Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1530 E. 2022/1892 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1530 Esas
KARAR NO: 2022/1892 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/1150 Esas – 2020/34 Karar
TARİHİ: 28/01/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin faturalardan doğan 24.310,08 TL alacağım tahsil edebilmek için davalı şirket aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E, Sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlattığını ve ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiğini, davalı şirketin, ödeme emrinin tebliği üzerine, 18.01.2018 tarihinde borca ve ferilerine hiçbir sebep göstermeksizin haksız olarak itiraz ettiğini ve kötü niyetli olarak takibin durmasına sebebiyet verdiğini, davalı şirketin dilekçe ekinde sundukları 25.09.2017 fatura tarihli ve … fatura no.lu fatura ile müvekkili şirketten 5 adet … ile 1 adet … ürün aldığı, bununla birlikte 26.09.2017 fatura tarihli ve … fatura nolu faturadan ise müvekkili şirketten 5 adet … ile 1 adet … ürün aldığının açıkça görüldüğünü, davalı şirket tarafından yapılan itirazın hiçbir dayanağının bulunmadığıni, icra dairesine yapılan itiraz dilekçesinde, faturada geçen ürünlerin satın alınmadığına veya söz konusu ürünlerin teslim alınmadığına ilişkin bir itirazın da yer almadığını, tek itiraz konusu borcun olmadığına ilişkin olduğunu, dolayısıyla ispat külfetinin davalı tarafa ait olduğunu, davalı şirketin itirazının tamamıyla haksız ve kötü niyetli olduğunu, davalı şirket tarafından İstanbul .. İcra Müdürlüğü’nün … Esas Sayılı dosyasına yapılan haksız ve dayanaksız itirazın iptaline ve takibin devamına, alacak tutarı likit olduğundan ve davalı şirketin haksız ve kötüniyetli itirazı nedeniyle borçlunun % 20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının tamamen kötü niyetli şekilde davaya konu icra takibini yaptığını ve haklı itirazlarına karşı huzurdaki davayı açtığını, haksız ve hukuki dayanaktan yosun davanın tüm talepleri ile birlikte reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı ile müvekkili şirketin bir ticari iş ve alışveriş için anlaştığını ve gerek fatura gerekse takip tarihinden de anlaşılacağı üzere bu anlaşma üzerinden oldukça fazla zaman geçtiğini, akabinde üzerinde anlaşma sağlanan ürünlerin davacı tarafından teslim edilmeden, elektronik ortamda faturanın müvekkili şirkete tebliğ edildiğini, faturanın irsaliyeli fatura olmadığını, ürün tesliminin yapılmadığını, müvekkili şirketin ürün teslimi için davacı şirket ile görüştüğünde, stokta sıkıntı olduğunu ve ürünleri temin edip göndereceklerini beyan ettiklerini, müvekkil şirketin de ürünlerin teslimi ile fatura ödemesini gerçekleştireceğini söylediğini, bunun üzerine müvekkili şirketin beklemeye başladığını, ancak ürünlerin tesliminin davacı tarafından gerçekleştirilmediğini, davacı tarafından teslim edilmeyen ürünlerin faturası ile müvekkili şirketi aleyhine icra takibine girişildiğini, müvekkili şirket tarafından da haklı olarak hukuksuz takibe itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, hmk temel kuralı gereği davacının davasını ispatla yükümlü olduğunu, müvekkili şirketin faturayı ödediğini iddia etmediğini, tam tersine ödemediğini gerekçeleri ile açıkça beyan ettiğini, zaten ürün teslimatı yapılmadan herhangi bir temerrüt durumunun da yasal olarak söz konusu olamayacağını, haksız ve hukuka aykırı şekilde açılmış olan davanın tüm talepleri ile birlikte esastan reddine, davacı aleyhine, alacağın da likit olması göz önüne alınarak dava değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafından karşılanmasına karar verilmesi talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 