmakta olduğunu, İİK madde 45 gereğince öncelikle ipoteğin paraya çevrilmesi gerektiğini, bu ipotekli taşınmazın hala daha, aradan geçen 11 yıla rağmen her nedense paraya çevrilmediğini, sahte belgelerin dışında, bu yönü ile de sanki özellikle tüm borcun müvekkilinin üzerine yüklenmeye, yaratılmak istenen sorumluluğunun ağırlaştırılmaya çalışılmakta olduğunu, bu kredinin usulsüz kullanılmasında ya da müvekkilinin usulsüz olarak hatta sahte evraklarla, imzalarla bu kredinin kefili haline getirilmeye çalışılmasında davalı bankanın kusurunun çok açık olduğunu, bilirkişi raporunun dava konusunu aydınlatacak nitelikte olmadığını ve raporda çelişki bulunmakta olduğunu, incelemelerin fotokopi üzerinde yapıldığını, Yargıtay’ın yerleşmiş ve istikrar kazanmış kararları uyarınca fotokopi üzerinden imza incelemesi yapılmasının mümkün olmadığını, bu nedenle yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ettiklerini, ayrıca raporun içinde, yazı ve imzalar “ileri derecede benzerik göstermektedir” denilmekte olduğunu, kesin netlik olmadığını, ancak bilirkişinin bu kanısı ile çelişkili olarak ve bir açıklama yapmaksızın imzanın müvekkilinin eli ürünü olduğunu sonuç bölümünde ileri sürdüğünü, bunlara ek olarak, bilirkişinin yeterli teknik donanıma sahip olmadığını, oysa teknik donanıma sahip Adli Tıp ya da Üniversitelerce atanacak bilirkişi kurulunun daha doğru inceleme yapabileceğini, deliller toplanmadan karar verilmiş olduğunu, sahte imza ya da imzanın sözleşmeye kopyalanması ve yahut adi bir kağıtta bulunan imzanın üstü ve çevresi doldurularak sözleşmeye eklenmek suretiyle tüm sözleşmeden müvekkilini sorumlu kılma girişiminin bir haksız fiil olduğunu, haksız fiile ilişkin davaların tanık beyanları ile kanıtlanabileceğini, bu nedenle tanıkları dinlenmeden kurulan hükmün hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin davalı bankaya borcu bulunmadığını, ayrıca müvekkilinin temerrüt faizinden kaynaklanan borcunun da olmadığını, kat ihtarnamesinin müvekkiline ya da Tebligat Kanunu gereğince müvekkili adına almaya yetkili kişilere tebliğ edilmediğini, bu nedenle müvekkilinin ihtarname ile temerrüde düşmediğini, dolaysıyla müvekkilinin temerrüt faizinden kaynaklanan borcu da bulunmadığını beyanla İlk Derece Mahkemesi’nin 2015/974 E. – 2019/801 K. sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesinden doğduğu iddia edilen alacağın tahsili amacı ile başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir.Davacı, davalı banka ile dava dışı … Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinde, müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile adına atfen atılan imzanın kendisine ait olmadığını, sözleşmenin imza tarihinde Türkiye’de bulunmadığını beyan ederek davacı tarafından başlatılan İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası nedeniyle borçlu olmadığının tespitini, davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini ve söz konusu takip dosyası ve yapılan haciz işlemleri nedeniyle manevi zarara uğradığından bahisle manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiş, davalı banka imzanın davacıya ait olduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece sözleşmedeki kefalet imzasının davacıya ait olduğu, davacının sözleşme tarihinde Türkiye’de bulunmadığının ispat edilemediği gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur.Davalı banka ile dava dışı … Ticaret Ltd. Şti. arasında imzalanan 06.12.2006 tarihli genel kredi sözleşmesinden sonra, kredi limitinin artırılmasına ilişkin olarak imzalanan 06.08.2007 tarihli sözleşmede davacı adına müşterek ve müteselsil kefil olarak, 1.000.000 TL limitle atılmış imza bulunmaktadır. İcra takibi de bu sözleşme esas alınarak başlatılmıştır. Davacı dava dilekçesi ve yargılama sırasındaki beyan dilekçelerinde imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmiş, Mahkemece alınan 18.02.2019 tarihli grafoloji bilirkişi raporunda; kredi sözleşmesinde davacıya atfen atılan imzaların davacının eli ürünü olduğu tespit edilmiş, davacı vekili rapora itiraz dilekçesinde sözleşmedeki imza ve yazının müvekkiline ait olmadığını, imzanın sözleşmeye ek bir kağıt parçasına atılmış olduğunu beyan etmiş, Mahkemece bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacının kefalet imzasının bulunduğu sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 484. maddesi uyarınca, kefalet sözleşmesinin geçerli olması için yazılı şekilde yapılması ve kefilin sorumlu olduğu kefalet limiti olarak belirli bir miktarın gösterilmesi gerekli ve yeterli olup ayrıca yazıların kefilin eli ürünü olması şeklen geçerlilik şartı değildir. Ancak mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, takip dayanağı sözleşmenin imza tarihinden sonraki tarihlerde düzenlenen belgeler mukayeseye esas alınarak imza incelemesi yapılmıştır. İmza incelemesinde öncelikle sözleşmenin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin davacıya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, sözleşme tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınmalıdır. (Bkz. Yargıtay HGK; 10.06.2021 Tarih, : 2017/(19)11-925 Esas, 2021/734 Karar) O halde Mahkemece sözleşmenin imza tarihinden önceki tarihlere ait olacak şekilde davacının resmi kurumlar nezdinde atılmış imza asılları getirtilip, usulüne uygun imza incelemesi yaptırılıp, imzaların davacıya ait olup olmadığının tespiti yönünden 3 kişilik bilirkişi heyetinden ya da ATK’dan rapor alınmasından sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/11/2019 tarih ve 2015/974 Esas 2019/801 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/11/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.