Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1587 E. 2022/1849 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1587 Esas
KARAR NO: 2022/1849 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/06/2020
DOSYA NUMARASI: 2019/157 Esas – 2020/236 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/12/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı dava dilekçesinde özetle; davacı ve davalı arasında VPS hammaddesi için ticari ilişki kurulduğunu, ticari ilişkiye ilişkin 31/12/2018 tarihli … sıra numaralı 9.864,47 Euro fatura miktarlı kur farkı faturasının davalı şirkete tebliğ edildiğini, işbu kur farkı faturasının, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … numaralı faturalara istinaden kesildiğini, kur farkı faturasının kesileceği hususunun fiyat teklifinin gönderildiği metinde de yazıldığını, bu fatura davalı tarafından ödenmediğinden davalı aleyhine ödenmemiş faturadan kaynaklı alacağın tahsili için İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, takibe karşı davalı tarafından itiraz edildiğini, davalının itirazının haksız olduğunu belirterek, davalının haksız ve kötü niyetli itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %20 sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; ticari ilişkinin seramik yapımında kullanılan kaolen vps hammaddesi satımına ilişkin olup bu malın tesliminin Kütahya’da gerçekleştiğini, müvekkilinin adresi ve mal teslim yerinin Kütahya olduğunu, dolayısıyla davaya bakmakla yekili yer mahkemesinin Kütahya Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, müvekkili firmanın davacı tarafla muhtelif zamanlarda yapmış olduğu mal alımına ilişkin ticaretlerinden kaynaklanan hali hazırda hiçbir ödenmemiş borcu bulunmadığını, davacı tarafın mal teslimiyle birlikte kesip müvekkiline ulaştırdığı fatura bedellerinin zamanında ödendiğini, ödenmiş olan faturalardan kaynaklı kur farkı alacağını ileri sürülmüş ise de müvekkili tarafından kabul görmediğini, tarafların anlaşmasına göre fatura kesim tarihinden itibaren 120 gün içinde ödenen faturalar için kur farkı talebinde bulunulmayacağını, müvekkilinin borcunun bulunmadığını, takibe konu faturanın mal karşılığı kesilmiş bir fatura olmadığını, davacının 2017 yılında kestiği ve ödenmiş olan faturalardan da kaynaklı kur farkı ödenmesini talep ettiğini, davacı tarafın 2017 yılı sonunda kur farkı alacağını içerir bir fatura kesmediği için 2017 yılından kaynaklı kur farkı alacağı hakkından vazgeçmiş olduğunu da zımnen kabul ettiğini belirterek, davanın reddine ve haksız ve kötü niyetli takip nedeniyle takip miktarının %20 sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/06/2020 tarih ve 2019/157 Esas – 2020/236 Karar sayılı kararı ile; “… davacının davalıdan kur farkı faturası sebebiyle 33.480,65 TL alacaklı olduğu tespit edilmiş ise de 18/03/2020 havale tarihli ek bilirkişi raporunda ana borçlara ilişkin ödemelerin çek ile yapıldığının belirlendiği görülmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık kur farkı alacağından kaynaklanmaktadır. Davacı tarafından düzenlenen davalının kabulünde olan fiyat teklifinin euro cinsinden olduğu, görülmekle kural olarak kur farkı istenebilmesi mümkün ise de; dava konusu uyuşmazlıkta davalının çekle ödemede bulunduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Çek bir ödeme vasıtası olup, döviz üzerinden düzenlenmesi mümkün olduğu gibi, bedel hanesi verildiği andaki döviz satış kuru üzerinden hesap edilerek de doldurulabilir. Buna rağmen, ödemeyi Türk Lirası üzerinden çek olarak kabul eden davacının bu aşamadan sonra kur farkı istemesinin mümkün olmaması sebebiyle ( Yargıtay 19. HD. 2017/4782 E., 2018/5802 K., Yargıtay 19. HD. 2018/1227 E., 2019/1611 K., İstanbul BAM 16.HD. 2017/2420 E., 2019/2083 K. Sayılı Kararları) davanın reddine karar verilmiştir.