Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1538 E. 2022/1621 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1538
KARAR NO: 2022/1621
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/07/2020
DOSYA NUMARASI: 2017/558 Esas – 2020/398 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/11/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasında 15/12/2010 tarihinde Acentelik Sözleşmesi imzalandığını, davacının üretim ve satışlarının yıldan yıla artmasına rağmen, 21.06.2016 tarihinde hiçbir neden ve mazeret belirtilmeden … Sigorta ekranlarının kapatıldığını, bu nedenle davacı müvekkili tarafından davalıya Ödemiş …Noterliği’nin 24/06/2016 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesinin gönderildiğini, ancak işbu ihtarnameye rağmen ekranların açılmadığını, davalı tarafından gönderilen Beşiktaş …Noterliği’nin 01/07/2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile acentelik sözleşmesinin 3 ay sonra feshedileceğinin bildirildiğini, gerekçenin “acentenin pusula sistemi üzerinde yaptığı işlem adedinin çok fazla olması, sistemi gereğinden fazla yorup ana web sunucusunun tıkanmasına sebebiyet verilmesi nedeniyle acente ekranlarının sistem tarafından otomatik olarak 22/06/2016 tarihinde kapatıldığı” şeklinde belirtildiğini, davalı tarafından keşide edilen ihtarnamede sözleşmenin 3 ay sonra feshedileceği bildirilmiş olmasına rağmen bu 3 aylık sürede müvekkilinin ekranlarının kapalı kaldığını, müvekkiline müşterilerle ilgili bilgi verilmediğini, acentelik yapmasının fiilen engellendiğini, müvekkilinin işbu 3 aylık sürede kazanacağı komisyon alacağından mahrum kaldığını, sözleşmenin haksız olarak feshi sebebi ile komisyon alacağı ve portföy tazminatı istem haklarının doğduğunu, kural olarak kişinin sözleşmenin feshi yoluna gitme konusunda irade özerkliği sonucu takdir hakkı bulunduğunu, ancak feshin haksız olması halinde karşı tarafın bundan doğan zararlardan sorumlu tutulacağını, fesih için haklı bir sebebin bulunması gerektiğini, ancak müvekkili şirketin sözleşmenin feshinde kusurlu olmadığını beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 50.000,00 TL maddi tazminatın 21/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 150.000,00 TL portföy tazminatının haksız fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacı vekilinin dava dilekçesindeki iddia ve taleplerinin haksız olduğunu, davacı tarafın acentelik ekranının geçici süre ile kapatılmasının teknik gerekliliklere dayandığını, bu durumun davalı tarafından davacıya gönderilen ihtarnamede belirtildiğini, ekran kapatılmasının davacının çok fazla sorgu yapmasından kaynaklandığını, davacı tarafın kullandığı yazılımın bu duruma sebebiyet verdiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin TTK hükümlerine ve sözleşmenin 25.maddesi hükmüne uygun olarak 3 aylık fesih ihbar süresi verilerek feshedildiğini, her iki taraf için de bu şekilde sözleşmeyi feshetme hakkının söz konusu olduğunu, aynı madde ile portföy tazminatı talebinde bulunulamayacağının hükme bağlandığını, davacı tarafa portföyünden tanzim edilen poliçelerin tamamına ilişkin poliçe vadelerinin sonuna kadar geçerli olan prim üzerinden komisyon ödendiğini, bu nedenle tamamlanmamış işlere ilişkin olarak acentelik komisyon alacağının söz konusu olmadığını, davacı şirketin davalı şirket dışında 16 ayrı sigorta şirketinin acenteliğini yaptığını, müşteri portföyüne bu şirketlerden poliçe tanzim etmesi ve portföyünü bu şekilde devam ettirmesinin mümkün olduğunu, sigorta acenteliğinde portföy tazminatının ancak uzun süreli akdedilen hayat