Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1558 E. 2022/1743 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1558
KARAR NO: 2022/1743
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/12/2019
DOSYA NUMARASI: 2019/19 Esas – 2019/1201 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 24/11/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin iç ve dış mekan mobilya ithalatı ve satışı yapan köklü bir şirket olduğunu, pek çok ünlü markanın Türkiye’deki tek temsilcisi konumunda bulunduğunu, müvekkili ile davalı arasında ticari ilişki bulunup, bu doğrultuda faturalandırılan ve davalıya teslim edilen ürünlerin bedelinin ödenmediğini, bu nedenle alacağın tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile yapılan takibe haksız olarak itiraz edildiğini beyanla itirazın iptaline, takibin devamına, davalı aleyhine %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davaya konu faturadaki ürünlerin bedelinin müvekkili şirket tarafından bonolar ile ödendiğini, söz konusu 4 adet bononun davacıya teslim edildiğini, davacı tarafından 2 adet 02/11/2011 ve 14/11/2011 vadeli her biri 22.000 TL değerindeki bonolar için İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile diğer 2 bono olan 01/03/2012 ve 12/03/2012 vadeli her biri 100.000 er TL tutarlı bonolar yönünden ise İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, bono bedellerinin tahsil edildiğini, davacı tarafından sırf fatura düzenlenip müvekkiline teslim edilmiş olmasının malların alındığına dair kanıt olamayacağını, teslimin ispat edilmesi gerektiğini, işlemiş faizin yasal dayanağının olmadığını, inkar tazminatı isteminin ise koşulları olmayıp likit olmadığını beyanla haksız davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/12/2019 tarih ve 2019/19 Esas – 2019/1201 Karar sayılı kararı ile; “Dava dosyası yeni esasa kaydedilerek yargılamasına devam olunmuştur. Mahkememizce davalı tarafça sunulan ödeme belgelerinin, davacı defterlerinde ve davalı taraf defterlerinde inceleme yapılarak yer alıp almadığı hususlarında inceleme yapılmak suretiyle bilirkişiden rapor istenilmiştir. Bilirkişi 08/11/2019 tarihli raporunda; ” Takip sonrası bedellerininin davacı yanca tahsil edildiği tartışmasız olan toplam 200.000,00 TL tutarlı iki bononun kişisel borçtan kaynaklandığının kabul edilmesi halinde, davacının takip tarihi itibariyle davalıdan alacağının 339.914,08 TL olduğu, 200.000,00 TL’nin şirket alacağı olduğunun kabulü halinde ise davacının davalıdan alacağının 139.914,08 TL olduğu, Davacı ana para alacağına takip tarihinden başlamak üzere 3095 sayılı yasanın 2/2 maddesinde düzenlenen faizin uygulanması gerektiği,Davacı tarafından talep edilen %20 oranında inkar tazminatı konusundaki kararın mahkemeye ait olduğu, hususlarında görüş ve kanaatlerini bildirmiştir. Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, icra takip dosyası dosyadaki diğer tüm bilgi ve belgeler ile alınan, bilirkişi raporları, mahkememizin ilk kararı ve ilk karar üzerine istinaf dairesince verilen karar ve tüm dosya kapsamınca davacının davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan ihtilaf faturaya dayalı mal bedelinin ödenmemesinden kaynaklı olup davacı ile davalı arasındaki işleyen ticari işleyiş itibari ile davacı tarafından davalıya satılan fatura ve irsaliyeye bağlanan malların davalıya teslim edildiği, taraflar arasındaki emsal önceki ticari ilişkinin de bu şekilde olduğu buna göre de detaylı bilgileri içeren irsaliyeler dikkate alındığında davalı tarafından davacıya yönlendirilen nakliyeciler vasıtasıyla davacının satmış olduğu malların davalıya teslimlerinin yapıldığına kanaat getirilmiştir. Buna göre de bu mal bedellerinin davacıya ödenip ödenmediğinin tespiti gerekmiştir. Her ne kadar davalı tarafça 200.000,00 TL’lik ödeme iddiasında bulunulmuş ise de senede dayalı bu ödemenin davalı şirket ile ilgisinin olmadığına kanaat getirilmiştir zira senet borçlusunun … olduğu ve usulüne uygun tutulmuş ve birbirini teyit etmiş olması, tasdiklerinin süresinde yapılmış olması