İcra ve İflas Kanununun 67 maddesinin 2.fıkrasına göre; “ Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” Kötüniyet tazminatı, takibe girişmekte kötüniyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Anılan yasa hükmüne göre, alacaklının anılan tazminata mahkum edilebilmesi, açıkça, takibin kötüniyetle yapılmış olması koşuluna bağlanmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, alacaklının icra takibini kötüniyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır. Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötüniyetli kabul edilir. Açıklanan bu yasal durum ve ilke çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde davalı, davacının icra takibinde kötüniyetli olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olup, dosya içeriğinde de kötüniyetin varlığını açıkça ortaya koyacak bir yöne rastlanmamıştır. Bu nedenle de davalı tarafın kötüniyet tazminatının da reddine karar vermek gerekmiş ise de bu durum sehven kısa karara eklenmediğinden gerekçeli karara da kısa kararla çelişki oluşturmamak adına eklenmemiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla, ilaveten; mahkemece alınan bilirkişi raporu ile müvekkili şirket tarafından düzenlenen kur farkı faturalarının davalı şirket tarafından ödenmekte olduğu hususunun sabit olduğunu, ilk derece mahkemesince, taraflar arasında kur farkı uygulamasının olduğu ve fiyat teklif metninde kur farkı faturası kesileceği hususunun davalının kabulünde olduğunun gözetilmediğini, ödemenin Türk Lirası üzerinden çek olarak kabul edildiği ve bu aşamadan sonra kur farkı istenebilmesinin mümkün olmadığından bahisle davanın reddine karar verdiğini, mahkemenin işbu kararı ile, ileri tarihli çek ile yapılan ödemenin vadeli ödeme niteliğinde olduğu ve bu şekilde keşide edilen çekin yasada yapılan değişiklikten sonra bir ödeme aracı olarak değil aynı zamanda kredi aracı olarak kullanıldığını da göz ardı ettiğini, TTK bakımından senedin bir kredi, çekin ise bir ödeme aracı olarak düzenlendiğini, çekin ödeme aracı olarak nitelendirilmesinin tek bir temel sebebi bulunduğunu, bunun da çekte vadenin olmaması olduğunu, buna karşılık “Düzenleme günü olarak gösterilen günden önce ödenmek için ibraz olunan çek, ibraz günü ödenir.” hükmü ve Çek Kanunu’nun taraflar arasındaki çekin vadeli verilebileceğini kabul ettiğini, Çek Kanunu’nun geçici m. 3/5 ile önce 31.12.2017 tarihine kadar daha sonra 7061 sayılı Kanun m. 100 ile 31.12.2020 tarihine kadar çeklerin üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ödenmesi için muhatap bankaya ibrazının geçersiz olduğu hususunun hüküm altına alındığını ve bu tarihin uzatıldığını, özel ve daha sonraki tarihli kanun olan Çek Kanunu’ndaki anılan hükümler karşısında çekin artık sadece ödeme aracı olarak kullanıldığından söz etmenin mümkün olmadığını, çekin üzerine fiili düzenleme tarihinden sonraki bir tarih koyan yani postdate çek veren borçlunun amacının alacaklının çekin üzerinde yazılı olan tarihe kadar bedeli talep etmesini önlemek olduğunu, bu şekilde alacaklının da borçluya çek bedeli ile sınırlı olarak çek üzerinde yazılı düzenleme tarihine kadar vade tanımış yani kredi vermiş olduğunu, Uygulamada ortaya çıkan ve daha sonra da Çek Kanunu ile yasallaşan düzenleme ile çeklerin ileri tarihli olarak düzenlenebildiği gözetildiğinde, çekin ticari hayattaki temel kredi aracı olarak