Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1549 Esas
KARAR NO: 2021/222 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/04/2017
NUMARASI: 2014/1061 Esas 2017/394 Karar
DAVA: Maddi ve Manevi Tazminat.
KARAR TARİHİ: 18/02/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,müvekkilinin dava dışı … A.Ş.nin yürüttüğü inşaat projesinden bir ev alma düşüncesi ile şirket ile anlaştığını, taraflar arasında 12.12.2012 tarihinde sözleşme imzalandığını, sözleşme hükümlerine göre evin satış bedelinin 125.000,00.-TL olduğunu, 80.000,00.-TL’sinin peşin, kalan 45.000,00.-TL’sinin ise ayda 1.000,00.-TL olmak üzere 11 taksitte ödenmesinin kararlaştırıldığını, 80.000,00.-TL’nin şirket temsilcisine elden nakit olarak ödendiğini, kalan ödemeler için senetler düzenlenip şirkete verildiğini, bu senet bedellerinin ciro edilen üçüncü kişilere mecburen ödendiğini, davacının yargıç olması sebebiyle senetlerin protesto edilmesi ve icra takibine maruz kalmayı göze alamadığını, davalıların … A.Ş.nin kurucu ve yönetim kurulu üyesi olduklarını, şirketin yaklaşık 400 kişiye bu şekilde maket üzerinden satışlar yaptığını, ancak şirketin inşaatın temelini bile atmadığını, toplanan paralarla ortadan kaybolduğunu, TTK 553 madde gereğince kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurlarının kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde hem şirkete hem de pay sahiplerine ve hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olduklarını, şirket sermayesinin 10.000.000,00.-TL olduğunu, davalıların taahhüt ettikleri bakiye sermayeyi şirkete koymadıklarını, şirketin halen borca batık olduğunu, icra takibi ve davalara muhatap olduğunu, yönetim kurulu üyelerinin sermaye takip sorumluluğunu ihlal ettiklerini, şirketin kötü gidişine engel olmak bakımından herhangi bir tedbir almadıklarını, emsal Yargıtay kararlarına göre kural olarak yönetim kurulu üyeleri şirket adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamaz iseler de TTK 336 maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe müteselsilen sorumlu olacaklarını, yani yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ifaları sırasında bir zarar oluşmuşsa bu zararın üyelerin kusurlu eylemi sonucunda meydana geldiğinin kabulü gerektiğini, Türk Ticaret Kanunu’nun yönetim kurulu üyeleri için kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörüp yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesinin kabul edildiğini, yönetim kurulu üyeliğine seçilen davalıların görev süresinin 08.02.2014 tarihinde sona erdiğini, bu nedenle şirketin yönetimsiz kaldığını, bu durumun giderilmesi bakımından herhangi bir girişimde bulunulmadığını, meydana gelen zarardan davalıların müteselsilen sorumlu olduklarını, davacının 26 yıllık yargıç olması sebebiyle dolandırılmış olmaktan dolayı son derece üzüntü duyduğunu, bu nedenle 20 bin TL manevi tazminat talep ettiklerini, davacının yoksun kaldığı kârı talep hakkının bulunduğunu, davacının tüm edimlerini tam olarak yerine getirdiğini, şirket karşı edimini yerine getirseydi davacının yeni inşa edilmiş bir ev sahibi olacağını ve mal varlığında buna bağlı olarak artış meydana geleceğini, iktisadi kriterler baz alınarak uzman bir kişi tarafından bu zararın hesaplanması gerektiğini ileri sürerek 91.000,00.-TL maddi, 20.000,00.-TL manevi tazminatın ve yargılamada belirlenecek munzam zararın 12.12.2012 tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile müvekkiline verilmesini talep etmiştir.