nedeni ile davacı lehine delil olduğuna kanaat getirilen davacı defterlerinin bu ödemenin dava dışı üçüncü kişi işinden dolayı alındığının sabit olması nedeni ile davanın 200.00,00 TL’lik senede dayalı ödeme iddiasına itibar edilmemiştir. Yine davalı tarafça dayanılan aralarında kira ilişkisi bulunduğuna ve ödemenin kira alacağına mahsuben yapıldığına ilişkin savunmasına da itibar edilmemiştir zira deyinilen kira ilişkisinin taraflara farklıdır. Yine davalı tarafın ödeme iddiası üzerine İstinaf Dairesi tarafından deyinilen ödemelerin de alınan bilirkişi raporu ile daha önce cari hesaptan düşülmüş olduğu, doğrudan davacıya yapılmayan davalı ile ilgisi olmayan ödemelerinde dikkate alınamayacağına kanaat getirildiğinden davacının davalıdan 250.000,00 TL’lik alacağı olduğuna ve davalının bu kısma ilişkin itirazının iptali gerektiğine kanaat getirilmiştir. Davacı tarafça her ne kadar icra takibinde işlemiş faiz talep edilmiş ise de, fatura ve ilişkinin 6762 SY eski Türk Ticaret Kanunu dönemine ilişkin olması 6102 SY 1530. Maddesinin Türk Ticaret Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli hakkındaki kanunun 2. Maddesi uyarınca geçmişe uygulanamayacağı ve davacı tarafça takipten önce davalı temerrüde düşürülmediğinden davalıdan işlemiş faiz talebinde bulunamayacağına buna göre de, davalının işlemiş faize ilişkin itirazında haklı olduğuna davacının bu yöndeki davasının reddine karar verilmiştir. Davacının kabul edilen kısma ilişkin davası faturaya dayalı olup alacak likit kabul edildiğinden, taraflar arasında bir cari hesap sözleşmesi bulunmayıp cari hesap şeklinde işleyen bir ticari ilişki bulunduğu bu nedenle bir mutabakat gerekmediği ve faturaya dayalı borcun davalı tarafça bilinebileceği, likit olduğu kabul edildiğinden, kabul edilen 250.000,00.TL üzerinden taktiren % 20 oranında hesaplanan 50.000,00 TL inkar tazminatının da davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur. ” gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; davanın, davacının İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 10/10/2014 tarihinde başlaştığı 250.000 TL cari hesap alacağı ve 57.210,07 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 307.210,07 TL’lik takibe davalı müvekkilinin yaptığı itirazın iptali ile ferilerine ilişkin olduğunu, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05.12.2016 tarihli, 2014/1406 E. 2016/700 K. sayılı kararı ile dava konusu takibin 139.914,08 TL üzerinden devamına, 27.982,81 TL %20 icra inkar tazminatına hükmedildiğini, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16.Hukuk Dairesi’nin 2017/1289 E. 2018/2706 K. sayılı 20/12/2018 tarihli kararı ile davalı müvekkilinin istinaf talebinin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verildiğini, İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16.12.2019 tarihli, 2019/19 E. 2019/1201 K. sayılı ilamı ile bu kere 250.000 TL’lik asıl alacağa ilişkin itirazın iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına ve %20 icra inkar tazminatı olan 50.000 TL’nin tahsiline karar verildiğini, istinaf başvurularının mahkemece kabulüne karar verilen kısım ile diğer ferilerine ilişkin olduğunu, yerel Mahkemenin ilk kararı ile ikinci kararı arasında çelişki meydana geldiğini, ilk kararda ödenene bono bedeli 200.000 TL mahsup edilmesine karşın, ikinci kararda bunun yapılmadığını, halbuki istinaf mahkemesinin kararında buna ilişkin bir hukuka aykırılık saptanmadığını, bilakis istinaf mahkemesi kararının davalı müvekkili lehine olduğunu, hasılı yerel mahkemenin ortada hukuki bir sebep yokken, ikinci kararla görüşünü 200.000 TL miktarınca davalı müvekkili aleyhine değiştirdiğini, dolayısıyla bu durum davalı müvekkilinin kazanılmış haklarını ihlal ettiğinden hukuka aykırı olduğunu, somut uyuşmazlıkta İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 74.970,00TL, keza İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile toplam 318.000.TL ödeme yapıldığı hususlarının tartışmasız olduğunu, ihtilafın konusu bu ödemelerin dava konusu alacağa