Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/157 E. 2022/260 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/157
KARAR NO: 2022/260
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/09/2019
DOSYA NUMARASI: 2017/789 Esas – 2019/678 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Sözleşmeden Kaynaklanan Cezai Şart Alacağı)
KARAR TARİHİ: 23/02/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında imzalanan 30/06/2015 tarihli ” Gayrimenkul Satış Vaadi ve İnşaat Yapım Sözleşmesi” kapsamında davalı şirket tarafından yapılan … Projesi’nden 12 adet gayrimenkul satın aldığını, satış bedeli olarak toplam 10.600.000,00 TL ödediğini, ancak sözleşmede taahhüt edilen 31/03/2016 tarihinde gayrimenkullerin teslim edilmediğini, bunun üzerine Beşiktaş … Noterliğinden 03/01/2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamenin davalı şirkete gönderilerek, gayrimenkullerin 1 ay içerisinde teslim edilmesi ve sözleşme gereği gecikme cezasının ödenmesi gerektiğinin bildirildiğini, davalı tarafından gönderilen e-mailde belirtildiği şekilde m2 başına 40,00 TL tutarında bedelinde de ödenmesi gerektiğinin bildirildiğini, daha sonra 17/01/2017 tarihinde gayrimenkullerin teslim edildiğini ancak gecikme cezasının ödenmediğini, bunun üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, davalının itirazının iptaline ve takibin devamına, davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 13.maddesinde mücbir sebeplerin ne olduğunun açıklandığını, müvekkilinin kontrolü dışında meydana gelen, işin yapımının doğasından kaynaklanmayan ve teslimin gecikmesine etki eden nitelikteki olayların mücbir sebep olarak kabul edilip sözleşmenin 13.maddesi uyarınca teslim süresine eklenmesi gerektiğini, 03/02/2016 tarihinde … şantiyesinde büyük bir yangın çıktığını ve önemli hasar meydana geldiğinden şantiyede işlerin durduğunu, bu sürenin … teslim süresine eklenmesi gerektiğini, yine projenin inşaatında yüklenici olarak faaliyet gösteren firmaların mali sıkıntısı nedeniyle taahhüt ettikleri işleri tamamlayamadıklarını, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğünce İstanbul ili için 1 Ocak-1 Mart tarihleri arası “Çalışmaya elverişli olmayan dönem” olarak belirlendiğini, bu nedenle bu 2 aylık sürenin … teslim süresine eklenmesi gerektiğini, sözleşmenin “Mücbir Sebep” başlıklı 12. Maddesinde her türlü meteorolojik olayların da mücbir sebep olarak kabul edildiğini, rüzgar hızının fazla olduğu 146 günün de süreye eklenmesi gerektiğini, çıkan yangın nedeniyle müvekkilinin çeşitli önlemler aldığını ve yüklü miktarda ödemeler yaptığını, bu nedenlerle yaşanan gecikmenin mücbir sebep olarak kabul edilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddi ile icra takibinin iptaline, davacının % 20′ den az olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/09/2019 tarih ve 2017/789 Esas – 2019/678 Karar sayılı kararı ile; “….Dosya kapsamı ile taraflar arasında teslimin gecikmeli olarak 17/01/2017 tarihinde gerçekleştiği ihtilafsızdır. İhtilaf, sözleşmenin 13. maddesi kapsamında öngörülen sorumsuzluk sebepleri itibariyle gecikilen sürenin toplam gecikme süresinden indirilip indirilmeyeceği ve davalı şirketin Müşteri İlişkileri ve Satış Sonrası Yönetimi Sorumlusu … tarafından 10/05/2016 tarihinde davacı şirkete gönderilen mail ile sözleşmenin cezai şarta ilişkin 4.5 maddesinin değiştirilip değiştirilmediği ve bu kapsamda davacının davalıdan talebi mümkün cezai şart miktarının tespiti noktasında toplanmaktadır. Sözleşmenin 13. maddesinde öngörülen ve mücbir sebep olarak tanımlanan sebepler 6098 sayılı TBK m.115 kapsamında sorumsuzluk anlaşması kapsamında öngörülen sebepler niteliğinde olup sözleşme serbestisi kapsamında tarafların bu sebepleri serbestçe belirlemeleri mümkündür. Bu kapsamda ancak borçlunun ağır kusurundan (kasta yakın) kaynaklanan sorumsuzluk sebeplerine yönelik sözleşmeler hükümsüzdür. (m.115) Bu kapsamda somut olaya bakıldığında taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 13. maddesi ile öngörülen sorumsuzluk sebeplerine ilişkin sebeplerin m.115 kapsamında geçerli olduğu görülmektedir. Bu nedenle bu sebeplerden kaynaklanan gecikmelerin toplam gecikme süresinden mahsup edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle bilirkişi raporu bu çerçevede yapılan tespit nazara alınmıştır. İkinci olarak davalı şirket 6102 sayıılı TTK hükümlerine tabii tüzel kişiliğe haiz bir anonim şirket olup şirketi temsil ve ilzama yetkili kişiler m.365 kapsamında yönetim kurulu veya yönetim kurulunun m.368 kapsamında atadığı ticari mümessillerdir. Bu kapsamda davalı şirket adına akdedilen veya akdedilmiş bir sözleşmeden dolayı davalı şirketin hak sahibi olup borç altına girebilmesi için sözleşmenin şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilerce organ sıfatıyla imzalanmış olması gerekir. Bu sıfata haiz olmayan birince imzalanan bir sözleşmeden dolayı şirketin borç altına girebilmesi için şirketin sözleşmeye açıkça muvafakat etmiş olması gerekir. Değilse şirket adına, temsil ve ilzam yetkisi olmayan dolayısıyla organ sıfatına haiz olmayan tacir yardımcılarınca imzalanan sözleşmelerden dolayı şirketi sorumlu tutmak mümkün değildir. Kaldı ki organ sıfatına haiz ticari temsilcinin yetkisi 6098 sayılı TBK m.548’de, ticari vekilin yetkisi m.551 ve diğer tacir yardımcılarının yetkisi m.552 ile düzenlenmiştir. Bu çerçevede bir anonim şirketi organ sıfatıyla temsil ve ilzama yetkili olmayan kişiler şirket adına sözleşme akdedemeyecekleri gibi var olan bir sözleşme hükmünü de değiştiremezler. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında 10/05/2016 tarihinde davalı şirket adına mail gönderen …’nün davalı şirketi organ sıfatıyla temsil ve ilzama yetkili olmadığı görülmektedir. Dosya kapsamıyla aksini ispat eden bir delil mevcut değildir. Bu nedenle bu vasıftaki tacir yardımcıları, şirket temsilcileri tarafından akdedilmiş olan bir sözleşme hükmünü değiştiremezler. Bu statüdeki tacir yardımcıları ancak ve ancak temsil ve ilzama yetkili organ tarafından akdedilmiş olan sözleşmelere konu edimin ifasını kabul veya edimi ifaya yetkilidirler. Bu nedenle bu şahıs tarafından gönderilen mail ile davacı ile davalı arasında akdedilen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin cezai şarta ilişkin 4.5 maddesini değiştirmeye elverişli olmadığı sonucuna varılmıştır. Yukarıda yapılan açıklamalar ve kabuller doğrultusunda davacının ifaya ekli cezai şart alacağının sözleşmedeki sorumsuzluk şartlarıda nazara alınmak suretiyle sözleşmenin 4.5 maddesi kapsamında tespit edilmesi gerekmekte olup bilirkişi heyetince bu yönde yapılan tespit neticesinde davacının davalıdan 99.639,99 TL cezai şart alacağı olduğu, tarafların her ikisinin tacir olması ve proje kapsamında davalı tarafından davacıya satılan 12 adet bağımsız bölümün toplam bedelinin 10.600.000,00 TL olması karşısında bu miktar cezai şarta hükmedilmesinin davalının ekonomik mahvına neden olmayacağı anlaşıldığından herhangi bir indirime gerek olmayacağından davalının takibe konu bu miktar alacağa yönelik itirazının iptali ile takip talepnamesindeki şartlarla takibin devamına, fazlaya ilişkin kısmın ise reddine karar vermek gerekmiştir. Bilirkişilerce tespit edilen 99.639,99 TL cezai şart alacağından taraf defterleri itibariyle davalının davacıdan olan 84.512,07 TL alacağının mahsubu gerektiği belirtilmiş ise de dosya kapsamıyla da davalının bu miktar alacağın takas ve mahsubu konusunda bir talebi olmadığı anlaşıldığından taleple bağlılık ilkesi gereği bilirkişilerin bu yöndeki görüşüne itibar edilmemiştir. Davacı tarafından her ne kadar takip konusu alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının da tahsili talep edilmiş ise de takip konusu alacak likit bir alacak olmadığından bu yönü ile de talebin reddine karar vermek gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; ” Davanın KISMEN KABULÜ İLE, Davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına konu alacağa yönelik itirazının 99.639,99 TL asıl alacak bakımından iptali ile takip talepnamesindeki şartlarla takibin DEVAMINA, Fazlaya ilişkin kısmın REDDİNE, Alacak likit olmadığından davacı tarafın İİK m.67/2 kapsamında icra inkar tazminatı kapsamındaki talebinin REDDİNE, Dosya kapsamı ile davacı tarafın kötü niyeti ispat edilemediğinden davalı tarafın da kötü niyet tazminat talebinin REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı … A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrar ederek, ilaveten; taraflar arasında yapılan sözleşme uyarınca müvekkili şirketin tüm edimlerini yerine getirdiğini, ancak davalı şirketin sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediğini veya geç yerine getirdiğini, sözleşme’nin 4.5. maddesi uyarınca davalının 31/03/2016 tarihinden 15/09/2016 tarihine kadar müvekkili şirketin davalıya yaptığı ödemelerin toplam tutarı üzerinden aylık % 0,2 oranında gecikme cezası ödemek ile yükümlü olup; söz konusu tarihler arasında gerçekleşen gecikme cezası bedelinin 116.600 TL olduğunu, yine davalının davalı tarafından müvekkili şirkete iletilen 10/05/2016 tarihli e-postada, gayrimenkulün 15/09/2016 tarihi itibariyle teslim edileceği, 15/09/2016 tarihinde teslim edilmemesi halinde m² başına aylık 40.TL tutarında bedelin cezai yaptırım olarak müvekkil şirkete ödeneceğinin ayrıca taahhüt edildiğini, Davalının kendi vaatlerine aykırı olarak 15/09/2016 tarihine kadar gayrimenkulü teslim etmediği gibi, müvekkil şirkete herhangi bir ödeme de yapmadığını, bu kapsamda, 15/09/2016 tarihi ile müvekkili şirketin davalıya gönderdiği ihtarnamenin tarihi olan 03/01/2017 tarihi arasında gerçekleşen gecikme cezası bedelinin 257.832 TL tutarında olduğunu, yine aynı ihtarnamede davalının, yukarıda belirtilen tutarları ihtarnameyi tebliğ almasından itibaren 3 iş günü içerisinde ödememesi halinde, söz konusu tutarlara Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca uygulanan avans faizinin