ISLAH: Belirsiz alacağın, belirli hale gelmesinden sonra sunulan talep artırım dilekçesi ile, davanın 91.000,00.-TL maddi, 20.000,00.-TL manevi tazminat istemi ile açıldığını, bunun yanı sıra yoksun kalınan karın yargılama sırasında belirlenmesi ve bu meblağın da davalılardan tahsilinin talep edildiğini, 16.11.2016 tarihli raporda dava konusu taşınmazın inşa edilmiş olması halinde dava tarihindeki değerinin 169.164,00.-TL olarak belirlendiğini, davacının dava dışı … A.Ş.ye ödemeyi taahhüt ettiği meblağın ise 125.000,00.-TL olduğunu, bu durumda yoksun kalınan karın 169.164 – 125.000 = 44.164,00.-TL olduğunu, bu durumda istem sonucu olarak 91.000,00.-TL maddi, 20.000,00.-TL manevi tazminat ile 44.164,00.-TL yoksun kalınan karın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Aynı dilekçede, dava dilekçesinde her ne kadar 91.000,00.-TL maddi tazminatın her bir ödeme için ödendiği tarihten itibaren faize hükmedilmesi talep edilmiş ise de bu yöntem ile gerekçeli kararın kaleme alınışının zor olacağını, bu sebeple davacının hakkından bir miktar feragat ettiğini; faizin her bir ödemenin yapıldığı tarihten itibaren değil son ödemenin yapıldığı tarih olan 14.11.2013 tarihinden itibaren hesaplanmasına rıza gösterdiğini bildirmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, ihtiyati haciz kararının kaldırılması gerektiğini, TTK madde 553 gereğince müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, müvekkilinin şirketle belirtilen biçimde bir ilişkisinin bulunmadığını, kurucu ortak veya yönetim kurulu üyeliğinin hiç olmadığını, bir dönem şirkette dışarıdan yöneticilik yaptığını, davacının sözleşme yaptığı süreçte böyle bir görevinin olmadığını, esasa cevap hakları saklı kalmak kaydıyla itirazın kabulü ile mahkemenin usul ve kanuna aykırı olan ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, müvekkilinin dava konusu şirketin genel kurul kararı ile hisselerinin …’e devrettiğini, yönetim kurulu başkanlığı görevini …’e verilmiş olduğunu, bu nedenle müvekkili adına husumet itirazında bulunduklarını, müvekkilinin söz konusu projeye ilişkin hiçbir evrakta ya da sözleşmede imzası bulunmadığını, davacı vekili tarafından davacı ile davalı şirket arasında akdedilen sözleşmede davacı …’den 80.000,00.-TL teslim alınmasına ilişkin belgede müvekkilinin imzasının olmadığını, TTK 4. ve 5. maddeleri gereğince her iki tarafın tacir olması durumunda Ticaret Mahkemeleri’nin görevli olacağını, davada Tüketici Mahkemesi’nin görevli olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … cevap dilekçesi ile, davanın esasına girilmeksizin husumet yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, dosyanın Tüketici Mahkemesi’ne gönderilmesi, şahsı hakkında tesis edilen ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, husumet yönünden davanın reddi gerektiğini, şirket borçlarından mal varlığıyla sorumlu olduğunu, müvekkilinin sorumluluğunun olmadığını, olayların müvekkilinin bilgisi dışında gerçekleşmiş olduğunu, müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, manevi tazminat talebinin reddi gerektiğini, müvekkili aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 06/04/2017 tarih 2014/1061 Esas 2017/394 Karar sayılı kararında; “…. Toplanan tüm deliller birlikte dikkate alındığında; dava dışı … A.Ş.nin, … Evleri adıyla bir proje oluşturduğu, bununla ilgili bir takım görsellerden yararlanarak tanıtım yaptığı, davacının dava konusu projeden ev almaya karar verdiği, buna bağlı olarak 80.000,00.-TL peşinat ödediği, ayrıca 1.000,00.-TL tutarlı senetler tevdi ettiği, senetlerden 11 tanesinin ödenmiş olduğu, toplam ödemelerin 91.000,00.-TL den ibaret olduğu, sözleşme gereğince ödemesi gereken toplam tutarın 125.000,00.