sigortası, bireysel emeklilik, hastalık gibi branş üretimlerinde söz konusu olduğunu, dava konusu olayda davacı tarafça tanzim edilen poliçelerin tamamının bir yıl süreli olduğunu, tüm süreye ilişkin komisyonların ödendiğini, portföy tazminatına hükmedilmesi için gereken şartların oluşmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 08/07/2020 tarih ve 2017/558 Esas – 2020/398 Karar sayılı kararı ile; “…Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalının beyanları, ibraz edilen deliller, talimat bilirkişi raporu, mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu ibraz edilen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafından açılan işbu dava ile davacı şirket ile davalı şirket arasında 15/12/2010 tarihinde Acentelik Sözleşmesi imzalandığı, 21/06/2016 tarihinde davacı şirketin sigorta ekranlarının davalı … Sigorta tarafından kapatıldığı, bu nedenle davacı şirket tarafından davalıya Ödemiş …Noterliği’nin 24/06/2016 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesinin gönderildiği, davalı tarafından gönderilen Beşiktaş … Noterliği’nin 01/07/2016 tarih ve … yevmiye nolu cevabi ihtarnamesi ile çok fazla işlem yapılması sebebi ile ekranların sistem tarafından otomatik olarak kapatıldığı ve acentelik sözleşmesinin 3 ay sonra feshedileceğinin bildirildiği, davalı tarafından keşide edilen ihtarnamede sözleşmenin 3 ay sonra feshedileceğinin bildirilmiş olmasına rağmen bu 3 aylık sürede davacı ekranlarının kapalı kaldığı, davacı şirketin acentelik yapmasının fiilen engellendiği, işbu 3 aylık sürede davacı şirketin kazanacağı komisyon alacağından mahrum kaldığı, sözleşmenin haksız olarak feshi sebebi ile komisyon alacağı ve portföy tazminatı istem haklarının doğduğu, davacı şirketin sözleşmenin feshinde kusurlu olmadığı, anılan nedenlerle 50.000,00 TL maddi tazminat ile 150.000,00 TL portföy tazminatının davalıdan tahsilinin talep edildiği görülmüştür. Mahkememizce taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü bakımından bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunan bilirkişi raporuna göre davacı tarafından davalıya toplamda 50 aylık hizmet verildiği, 50 aylık sürede toplam 1.067.669,09 TL komisyon elde edildiği, aylık ortalama hizmet gelirinin ise 21.353,38 TL olduğu, bu itibarla davacının yıllık ortalama gelirinin 256.240,56 TL olduğu, davacı firmanın 2016 yılında ise 12 ayda tüm faaliyetlerinden elde ettiği toplam hizmet ve komisyon geliri toplamının 6.638.397,98 TL olduğu, davacı firmanın 2016 yılı ilk 6 aylık ortalama gelirinin 3.265.473,79 / = 544.245,63 TL olduğu, 3 ayda olması gereken bedelin 1.632.736,89 TL olduğu, ancak davacı firmanın 2016 yılı Temmuz-Ağustos-Eylül geliri toplamının 1.556.188,11 TL olduğu, bu itibarla davacının sözleşmenin feshi nedeniyle Temmuz-Ağustos-Eylül döneminde toplam 76.548,78 TL zarara uğradığı anlaşılmış olup, ancak her ne kadar davacı tarafça ıslah dilekçesinde dava açılışta belirtilen 50.000,00 TL’yi ıslah ettiklerini ve bilirkişi tarafından tespit edilen 76.548,78 TL maddi tazminatın davalıdan tahsilini talep ettiğini beyan etmiş ise de, dilekçesinin sonuç kısmında “açılışta belirtilen 50.000,00 TL + 26.548,78 TL = 76.548,78 TL maddi tazminat ve 150.000,00 TL + 106.240,56 TL = 256.240,56 TL portföy tazminatı olmak üzere toplamda 306.240,56 TL tazminatın davalıdan tahsiline” karar verilmesini talep ettiği, yine sunmuş olduğu maddi hata düzeltme dilekçesi ile ıslah dilekçelerinde toplama hatası yapıldığı ve maddi hata yapıldığı, bu itibarla maddi hatanın düzeltilerek “76.548,78 TL maddi tazminat ile 256.240,56 TL portföy tazminatı olmak üzere toplam 332.789,34 TL tazminatın davalıdan tahsiline” karar verilmesini talep ederek ek harç yatırmış ise de; bu işlemin 2.