işletileceği hususunun da ihtar edildiğini, işbu ihtarname üzerine davalının, gayrimenkulü müvekkiline teslim ettiğini, ancak ödemesi gereken cezai bedelleri ödemekten imtina ettiğini, Davalının, müvekkili şirketin 03/01/2017 tarihli ihtarnamesini 10/01/2017 tarihinde tebliğ aldığını, bunun üzerine, 17/01/2017 tarihinde söz konusu gayrimenkulü yine çeşitli eksiklikler ile birlikte müvekkil şirkete teslim ettiğini, ancak, gayrimenkulün geç teslim edilmesi ile ilgili hiçbir ödeme yapmadığını, bu kapsamda, müvekkil şirketin 03/01/2017 tarihli ihtarnamesinde belirtilen gecikme cezası tutarlarına ilaveten, davalının gayrimenkulü fiili teslim tarihi olan 17/01/2017 tarihine kadar da m2 başına aylık 40 TL ceza ödemesi gerektiğini, dolayısıyla 1790,50 m2 olan taşınmazın 17/01/2017 tarihine kadar teslim edilmemesi sebebiyle, davalının, 03/01/2017 tarihi ile 17/01/2017 tarihleri arasında gerçekleşen 31.035,33 TL tutarındaki ceza bedeli ödemekle yükümlü olduğunu, Davalının, Sözleşme’nin 4.5 maddesi hükmü uyarınca ve 10/05/2016 tarihli e-posta ile verdiği taahhüt doğrultusunda ve gayrimenkulün fiili teslim tarihi olarak 17/01/2017 tarihi baz alınarak, müvekkili şirkete, aşağıdaki bedelleri gecikme cezası olarak ödemesi gerektiğini, ayrıca bu tutarlara Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nca uygulanan avans faizinin işletilmesi gerektiğini, Alacaklarının tahsili için başlatılan takibe de itiraz etmeleri nedeniyle işbu davanın açıldığını, mahkemece verilen gerekçeli kararda, müvekkil şirketin alacak miktarına dair iddiaları ve davalının gecikmeye yönelik savunmalarının eksik ve hatalı incelemeyle değerlendirildiğini, davalının da iddia ettiği şekilde bir mücbir sebep durumu olmadığını, davalının, mücbir sebebin varlığını da ispat etmesi gerektiğini, ancak davalı tarafça mücbir sebep unsurlarının tamamının ispat edilemediğini, Davalının sunmuş olduğu cevap dilekçesinde yangının çıkma sebebi hakkında hiçbir beyanda bulunmadığını, sadece “yangın sonrası alınan önlemlere” ilişkin açıklama yapıldığını, ancak yangının çıkmasının nasıl geç ifaya neden olduğunun bilinmediğini, davalının sunduğu yangın raporu incelendiğinde yanan alanın iş sahası olmadığının görüleceğini, davalının sunduğu yangın raporu incelendiğinde, yangının çıkmasının davalının sorumluluk alanı içerisindeki unsurlardan olduğunun görülebileceğini, Davalının sunduğu yangın raporuna göre, yangının çıkma sebebinin, konteynırlarda aydınlatma için kullanılan malzemeler olduğunu, bu malzemelerin daha kaliteli olanlarının kullanılmasıyla ya da periyodik olarak yenilenmesiyle yangının önlenebileceği ya da çok daha az hasarla sonuçlanacağının görülebileceğini, söz konusu yangın, davalının sorumluluk alanının içinde doğduğundan, bu anlamda haricilik unsurunun somut olayda olmadığını, yangının cereyan ettiği alan ile işletme arasında bir bağlantı mevcut olduğunu, yangının mücbir sebep sayılması için, örneğin, bitişik fabrikada yangın çıkması, yangının bitişikteki fabrikaya sıçraması ve fabrikadaki üretimde kullanılan makinelerin üretim yapılamayacak derecede hasar görmesi gerektiğini, ancak somut olayda böyle bir durum olmadığını, Çıkan yangın nedeniyle konteynırlardan bazılarının zarar görmüş olmasının, gayrimenkul’ün inşasına nasıl engel olduğunun bilinemediğini, davalının kendi sorumluluk alanı içinde meydana gelen “ufak” bir yangından dolayı, “kısmen” zarar gören konaklama alanının 1790,50 m2’lik arazideki Gayrimenkul inşaatını durdurduğunu ispat edemediğini, davalının kendisinin söylediği şekilde, inşaat alanında hiçbir hasar olmadığını, yalnızca konteynırların bir kısmının zarar gördüğünü, aynı şekilde, davalı yine kendisinin söylediği şekilde, zarar gören konteynırlarda konaklayan işçiler için “işçi kampı” kiralandığını ve işçilerin bu kampta konaklayarak çalışmaya devam edebileceklerini, davalının “yangının çıkmaması için” almış olduğu hiçbir önlemi de gösteremediğini, Gerek bilirkişi raporunda, gerekse de ek bilirkişi raporunda yangın nedeniyle geç teslimat yapılmasının mücbir sebep sayılıp sayılmayacağına yönelik bir inceleme söz konusu olmadığını, bilirkişilerin doğrudan davalının iddiasını kabul ettiğini, neden konaklamanın gerçekleştiği prefabriklerdeki ufak bir yangının mücbir sebep sayıldığını ve yukarıda sayılan tüm şartların gerçekleştiğini incelemediklerini, mahkemenin de bilirkişilerin sunduğu rapora göre karar verdiğini, gerekçeli kararda neden bu ufak yangının projeyi geciktirdiği ve projenin ifasını imkânsız ya da çok zor hale getiren bir mücbir sebep sayılacağına dair hiçbir inceleme yapmadığını, bir gerekçe olmadığını, Davalı’nın belirttiği “B-06/İhl.