-TL olduğu, yukarıda değerleme raporlarında gösterildiği üzere dava konusu projenin tamamlanmış olması halinde dava tarihi itibariyle taşınmazın değerinin 169.164,00.-TL olması gerektiği, bu durumda davacının ödemiş olduğu tutara ilaveten mahrum kalınan kârının oluştuğu; 169.164 – 125.000 = 44.164,00.-TL mahrum kalınan kârın söz konusu olduğu, Böylece davacının talep hakkının: Fiilen Ödenen Tutar……91.000,00.-TL Mahrum Kalınan Kâr….44.164,00.-TL olmak üzere, Toplam……….135.164,00.-TL olduğu kabul edilmiştir. Dava açıldığında mahkemece ihtiyati haciz kararı verilmiş olup ihtiyati haczin uygulanması sonucu davacının fiilen 91.001,47.-TL tahsilat yaptığı anlaşılmıştır. Bu durumda davanın, yargılama aşamasında gerçekleşen bu ödeme ile 91.001,47.-TL’lik kısmı konusuz kalmış, bu kısım yönünden esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir. Ancak bu ödemenin 09.07.2014 tarihinde gerçekleşmiş olması dikkate alınarak dava tarihi olan 21/04/2017’den, kısmi ödemenin yapıldığı 09.07.2014 tarihine kadar geçen sürede işlemesi gereken faizin tahsiline karar vermek gerekmiştir.(aşağıda hüküm fıkrası 1-a maddesi) Yukarıda açıklandığı gibi davacının talep hakkının toplamı 135.164,00.-TL’dir. Bunun 91.001,47.-TL’lik kısmı ödenmiş olduğundan; Toplam Talep Hakkı……….135.164,00.-TL Yargılama Sürecinde Ödenen……91.001,47.-TL Kalan Kısım……………44.162,53-TL’dir. Buna göre 44.162,53.-TL aşkın zarar hüküm altına alınmıştır. (Yargılama aşamasında alacak ve maddi tazminat talebi kısmen konusuz kalmış ise de davacı, davanın açıldığı aşamada tamamen haklı bulunduğundan yargılama giderleri bakımından dava tamamen kabul edilmiş gibi değerlendirme yapılmış ancak davanın kısmen konusuz kalışı öninceleme tutanağının imzalanmasından önce gerçekleştiğinden kısmi ödemeye tekabül eden kısma ilişkin avukatlık ücreti, tarife gereğince yarı oranında takdir olunmuştur) Manevi Tazminat Talebi Yönünden: Davalıların yukarıda açıklandığı şekilde davacıyı zarara uğrattıkları sabit ise de gerçekleşen eylemle davacının kişilik haklarının zarar gördüğü kabul edilemeyeceğinden manevi tazminat talebi reddedilmiştir….”gerekçesi ile, 1-Maddi tazminat talebinin yönünden davanın kısmen kabulüyle, a)Talebin 91.001,47.-TL’lik kısmı konusuz kaldığından bu kısım bakımından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına ancak 91.001,47.-TL’nin yargılama aşamasında ödendiği dikkate alınarak bu tutarın dava tarihi olan 21/04/2014 tarihinden ödeme tarihi olan 09/07/2014 tarihine geçen süre için işleyen avans faizinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, b) 44.162,53.-TL aşkın zararın dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 2-Manevi tazminat talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı ile davalılar …, …, …, …, …, … tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İlk derece mahkemesince daha önce dosyanın istinaf incelemesi için Dairemize gönderildiği ve Dairemizce yapılan ön inceleme sonucunda verilen 24/11/2017 tarih 2017/923 Esas 2017/745 Karar sayılı karar ile; dosyanın eksiklikler sebebiyle Mahkemesine geri çevrilmesine karar verildiği, ilk derece mahkemesince eksiklikler tamamlanarak dosyanın yeniden istinaf incelemesi için Dairemize gönderildiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesi 13/07/2020 tarihli ek kararı ile; “HMK 344/1 maddesi uyarınca davalılar …, …, … ve davalı … istinaf taleplerinden vazgeçmiş sayılarak İSTİNAF BAŞVURULARININ YAPILMAMIŞ SAYILMASINA, Davalılar …, …, … ve …’ün mahkememiz iş bu 13/07/2020 tarihli ek