28/01/2020 tarih 2018/1150 Esas – 2020/34 Karar sayılı kararında;”Dava; fatura alacağından kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine davalının itirazı üzerine açılan İİK. 67. Maddesine dayalı itirazın iptali davasıdır.7101 sayılı kanunun 61. Maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası ”Ticari davalarda da deliller ile bunların sunulması 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tabidir; miktar veya değeri yüz bin Türk lirasını geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanır.” şeklinde değiştirilmiş olup 15.03.2018 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğü girmiştir.Mahkememizde görülen iş bu davada 7101 sayılı kanunun resmi gazetede yayınlandığı tarihten sonra 30.11.2018 tarihinde açılmış olup 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre basit yargılama usulüne tabi olmasına rağmen tensip zaptıyla her ne kadar yazılı yargılama usulünün uygulanması gerektiği belirtilmiş olsa da 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklik dava tarihinden önce olması nedeniyle tensip zaptında yazılı yargılama usulünün uygulanacağının belirtilmesi taraflara kazanılmış hak sağlamayacağından 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince 13.05.2019 tarihli basit yargılama ön incelemeye hazırlık tutanağında iş bu davada basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilmiştir. Davacı vekili delil ve belgelerini ibraz etmiş, davada; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasına, ticari defterler ve kayıtlara, cari hesap ekstresi, faturalar ve teslim belgeleri/sevk irsaliyeleri (25.09.2017 fatura tarihli ve 26.09.2017 fatura tarihli), bilirkişi, tanık Yargıtay kararları, yemin ve sair hukuki delile dayanmıştır. Davalı vekili davada; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasına, fatura suretlerine, yargıtay kararlarına, tanık ve sair her türlü delile dayanmıştır. Davaya dayanak İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında alacaklı … tarafından borçlu … Tic. Ltd. Şti. aleyhine 12.020,14 TL fatura, 228,22 TL işlemiş faiz, 11.839,84 TL fatura, 221,88 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 24.310,08 TL alacağın tahsili için 12/12/2017 tarihinde ilamsız genel haciz yoluyla takibe girişildiği, borçluya ödeme emrinin 17.01.2018 tarihinde tebliğ edildiği ve borçlu tarafından 18.01.2018 tarihinde süresinde borca ve tüm fer’ilerine itiraz edildiği anlaşılmaktadır. Mahkememiz tarafından iddia savunma ve dosya kapsamında toplanan tüm deliller ve tarafların ilişki dönemini kapsayan ticari defter ve dayanağı belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak faturaya konu ürünlerin davalıya teslim edilip edilmediği, teslim edildi ise davacı yanın icra takip tarihi itibariyle davalıdan alacağı varsa miktarın saptanmasına, taraf defterlerinin usulüne uygun düzenlenip düzenlenmediğinin belirlenmesi için dosyanın bilirkişiye tevdi edildiği ve bilirkişi tarafından mahkememize sunulan 01/11/2019 tarihli raporda ayrıntısı açıklandığı üzere sonuç olarak “….25.09.2019 tarihli bilirkişi yemin ve teslim tutanağı ile tespit edildiği üzere davalı yanın Mahkeme kalemindeki inceleme gün ve saatinde (25.09.2019 tarih ve saat 14.00) gelmediği, sadece davacı taraf vekilinin geldiği ve yerinde inceleme taleplerinin bulunduğu,Davalı vekilinin 24.09.2019 tarihli dilekçesi ile defterlerin kapsamlı oluşu nedeniyle bilirkişiye yerinde inceleme yetkisi verilmesinin talep edildiği,Davacı şirket kanuni defter ve belgelerine göre davalı şirkete 2 adet e-Arşiv fatura düzenlendiği, söz konusu faturaların davacı şirket nezdindeki davalı firmaya ait cari