kullanıldığı hususunun açık olduğunu, ayrıca ve açıkça bilimsel alanda, yargı kararlarıyla ve herkes için bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi kararlarıyla da çekin artık kredi aracı olarak kullanıldığının teyit edildiğini,İlk derece mahkemesinin; davalı tarafından kredi amacıyla verildiği bilirkişi tarafından da tespit ve teyit edildiği halde ileri tarihli çekin, kredi aracı niteliğini haiz olduğu hiç irdelenmeksizin, Çek Kanunu’ndan önceki haliyle çekin ödeme vasıtası olduğunu ve döviz üzerinden düzenlenebileceğini buna rağmen Türk Lirası ile yapılan ödemenin kabul edilmesi sebebiyle kur farkı talep edilemeyeceğinden bahisle davanın reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ileri tarihli düzenlenen çeklerin kanun, yargı kararları ve ticari teamül gereği alacağı kredi niteliği karşısında bunu göz ardı ederek verilen işbu hükmün kaldırılması gerektiğini, mahkemece yapılması gereken kredi aracı olarak kullanılan ileri tarihli çek vasıtasıyla yapılan ödemenin keşide tarihi ile malların borçlu/davalıya teslim edildiği tarih arasındaki vade farkına ilişkin olarak müvekkili tarafından düzenlenen kur farkı faturasından davalının sorumlu olduğunu tespit etmek iken ileri tarihli çek aracılığıyla yapılan kur farkı faturasına konu ödemenin vadeli ödeme olduğu gözetilmeksizin kurulan hükmün ortadan kaldırılması gerektiğini, Tarafların ödeme tarihindeki kur ile fatura tarihindeki kur farkının fatura edileceği hususunda anlaştıklarını, fiyat teklifinin davalı şirket tarafından kabul edildiğini ve işbu kabulle taraflar arasında ticari ilişki kurulduğunu, müvekkili şirket tarafından borçlu/davalıya gönderilen dosyaya da sundukları fiyat teklif metninde ” Fatura tarihinden itibaren 120 gün vadeli ödeme tarihindeki kur ile fatura tarihindeki kur farkı karşılıklı olarak fatura edilecektir.” diye ayrıca ve açıkça yazılı olduğunu, bununla beraber borçlu/ davalının da ticari ilişki kapsamında ödeme tarihindeki kur ile fatura tarihindeki kur farkının karşılıklı olarak fatura edileceğini ikrar ettiğini, Aynı zamanda bu KDV Genel Uygulama Tebliği’nin 5.3. maddesinde mal bedelinin, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihten sonraki bir tarihte ödenmesi halinde, satıcı lehine ortaya çıkan kur farkının esas itibariyle vade farkı mahiyetinde olduğu, teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile bedelin tahsil edildiği tarih arasında ortaya çıkan kur farkı için satıcı tarafından fatura düzenleneceğine ilişkin uygulama ile de uyumlu olduğunu, müvekkilin de buna uygun olarak ileri tarihli çek aracılığıyla ödenen bedellere ilişkin; ödeme tarihindeki kur ile fatura tarihindeki kur farkını fatura ettiğini, ödemenin ileri tarihli çek aracılığıyla vadeli olarak yapıldığı hususunun ortada olup, borçlu/ davalının vade farkına ilişkin düzenlenen kur farkı faturasından sorumlu olacağını, Aleyhe olan tespitleri kabul anlamına gelmemek üzere; yargılama sırasında mahkemece alınan 13.12.2019 tarihli bilirkişi raporunda da bu hususun teyit ve tespit edilmiş olduğunu, müvekkili şirket tarafından daha önce de 2017 yılına ait mal teslimi ile ilgili faturalar üzerinden kur farkı faturası düzenlendiği, işbu fatura bedelinin borçlu/davalı tarafından 13.03.2018 tarihinde ödendiği, uyuşmazlık konusu faturanın müvekkili tarafından KDV Genel Uygulama Tebliğinin m. 5.3.’e uygun olarak mal tesliminin yapıldığı tarih ile tahsilatın yapıldığı tarih aralığı için lehte oluşan kur farkları için fatura düzenlendiği ve alacak olarak kayıt altına da alındığı hususlarının tespit edildiğini, itirazları