karara süresinde itiraz etmediği taktirde dosyanın davacı ile davalı … ve mahkememizin 10/03/2020 tarihli muhtırası gereğince istinaf harç ve giderlerini yatıran …’ın istinaf istemlerinin incelenebilmesi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine, ” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Davanın konusuz kaldığı hususunun doğru olmadığını, Özetle, ortada bir anlaşma ve sulh olmadığını, ihtiyati hacze dayalı olarak yapılan tahsilatların cebri icra yolu ile tahsil edildiği, “Rızaen ödeme” gibi görülebilecek 86.000,00.TL bile aslında rızaen değil 279 adet taşınmazı haciz tehdidi altında olan borçlunun mecburen yaptığı bir ödeme olduğunu, esasen bu ödemenin sadece taşınmazlar üzerindeki haczin kaldırılmasını sağlamak için yapıldığını, Mahkemeyi yanılgıya düşüren unsurun, bu ödemenin rızaen yapıldığı dolayısıyla davanın konusuz kaldığı sonucuna ulaşan mahkemeyi yanıltan hususun ihtiyati haciz aşamasında yapılmış bu tahsilatların bir kısmı hakkında ödeme yapan şahsın paranın alacaklıya ödenmesine muvafakat ettiği ve bu sebeple paranın davacıya ödenmiş olması hususu olduğunu, şayet böyle bir muvafakat olmasa ve dava sonuna kadar bu para ihtiyaten hacizli olarak icra veznesinde dursa mahkeme davanın ödeme sebebiyle konusuz kaldığı yanılgısına düşmeyeceğini, kendilerinin 12/12/2016 tarihli dilekçenin 2.bölümünde ihtiyaten haczedilen 91.000,00.TL hakkında nasıl bir hüküm kurulması gerektiğini, icra dosyasına atıfla ve tahsilde tekerrür etmemek şartı ile davanın kabulü gerektiği gerekçesiyle izah ettiklerini, Davanın konusuz kalıp kalmadığı tarafların iradi davranışlarından bağımsız hukuki bir durum tespiti olduğu, şayet davalıların ihtiyati haciz kararının sağladığı cebri icra zoru ile değil rızaen ödeme yapmış olsaydı davanın konusuz kaldığının kabulünün doğru olacağını, ama mevcut durumda bu kabulün doğru olmadığını, Manevi tazminat isteminin reddinin hukuka aykırı olduğunu, Davanın ve sürecin özellikleri, hükmün sadece maddi zararlar yönünden değil manevi zararlar açısından da ele alınmasını zorunlu kılmakta olduğunu, esasen mahkemenin gerekçeli kararında bu hususlara değindiğini, Alacağın sıradan ve hukuken ya da ahlaken izahı mümkün olan bir hukuki ilişki olmadığını, suç kökenli olduğunu, dolandırma amaçlı olduğunu, bu nedenle ve konunun muhatabında yarattığı etki sebebiyle süreçteki manevi zararı görebilmek gerektiğini, Davanın konusuz kaldığı noktasındaki hatalı kabulün, avukatlık ücretinin takdirini de hatalı kıldığını, davanın kabulü gerektiğinden avukatlık ücretinin AAÜT mad.6 kısıtlaması olmaksızın tam orandan hesaplanması gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, 91.000,00.TL maddi tazminatın (12/12/2016 tarihli dilekçede izah edildiği üzere) 14/11/2013 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun mad.2/II hükmüne göre hesaplanacak faiz istemi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, 91.000,00.TL maddi tazminatın tahsili aşamasında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasındaki tahsilatlarla tekerrür etmemesine, 44.162,53.TL yoksun kalınan kar tazminatının dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun mad.2/II hükmüne göre hesaplanacak faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, 20.000,00.TL manevi tazminatın 14/11/2013 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun mad.2/II hükmüne göre hesaplanacak faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Müvekkili aleyhine açılan davanın, haksız ve hukuka aykırı olup davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Müvekkilinin … İnş.Taah. ve Tic.A.