ıslah niteliğinde olduğu, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176 ve ardından gelen maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlendiği, 6100 Sayılı Kanun’un 176. maddesine göre, taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği ve aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabileceği belirtilmiş olup, aynı davada ikinci kez ıslah yoluna başvurulması halinde bu yöndeki talebin reddi gerektiği anlaşılmakla, davacının kâr mahrumiyetine ilişkin davasının kısmen kabulü ile 50.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar vermek gerekmiş, yine davacının portföy tazminatına ilişkin olarak davacı tarafından davalıya toplam 50 aylık süre hizmet verildiği ve bu hizmet süresinde toplam 1.067.669,07 TL komisyon elde ettiği, aylık ortalama hizmet gelirinin 21.353,38 TL olduğu, bu itibarla yıllık ortalama gelirinin 21.353,38 x 12 = 256.240,56 TL olduğu anlaşılmakla, 256.240,56 TL portföy tazminatının 150.000,00 TL’sinin dava tarihi olan 18/10/2016 tarihinden itibaren, kalan 106.240,56 TL’sinin ise ıslah tarihi olan 01/11/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçeleri ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi dosyasının 08.07.2020 tarihli kararıyla davanın Kısmen Kabul-Kısmen Reddine karar verildiğini, davanın kısmen reddi kararının usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle reddedilen kısım için istinaf kanun yoluna başvurduklarını, 01.11.2019 tarihinde dosyaya sunmuş oldukları ıslah dilekçesinde, açmış oldukları davada 50.000,00 TL olarak talep edilen maddi tazminatın 76.548,78 TL, 150.000,00 TL olarak talep edilen portföy tazminatının 256.240,56 olmak üzere ıslahı ve toplam tazminatın haksız fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesinin talep edildiğini, 01.112019 tarihli ıslah dilekçelerinde 76.548,78 TL maddi tazminat ile 256.240,56 TL portföy tazminatı talep ederek toplam 332.789, 34 TL tazminat şeklinde yazılması gerekirken toplama hatası yapılarak 306.240,56 TL tazminatın haksız fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle davalıdan tahsili yazıldığı ve 306.240,56 TL üzerinden harç yatırıldığının görülmekte olduğunu, ıslah dilekçelerinin netice kısmında bir maddi hata, toplama hatasının söz konusu olduğunu, 19.02.2020 tarihli ara karar gereğince sunmuş oldukları 02.03.2020 tarihli dilekçeleri ile yapmış oldukları toplama hatasını düzelttiklerini mahkemeye bildirdiklerini, ara karar gereğince ıslah dilekçelerini açıklamak üzere kendilerine süre verildiğini, bu nedenle taleplerinin kabul görmemesi halinde (Islah dilekçelerinde yapmış oldukları maddi hata neticesinde ) toplam 306.240,56 TL üzerinden harç yatırıldığını, buna göre 3 aylık kar mahrumiyeti maddi tazminat taleplerinin 50.000 TL, 12 aylık portföy tazminatının ise 256.240,56 TL olduğunu, toplam 306.240,56 TL tazminatın haksız fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ettiklerini, maddi hatanın düzeltilmesi ile “76.548,78TL maddi tazminat ile 256.240,56 TL portföy tazminatı olmak üzere toplam 332.789,34 TL tazminatın davalıdan tahsiline” karar verilmesi talep edilere ek harç yatırılmış ise de Mahkemece bu işlemin ikinci ıslah niteliğinde olduğu ve ikinci kez ıslah yapılamayacağı kabul edilerek davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verildiğini, usul hukukunda HMK madde 183/’e göre tarafların veya mahkemenin dava dosyasında bulunan belgelerdeki açık yazı