Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1553 E. 2022/1623 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1553
KARAR NO: 2022/1623
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/07/2020
DOSYA NUMARASI: 2019/124 Esas 2020/438 Karar
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/11/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirkete ait … şasi nolu … plakalı, 26.06.2014 trafik çıkışlı … marka … model aracının tüm bakım, onarım işlemleri ve tüm periyodik bakımlarının zamanında yetkili servislerde yaptırılmasına rağmen araç daha 95.594 km kullanılmışken, kullanıcı hatasından kaynaklanmayan şanzıman arızasının meydana geldiğini, davalılardan … Dğt. A.Ş.’nin yetkili servisi olan diğer davalı … Tic. A.Ş. tarafından yapılan kontoral ve tespit sonucu şanzıman çıkışı flanş iç dişlerinin sıyrılmış olması, transfer kutusu sökülerek kontrol edilen flanş milinde aşınma olması nedeniyle transfer kutusu ve şaft ön takozunun değişiminin yapıldığını, bu kapsamda değiştirilen parçalara ilişkin … numaralı 37.10.2018 tarihli 19.986,63 TL bedelli; işçilik, cıvata, rot ayarı bedeli ve balans ayarı bedeli vb olarak da … numaralı 30.10.2018 tarihli 2.929,83 TL bedelli fatura ile toplamda 22.916,46 TL’nin müvekkili şirketten haksız olarak tahsil edildiğini, üretim hatası sebebiyle araçta bulunan gizli ayıptan kaynaklanan arıza nedeniyle söz konusu onarım işlemlerinin yapıldığını, aracın gizli ayıplı olduğunun davalı tarafın basiretli tacir olarak bilmeleri ve onarım işlemleri yapılırken tespit edebilmeleri gerektiğinden haksız olarak tahsil edilen bedelin iadesi için arabuluculuk başvurusunda bulunulduğunu, anlaşmama tutanağı düzenlendiğini beyanla müvekkilinden haksız olarak talep edilen 22.916,46 TL’lik fatura bedelinin yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı …Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesi ile; davacının diğer davalı … A.Ş.’den 26/06/2014 tarihinde bir araç aldığını, aracın arıza yaptığını, araçtaki arızanın üretici hatasından kaynaklı ayıp niteliğinde olduğunu, bu arıza sebebi ile ödediği bedellerin iadesini talep ettiğini, bu noktada davanın taşınır satışındaki ayıp iddiasından ve satıcının ayıba karşı tekeffül borcundan ileri geldiğini, satıcının ayıptan sorumluluğunun 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 219 maddesi gereğine dayandığını, tacir olan davacı açısından özellikle bildirim yükümlülüğünü düzenleyen Ticaret Kanunu hükümlerinin bulunduğunu, tüm bu hükümlerin tek bir ortak noktasının sorumluluk ilişkisi alıcı (davacı) ile satıcı (diğer davalı …) arasında olduğunu, müvekkili şirket satıcı olmadığından sadece yüksek standartlarda servis hizmeti verdiğini ve satıcı şirketten tamamen bağımsız hareket eden ayrı bir firma olduğunu, davacının müvekkilinin vermiş olduğu servis hizmeti ile ilgili bir şikayetinin de bulunmadığını, müvekkilinin kendisine teslim edilen aracı onararak davacıya teslim ettiğini, herhangi kusurlu bir hareketinin ve sorumluluğunun olmadığını, müvekkili yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının ayıp ihbar yükümlülüğüne de uymadığını, yine 2 yıllık zamanaşımı süresinin de dolduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili şirket … A.Ş.’nin dava konusu aracın ithalatçısı olduğunu, uyuşmazlığa konu servis hizmetinin ayrı bir tüzel kişiliğe sahip diğer davalı … A.