İşl.Md.Gr.3/99-2/10156-B tebliğ”in 7 Temmuz 1982 tarihinde çıkartıldığını ve o tarihten beri de yürürlükte olduğunu, bu tebliğin idare ile imzalanan tip sözleşmelerde uygulandığını, ancak hukuk tüzel kişilerinin kendi aralarında kararlaştırdıkları takdirde, bu tebliğdeki “çalışılmayacak” günleri kendi sözleşmelerine de ekleyebileceklerini, davalının, müvekkili şirket ile 30 Haziran 2015 tarihinde imzaladığı sözleşme ile 31 Mart 2016 tarihinde inşaatı bitireceğinin taahhüdünü verdiğini, bu taahhüdü verirken de 1 Ocak 2016 ile 1 Mart 2016 tarihleri arasında, sözleşmeden kaynaklanan “çalışma yapmama hakkı” olduğunu da bildiğini, Davalı’nın işaret ettiği tebliğde; “Kuruma yapılan başvurulardan, bazı idarelerin yapım işlerine ilişkin sürelerin hesabında çalışılmayacak günleri hesaba katmadıkları, isteklilerin de bu durumu dikkate almadan teklif verdikleri, sözleşme imzalandıktan sonra yüklenici ile idareler arasında bu konuda ihtilaflar yaşandığı görülmüştür… Bu nedenle işin süresinin hesabında bu hususun idarelerce dikkate alınması, idari şartnamede ve sözleşme tasarısında bu konu ile ilgili hükümlerin de isteklilerce iyi incelenerek teklif verilmesi gerekmektedir.” şeklinde açıklama bulunduğunu, davalının bu tebliği bilmesine ve bu tebliğe ilişkin hükmü sözleşmeye eklemesine rağmen iş planını buna göre yapamadığını ve gayrimenkulü geç teslim ettiğini, gayrimenkulün 17 Ocak 2017’de teslim edilmesinin de “istenildiğinde bu tarih aralığında da çalışılabildiğini” gösterdiğini, Davalının müvekkili şirkete gayrimenkul teslimatını yapacağı tarihi açıkça söylediğini, sözleşme imzalanırken davalının söz konusu tebliği de bildiğini ve bu tebliğe atıf yaptığını, buna rağmen davalının taahhüt ettiği gayrimenkulü teslim etmediğini, müvekkili şirketin bu tarihe göre kendi planlamalarını yaptığını, gerek bilirkişiler, gerekse de mahkemenin bu konuda hiçbir inceleme yapmadan, sırf bir tebliğ mevcut diye doğrudan bu tebliğe göre karar verdiklerini, eksik incelemenin söz konusu olduğunu, Davalının basiretli bir tacir olarak hareket etme yükümlülüğü bulunduğunu, İstanbul’un birçok noktasında inşaat yapan davalının, yılın hangi dönemlerinde 50 km/saat hızını aşan rüzgârların esebileceğini öngörebilir durumda olduğunu, istediklerinde meteoroloji hava raporlarına erişebildiklerini, davalının işinin inşaat olduğunu ve inşaat işinin bir parçasının da vinç ile yapıldığını, rüzgardan dolayı vincin kullanılamayacağını inşaat işi yapan davalının bilmesi gerektiğini, davalının İstanbul’un rüzgâr haritasını bilmek ve proje teslim tarihlerini de buna göre belirlemek durumunda olduğunu, Bir an için gün içerisinde 50 km/saat hızını aşan rüzgarlar oluşabildiği kabul edilse dahi, bu günler içerisinde ancak bazı zaman dilimlerinde vinç kullanılamadığını, bazı günler yarım saat vinç kullanılamazken, bazı günler 2 saat boyunca veya 4 saat boyunca vinç kullanılamayabileceğini, davalının bu sınırlı süre boyunca kullanılamayan vincin inşaat işini nasıl geciktirdiğini ispat edemediğini, zira basiretli bir tacirin, önündeki birkaç gün boyunca rüzgarlı bir hava olacağını öngöreceğini, ona göre kullanabileceği maksimum vinç işini yapacağını ve vincin kullanılamayacağı rüzgarlı havalarda saha işinin yürütülmesini sağlayacağını, Davalının sunduğu ek belgelerde “…” isimli belgede 50 km/saate denk gelen kısımda “Fırtınamsı rüzgar, büyük ağaçlar sallanır, rüzgara karşı yürümek güçleşir” şeklinde bir açıklamabulunduğunu, İstanbul’da bütün bir sene boyunca bu çeşit rüzgarın hakim olduğu gün sayısının en fazla 5-10 olduğunu, davalının iddia ettiği gibi 146 gün bu çeşit bir rüzgarın İstanbul’da olmadığını, davalının dava dosyasına sunduğu belgelerde de bunu ispatlayacak hiçbir veri olmadığını, Davalının, inşaat sektöründe senelerdir faaliyet gösteren ve İstanbul’un birçok yerinde birçok inşaat yapmış bir tacir olduğunu, vinç ile çalışma konusunda çokça tecrübesi de olduğunu, havanın vincin çalışmasını zaman zaman engelleyebileceğini ve bu tip zamanların ne kadar sıklıkla yaşanabileceğini bilebileceğini, İstanbul’un rüzgâr haritasının belli olduğunu, İstanbul’da hangi ayda hangi tip rüzgarların hâkim olduğu ve hangi aylarda hangi şiddette estiğinin bilinebildiğini, davalının da basiretli bir tacir olarak tüm bu hususları bilmesi ve buna göre gerekli çalışmayı gerçekleştirmesi gerektiğini, Davalının hem 146 gün boyunca 50 km/saat hızla rüzgârın estiğini ispat eden belgeleri mahkeme’ye sunamadığını, hem de belirtilen tarih aralığında öngörülemeyen derecede olağanın çok üzerinde rüzgârlı ve çalışmayı engelleyen günlerin yaşandığını, bu rüzgârlar dolayısıyla borcunun ifasının mücbir sebep kapsamında mümkün olmadığını ispat edemediğini, bunu ispat edebilecek hiçbir belge de sunamadığını, bilirkişilerin, bu tarz belge eksikliğine rağmen, davalının beyanlarını peşinen kabul ettiğini ve bu doğrultuda karar verdiklerini, mahkemenin de bilirkişi raporlarında incelenmeyen ve fakat davalının iddialarını peşinen kabul eden bu raporları esas alarak hatalı karar verdiğini, Mahkemece değerlendirilmeyen bu hususların daire tarafından değerlendirilerek talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep ettiklerini, Davalının, e – posta aracılığıyla taahhüt ettiği cezai şart bakımından da sorumlu olduğunu, … Müşteri