ve hesap hatalarının karar verilinceye kadar düzeltilebileceğini, taraflardan birinin yazı ve hesap hatasını düzeltmesi sonucu yargılama uzamışsa, yargılama giderlerinin belirlenmesinde bu durumun da dikkate alınacağını, kanun koyucunun maddi hataların ve hesap hatalarının düzeltilmesini ıslah yoluna başvurulmasına ve karşı tarafın muvafakatine bağlı kılmadığını, ıslah dilekçesinde alacak kalemine ilişkin yapılan maddi hatanın, asla dava dilekçesinde yer almayan yeni bir alacak kaleminin gündeme getirilmesi olmadığını, dava değerinin artırılmasına yönelik kısmi ıslahın yargılamayı geciktirmesinin de söz konusu olmadığını, sadece dava değerinin değişeceğini, sırf harcın eksik yatırılmış olması sebebiyle, ıslah hakkının kullanılmış sayılmasını kabul etmenin orantısız ve ağır bir yaptırım olacağını, bu nedenle yargılama sırasında yeni bir ıslah beyanı verilebileceği ve durumun da HMK madde 176/2’de düzenlenen ıslah yoluna yargılama sırasında bir kez başvurulabileceği kuralına aykırılık teşkil etmeyeceğinin kabul edilmesi gerektiğini beyanla açıklanan nedenlerle İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/558 E – 2020/398 K sayılı dosyasında davanın kısmen reddi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel mahkemece, eksik ve hatalı inceleme neticesinde müvekkili şirket aleyhine tazminata hükmedildiğini, işbu kararın kabulünün mümkün olmadığını, davacı tarafın, müvekkili şirketin acentesi olarak faaliyet gösterirken acentelik sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği, davacı tarafın müvekkili şirket portföyüne katmış olduğu müşteri portföyünden önemli menfaatler elde ettiği, acente ekranlarının kapatılması nedeniyle zarara uğradıklarından bahisle tazminat talebinde bulunduğunu, işbu taleplerin ve iddiaların davada ispatlanamamış olması ve hukuka aykırılık teşkil etmesi sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabule ilişkin karar verilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davacı tarafın acentelik ekranının geçici süre ile kapatılmasının, iddia edildiği gibi iradi değil teknik sebeplere dayanmakta olduğunu, müvekkili şirket tarafından hazırlanan ve davacı tarafa gönderilen ihtarname cevabında da belirtildiği üzere, davacı tarafça müvekkili şirketin bilgi işlem sistemine olağanüstü sayılarda ve otomatik olarak sorgulama işlemleri yapılmakta olup bu durum bilgi güvenliğini tehlikeye soktuğu gibi sistemi önemli ölçüde yavaşlatmakta ve çalışamaz hale getirme riski altına soktuğunu, bu gibi durumlarda sistemin sorgulamaya otomatik olarak kapatıldığını, bu durumun hiçbir şekilde süreklilik teşkil etmediğini ve geçici olarak uygulandığını, davacı tarafın kullanmış olduğu yazılım ve otomatik sorgulama sistemlerinin söz konusu durumun meydana gelmesine sebep olduğunu, bu durumda müvekkili şirketin herhangi bir hatası ve ihmalinin bulunmadığını, davacı tarafın, acentelik sözleşmesinin müvekkili şirket tarafından haksız olarak feshedildiğine ilişkin iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı tarafça ileri sürülen taleplerin haklı olarak değerlendirilebilmesi için feshin yasal şartlara uygun olarak yapılmamış olması gerektiğini, dava konusu olayda ise taraflar arasında düzenlenen Acentelik Sözleşmesinin, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine ve davacı acente ve müvekkili şirket arasında düzenlenen Acentelik Sözleşmesi’nin 25. maddesine uygun hareket şekilde 3 aylık ihbar süresine uyularak feshedildiğini, sözleşmeden de açık olarak anlaşılacağı üzere her iki taraf için de fesih koşulları geçerli olmak ile birlikte aynı