Ş. tarafından sunulduğunu ve hizmet bedelinin de bu tüzel kişi tarafından tahsil edildiğini, davacı taleplerini kabul anlamına gelmemek kaydıyla, her ne kadar adı geçen şirket, müvekkili şirketin yetkili servisi ise de, müvekkili şirketin bizzat tahsil etmediğini, başka bir tüzel kişi tarafından tahsil edilmiş bir bedeli iade etmesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin fatura bedelleri bakımından aktif husumetinin bulunmadığını, davacının ihbar yükümlülüğüne uymadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, araçta üretim hatasından kaynaklı herhangi bir gizli ayıp bulunmadığını, araçtaki arızanın basit bir onarımla giderildiğini, aracın hasar durumunun da incelenmesi gerektiğini, davacının faiz talebinin de haksız olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 13/07/2020 tarih ve 2019/124 Esas 2020/438 Karar sayılı kararı ile; “Tüm dosya muhteviyâtı küllîyen tetkîk edildiğinde;Taraflar tacir olup uyuşmazlık ticari satışa konu aracın ayıplı olduğu ve uyuşmazlık, ayıplı olduğu iddia edilen aracın ayıp nedeniyle onarım bedelinin tahsili noktasında toplanmaktadır. Dolayısıyla somut olayda 6102 sayılı TTK’nun 23. maddesindeki ayıplı mal satışına ilişkin özel hükümlerin uygulanması gerekir. 6102 sayılı TTK’nun 23/1-c maddesine göre; “malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı 2 gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde malı incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda TBK’nun 223.maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” Yargılama sırasında her ne kadar hak düşürücü süre itirazı ve mürur-u zamân defiinde bulunulmuşsa da söz konusu ayıbın gizli ayıp olması nedeniyle bu savunmalara itibar edilmemiş, ayrıca davalılardan …’in husumet itirazına da söz konusu onarım işleminin bu davalı tarafında yapılmış ve onarım bedelinin bu davlıya ödendiği dikkate alınarak itibar edilmemiştir. Davacının iddiası doğrultusunda yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde, dava konusu araçtaki arızanın gizli ayıp niteliğindeki imalat hatasından kaynaklandığı ve kullanıcı hatası olmadığı, araçtaki imalat hatasının onarım bedelinin 22.916,46 TL olduğu, alınan rapor neticesinde “aksi burhân ile sâbit olan şey, ıyânen sâbit gibidir” (aksi delil ile ispatlanan, gözle görülmüş gibi ispatlanmıştır-Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Küllî Kaideler md. 75) kuralı gereği davacının iddiasını yargılama neticesinde ispatladığı kanaatine varılarak talep hakkında aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. ” gerekçeleri ile davanın kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı her iki davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili istinaf dilekçesi ile; Mahkemenin de evleviyetle tespit edeceği üzere, müvekkili şirketin dava konusu vakıa ile bir ilişkisinin bulunmadığını, davacının, diğer davalı şirketten 26.06.2014 tarihinde bir araç aldığı, aracı 95.594 km kullandığı ve aracın arıza yaptığı iddiasına göre araçtaki arızanın üretici hatasından kaynaklandığını ve ayıp niteliğindeki bu arıza sebebi ile ödediği bedellerin iadesini talep ettiğini, bu noktada davanın taşınır satışındaki ayıp iddiasından ve satıcının ayıba karşı tekeffül borcundan ileri geldiğini, satıcının ayıptan sorumluluğunun, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219. maddesi ve bunun devamındaki maddelerde düzenlenmiş oldğunu, yine “tacir ” olan davacı açısından özellikle bildirim yükümlülüğünü düzenleyen Ticaret Kanunu hükümlerinin de bulunduğunu, tüm bu hükümlerin tek ortak noktasının, sorumluluk ilişkisinin alıcı ile satıcı arasında olması olduğunu, müvekkili şirketin satıcı olmadığını, yüksek standartlarda servis hizmeti veren ve olaydaki satıcı şirketten tamamen bağımsız hareket eden ayrı bir şirket olduğunu, ayıptan sorumluluk hükümlerinin ise satıcının sorumluluk kapsamı içinde olduğunu, müvekkilinin aracın onarımını kusursuz bir biçimde tamamladığını, buna dair faturalar düzenlediğini, bu faturaların