ilişkin olup olmadığı noktasında toplanmakta olduğunu, özellikle İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası incelediğinde alacaklısının davacı, borçluların ise davalı müvekkili şirket ile şirket yetkilisi … olduğunun anlaşılmakta olduğunu, bu durumda söz konusu takipte 200.000 TL asıl alacağın, dava konusu alacaktan mahsup edilmesi gerektiğini, halbuki yerel mahkemenin bilirkişi raporundaki seçenekli hesaplamalardan, icra dosyasına yapılan bu ödemeyi, huzurdaki dava konusu alacaktan mahsup edilmemesi yönünde karar verdiğini, bu hususun açıkça hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkemece davacının defterlerinde en son 31.10.2014 tarihi itibariyle 339.924,08 TL alacaklı bulunmasına dayalı olarak karar verildiğini, ancak bu defterlerdeki kayıtların aksinin İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile sabit olduğunu, zira söz konusu icra dosyası ile davacı defterlerinde gözükmeyen 200.000 TL’nin tahsil edildiğinin sabit olduğunu, davacının bu tahsilatı defterlerinde göstermesi veya göstermemesi veyahut gayri resmi şahsi hesabında göstermesinin kendi inisiyatifinde olduğunu, ancak bu hususun davalı müvekkilinin ödediği 200.000 TL ödeme gerçeğini değiştirmeyeceğini, bu sebeple davacı şirketin icra dosyasından, davalı müvekkilinden tahsil ettiği 200.000 TL’yi davacı şirketin tek taraflı kendi inisiyatifi ile şirket yetkilisinin şahsi hesabına aktardığı gerekçesiyle inkarı yoluna gitmesi ve yerel mahkemenin de bunu kabul etmesinin kabul edilemeyeceğini, esasen istinaf kararı sonrası yerel mahkemenin 08.07.2019 tarihli celsede mahkemenin sorması üzerine davacı vekilinin beyan ettiği hususlar sübuta ermeden hatalı karar verdiğini, buna göre davacı tarafın mal teslimini ispat amacıyla sunduğu irsaliyelerde hep 3. şahısların imzası bulunmakta olup, sözü edilen 7 adet faturaya konu irsaliyelerdeki malın teslim alınmadığını, diğer bir ifadeyle her bir irsaliyede yazılı araç plakaları veya irsaliyede ismi yazılı şahısların davalı müvekkilinin çalışanı veya tanıdığı veyahut temsilcisi olmadığını, bu sebeple mal teslimi davacının sorumluluğunda olup, teslim edilmeyen bir mal dolayısıyla alacak iddiasında bulunulmasının hukuken mümkün olmadığını, dahası davacı tarafın dava konusu malları nakliyeye teslim etmesi ile teslim mükellefiyetini yerine getirdiğini kabul etmenin doğru olmadığını, mamafih hükme dayanak yapılan ek bilirkişi raporunun 2. sayfasında dökümü yapılan irsaliyelerin hiçbirinde davalı müvekkilinin/ çalışanının imzası olmadığını, irsaliyelerde yer alan imzaların davalı müvekkili ile hiçbir ilgisi bulunmayan ve tanımadıkları 3. şahıslara ait olduğunu, bu nedenlerle 7 adet faturanın mücerret olduğunu, mücerret faturalara dayalı alacağın kabulünün doğru olmadığını, yine yerel mahkemenin 3. şahsa ait olduğu gerekçesiyle banka ödeme dekontu ve kira alacağını kabul etmemesinin doğru olmadığını, zira davacı şirketin temsil ve ilama yetkili kişisinin … olduğunu, …’nin ise …’nin eşi olduğunu, … A.Ş.’nin (Eski Ünvanı: … San. ve Tic. A.Ş.) ise …, … ve kızı …’nin ortağı olduğu aynı adreste, aynı alanda faaliyet gösteren diğer şirketi olduğunu, görüldüğü gibi 3. şahıs olarak lanse edilen kişi ve şirket isimleri ile davacı arasında ayniyet bulunduğunu, yani birinin “…” diğerinin ise “…” olduğunu ve sahiplerinin de aynı kişi olduğunu, somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde davalı müvekkilinin, davacı şirkete hiçbir borcu olmadığını, bu kapsamda dosyada mübrez 12.01.2009 tarihli 50.000 TL bedelli … dekontuna konu ödeme … A.