İlişkileri Yönetimi’ni temsilen … tarafından …’a Gayrimenkul’ün teslimine ilişkin 10 Mayıs 2016 tarihinde e-posta (“E-Posta”) gönderimi gerçekleştiğini, işbu E-Posta’da “CC”, yani “Bilgi” kısmında “… Müşteri İlişkileri Yönetimi” biriminin tamamının yer aldığını, söz konusu durumun bu e-posta’nın tek başına …’nün değil, tüm … Müşteri İlişkileri ve Satış Sonrası Yönetimi’nin iradesini temsil ettiğini gösterdiğini, yani, müvekkili şirkete bildirim yapanın … Müşteri İlişkileri ve Satış Sonrası Yönetimi olduğunu, Söz konusu E-Posta’nın, davalının talimatı dışında gönderilip gönderilemeyeceğinin burada önem teşkil etmediğini, e-postanın davalının talimatı ile ya da bilgisi ile gönderildiği kabul edildiği takdirde, “Sözleşme’deki cezai şart maddesindeki aylık orandan daha avantajlı bu yeni cezai şart hükmü”nün davalı ile müvekkili şirket arasında uygulanacağını, Davalının, “bu çeşit bir e-posta gönderilmedi” diyemediğini, sadece ilgili birimin davalıdan habersiz (!) bu çeşit bir e-posta gönderimini yapmıştır diyebildiğini, … Müşteri İlişkileri ve Satış Sonrası İlişkileri Yönetimi’nin kendi başına hareket edebilecek bir birim olmadığını, davalının yönetim kademesinden gelen talimatlar doğrultusunda hareket ettiğini ve gerekli çalışmayı yaptığını, gerek, … Müşteri İlişkileri ve Satış Sonrası İlişkileri Yönetimi, gerekse de davalının diğer birimlerinin hiçbir şekilde bu E-Posta’nın şirketin kendi politikasını yansıtan bir e-posta olmadığını beyan etmediklerini, bunun “şahsi” bir taahhüt olmadığını, davalının idari biriminin tamamının bu mailin atılmasını ya önceden onayladığını ya da atıldıktan sonra susarak zımnen onayladığını, bu nedenle, E-Posta’nın altındaki açıklamaların bir önem teşkil etmediğini, Davalı ile müvekkili şirket arasında imzalanan sözleşmenin resmi şekilde düzenlendiğini ve kural olarak sözleşmede tadil yapılacaksa da bu şekil şartına uygun şekilde tadil işlemi yapılması gerektiğini, ancak bu kuralın istisnasının mevcut olduğunu, uzun süreli ticari ilişkide taraflardan biri, imzalamış oldukları sözleşmedeki bazı maddelerde değişiklik olmuşçasına karşı tarafta süregelen bir güven yaratmışsa, imzalamış oldukları sözleşmedeki ilgili hükümlerin, Yargıtay nezdinde iyi niyetli taraf lehine değişmiş şekilde yorumlandığını, müşterilerle iletişimde bulunan ilgili birimin yapmış olduğu açıklamalar ile davalı ve müvekkili şirket arasında imzalanan sözleşmenin cezai şarta ilişkin hükmünün, tadilin resmi şekilde yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın değişmiş olduğunu, ayrıca bu E-Posta’yı bağımsız bir taahhüt olarak da yorumlamak gerektiğini, söz konusu bağımsız taahhüt sebebiyle, davalının, sözleşmedeki cezai şart maddesinde öngörülen cezai şarta ek olarak, sözleşme dışında bağımsız bir taahhütte bulunduğunu, … Müşteri İlişkileri ve Satış Sonrası İlişkileri Yönetimi’nin 15.09.2016 tarihinde Gayrimenkul teslim edilemediği takdirde, Davalı’nın Müvekkil Şirket’e “m2 başına aylık 40 TL” bir bedel ödeneceğini beyan ettiğini, bunun tek taraflı yükümlülük imzalanan Sözleşme’den bağımsız şekilde yorumlanması gerektiğini,… Müşteri İlişkileri ve Satış Sonrası İlişkileri Yönetimi tarafından yapılan bu taahhütten yaklaşık 7 ay sonra, Beşiktaş … Noterliği’nden keşide edilen 03/01/2017 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarname ile 15.09.2016 tarihinden itibaren “m2 başına aylık 40 TL” cezai şart uygulanacağının davalıya bildirildiğini, davalının bu ihtarnameyi 10 Ocak 2017 tarihinde tebliğ aldığını, davalının, … Müşteri İlişkileri ve Satış Sonrası İlişkileri Yönetimi’nin bu beyanından ilgili ihtarnameleri ile haberdar olmuş olsa dahi, bu tarihten 30 Ekim 2017 tarihli cevap dilekçesinin sunulmasına kadar, “m2 başına aylık 40 TL” cezai şart taahhüdünü yalanlamadığını ve müvekkil şirket bünyesinde haklı güven oluşturduğunu, söz konusu “yalanlamama” ve “susma” beyanının, somut olay şartları dikkate alındığında “onama” olarak yorumlanması gerektiğini, E-Posta’daki davalının bağımsız taahhüdünün üzerinden bir seneden daha fazla zaman geçtikten sonra davalının bu e – posta içeriğini reddetmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalının kötü niyetli olduğunu, yaklaşık bir buçuk sene geçtikten sonra davalının müşterilerle iletişim kuran asli biriminin bu beyanını reddetmesinin kabul edilemeyeceğini, davalının e – postanın içeriği ile bağlı olup, “m2 başına aylık 40 TL” dikkate alınarak cezai şart bedeli hesaplaması yapılması gerektiğini, Açıklanan nedenlerle, davalının gayrimenkulü geç teslim ettiğini kabul etmesi ve mücbir sebebin varlığını ispat edememesi nedeniyle cezai şart bedellerini ödemesi, ek olarak, davalının gönderilen E-Posta’nın içeriğini bilmesine rağmen susması ve bu E-Posta’nın Davalı’yı bağlamayan bir E-Posta olduğunu işbu davanın cevap dilekçesi aşamasına kadar beyan etmemesi nedeniyle, davalının bu E-Posta’yı onadığı kabul edilerek yeni cezai şart bedeli üzerinden müvekkil şirket lehine