Ş.’nin %1 hissesi ile kurucu üye olarak yer aldığı, TTK 553.madde uyarınca “Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları,kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar” dendiğini, 3. fikrasi ise “Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.” dendiğini, müvekkilinin hem 1.fıkra gereği kusurlu bir hareketi bulunmamakta olup hem de 3. fıkra gereği şirketiğn fiilen yöneticisi durumunda bulunmaması ve şirkette %1’lik sembolik bir hisseye sahip olması nedeni ile tazminat davası açılamayacağı, müvekkili hakkında açılan davanın öncelikle husumet yönünden reddi gerekmekte olduğunu, Davanın … İnş.Taah. ve Tic.A.Ş.’ye karşı açılması gerekirken kurucu üyeler ve yönetim kurulu aleyhine açılması usul ve yasaya aykırı olduğu, TTK 329.maddeye gore “Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir. Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur.” dendiğini, bu husus dikkate alındığında müvekkili ortak sıfatıyla %1 hissesi ile şirkete karşı sorumlu olduğu, üçüncü kişilere karşı bir sorumluluğu bulunmadığını, Müvekkilinin TTK 553. maddesi uyarınca kusurlu olduğunun ispat edilmesi gerektiği, Esenyurt bölgesinde yaşanan imar problemleri nedeni ile bir çok firma kötü bir dönemden geçmekte olduğu, yaşanan bu olumsuzluklar sebebi ile şirketin kontrolü dışında gerçekleşen olaylar silsilesi nedeni ile inşaata başlanılamadığı, bu husus müvekkilinin, diğer şirket ortaklarının ve yönetim kurulunun basiretli bir tüccar gibi hareket etmesine rağmen bölgede ki bir çok firmanın öngöremediği bir husus olduğu, ancak hiçbir şekilde dolandırıcılık söz konusu olmadığını, şirket ortakları ve yöneticileri hakkında Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/7532 Sor.No’lu dosyası ile yapılan şikayet sonucu ile beklenilerek bunun sonucuna göre işbu davanın karara bağlanması gerekmekte olduğunu, savcılık dosyasının işbu davanınn sonucunu etkileyecek olması sebebi ile bekletici mesele yapılması gerekirken beklenilmediğini, Davacının manevi tazminat talebinin şartları oluşmadığını, manevi tazminat talep edilebilmesi için BK.49 vd. maddeleri uyarınca “kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verilmiş olması” gerektiği ve zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altında olduğunu, müvekkilinin yasalar kapsamında kusurlu bir şekilde hukuka aykırı olarak davacıya zarar vermemiş olup manevi tazminat şartları oluşmadığını, bu nedenle yerel makeme kararı manevi tazminat talebinin reddi konusunda doğru olduğunu, Mahkemece davalılar …, …, …, … Ve …’un AAÜT gereğince 1.980,00 TL vekalet ücretine hükmetmesi, müvekkili …’nin de kendisini vekil ile temsil ettirmesi nedeni ile vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken hükmedilmediğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, davanın öncelikle husumet yönünden olmak üzere maddi tazminat ve munzam zararlar yönünden reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi ve vekalet ücretine hükmedilmemesi nedeni ile usul ve yasaya aykırı olup, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olup, davanın reddi gerektiğini, Beyoğlu … Noterliğinin 03/11/2011 tarihinde açılış onayı yapılan … A.