hesap ekstresine ayrı ayrı 12.020,14 TL ve 11.839,84 TL olmak üzere toplam 23.859,98 TL borç (davalıdan alacak) olarak kaydedildiği,Davacı şirket kanuni defter kayıtlarına göre söz konusu borcun 29.12.2017 tarihinde Şüpheli Alacaklar Hesabına virman yapıldığı,Davalı şirket kanuni defter ve belgelerine göre davacı şirket tarafından düzenlenen 2 adet faturanın, davalı şirket nezdindeki davacı şirkete ait cari hesap ekstresine ayrı ayrı 12.020,14 TL ve 11.839,84 TL olmak üzere toplam 23.859,98 TL alacak olarak kaydedildiği,Davalı şirket 2017 yılı envanter defteri kapanış kayıtlarına göre 31.12.2017 tarihi itibariyle davalı şirketin, davacı şirkete 23.859,98 TL borcunun bulunduğu,Söz konusu borcun yine davalı şirketin 2018 yılı yevmiye defteri 01.01.2018 tarih ve 1 yevmiye no.lu açılış kayıtlarında aynen yer aldığı,Davacı şirket tarafından düzenlenen 26.09.2017 tarih ve … no.lu faturada yer alan malların sevki için düzenlenen 26.09.2017 tarih ve … no.lu sevk irsaliyesindeki malların davalı firma yetkilisi …’a (Davalı şirket tarafından gönderilen “Sigortalı işe Giriş Bildirgesi” ve “Sigortalı İşten Ayrılış Bildirgesinde ilgili tarihte davalı şirketin sigortalı elemanı olduğu anlaşılmaktadır) teslim edildiği, Davacı şirket tarafından düzenlenen 25.09.2017 tarih ve … no.lu fatura muhteviyatı malların davalı şirket yetkililerine teslim edildiğine dair düzenlenen “TUTANAK”ın delil teşkil edip etmeyeceğinin Mahkemenin takdirinde olduğu, Mahkeme tarafından söz konusu “TUTANAK”ın delil teşkil ettiğine karar verilmesi halinde davacı şirket alacağının 23.859,98 TL olduğu, delil teşkil etmeyeceğine karar verilmesi halinde davacı şirket alacağının 11.839,84 TL olduğu” tespit ve rapor edilmiştir. Bilirkişi raporu taraf vekillerine tebliğ edilmiştir.Davacı vekili tarafından bilirkişi raporuna karşı beyan ve itiraz dilekçesi sunulmuş olup davanın kabulüne karar verilmesi talep edilmiştir. Davalı vekili tarafından rapora karşı itiraz ve beyan dilekçesi sunulmuş olup hukukçu bir bilirkişiden görüş alınması talebinde bulunulmuş ancak mahkememiz tarafından dosyada hukuki değerlendirme hakime ait olması nedeniyle davalı vekilinin hukukçu bir bilirkişiden görüş alınması talebinin reddine karar verilmiştir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 10.12.2018 tarih, 2017/511 Es. Ve 2018/643 K. Sayılı ilamında “Dava, faturaya dayalı alacağın tahsiline yönelik yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.Mahkemece getirtilen ve davalı tarafından vergi dairesine bildirilen BA formunda davacı tarafından düzenlenen faturanın düzeltme nedeniyle iptal edildiği bildirilmiştir.Bu durumda davacı tarafından düzenlenen faturanın davalı defterlerine kaydedildiği,kaydedildikten sonra tek taraflı işlem ile iptal edildiği anlaşılmıştır.Her iki şirketin muhasebecisinin aynı olması bu maddi olgunun gerçekleşmediği sonucunu doğurmaz. Davalı tarafından düzenlenen faturanın ticari defterlerine kaydedilmesi faturada belirtilen malın alındığına karine teşkil eder.Mal alınmadığının ispat yükü bu durumda davalıya aittir,davalı ancak bu hususu yazılı delillerle ispat edebilir.Mahkemece yanılgılı gerekçe ile ispat yükünün davacıya yükletilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.” şeklinde karar verilmiştir. Davacı vekili tarafından 28.01.2020 tarihli duruşmada “dava dilekçelerinde her ne kadar davalının itirazının 24.310,08 TL üzerinden iptalini talep etmiş iselerde davalının itirazının bilirkişi raporunda belirtilen 23.859,98 TL üzerinden iptalini talep ettiklerini ve davalarının bu miktar üzerinden kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini” beyan etmiş olup mahkememiz tarafından