hüküm kurulması gerektiğini, Bilirkişiler ve mahkemenin, … Müşteri İlişkileri Birimi’nin bilgisi dâhilinde olan ve …’nün e-posta hesabından gönderilen bağımsız borç taahhüdünü bilirkişi raporunda ve gerekçeli kararda değerlendirmediğini, Bu tarihten sonra “m2 başına aylık 40 TL” tutarındaki cezai şarttan bahseden ihtarnamelerini de davalı teslim almasına rağmen, bu ihtarnameye cevap vermediğini, bu cezai şartın varlığını kabul ederek reddetme gereği duymadığını, davalının, geç teslim hususunu kabul etmesine rağmen, aleyhindeki icra takibindeki alacağının tümüne itiraz ettiğini, bu nedenle davalının, borçlu olduğunu ikrar ettiği tutarı, kısmi ödemeyle icra dosyasına ödeyerek, kalan kısma itiraz etmesi gerekmekte iken, davalının en azından kısmen borçlu olduğunu bilmesine rağmen icra takibinin tümüne itiraz etmesi nedeniyle, aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, Davalının müvekkil şirkete, hem Sözleşme’nin 4.5 maddesi hükmü uyarınca hem de 10/05/2016 tarihli e-posta ile verdiği taahhüt doğrultusunda, toplamda 416.467,33 TL tutarında gecikme cezası bedelini işletilecek Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nca uygulanan avans faizi ile birlikte ödemesi gerektiğini, müvekkili şirket tarafından başlatılan icra takibine gerçekleştirilen itirazın haksız olduğunu, bundan dolayı, davalının icra dosyasına yaptığı haksız ve kötü niyetli itirazının iptaline ve takibin devamına karar verilmesi gerektiğini, davalı takip dosyasına sunduğu itiraz dilekçesinde, borcunu ikrar ettiğinden, borcu olmadığı yönündeki itirazın kötü niyetli olması nedeniyle davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak kaydı ile icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı icra dosyası ile başlatılan icra takibine ilişkin davalının itirazının iptali ile takibin devamına, haksız ve kötü niyetli olarak yaptığı itiraz ile takibin durmasına sebebiyet veren davalı aleyhine asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dosyada yapılan bilirkişi incelemesi sonucu, göstermiş oldukları mücbir sebep olguları incelenmesi sonucunda, hesap edilen gecikme süresinden 146 günlük gecikme düşülerek hesaplama yapıldığını, cevap dilekçeleri ekinde ileri sürdükleri mücbir sebep hallerinden sadece Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün ekli 01.07.2015- 31.08.2016 tarihleri arasındaki rüzgâr hızı raporlarına, rüzgâr hızının 50km/saat limitini aştığı 146 (yüzkırkaltı) gün mücbir sebep olarak kabul edilmek suretiyle süreye eklendiğini, ancak diğer mücbir sebep hallerinin hiçbirinin dikkate alınmadığını, … Projesi şantiyesinde 03.02.2016 tarihinde büyük bir yangın çıktığını, yangın nedeniyle önemli hasar meydana geldiğini, yangın raporu ve yangına ilişkin fotoğrafların bir CD içerisinde dava dosyasına ibraz edildiğini, yangın nedeniyle şantiyede işler durduğundan, bu sürenin … teslim süresine eklenmesi gerektiğini, mahkemenin yangının çalışılmayan günler içinde yani 31.01.2016-01.03.2016 tarihleri arasında meydana gelmesi nedeniyle mücbir sebep olarak dikkate almayan rapor doğrultusunda hüküm kurduğunu, Yangın sonucu imalatı yapacak 1200 gurbetçi işçinin, barınma sorununun ortaya çıkmasına sebep olduğunu, konteynırların yanmayan kısmında, itfaiyenin muvafakat vermemesi nedeniyle, işçilerin konteynırın yanmayan kısımlarında kalamaması ve işçi konteynırlarının sıfırdan yapılması zorunluluğu hasıl olduğunu, bu süreçte de 2 aydan fazla zaman, işçilerin, uzak ve başka firmanın şantiyesinden, her gün, dava konusu projeye taşınmak zorunda kalındığını, Yangın sonrasına ilişkin alınan her türlü tedbir ve yapılan harcamaların fatura, sözleşme ve belgelerinin, cevap dilekçeleri ekinde sunulduğunu, bu alınan önlemler neticesine müvekkilince yüklü miktarda ödeme yapıldığını, ödenen tutarların, her türlü önlemin alındığının açık bir göstergesi olduğunu, Bununla birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nün B-06/İh. İşl. Md.Gr.3/99-2/10156-B sayılı tebliğinde; İstanbul ili için 1 Ocak-1 Mart tarihleri arası çalışmaya elverişli olmayan dönem olarak belirtildiğini, Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin “Mücbir Sebep” başlıklı 12. maddesinin; “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından İstanbul İli için hava şartları nedeniyle inşaat işlerinde çalışmaya elverişli olmayan günler olarak kabul ettiği süreler de mücbir sebep olarak kabul edilerek her ne ad altında olursa olsun hiçbir ceza veya tazminat yükümlülüğü altına girilmeksizin KONUT’un “Anahtar Teslim” süresine eklenecektir.” hükmünü içerdiğini, bu durumda; sözleşmenin 30.06.2015’de imzalandığı göz önüne alınarak, 01 Ocak 2016-01 Mart 2016 arasındaki iki aylık sürenin … teslim süresine eklenmesi gerektiğini, hükme esas alınan raporda bu sürelere atıfta bulunularak mücbir sebep kabul edildiğini, ancak hesaplamasında 2 aylık süreci gecikme süresinden düşmediğini, bununla birlikte işbu süreyi hesaplamada dikkate almamasına rağmen yangın da bu