Ş.’nin pay defterlerinde ortaklığın öncesi ve sonrasında hiçbir kayıt olmadığını, dava dosyasında yer aldığı gibi kendisinin bu şirketin yönetim kurulu üyesi olduğu tarih 11/02/2013 olduğu, yani şirket kurulduktan sonra kuruluş dahil hiçbir işlem, hiçbir resmi ve ticari deftere kayıt edilmediği, kendisinin bu defterleri hiç görmediğini, hisse devrinin bile bu defterlere işlenmemesi şirketteki kötü ve sorumsuz yönetimi işaret ettiğini, defterlerin şirketin kurulu ortakları ve yönetim kurulunun sorumluluğunda olduğu, kendisinin yönetim kurulu üyesi olmasından öncesi döneme ait ve kendisinin gidermesi muhal olan bir kusurdan dolayı suçlanması ve tazminata mahkum olmasının usul ve esas yönünden yanlış olduğunu, tarafınca imzalanmayan yöneticiliğe ilişkin evraklardan sorumlu tutulmasının akla mantığa uygun olmayıp yasalara aykırı bir durum olduğunu, Kendisine hiçbir şekilde noterden veya ortaklar kararıyla imza veya işlem yetkisi verilmediğini, geçici hisse devir ve hisseleri tekrar iade edeceğine dair protokolün dava dosyasında bulunduğunu, Ticaret sicil gazeteleri, şirket defterleri, noter imza beyanname ve sirküleri incelendiği takdirde hiçbir yerde şirket adına hiçbir şekilde temsil ve ilzama yetkili olmadığının görüleceğini, kendisine verilen hisseyi geri almakla ilgili de taleplerine cevap verilmediğini, Kendisinin bu şirketin hissesini devraldığı genel kurul hariç hiçbir yönetim, ortaklar ya da icra kuruluna, toplantısına katılmadığını, hiçbir ticari veya resmi defterlerini görmediği ve imzalamadığını, eski ve yeni ortakları ile kendisini uğrattıkları mağduriyetten dolayı davalarının devam ettiğini, … A.Ş.’nin bütün ortakları şahsi mülklerini başkalarına devrederek mağdur ettikleri müşteri ve tedarikçilerinin haciz riskinden kurtulduğu, ancak hiçbir zaman fatura kesmediği, ticari ve resmi defterlerine tek bir kayıt işlenmemiş bu şirkette maketten konut satışı yapıldığı, 121 mağdur müşteri kendilerine satış yapıldıktan sonra ve yeni mağdurlar oluşmasın diye yönetim kurulunda olduğu gerekçesiyle kendisine de dava açıp icra yoluyla kendisini mağdur ettiklerini, davacının da ödemeyi hiçbir resmi ve gayri resmi sorumluluğu olmamasına rağmen usulsüz alınmış icra kararı nedeniyle kendisinin yapmak zorunda kaldığını, bu usulsüz kararın ve hukuk skandalının da mahkemenin vereceği karar sonrasında bozulacağına ve yapmak zorunda olduğu ödemeleri iade alacağına inandığını, Dava dosyasında yer alan Gümrük Bakanlığı İfade Tutanağında da açıkça ifade ettiği bütün savunmanın hala geçerli olduğunu, bu tutanağın incelenmesi halinde ilgili şirketle hukukunun ortaya çıkacağını, Şahsı olarak bu şirketin hiçbir satışı, anlaşması, banka hareketi, noter işlemi gibi resmi veya ticari işinde hiçbir belgeye hiçbir surette imza atmadığını, kendisinin … A.Ş.’nin hissesinden devraldıktan sonra şirketin satış faaliyetlerine de son verdiği ve şirketin eski ve yeni ortakları ve diğer yöneticilerinin ortadan kaybolduğu, şirketin kurulduğu tarihten itibaren hiçbir resmi ve ticari defterlerini işlemediği, işletmediği, tek bir kayıt dahi oluşturmadığını, İlgili firmanın eski ve yine ortakları …, …, …, …, …, …’nin, … Ltd.,, … Ltd., … Ltd., … Ltd., … gibi bir çok şirket kurup …, …, …, … gibi projelere başladığı, ancak hiçbirini tamamlamadığı gibi binlerce insanın mağdur olmasına sebep olduğu ve şahsını ve şirketlerini de ciddi anlamda mağdur ettiğini, bu konuda diğer davalılara ilişkin suç duyurusunda buluma ve rücu etme hakkını saklı tuttuğunu, İmza yetkisi almadığı için ve şirketin oluşturduğu genel mağduriyetin ortadan kalkması için 25/03/2013 tarihinde dava dosyasında yer alan noterlik kanalıyla ihtarnameyi çektiğini, bu ihtarnameye cevap verilmediğini ve arsayı terk edip satışı durdurduklarını, daha sonra da şirkete gerek kendisi, gerekse mağdur müşteriler tarafından davalar açıldığını, Yargılandığı davada suç oluşturan olayların kendisinin hisse devraldığı tarihten önce gerçekleştiğini, kaldı