beyanının altına imzası alınmıştır. Toplanan tüm delillere ve dosya kapsamına göre; davacı şirket tarafından faturadan kaynaklı asıl alacak ve işlemiş faiz olmak üzere toplam 24.310,08 TL alacağın tahsili için davalı şirket aleyhine icra takibi başlatıldığı ancak davalı tarafça borca itiraz edildiği, salt fatura düzenlenmesi, adına fatura düzenlenen kişiyi borçlu kılmaz.Faturayı alan kişi 8 gün içinde faturaya itiraz etmezse, faturanın dayandığı temel borç ilişkisinin bulunmadığının faturayı alan kişi tarafından ispat edilmesi gerekir. Ancak, faturayı alan kişi, öngörülen süre içinde faturaya ve bununla birlikte temel borç ilişkisine de itiraz ederse, genel hükümler çerçevesinde ispat yükü faturayı düzenleyen tacire ait olacaktır.Tek başına fatura düzenlenmesi akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Bu bağlamda, dosyanın incelenmesinde davalı vekili tarafından mahkememize sunulan cevap dilekçesinde dava konusu icra takibine konu faturaları müvekkilinin almadığı yönünde itirazları olmayıp, faturaya konu ürünlerin davacı tarafından müvekkiline teslim edilmediği yönünde itirazlarının mevcut olduğu, mahkememiz tarafından yargılama sırasında alınan hükme dayanak teşkil etmeye elverişli 01.11.2019 tarihli bilirkişi raporunda davalı şirketin 2017 yılı envanter defteri kapanış kayıtlarına göre 31.12.2017 tarihi itibariyle davalı şirketin, davacı şirkete 23.859,98 TL borcunun bulunduğunun tespit edildiği ve Yargıtay 19. HD’nin 10.12.2018 tarih, 2017/511 Es. Ve 2018/643 K. sayılı emsal ilamında da kabul edildiği üzere somut olayda davalı tarafından faturaların ticari defterlerine kaydedilmesi faturada belirtilen malın alındığına karine teşkil edeceği, faturalara konu ürünlerin alınmadığının ispat yükünün bu durumda davalıya ait olacağı, davalının bu hususu ancak yazılı delillerle ispat edebileceği ancak davalı tarafından faturalara konu ürünlerin alınmadığının yazılı delillerde ispat edilemediği, davacı vekili tarafından 28.01.2020 tarihli duruşmada davalının itirazının bilirkişi raporunda belirtilen 23.859,98 TL üzerinden iptaline karar verilmesinin talep edildiği anlaşılmakla davanın kısmen kabulü ile; davalının İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına itirazının 23.859,98 TL üzerinden iptaline, takibin 23.859,98 TL olan asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %9,75 oranında ve değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle devamına, fazla talebin reddine, alacağın likid olması nedeniyle davalının alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına mahkumiyetine, koşulları oluşmadığından davalı vekilinin kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür.”gerekçesi ile, -Davanın KISMEN KABULÜ ile; -Davalının İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına itirazının 23.859,98 TL üzerinden İPTALİNE, takibin 23.859,98 TL olan asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %9,75 oranında ve değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle DEVAMINA, Fazla talebin reddine, -Alacağın %20’si oranındaki 4.771,99 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,-Davalı vekilinin kötüniyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, ilk derec mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davacı tarafından anlaşma sağlanan ürünler teslim edilmeden, elektronik ortamda faturanın müvekkili şirkete tebliğ edildiğini; faturanın irsaliyeli fatura olmadığını; ürün tesliminin yapılmadığını; ürün teslimatı yapılmadan herhangi bir temerrüt durumunun yasal olarak söz konusu olamayacağını; HMK’nın temel kuralı gereğince davacının davasını ispatla yükümlü olduğunu; dolayısıyla davacının, ifa