üzerine alınan 16.03.2020 tarihli raporda ise, müvekkili tarafından yapılan kur farkı hesaplamalarının doğru olduğu hususunun ayrıca ve açıkça belirtildiğini, ancak devamla raporda yanılgılı bir değerlendirme yapıldığını ve 2017 yılında teslim edilen mallara karşılık düzenlenen faturalara ilişkin kesilen 27.12.2017 tarihli, … numaralı ve 26.122,45 TL bedelli kur farkı fatura bedelinin 13.03.2018 tarihinde tahsil edildiğine kanaat getirdiğini, borçlu/ davalının bugüne kadar uyuşmazlık konusu kur farkı faturasına ilişkin herhangi bir ödeme yapmadığını, İşbu faturaya ilişkin 26.122,45 TL değerinde iade faturası düzenlendiğini, anılan iade faturasının bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerine ekinde sunulduğunu, bu hususta gereği gibi inceleme yapılarak borçlu/ davalı tarafından düzenlenen 12.03.2018 tarihli ve 460312 seri numaralı iade faturası incelendiğinde 2017 yılında teslim edilen mallara karşılık düzenlenen faturalara ilişkin kesilen kur farkı fatura bedelinin tümüyle ödenmediğinin görüleceğini, Fiyat teklif metninden de görüleceği üzere; taraflar arasında, vadeli ödeme tarihindeki kur ile fatura tarihindeki kur farkı karşılıklı olarak fatura edileceği kararlaştırılmış iken mahkemece müvekkilinin ödemeleri çekle kabul etmesinin; kur farkı ve vade farkı bedellerinin alınacağı yönündeki hakkından vazgeçtiği şeklinde yorumlanmasının mümkün olmadığını (İstanbul BAM 13. HD. E.2018/394 – 2019/72 K. T.23.01.2019), ileri tarihli çekin ödeme aracı değil kredi aracı olarak kullanıldığı ve bu şekilde alacağın kredilendirildiği; dolayısıyla malların teslim tarihi ile ödeme tarihi arasında müvekkili lehine kur farkı ortaya çıktığı, taraflar arasında vadeli ödeme tarihindeki kur ile fatura tarihindeki kur farkının karşılıklı olarak fatura edileceği hususunda anlaşma olduğu, müvekkili şirket tarafından kesilen kur farkı fatura bedellerinin davalı/ borçlu tarafından itiraz edilmeksizin ödendiği gözetilerek uyuşmazlık konusu kur farkı faturası bedelinden davalı/ borçlunun tümüyle sorumlu olduğunun tespit edilmesini talep ettiklerini belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın istinaf mahkemesinde duruşmalı olarak yeniden görülmesini, hükmün kaldırılarak davacı lehine kabul kararı verilmesini, eğer istinaf mahkemesinde yeniden görülmesi mümkün değil ise hükmün bozularak dosyanın yeniden karar verilmek üzere yerel mahkemeye gönderilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, kur farkı alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Mahkemece alınana kök ve ek bilirkişi raporları ile, davacının davalıdan kur farkı faturası sebebiyle 33.480,65 TL alacaklı olduğu ve 18/03/2020 havale tarihli ek bilirkişi raporunda, kur farkı faturası düzenlenmesine dayanak faturalara ilişkin ödemelerin çek ile yapıldığı tespit edilmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği; çek bir ödeme vasıtası olup, ibrazında tahsil imkanı bulunduğundan verildiği andaki döviz satış kuru üzerinden hesap edilerek çek bedellerinin taraflarca kararlaştırıldığının ve döviz üzerinden çek düzenlenmesi mümkün iken TL olarak çek alan davacının artık kur farkı isteyemeyeceği, çekin veriliş tarihi itibariyle alacak ödenmiş sayılacağından çek üzerindeki vadeye göre kur farkı talep edilemeyeceği (Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 05/12/2019 tarih 2018/965 E., 2019/5447 K. sayılı emsal kararı) dikkate alınarak mahkemece davanın reddine karar verilmesi isabetli olup; ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 08/12/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.