ki defter ve belgeleri hiç görmediği ve talep ettiğinde de bulunduklarını fark ettiğini, hukuken sorumlu tutulmaması gerektiği halde tarafına diğer davalılar ile birlikte tazminata hükmedilmesi, onların kötü niyetli olması sebebiyle üzerlerindeki mal varlığını devrettiklerinden, kendisinin mallarına haciz konularak satışa gidilmesinin adalet ile bağdaşmayacağını, Bu sebeplerle şirketin defter ve kıymetli evraklarını saklamak ve işlemekle yükümlü eski ve yeni bütün ortakları ve yöneticilerinin şirketin yönetimi ile ilgili bu kusurundan ötürü yargılanması gerektiği hususunu, şirket faaliyetlerine son verdikten sonra şirkette yönetim kuruluna girdiği ancak imza yetkisi alamadığı ve şirketi hiçbir resmi veya ticari belgede temsil ve ilzamda bulunmadığı sabit olduğu ve yöneticiliğine dair imzalanmış ve tescil edilmiş bir evrak olmadığı için bu davada muhatap olmaması gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, sorumlu şirket yöneticilerinin ticaret sicilinden ve şirketin ekte sundukları evraklardan anlaşılacağı üzere tespit ile tazminata ilişkin karar verilecekse onlara hükmedilmesini, davalı olarak taraf olmaması gerektiği için davacyıa yapılan ödemenin davacıdan alınarak tarafına iadesine ve şirketin asıl muhataplarından tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacı ile dava dışı … A.Ş. arasında 12.12.2012 tarihinde yapıldığı iddia edilen sözleşme uyarınca dava dışı şirketin edimini yerine getirmediği, dava dışı şirketten alacaklarını tahsil edilemediği iddiasıyla dava dışı anonim şirket kurucuları, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticileri hakkında TTK 553. madde gereğince açılmış maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 6100 sayılı TTK.’nun 553 maddesi gereğince, şirket alacaklılarının şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açmaları imkanı mevcuttur. Buna karşın söz konusu davanın açılıp görülebilmesi için oluştuğu iddia olunan zararın doğrudan ya da dolaylı zarar niteliğinde olup olmadığının tespiti önem arzetmektedir. Bu kapsamda, şirket alacaklısı konumunda olan üçüncü şahısların sorumluluk davası yolu ile kendileri adına istemde bulunabilmelerinin koşulu, oluştuğu ileri sürülen zararın, doğrudan zarar niteliğinde olmasıdır. Şirket yöneticilerinin, şirketin almış olduğu borcu ya da başkaca edim yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla şirketi atıl kılarak acz içine düşürmeleri hali; üçüncü kişiler yönünden doğrudan zarar niteliğinde olup, bunun dışında kalan ve dolaylı zarar olarak nitelendirilebilecek hususlarda alacaklı konumundaki üçüncü şahısların, ancak yöneticilerin ödeyeceği tazminatın şirkete verilmesi yönünde istemde bulunmaları mümkündür. Dava, anonim şirket kurucuları, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticileri aleyhine açılmış sorumluluk davası olup; öncelikle davacının zarara uğradığı ispatlanmalı; akabinde sorumlu olduğu iddia olunan dava dışı anonim şirket kurucuları, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticilerinin zararın meydana gelmesinde kusurlu olduklarının ispatlanması gerekmektedir. Davacı dava dilekçesinde dava dışı şirket hakkında İstanbul 7 Tüketici Mahkemesinin 2013/7532 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığı, davalıların şüpheli olduğu B.Çekmece CBS.nin 2013/7532 soruşturma sayılı dosyası ile soruşturma olduğunu belirtmiştir. Davalılardan … Vekili cevap dilekçesi ile şirket yöneticileri hakkındaki B.Çekmece CBS.nin 2013/7532 soruşturma sayılı dosyasının beklenmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında bu dosyaların getirtilip incelenmediği ve B.