madde ile tarafların portföy tazminatı talebinde bulunamayacağı hususunun hükme bağlandığını, her iki tarafın tacir olduğu açık olmakla birlikte sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde her iki tarafın rızası ile belirlenen sözleşme hükümlerinin bağlayıcı nitelikte olduğunu, bu bakımdan müvekkilinin huzurda görülen davada herhangi bir sorumluluğunun olmadığı açık olmasına rağmen verilen kararda aleyhine tazminata hükmedilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, istinaf başvurusuna konu kararda denkleştirme tazminatı ödenmesi için gerekli olan şartlar gerçekleşmemiş olmasına rağmen, şartların gerçekleştiği kabul edilerek müvekkili şirket aleyhine tazminata hükmedilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, portföy tazminatı talebi için feshin sigorta şirketi tarafından haksız olarak yapılması, acentenin kazandırdığı müşteriler dolayısıyla önemli menfaat elde edilmesi ve hakkaniyetin gerektirmesi şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiğini, davacı acentenin müvekkili şirketten ancak belirtilen sebeplerin gerçekleşmesi halinde uygun bir denkleştirme tazminatı talep edebileceğini, ne var ki söz konusu davada bu şartların kümülatif olarak gerçekleşmediğini, davacı tarafın bu yöndeki iddiasının dayanaksız ve asılsız kaldığını, davacı tarafın söz konusu iddialarda bulunurken söz konusu acentenin hangi müşterisinin poliçesinin müvekkili şirket tarafından doğrudan yenilenerek kazanç edildiğini açıkça belirtmediğini, dolayısıyla davacı tarafın tazminata hak kazanmadığını, istinaf incelemesi neticesinde söz konusu durumun ortaya çıkacağını ve davanın reddi gerektiğini, müvekkili şirkete portföy devri söz konusu olmadığı halde portföy tazminatına hükmedilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafın kaybetmiş olduğu herhangi bir portföyün söz konusu olmadığını, ayrıca davacı acentenin müvekkili şirket dışında 16 farklı sigorta şirketinin de acenteliğini yapmakta olduğunu ve kendi sigortalılarına bu şirketler üzerinden de poliçe tanzim etmesinin mümkün olduğunu, portföy tazminatının, özellikle sağlık branşından sigortalılar yönünden aynı şirketten devamının kârlılığı ve menfaat söz konusu olduğunda ancak bu branş açısından dikkate alınmasının söz konusu olabileceğini, kısaca 1 yıl vadeli değil daha uzun vadeli poliçelerin bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini, Yargıtay kararlarında da portföy tazminatı hesabında poliçe türlerinin önemine ve etkisine vurgu yapılmakta olduğunu, portföy tazminatının sigortacılık alanında uzun vadeli sigorta branşlarında söz konusu olabilecek bir durum olduğunu, bireysel emeklilik sigortası, uzun süreli hayat sigortası, birikimli hayat sigortası gibi sigorta ürünlerinde müşteri sigorta şirketine kazandırıldığında acente ile sözleşme ilişkisi sona erse bile poliçe kapsamında prim ödemelerinin devam etmekte ve sigorta şirketinin bir gelir elde etmekte olduğunu, bu durumda bu müşterileri işletmeye kazandıran acente sözleşmesinin haksız olarak feshedilmiş olması şartı ile tazminat talebinde bulunabileceğini, ancak işbu davada böyle bir durumun söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin sunmuş olduğu ve davacı acentenin bir kısım poliçelerde aracılık etmiş olduğu, trafik, kasko, konut, işyeri gibi sigorta poliçeleri kısa süreli olup vade bitiminde sigorta şirketinin müşteri ile ilişkisinin sona ermekte olduğunu, acente tarafından yeniden poliçe tanzimi talebi yapıldığında poliçenin yeniden tanzim edildiğini, bu durumda da sözleşmesi feshedilen acentenin yukarıda belirtmiş oldukları gibi