Ş.’ye yapılmış ise de, 3. şahıs gibi görünen bu şirket, esasen yine davacının sahibi olduğu şirket olup, aynı ticari ilişki sebebiyle ödemenin gerçekleşmiş olduğunu, nitekim dosyada mübrez İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında da görüldüğü üzere söz konusu şirketin, davalı müvekkili aleyhine icra takibinde bulunduğunu, bu sebeple ticari ilişki tek olmasına karşın, alacağın tahsilinin davacının şirketleri arasında müşterek takip konusu yapıldığını, bu sebeple 12.01.2009 tarihli 65.300 TL bedelli … dekontuna konu ödemenin, davacı şirketin sahibi …’nin (talebi üzerine) eşi …’ye yapıldığını, davacı şirket sahibi …’ye ödeme yapıldığında geçerli kabul edilecek bir ödemenin, aynı evde birlikte yaşadığı eşi …’ye de yapılması halinde de geçerli bir borcun ifasının kabul edilmesi gerektiğini, aynı şekilde 09.08.2019 tarihli dilekçe ekinde sundukları kira sözleşmesinin taraflarla ilgisi olmadığı gerekçesiyle değerlendirmeye alınmamasının doğru olmadığını, zira kira sözleşmesinin her iki tarafın yetkilileri arasında imzalanmış olduğunu, dolayısıyla kira sözleşmesine konu alacağın borçtan mahsubu gerektiğini, bu nedenle bu ödemeleri nazara almayan yerel mahkeme karının hukuka aykırı olduğunu, ayrıca yargılamayı gerektiren bir hususta yerel mahkemenin icra inkar tazminatına hükmetmesinin doğru olmadığını, özellikle ilk kararda alacağının yarısından fazlasının reddedildiği bir durumda likit bir alacaktan söz etme imkanının olmadığını beyanla İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi Başkanlığı’nın 16.12.2019 tarih ve 2019/19 Esas – 2019/1201 Karar sayılı ilamının istinaf yoluyla ortadan kaldırılmasına, davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, fatura ve cari hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı taleplerine ilişkindir. Davacı tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine 250.000 TL cari hesap alacağı ve 57.210,07 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 307.210,07 TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatılmış, davalının itirazı üzerine duran takip nedeniyle açılan davada Mahkemece tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme neticesinde düzenlenen bilirkişi raporu uyarınca, 2014/1406 Esas ve 2016/700 Karar sayılı karar ile davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına yönelik itirazının kısmen iptaline, takibin 139.914,08 TL üzerinden devamına, bu bedele takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, karara karşı her iki tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuş ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nin 2017/1289 Esas, 2018/2706 Karar sayılı ve 20.12.2018 tarihli kararı ile; “Dava, cari hesaba dayalı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Yargılama sırasında davalı taraf, takip ve dava konusu borcun ödendiğini savunmuş ve bir kısım belgeler sunmuştur. Karar sonrasında ise davalının vermiş olduğu gerekçeli istinaf dilekçesinde borcun ödendiğini, ancak ödeme belgelerine yargılama sırasında ulaşamadıklarını belirterek bir kısım ödeme belgeleri sunmuştur. Ödeme, borcu sona erdiren durumlardan olup mahkemece bu hususun gözetilmesi gerekir. Bu durumda davalı tarafın istinaf dilekçesi ekinde sunduğu belgelerin karar yerinde değerlendirilmesi, bu konuda ödemeye ilişkin hususların araştırılması ve gerektiğinde bilirkişiden ek rapor ya da yeni bir bilirkişiden rapor alınmak suretiyle tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, deliller tam toplanmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bu yönlerden davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü gerekmiş, bu aşamada davalı vekilinin sair, davacı vekilinin ise tüm istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Mahkemece istinaf ilamından sonra devam eden yargılamada tarafların beyanları ve istinaf ilamı uyarınca ek rapor alınarak, bu kez davanın kısmen kabulü ile; davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasındaki 250.000 TL’lik asıl alacağa itirazının iptali ile takibin kabul edilen bu kısmına değişen oranlarda ticari avans faizi yürütülmek sureti ile devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının ticari defterlerinde kayıtlı olup davalının ticari defterlerinde kayıtlı olmayan 7 adet fatura konusu malın davalıya teslim edilip edilmediği ve bu kapsamda davacının alacağının miktarı ile davacı tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile davalı şirket ve dava dışı … aleyhine takibe konan ve tahsil edilen her biri 100.000 TL