yükümlülüğünü yerine getirdiğini ve bu nedenle faturayı tahsil etme hakkı olduğunu ispat etmesi gerektiğini, Davacının, mahkemeye … tarafından imzalanan bir sevk irsaliyesi sunduğunu; davacı bu irsaliyeye dayanarak teslimatın var olduğunu iddia etse de, irsaliyeyi imzalayan şahısın şirket yetkilisi olmadığını; ürün teslim almaya ya da fatura tebliğ almaya yetkisi ve bilgisinin olmadığını; …’ın bu evrakın mahiyetini anlayamadığını ve fatura olduğunu zannederek imzaladığını; her ne kadar mahkemenin yargılama aşamasında …’ın şirketteki pozisyonunu araştırmış ve SGK’lı çalışan olduğunu tespit etmiş olsa da, bilirkişinin raporunda da değindiği üzere bu kişinin şirket adına evrak teslim almaya yetkisi olup olmadığının tartışılmadığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.7.2011 tarihli 2011/19-426 E. Sayılı ve 2011/51 K. Sayılı kararında; irsaliyede malı teslim alan kimsenin yetkisinin araştırılmamasının bozma sebebi sayıldığını, Müvekkili şirketin … tarafından tebliğ alınan evraklarla ilgili bir bilgisinin olmadığını; Yetkisiz … tarafından sevk irsaliyesinin imzalanması akabinde bir kaç gün sonra müvekkili şirketin hakkında bilgisi olmadığı bir lojistik firması gelerek müvekkili şirkete bir sevk irsaliyesi daha ibraz ettiğini; müvekkili şirket yetkilisinin de haklı olarak davacı tarafından teslim edilmeyen ürünlere ilişkin düzenlenmiş bu sevk irsaliyesini imzalamadığını, Davacının 2. faturadaki ürünlerin teslimatının yapıldığı iddiasını … Lojistik adlı firmanın kaşesini taşıyan, (kaşenin gerçek olup olmadığı dahi araştırılmamıştır) hiçbir hukuki geçerliliği olmayan imza içermeyen, kimin tuttuğu belli olmayan, tarihsiz, boş ve niteliğinin ne olduğu bilinmeyen bir evrak ile delillendirilmeye çalıştığını, Bu evrakın delil niteliğinin takdiri bilirkişi raporunca mahkemeye bırakılsa da, raporda bu evrakın hukuki nitelik olarak teslimatı ispatlama kabiliyetinin olmadığının açıkça beyan edildiğini; ancak ne gerekçe ile bu evraka dayalı olarak yerel mahkemece kabul kararının verildiğinin taraflarınca anlaşılamadığını; Davacı tarafından ürünler teslim edilmeden, elektronik ortamda fatura müvekkili şirkete tebliğ edildiğinden faturaların ürünler teslim edilmeden önce ticari deftere işlenmiş olduğunu, bu hususun tek başına alacağın varlığına karine teşkil etmeyeceğinin bilirkişi raporunda yapılan tespitte de açıkca görüldüğünü; bu hususun yerel mahkeme tarafından malların teslim edildiğine dair bir karine olarak nitelendirildiğini ancak gerek yasal mevzuat gerekse yüksek mahkeme kararlarının bu hususun tek başına teslimatı ispata yeterli olmayacağı görüşü ve kanaatinde olduğunu, Karinenin, hukuki niteliği itibariyle aksi ispatlanabilir bir durumu tanımlamakla birlikte, karinenin aksini gösterir deliller mevcut ise somut olaya göre değerlendirme yapılması gerektiğini; bilirkişi raporunda “25.09.2017 tarih ve … no.lu e-Arşiv fatura muhteviyatı ürünlerin Davalı şirkete tam ve eksiksiz olarak teslim edildiği kanaati oluşturacak bir belgeye dava dosyasında rastlanmamıştır.” ifadesine yer vererek 12.020,24 TL tutarındaki alacağın hukuki dayanaktan yoksun olduğunun belirtildiğini; ürünlerin teslim edildiği kanaatinin zaten oluşmadığını ve defter kayıtlarının tek başına mutlak bir karine niteliği taşıyamayacağını, Bu durumda faturaların deftere işlenmiş olsa da, davacı tarafından teslimat konusunda müvekkili şirketin beyanlarını çürütecek ya da kendi iddialarını ispat edecek nitelikte kesin bir delil sunulamadığının tartışmasız olduğunu; asla kabul anlamına gelmemekle birlikte ilk teslimatın var olduğu düşünülse dahi, ikinci teslimat için bu değerlendirmeyi yapmanın dosyada mübrez deliller ve