başka sigorta şirketleri aracılığı ile poliçe tanzim etme imkanına sahip olduğunu, taraflar arasında herhangi bir münhasırlık durumunun bulunmadığını, davacı tarafın, müvekkili şirkete kazandırmış olduğu müşterilerin poliçe vadelerinin bitiminde tekrar müvekkili şirket ile ilişkilerinin devam ettiğini ve poliçe tanzim edilerek menfaat temin ettiğine ilişkin iddialarını ispatlayamadığını, işbu hususlar incelenmeden, eksik ve hatalı yargılama neticesinde kurulan hukuka aykırı hükmün, istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini talep etme zorunluluğu hasıl olduğunu, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir an için mahkemenin aksi kanaatte olacağı düşünülse dahi, dava konusu talep edilen tazminat hesabı uzmanlık gerektirdiğinden, hazine müşteşarlığı tarafından kabul edilen sigorta hukuku konusunda uzman bir aktüer bilirkişi seçilerek anılan hesaplamaların yaptırılması, bu konuda uzman olmayan bilirkişilere bu görevin tevzi edilmemesi gerektiğini, Yargıtay’ın birçok kararında tazminat hesaplamalarının aktüerya uzmanınca hesaplanması gerektiği vurgulanmakta olup, ehil olmayan bilirkişilerin düzenlediği raporlara itibar edilerek verilen kararların bozulmakta olduğunu, kabul anlamına gelmemekle beraber, bir an için davanın haklı olduğu varsayılsa bile, müvekkili şirketin faizden sorumluluğunun sınırlı olduğunu, müvekkili şirket aleyhine işbu istinaf dilekçesine konu kararda avans faizine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bir an için mahkemenin aksi kanaatte olacağı ve müvekkili şirket aleyhine karar verileceği düşünülse dahi söz konusu karar neticesinde yasal faize hükmedilmesi gerektiğini beyanla yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, acentelik sözleşmesinin haksız feshedildiği iddiası ile fesih ihbar süresine ilişkin kar kaybı alacağı ile portföy tazminatı talebine ilişkindir. Davacı taraf, davalı ile imzalamış olduğu acentelik sözleşmesinin 3 ay süre verilmek suretiyle haksız şekilde feshedildiğini, 3 aylık süre içerisinde de ekranlarının kapatıldığını, bu nedenle faaliyette bulunamadığını ve kar kaybına uğradığını beyan ederek bu süreye ilişkin kar kaybının ve sözleşmenin haksız feshi nedeniyle portföy tazminatının tahsilini talep etmiş, davalı taraf davacının ekranın kapatılmasının kendisinden kaynaklandığını ve geçici süreli olduğunu, 3 aylık sürede davacının faaliyette bulunduğunu, portföy tazminatının şartlarının oluşmadığını, acentelik sözleşmesinin haklı olarak ve 3 aylık fesih ihbar süresi verilmek suretiyle feshedildiğinden bahisle davanın reddini savunmuş, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karara karşı her iki taraf vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davaya dayanak acentelik sözleşmesinin “Sözleşmenin Feshi” başlıklı 25. maddesi ile; ” İş bu acentelik sözleşmesi 02.02.2015 tarihinden itibaren 2 yıl süreli olarak yapılmıştır. Taraflardan her biri, üç ay evvel noter aracılığı ile veya iadeli taahhütlü bir mektup ile bildirmek kaydıyla sözleşmeyi her zaman feshedebilir. Ancak sözleşme süre bitiminde feshedilmediği takdirde aynı şartlarla yenilenmiş sayılır. Acente sözleşme hükümlerine, kanun ve nizamlara ve şirketçe verilecek talimatlara uymazsa veya hasar prim oranının şirket tarafından negatif olarak değerlendirilmesi ve üçer aylık üretim oranları, dikkate alınmak suretiyle belirlenen üretim yetersizliğinin şirket için acentelik ilişkisinin devamını çekilmez hale getirmesi, mevzuata aykırı davranışlar içinde bulunma, işine gereken dikkat ve özeni göstermeme ya da kasıtlı davranışları sonucu