tarih aralığında gerçekleştiği için dikkate alınmadığını, açıklanan nedenlerle, dava konusu taşınmazın teslimi tarihine: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nün “Çalışmaya Elverişli Olmayan Günlere İlişkin Tebliği”nde yer alan, her yıl için 01 Ocak-01 Mart arasındaki 2 aylık sürenin, şantiyede çıkan yangın nedeniyle inşaatın durma süresinin de eklenmesi gerektiğini, Huzurdaki dosya ile benzer nitelikteki dosyalarda alınan raporlarda geç teslime ilişkin iddialar değerlendirilirken şantiyede çıkan yangınla ilgili olarak; yangının mücbir sebep kabul edilmek suretiyle teslim süresine eklendiğini, ( İstanbul 2.Tüketici 2017/196 E. Sayılı dosyadan alınan rapor- İstanbul 8.Tüketici 2017/195 E. Sayılı dosyasında alınan rapor)Belirtilen hususların mahkemece hiçbir şekilde değerlendirilmediğini, tüm bu süreler eklendikten sonra dava konusu taşınmazın geç teslim edilmediğini ve bu doğrultuda davacının müvekkilinden herhangi bir talebi olamayacağını, kararın açıklanan kısımlar bakımından kaldırılması gerektiğini, Kararda belirtilen 84.512,07 TL alacakları ile ilgili değerlendirmeyi istinaf etmediklerini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının itirazları noktasında kaldırılarak haksız ve hukuka aykırı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında yapılan düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve inşaat yapım sözleşmesinde kararlaştırılan ifaya ekli cezai şart alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı … A.Ş. ile davalı … A.Ş. arasında 30 Haziran 2015 tarihinde düzenleme şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve İnşaat Yapım Sözleşmesi imzalandığı, sözleşmeye konu taşınmazların teslim tarihinin sözleşmede 31/03/2016 olarak belirlendiği, bu tarihte teslim yapılmaması nedeniyle davacı şirket tarafından davalıya Beşiktaş … Noterliği’nden 03/01/2017 tarihli ihtarnamesinin keşide edilmesi üzerine taşınmazların 17/01/2017 tarihinde davacı şirkete teslim edildiği, davacı tarafça işbu dava ile teslimde gecikme nedeniyle ifaya ekli cezai şart alacağının tahsilinin talep edildiği görülmektedir. Sözleşmenin 4.5. maddesine göre davacı; sözleşmenin 13.maddesinde düzenlenen mücbir sebepler dışında teslim tarihine kadar gayrimenkullerin sözleşmede belirtilen şekilde teslim edilememesi halinde belirlenen teslim tarihinden fiilen teslim edildiği tarihe kadar geçen süre için yaptığı ödemeler toplamı üzerinden aylık %0,2 (binde iki) oranında gecikme cezası talep edebilecektir. Taraflar arasında imzalanan Sözleşmenin “Mücbir Sebep” başlıklı 13.1 maddesinde ise; “Sözleşme uyarınca Mücbir Sebepler tahdidi olmamak üzere; yangın, sel, deprem, su baskını, kasırga veya diğer doğal afetleri de içeren ancak bunlarla sınırlı olmayan herhangi bir doğal afeti, savaş, işgal, terör eylemi, iç savaş, ayaklanma, devrim, ihtilal veya devlet yönetimini zorla ele geçirme ve benzeri halleri, Devlet-Kamu veya yerel makamların eylemleri ve/veya emir ve talimatlarını (ambargo dahil), her türlü kamulaştırma ve devletleştirme işlemleri, grev, lpkavt, boykot, iş uyuşmazlığı, elektrik enerjisi, gaz, su veya telefon hizmetleri ve benzerlerini de içeren tedarik hizmetleri kesintisi veya önemli arızası; Proje için gereken her türlü teçhiat, makine veya malzemenin nakliyesinin SATICI’dan kaynaklanmayan nedenlerle yapılamaması çalışmayı engelleyen her türlü meteorolojik olaylar, sert hava koşulları ve rüzgar/fırtına nedeniyle yüksek olan binada çalışılamayan günler nedeniyle meydana gelen gecikme süreleri, Projenin ve/veya OFİS’in yapımını engelleyecek her türlü idari ve/veya yargı kararı, İdare’nin imar planlarını iptal etmesi, tadil etmesi, yenisini yapması veya benzeri işlemler nedeniyle geçen süre durumlarını kapsamaktadır. Ayrıca, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından İstanbul İli için hava şartları nedeniyle inşaat işlerinde çalışmaya elverişli olmayan günler olarak kabul ettiği süreler de mücbir sebep olarak kabul edilerek her ne ad altında olursa olsun hiçbir ceza veya tazminat yükümlülüğü altına girilmeksizin OFİS’in “Anahtar Teslim” süresine eklenecektir. 13.2-Yukarıda belirtilen nedenlerle sınırlı olmamak üzere SATICI’nın kontrolü dışında ortaya çıkan her türlü mücbir sebep, Proje’ye etkisi oranında OFİS’in “…” süresine eklenecek ve ALICI’nın herhangi bir muvafakatine gerek kalmaksızın Sözleşme’de belirtilen tüm sürelere ilave edilecektir” düzenlemesi yer almaktadır. Davalı vekili davaya cevap dilekçesinde; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nün B-06/İh. İşl. Md.Gr.3/99-2/10156-B sayılı tebliğinde; İstanbul ili için 1 Ocak-1 Mart tarihleri arası çalışmaya elverişli olmayan dönem olarak belirtildiği, bu durumda sözleşmenin 30.06.2015’de imzalandığı göz önüne alınarak 01 Ocak 2016-01 Mart 2016 arasındaki iki aylık sürenin … teslim süresine eklenmesi gerektiği; yine Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün ekli 01.07.2015- 31.08.2016 tarihleri arasındaki