bilirkişi raporu ışında imkansız olsa da yerel mahkemenin adeta zorlama bir karar ile müvekkili şirketi almadığı ürünler nezdinde borçlu saydığını; Yerel mahkeme tarafından sadece ticari defterler dikkate alınarak hüküm verildiğini; bilirkişi raporunda değerlendirilen hususlar ile taraflarının itirazlarının değerlendirilmeye alınmadığını, adil yargılanma hakkının önemli bir parçası olan hukuki dinlenilme hakkının açıkça ihlal edildiğini, HMK m.297,1/c’de “Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.” denilmek suretiyle mahkeme hükmünün içermesi gereken unsurların belirtildiğini; yerel mahkemenin hükmüne bakıldığında, davacının mahkemeye delil olarak sunmuş olduğu ve bilirkişi raporunda da mahkemenin değerlendirilmesine bırakılan “tutanak” başlıklı yazının ne gerekçeyle delil teşkil ettiğine kararda yer verilmediğinin görüldüğünü; bu delil hakkında yeterli değerlendirilme yapılmadan bilirkişi raporunca bu yazının delil olamayacağı tespitinin hangi gerekçe ile kabul edilmediği açıklanmadan müvekkili şirket aleyhine hüküm kurulmasının açıkça hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişi raporunda “25.09.2017 tarih ve … no.lu e-Arşiv fatura muhteviyatı ürünlerin davalı şirkete tam ve eksiksiz olarak teslim edildiği kanaati oluşturacak bir belgeye dava dosyasında rastlanmamıştır.” ifadesine yer vererek 12.020,24 TL tutarındaki alacağın hukuki dayanaktan yoksun olduğu belirtilse de mahkemenin buna dair bir incelemede bulunmadan aksine hüküm tesis ettiğini; bu açıdan kararın ortadan kaldırılması gerektiğini, Mahkemece …’ın şirket asına ürün teslim almaya yetkisinin olmadığına yönelik itirazlarının incelenmediğini, HMK’nın m.371/ç hükmünde “Karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikleri bulunması.” kararının bozma sebebi olarak sayıldığını; yerel mahkemenin sunulan delilleri ve itirazlarını değerlendirmeden hüküm kurmasının yargılama eksikliği olduğunu ve mahkeme hükmünün ortadan kaldırılması gerektiğini, Yerel mahkemenin iki fatura için de ayrı incelemeler yapıp ardından aynı değerlendirmeye tabi tutmasının hukuka aykırı olduğunu, Yerel mahkemenin her iki faturanın da ticari deftere işlenmesinden bahisle her iki faturanın da tahsil edilmesi gerektiğine karar verdiğini; farklı teslimatlara ilişkin olan bu faturalardan hakkında tahkikat sürecinde ayrı ayrı değerlendirilme yapıldığını, bilirkişi raporunda da bu iki faturaya ilişkin ürünlerin teslimatına dair ayrı ayrı değerlendirmelerin yapıldığını; buna rağmen bu değerlendirmelerin aksine bir şekilde iki faturanın yerel mahkeme tarafından ayrı ayrı ele alınmadığını, top yekün hüküm verildiğini, her iki faturanın durumu ve taraflarca bu faturalara ilişkin sunulan delillerın ayrı ayrı değerlendirilmesi, tek tek tartışılması ve hükme ne gerekçeyle esas teşkil edip etmedikleri yerel mahkeme tarafından şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıkça ortaya konulması gerektiğini; Yerel mahkeme tarafından davacı lehine hükmedilen %20 icra inkar tazminatının usul ve yasaya aykırı olup aynı zamanda hakkaniyetsiz olduğunu; hukuka aykırı olarak hükmedilen bu kararın kaldırılması gerektiğini, davacı tarafından iddia edilen alacağın likit olmadığını; borcun varlığı ve miktarının tartışma konusu olduğunu; yargılamayı gerektirecek nitelikte olduğunu ve aynı zamanda bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere davacının iddia ettiği tutarda da olmadığını, meşru hakkını kullanması sebebiyle müvekkili şirket aleyhine verilmiş olan kötüniyet tazminatına ilişkin hükmün hukuki dayanaktan yoksun olması sebebiyle ortadan kaldırılması gerektiğini, Haksız ve tamamen kötü niyetli icra takibi yapan davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatı hükmedilmesi gerektiğini, Tarafların arasında yazılı bir sözleşme olmadan tamamen etik ve güven ilişkisi çerçevesinde alışveriş yaptığını; müvekkili şirket tarafından iyi niyet gösterilerek bu ilişkinin inkar edilmediğini; davacı tarafın ise tamamen haksız ve hukuka aykırı bir şekilde hukuki dayanağı olmayan faturayı icra takibine konu ettiğini ve müvekkili şirketi her türlü zor durumda bıraktığını; davacının, aleyhine dava değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep ettiklerini, İleri sürerek, yerel mahkemece verilen kısmen kabul kararının kaldırılarak davanın tüm talepleriyle birlikte reddine, yerel mahkemece usulsüz olarak hükmedilen %20 icra inkar tazminatı kararının kaldırılmasına, haksız ve tamamen kötü niyetli icra takibi yapan davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatı hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini vtalep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; ticari satış sözleşmesine dayalı tanzim edilen faturalardan kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine ilişkindir. Davacı, takip dayanağı toplam 23.859,98-TL bedelli iki ayrı satış faturasına konu ürünlerin davalıya teslim edildiklerini, ürünleri teslim alan davalının satış bedelini ödemediğini ileri sürmüş, davalı taraf ise faturalara konu ürünlerin taraflarına teslim edilmediğini savunmuştur. Mahkemece taraflarca gösterilen deliller toplanmış, tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde mali müşavir bilirkişi vasıtasıyla inceleme yapılmış, alınan bilirkişi raporunda dava ve takip konusu faturaların her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, takip tarihi itibariyle davalının kendi defterlerine göre davacıya 23.859,98-TL tutarında borçlu göründüğü tespit edilmiştir. İlk derece mahkemesince; davalı tarafından faturaların ticari defterlerine kaydedilmesinin, faturada belirtilen malın alındığına karine teşkil ettiği, faturalara konu ürünlerin alınmadığını ispat yükünün davalıya ait olduğu, davalının faturalara konu ürünlerin alınmadığının yazılı delillerde ispat edemediği, davacının işlemiş faiz talebinden vazgeçtiği gerekçeleri ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı vekilince karara karşı süresinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, dava ve takip dayanağı açık satış faturalarının davalının ticari defterlerinde kayıtlı bulunduğu, açık satış faturalarını defterlerine kaydeden davalı yönünden fatura konusu ürünlerin davalıya teslim edildiğine dair karine oluştuğu ve ispat yükünün yer değiştirdiği, davalının defterlerine kaydettiği fatura konusu ürünleri teslim almadığını yazılı delil ile ispatlamak durumunda olduğu, teslimin gerçekleşmediğini yazılı delil ile ispat edemeyen davalının, yemin deliline de dayanmadığı, ilk derece mahkemesince davalı çalışanı … tarafından imzalanan irsaliye ile … Lojistik tarafından tutulan tutanak hükme esas alınmamış olduğundan, davalının, ilk derece mahkemesi tarafından bu belgelerin teslimin gerçekleştiğine delil olarak kabul ediliğine yönelik istinaf başvurusunun yerinde olmadığı, açık satış faturasına dayalı alacağın likit nitelikte olduğu, davalının takibe itirazının haksız çıkması nedeniyle İİK’nun 67 maddesi uyarınca inkar tazminatı koşullarının oluştuğu, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davalı vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.629,87 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 408,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.221,87 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/12/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.