Çekmece CBS.nin 2013/7532 soruşturma sayılı dosyasının sonucunun beklenip beklenmeyeceği konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği anlaşılmıştır. Dairemizce İstanbul 7 Tüketici Mahkemesinin 2013/7532 Esas sayılı dosyasının akıbeti mahkemesinden sorulmuş ve verilen cevabi yazıda dosyanın karara çıktığı belirtilip kesinleşme şerhli karar örneği gönderilmiş olup dava dışı … A.Ş. Hakkında verilen 24/04/2014 tarihli karar ile;”1- Davanın KABULÜNE, 2- Taraflar arasında akdedilmiş olan … satış vaadi sözleşmesi kapsamındaki istanbul ili , esenyurt ilçesi , … mah, … parsel, … ada da bulunan … blok, … . Kat …-…-… nolu bağımsız bölümlere ait adi yazılı satış vaadi sözleşmesinin feshi talebini kabulüne, 3- Davacı tarafın mahkememizce hakkında tedbir kararı verilmiş 15/08/2013 vadeli 1.000,00.TL bedelli,15/09/2013 vadeli 1.000,00.TL bedelli,15/10/2013 vadeli 1.000,00.TL bedelli,15/11/2013 vadeli 1.000,00.TL bedelli,15/12/2013 vadeli 1.000,00.TL bedelli,senetlerin yönünden borçlu olmadığının TESPİTİNE, senetlerin iptaline, 4- Bu sözleşmesinin eki niteliğinde bulunan tüm senetlerin iptali ile bu senetler nedeni ile davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, 5- Bu sözleşme neden ile davacı tarafın davalıya ödediği toplam 91.000,00-TL bedelin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine, ” karar verildiği ve verilen kararın 14/01/2015 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. İstanbul 7 Tüketici Mahkemesinin 2013/7532 Esas sayılı dosyası ile hükmedilen alacağın dava dışı şirketten tahsil edilip edilmediği ve alacağın tahsilinde şirkete karşı sonuçsuz kalıp kalmadığına yönelik araştırma yapılmadığı anlaşılmıştır. Dairemizce B.Çekmece CBS.nin 2013/7532 soruşturma sayılı dosyasının akıbeti sorulduğunda Bakırköy 7 Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/139 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığı ve dosyanın derdest olduğu belirtilmiştir. Kabule göre de, davalılar hakkında açılan ceza davasına ilişkin dosya celbedilip incelenmeden ve bu dosyanın bekletici mesele yapılıp yapılmayacağı değerlendirilmeden ve sonuca göre dava dışı anonim şirket kurucuları, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticileri olan davalıların zararın meydana gelmesinde kusurlarının olup olmadığının tek tek incelenerek tesbit edilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde görülmemiştir.28/07/2020 tarih ve 31199 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7251 Sayılı Kanun ile değişik HMK.nın 3531-a-6 mad. uyarınca; Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemesi halinde davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.Sonuç itibariyle, açıklanan nedenler ile davalıların istinaf başvurusunun usulen kabulü ile, ilk derece mahkeme kararının HMK’ nın 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi ve kabule göre davacının ve davalıların sair istinaf talebinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına yönelik karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalıların istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ ile; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/04/2017 tarih ve 2014/1061 Esas 2017/394 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Dairemizce verilen kararın sonucuna göre, davacının ve davalıların sair istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde yatıran tarafa iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 18/02/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.