davacı tarafından itirazsız olarak kabul edildiğini ve bedellerinin de ödendiğini, davacının bedelleri ödedikten sonra ihtarname ve sair tüm başvurulara başladığını, müvekkiline onarım işleminin yapılmaması, bedelin satıcı tarafından ödenmesi gerektiği yahut her şeyden evvel varsa bir seçimlik hakkın kullanıldığına dair gibi hiçbir bilgi verilmediğini, yine davacının, araç onarımını gerçekleştiren müvekkili şirkete karşı onarım kalitesinden ve benzeri sebeplerden şikayetinin de bulunmadığını, hal böyleyken müvekkilinin haksız bir biçimde sorumlusu olmadığı bir alandan dava ile karşı karşıya gelmiş olduğunu, işbu sebeple davanın reddini talep ettiklerini, müvekkili şirket üzerine atfı kabil bir kusur bulunmadığını, davacının ayıp ihbar yükümlülüğüne aykırı davrandığını, dava konusu aracın ticari satım olması nedeniyle inceleme ve ihbar yükümlülüğünde TTK’nın 23. maddesinin uygulama alanı bulacağını, davacının ayıp ihbar yükümlülüğünü yasal süresi içerisinde yerine getirmediğini, teknik olarak ayıp ihbarının kendilerine yapılmasının da husumet sebebi ile mümkün olmadığını, mahkemenin öncelikle ayıp ihbarı olup olmadığı, var ise süresinde yapılıp yapılmadığı konusunda gerekçeli bir açıklama dahi yapmadan davanın kabulüne karar verdiğini, dava konusu aracın 26.06.2014 tarihinde satın ve teslim alındığını, huzurda görülmekte olan davanın ise satım ve teslim alınma tarihinden itibaren 4 yılı aşkın bir süre sonra açıldığını, TBK’nın tacirler arası ilişkilerde uygulanacak olan zamanaşımı başlıklı 231. maddesi uyarınca 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, ilgili zamanaşımı hükmünün uygulanmaması şayet satıcının ağır kusurundan ileri gelmekte ise ki böyle bir iddia ve ispat olmadığını, davacının iddiasını genişletmesine de muvafakat etmediklerini, bu hususun da araştırılmadığını beyanla mahkeme kararının kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … A.Ş. vekili istinaf dilekçesi ile; yerel mahkemece yürütülen yargılama süresince usul ve yasaya aykırı şekilde hüküm kurulmuş olup, karara karşı yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurma zorunluluğu hasıl olduğunu, denetime elverişli olmayan bilirkişi raporu esas alınarak oluşturulan yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olup istinaf incelemesi neticesinde kaldırılması gerektiğini, bahse konu rapor teknik herhangi bir dayanak içermeksizin salt davacının beyanları esas alınarak oluşturulmuş olup denetime elverişli olmadığını, öncelikle cevap dilekçesinde ve yargılama süresince sunulan bilirkişi raporuna yönelik beyan ve itiraz dilekçelerinde izah edildiği üzere dava konusu araçta üretimden kaynaklı herhangi bir ayıp bulunmadığını, bilirkişinin mevcut durum itibariyle araçtaki arıza üretimden kaynaklıdır varsayımına dayanarak gizli ayıp sonucuna ulaştığını, oysa mahkemenin araç üzerinde keşfen inceleme yapılmasına karar vermesinin sebebinin, bahse konu arıza sebebinin bilimsel temellere dayandırılarak ve tereddüte yer verilmeyecek şekilde açığa çıkarılması olduğunu, ancak davaya konu araçta gereken teknik ve bilimsel incemeler yapılmadan hukuka aykırı olarak görüş bildirilmiş olduğunu, bilirkişinin özellikle davacı tarafın iddia ve şikayetlerine dayandığını, ne tip bir teknik inceleme ve araştırma yaparak bu sonuca ulaştığını belirtmediğini, bu doğrultuda bilirkişi raporunda ulaşılan gizli ayıp nitelemesinin bilimsel nedeninin de ortaya konulamadığını, davacının şikayetinin bir imalat hatası olup olmadığı sadece çıplak gözle anlaşılabilecek bir durum olmamakla beraber bilirkişinin, teknik ve bilimsel bir inceleme sonucunda ancak gerçek nedene ve soruna ulaşması gerektiğini, ancak bilirkişinin bu tarz bir