bedelli iki adet bono bedeli olan 200.000 TL’nin borçtan mahsup edilip edilmeyeceği, davalının ödeme savunması kapsamında sunduğu belgelerdeki miktarların davacıya yapılmış ödeme olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. İlk derece mahkemesince gerek istinaf ilamı öncesi verilen ilk kararda, gerekse ikinci kararda davacı tarafından 07.05.2010 ila 31.05.2010 tarihleri arasında düzenlenen …, …, …, …, …, … ve … seri numaralı toplam 7 adet fatura konusu malların davalıya teslim edildiği kabul edilerek, davacının ticari defterlerindeki kayıtlar esas alınmak suretiyle takip tarihi itibariyle 339.914,08 TL alacaklı olduğu kabul edilmiştir. Esasen davalı taraf her ne kadar söz konusu faturalara konu malların kendisine teslim edilmediğini ve ticari defterlerinde kayıtlı olmadıklarını iddia etmiş ve yalnızca fatura düzenlenmesi alacağın varlığını ispat etmez ise de; davalının faturaların düzenlendiği 2010 yılına ait ticari defterlerinin usulüne uygun şekilde tutulmamış olmaları nedeniyle kendisi lehine delil olarak kabul edilemeyeceği, davacının usulüne uygun şekilde tutulmuş ticari defterlerinde faturaların kayıtlı oldukları, faturaların bağlı olduğu irsaliyelerde teslim alan kısmında araç plakası ve isim yazıldığı, bu isimler davalının çalışanı değilse de, davacı tarafından daha önce düzenlenen faturalara konu malların da aynı şekilde nakliye aracına teslim edildiği ve taraflar arasında bu şekilde bir fiili uygulamanın bulunduğu anlaşılmakla Mahkemece fatura konusu malların davalıya teslim edildiği ve alacağın ispatlandığının kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Mahkemece verilen ilk karar davacı tarafından da istinaf edilmiş ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nin 2017/1289 Esas, 2018/2706 Karar sayılı kararında davacının istinaf sebepleri incelenmemiş olduğundan davalı lehine kazanılmış bir haktan bahsedilemeyecektir. Mahkemece istinaf ilamı doğrultusunda ve davalı tarafın ödeme savunması kapsamında sunulan dekont ve belgelerin incelenmesi için ek rapor alınmış; 30.05.2012 tarihli ve 15.000 TL bedelli dekont, 15.07.2012 tarihli 12.498 TL bedelli çek, 21 adet toplam 105.000 TL bedelli senet ödemelerinin davacının kayıtlarında yer aldığı ve kök raporda değerlendirildiği tespit edilmiş olup, dava dışı … A.Ş. ve …’ye yapılan toplam 115.300 TL ödemeler ile davacı şirketin taraf olmadığı kira sözleşmesinin alacak hesabında nazara alınmamış olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile davalı şirket ve dava dışı … aleyhine takibe konularak tahsil edilen lehtarı davacı şirket, keşidecisi … olan 12.12.2011 keşide- 13.03.2012 vade tarihli, 100.000 TL bedelli senet ile 01.03.2012 vade tarihli, 100.000 TL bedelli senette davalı şirketin avalist olduğu, senetlerin keşide tarihinde yürürlükte olan mülga 6762 sayılı TTK’nın 614 ve 6102 sayılı TTK’nın 702. maddesi uyarınca, aval veren kişinin, kimin için taahhüt altına girmişse tıpkı onun gibi borçtan sorumlu olacağı ve bu sorumluluğun kambiyo ilişkisine dair bir sorumluluk olduğu, dolayısı ile senet metninden anlaşılanın aksine, davalı şirketin davacıya olan cari hesap borcu için dava dışı … tarafından düzenlendiği davalı tarafça kesin delillerle ispat edilemediğinden, senet bedellerinin alacaktan mahsup edilmemesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalının asıl alacak yönünden icra takibine yapmış olduğu itirazın haksız olduğunun ve alacağın cari hesaptan kaynaklanması ile likit olduğunun anlaşılması karşısında, Mahkemece kabul edilen alacak miktarı üzerinden davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmiş olması da yerindedir. Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusu haksızdır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 17.077,5‬0 TL istinaf karar harcından, istinaf aşamasında davalı tarafından peşin olarak yatırılan 4.269,37 TL (1.938,40 TL +2.330,97 TL) harcın mahsubu ile bakiye 12.808,13‬ TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 24/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.