şirketi zarara uğratma, acente ile şirket çalışanları arasında şahsi davaların mevcudiyeti gibi durumlar ihbarsız derhal fesih için haklı bir sebeptir. Şirket iş bu acentelik ilişkisini kar amacı güden bir ticari işletme olarak kurmuş olup, acentenin gerek olumsuz iş yapış şekli ve eylemleri gerekse üretimi ve/veya portföyünün şirkete zarar veriyor olması, bu ilişkinin devamını çekilmez hale getiren sebeplerden olup bu gibi durumlar sözleşmenin haklı fesih sebepleridir. Sözleşmenin acente veya şirket tarafından feshi halinde, acente portföy mülkiyeti veya başka bir tazminat talebinde bulunamaz.” denilerek fesih şekli ve 26. maddesi ile feshin sonuçları düzenlenmiştir. Davalı sigorta şirketi tarafından davacıya gönderilen 26.02.2016 tarihli yazı ile; ” acente verimlilik toplantısında alınan karar gereğince, acenteliğinizin yıllar itibariyle üretimi incelenmiş, ağırlıklı olarak trafik branşında üretim yaptığı görülmüş olup trafik harici branşlarda dengeli üretim yapılması hususunda uyarılmasına karar verilmiştir. Haziran ayı itibariyle acenteliğinizin branşlar bazında dağılımının tekrar değerlendirileceğini hatırlatır gerekli önlemlerin alınması hususunu önemle rica ederiz.” denildiği, davacı acente tarafından davalıya gönderilen 24.06.2016 tarihli Noter ihtarnamesi ile; 21.06.2016 tarihinden itibaren ekranların kapatıldığı, poliçe iptalleri ve zeyillerinin yapılamadığı beyan edilerek ekranların açılması, aksi halde TTK’nın 122. maddesi uyarınca sözleşmenin haklı sebeple feshedileceğinin ihtar edildiği, davalı tarafından davacıya gönderilen 01.07.2016 tarihli Noter ihtarnamesi ile ” bahse konu ihtarnamede belirtilen acente ekranlarının kapatılması hususu; acentenin pusula sistemi üzerinde yaptığı işlem adedinin çok fazla olması, sistemi gereğinden fazla yorup ana web sunucusunun tıkanmasına sebebiyet vermesi nedeniyle acente ekranları sistem tarafından otomatik olarak 22.06.2016 tarihinde kapatılmıştır. Ayrıca muhatabın ihtarnamede belirtmiş olduğunun aksine, 26.02.2016 tarihinde Bölge Müdürlüğümüzce üretiminin trafik ağırlıklı olduğu ve bu nedenle diğer branşlarda da üretim yapması yönünde iadeli taahhütlü olarak uyarı yazısı gönderilerek Haziran ayında yeniden değerlendirme yapılacağı bildirilmiştir.Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde muhatap ile olan işbirliğimiz TTK’nın ilgili maddeleri gereğince 3 ay sonra hüküm ifade etmek üzere fesih ihbar süresinin bitiminde sonlandırılacaktır.” denilmek suretiyle acentelik sözleşmesinin feshedildiği, fesih ihbarının davacıya tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Davalının sigorta acentesi olması sebebiyle öncelikle uygulanacak 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesi hükmüne göre, sigorta acentesinin denkleştirme tazminatı talep edebilmesi için; “sigorta acenteliği ilişkisinin sona ermesinden sonra sigortacının acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi, hakkaniyetin tazminat verilmesini gerektirmesi, acentenin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmemiş olması yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olmaması” gerekir. Buna göre taraflardan birinin üç aylık ihbar süresine riayet ederek sözleşmeyi feshetmesi halinde acentenin denkleştirme tazminatı talep hakkı düşmez ancak sigortacı haklı nedenle sözleşmeyi feshetmiş ve haklı neden teşkil eden durum acentenin kusurundan kaynaklanmış ise, acentenin tazminat talep hakkı düşer. Acentelik sözleşmesinin feshi ve tazminat koşulları ile ilgili olarak 6207 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ise, 121/1. maddesi