inceleme yapmadığını, dolayısıyla raporun bu şekilde kabul edilmesi ve bu rapora dayanılmasının hukuken geçerli olmayacağını, ayıp iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, gerek yasal düzenlemeler ve gerekse garanti belgesi içeriği birlikte değerlendirildiğinde, huzurdaki ihtilafın iki yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, buna karşın dava konusu aracın 26.06.2014 tarihinde tescil edildiğini, ancak huzurdaki davanın iki yıllık zamanaşımı süresinin dolamsının ardından 5 yıl geçtikten sonra 26.02.2019 tarihinde ikame edildiğini, davanın esasına girilmeden zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmekteyken kurulan hükmün hukuka aykırı olduğunu, ayıp iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacı tarafın, yasanın öngördüğü ayıp ihbar yükümlülüğüne uygun davranmamış olup, bu nedenle de dava hakkının ortadan kalktığını, ticari alım-satım işlemlerinde alıcının ihbar ve ayıp yükümlülüğü uyarınca mevzuatta belirtilen süre içerisinde ve usulüne uygun olarak satıcıya ayıp ihbarının yapılması gerektiği aksi halde dava hakkının ortadan kalkacağı hususlarının Yargıtay içtihatlarınca da sabit olduğunu, davacının ihbar yükümlülüğüne uygun davranmadığını, zira davacının ihbar süresi aracın teslim alındığı 08.04.2016 tarihinde başlamakta olup kendilerine süresi içerisinde usulüne uygun bir ihbarda bulunulmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte dava konusu araçta gizli ayıp olduğu düşünülse dahi davacının işbu hususu 27.10.2018 tarihinde tespit ettiğini beyan etmekte olduğunu, buna karşın dava dilekçesinde bahse konu ihtarnamenin 20.11.2018 tarihinde yani ayıp tespitinden bir ay sonra keşide edildiğinin belirtildiğini, bu minvalde araçta gizli ayıp olduğu yönündeki iddiaları kabul anlamına gelmemekle birlikte işbu iddianın doğru olduğu düşünülse dahi süresi içerisinde kendilerine herhangi bir bildirim yapılmamış olduğundan davacının ihbar yükümlülüğüne uygun davranmadığını ve bu sebeple de dava hakkının kalktığının kabulü gerekmekteyken kurulan hükmün istinaf incelemesi neticesinde kaldırılması gerektiğini, davacı tarafın iddiasında haklı olabilmesi için Türk Borçlar Kanunu’nun 225. maddede yer alan “Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz.” hükmünün uygulama alanının olması gerektiğini, ne var ki davacının, söz konusu arızanın müvekkili şirketin ağır kusuru veya hilesinden kaynaklandığına ilişkin herhangi bir iddiada bulunmamasına ve bu yönde bir tespitte de bulunulmamasına karşın yerel mahkemece bu husus gözardı edilerek hukuka aykırı bir hüküm kurulduğunu, öte yandan hükümde yer alan faize ilişkin bölüme de itiraz ettiklerini beyanla Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/124 E – 2020/438 K sayılı 13.07.2020 tarihli kararının bozulması ve kaldırılması ile yukarıda açıklanan istinaf sebeplerine göre istinaf incelemesi sonucunda yeni bir karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, alım satım konusu aracın gizli ayıplı olduğundan bahisle ayıbın onarım bedelinin tahsili talebine ilişkindir.Davacı taraf davalı … A.Ş.’den satın alınan ve 26.06.2014 tarihinde trafiğe çıkarılan … marka 320 Drive model aracın 95.594 km’de iken şanzıman arızası verdiğini, bu kapsamda davalı …’ın yetkili servisi olan diğer davalı … A.Ş. tarafından araçta parça değişimi yapıldığını, parça ve işçilik bedellerinin kendisinden tahsil edildiğini ancak söz konusu arızanın araçta bulunan üretim hatasından kaynaklandığını ve gizli ayıp niteliğinde olduğunu iddia ederek ödemiş olduğu 22.916,46 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, davalı … Ticaret A.