rüzgâr hızı raporlarında, rüzgâr hızının 50km/saat limitini aştığı 146 (yüzkırkaltı) günün mevcut olduğu, dolayısıyla, Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nün resmi yazısında açıkça belirtilmiş olan 146 günün de mücbir sebep sayılarak süreye eklenmesi gerektiği; ayrıca 03.02.2016 tarihinde çıkan yangın da teslim süresi içerisinde gerçekleştiğinden, mücbir sebep kabul edilerek teslim süresine eklenmesi gerektiği savunulmuştur. Mahkemece, Meteoroloji İstanbul Bölge Müdürlüğüne yazı yazılarak, sözleşme tarihi 30.06.2015 ile teslim tarihi 17.01.2017 arasındaki günlerde rüzgarın hızının, gün içindeki hız değişikliklerinin bildirilmesi, ayrıca anılan tarihlerdeki günlerde 50 km/h üzerine çıktığı tarihlerin ve saatlerin belirtilmesi istenilmiş, gelen yazı cevabı dosya arasına alınmıştır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; taraflar arasında akdedilen sözleşme ile satılan bağımsız bölümlerin 31/03/2016 tarihinde teslimi taahhüt edildiği halde bu taşınmazların 17/01/2017 tarihinde teslim edildiği, mücbir sebeple geçen, çalışılmayan günlerin; hava muhalefeti ile çalışılmayan gün sayısı 01.07.2015- 31.08.2016 tarihleri arasında 146 gün; yangın sebebiyle, 03.02.2016 tarihinde şantiyede yangın çıktığının itfaiye raporlarından anlaşıldığı, yangın ve akabinde konteynır sökülüp, konulması işleri için bugünlerin çalışılmayan günler içerisinde (1 Ocak- 1 Mart arası) olduğu belirtilerek, sözleşme ile belirlenen teslim tarihine mücbir sebep nedeniyle çalışılmayan gün olarak kabul edilen 146 gün eklenmek suretiyle belirlenen teslim tarihine göre davacı tarafça talep edilebilecek cezai şart miktarının belirlendiği görülmektedir. Bilirkişiler tarafından teslim tarihine mücbir sebep- hava muhalefeti nedeniyle çalışılmayan gün olarak kabul edilen 146 gün eklenmek suretiyle hesaplama yapılmış ise de, bu gün sayısının neye istinaden ve ne şekilde tespit edildiği, meteoroloji bölge müdürlüğü yazı cevabının incelenip incelenmediği, sözleşme hükmü ile birlikte değerlendirildiğinde gelen verilerin mücbir sebep sayılacak kapsamda olup olmadığı, mücbir sebep sayılabilecek mahiyette hava muhalefeti söz konusu ise bu hava muhalefetinin tam gün çalışmaya engel olup olmadığı, hava muhalefetinin hangi tarihlerde ve ne kadar süre için çalışmaya engel olduğu incelenerek değerlendirilmediği gibi bu hususta davacı vekilinin istinaf sebebi olarak da ileri sürdüğü yargılama sırasındaki itirazlarının da irdelenmediği, yine bununla bağlantılı olarak raporda yangın ve akabinde konteynır sökülüp, konulması işleri için bugünlerin çalışılmayan günler içerisinde (1 Ocak- 1 Mart arası) olduğu belirtilmiş olup, bu tespitin neyi ifade ettiği, sonuca ne şekilde etkili olduğunun açıklanmadığı anlaşılmaktadır. Davalı vekilinin mücbir sebep hali olarak ileri sürdüğü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nün B-06/İh. İşl. Md.Gr.3/99-2/10156-B sayılı tebliği dosya arasında tespit edilemediğinden, bu tebliğin sözleşmeye etkisinin değerlendirilmesi de mümkün olamamıştır. Davalı tarafça ileri sürülen, yangının mücbir sebep hali olarak kabul edilip edilemeyeceği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü tebliğinin teslim süresine etkisi ne bilirkişi raporunda ne de mahkemenin gerekçeli kararında tartışılıp değerlendirilmemiştir. Raporda, 1 Ocak- 1 Mart arası arasındaki iki aylık zaman dilimi (Davalı vekilinin tebliğde, İstanbul ili için 1 Ocak-1 Mart tarihleri arası çalışmaya elverişli olmayan dönem)’nin mücbir sebep sayılıp sayılmadığı tartışılmadığı gibi, bu süre teslim süresine eklenmemesine rağmen yangının da bu zaman aralığında meydana geldiği belirtilerek yangın nedeniyle süre eklenmediği belirtilmesinin çelişki teşkil ettiği anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 297 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. Anılan Yasa’nın 297 ve 298. maddeleri uyarınca mahkeme kararları, asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Taraflar, ancak kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilirler.(Yargıtay 11. HD 2019/3137 Esas 2020/3699 Karar) Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da kanun yolu incelemesi sırasında gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. Bu durumda mahkemece, yukarıda belirtilen eksiklikler de giderildikten sonra, aralarında inşaat mühendisi bir bilirkişinin de bulunduğu konusunda uzman bilirkişi heyetinden, yukarıda açıklanan hususlarda ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak, taraf delilleri, iddia ve savunmaları değerlendirilerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, taraf vekillerinin sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/09/2019 tarih ve 2017/789 Esas 2019/678 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf talep edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde ilgili tarafa iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/02/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.