ile “Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Sözleşme belirli bir süre için yapılmış olsa bile haklı sebeplerden dolayı her zaman fesih olunabilir.” hükmü getirilmiş, 122. maddesinde ise; “sigortacının acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde etmesi, acentenin, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybetmesi ve somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, tazminat ödenmesinin hakkaniyete uygun düşmesi”, tazminat şartı olarak kabul edilmiş ve hükmedilecek tazminatın üst sınırı, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalaması olarak belirlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta, davalı tarafça davacıya gönderilen fesih ihbarında, acentelik sözleşmesinin ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 3 ayın sonunda feshedileceği bildirilmiş, feshin gerekçesi gösterilmiş ve ekranların otomatik olarak kapatıldığı beyan edilmiş, aynı beyanlar cevap dilekçesinde de tekrar edilmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporlarında, davacının 3 aylık fesih ihbar süresi içerisindeki kar kaybı ile talep edebileceği portföy tazminatı yönünden hesaplama yapılmış olmakla birlikte, davalının savunmaları kapsamında davacının ekranlarının 3 ay süre ile kapalı olup olmadığı, davacının 3 ay süre ile üretim yapıp yapmadığı, ekranların kapatılmasının sistemsel ve otomatik olup olmadığı, davalının ifade ettiği şekilde davacının pusula sistemi üzerinde yaptığı işlem adedinin çok fazla olup olmadığı, web sunucusunun tıkanmasına sebep olup olmadığı, üretiminin yoğunluklu olarak trafik branşında olup olmadığı hususlarında inceleme yaptırılmamış ve kararın gerekçesinde de sözleşmenin davalı tarafından haklı – haksız şekilde feshedildiği ve portföy tazminatının diğer şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde bir değerlendirme yapılmaksızın eksik inceleme ile karar verilmiştir. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusu haklı bulunmuştur.Bu durumda mahkemece açıklanan hususlarda, gerekli olması halinde tarafların kayıtları üzerinde yerinde inceleme yapılmak suretiyle, bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınması, sözleşmenin feshinin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı hususunun değerlendirilmesi ile yine tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi ile; davacı tarafından üç aylık fesih ihbar süresi içerisinde üretim yapılıp yapılmadığı, kar kaybının olup olmadığı, davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, acentenin aracılık ettiği müşteriler dolayısıyla davalının, acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da prim elde etmeye devam edip etmediği, etmiş ise bu sözleşmelerin sayısı, süresi ve sözleşmeler dolayısıyla elde edilen prim miktarına göre önemli menfaat sayılıp sayılmayacağının belirlenmesi ile kar kaybı talep edilip edilemeyeceği, denkleştirme tazminatı ödenmesinin adil bir sonuç olup olmayacağı, bu minvalde taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin süresi, acentenin gelir miktarı, acentenin tek firma-çok firma acentesi olup olmadığı gibi hususlar da tartışılarak varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine gönderilmesine, buna göre davacı tarafın istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/07/2020 tarih ve 2017/558 Esas – 2020/398 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Davacının istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde kendilerine iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/11/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.