Ş. husumet, zamanaşımı, ayıbın süresi içerisinde ihbar edilmediği itirazında bulunarak davanın usul ve esas yönünden reddini talep etmiş, davalı … Dağıtım A.Ş. zamanaşımı ve ayıbın süresi içerisinde bildirilmediği itirazında bulunarak araçta üretim hatası bulunmadığından bahisle davanın reddini savunmuş, Mahkemece davalıların zamanaşımı ve husumet itirazlarının reddi ile araçta meydana gelen arızanın üretimden kaynaklandığı ve gizli ayıp niteliğinde olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır. Türk Ticaret Kanunu’nun 23/1-c maddesi uyarınca ticari alım satımlarda satılanda bulunan ayıp açık ayıp niteliğinde ise alıcının teslim tarihinden itibaren 2 ve 8 günlük süreler içerisinde satıcıya bildirimde bulunması gereklidir. Ancak ayıp gizli ayıp niteliğinde ise aynı maddenin atfı ile TBK’nın 223. maddesi uyarınca ortaya çıktığı tarihte derhal satıcıya bildirilmesi gerekir. TTK’nın 23. maddesinin atfı ile uygulanan ve ayıptan doğan haklara dair zamanaşımının düzenlendiği TBK’nın 231. maddesi hükmü uyarınca satıcı, daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz. Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz. Ayrıca satıcının ağır kusurlu olması ya da satıcılığı meslek edinmiş olması sebebiyle bilmesi gereken bir ayıbın bulunması halinde, TBK’nın 225. maddesi uyarınca, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulması mümkün değildir.Somut davada araç 03.10.2018 tarihinde davalı servise getirilmiş ve onarımı yapılmış, 27.10.2018 ve 30.10.2018 tarihli parça ve işçilik faturaları düzenlenmiş ve davacı tarafından ödenmiş, davacı her iki davalıya gönderdiği 22.11.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile araçta onarılan arızanın gizli ayıp niteliğinde olduğundan bahisle ödediği bedelin ihtarnamenin tebliğinden itibaren üç günlük süre içerisinde kendisine iadesini ihtar etmiştir. Buna göre davacı TBK’nın 227/1-3 maddesi uyarınca ayıptan doğan ücretsiz onarım hakkını kullanarak ödediği parça ve işçilik bedellerinin istirdadını talep etmektedir. Mahkemece araç üzerinde inceleme yapılmak suretiyle alınan teknik bilirkişi raporunda, araçtaki arızanın transfer kutusu ve şaft takozunun değiştirilmesi suretiyle onarılmış olduğu, arızanın kullanıcı kaynaklı olmadığı, bu parçaların aracın ekonomik ömrüyle aynı olması beklenen çalışma ömürlerinden çok daha kısa sürede arıza gösterdiği, dolayısıyla aracın gizli ayıplı olduğu tespit edilmiştir. Davalı … A.Ş. vekilinin süresi içinde verdiği cevap dilekçesi ile bulunduğu zamanaşımı itirazı ve her iki davalının ayıbın süresi içerisinde bildirilmediğine yönelik itirazları, Mahkemece bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle ve ayıbın gizli ayıp niteliğinde olması nedeniyle reddedilmiş ise de, Mahkemece alınan bilirkişi raporunda yukarıda açıklanan TBK hükümleri uyarınca herhangi bir değerlendirme yapılmadığı gibi gerekçede de bu hususun açıklanmadığı anlaşılmıştır.Buna göre, Mahkemece bilirkişiden TBK’nın 225 ve 231. maddeleri uyarınca değerlendirme yapmaya elverişli ve denetime açık ek rapor alınarak, raporun tüm dosya içeriği birlikte değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme neticesinde zamanaşımı itirazının reddi ile davanın kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Açıklanan nedenlerle davalıların vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, bu aşamada diğer istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalıların istinaf başvurularının KABULÜ ile; Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/07/2020 tarih ve 2019/124 Esas – 2020/438 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde kendilerine iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/11/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.